Kategori: Sağlık

  • Hayvanlarda otopsi

    Hayvanlarda otopsi

    Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi’nde VR gözlükler sayesinde öğrenciler, hayvanlarda otopsi yapmayı simülasyonun içerisine girerek uygulamalı olarak öğreniyor.
    Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi’nde Sanal Gerçeklik Eğitim Salonu kuruldu. Salonda üç boyutlu VR gözlüklerle hayvanlarda otopsinin yapıldığı bir simülasyonun içerisine giriliyor. Veteriner adayları, simülasyon sayesinde giyinme, hazırlanma, dezenfeksiyona uğrama, otopsiyi gerçekleştirme işlemlerini sanal ortamda gerçekleştiriyor.

    Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Patoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sevil Atalay Vural, İHA muhabirine yaptığı açıklamada, “Bulunduğumuz yer sanal gerçeklik dersliği. Yaptığımız işlem de sanal gerçeklik. Genel anlamda otopsi olarak bilinen ama veteriner hekimlikte nekropsi (otopsi) dediğimiz ölüm sonrası kadavranın incelenme işlemini tamamen sanal simülasyonları kullanmak suretiyle gençlerimizin eğitiminde kullanmak hedefimiz” ifadelerini kullandı.

    Veteriner adaylarının gerçek hayatta yapacağı otopsi işlemlerini VR gözlükler sayesinde bir simülasyonun içerisinde deneyimleyebildiklerini belirten Prof. Dr. Vural, “Uygulamada gördüğünüz üzere önce giyinme, hazırlanma, salon girişlerinde dezenfeksiyona uğrama, kişinin kendi koruma önlemlerini alması ve akabinde salona geçerek nekropsi gerçekleştirmesini sağlıyoruz” diye konuştu.

    Bunun bir Ar-Ge projesi olduğunu aktaran Vural, projenin 3 yıldır geliştirilerek devam ettiğini kaydederek, “Bunun canlı ortamda gerçekleştiriliyormuş gibi o ortamı birebir gençlerimize hazır hale getirebilmek adına çok sayıda örneklemeler, video çekimleri, resimler yaparak her seferinde bir olumsuzluğu yok edip ya da en aza indirgeyerek destek veren firma ile beraber bu eylemi gerçekleştiriyoruz” şeklinde konuştu.
    Eğitime katılan öğrencilerin önce VR gözlükleri taktığını söyleyen Prof. Dr. Vural, şunları kaydetti:

    “O gözlüklerin üzerinden bu sanal ortama girmek suretiyle yapılması gereken eylemi bizim vermiş olduğumuz komutlandırmaları aktif hale getirerek yerine getiriyor. Fakat sanal ortamda bazen teknolojinin de imkanlarının kısıtlı olduğu ana denk geliyoruz ve bunu giderebilmek amacıyla eylemi gerçekleştiremediğimiz durumlarda videolardan destek alarak komutla eş zamanlı olarak o eylemin gerçek uygulamadaki gösterimini de aktarıyoruz. Sanal ortam ve video birbirini pareler olarak destekleyerek aktif halde öğrenci tarafından kullanılıyor.”

    “Uygulamayı sanal ortam içerisinde keyifle gerçekleştiriyoruz”
    Vural, konuşmasını şöyle sürdürdü:
    “Aynı zamanda geri planda bunu monitör sisteme de aktardık. Sadece gözlüğü kullanan kişilerde kısıtlı kalsın istemedik. Arka planda gördüğünüz gibi buradaki kullanıcının görmüş olduğu görseli birebir televizyona aktarmak suretiyle arka planda bunu seyreden 20 tane öğrencimizin de eş zamanlı olarak yapılan eylemi görmesini sağlıyoruz. Orada geçen seslendirmeler hem Türkçe hem de İngilizce olarak gerçekleştirildi. İngilizce eğitim programımız da var. Her ikisiyle de öğrencilere verilmesi istenen kadavranın yokluğu sırasındaki eksikliği giderebilmek adına uygulamayı sanal ortam içerisinde keyifle gerçekleştiriyoruz.”

  • Halk sağlığı konusu masaya yatırıldı

    Halk sağlığı konusu masaya yatırıldı

    Aydın’da Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Genel Müdürü Doç. Dr. Muhammed Emin Demirkol başkanlığında gerçekleştirilen değerlendirme toplantısında halk sağlığı konusu masaya yatırıldı.

    Aydın İl Sağlık Müdürlüğü ev sahipliğinde Halk Sağlığı Genel Müdürü Doç. Dr. Muhammed Emin Demirkol başkanlığında değerlendirme toplantısı gerçekleştirildi. Video konferans uygulaması üzerinden çevrimiçi olarak gerçekleştirilen toplantıda Resmi Gazete’de yayınlanan “Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” ile ilgili değerlendirmelerde bulunularak, Birinci Basamak Sağlık hizmetlerinin güçlendirilmesi ve etkin şekilde uygulanması hakkında görüş alışverişinde bulunuldu.

    Gerçekleştirilen toplantıya Halk Sağlığı Genel Müdür Yardımcıları, Halk Sağlığı Hizmetleri Genel Müdürlüğü Daire Başkanları, İl Sağlık Müdürü Dr. Eser Şenkul, İl Sağlık Müdürlüğü Halk Sağlığı Hizmetleri Başkanı, Halk Sağlığı Hizmetleri Başkan Yardımcıları ve İlçe Sağlık Müdürleri katıldı.

  • Akciğer kanserine yılda 40 binden fazla kişi yakalanıyor

    Akciğer kanserine yılda 40 binden fazla kişi yakalanıyor

    Türkiye’de ölüme en sık yol açan kanser türü olan akciğer kanserine yılda 40 binden fazla kişi yakalanıyor. Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Servet Kayhan, “Akciğer kanseri, en sık ölüme yol açan kanser türüdür. Ülkemizde her yıl 40 binin üstünde, dünyada ise yaklaşık 2 milyon kişiye akciğer kanseri tanısı konuluyor” dedi.

    “Akciğer Kanseri Farkındalık Ayı” dolayısıyla açıklamalarda bulunan Özel Amasya Kolmed Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Servet Kayhan, “Kış aylarında soğuk algınlığı ve grip gibi solunum yolu şikayetler artıyor. Farkında olunmamış bir kanserin tanısı çekilen röntgen filmlerinde ve tomografide tesadüfen karşımıza çıkabilmektedir” diye konuştu.

    Ailesinde kanser öyküsü olanlar ve sigara içenler dikkat
    Ailesinde kanser öyküsü olanlar, 50 yaş üstü kişiler ve 20 yıldan fazla zamandır sigara içenlerde akciğer kanseri riskinin arttığını vurgulayan Prof. Dr. Kayhan, “Göğüs ağrısı, nefes darlığı, öksürük, ses kısıklığı veya balgam ile kan gelmesi gibi belirtileri bulunan hastalarımız genellikle ileri evre akciğer kanseri olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunun için risk grubunda olan kişilere özellikle akciğer görüntüleme, tarama testlerini önermekteyiz. Çünkü erken evrede kanserin tanısının konulması hayat kurtarıcı tedavi için çok önemli” şeklinde konuştu.

  • Tedavisinde son teknolojik yöntem

    Tedavisinde son teknolojik yöntem

    İyi huylu prostat büyümesinde uygulanan HoLEP ameliyatına dair bilgiler veren Üroloji Uzmanı Doç. Dr. Yasin Yitgin, bu yöntem sayesinde, prostat tıkanıklığının tekrarlamadığını belirtti. Yitgin, ameliyat sonrası cinsel fonksiyonların etkilenme ihtimalinin de daha düşük olduğunu söyledi.

    HoLEP ameliyatı, iyi huylu prostat büyümesi tedavisinde son yıllarda artan sıklıkla tercih edilmektedir. Başarılı sonuçlar veren HoLEP ameliyatını ve operasyon sonrası hasta üzerindeki etkilerini anlatan BHT Clinic İstanbul Tema Hastanesi Üroloji Uzmanı Doç. Dr. Yasin Yitgin, HoLEP ameliyatının genel veya rejyonel anestezi altında, kapalı yöntemle ve lazer enerjisi kullanılarak yapılan bir operasyon olduğunu belirtti. Özellikle 80 gram ve daha üstü prostatlarda, medikal tedaviye dirençli hasta gruplarında HoLEP ameliyatının tercih edildiğini söyleyen Yitgin, “Ameliyat sonrasında 3 ila 5 gün hastamıza sonda tutuyoruz.

    Sondayı aldıktan sonra, hızlıca günlük yaşantılarına ve iş hayatlarına başlayabiliyorlar” dedi.
    “Cinsel hayatı, diğer operasyonlara göre daha az etkiliyor”
    HoLEP ameliyatının diğer prostat ameliyatlarına göre cinsel fonksiyonları daha az etkileme ihtimali olduğunu belirten Doç. Dr. Yasin Yitgin, şu ifadeleri kullandı:

    “Diğer kapalı yöntem prostat ameliyatlarına üstünlüğü, lazer enerjisinin daha derin dokulara etki etmemesi neticesinde doku hasarının daha az olması sayesinde, özellikle ereksiyon fonksiyon bozukluğunu çok görmüyoruz. Ejakülasyon (boşalma) fonksiyon bozukluğu diğer prostat ameliyatlarına göre daha az karşımıza çıkıyor.”

    “Prostat tıkanıklığının tekrar etmesi ihtimali çok düşük”
    Yitgin, “Geniş taramalara bakarsak 50 yaş ve üzeri her iki erkekten birinde semptomatik iyi huylu prostat büyümelerini görmekteyiz. Bu ameliyatın özelliği, diğer kapalı yöntem prostat cerrahilerine göre tıkayıcı olan adenom kısmını tamamen çıkardığımız için, teorik olarak tekrar prostat tıkanıklığı yaşanmasını beklemiyoruz. Ameliyat sonrası hastalarda prostat kanseri riskini ortadan kaldırmıyoruz. Çünkü prostat kanserinin yüzde 85-90 olasılıkla gelişmekte olduğu periferik zon yani prostatın kapsül kısmındaki hücreler hastada hala duruyor” dedi.

    “Semptom olmasa bile her yıl kontrole gidilmeli”
    “40-45 yaş üzeri, aile öyküsü olan veya aile öyküsü olmayıp 50 yaş ve üzerinde olan tüm erkeklerin, işeme şikayeti olmaksızın üroloji doktoruna muayene ve tetkik yaptırmasını öneriyorum” diyen Yitgin, “Hiçbir belirtisi olmayabilir, işeme şikayeti olmayabilir. Yine de yılda bir kez prostat muayenelerinin yapılması gerekmektedir.

    Semptomatik hale gelen hastalarda mesane disfonksiyonu oturduktan sonra yapılacak cerrahi veya medikal tedaviden yeterli yanıt alınamayabilir. Prostat büyümesinde idrarı başlatırken zorlanma, ıkınma, kesilme, çatallanma, tam boşaltamama gibi şikayetlerle beraber sık sık tuvalete gitme, gece 1’den fazla idrar için uyanma, acil işeme hissiyatı, tuvalete yetişmeme ve idrar kaçırma şikayetleri karşımıza çıkabilir” diyerek sözlerini noktaladı.

  • Yaşam tarzını değiştirmek diyabeti önlüyor

    Yaşam tarzını değiştirmek diyabeti önlüyor

    Bursa Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde görevli Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları ile İç Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Sinem Kıyıcı, Dünya Diyabet Günü çerçevesinde yaptığı açıklamada diyabetin bir metabolizma hastalığı olduğunu dile getirdi. Eğer etkin bir şekilde tedavi edilmezse ciddi sağlık sorunlarına, yaşam kalitesinin düşmesine hatta erken ölümlere sebebiyet olabileceğinin altını çizen Prof. Dr. Kıyıcı, “Tüm dünyada sık görülen bir hastalıktır. Dünyada her 10 erişkinden birinin diyabetli olduğunu biliyoruz. Uluslararası diyabet federasyonu verilerine göre 2021 yılında 537 milyon diyabetli birey yaşamaktadır. Avrupa’da ise Türkiye, diyabet sıklığı açısından önde gelen ülkelerden biridir. Ülkemizde de 2010 yılında yapılan bir çalışmaya göre yüzde 13,7 diyabet görülmektedir” dedi.

    Diyabetin; ağız kuruluğu, çok fazla susama, sık acıkma, sık idrara gitme, gece idrara kalkma, çok yemek yemeye rağmen kilo kaybı gibi belirtilerinin bulunduğunu vurgulayan Prof. Dr. Kıyıcı, “Bu belirtiler varsa bireylerin mutlaka hekime başvurmasını öneriyoruz. Erken tanı, diyabete bağlı organ hasarlarının önlenebilmesi açısından çok önemlidir. Diyabet pek çok organ ve sistemde hasara yol açabilmektedir. Kalp damar hastalıkları, inme, böbrek hastalıkları, göz hasarı, görme kayıpları, ayak yaraları, kangrene bağlı uzuv kayıpları gibi sorunlar yer almaktadır. Özellikle kilo verilmesi, sağlıklı beslenme, hareketli yaşam diyabetin önlenmesi açısından atılması gereken önemli adımlardandır” şeklinde konuştu.

    Kilo verdi diyabet riskinden korundu

    Öte yandan Bursa’da yaşayan 46 yaşındaki Zuhal Sencan’ın 7 ay önce yaptırdığı tahlillerde kan şekerinin yüksek olduğu gözlendi. İlaçlı tedavi yerine yaşam tarzını değiştirmek isteyen Sencan, hekim tarafından Yıldırım İlçe Sağlık Müdürlüğü’ne bağlı Sağlıklı Hayat Merkezi’ne yönlendirildi. Tahlilleriyle başvuruda bulunan Sencan, doğru beslenme programıyla 7 ayın sonunda 20 kilo vererek 7,3 olan kan şekerini 6,1’e düşürmeyi başardı. Hem kilo vermenin hem diyabeti önlemenin mutluluğunu yaşayan Sencan, “Her türlü aktiviteyi yapabildiğimi görünce kendim de mutlu oldum. Etrafımdakiler benim bu değişimimi görünce çok şaşırdılar. Kilo vermeye hala devam ediyorum. Şekerimi daha da düşüreceğim” diye konuştu.

    Sencan’ın kilo verme sürecinde danışmanlık yapan Yıldırım Sağlıklı Hayat Merkezi’nde görevli Diyetisyen Rabia Tuğçe Etik ise, “Diyabetin önlenmesinde ya da komplikasyonların azaltılmasında sağlıklı beslenme ve fiziksel aktivite önem arz etmektedir. Biz burada hekimlerin yönlendirdiği hastalara tıbbi beslenme tedavisi düzenliyoruz. Onları burada takip ediyoruz” ifadelerini kullandı.

  • Sağlıklı geleceğin temeli anne karnında

    Sağlıklı geleceğin temeli anne karnında

    Şeker tüketimini kontrol altına almak yalnızca çocukluk ve yetişkinlikte değil, anne karnından itibaren sağlıklı bir geleceğin temelini oluşturuyor.
    Türkiye’de 18 yaş üzeri diyabet hastası oranı yüzde 14,5 oldu ve 10 milyonu aşkın kişi diyabet hastası. Diyalize giren hasta sayısı da 65 bine yaklaştı ve bu kişilerin de yüzde 40’ı aynı zamanda diyabet hastası. Science dergisinde yayımlanan bu araştırmaya göre, şeker tüketimini kontrol altına almak yalnızca çocukluk ve yetişkinlikte değil, anne karnından itibaren sağlıklı bir geleceğin temelini oluşturuyor.

    Türk Böbrek Vakfı Başkanı Timur Erk, böbrek hastalıklarının başlıca nedenlerinden biri olan diyabet riskine dikkat çekerek, şeker tüketiminin kontrol altına alınmasının önemini vurgulayarak, “Özellikle gelişme çağındaki çocuklarımızın ambalajlı gıdalardan uzak durması ve şeker tüketimini minimuma indirmesi için şehir şehir, okul okul gezerek eğitimlerle farkındalık oluşturmaya çalışıyoruz. Dünyada bu konuda yapılmış en güncel araştırmalar da çabamızın ne kadar önemli olduğunu ortaya koyuyor.

    Güney Kaliforniya Üniversitesi araştırmacılarının annenin gebelik döneminde ve doğumdan sonraki ilk iki yılda düşük şeker tüketiminin diyabet ve hipertansiyon riskini nasıl azalttığını ortaya koyuyor. İkinci Dünya Savaşı’ndaki şeker karnesi uygulamasıyla yapılan karşılaştırmalı çalışmada, düşük şeker tüketimi olan bireylerin diyabet riskinin yüzde 35, hipertansiyon riskinin ise yüzde 20 oranında azaldığı görülmüş. Bu sonuçlar bize, şekerle mücadelenin anne karnından başlaması gerektiğini gösteriyor” dedi.

    Araştırma sonuçlarına göre, hamilelik döneminde ve bebeğin ilk iki yılında şeker tüketiminin azaltılması, diyabet ve hipertansiyonun başlangıcını geciktiriyor. Ayrıca, savaş sonrasında şeker karnesi uygulamasının sona erdiği dönemde İngiltere’de şeker tüketiminin iki katına çıkması, bu dönemde sınırlı şeker tüketen kişilerin yetişkinlikte daha sağlıklı bir durumda olduklarını kanıtlıyor.

    Erk, Tip 2 diyabetin kontrol altına alınmadığında böbrek hastalıkları, kalp-damar sorunları ve hastalıkları, sinir ve göz hasarları, uzuv kaybı gibi pek çok ciddi komplikasyona yol açabileceği konusunda uyarıda bulunarak, “Bu tür kronik rahatsızlıklarla mücadele, şeker tüketimini kontrol altında tutmakla başlar. Ülkemizin yeni diyabet hastalarına değil, sağlıklı ve genç bir nüfusa ihtiyacı var” dedi.

  • Diyabette erken tanı

    Diyabette erken tanı

    14 Kasım Dünya Diyabet Günü dolayısıyla diyabetle ilgili uyarılarda bulunan ALKÜ Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şakir Özgür Keşkek, “Tüm hastalıklar gibi diyabetin erken tanısı ve etkin bir şekilde tedavi edilmesi, bunun için hastaların sık aralıklarla kontrol edilmesi çok önemli” dedi.

    14 Kasım Dünya Diyabet Gününde, ülkemizde diyabet hastalığına dikkat çekmek amacıyla çeşitli etkinlikler düzenlenmeye devam ediyor. Alanya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Dahiliye Bölümü doktorlarından Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi (ALKÜ) Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şakir Özgür Keşkek, diyabetle ilgili önemli bilgiler verirken dikkat edilmesi gerekenler hakkında da uyarılarda bulundu.

    Prof. Dr. Keşkek: ‘’Erken tanı ve tedavi çok önemli’’
    14 Kasım Dünya Diyabet Günü için farkındalık oluşturulmasına değinen Prof. Dr. Şakir Özgür Keşkek, diyabetin başlangıcının insanoğlunun var olduğu dönemden bu yana bulunabileceğini söyledi. Diyabetin her geçen gün arttığına, tüm dünyayı etkileyen kronik metabolik hastalıklardan biri haline geldiğine dikkat çeken Prof. Dr. Keşkek; “Diyabet hem diyabetin kendisi hem de sebep olduğu komplikasyonları gidererek artmakta, sonuçta doku ve organ kayıplarının yanı sıra ölümlere de sebep olmaktadır.

    Diyabet; kanda şeker düzeyinin normal seviyelerin üzerinde olması ile beliren bir hastalıktır. Bu durum, pankreasın yeterli miktarda insülin üretememesi ve/veya ürettiği insüline hücrelerde yeterli yanıt alınamaması (insülin direnci) sonucu oluşur. Diyabet her yaşta, her cinste ve her ırkta görülebilen bir hastalıktır.

    Tip 1, tip 2 (çok daha sık) ve gebelik diyabeti gibi farklı tipleri vardır. Diyabet sıklığı gün geçtikçe artmaktadır. Uluslararası Diyabet Cemiyetinin (IDF) 2021 verilerine göre dünyada 20-79 yaş arasında 537 milyon yetişkin diyabetli olduğu bildirilmiştir. Bu sayının 2030 yılında 643 milyona, 2045 yılında ise 783 milyona ulaşacağı tahmin edilmektedir. Yine IDF, Türkiye’de erişkinlerin yüzde 14,5’inin diyabetli olduğunu ve bu oranın 2045 yılında %17’lere yükseleceğini belirtmektedir.

    İyi kontrol edilmeyen diyabetli hastalarda; kalp ve beyin ile ilgili damar hastalıklarının yanı sıra böbrek, sinir ve göz gibi organlarda da önemli problemler ortaya çıkmaktadır. Tüm hastalıklar gibi diyabetin erken tanısı ve etkin bir şekilde tedavi edilmesi bunun için hastaların sık aralıklarla kontrol edilmesi önemlidir. Diyabet tedavisi kesintisiz olarak sürdürülmeli, ilaçlar hekimlerin önerdiği şekilde kullanılmalıdır” dedi.

  • Karalahananın faydaları bilimsel olarak kanıtlandı

    Karalahananın faydaları bilimsel olarak kanıtlandı

    Karalahananın sağlık üzerindeki faydaları tespit edildi

    İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Hüseyin Emre Aydın, Giresun’da gerçekleştirilen araştırmanın sonuçlarını paylaştı. Dr. Aydın, “Karalahana tüketen kişilerde kandaki değişiklikleri ve endoskopi yapılanlarda görülen farklılıkları inceledik. Yapılan çalışmalar genellikle kimyacıların analizleriyle sınırlıydı. Bizim bulgularımız ise, karalahananın antikanserojen, antioksidan, diyabetten ve osteoporozdan koruyucu etkilerinin yanı sıra mide üzerine de koruyucu etkileri olduğunu gösterdi” dedi.

    Dr. Aydın, karalahananın sık tüketimiyle ilgili toplumda var olan “guatr yaptığı” inancının bilimsel bir dayanağı olmadığını vurgulayarak, “Toplumda bu algı çok yaygın. Ancak, bu bitkinin aşırı tüketiminin zararlı olduğuna dair hiçbir bilimsel veri bulunmamaktadır. Karalahananın zengin içeriği, özellikle A, C, D vitaminleri ve kalsiyum açısından önemli faydalar sağlıyor. Kemik erimesine karşı koruyucu etkisi olduğunu gördük. Ayrıca, karalahana çiğ tüketildiğinde mide ağrılarını azaltmak için de kullanılıyor” diye konuştu.

    Karalahana ve mide üzerine koruyucu etkiler

    Dr. Aydın, araştırmalarının sonucunda pişmiş karalahana tüketiminin olumsuz bir etkisini gözlemlemediklerini belirterek, “Pişmiş karalahananın mideye koruyucu etkileri olduğu tespit edildi. Ayrıca, karalahana ve tüketenlerde kemik erimesi oranı daha düşük görünüyor. Çiğ karalahana ise en faydalı tüketim şekli gibi görünüyor” ifadelerini kullandı.

    Yöresel bitkiler üzerine daha fazla araştırma yapılmalı

    Dr. Aydın, Türkiye’de yaygın olarak tüketilen yöresel bitkiler üzerine daha fazla bilimsel araştırma yapılması gerektiğine de dikkat çekerek, “Karalahana gibi sık tüketilen bir bitkinin bu kadar az araştırılması oldukça garip bir durum. Bu sadece karalahana için değil, taflan gibi yöresel bitkiler için de geçerli. Bu araştırmamız Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde nadir vaka olarak kabul edilip yayınlandı” şeklinde konuştu.

    Karalahana, bağışıklık sistemi için önemli

    Giresun Üniversitesi Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Akif Şen ise, karalahananın sağlık üzerindeki olumlu etkilerine değindi. Doç. Dr. Şen, “Soğuk havaların etkisiyle özellikle karla kaplanmış karalahanalar daha lezzetli olur. C vitamini açısından oldukça zengin olan bu bitki, bağışıklık sistemine büyük fayda sağlar. Aynı zamanda K vitamini ve antioksidan özellikleri ile bilinir. Yüksek lif içeriği sayesinde bağırsak sağlığını iyileştirir ve kan şekerinin düzenlenmesine yardımcı olur” dedi.
    Ev hanımı Elmas Atar ise, en az haftada bir iki defa lahana türü yemek olduğunu ifade ederek, “Lahana çorbası soframızdan eksik olmuyor mutlaka lahananın sarması, diplesi, çorbası, döşemesi yapılıyor hatta turşusunu dahi yapan oluyor. Karadenizli olup da lahana tüketmeyen olmaz ”dedi.

  • Kalıcı kalp pili olanlar dikkat

    Kalıcı kalp pili olanlar dikkat

    Kalıcı kalp pili (pacemaker), kalbin ritmini oluşturan, düzenleyen ve gerektiğinde kalbe şok uygulayabilen elektronik cihazlar olarak biliniyor. İlk çıkan pillerin kalbin yavaşlaması sonucu gelişen bayılma, baş dönmesi, halsizlik gibi rahatsızlıkları tedavi ettiğini ifade eden Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. İbrahim Baran, sonraki yıllarda ölümcül hızlı ritim bozuklukları ve kalp yetmezliği tedavisinde daha gelişmiş kalıcı kalp pilleri (ICD, CRT) kullanılmaya başlandığını söyledi.

    Kalıcı kalp pili takılan hastaların uyması gereken 8 kural olduğunu belirten Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Baran, bu kuralları şöyle açıkladı:
    “Kalp pili takılan hastanın ilk 2 gün pil tarafındaki kolunu oynatmaması gerekir. Evde yaranın bulunduğu taraftaki omuzun 1 ay süre ile fazla hareket ettirilmemesi gereklidir. Omuz dışında ön kol ve el hareket ettirilebilir. Kolu sabit vücuda yapıştırmak doğru değildir. Kol serbest olmalı ve sadece omuz hareketleri kısıtlanmalıdır. Kalıcı kalp pilinin yerleştirildiği bölüme basınç uygulanmamalı ve 20-30 gün yüzüstü yatılmamalıdır. Yaranın bulunduğu taraf temiz ve kuru tutulmalıdır. İlk 1 hafta sonra yapılan kontrolde yara bakımı doktorunuz tarafından yapılmalıdır.

    Kalıcı kalp pili takılan her hastaya pil firması tarafından özel bir kart verilir. Bu kart üzerinde hastanın kimlik bilgileri ve kalp pili bilgileri yazılıdır. Bu bilgiler gerek ilgili hastane ve gerek kalp pili firmasının ana birimi tarafından kayıt altında tutulur ve izlenir. Hastaların bu kartı devamlı yanında taşıması gereklidir. Kalıcı kalp pilleri elektronik aletlerdir. Güçlü elektromanyetik alanlar etkileşime sebep olur. Bu durum kalp pilinin fonksiyonlarını ciddi olarak bozabilir. Bunlar hastanelerdeki MR cihazları, havaalanındaki ve bazı binaların girişlerindeki dedektörler (X-ray cihazı), birtakım ameliyatlarda kullanılan koter cihazlarıdır. MR uyumlu pili olmayan hastalara MR çekilemez. Kalp pili olan hastalar X-ray cihazından geçmemelidir. Kalp pili olan hastalar elektrik arkı kaynağı ve trafolardan uzak durmalıdır. Düz röntgen filmi, anjiyo, ultrason, bilgisayarlı tomografi ve diş girişimleri kalp pilini etkilemez ancak bu işlemlere girerken ilgililere kalp pili olduğunun belirtilmesi uygun olur. Evde kullanılan buzdolabı, çamaşır makinası, ütü, ocak gibi çoğu aletlerden ise kalp pili etkilenmez. Cep telefonu ve telsiz telefonları kullanırken pil cebinden 15 santimetre uzakta, mümkünse diğer tarafta tutulması önerilir. Düzenli kalp pili ölçümleri ve uzman hekim kontrolleri ile kalp pilinin ömrünü ek olarak 2 yıldan daha fazla uzatmak mümkündür”

  • Basit tedbirlerle yanıktan korunun

    Basit tedbirlerle yanıktan korunun

    Bursa Şehir Hastanesi, Dünya Yanık Haftası kapsamında vatandaşları yanık konusunda bilgilendirmek amacıyla stant kurdu. Hastane içerisinde kurulan stantta bilgilendirici broşürler dağıtıldı. Vatandaşlardan gelen soruları yanıtlayan Erişkin Yanık Sorumlusu Op. Dr. Selma Beyeç, basit tedbirlerle çok kapsamlı bir tedavi yöntemi olan yanığın oluşmasının engellenebileceğine dikkati çekti.

    Özellikle çocuk yanıklarının büyük bir kısmının çay ve kahve kaynaklı olduğunu belirten Op. Dr. Beyeç, “Çocukların yanında çay ve kahve içilmemesi, çocukların olduğu ortamlara çaydanlık getirilmemesi gerekmektedir. Ayrıca ocakta kaynayan çaydanlık, tava, tencere gibi malzemelerin ocağın kenarında değil duvara yakın kısmında tutulması gibi alacağımız basit tedbirler sayesinde çocukların yanmasını, acı çekmesini engelleyebiliriz” şeklinde konuştu.

    “Birçok acının önüne geçebiliriz”

    Evlerde ve İş yerlerinde alınacak basit tedbirlerle birçok kazanın önlenebileceğinin altını çizen Beyeç, “Kişisel koruyucu donanımların kullanımı, elektrik prizlerinde eğer varsa kaçakların önlenmesi, evinizde yoksa kaçak akım rölelerinin teminiyle birçok kazayı önlemiş olabiliriz. Birçok acının önüne geçebiliriz. Bu kapsamda Yanık Haftası kapsamında yanık merkezimizde çalışan sevgili hemşire arkadaşlarımız, doktor arkadaşlarımızla beraber kurduğumuz stantta hastanemize gelen insanlara, hastalara bilgiler vermeye çalıştık. Hazırladığımız broşürleri dağıttık” dedi.