Kategori: Sağlık

  • Bulanık görme ‘şeker’in habercisi

    Bulanık görme ‘şeker’in habercisi

    Özellikle 10 yıldan fazla diyabet hastası olan kişilerde diyabetik retinopati görülme sıklığının arttığını belirten Medicana Bursa Hastanesi Göz Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Adnan İpçioğlu, “Diyabeti olan bütün hastalar için bu göz hastalığı riski bulunuyor. Diyabeti olan herkesin en azından yılda bir kere kapsamlı göz muayenesi yaptırmasında fayda var. Bir kimse ne kadar uzun süredir diyabet hastası ise bu kişide diyabetik retinopati gelişme riski o kadar fazlalaşıyor” şeklinde konuştu.

    Göz Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Adnan İpçioğlu, diyabet teşhisinin hemen ardından hastanın göz muayenesi olması gerektiğini ve 1 yıllık aralıklarla diyabet kontrollerinin bir parçası olarak rutin göz muayenelerine devam etmeleri konusunda uyardı. Op. Dr. İpçioğlu,“Bilhassa göz dibi muayenesi, retinada meydana gelen değişikliklerin erken safhada tespit edilmesini sağlar ve hastaya başarılı şekilde tedavi olma imkânı sunar. Diyabet teşhisi sonrası 1 yıllık aralıklarla 5 yılı geçen diyabet hastalarının 6 ayda bir, göz dibi problemi tespit edilen diyabetlilerin 3 ayda bir göz muayenesi olması gerekmektedir. Muayene sıklığı göz doktoru tarafından gerektiği şekilde belirlenir” dedi.

    Diyabetik retinopatiyi tedavi eden etkisi ispatlanmış tek yöntemin ‘lazer fotokoagülasyon’ olduğunu ifade eden Op. Dr. Adnan İpçioğlu şu bilgileri verdi;
    “Tedavideki esas maksat yeterince beslenemeyen periferdeki retina dokusundan kaynaklanan uyarıları bastırmak, böylece yeni kanayacak damarların ve kanamaların oluşmasını engellemek ve hastanın görme seviyesini korumaktır. Bu tedavi, uygun zamanda ve uygun şekilde uygulandığı takdirde şeker hastalığına bağlı ciddi görme kayıplarını önlemenin tek yoludur. Retinopati belirtilerinin erken dönemde tespit edilmesi, tedavi başarısının anahtarıdır. Diyabet hastalığının erken döneminde bulanık görme şikâyeti ile sıkça karşılaşılıyor. Bunun sebebi retinopati değil, o sırada kan glikoz seviyesindeki yükseklikten kaynaklanabilir. Kan glikoz seviyesinin normale dönmesi birkaç hafta alabilir, kontrol sağlandığında görme bulanıklığı ortadan kalkar. Bu geçici bulanıklık döneminde, gözlük değişimi yapılması ise uygun bir yöntem değildir.”

  • Yemek sonrası şişkinlik, hastalık olabilir

    Yemek sonrası şişkinlik, hastalık olabilir

    Genel Cerrahi doktorlarından Op. Dr. Erdem Şentatar, “Karında yemek sonrası meydana gelen şişlik; yemek borusu, mide ve bağırsakları içeren sindirim sisteminde gaz veya sıvı birikmesi nedeniyle ortaya çıkabilir. Karında oluşan bu şişlik, yaşam kalitesini düşürebilir, kişinin rahat hareket etmesini zorlaştırabilir ve sosyal yaşamını olumsuz etkileyebilir. Şişkinlik sorununun altında yatan nedenleri bilmek ve önlem almak, daha konforlu bir yaşam sürdürmek adına önem taşır” diye konuştu.

    “Yemek sonrası karın şişkinliğine neden olan etkenler çeşitlidir”

    Op. Dr. Erdem Şentatar, yemek sonrası şişliğin en sık görülen nedenlerinden bazılarını şu şekilde anlattı:
    “Hızlı yemek yediğimizde, genellikle yemekle birlikte hava da yutarız. Bu hava sindirim kanalına girerek gaz birikimine neden olabilir ve dolayısıyla şişkinlik meydana gelir. Yemeklerin yavaşça ve iyice çiğnenerek tüketilmesi, bu durumu azaltmada etkili olabilir. Ayrıca, yemek seçimi de önemli bir faktördür; karbonhidrat ağırlıklı, lifli veya gaz yapıcı besinler (örneğin baklagiller, brokoli, soğan) sindirim sırasında gaz oluşumunu artırarak şişkinlik oluşturabilir. Süt ürünlerine karşı intoleransı olan kişilerde ise laktoz içeren besinler, karın şişliğine yol açabilir. Sindirim sistemi rahatsızlıkları da şişkinliğe neden olabilir. Reflü, gastrit, irritabl bağırsak sendromu (IBS) veya gıda intoleransları gibi durumlar, bağırsakların normal işleyişini bozarak gaz birikimi, şişkinlik ve hazımsızlık oluşturabilir. Özellikle IBS, bağırsak hareketlerinin düzensizleşmesine neden olur, bu da yemek sonrası karın şişliği ve ağrıya yol açabilir. Stres ve anksiyete de sindirim sistemini etkileyerek, sindirimin yavaşlamasına veya düzensiz çalışmasına neden olabilir. Bu durum, gıdaların bağırsakta daha uzun süre kalmasına ve gaz birikimine yol açar. Yemek sırasında stres seviyesini azaltmak, şişkinliği hafifletebilir. Son olarak, yetersiz su tüketimi de yemek sonrası şişliğe neden olabilir. Yeterli miktarda su içmemek, sindirimin yavaşlamasına ve bağırsak hareketlerinin azalmasına sebep olarak şişkinlik oluşturabilir.”

    “Tanı, ek şikayetler ve şişkinlik süresi dikkate alınarak konulur”

    Şentatar, “Hastanın genel sağlık durumu, ek şikayetleri ve şişkinlik şikayetinin süresi göz önünde bulundurularak yapılır. Kan testleri, gaita (Dışkı) incelemeleri, görüntüleme tetkikleri (ultrason, tomografi, endoskopiler), alerji ve intolerans testleri ve fonksiyonel testlerin(mide boşalım testleri) hastanın durumuna göre yapılması gerekir” diyerek tanı sürecini anlattı.

    “Yemek sonrası karında oluşan şişlik, çoğu zaman önlenebilir”

    Yavaş yemek yemek, gaz yapıcı yiyeceklerden kaçınmak, stresten uzak durmak ve yeterince su tüketmek gibi basit önlemlerle bu sorun hafifletilebileceğini belirten Genel Cerrahi Doktoru Erdem Şentatar, sürekli ve şiddetli karın şişkinliği yaşayan bireylerin, altta yatan ciddi bir sağlık sorununun olup olmadığını öğrenmek için mutlaka bir uzmana başvurmasını önerdi. Şentatar, “Doğru beslenme, yeterli su tüketimi ve gerektiğinde bir uzman rehberliğinde sindirim sağlığınıza yönelik adımlar atarak, bu rahatsızlıktan kurtulabilirsiniz. Unutmayın ki sağlıklı bir sindirim sistemi, yaşam kalitenizi doğrudan etkiler” diyerek konuşmasını sonlandırdı.

  • Stres en çok dişlere vuruyor

    Stres en çok dişlere vuruyor

    Aydın Özel CNG Ağız ve Diş sağlığı Polikliniği hekimlerinden Diş Hekimi Mehmet Bekir Haylı, insanların hayat mücadelesinde karşılaştığı stres ve zorlukların dişleri de ciddi derecede olumsuz etkilediğini belirtti. Son zamanlarda yanlış beslenmenin yanında hayat şartlarının oluşturduğu stresin diş sorunlarını arttırdığını belirten Diş Hekimi Haylı, son teknoloji uygulamalarından olan titanyum altyapılı protezlerin diş sıkma kuvvetlerine karşı daha korunaklı olduğunu belirtti.

    Diş sağlığının sadece genel sağlık açısından değil psikolojik açıdan da çok önemli olduğunu belirten Diş Hekimi Mehmet Bekir Haylı, “Teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin en iyi diş doğuştan sahip olunan sağlıklı dişlerdir. Maalesef pek çok kişi doğuştan sahip olduğu bu değerin kıymetini dişlerini kaybedince anlıyor” diyerek insanların diş sağlığını ihmal etmemesini tavsiye etti.

    “Titanyum materyali insan yapısına en uyumlu materyallerden biri”
    Diş eksikliğinin; estetik problemlere, dişlerin istenmeyen şekilde yer değiştirmesine, çene kemiğinde erimeye, çiğneme fonksiyonunda dengesizliklere ve bununla beraber ilerleyen zamanlarda çene ekleminde ağrılara yol açabildiğine dikkat çeken Haylı, ”Diş İmplantları; implant tedavisinde, modern teknolojinin en son ürünlerini kullanıyoruz.

    Eskiden bu işlem nikel krom metallerle desteklenmiş porselenler ile yapılıyor idi. Bu titanyum sistemi daha uzun ömürlü daha dayanıklı ve uyumlu olduğu için daha kullanışlı. Özel CNG Ağız ve Diş Sağlığı Polikliniği olarak son teknoloji ürünlerle titanyum altyapılı protezleri kliniğimiz bünyesinde bulunan laboratuvarımızda hassas titanyum kazıma cihazları ile hazırlayıp kullanmaya başladık. Zaman tasarrufunun da sağlandığı yeni sistem ile özellikle çok yoğun olan kişiler kısa zamanda diş tedavilierini yaptırabiliyor. Bunun yanında titanyum materyali insan yapısına en uygun materyal olduğu için daha çok tercih ediliyor” diye konuştu.

  • Dişi, ameliyatla burnundan çıkarıldı

    Dişi, ameliyatla burnundan çıkarıldı

    Yanak sinüsüne doğru büyüyen diş kisti nedeniyle estetik bozulma yaşayan 25 yaşındaki Beyza Eminç’e, endoskopik yöntemle başarılı bir operasyon yapıldı. Başarılı operasyon ile diş burundan çıkarılırken, Beyza Eminç, diş kistinden kurtuldu.
    Prof. Dr. Erdem Eren, “Diş kistleri, tedavi edilmediğinde ağız içinde büyüyerek dişleri ittirip çevre dokulara baskı yapabiliyor ve yüz şeklinde bozulmalara yol açabiliyor. Beyza Hanım’da da benzer bir tablo oluşmuştu; yan sinüse baskı yapmaya başlayan kist, yüz yapısında şekil bozuklukları oluşturmaya başlamıştı” dedi.

    “Düşündüğüm gibi olmadı”
    Prof. Dr. Erdem Eren, kistin geniş olması nedeniyle cerrahi müdahalenin özen ve deneyim gerektirdiğini belirtti. Eren, “Yaklaşık 3 saatlik operasyon ile tampon kullanılmadan diş, başarılı bir şekilde hastanın burnundan çıkarıldı” ifadelerini kullandı. Ameliyat sonrasında duygu ve düşüncelerini paylaşan Beyza Eminç ise, “Ameliyatım çok iyi geçti. İyileşme sürecimden çok korkmuştum ama düşündüğüm gibi olmadı. Şimdi çok iyiyim. Kesi olmadan atlatabilmek inanılmazdı” diye konuştu.

  • Gebe bilgilendirme sınıfı açıldı

    Gebe bilgilendirme sınıfı açıldı

    Düzce’nin Akçakoca İlçesi’nde Sağlıklı Hayat Merkezinde gebe bilgilendirme dersliği açıldı. Akçakoca İlçe Sağlık Müdürlüğü’ne bağlı Sağlıklı Hayat Merkezi’nde anne ve anne adaylarına destek verecek olan gebe bilgilendirme dersliği açıldı. İlçe Sağlık Müdürü Uzm. Dr Esra Tombul Mazifer başkanlığında, açılan gebe bilgilendirme sınıfımızda anne adaylarının doğuma ve doğum sonrası döneme ruhsal, fiziksel ve sosyal yönden bilinçli bir şekilde hazırlanması ve desteklenmesi için çalışmalar yürütülecek Anne adaylarına gebelikte beslenme, karşılaşılan sorunlar ve çözüm önerileri, tehlike belirtileri ve yapılması gerekenler, doğum süreci, emzirme, yeni doğan bakımı, aile planlaması konuları başta olmak üzere eğitimler verilecek.
    Gebe Bilgilendirme Sınıfı eğitimleri hafta içi her gün 09:00 – 17:00 saatleri arasında Sağlıklı Hayat Merkezi bünyesinde hizmet verecek.

  • “Ham bal öksürük semptomlarını hafifletiyor”

    “Ham bal öksürük semptomlarını hafifletiyor”

    Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Ayper Somer, gereksiz antibiyotik kullanımının, hastalarda yan etkilere ve antimikrobiyal direnç gelişmesine yol açtığını belirterek öksürük semptomları üzerine etkisini inceleyen ve 14 bilimsel çalışmanın dahil edildiği bir sistematik derleme çalışmasında ham balın, standart tedaviye göre belirtileri hafiflettiğini ve hem öksürük sıklığını hem de şiddetini azalttığının görüldüğünü söyledi.
    Van’da “Destek Tedavi Günleri” gerçekleşti.

    Birçok sağlık profesyonelinin katılım sağladığı bilimsel toplantıda, Prof. Dr. Ateş Kara, Prof. Dr. Ergin Çiftçi, Prof. Dr. Ayper Somer, Prof. Dr. Zeynep Ülker Altınel ve Prof. Dr. Şirin Güven gibi önemli isimler de yer aldı. Yaşam boyu sağlık için probiyotiklerden mikro besinlere kadar pek çok konuyu içeren oturumlarda BEE’O/ BEE&YOU Medikal ve Pazarlama Direktörü Reşat Kubilay İrkan da ekibi ile birlikte kongrede yer aldı.

    Ham bal ve propolisin çocuklarda öksürük semptomları üzerine etkisinin de konuşulduğu bilimsel programda Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Ayper Somer sunumuyla bu konudaki değerli bilgileri katılımcılar ile paylaştı.

    Ham bal öksürük semptomlarını hafifletiyor
    Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Ayper Somer, “Üst solunum yolu enfeksiyonları, en sık doktora gitme nedenlerinden biridir. Ancak, antibiyotiklerin bu enfeksiyonlarda pek etkili olmadığı bilinse de yine de çoğunlukla antibiyotik tedavisi uygulanmaktadır. Gereksiz antibiyotik kullanımı, hastalarda yan etkilere ve antimikrobiyal direnç gelişmesine yol açmaktadır. Ham balın, öksürük semptomları üzerine etkisini inceleyen ve 14 bilimsel çalışmanın dahil edildiği bir sistematik derleme çalışmasında ham bal, standart tedaviye göre belirtileri hafifletmiş ve hem öksürük sıklığını hem de şiddetini azalmıştır” dedi.

    Öksürüğe Anadolu Propolisi etkisi
    BEE’O / BEE&YOU Medikal Direktörü Reşat Kubilay İrkan ise Propolisin, arıların bitkilerin yaprak, sap ve tomurcuklarından topladığı güçlü antioksidan ve antimikrobiyal etkilere sahip tamamen doğal bir arı ürünü olduğunu kaydetti. Yüksek polifenol içeriğine ve özel biyoaktif bileşenlere sahip olan propolisin, yüksek anti-inflamatuar ve antibakteriyel özellikleri sayesinde bronşit, bronşiolit, astım gibi solunum yolu problemleri üzerine olumlu etkiler gösteren doğal bir gıda olduğunu söyleyen İrkan, “Bilimsel araştırmalar, propolisin bileşimindeki değerli polifenoller ile yüksek antioksidan etki göstererek hastalık süresini kısalttığı ve ilaç kullanma sıklığını azalttığını göstermektedir.

    Propolisin öksürük semptomları üzerindeki etkisini araştıran bir bilimsel çalışma, üst solunum yolu enfeksiyonu geçiren 430 çocuk üzerinde gerçekleştirilmiştir. 12 hafta süren bu çalışmada katılımcılar iki gruba ayrılmıştır. Birinci grup, günde 50 mg propolis ve 10 mg C vitamini içeren bir karışım tüketmiştir. İkinci grup ise hiç propolis almamıştır.

    Çalışmanın sonuçları, propolisli karışımı tüketen çocuklarda ateş ve öksürük semptomlarının belirgin şekilde azaldığını, hastalık süresinin kısaldığını ve toplam hastalık gün sayısının düştüğünü ortaya koymuştur. Bu sonuçlar, propolisin doğal biyoaktif bileşenleriyle çocuklarda semptomların hafiflemesine destek olduğunu göstermektedir” ifadelerine yer verdi.

     

  • Faydası saymakla bitmeyen meyve

    Faydası saymakla bitmeyen meyve

    Kış mevsiminin tercih edilen meyvelerinden narın yararları saymakla bitmiyor. Uzmanlar, narın antioksidan özelliğinin yanı sıra içerdiği vitamin ve minerallerle vücut direncini artırdığına dikkat çekiyor.
    Kış aylarının gelmesiyle beraber tüketimi son günlerde artan narın sağlık açısından birçok faydası bulunuyor. Nar antioksidan özelliğinin yanı sıra içerdiği vitamin ve minerallerle vücuda birçok fayda sağlıyor.

    “Nar suyu arterlerde plak oluşumu riskini azaltır”
    Nar meyvesinin içerdiği vitaminlerle ‘süper besin’ olarak bilindiğine dikkat çeken Medicana Konya Hastanesi Beslenme ve Diyet Bölümü’nden Uzm. Dyt. Beyza Vural Öten, “Nar, çok eski zamanlardan beri çeşitli kültürlerde şifa sembolü olarak bilinen bir meyvedir. Çünkü içerdiği biyoaktif bileşenler sebebiyle ‘süper besin’ olarak da adlandırılır. Geleneksel yöntemlerde kabuğu prediyabetik tedavide kullanılmaktadır. Hem meyvesi hem çekirdeği hem kabuğu çeşitli biyoaktif bileşenler, asitler içerir ve böylelikle birçok hastalığın tedavisinde kullanılmaktadır.

    Günlük 50 ml nar suyu arterlerde plak oluşumu riskini azaltır. Kan lipitlerini düşürür, yüksek tansiyonu, kan basıncını düşürür. Narın çekirdeğinde bulunan konjuge linoleik asit gibi çoklu doymamış yağ asitleri vardır. Bunlar cilt esnekliği, parlaklığı, cilt yaşlanmasını geciktirici etkiye sahiptir. Aynı zamanda nar çekirdekleri fitoöstrojeniktir, menopoza bağlı yan etkilerin azaltılmasına, az hissedilmesine de yardımcı olur” dedi.

    “Hatalı, hasarlı hücrelerin yok edilmesini sağlar”
    Meyvenin kabuğunun kurutularak yapılan çayının da faydalı olduğunu anlatan Uzm. Dyt. Beyza Vural Öten, “Nar kabuğu büzüştürücü bir etkiye sahiptir. Dolayısıyla kurutulup, çayı yapılarak ishali kesmede de halk arasında sıkça kullanılır. Aynı zamanda narda ürolitin A isimli bir madde de bulunur. Ürolitin A yaşlanmayı geciktirici, önleyici, yaşlanmaya bağlı hastalıkların oluşumunu engelleyici bir maddedir ve aynı zamanda üroloji antikanserojen etki gösterir. Hatalı, hasarlı hücrelerin yok edilmesini sağlar” ifadelerini kullandı.

    “Nar meyvesinin ağırlığının yüzde 50’si fenolik bileşiklerden oluşur”
    Meyvenin bağışıklık sistemine de oldukça etkili olduğunu belirten Uzm. Dyt. Öten, “Bir porsiyon yani yarım nar olarak düşünebiliriz, bir fincan ayıklanmış nar meyvesi olarak da tüketilebilir, suyu da bir çay bardağı kadar tüketilebilir. Diyabetik hastalarda da nar suyunu önerebiliriz, glisemik indeksi düşüktür. Diğer meyve sularına oranla nar suyunu ayırabiliriz. Diyabetik hastalarda da porsiyon kontrolüne uyarak nar suyu tüketilebilir. Yüksek antioksidan kapasitesi sebebiyle çocukları da hastalıktan korumak adına her gün yarım ayıklanmış nar çocuklara yedirilmesini tavsiye ediyorum.

    Nar meyvesi ağırlığının yüzde 50’si fenolik bileşiklerden oluşur. Bunlar antioksidandır, C vitamini vardır. Magnezyum, fosfor, kalsiyum gibi mineraller içerir. Birçok vitamini içinde barındırır. Dolayısıyla bizim bağışıklığımızı yükseltir, kış mevsimine bağlı hastalıklardan bizleri korur” şeklinde konuştu.

    Pazarda nar satan Muammer Candemir, kendilerinin de evde narı severek tükettiklerini belirterek, “Geçen yıla oranla satışlarımız biraz daha arttı. Çünkü havalar soğuyunca nar, portakal, mandalina yeme isteği artıyor. Böyle olunca tabii ki satışlar biraz yükseldi. Kendimiz de evde tüketiyoruz devamlı” dedi.
    Pazara nar almaya gelen bir vatandaş ise “Çarşıdan aldın bir tane eve vardım bin tane, o da budur” diye konuştu.

  • Mevsim geçişlerinde orta kulak iltihabına dikkat

    Mevsim geçişlerinde orta kulak iltihabına dikkat

    Otitis media olarak da bilinen orta kulak iltihabı, kulak zarının arkasında yer alan kavitenin enfeksiyonudur. Orta kulak iltihabı vakalarının çoğu özellikle kış aylarında ve ilkbahar mevsimine geçiş döneminde ortaya çıkmaktadır. Kreş, anaokulu gibi çocukların gruplar halinde bakım gördüğü ortamlarda soğuk algınlığı ve kulak enfeksiyonlarına yakalanma riskleri genellikle artmaktadır. Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Natavan Ramazanzade, orta kulak iltihabı hakkında bilgi verdi.

    Orta kulak enfeksiyonları virüsler ve bakteriler gibi çeşitli mikroorganizmalar nedeniyle görülebilmektedir. Çocuklarda kulak enfeksiyonu görülme riski yetişkinlerden daha fazladır. 6 ay ile 2 yaş arasındaki bebekler ve küçük çocuklar kulak enfeksiyonu açısından risk altında olan yaş grubudur. Özellikle daha önceden ailesinde orta kulak iltihabı geçirmiş olan kişilerin bulunması orta kulak iltihabı riskini arttırdığını belirten Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Natavan Ramazanzade, “Bireylerin bir kısmı orta kulak iltihabı geçirmeye daha yatkın olmalarına neden olan çeşitli risk faktörlerine sahiptir. Onlardan bazıları aile öyküsü, soğuk algınlığı geçirmek, alerjik çocuklar, bazı kronik hastalıklara sahip olmak, mevsim geçişleri, yarık damak-dudak problemi olan çocuklar olabilir” şeklinde konuştu.

    Halsizlik ve iştah kaybı dikkate alınmalı
    Orta kulak iltihabının çeşitli semptomlarının olduğunu ve bu semptomların yaş gruplarına göre değişiklik gösterebileceğini belirten Op. Dr. Natavan Ramazanzade sık görülen belirtileri şu şekilde sıraladı: “Kulak ağrısı özellikle küçük çocuklarda iştah kaybı, huysuzluk ve sinirlilik, ağlama atakları, uyku problemleri, genellikle yatarken kulağı çekiştirmek, yüksek ateş, kulak akıntısı, işitme problemi, baş ağrısı, denge kayıpları sayılabilir.”

    Tekrarlayan orta kulak iltihabı işitme kaybına neden olabilir
    Tekrarlayan Orta kulak iltihabının tekrarladığı vakalarda çeşitli komplikasyonların görülme sıklığının da artabileceğini söyleyen Op. Dr. Natavan Ramazanzade, “İşitme kaybı ve kulak zarının yırtılması, özellikle küçük çocuklarda konuşmanın gecikmesi ve gelişme geriliği, enfeksiyonun kulak çevresi kemiklere, nadiren beyin ve beyin zarlarına kadar yayılması (menenjit) sık tekrarlayan orta kulak enfeksiyonuna bağlı durumlar arasında sayılabilir” diye konuştu.

    Kulak enfeksiyonu varlığında erken tanı ve doğru tedavi planlaması ile komplikasyonları önlemek ve semptomları hafifletmek çoğu zaman mümkündür. Semptomlar gerilemediğinde ve uzun sürdüğünde, 6 aylıktan küçük çocuklarda, çok şiddetli kulak ağrısı varlığında, kulaktan kanlı ya da iltihaplı sıvı gelmesi durumunda ve işitme kayıplarında vakit kaybetmeden bir sağlık kuruluşuna başvurulması gerektiğini vurgulan Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Natavan Ramazanzade, “Kulak enfeksiyonları genellikle müdahaleye gerek olmadan düzelir ve sıklıkla ilaç kullanımı gerektirmez. Tedavi yaklaşımı, şiddetli ağrı gibi semptomların hafifletilmesini içerebilir. Bazı vakalarda doktor önerisiyle enfeksiyona yönelik antibiyotik tedavisi başlanabilir. İki yaşından küçük çocuklarda antibiyotik tedavisi daha yaygın olarak tercih edilebilir” dedi.

    Kulak zarında delinme, ciddi bir komplikasyon tablosu
    Orta kulak iltihabına neden olabilecek durumların başında efüzyonlu orta kulak iltihabı olarak adlandırılan seröz otitis media hastalığı olduğunu belirten Medicana International İstanbul Hastanesi Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Natavan Ramazanzade şöyle konuştu: “Efüzyonlu orta kulak iltihabında bakteri ya da virüs nedeniyle enfeksiyon söz konusu değildir. Bu durum genellikle orta kulak enfeksiyonu iyileştikten sonra kulaktaki sıvının birikmeye devam etmesiyle ya da östaki tüpü ile ilişkili bozukluklar nedeniyle ortaya çıkar.

    Efüzyonlu kronik orta kulak iltihapları nedeniyle sıvı kulakta kalmaya devam eder ve özellikle çocuklarda yeni kulak enfeksiyonları görülme riskini artırır. Efüzyonlu orta kulak iltihabının istenmeyen komplikasyonları arasında işitme kaybı yer alır. Kronik süpüratif orta kulak iltihabı olarak bilinen bir başka durum ise standart tedavi yöntemleri ile iyileşmeyen kulak enfeksiyonlarını kapsar. Bu durum kulak zarında delinme gibi ciddi komplikasyonlara neden olabilir.”

    Orta kulakta biriken sıvının kullanılan ilaç veya antibiyotiklere rağmen düzelmeyebileceğinin altını çizen Op. Dr. Natavan Ramazanzade, “Sürekli tekrarlayan orta kulak iltihaplarında, kendi kendine ya da medikal tedavi ile iyileşmeyen orta kulak iltihaplanmalarında ve kulak zarı çökmeleri ile iletim tipli işitme kaybı olan hastalarda orta kulak iltihabı için tüp takılması ameliyatı yapılabilir” dedi.

  • “Sarımsak ve soğanı sofralardan eksik etmeyin”

    “Sarımsak ve soğanı sofralardan eksik etmeyin”

    Diyetisyen Gizem Güneş, bağışıklık sistemini güçlendirmek için sarımsak ve soğanı sofralardan eksik edilmemesi gerektiğini vurguladı.
    Zonguldak’ta diyetisyen Gizem Güneş, nezle halsizlik ve yorgunluktan etkilenmemek için yapılması gerekenleri açıkladı. Diyetisyen Gizem Güneş, bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi için sarımsak ve soğanı sofralardan eksik edilmemesi gerektiğini açıkladı. Güneş açıklamasında şu ifadelere yer verdi;

    “Havaların soğumasıyla birlikte bir çok kişide nezle halsizlik yorgunluk gibi belirtiler baş gösteriyor. Bu belirtilerin altında çoğu zaman dengesiz ve düzensiz beslenme mevsim değişikliği stres gibi faktörler yer alıyor. Bunlar gibi çevresel etmenlerden etkilenmemek için neler yapmalıyız. Nasıl beslenmeliyiz. Bunlardan bahsedeceğim. Bağışıklık sistemimizin zayıflamasıyla birlikte vücudumuz hastalıklara aşık hale geliyor. Bağışıklık sistemimizi güçlendiren besinler nelerdir derseniz öncelikle kış aylarında sarımsak ve soğanı soframızdan eksik etmiyoruz.

    Bunun dışında gene baharatlardan zencefil zerdeçal gibi baharatları yemekleri çorbalarımıza salatalarımıza ekleyerek soframızda bulunduralım. C vitamini içeren turunçgiller portakal, mandalina gibi bunlarında önemi olan saati. Saatlerinde tüketilmesi önemli. Sabah saatlerinde tükettiğimiz portakal mandalina greyfurt gibi turunçgillerle bağışıklık sistemimizi güçlendirebiliriz. Onun dışında karaciğer dostu kış sebzelerinden bahsedelim. Lahana, pırasa, karnabahar gibi karaciğer dostu kış sebzeleri. Bunlarında sofralarımıza ekleyelim”

  • Bağışıklık sistemi için süt ile zerdeçal

    Bağışıklık sistemi için süt ile zerdeçal

    Adnan menderes Üniversitesi (ADÜ) Teknokent’te çalışmalarını sürdüren ve bu güne kadar 18 ayrı patente imza atan Karya Farma HBX Ar-Ge, bağışıklık sistemini güçlendirmek için yeni bir çalışmaya imza attı. Koyun, keçi ve inek sütünün belli oranlarda zerdeçal ile birleştirilmesi sonucu elde edilen karışımın bağışıklık sistemini güçlendirdiği belirtildi.

    Karya Farma HBX Ar-Ge Bilim Kurulu Üyesi Uzm. Dr. Burak Alptekin ve ekibinin çalışmalarıyla koyun, keçi ve inek sütlerinin zerdeçal ile birleşiminden elde edilen inovatif kaymağın sağlık açısından oldukça faydalı olduğu belirtildi. Bu özel formülasyonun, bağışıklığı güçlendirme, sindirim sağlığını destekleme ve hücre yenilenmesini teşvik etme özellikleriyle dikkat çektiği belirtildi.

    Süt ve zerdeçalin sağlık açısından faydalarının saymakla bitmeyecek kadar çok olduğunu belirten Uzm. Dr. Burak Alptekin, “Koyun sütü; Protein, kalsiyum ve B12 vitamini bakımından zengindir. Kemik ve sinir sistemi sağlığını destekler. Keçi sütü; Magnezyum, potasyum ve A vitamini yönünden zengindir. Sindirimi kolaylaştırıcı etkisiyle laktoz hassasiyeti olanlar için ideal bir seçenektir. İnek Sütü ise D vitamini ve protein kaynağıdır. Özellikle kemik gelişimini ve günlük protein ihtiyacını karşılamakta önemli bir rol oynar.

    Bu sütlerin birleşimiyle elde edilen kaymak, vücut sağlığını koruyucu, bağışıklığı destekleyici ve enerji veren niteliklere sahiptir. Zerdeçalda bulunan ve zerdeçala sarı rengini veren doğal bir antioksidan olan kurkimin antioksidan ve anti-inflamatuar özellikleriyle öne çıkarken, süt bileşenleriyle birleştiğinde vücutta emilim oranını önemli ölçüde arttırır. Bu da kurkuminin daha güçlü bir etki göstermesine ve bağışıklık sistemini desteklemesine olanak sağlar.

    Kurkuminin yağda çözünen yapısı, sütlerin doğal yağları ile birleştiğinde emilimini artırıyor. Ortaya çıkan bu kaymak, güçlü antioksidan etkisiyle hücre sağlığını koruyan ve bağışıklığı destekleyen bir formül olarak karşımıza çıkıyor” dedi. Karya Farma HBX Ar-Ge ekibinden kimyager Aslı Aktaş ise bu yenilikçi ürün ile ilgili yaptığı açıklamada, “Sütlerin besin zenginliği ile zerdeçalın biyoaktif bileşenlerini bir araya getirdik. Bu kaymak, doğal yollardan bağışıklık sistemini güçlendiren ve vücudun kendini yenilemesine yardımcı olan bir formüle dönüştü. Karya Farma olarak, tabiatın sunduğu kaynakları bilimle buluşturarak insanlara sağlıklı alternatifler sunmayı hedefliyoruz” diye konuştu.