Kategori: Sağlık

  • ‘Organ bağışı’ uyarısı

    ‘Organ bağışı’ uyarısı

    Kayseri Şehir Hastanesi Üroloji Kliniği ve Böbrek Nakli Sorumlusu Doç. Dr. Mert Ali Karadağ organ bağışının önemine dikkat çekerek, “1 kişi 7 kişiye can olabilecekken toprağa gidiyor” dedi. Kayseri Şehir Hastanesi Üroloji Kliniği ve Böbrek Nakli Sorumlusu Doç. Dr. Mert Ali Karadağ, Kayseri Şehir Hastanesi’nde 3 yıl önce kurulan böbrek nakli merkezinde şimdiye kadar 10 böbrek nakli gerçekleştirdiklerini ve nakil yapılan kişilerin sağlığına kavuştuğunu belirtti.

    Organ bağışı konusunda bilgiler veren Karadağ, “Merkezimiz 2021 yılında faaliyete girdi. Sadece Kayseri değil civar illerine de hizmet veren tek böbrek nakil merkeziyiz. Departmanımız kurulduğundan beri 10 hastaya nakil uyguladık ve başarılı olduk. Bunlardan bir tanesi kadavradan, 9 tanesi de canlı vericiydi. Hepsi hayatlarına gayet mutlu bir şekilde devam ediyorlar. Beyin ölümü gerçekleşen ama halen kalbi atan hastalara 5 kişilik bir heyet tarafından verilen beyin ölümü kararından sonra yakınlarına teklif sunuluyor. Bu artık geri dönüşsüz bir süreç. Görünüşte hasta yaşıyor bile olsa beyin ölümü olduğu için beyin ölümü kabul ediliyor. Aile yakınları tarafından da kabul edilirse kadavra ile ilgili organ verme süreci başlıyor” dedi.

    “1 kişi 7 kişiye can olabilecekken toprağa gidiyor”
    Türkiye’de böbrek nakli konusunda canlı vericili iyi durumda olduklarını ama önemli olanın kadavradan nakil olduğunu kaydeden Doç. Dr. Karadağ, “Dünyada genel kabul gören ve uygun olanı kadavradan organ naklini artırmak. Bu çok önemli. Bir kadavra 7 kişiye can olabiliyor. Sadece böbrek diye düşünmeyin. 2 böbrek, karaciğer, pankreas, bağırsak, akciğer ve kalpte olabiliyor. O yüzden ülke olarak önemli bir şekilde üstüne düşmemiz gereken konu kadavra naklini artırmamız.

    Çünkü canlı verici de hastanın herhangi patolojisi yok, sapasağlam geliyor ve böbreğini vererek tek böbrekle kalıyor. O da hayatına devam ediyor ve bir problem olmuyor. Bizim kadavradan nakli artırmamız lazım. Buna izinleri vermemiz lazım. Doğru olanda kadavradan nakli artırabilmek. Kadavradan nakli artırabilmek halk için doğru. Çok daha sağlıklı. Çünkü zayi olup gidiyor. 1 kişi 7 kişiye can olabilecekken toprağa gidiyor. 1 kişi 7 kişiye can vererek de dünyadan göçüp gidebilir. Bu hepimiz açısından bir borç. Şuanda yürüyoruz, nefes alabiliyoruz ama hepimiz birer organ nakil hastası adayıyız. Karaciğer ve böbrek yetmezliğimiz olabilir.

    Bu hepimizin üzerine düşen bir görev. Bugün benim ihtiyacım yok, evde rahatım ama bu 3 ay sonra böyle olacak anlamına gelmiyor. Hepimizin üzerine düşen görev organ bağışında bulunmak” diye konuştu.
    Nakil bekleyen hastalarında zor zamanlar geçirdiğinin altını çizen Mert Ali Karadağ, “Hastalar düzenli diyaliz programına alınıyorlar. Cihazlarda haftada 4 sefer olarak 20 saatleri gidiyor.

    Ciddi bir zaman kaybı. Kullandıkları ilaçlarla birlikte komplikasyonları artıyor. Böbrek naklinden sonra hastalar ilaçlarını aldıkları sürece hayatlarına kaliteli şekilde devam edebiliyorlar. Hem madden hem de manen tartışılamaz bir üstünlük. Organ nakli diyaliz tedavisinden üstündür. Her anlamda bu kadar net” ifadelerini kullandı.

  • İtalya’daki mineralle aynı orana sahip kaplıca

    İtalya’daki mineralle aynı orana sahip kaplıca

    Diyarbakır’ın Çermik ilçesinde bulunan ve İtalya’daki sularla aynı mineral oranına sahip olan kaplıca, fizik tedavisi için tercih ediliyor.
    Çermik ilçesinde bulunan kaplıca, kent merkezine yaklaşık 90 kilometre olup, Elazığ, Gaziantep, Malatya, Adıyaman, Siirt, Batman ve Mardin gibi yakın illerden yoğun ilgi görüyor. 2016 yılında hizmete giren termal otel, İtalya’daki kaplıca sularının mineral oranıyla eş değer olduğunu ifade eden işletme sahibi Yunus Yıldız, “Bir İtalya, iki Türkiye. Bizim, mineral açısından daha zengin olduğu için burada bir tesis kurduk.

    Suyun özelikleri iltihaplı romatizma, kronik bel ağrıları, eklem ağrıları, cilt hastalıkları, sedef hastalığı, kadın hastalıkları, Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu tarafından yapılmış bir analizdir. Bay-bayan aile havuzlarımız var. İki tane termal havuzumuz var. İki tane yarı olimpik tatlı su havuzumuz var. Tuz odamız, çamur banyosu, masaj odamız, sauna, fitnessımız var. Tamamen fizik tedavi hastanesi olarak geçiyor” diye konuştu.
    İşletme iştirakçilerinden Şehmus Yıldız ise 2 aile süiti, 2 normal süit, geri kalan standart olmak üzere toplam 82 odadan oluştuğunu ve odaların kişi sayısına göre tasarlandığını dile getirdi.

    Güneydoğunun en büyük spa alanına sahip olduklarını aktaran Yıldız, şöyle konuştu:
    “İçerisinde tatlı su havuzlarımız, termal su havuzlarımız, jakuzimiz, Türk hamamımız, saunamız, tuz ve buhar odamız bulunmakta. Suyun kükürt oranı yüksek olduğu için misafirlerimiz tarafından daha fazla tercih ediliyor. Diyarbakır inanç turizmi açısından çok önemli bir noktadadır. Sağlık alanında da İtalya başta olmak üzere dünyanın en değerli mineraline de sahiptir.”

    Müşterilerden Arzu Solmaz, Diyarbakır’dan Çermik’e kaplıcaya geldiklerini ve çok menün kaldıklarını kaydetti. Solmaz, “Çok temiz, çok memnun kaldık. Bir kez daha geldik, bu ikinci gelişimiz. İlkin eşim ve çocuklarımla geldik. Bu sefer de annem ve kardeşlerimle geldim. Sağlığa çok faydalı, bizde faydasını gördük. Bir haftadır daha rahat uyuyorum. O yüzden ikinci kez geldik” şeklinde konuştu.

  • Her organ bağışı yeni bir umut

    Her organ bağışı yeni bir umut

    Erzincan Sağlık Müdürlüğünce, 3-9 Kasım Organ Bağışı Haftası münasebetiyle organ bağışının önemine dikkat çekildi.
    Tedavisi yalnızca organ ve doku nakli ile mümkün olan hastalıkların bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de önemli sağlık sorunlarından birisi olduğu belirtilerek Erzincan Sağlık Müdürlüğünce konuya ilişkin şu açıklama yapıldı:
    “Organ nakli, vücutta görevini yapamayan bir organın yerine canlı bir vericiden veya ölüden alınan sağlam ve aynı görevi üslenecek bir organın nakledilmesi işlemidir.

    Kişinin hayatta iken serbest iradesi ile tıbben yaşamı sona erdikten sonra doku ve organlarının başka hastaların tedavisi için kullanılmasına izin vermesi ve bunu belgelendirmesi de organ bağışıdır. Unutmamak gerekir ki, her bağış yeni bir hayattır. Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu, organ naklinin caiz olduğunu bildirmiş ve organ bağışını, insanın insana yapabileceği en büyük yardım olarak tanımlanmıştır.
    Ülkemizde organ bağışları Sağlık Bakanlığı kontrolü ve denetiminde yapılmaktadır. “Türkiye Organ ve Doku Nakli Bilgi Sistemi” vasıtasıyla organ dağıtımı en adaletli ve şeffaf biçimde yapılmaktadır.

    Organ-doku bağışı nedir?
    Organ bağışı kişinin hayatta iken kendi özgür iradesiyle, organlarının bir kısmını veya tamamını ölümünden sonra başka hastaların tedavisinde kullanılmak üzere vasiyet etmesidir. 18 yaşını aşmış, akli dengesi yerinde olan herkes organ-doku bağışında bulunabilir.
    Organ-doku bağışında bulunan herkesin organları-dokuları kullanılabilir mi?
    Organ bağışı yapılmış olsa bile her ölümden sonra organ nakli mümkün değildir. Örneğin; kişi evde, sokakta, acil serviste veya hastanelerin herhangi bir servisinde ölmüş kişilerin organları ülkemizde organ bağışında kullanılamaz.Yalnızca yoğun bakım ünitelerinde solunum cihazına bağlı olarak ölen, yani beyin ölümü gerçekleşen kişilerin organları nakledilebilir.

    Beyin ölümü nedir, tanısı nasıl konulur?
    Beyin ölümünde, beyin fonksiyonları tamamen kaybedildiği için geri dönüşü yoktur, tam ve kesin olarak ölüm gerçekleşmiştir, bu durum bitkisel hayatla karıştırılmamalıdır. Beyin ölümü teşhisi konulabilmesi için birtakım testlerin uygulanma zorunluluğu vardır. Bu testlerin sonucunda, alanında uzman iki hekim tarafından, beyin ölümü gerçekleşip gerçekleşmediği kararına varılır daha sonra bu karar aileye bildirilir.
    Organ bağış kartı olsun ya da olmasın ailelerden izin alınır mı?
    Organ bağış kartı olup olmadığı bakılmaksızın beyin ölümü gelişmiş tüm vakaların aileleri ile mutlaka görüşülür. Bu görüşme organ nakil koordinatörü tarafından gerçekleştirilir. Aile onayı olmadan hiç kimsenin organları alınamaz ve kullanılamaz.
    Alınan organlar herkese nakledilebilir mi?

    Nakil işlemleri Sağlık Bakanlığı bünyesinde Ulusal Koordinasyon Sistemi tarafından yürütülür ve yapılan tüm işlemler kayıt altına alınıp belgelenir. Organ dağıtımı; ulusal bekleme listelerinde kaydı olanlar arasından, öncelikle tıbbi aciliyeti olan hastalar olmak üzere, kan ve doku grubu uyumuna göre yapılır. Din, dil, ırk, cinsiyet, zengin veya fakir ayrımı gözetilmez. Alıcı ve vericinin kimlik bilgileri ailelerin izni olmadan açıklanamaz. Gizli kalması kanunen esastır.

    İleri yaş veya kronik hastalığın olması organ bağışına engel midir?
    Yaşın ileri olması, kronik bir hastalığın bulunması, alkol veya sigara içiliyor olması ve benzeri nedenler organ bağışı yapılmasına engel değildir.
    Organ bağışı yapıldıktan sonra, vazgeçilebilir mi?
    Organ bağışından vazgeçildiğinde bu yeni kararı aile ile paylaşılması E-Devlet sistemi üzerinden iptal edilmesi ve organ bağış kartının imha edilmesi yeterlidir.

    Dinen bir sakıncası var mıdır?
    Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu organ bağışını insanın insana yapabileceği en büyük yardım olarak tanımlanmıştır. 06.03.1980 tarih ve 396 sayılı kararı ile organ naklinin caiz olduğunu bildirmiştir. Kuran-ı Kerim’ de Maide suresi 32. Ayette “Kim bir kimseye hayat verirse, o sanki bütün insanlara hayat vermişçesine sevap kazanır.” diye buyrulmuştur.

    Organ bağışı için nereye başvurmak gerekir?
    İl veya İlçe Sağlık Müdürlükleri, Devlet Hastaneleri, Üniversite Hastaneleri, Özel Hastaneler, Aile Hekimliği Merkezleri, Toplum Sağlığı Merkezleri.
    Organ bağışının yasal boyutu nedir?

    29.05.1979 tarih ve 2238 sayılı kanunla organ bağışının yasal boyutu belirtilmiştir. Buna göre:
    Madde 6: 18 yaşını doldurmuş ve mümeyyiz olan her kişiden organ ve doku alınabilmesi için vericinin en az iki tanık huzurunda açık bilinçli ve tesirden uzak olarak önceden verilmiş yazılı ve imtiyazlı veya en az iki tanık huzurunda sözlü olarak beyan edip imzaladığı tutanağı bir hekim tarafından onaylanması zorunludur.

    Madde 14: Bir kimse sağlığında vücudunun tamamını veya dokularını tedavi, teşhise bilimsel amaçlar için bırakıldığını resmi ya da yazılı bir vasiyetle belirtmemiş veya iki tanık huzurunda açıklanmamış ise, sıra ile eşi, reşit çocukları, ana veya babası veya kardeşlerinden birisinin; Bunlar yoksa yanında bulunan herhangi bir yakının muvaffakiyeti ile ölüden organ ve doku alınabilir.”

  • “Tadınız tuzunuz yerinde olsun”

    “Tadınız tuzunuz yerinde olsun”

    Kutadgu Bilig’in “Bu şa’ir sözi sözke kattı tuzı” şeklinde yer alan 711. beyitinde sözü güzelleştirmek anlamında söze tuz katmak ifadesi kullanıldığını hatırlatan Uzman Doktor Edanur Köyceğiz, “Her şeyin fazlasının zarar olduğu gibi tuzun da aşırı kullanımı insan sağlığı için sakıncalıdır. Dünya Sağlık Teşkilatı tarafından, besinlerle aldığımız dahil günlük toplam tuz tüketiminin 5 gramı (1 silme tatlı kaşığı veya 1 tepeleme çay kaşığı) geçmemesi önerilmektedir. Oysa 2008 yılında ülkemizde yapılan SALTurk çalışmasında tuz tüketimimizin ortalama 18,01 gr/gün, SALTurk-2 çalışmasında (2012) 14,8 gr/gün, Türkiye Hane Halkı Araştırması’nda 9,9 gr/gün olduğu tespit edilmiştir.” dedi.

    “Aşırı tuz kullanımı zararlı”
    Tansiyon ya da kan basıncın düşüklüğünde hemen tuzlu ayran içme nedeninin tuzun tansiyonu yükseltici etkisi olduğunu ifade eden Uzman Doktor Edanur Köyceğiz, “O halde tuzun fazla kullanımı, normal olan tansiyonumuzun da yükselmesine sebep olabilir. Nitekim yapılan çalışmalarla da her 100 mlmol/gün tuz tüketiminin sistolik tansiyonda (büyük tansiyon) 5,8 mmHg, diastolik tansiyonda (küçük tansiyon) ise 3,8 mmHg artışa yol açtığı gösterilmiştir. Bunun yanında, fazla miktarda tuz alımı böbrekten kalsiyum atılımını artırdığı için kemik yapıyı olumsuz etkileyerek osteoporoza (kemik erimesi) sebep olabilir. Aşırı tuz tüketimi ayrıca kalp-damar hastalıkları, kanser, böbrek hastalıkları ve obezite gibi birçok hastalıkla ilişkili bulunmuştur.” şeklinde konuştu.

    “Önce yemeğin tadına bakalım”
    Tuz kullanımının önerilen sınırlarda tutmak adına yapılacakları Erzurum İl Sağlık Müdürlüğü Halk Sağlığı Bülteni’nde sıralayan Uzman Doktor Edanur Köyceğiz, sözlerine şöyle devam etti, “Yiyeceğimiz yemeğin tadına bakmadan tuz ekleme alışkanlığımızdan vazgeçmeliyiz. Damak tadımızın değişebildiğini bilerek az tuzlu yemeye kendimizi yavaş yavaş alıştırmalıyız. Taze sebzeleri tuz eklemeden tüketmeliyiz. Böylece tuz yerine sebzenin gerçek tadını almamız da mümkün olacaktır. Yiyeceklerimizi tuzla tatlandırmak yerine kültürümüzde geniş bir yere sahip olan baharatlara bir şans vermeliyiz. Hayatınızda tuz dahil her şeyin dengeli ve yeterli miktarlarda yer aldığı, sağlıklı günler dilerim.”

  • Çocuklarda böbrek taşı belirtilerine dikkat

    Çocuklarda böbrek taşı belirtilerine dikkat

    Böbrek taşlarının böbreklerde ve idrar yollarında sert minerallerin birikmesiyle oluşan küçük taşlar olduğunu belirten Uzm. Dr. Akgün, çocuklarda daha az görülmesine rağmen son yıllarda daha da artış gösterdiğine dikkat çekti. Çocuklarda böbrek taşının oluşmasının birçok nedeni olabileceğini vurgulayan Uzm. Dr. Akgün, “Genetik faktörler, yetersiz sıvı tüketimi, beslenme alışkanlıklarının yanı sıra aşırı tuzlu ve protein ağırlıklı gıdalar böbrek taşlarına yol açabilir. Aynı zamanda bazı metabolik hastalıklar da buna sebep olabilir” dedi.

    İdrarda kanama, idrar renginde biraz pembeleşme, karın veya sırt ağrısı şeklinde belirtilerin olabileceğini vurgulayan Uzm. Dr. Akgün, “Sık ve ağrılı idrara çıkma olabilir. Bulantı veya kusma olabilir. Daha küçük çocuklarda huzursuzlukla kendini gösterebilir. Eğer ki bu belirtilerden birisi varsa ailelerinin bir üroloji uzmanına başvurmalarında fayda görmekteyiz. Biz, ultrason ve röntgen ile tanı koyuyoruz. İleri inceleme olarak da bilgisayarlı tomografi görüntüleme ile kesin tanıya ulaşıyoruz. Ancak çocuklarda kademe kademe bu görüntülemeleri sağlıyoruz ve tomografiyi daha sonraki seçenek olarak görüyoruz” şeklinde konuştu.

    Tedavi yöntemlerini hakkında bilgiler veren Akgün, “Eğer taş küçük ve idrar kanalına düşmüşse bol su tüketimi ve ağrı kesici ilaçlarla taşın kendiliğinden düşmesini bekleyebiliriz bir süre. Kendiliğinden düşme haricinde diğer tedavi seçeneklerimiz ise ESWL dediğimiz şok dalga tedavisi veya endoskopik cerrahi yöntemler olabilir. Şok dalga tedavisi böbrek taşlarını parçalamak için kullanılan bir yöntem. Çocuklar için güvenli bir tedavi seçeneğidir. Diğer yöntemlerimiz endoskopik cerrahi müdahaleler ise eğer ki taşlar kendiliğinden düşmeyecekse böbreğe zarar verme gibi bir durum söz konusuysa bu sefer bu hastalarda endoskopik yöntemlere başvuruyoruz” diye konuştu.

    Ağrı Hissetmeden Tedavi Ediliyor

    ESWL denilen şok dalga tedavisinin böbrek ve idrar yollarındaki taşları parçalamak için vücut dışından gönderilen şok dalgaları ile kullanılan bir tedavi yöntemi olduğunu aktaran Akgün, “Bu yöntem taşları küçük parçalara ayırarak idrar yoluyla daha kolay atılmasını sağlıyor. Cerrahi müdahale gerektirmediği için çocuklar için avantajlı bir tedavi seçeneği haline geliyor. Bunu çocuklara uygularken genelde genel anestezi yöntemlerini kullanmaktayız. Bu da çocuğun işlem esnasında ağrı hissetmemesi avantajını bize sağlıyor” ifadelerini kullandı.

    11 Aylık Bebek Sağlığına Kavuştu

    Yakın süreçte 11 aylık bir bebeğin böbreğinden 11 milimetrelik böbrek taşı çıkardıklarını ifade eden Akgün, “Son zamanlarda yine başvuran 11 aylık bir bebeğimiz olmuştu. Ağrı ve huzursuzluk şikâyetiyle gelen bebeğimizde 11 milimetrelik bir böbrek taşı bulduk. Bu taş nedeniyle şok dalga tedavisiyle taş kırma uyguladık hastamıza. Genel anestezi altında bu uygulamayla beraber bebeğimiz ağrı hissetmeden başarılı bir şekilde taşlarını tedavi ettik. Söylediğim gibi bu nadir bir durum ancak son yıllarda sıklığı artmakta. Biz de şok dalga tedavisini kliniğimizde başarılı bir şekilde uygulamaktayız” şeklinde konuştu.

  • Aile hekimlerine organ bağışı eğitimi verildi

    Aile hekimlerine organ bağışı eğitimi verildi

    Çorum’un Sungurlu ilçesinde, İlçe Sağlık Müdürlüğü Organ Bağışı Birimi, 3-9 Kasım Organ Bağışı Haftası kapsamında ilçedeki aile hekimlerine yönelik organ bağışı hakkında eğitim düzenledi.
    Eğitim çalışmalarında organ ve doku bağış Forumu’nun nasıl doldurulacağı konusunda aile hekimlerine bilgiler verilirken, halkı bilinçlendirme çalışmaları da yapıldı.

    Organ Bağışı Birim Sorumlusu Büşra Denli, Aile Sağlığı Merkezleri ziyaret edilerek Aile Hekimlerine organ bağışı süreci hakkında detaylı bilgi verildiğini belirtti. Merkezlerde muayene için gelen hastalara da organ bağışının önemi anlatılarak bilinçlendirme yapıldı.
    Birim Sorumlusu Büşra Denli, “Organ bağışı, bir insanın hayatını kurtarma ya da yaşam kalitesini artırma fırsatı sunar. Organ bağışında bulunmak isteyen vatandaşlar, il ve ilçe sağlık müdürlükleri, Aile Sağlığı Merkezleri, devlet ve üniversite hastaneleri, organ nakil merkezleri ve ilgili derneklere başvurabilirler” şeklinde konuştu.

  • 1 yılda 256 bin 711 kadına ulaşıldı

    1 yılda 256 bin 711 kadına ulaşıldı

    Eskişehir Valiliğince, Vali Hüseyin Aksoy’un eşi Hülya Aksoy’un koordinatörlüğünde yürütülen Kadın Sağlığı Eğitimi Projesi’nin değerlendirme toplantısı yapıldı.
    Eskişehir Valiliği himayesi ve Vali Hüseyin Aksoy’un eşi Hülya Aksoy’un koordinatörlüğünde yürütülen Kadın Sağlığı Eğitimi Projesi’nin, 1 yıllık sonuçlarının aktarıldığı değerlendirme toplantısı Eskişehir Şehir Hastanesi’nde yapıldı. Programda İl Sağlık Müdürlüğü personeli Seval Çalışkan Pala, proje hakkında bilgilendirici sunum gerçekleştirdi.

    “İl genelinde 342 bin 716 kadından 256 bin 711’ine ulaşılmıştır”
    Daha sonra kürsüye çıkan Vali Aksoy, konuşmasında projeye dair verilere değindi. Eskişehir Kadın Sağlığı Eğitimi Projesi’nin başarıyla devam ettiğini belirten Aksoy geçen yıl başlatılan Eskişehir Kadın Sağlığı Eğitimi Projesi ile iki yıl içinde Eskişehir’de 15-69 yaş arası tüm kadın nüfusuna ulaşmayı hedeflediklerinin altını çizdi. Vali Aksoy, “28 Ekim 2024 itibariyle, il genelinde 342 bin 716 kadından 256 bin 711’ine ulaşılmıştır. Özellikle meme kanseri gibi önemli sağlık sorunlarına karşı erken teşhisin önemi büyüktür.

    Eğitim çalışmalarımızda kadınlarımızı, normal doğumun ve anne sütünün önemi, kadına yönelik şiddet ve bağımlılıklarla mücadele konularında da bilinçlendirmeyi hedefledik. Bu projede, İl Sağlık Müdürlüğü ekiplerimiz, kaymakamlarımız, sağlık çalışanlarımız ve değerli eşim proje koordinatörü olarak önemli roller üstlenmiştir. Kadınlarımızın ayağına giderek bu eğitimleri sunan tüm çalışanlarımıza teşekkür ediyorum.”
    Vali Hüseyin Aksoy, Milletvekili Ayşen Gürcan ve diğer protokol üyeleri tarafından proje kapsamında çalışma yapan sağlık çalışanlarına teşekkür belgesi vermesi ile program sona erdi.

  • Kışın göz enfeksiyonlarına dikkat!

    Kışın göz enfeksiyonlarına dikkat!

    Kış aylarında sık karşılaşılan göz problemleri konusunda bilgi veren GözHastalıkları Uzmanı Op. Dr. Adnan İpçioğlu, ”Hastalarımıza kış aylarında rahatsızlık veren sorunlardan biri de göz kuruluğudur. Kışın havalar yağışlı ve karlı geçmesine rağmen nem oranı düşük olduğundan hava oldukça kurudur. Ayrıca kış boyunca yanan kaloriferler, çalışan klimalar yeterince havalandırılmayan kapalı ortamlar bu etkilerin daha da artmasına yol açar. Özellikle uzun süre bilgisayar karşısında çalışan meslek grupları kuru göz rahatsızlığı açısından risk altındadırlar. Çünkü uzun süreli konsantrasyon gerektiren durumlarda insanlardaki mevcut göz kırpma sayısı azalmakta ve gözler daha çabuk kurumaktadır. Gözlerde batma, sulanma ve kızarıklık şeklinde kendini gösteren göz kuruluğunda, hastalara önerilerimiz, çalışılan ortamın nemlendirilmesi, bilgisayar karşısında daha sık göz kırpma ve göz hekiminin önereceği gözyaşı damlalarının kullanılması şeklindedir” dedi.

    Bir diğer problemin de gözde sulanma, kızarıklık, çapaklanma ile başlayan konjonktivitler olarak adlandırılan sorun olduğunu ifade eden İpçioğlu, “Kış aylarında virüslere bağlı hastalıkların artmasına paralel olarak özellikle gribal enfeksiyonların artış gösterdiği dönemlerde viralkonjonktivitin görülme sıklığı artmaktadır. Toplu yaşam alanları bu açıdan risk altındadır. Hastalık gözde kızarıklık, sulanma, çapaklanma ve ışığa karşı hassasiyet artışı şeklinde şikayetlere neden olur. Genellikle tek gözde başlayıp daha sonra diğer gözde de şikayetler ortaya çıkar. Gözün kornea dediğimiz saydam tabakasını tutarak görme azalması yapabileceğinden en kısa zamanda bir göz hekimine başvurmak gerekir. Hastalıktan korunmak için özellikle gözlerin çok ovulup kaşınmamasına, başkasına ait havlu, makyaj malzemesi ve benzeri şahsi eşyaların kullanılmamasına, bu tür hastalık belirtileri olan kişilerle yakın temastan kaçınılmasına ve el hijyenine dikkat edilmesi gerekir” diye konuştu.

    Ultraviyole ışınlarının da göz açısından riskleri olduğunu belirten Op. Dr. Adnan İpçioğlu, “Kış aylarında sıcaklığın az olması, ultraviyole ışınlarının zararlı etkilerinin de daha az olduğu anlamına gelmiyor. Kışın karların oluşturduğu parlama ve yansımalar bu etkileri daha da arttırmaktadır. Bu nedenle dışarıda uzun süre vakit harcama eğiliminde olan çocuklar, açık havada çalışan işçiler ve kar sporu yapanlar risk altındadır. Yaşa bağlı katarakt, yaşa bağlı makula dejeneresansı, pterjium, ve göz çevresi cilt kanserleri güneş ışığına bağlı göz hastalıklarından bazılarıdır” diye konuştu.

  • Ortodonti tedavisi için en uygun dönem

    Ortodonti tedavisi için en uygun dönem

    Ortodonti tedavilerinin genellikle 8 ile 13 yaşları arasında başladığını kaydeden Ortodonti Uzmanı Sanaz Sadry, iskeletsel bozuklukların çocuğun büyüme dönemi henüz bitmeden giderilebilmesi ve genç dokuların daha iyi yönlendirilmesi nedeniyle en uygun dönemin ‘ergenlik dönemi öncesi’ olduğunu söyledi. Sadry, ortodonti tedavisi sürecinde dikkat edilmesi gereken noktalara da dikkat çekti.
    İstanbul Atlas Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ortodonti Ana Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Sanaz Sadry, ortodonti ve ortodonti tedavisi sırasında dikkat edilmesi gerekenlere ilişkin değerlendirmede bulundu.

    Ortodontinin, yanlış konumlanmış dişlerin çene kemikleri üzerinde düzgün şekilde yerleşebilmesi ve yüz düzensizliklerinin teşhis ve tedavisi ile ilgilenen diş hekimliğinin bir uzmanlık dalı olduğunu belirten Doç. Dr. Sanaz Sadry, “Amaç karşı çenedeki dişler ile uyumlu, düzgün sıralanmış dişlerin olmasıdır. Tabi her ne kadar düzgün diş anlamına gelse de kelime anlamını aşan ortodonti bölümü, günümüzde sadece dişleri değil, alt ve orta yüz düzensizliklerini de tedavi etmektedir” dedi.

    Ortodonti tedavisi gören hastaların yüzde 30’unu erişkinler oluşturuyor
    Ortodonti tedavisinin çocuklara ve erişkinlere uygulandığını kaydeden Sadry, “Önceleri ortodontik tedavinin yalnızca çocuklarda uygulanabileceği görüşü hakim olsa da günümüzde ortodontik tedavi gören hastaların yüzde 30’unu erişkin bireyler oluşturur. Bu nedenle ortodonti tedavisinin her yaştaki birey için mümkün olduğunu söylemek mümkündür. Aynı zamanda sağlıklı bir kapanış 16 yaşında olduğu gibi, 60 yaşında da hastalar için önemlidir. Sağlıklı olan dişler her yaşta istenilen şekilde hareket ettirilebilir” diye konuştu.

    Ortodonti tedavisine hangi yaşlarda başlanmalıdır?
    Ortodonti tedavisinde yaş sınırı olmadığını, 7’den 70’e herkese tedavi uygulanabileceğini belirten Sadry, ortodonti tedavisi için en uygun yaş önerilerinin olduğunu söyledi.

    Amerikan Ortodonti Derneği (American Association of Orthodontics -AAO) tarafından çocukların 7 yaşını geçmeden ortodontik kontrolden geçmelerinin önerildiğini ifade eden Sadry, “Çünkü bu yaşlardayken yani henüz ağızda süt dişleri bulunuyorken ortodonti uzmanı tarafından çocuğun çene ve diş gelişimindeki sorunlar kolayca tespit edilebilir. Anormal bir durumun tespit edilmesi halinde ortodonti soruna müdahale erkenden yapılabilir ve tedavi süreci çok daha kolay ve çok daha kısa sürede gerçekleştirilebilir. Aksi takdirde ileri yaşlarda daha komplike ve daha maliyetli tedavilere ihtiyaç duyulabilir” diye konuştu.

    Ortodontik hastaların aktif tedavilerinin genellikle 8 ile 13 yaşları arasında başladığını kaydeden Sadry, “Böylece iskeletsel bozukluklar da çocuğun büyüme dönemi henüz bitmeden giderilebilir. Genç dokular daha iyi yönlendirildiği için ortodontistlerin en sevdiği tedavi zamanı, ‘ergenlik dönemi öncesi’ olarak adlandırılabilir. Küçük yaşlarda başlayan ve diş üzerinde yaşanan çapraşık yapıları düzenlemek ergenlik dönemde daha kolay olacaktır. Ortodonti tedavisine en uygun yaş, bireyin diş yapısı, çene gelişimi ve genel sağlık durumuna bağlı olarak değişebilir. Bu nedenle uzman bir ortodontiste danışarak en doğru yaş tespit edilmelidir” tavsiyesinde bulundu.

    Ortodonti tedavisinde süre kişiden kişiye değişiyor
    Ortodonti tedavi süresinin de kişiden kişiye farklılık gösterebileceğini ifade eden Sadry, “Aktif ortodontik tedavi 1 ile 4 sene arası sürebilirken, ortalama 2 senede biter. Bazı bireyler biyolojik yapılarından dolayı tedaviye diğerlerinden daha hızlı ya da daha geç cevap verebilir. Ayrıca önleyici ve erken tedaviler sadece birkaç ay sürebilir. Apareyler tedavi sürecinde periyodik olarak uyumlanır” dedi.

    Ortodonti tedavisinde 4 noktaya dikkat
    Doç. Dr. Sanaz Sadry, ortodonti tedavisinde dikkat edilmesi gerekenlere ilişkin de şu uyarılarda bulundu:
    Ağız Hijyeni: Dişlerinizi normal rutininizden daha fazla fırçalamanız gerekmektedir. Her yemekten sonra ve akşam yatmadan önce, dişlerin fırçalanması gerekmektedir. Fırçalama işlemi ortalama 3 dakika sürmeli ve teller pırıl pırıl olana kadar devam ettirilmelidir. Tedavi boyunca ‘ortodontik diş fırçasına’ ilave olarak ‘arayüz fırçası da’ kullanmanız gerekmektedir. Eğer dişler bu süreçte iyi fırçalanmazsa, braketlerin altından oluşacak çürümeler sonucu, dişlerinizde geri dönüşü olmayan lekeler meydana gelecektir. Ayrıca kötü ağız hijyeni hekimin keyfini kaçırmakta, tedavinin de uzamasına sebep olmaktadır.
    Ortodontik Aparey ve Aygıtlar: Hekiminizin takmanızı istediği aparey, plak ve lastikleri uygun bir şekilde takmalısınız. Aksi halde tedavinizin süresi uzar ve istenilen sonucun alınamamasına sebep olur. Braketlerin diş yüzeyinden kopmaması için yasak yiyeceklerden uzak durmanız gerekmektedir. Braketlerin kopması tedaviyi yavaşlatmakta ve ek ücret alınmasına sebebiyet vermektedir.

    Randevular: Randevularınıza özen gösteriniz. Eğer randevularınızı unutmanıza neden olacak çok özel bir durumunuz varsa hatırlatma isteyebilirsiniz. Telefonla randevu alma işini acil durumlar dışında son güne bırakmamanızı öneririz. Tatillerinizi ve uzun süreli seyahatlerinizi tedavinizin gidişatına göre ayarlamanız iyi olur. Tedavinin bazı dönemlerinde doktorunuza sormadan plan yapmamalı ve uzun süre ortadan kaybolmamalısınız. Aksi halde tedavi zarar verici hale gelir.

    Sabır: Genellikle 10 gün süren alışma döneminde sabırlı olmanız gerekmektedir. Ağrı kesici almanızı tavsiye etmemekle birlikte, zor durumda kalındığında aspirin dışındaki ağrı kesiciler kullanılabilir. Ortodontik tedavi disiplin, titizlik ve iş birliği isteyen, kuralcı, uzun ve zor bir tedavidir. Çünkü dişlere uygulanan kuvvet kontrolsüz kalırsa, kemikleri ve diş köklerini eritici etki gösterebilmektedir.

  • Sigara içenlerde akciğer kanseri riski 30 kat artıyor

    Sigara içenlerde akciğer kanseri riski 30 kat artıyor

    Uzmanlar, sigara içenlerde akciğer kanseri riskinin 30 kat kadar arttığı uyarısını yaptı. Ülkede obezitenin de çok arttığını belirten uzmanlar, bunun en büyük tehlikelerden biri olduğuna dikkat çekti.
    Kanserle Dans Derneği, Ankara’da bir otelde Akciğer Kanseri Farkındalık Ayı dolayısıyla dijital bilgilendirme platformu ‘KDD AKADEMİ’yi tanıttığı bir basın toplantı düzenledi.

    Toplantıda alanında uzman doktorlar tarafından kanser hastalığı ve kanser tedavisi hakkında bilgiler verildi. Kanser hastalarının ve hasta yakınlarının sağlıklı bilgi alabilmesi için ‘KDD AKADEMİ’yi kurduklarını belirten Sevil Gürkan, “2022 yılında bir anket çalışması yaptık. Bin 188 hasta katıldı. Anketin sonuçlarına baktığımızda çok çarpıcı şeyler vardı. Ankete katılanların yüzde 60’ı KETEM’i biliyor ama yüzde 82’si KETEM’e hiç uğramamış” dedi.

    “Sigara içinlerde akciğer kanseri riski 30 kat kadar artıyor”
    Akciğer kanserinin en önemli halk sorunlarından biri olduğunu aktaran İç Hastalıkları ve Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Umut Derici, “Akciğer kanseri en önemli halk sağlığı sorunlarından biridir. Toplumlar arasında, batıda da en sık görülen kanser türü. Daha çok erkeklerde görülüyor iki kata varan oranlarda ama bazı yerlerde beş kata varan oranlarda var. Sigarayla ilişkisi kuruluyor. Sigara içen bireylerin 30 kata kadar varan riski artmış durumda” ifadelerini kullandı.

    “Yeterli beslenmeyi sağlamak yakın takip ile mümkün”
    Kanser hastalarının diyet süreçlerinin önemini vurgulayan Doç. Dr. Diltaş Baş ise, “Toplumun beslenme okuryazarlığı düzeyi birbirinden çok farklı. Beslenme okuryazarlığı düzeyine göre hastalara eğitim vermekte görevlerimiz arasında” diye konuştu.

    “Obezite şu an ülkemizdeki en büyük tehlike”
    Halk Sağlığı Uzmanı Doç. Dr. Hülya Şirin, obezitenin riskleri hakkında bilgi vererek, “Dünya Sağlık Örgütü’nün açıkladığı temel dört davranış var, öncelikle bunları hayatımızdan çıkartmak lazım. Sigara kullanmak, yanlış beslenmek, obezite şu an en büyük tehlike ülkemizde. Obezitenin gelmesiyle birlikte kronik hastalıklarımız ve kanser görülme sıklıklarımız artmaya başladı” açıklamasında bulundu.