Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bugün Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani’yi Vahdettin Köşkü’nde kabul edecek.
Kategori: Siyaset
-
“50 milli teknoloji atölyesini 50 üniversite kampüsümüze kurmayı amaçlıyoruz”
Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ) 2024-2025 Akademik Yılı açılış töreni Davutpaşa Kongre Merkezi’nde yapıldı. Programa Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır, Esenler Kaymakamı Süleyman Özçakıcı, Esenler Belediye Başkanı Mehmet Tevfik Göksu, Esenler İlçe Milli Eğitim Müdürü Feyzullah Sert, Yıldız Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Eyüp Debik, çok sayıda öğretim üyesi ve öğrenci katıldı. Program saygı duruşunda bulunulmasının ardından İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başladı. Açılış konuşmalarının ardından Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır, sunum eşliğinde akademik yılın ilk dersini verdi. Protokol konuşmalarının ardından program müzik dinletisi ile sonlandı.
“Biz bu toprakları; vatan biliyoruz, şehitlerimizin emaneti biliyoruz”
Konuşmasında TUSAŞ’ta yapılan saldırıya değinen Bakan Kacır, “Bugün Türk Savunma Sanayii’nde 3 bin 500 firmamızda 90 binden fazla yol ve dava arkadaşımız çalışıyor. Geçtiğimiz hafta TUSAŞ’a bir terör saldırısı düzenlendi. TUSAŞ bizim göz bebeği kurumlarımızdan biri. Mühendisimiz, teknisyenlerimiz, güvenlik görevlimiz ve bir taksi şoförümüz toplamda 5 kardeşimiz şehit edildi. Yaralılarımızın hızla sağlıklarına kavuşmaları için duacıyız. Türkiye’nin savunma sanayiindeki hızlı yükselişi dünyada harp paradigmalarını değiştiriyor. Bu sadece topraklarımızdan söküp attığımız terör örgütlerini değil, onların arkalarındaki şer odaklarını da fazlasıyla rahatsız ediyor. TUSAŞ’ta bir mühendis kardeşimizin söylediği sözler aslında bizim parolamız. Hainlere inat daha fazla çalışacağız, daha fazla üreteceğiz. Biz inançlı, işine aşkını, heyecanını, coşkusunu katan bir milletiz. Biz bu toprakları; vatan biliyoruz, şehitlerimizin emaneti biliyoruz. Geleceğe taşıyacağımız, yüzyıllar boyunca bu topraklarda hür ve bağımsız yaşayacak Türk milletinin evlatlarının emaneti olarak addediyoruz. Biliyoruz ki milli teknoloji hamlesinde savunma sanayinde ortaya koyduğumuz başarıları diğer alanlara da yaygınlaştırmak zorundayız” şeklinde konuştu.
“50 milli teknoloji atölyesini 50 üniversite kampüsümüze kurmayı amaçlıyoruz”
“Önümüzdeki yıl milli teknoloji atölyelerini üniversite kampüslerinde kuracağız” diyen Fatih Mehmet Kacır, konuşmasına şöyle devam etti: “Türkiye’nin dört bir yanında Deneyap atölyeleri kuruyoruz. 81 şehrimizde 130 Deneyap atölyesinde 35 bine yakın öğrencimiz, 11 yaşından itibaren eğitim görüyor. Türkiye’nin tüm şehirlerinde özel yetenekli öğrencilerimizi 11 yaşından itibaren tespit ediyoruz. Onların robotik, kodlama, siber güvenlik, tasarım düşüncesi vb. alanlarda takım çalışması esaslı eğitim programlarına dahil ediyoruz. Geleceğin teknoloji yıldızlarını bu programlarla yetiştiriyoruz. Yeni nesil yazılım eğitimlerini Türkiye’de gerçekleştirip yaygınlaştırıyoruz. Pek çok gencimizin yazılım geliştirme kabiliyetinin gelişmesi için çaba gösteriyoruz. Üniversite eğitimlerinin reel sektörle daha yakın bir etkileşim içinde olmasını hedefliyoruz. Bugün 204 üniversitemiz sektör kampüste programında bakanlığımızla işbirliğini sürdürüyor. Reel sektörden insanların verdiği bu derslerde sektörün problemlerine yönelik öğrencilerimizin deneyim kazanması imkanı ortaya çıkıyor. Önümüzdeki yıl milli teknoloji atölyelerini üniversite kampüslerinde kuracağız. Öğrenci kardeşlerimiz için yeni alanlar oluşturup yeni imkanlar sunacağız. İlk yılımızda 50 milli teknoloji atölyesini 50 üniversite kampüsümüze kurmayı amaçlıyoruz. Bütün bunlar Türkiye’nin geleceğe çok daha güçlü yürümesini sağlayacak. Pek çok büyük işi hep birlikte hayata geçirmemize imkan tanıyacak” ifadelerini kullandı.
“Yıldız öğrencilerimizin 292 projesiyle üniversitemiz Türkiye’de birinci oldu”
Üniversitenin Yükseköğretim Kalite Kurulu’ndan 5 yıllık Kurumsal Akreditasyon aldığını ifade eden Yıldız Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Eyüp Debik ise, “Üniversitemiz Yükseköğretim Kalite Kurulu’ndan 5 yıllık Kurumsal Akreditasyon aldı. Böylece öğrencilerimizin uluslararası dolaşım kazanımını elde etmiş bulunuyoruz. Önümüzdeki dönemde gerek yönetim gerekse eğitim öğretim süreçlerimizi yeniden ele alacağız. Yapay zeka tabanlı kalite güvence sistemleri ile dijital dönüşüm gerçekleştirerek üniversitemizi güçlü ve örnek üniversite haline getireceğiz. Üniversitemizin bilimsel araştırma ve yenilik potansiyelini en üst düzeye çıkarmak için kapsamlı bir AR-GE kültürü geliştirme programı başlatıyoruz. Akademisyenlerimizi disiplinler arası araştırma grupları etrafında bir araya getirerek sinerji oluşturacağız. Yıldız öğrencilerimizin TÜBİTAK 2209-A ve B programları kapsamında kabul edilen 292 projesiyle üniversitemiz Türkiye’de birinci oldu. Her birini ayrı ayrı tebrik ediyor ve bu başarının yeni yıldız öğrencilerinin katkılarıyla artarak devam edeceğine inanıyorum. YTÜ olarak, Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi CERN’e ve Avrupa İstatistik Kurumu EUROSTAT’a tam üyeliğimiz bulunuyor. Diğer öne çıkan uluslararası üniversite ağlarına da başvuracağız” ifadelerini kullandı.
-
“Yargıyı tehdit etmek kimsenin hakkı da haddi de değildir”
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, Esenyurt Belediye Başkanı hakkında yürütülmekte olan adli soruşturma ile ilgili olarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı ve yargı mensuplarının hedef gösterilerek tehdit edilmesi ve etki altına alınmaya çalışılmasının asla kabul edilemez olduğunu belirtti. Türkiye Cumhuriyeti’nin bir hukuk devleti olduğunu belirten Tunç, “Yargıyı tehdit etmek kimsenin hakkı da haddi de değildir” ifadesini kullandı.
Tunç, anayasanın 138. maddesine göre hakimlerin görevlerinde bağımsız olduğuna dikkati çekerek şunları kaydetti:
“Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez. Başlatılan bir soruşturma veya kovuşturma kesin hükümle sonuçlanıncaya kadar, savcı, hakim ve mahkemeleri etkilemek amacıyla alenen sözlü veya yazılı beyanda bulunmak suretiyle adil yargılamayı etkilemeye çalışmak hukuk devleti ile bağdaşmaz. Bağımsız yargıya müdahale anlamına gelen bu tür çirkin söylem ve davranışlar hukuk devletinde asla korunamaz.”
-
Dışişleri Bakanlığı’ndan AB’ye Sert Tepki!
Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasından öne çıkan başlıklar şöyle:
Avrupa Komisyonu, 2024 yılı Genişleme Strateji Belgesi ile Türkiye dahil tüm aday ve potansiyel aday ülkeler için hazırlanan Ülke Raporlarını dün (30 Ekim) yayımlamıştır.
2024 yılı Türkiye Raporu’nda, AB’nin özellikle siyasi kriterler ve iç siyasi dinamikler konusundaki haksız değerlendirmelerini reddediyoruz.
“Rapor, Türkiye’nin AB standartlarına uyum sağladığını teyit ediyor”
Raporda, makroekonomik politikalarda kaydedilen ilerlemeye atıfta bulunulmasını ve Türkiye’nin hem işleyen piyasa ekonomisine ileri düzeyde uyumunun hem de Birlik içindeki rekabet baskıları ve piyasa güçleriyle baş edebilme kapasitesinin vurgulanmasını kayda değer buluyoruz.Rapor, Türkiye’nin, mevzuatını AB müktesebatıyla uyumlu hale getirerek birçok alanda AB standartlarına uyum sağladığını teyit etmektedir. Ortaklık Konseyi ve kritik alanlarda Yüksek Düzeyli Diyalog Toplantıları gibi askıya alınan tüm yapısal diyalog mekanizmalarının yeniden canlandırılmasıyla, pek çok alanda ortak adım atmak mümkündür.
“Türkiye-AB ilişkilerinin önündeki siyasi engellerin kaldırılmasını bekliyoruz”
Raporda, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de yapıcı bir rol oynadığı, Yunanistan ile ilişkilerini iyileştirdiği ve AB ile ticari konulardaki iş birliğini geliştirdiği vurgulanmaktadır. Raporda kayda geçirilen yapıcı yaklaşımımız uyarınca, 15 Temmuz 2019 tarihli Konsey Sonuçlarıyla uygulamaya konmuş olan Türkiye-AB ilişkilerinin önündeki siyasi engellerin kaldırılmasını bekliyoruz.Öte yandan Rapor, Yunanistan ve Kıbrıs Rum tarafının gerçeklerle bağdaşmayan, hukuk dışı ve maksimalist görüşlerini yansıtmakta; Türkiye’nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin meşru kaygılarını ve haklı politikalarını tamamen göz ardı etmektedir.
“Mevcut sınamalar Türkiye-AB ilişkilerine yeni bir bakış açısı gerektirmektedir”
Kıbrıs meselesinin çözümüne yönelik formatın yalnızca Ada’daki iki tarafı, üç Garantör gücü ve Birleşmiş Milletleri içerdiğinin altını çizmek isteriz. Gelecekte varılacak herhangi bir çözüm, Ada’daki iki tarafın mutabakatıyla gerçekleşmelidir. AB’nin Kıbrıs meselesine ilişkin olarak, Kıbrıs Rum tarafının tutumunu kayıtsız şartsız yansıtan ve Kıbrıs Türk halkının özden gelen haklarını dikkate almayan açıklamaları, çözüm çabalarına katkıda bulunmamakta ve AB’nin çözüm sürecinde yer almasının neden uygun bir seçenek olmadığını açıkça göstermektedir. AB’nin, üçüncü ülkelerin sınırlarını belirleme görevi veya bu konuda karar verme yetkisi olmadığını da hatırlatırız.Mevcut bölgesel ve küresel sınamalar Türkiye-AB ilişkilerine yeni bir bakış açısı gerektirmektedir. AB’nin son dönemde Türkiye ile iş birliği yapılması yönündeki çabalarını memnuniyetle karşılıyoruz. Bununla beraber, ilişkilerin yeniden canlandırılması, AB’nin siyasi iradesine ve stratejik vizyonuna dayanan somut adımlar atılmasını gerektirmektedir.
Aday ülke olarak, Türkiye’nin AB ile ilişkilerini yapıcı bir şekilde geliştirme yönündeki siyasi iradesinin açık ve güçlü olduğunu bir kez daha vurguluyoruz. AB üyelik sürecinde Türkiye’den beklenen ilerleme, AB’nin Türkiye’nin adaylık statüsüne uygun, yapıcı ve stratejik bir yaklaşımı somut adımlarla hayata geçirmesiyle hızlanacaktır.
Bu bağlamda, Avrupa Komisyonu ve Yüksek Temsilci tarafından hazırlanan Ortak Bildirim’de yer alan tavsiyelerin herhangi bir gecikme veya ilave ön koşul olmaksızın uygulanmasını bekliyoruz.
-
“Medyanın en önemli fonksiyonu hak ihlallerini sağlık bir şekilde duyurmak”
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun ve Adalet Bakanı Yılmaz Tunç; Adalet Bakanlığı, Bahçeşehir Üniversitesi ve İletişim Başkanlığı koordinasyonunda Bahçeşehir Üniversitesi Beşiktaş Kampüsü’nde düzenlenen Adalet ve Medya İlişkisi Paneli’ne katıldı. Burada bir konuşma yapan Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Hz. Ömer’in “Adalet mülkün temelidir” sözünün herşeyi ortaya koyduğunu belirterek, adalet olmadan toplumlarda ne huzurun ne barışın ne refahın olduğunun altını çizdi.
“Medya toplumsal talepleri öne çıkararak kamu adına denetleyici bir fonksiyon icra eder”
Günümüzde pek çok alanda olduğu gibi adalet arayışlarının hak arama mücadelelerinin de medya sayesinde kamuoyu gündemine taşındığını belirten Altun, “Ancak medya sadece bir aktarıcı olarak değil çoğu zaman kendisi de bir özne olarak kendisi de aktör olarak bu süreçlerin bazen pozitif bazen de negatif birer unsuru olarak rol oynuyor. Bu nedenle ülkemizde medya ile adalet kurumları arasındaki ilişki güçlendirmek doğru ve hızlı haber alma çerçevesinde toplumun adalet sistemine olan güvenini artırmak iletişim süreçlerinin doğru ve etkin şekilde sürdürülmesine katkı sunmak amacıyla Adalet Bakanlığımız ve İletişim Başkanlığımız birlikte Bahçeşehir Üniversitesi ev sahipliğinde bu organizasyonu düzenledik. Medya modern dönemde toplumsal adalet ve bireylerin hak arayışları açısında merkezi kurumdur. Medya adaleti tehdit eden ve toplumsal vicdanı zedeleyen olaylara karşı toplumun sesi ve adaletin şüphesiz savunucusu olmak durumundadır. Fakat önümüzdeki soru şudur. Nasıl bir medya. Hakikat zemininden ayrılmayan hakikatı merkeze alarak toplumsal adalet için mücadele eden bir medya. Medya bunu yaptığı taktirde hem toplumsal adalet arayışları için hem de bireysel hak arayışları için merkezi önemdedir. Medya toplumsal talepleri öne çıkararak kamu adına denetleyici bir fonksiyon icra eder. Medya bu denetleyici fonksiyonu yerine getirirken aynı zamanda bir bilinçlenme bir farkındalık sağlar. Diğer yandan medya toplumdaki müşterekleri ortak duygu ve düşünceleri görünür kılar. Bu anlamda toplumsal dayanışma duygusunu pekiştirir. Adalet hizmetleri açısından meseleye bakacak olursak medyanın en önemli fonksiyonu hak ihlallerini sağlıklı bir şekilde duyurabilmek bu sayede yargılama süreçlerin şeffaf bir şekilde ilerlemesine olumlu yönde katkı sağlayabilmesidir. Medya yargı mekanizmalarının işleyişine bir takım olumsuz etkilerde yapabilir. Hiç kuşkusuz bu olumsuzlukların başında devam eden yargı süreçleriyle ilgili gizlilik ihlalleri gelmektedir. Gizliliğin ihlali adaletin ses edilmesinde yargı süreçlerini akamete uğratmaktadır. Yargı sürecinde eksik veya yanlış bilgilerle ve taraflı haber yapma, önyargı oluşturma kamuoyunda yargısız infaza sebep olabilmektedir. Sansasyon oluşturma ve reyting kaygısıyla teyit edilmemiş editöryal süreçlerden geçmemiş bilgilerin hızla alelacele servis edilmesi, bunların da popülerlik kazanmış sosyal medya hesaplarında paylaşılması, toplumda infiale sebep olabilmektedir. Bu süreçte ortaya çıkan bilgi kirliliği ve dezenformasyon ise adaleti tesis etmenin önünde büyük bir engele dönüşmektedir. Diğer yandan medyanın etik kurallarına uymayıp, yargılama süreçlerinde mağdur ve yakınlarının mahremiyetine saygı göstermediğine de zaman zaman şahitlik edebiliyoruz” dedi.
“Medya kuruluşları hukukun son derece önemli bir ihtisas alanı olduğunu göz önünde bulundurmak zorundadırlar”
Kimi medya mensuplarının ve sosyal medya kullanıcılarının çeşitli saiklerle kendi menfaatleri adına mağdurların acılarını istismar edebildiklerini belirten Altun, “Yine adli süreçlere dair yanlış kavramların kullanılması, işleyişin bilinmemesinden kaynaklanan hatalar yine kamuoyunun yanlış bilgilendirilmesine, dezenformatif içeriklere muhatap olmasına ve bilgi kirliliğine yol açabilmektedir. Şurası çok açık bir gerçek. Hukuk son derece teknik ve mesleki bilgi gerektiren bir alandır. Alanla ilgili eğitim almamış, mesleki tecrübesi olmayan isimlerin yargı süreçleriyle ilgili içerik üretmesi daha da fenası hüküm vermesi maalesef çok sık karşılaştığımız bir sorun. Hukuki yönden teknik bilginin yetersizliğiyle malul, uzman görüşlerine başvurulmadan veya yargı haberciliğinde uzmanlaşmamış isimler tarafından üretilen içerikler kamuoyunda infiale, kafa karışıklığına sebebiyet verebilmekte, dahası hakikat ve adaletin tahrif edilmesine yol açabilmektedir. Bu tür içeriklerin yargı süreçlerine olumsuz etkileri hepimizin malumudur. Bütün bunlar toplumsal öfkeye, sisteme karşı güvensizliğe ve toplumsal kutuplaşmaya yol açtığı gibi toplumdaki adalet duygusunun zayıflamasına, cezasızlık algısının yükselmesine sebebiyet vermektedir. Medya ve adalet ilişkisi bağlamında belki de ana sorun hukuk bilgisi noksanlığı, kaynağı her ne olursa olsun çıkar temelli yayıncılık anlayışıdır. Her şeyden önce medya kuruluşları hukukun son derece önemli bir ihtisas alanı olduğunu göz önünde bulundurmak zorundadırlar. Bu bilinçle uzman hukukçulardan destek alınmak çok önemlidir. Zira hukukun temel kavramlarını, mahkemelerin yetki alanlarını ve dava süreçlerini bilmeyen bir kimsenin herhangi bir davayı doğru anlatması mümkün değildir. Medya kuruluşlarımızın hukuk alanında ihtisas sahibi kişi ve kurumlarla işbirliği mekanizmalarını işletmeleri bu noktada çok önemlidir. Bunun yanı sıra adli yargılama süreçlerini takip eden medya mensuplarımızın bu alanda uzmanlaşmalarının da adaleti bihakkın tesis etmede ve sorunları en aza indirmede büyük katkıları olacaktır” diye konuştu.
“Sıhhatli bir medya ve adalet ilişkisinin tesisinde kamu otoritelerine de büyük sorumluluk düşüyor”
Konvansiyonel medya kuruluşlarının gelişen teknolojilerin beraberinde getirdiği meydan okumalara, sınamalara karşı cevap geliştirmesinin elzem olduğunu belirten Altun, “Bu noktada, konvansiyonel medyanın yeni medya mecralarından yayılan teyitsiz içerikleri süzecek mekanizmaları kurması hayati bir önem taşıyor. İletişim terminolojisiyle, Kurt Lewin’in kavramsallaştırmasıyla konuşacak olursak, yeni nesil ‘eşik bekçileri’ mekanizmalarına bizim ihtiyacımız var. Geleneksel medyanın, konvansiyonel medyanın bu bağlamda yeni medyadan gelen içerikleri süzecek ‘eşik bekçileri’ mekanizmalarına ihtiyacı var. Bu süreçlerde sıhhatli bir medya ve adalet ilişkisinin tesisinde kamu otoritelerine de büyük sorumluluk düşüyor. Bu alanda birincil derecede sorumlu kurum ve kuruluşlarımız öncülüğünde yargı okuryazarlığını artırmak belki de en önemli meselelerimizden bir tanesidir. Adalet Bakanlığımız ile birlikte İletişim Başkanlığımızın üzerinde durduğu temel meselelerden biri bu hususta bir bilinç oluşturmak, bu anlamda yargı okuryazarlığını hem medyamızda hem toplumda yaymaya dönük arttırmaya dönük çaba sarf etmektir. Medya ve yargı organları arasında sistematik iletişim mekanizmaları oluşturulmalı ve kamuoyunun düzenli şekilde bilgilendirilmesi de bu bağlamda son derece önemlidir. Söz konusu mekanizmalara üniversiteler ve STK’ların da dahil edilmesi, hukuki süreçlerle ilgili bilinç ve farkındalık eğitim programları, etkinlikler ve projeler bu süreçte elbette yaygınlaştırılmak durumundadır. Bu projelerin en önemli çıktısı masumiyet karinesinin ve basın özgürlüğünün zarar görmeyeceği dengeli bir yayın anlayışı için çerçevesinde etik standartlar oluşturmaktır. Çünkü bir tarafta masumiyet karinesini korumak, öbür tarafta basın özgürlüğünü korumak durumundayız. Her iki arasında bir denge oluşturulmalı ve bu dengeyi esas kılan, bu dengeyi kurumsallaştıran medya etik standartlarını oturtmak durumundayız” dedi.
“Sosyal medya platformları siyasi ve ticari kaygılarla da sıklıkla manipüle edilen bir yapıya sahip”
Günümüzde adalet-medya ilişkisini etkileyen bir diğer önemli meselenin ise içinde bulunulan yeni iletişim rejimi olduğunu kaydeden Altun, “Dijital iletişim dönemidir ve sosyal medya platformlarıdır. Çünkü sosyal medya platformları, konvansiyonel medya araçlarına nazaran etkileşim ve popüler olma kaygısı nedeniyle dezenformasyonun, yanlış bilgilerin çok daha hızlı yayıldığı mecralar. Sosyal medya platformları siyasi ve ticari kaygılarla da sıklıkla manipüle edilen bir yapıya sahip. Dijital mecraların manipülasyona açık yapısı, yargılama süreçlerinde, masumiyet karinesinin hiçe sayılarak linç kültürünün yaygınlaşmasına sebebiyet veriyor. Sözüm ona sosyal medya mahkemeleriyle, yargısız infazlarla, dijital linçlerle yargı aleni şekilde baskı altında tutulmaya çalışılıyor. Bu mecralarda sık gördüğümüz itibar suikastlarıyla mahremiyet ihlal ediliyor, en temel bireysel hak ve özgürlükler hiçe sayılıyor. Bilhassa kamuoyuna yansıyan hassas soruşturma ve davalarda kimi zaman suç ve suçlu kötücül amaçlarla ne yazık ki mitleştiriliyor, efsaneleştiriliyor, hatta kahramanlaştırılabiliyor. Dijital ortamlarda linçe maruz kalanlarda ise onulmaz ve ağır psikolojik travmalar meydana geliyor. Emniyet ve adalet teşkilatımızın bin bir emekle yürüttüğü süreçler akamete uğratılıyor ve adil yargılama zorlaşıyor. Bu durum her şeyden önce toplumsal adalet duygusunu ve kurumların itibarını zedelediği gibi toplumda cezasızlık algısının oluşmasını sebebiyet veriyor. Şurası çok açık; toplumsal kutuplaşmaya da sebebiyet veren fakat özünde toplumun adalet telakkisine, bireylerin hak ve adalet arayışlarına zarar veren bu tür kötücül faaliyetler büyük birer vebaldir, bununla beraber suçtur. Sosyal medya platformları bu suçun işlenmesine aracılık ettiği ve göz yumduğu müddetçe birincil derecede sorumludur. Dijital platformlar sorumluluklarını yerine getirmedikleri takdirde yaptırıma tabi tutulacaklarını da bilmek durumundadırlar. Bu platformlardan neşet eden dezenformasyon ve linç kültürüne karşı, hem hukuki olarak elimiz güçlü olmalı hem de ihtiyaç halinde gerekli düzenlemeleri hızla hayata geçirebilmeliyiz. Bunun yanı sıra düzenleyici kurum ve kuruluşların hiçbir ayrım gözetmeden, haberin ve dezanformasyonun nereden geldiğine bakmadan cesaretle bu konudaki her türlü ihlali engellemesi ve caydırıcı yaptırımlar ortaya koyması gerekir.”
“Son 6 ayda CİMER’e yapılan 76 bin 400 başvuru medyadan ve sosyal medyadan ilkeli ve sorumlu yayıncılık talebinde bulunuyor”
TUSAŞ’a yönelik saldırıyla ilgili de konuşan Altun, “Emniyet güçlerimiz tam da terör saldırısına müdahale ettiği sıralarda biz sosyal medyada neredeyse terör propagandasına eşdeğer görüntülerle karşı karşıya kaldık, bu görüntülere maruz kaldık. Aynı görüntüler, aynı görseller maalesef konvansiyonel medyada da yayınlandı. Sosyal medyada yayınlanması bir mesele ise konvansiyonel medyada aynı görüntülerin yer alması ise çok büyük bir meseledir. Bu yayınların, ilkeli ve sorumlu yayıncılık anlayışıyla bağdaştırılması mümkün değildir. O süreçte elbette o görüntüleri servis edenler de, yayılmasını temin edenler de suçludur ve devletimizin ilgili birimleri bu süreci aydınlatmak için de titiz bir soruşturma yürütmektedir. Milletimiz de bu konuda son derece hassastır. CİMER sistemimize yapılan başvurularda halkımızın aynı hassasiyeti paylaştığını görüyoruz. Son 6 ay içerisinde CİMER’e yapılan başvurular içinde 76 bin 400 başvuru medyadan ve sosyal medyadan ilkeli ve sorumlu yayıncılık talebinde bulunuyor. Halkımızın gösterdiği bu hassasiyet doğrultusunda, ben bir kez daha, medya kuruluşlarımızı ve sosyal medya platformlarını, yukarıda zikrettiğim
çalıştığım medya etik ilkelerine uygun, sorumlu yayıncılığa davet ediyorum. Kuşkusuz tam da bu noktada kamu görevlilerine yönelik de hatırlatmamız olmalı. Kamu görevlilerimizin vazife esnasında tarafınıza tevdi edilmiş yahut bir şekilde ulaşmış olduğunuz her bilgi, kendi namusları gibi, kendilerine kamu adına emanet edilmiş bilgiler olarak görmeleri gerekir. Her ne sebeple olursa olsun bu bilgi ve görsellerin kontrolsüz paylaşımı, bunların kamu çalışanlarımız eliyle yaygınlaşması etik dışıdır ve suçtur. Kamu görevlilerimiz ve medya mensuplarımız başta olmak üzere herkesi bu konuda daha özenli olmaya davet ediyorum.”
-
Numan Kurtulmuş’tan yeni Anayasa açıklaması
TBMM Başkanı Kurtulmuş, Plan ve Bütçe Komisyonu’nda 2025 Merkezi Yönetim Bütçe Kanun ve 2023 Kesin Hesap Kanun teklifi görüşmelerine katıldı.
Kurtulmuş, uluslararası platformlarda, Kıbrıs Türkleri ve Azerbaycan’ın Karabağ Zaferi’nde, Türkiye’nin duruşunu net bir şekilde ifade ederken, Gazze’deki insanlık dramı karşısında milletimizin onurlu ve hakkaniyetli tavrını dünya kamuoyuna duyurduklarını belirtti. Kurtulmuş, “Meclisimiz, milletimizin itibarını, hak ve hukukunu kararlılıkla savunmakta ve bu yolda halkımızın sesi olmaktadır. Bu yüce çatı altında, milletimizin sadece iç meselelerine değil, aynı zamanda uluslararası sahada insanlık vicdanının sesi olmaya da gayret ediyoruz. Filistin meselesi, dünya genelinde hak ve adalet arayışının sembollerinden biridir ve Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak bu mücadelenin her aşamasında etkin rol üstlenmekteyiz. Bugüne dek çoğu devlet, hükümet ya da parlamento başkanları olmak üzere 180’den fazla muhatabımızla yaptığımız görüşmelerde Filistin’de yaşanan İsrail’in zulmüne karşı durduğumuzu, bu hukuksuzlukları tüm dünyaya duyurma irademizi daima ifade ettik. Gerek ikili temaslarımızda gerekse parlamentoları harekete geçirme çabalarımızda Filistin’de barış ve ateşkesin sağlanması adına insanlık cephesinin ortak sesini yükseltmek için çalıştık. Parlamenter diplomaside, Filistin meselesinin dünya kamuoyunun dikkatinden kaçmaması ve bu mücadeleye tüm parlamentoların ortak iradesiyle katkı sunması için yürüttüğümüz faaliyetler her geçen gün daha da yoğunlaşmaktadır. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na iletilen taleplerden Uluslararası Adalet Divanı’na taşınan soykırım davasına kadar tüm süreçlerde, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin tam desteği, farklı siyasi görüşlerin ve partilerin el birliğiyle sağlanmıştır” ifadelerini kullandı.
Kurtulmuş, Ukrayna-Rusya krizinde üstlendikleri arabuluculuk rolünün, sadece bölgesel değil, aynı zamanda küresel barışa katkı sunmak adına yürüttükleri gayretlerin önemli bir parçası olduğunun altını çizerek, “İki ülkeyle de diyalog kurabilen, her iki tarafın da güvendiği bir ülke olarak; çatışmayı sona erdirme, insani ihtiyaçların ulaşmasını sağlama ve tarafların birbirine yakınlaşmasını temin etme yolunda sağlam bir duruş sergiliyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, milletimizin menfaatleri çerçevesinde hareket ederken, bu irademizi uluslararası arenada her fırsatta vurguluyoruz. Sayın Putin ile gerçekleştirdiğimiz görüşmede, ülkemizin barışçıl çözümler konusunda taraflara sunduğu önerilerin dikkatle değerlendirildiğini görmek önemlidir. Türkiye’nin sadece bölgesel değil, aynı zamanda küresel barışın temini için sağladığı katkıların karşılıklı bir iş birliği zeminine taşınabileceğine dair olumlu işaretler almış bulunuyoruz” şeklinde konuştu.
Yeni Anayasa konusunda Kurtulmuş, Anayasa’nın bir ihtiyaç olduğunu ve TBMM’nin yeni bir Anayasa yapma kudretine sahip olduğunu ifade etti. Kurtulmuş, “Bir asrı geride bırakan tecrübesiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi inanıyoruz ki milletin menfaatlerini uygun yeni bir Anayasa ihtiyacını her daim gündemine alabilir. Eğer partiler anlaşır, uzlaşır, belli bir konsensus sağlanırsa, yeni Anayasa süreçlerinin devam etmesi mümkündür. Bu konuda yaptığımız temaslarda özellikle ilk dört madde tartışma yapılmaksızın Anayasa ile ilgili yapılacak müzakerelerde faydalı sonuçlar doğurabileceği kanaatindeyim. Anayasa sürecinde attığımız adımlar, milletimizin tüm kesimlerinin hak ve hürriyetlerine sahip çıkan, tüm tarafları eşit gören bir yaklaşımla ele alınmalı” dedi.
Kurtulmuş, şöyle konuştu
“TBMM Başkanlığına 28’nci yasama döneminde 2 bin 642 kanun teklifi sunulmuştur. Genel Kurul gündemine giren 149 kanun teklifinden 76’sı kanunlaşmıştır. Hâlihazırda 73 kanun teklifi Genel Kurul gündemindedir. 2 Bin 489 kanun teklifi ilgili komisyonlardadır. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde kanun teklif etme yetkisinin münhasıran milletvekillerine tanınmış olması sebebiyle 28’nci yasama döneminde milletvekillerimizin talepleri doğrultusunda Teklif Destek Büromuzca 456 kanun teklifi taslağı hazırlanmıştır. Ayrıca TBMM Başkanlığına sunulan; 39 uluslararası anlaşmaların uygun bulunmasına dair kanun teklifi için inceleme raporu, bin 257 kanun teklifi için 30 inceleme raporu ve bin 227 bilgi formu hazırlanmış, 96 kanun teklifi taslağı kanun yapım tekniğine uygunluk açısından incelenmiştir.”
Kurtulmuş, TBMM’de 10 bildiri yayımlandığını söyleyerek, “Bunlardan dördü, İsrail’in Filistin halkına yönelik Gazze’de gerçekleştirdiği soykırıma dönüşen katliamlara, ikisi terör saldırılarına ilişkindir. Diğer ortak bildiriler sırasıyla; Srebrenitsa soykırımının 28’nci yıldönümü hakkında, Fransa Ulusal Meclisinin kararına karşı ve Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 50’nci yıl dönümü konulu ortak bildirilerdir. Son olarak, 24 Ekim 2024 tarihinde TUSAŞ’a yönelik alçak terör saldırısına karşı tezkere Genel Kurulda kabul edilmiştir. Diğer yandan Meclisimiz, 28’nci yasama döneminde çeşitli konularda 62 TBMM kararı almıştır” diye konuştu.
Kurtulmuş, 2023 yılı kesin hesap hakkında bilgi vererek, “2023 yılı bütçemiz; 5 milyar 560 milyon 588 bin Türk Lirası olarak kanunlaşmış, yıl içinde yapılan aktarmalarla birlikte 5 milyar 723 milyon 865 bin Türk Lirası olmuştur. 2023 yılında bu rakamın 5 milyar 702 milyon 359 bin 671 lira 54 kuruşu harcanmış olup yıl sonu bütçe gerçekleşmesi yüzde 99,6’dır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin 2023 yılı harcamalarının dış denetimi, Sayıştay Başkanlığınca görevlendirilen uzman denetçiler tarafından gerçekleştirilmiştir. Hazırlanan TBMM Başkanlığı 2023 Yılı Dış Denetim Raporunun “sonuç” bölümünde özetle; TBMM Başkanlığınca arşivlenen 2023 yılı harcamalarına ait ödeme emri belgeleri ve muhasebe işlem fişleri tutarlarıyla bunların kaydedildiği ilgili hesaplardaki tutarların uyumlu olduğu, 2023 yılı kesin hesap cetvellerinde gösterilen gelir-gider rakamlarının doğru ve denk olduğu, Strateji Geliştirme Başkanı, Harcama Birimi Başkanları ve diğer personelin, mali işlemlerin yürütülmesine ilişkin harcama belgelerinin düzenlenmesinde ve muhasebe kaydında, ilgili mevzuatta öngörülen usul ve esaslara uygun şekilde işlem yaptıkları, üst yönetici tarafından, kalkınma planına, yıllık programa, Kurumun stratejik plan ve hedeflerine uygun olarak bütçe hazırlanması ve uygulanmasında, kaynakların etkili, ekonomik ve verimli şekilde elde edilmesi ve kullanılmasında, gerekli özenin gösterildiği ifade edilmiştir” ifadelerini kullandı.
2024 yılı bütçesinin 9 milyar 536 milyon 586 bin Türk Lirası olarak kanunlaştığını hatırlatan Kurtulmuş, “Yapılan ödenek ekleme işlemiyle birlikte toplam ödenek 9 milyar 973 milyon 536 bin Türk Lirası olmuştur. Bu ödeneğin, yaklaşık 9 milyar Türk Lirası, yani yüzde 90’ı harcanmıştır. Şimdi de sizlere 2025 yılı bütçe teklifimizle ilgili olarak kısaca bilgi vermek istiyorum. 2025 bütçe teklifimiz, 2024 yıl sonu harcama tahminleri dikkate alınarak hazırlanmıştır. 2025 yılı bütçe teklifimiz hazırlanırken; Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı 2023-2027 Dönemi Stratejik Planındaki amaç ve hedefler doğrultusunda gerçekleştirilecek faaliyet ve projeler maliyetlendirilerek ödenek teklifinde bulunulmuştur. Bütçe teklifi hazırlanırken kaynakların etkin/verimli kullanılması amaçlanmış ve tasarruf tedbirlerine azami düzeyde riayet edilmiştir. 2025 yılı bütçe teklifi 17 milyar 817 milyon 190 bin Türk Lirası olarak Plan ve Bütçe Komisyonuna sunulmuştur. 2025 yılı bütçe teklifinin; yüzde 62,9’u yasama, yüzde 32,2’si yönetim ve destek ve yüzde 4,9’u ise program dışı giderlerden oluşmaktadır. Ayrıca 2025 yılı bütçe teklifinin; yüzde 95,4’ü cari giderlerden, yüzde 4,6’sı ise yatırım giderlerinden oluşmaktadır. 2025 yılı bütçe teklifimiz, 2024 yılı başlangıç ödeneği olan 9 milyar 536 milyon 586 bin Türk Lirası’na göre yüzde 86,8; yıl sonu harcama tahmini olan 11 milyar 208 milyon 369 bin Türk Lirası’na göre yüzde 58,9 oranında artarak, 17 milyar 817 milyon 190 bin Türk Lirası olmuştur. TBMM Başkanlığı 2025-2027 Dönemi Bütçe Teklifi; 2025 yılı için 17 milyar 817 milyon 190 bin Türk Lirası, 2026 yılı için 22 milyar 335 milyon 381 bin Türk Lirası, 2027 yılı için de 24 milyar 334 milyon 635 bin Türk Lirası olarak öngörülmektedir” diye konuştu.
-
Ümit Özdağ’ın sözleri gündem oldu!
Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer, bu sabah saatlerinde evine yapılan operasyonla “terör örgütü üyeliği” iddiasıyla gözaltına alındı.
ÜMİT ÖZDAĞ’IN ÖZER HAKKINDAKİ SÖZLERİ GÜNDEM OLDU
Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın 31 Mart 2024’te yapılan yerel seçimler öncesinde Ahmet Özer ile ilgili yaptığı açıklamalar yeniden gündem oldu.
Özdağ o dönemde yaptığı açıklamada şunları demişti:
“CHP Esenyurt belediye başkan adayı Ahmet Özer Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetimizi terörist Öcalan’ın fikirleri doğrultusunda yıkmayı hedefleyen bir kişidir.
Ahmet Özer’e verilecek her oy Atatürk’ün ruhunu incitecektir.
Ahmet Özer’in belediye başkanı olması Kandil’i Esenyurt’a taşıyacaktır.”
-
CHP’den Öcalan’lı çözüme tepki
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Genel Merkez’de düzenlenen Sendikalar ve Emek Örgütleri Buluşması’nda konuştu.
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel’in açıklamalarından satır başları;
Dün Cumhuriyet’in 101. yılını coşkuyla kutladık. 81 ilde vatandaşlarımız terörden korkmadıklarını ilan ettiler, kalabalıklar 29 Ekim Cumhuriyet Bayramını kutladılar.
Emekliler çok büyük bir haksızlıkla karşı karşıyalar. Emekliler bu iktidar göreve geldiğinde 8 çeyrek alırken, şimdi 2,5 çeyrek altın alıyor. 5,5 çeyrek altın kayıp. En düşük emekli maaşı asgari ücret düzeyine çıkmalıdır.
Durum asgari ücrette de hiç farklı değil. Her işçi her ay 4 çeyrek altın kayıpta. Bu iktidar her ay 4 çeyrek altın yokluk vergisi alıyor. ama zenginden bir şey almıyor.
Karşı karşıya olduğumuz durum mutlaka ve mutlaka örgütlü mücadele ve bu hak alınana kadar birlikte mücadele öğütlemektedir.
ESENYURT BELEDİYE BAŞKANI’NIN GÖZALTINA ALINMASI
Her sabah yeni bir haksızlığa uyanıyoruz. Bu sabah Esenyurt Belediye Başkanı’mız Prof. Dr. Ahmet Özer, evinde gözaltına alındı, gün ışırken belediyenin kapısı kırılarak girildi. Değerli başkanım her sabah zaten 08.30’da belediyeye gidiyor. Bir telefon etsen gelir, belediyenin kapısında beklesen olur. Kamu binasına devlet, bekçinin anahtarını istemek yerine kapıyı kırarak giriyor. Neden? Bir algı yaratacaklar.
Burada aynı adliyenin kaşesi var. ‘Seçebilir miyim?’ diye sormuş vatandaş. Teröristse, seçemezsin zaten. ‘Mahsuru yok’ diyorsun. Bugün çıkmış ’10 yıldır’ diyorsun. 10 gündür de Devlet Bahçeli, o söylediğiniz görüşme, temas bilmem nelerin, acaba dediğiniz kişinin ta kendisinin umut hakkından, Meclis’e gelmesinden, konuşmasından bahsediyor. Siz ne yapmaya çalışıyorsunuz, gerçekten anlamak mümkün değil.
Süreci çok dikkatli ve yakından takip ediyoruz ama kurulan kirli oyunun ne parçası oluruz ne de o oyuna teslim oluruz.
ÇÖZÜM SÜRECİ
Bugün Sayın Erdoğan kürsüdeydi. Sayın Bahçeli’nin açıklamalarını değerlendirdi ve sahiplendi. Bahçeli’nin her sözünün altına imza atmıştır. Bana da teşekkür etmiş. Bu teşekkür yanlış zeminde yapılmış bir teşekkür. Beni bir kişi anladı o da yanlış anladı
Sayın Erdoğan, milyonlar anladı sen anlamamışsın. Ben de isterim teşekkür etmeyi ama bir kişinin meselesini o kişinin özgürlüğüyle ilişkilendirip getirip de Meclis’te konuşturup kökünden halletmeyi düşünecek önerme eksiktir, felaket getirecektir. Kürtler sorunum var diyorsa vardır noktasındayım. O soruna Meclis’in bakması noktasındayım. Hiçbir siyasi parti dışlanmadan konuşulmalı.
Ben Meclis’i adresi gösteriyorum, Devlet Bey ve sen Abdullah Öcalan’a Meclis’i adres gösteriyorsun. Bir aktörü aktörleştirip bir sorunu yok sayarsanız, bana teşekkürünüz sadece beni dinlemediğinizi ya da perspektif yerine Abdullah Öcalan odaklı durumu kendinizin de sürdüreceğini gösteriyor. Bu doğru değil. Meclis’in merkezde olduğu şeffaf, adil, toplumsal mutabakata dayalı çözüme dayalıyız.
-
TBMM Başkanı Kurtulmuş anayasa hakkında konuştu
Hacettepe Üniversitesi’nin 2024-2025 Akademik Yılı Açılış Töreni TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu’nun katılımıyla, üniversitenin Sıhhiye Yerleşkesi Kültür Merkezi’nde yapıldı. Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunasıyla başlayan tören, üniversitenin senfoni orkestrasının dinletisiyle devam etti. Törenin açılışında konuşan Bakan Memişoğlu, “Ne zaman bizim medeniyetimiz güçlü ve kabiliyetli olmuş ise dünyada barış ve istikrar hakim olmuş diğer milletler de bu barışın refahını yaşamışlardır. Felsefeden sosyolojiye, tıptan mühendisliğe kadar her alanda daha çok çalışacak, daha çok üreteceğiz. Bunu yaparken de kamu özel üniversite sektörü bir araya gelecek el ele vereceğiz. Akademilerimizin sadece bilgi üreten, işleyen, geliştiren, yayılmasını sağlayan öncü ve emniyet ve merkezler olmaktan da yetinmemelilerdir. Bunları yaparken aynı zamanda ülkemizin ihtiyacı olan ciddi temelleri de inşa etmeleri gerekir. Bizler farklılıklarımızı zenginlik olarak kabul edip birlikte hareket birlikte üretip bu birlik ve beraberlikle el ele verip ayağa kaldırmak zorundayız. Bu bizim sadece bugünümüzün sorumluluğu değil, gelecek nesillere de borcumuzdur. Üreten ve bilgiyi dünyaya ileten bir sağlık sistemi istiyoruz” dedi.
“İlk 4 maddesinde hiçbir tartışmanın yapılmadığı yeni bir anayasa yapım sürecini demokratik bir süreçle halledeceğiz”
TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş ise büyük bir akıl ve birlik ruhuyla Türkiye’nin önce iç huzurunu ve iç bütünlüğünü sağlayacağını söyledi. Kurtulmuş; böl, parçala ve yönet siyasetinin sona ereceğini ve üniversitelerin daha fazla ortaklaşmanın ortaya çıkacağı aklın üretileceği yerler olduğunu dile getirdi. Üniversitelerin dünyada ne olup bittiğini en iyi şekilde ortaya koyacak kurumlar olduğunu kaydeden Kurtulmuş, “85 milyon Türkiye’nin yurttaşları olarak, Türk milletinin fertleri olarak, beraberlik içerisinde bu süreci inşallah daha ilerilere götüreceğiz. Bunun için Türkiye’de gerekli adımları atacağız. Türkiye’deki siyasi ve ekonomik reformları gerçekleştireceğiz. Başta yeni bir anayasa olmak üzere, ilk 4 maddesinde hiçbir tartışmanın yapılmadığı yeni bir anayasa yapım sürecini inşallah demokratik bir meseleyle, demokratik bir süreçte halledeceğiz ve herkesin eşit, adil yurttaşlar olarak kendisini bu ülkeye ait hissettiği bir Türkiye’yi, birlik beraberlik ortamını, kardeşlik ortamını tesis edeceğiz. Ayrıca sadece anayasa değil, bir ülkenin demokratik olarak yönetilmesini sağlayan dört temel hukuk metni olan; anayasa, meclis iç tüzüğü, siyasi partiler yasası ve seçim sistemini de, seçim yasasını da daha demokratik hale getirerek Türkiye’nin bu süreçlerde ayaklarının daha sağlam yere basmasını temin edeceğiz” diye konuştu.“Fitne odaklarının marifetiyle yapmak istedikleri şey, Türkiye’yi istikrarsızlaştırmak de güvensizlik ortamını arttırmaktır”
Güven ve istikrarın, bölgenin en çok ihtiyaç duyduğu iki temel kelime olduğunu bildiren Kurtulmuş, “Allah’a şükrederek ifade etmek isterim ki, bu kadar çok türbülansın yaşandığı bu coğrafyada güven ve istikrar içerisinde kalabilen tek ülke ülkemizdir, Türkiye’dir. Zaten dikkat ederseniz, terör örgütleri marifetiyle ya da birtakım fitne odaklarının marifetiyle yapmak istedikleri şey, Türkiye’yi istikrarsızlaştırmak, Türkiye’yi de güvensizlik ortamını arttırmaktır” dedi.Açılış töreni, Hacettepe Ödülleri ve öğretim üyelerine profesörlük belgesinin verilmesinin ardından fotoğraf çekimiyle son buldu.
-
“Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesi Vizyon Belgesi ve Eylem Planı, ailenin korunması üzerine odaklanan Türkiye’deki ilk örnektir”
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş, Birleşmiş Milletlerce “Aile Yılı” ilan edilmesinin 30’uncu yıl dönümü dolayısıyla Katar’ın ev sahipliğinde gerçekleştirilen “Aile ve Çağdaş Megatrendler” konulu konferansa katıldı. Konferans kapsamında iklim değişikliğin konusunun ele alındığı “Dünyayı Kurtarmak, Aileyi Güvence Altına Almak” oturumunda katılımcılara hitap eden Göktaş, çok boyutlu bir problem olarak nitelendirdiği iklim değişikliğinin tüm dünyayı etkilediğini belirtti. Son dönemde tarımsal bölgelerde yaşanan kuraklığa, orman yangınlarına, deprem ve sel felaketlerine dikkat çeken Göktaş, “Bu felaketler yalnızca topraklarımıza değil, aynı zamanda evlerimize, geçim kaynaklarımıza ve en önemlisi çocuklarımızın geleceğine de tehdit oluşturmaktadır. Bu sorun, toplumumuzu bütünüyle etkilemektedir. Ailelerimizin sağlığı, güvenliği ve refahı için çözümler arama konusunda ortak bir sorumluluk taşımaktayız” diye konuştu.
“İklim değişikliğinin topluma olan etkilerine dair analizler gerçekleştireceğiz”
Bu sorunlara yönelik politika geliştirme ve uygulama sürecinde ulusal ve uluslararası kurum ve organizasyonlarla güçlü iş birliğinin önemine vurgu yapan Bakan Göktaş, “Türkiye olarak iklim değişikliği ve çevre kirliliği ile ilgili zorlukları etkili ve sürdürülebilir politikalar ve projeler aracılığıyla ele alıyoruz. Bu bağlamda Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklanan 2053 net sıfır emisyon hedefi, kritik öneme sahiptir. Bununla birlikte Sayın Emine Erdoğan Hanımefendinin himayesinde yürütülen Sıfır Atık Projesi, hem çevre kirliliğini önlemek hem de iklim değişikliğiyle mücadele etmek için etkili bir girişimdir. Bu proje, yalnızca ülkemizde bir örnek teşkil etmekle kalmayıp aynı zamanda dünya genelinde sürdürülebilir çevre politikalarının geliştirilmesine de katkıda bulunmaktadır. Ayrıca göç, yoksulluk, gelir dağılımı ve eşitsizlik gibi unsurları göz önünde bulundurarak bu sorunları ele almak için politikalar geliştiriyoruz. Bu hedef doğrultusunda İklim Değişikliği Azaltma ve Uyum Stratejisi ve Eylem Planı’nın ülkemiz için hayati bir yol haritası olacağına inanıyoruz. Bu plan aracılığıyla iklim değişikliğinin toplumun tüm kesimlerini, özellikle de savunmasız grupları nasıl etkilediğine dair analizler gerçekleştireceğiz. Böylece, sosyal hizmet ve yardım programlarımızı iklim değişikliğinin etkilerine karşı tüm aileleri özellikle kadın, çocuk, yaşlı ve engelli bireyleri güçlendirmeyi amaçlıyoruz” dedi.“Türkiye’deki ilk örnek”
Göktaş, iklim değişikliğinden en çok etkilenen bölgelerde aileleri daha iyi desteklemek amacıyla sosyal hizmetler ve altyapının güçlendirilmesine yönelik yapılan çalışmalara ilişkin soru üzerine, iklim değişikliğinin çevresel etkilerinin ötesinde sosyal, ekonomik ve psikolojik boyutlarının da olduğunu aktardı. Söz konusu boyutların kadın, çocuk, yaşlı ve engelli başta olmak üzere kırılgan grupların, ailelerin pek çok zorluk yaşamasına yol açtığını ifade eden Göktaş, “Özellikle hedef kitlesi bu gruplar olan bakanlık olarak sağladığımız hizmetlerin sürdürülebilirliğini ve erişilebilirliğini güçlendirmek için önemli adımlar attık. Bu bağlamda Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesi Vizyon Belgesi ve Eylem Planı, bu zorluklarla başa çıkma çabalarımızda atılan somut adımlardan biridir. Bu eylem planı, ailenin korunması üzerine odaklanan Türkiye’deki ilk örnektir ve dikkatle seçilmiş ‘5 stratejik hedef’ içermektedir” ifadelerini kullandı.
Söz konusu planla aile kurumunu küresel zararlı eğilimlere karşı kapsamlı bir şekilde korumayı ve güçlendirmeyi amaçladıklarını dile getiren Göktaş, şöyle konuştu:
“Bu planla amacımız aile kurumunu küresel zararlı eğilimlere karşı kapsamlı bir şekilde korumak ve güçlendirmektir. Bu eylem planı ile hem ülkemizde çevre bilincini artırmayı hem de aile odaklı çevre politikalarının benimsenmesini teşvik etmeyi hedefliyoruz. Ailelerin temel ihtiyaçlarını gözeten aile dostu şehir anlayışının yaygınlaştırılmasını amaçlıyoruz. Ayrıca ailelerin karşı karşıya kalabilecekleri sorunlarla baş edebilmesi için sorun çözme kapasitelerinin güçlendirilmesi büyük bir önem arz ediyor. Olası bir afet ve kriz durumunda ise, hızlı bir şekilde önlemlerimizi alıyoruz. Tüm kurumlarımızla güçlü bir koordinasyon kurarak afet ve acil durumlarda sosyal yardımlarımızı ve psikososyal destek hizmetlerimizi ulaştırıyoruz. Barınma, gıda ve giyim gibi temel ihtiyaçların yanı sıra rehabilitasyonlarına yönelik ihtiyaçların karşılanması için tüm imkanlarımızı seferber ediyoruz.”
Bakan Göktaş, 6 Şubat’ta Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından Bakanlık olarak ilk andan itibaren sahaya inerek vatandaşların yanında olduklarını belirterek, sundukları psikososyal destek hizmeti ile hem bireysel hem toplumsal iyileşmeye katkı sunmaya devam ettiklerini kaydetti.