Kategori: Siyaset

  • BBP Genel Başkanı Destici’den TTB’ye eleştiri

    BBP Genel Başkanı Destici’den TTB’ye eleştiri

    Büyük Birlik Partisi (BBP) Genel Başkanı Mustafa Destici, Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve bazı yapıların pandemi sürecinde iktidar karşıtlığı üzerinden milleti yanlış yönlendirmeye ve farklı algılar oluşturmaya çalıştıklarını ifade ederek, “Herkes fikrini söylemeli ama fırsatçılık yapmamalı.” dedi.

    Destici, İstanbul Valisi Ali Yerlikaya ve İstanbul Emniyet Müdürü Zafer Aktaş’a gerçekleştirdiği ziyaretlerin ardından açıklamalarda bulundu.

    TTB tartışmaları üzerine konuşan Destici, Türkiye çok ciddi bir kamplaşma olduğunu dile getirerek, bu kamplaşmanın ortadan kalkması için gayret gösterdiklerini söyledi.

    Bu konuda BBP olarak kırmızı çizgileri bulunduğunu belirten Destici, şöyle devam etti:

    “Bölücüler, vatan hainleri, kasıtlı olarak toplumu kışkırtanlar hakkında devlet tedbirlerini elbette almalıdır. Diğer taraftan Türk Tabipleri Birliği ya da benzeri, devleti, hükümetin, iktidarın ya da Cumhur İttifakı’nın karşısında olan gruplar, insanımızın varlığını ya da devletimizin bütünlüğünü ilgilendiren konularda dahi hükümetin ya da devletin kurumlarının yanında duramıyorlar. Koronavirüsle mücadelede başta Sağlık Bakanlığımız ve personeliyle ilgili herkesin olumlu yönde ortak bir kanaati vardı. Fakat daha sonraki süreçte bu bahsettiğim gruplar sırf iktidar karşıtlığıyla maalesef milleti yanlış yönlendirmeye ya da farklı algılar oluşturmaya kalktılar.”

    Pandemi sürecinde tüm dünya ülkelerinde bir taraftan mücadele sürdürülürken diğer taraftan da normal hayatın devam ettiğini anlatan Destici, tüm toplumun eve kapatılamayacağını ve tedbirler alınarak insanların işe gitmesi gerektiğini kaydetti.

    “Teşekkür ederken TTB mensubu doktorları ayırmıyoruz”

    Rakamların farklı açıklandığı ya da eksik gösterildiğiyle ilgili çok büyük bir algı oluşturmaya çalışıldığını vurgulayan Destici, şöyle konuştu:

    “Sayın Bakan son olarak ‘1648 vaka var.’ dedi. Bunun aksi iddia ediliyorsa bunun karşısına somut deliller konulması lazım. Elinizde bir bilgi ya da belge yoksa sırf birtakım duyumlarla siyaset yapılmaz. Hele ki TTB gibi ya da hangi STK olursa olsun gerçekten devletin varlığını, milletin bütünlüğünü, insanın sağlığını, kişi hak ve hürriyetini, milletin istiklal ve istikbalini düşünerek hareket ediyorsa hele ki şu içinden geçtiğimiz şartlarda yardımcı olmaları lazım. Türk Tabipleri Birliğinin mensubu yüzlerce doktor da çalışıyor. Biz teşekkür ederken onları ayırmıyoruz ki. Bütün sağlık çalışanlarımıza şükranlarımızı sunuyoruz. Sağolsunlar, varolsunlar biz onlardan razıyız ve şu an onlara ne veriliyorsa analarının ak sütü gibi helaldir.”

    Destici, sağlık çalışanlarına yönelik fiili ve sözlü saldırıların da alt düzeye düştüğünü kaydetti.

    Salgınla mücadele Sağlık Bakanlığına yardımcı olmak yerine kafa karıştırmanın kimseye bir fayda getirmeyeceğini aktaran Destici, “Ciddi anlamda bilimsel bir öneriniz varsa onu ortaya koyarsınız. Dolayısıyla da orada bir muhatap bulamazsanız biz de muhatap bulunması noktasında gayret gösteririz. Herkes fikrini söylemeli ama fırsatçılık yapmamalı. Salt hükümeti, devleti yıpratmak için yapılıyorsa bunu kabul etmiyorum. Türk Tabipleri Birliğini gayrisamimi tutumundan vazgeçip samimi bir şekilde görüş ortaya koymaya davet ediyorum.” ifadelerini kullandı.

  • MHP Grup Başkanvekili’nden Türk Tabipler Birliği açıklaması

    MHP Grup Başkanvekili’nden Türk Tabipler Birliği açıklaması

    MHP Grup Başkanvekili Muhammed Levent Bülbül, “MHP’nin tepkisi, siyah kurdele kampanyasıyla sağlık hizmetlerinde bozgun planları yapan, gayri milli duruşunun gereğini her daim ortaya koyan Türk Tabipleri Birliği (TTB ) ve yöneticilerinedir.” ifadelerini kullandı.

    Bülbül, yaptığı yazılı açıklamada, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “TTB, bugünkü hassas dönemde, insan ve toplum sağlığı hakkında asılsız şaibe ve şüpheleri körüklemektedir. Bu nedenle sadece adında Türk bulunan Tabipler Birliği, derhal ve gecikmeksizin kapatılmalıdır.” değerlendirmesine işaret etti.

    MHP’nin tepkisinin, “siyah kurdele kampanyasıyla sağlık hizmetlerinde bozgun planları yapan, gayri milli duruşunun gereğini her daim ortaya koyan TTB ve yöneticilerine” olduğunu belirten Bülbül, TTB’nin başlatmak istediği siyah kurdele kampanyasının, adeta seferberlik halinde olan sağlık camiasında bölünme, kargaşa ve zafiyet oluşturmaya yönelik art niyetli bir girişim olduğunu kaydetti.

    Bülbül, siyah kurdele kampanyası ile sağlık çalışanları arasında kurdele takan-kurdele takmayan ayrımı üzerinden bir tefrika-fitne planı yapılmak istendiğini, birliğin ve kenetlenmenin tek reçete olduğu bir dönemde TTB tarafından başlatılan bu kampanyanın asla masum görülemeyeceğini ve gösterilemeyeceğini ifade etti.

    “MHP’nin tepkisi fedakarca hizmet eden hekimlerimize ve sağlık çalışanlarımıza değildir”

    MHP’li Bülbül, şunları kaydetti:

    “Bu kampanya, seferberlik ruhuyla mücadele veren sağlık ordumuzun psikolojik direncini kırmaya ve yapılan hizmetleri akamete uğratmaya yönelik sinsi bir faaliyettir. Yine sosyal medya üzerinden yürütülmeye çalışılan ‘Yönetemiyorsunuz, ölüyor, tükeniyoruz’ kampanyasını da bu kapsamda değerlendirmek gerekmektedir.

    Liderimiz Sayın Devlet Bahçeli, gerek siyah kurdele kampanyası gerekse bugüne kadar ortaya koyduğu gayri milli faaliyetleri nedeniyle hekimlere ve hekimliğe hizmetten uzaklaşarak, Türkiye’ye muhasım odaklarla ağız ve davranış birliği içinde olan TTB’nin kapatılması gerektiğini belirtmiştir. Liderimizin, sağlık ordumuzu birbirine düşürmeyi hedefleyen siyah kurdele fitne hareketine ve TTB’ye yönelik açıklamalarına karşı, TTB’den ve beraberlik içinde olduğu zillet odaklarından koro halinde tepki ve saldırılar gecikmemiştir. MHP’nin tepkisi fedakarca hizmet eden hekimlerimize ve sağlık çalışanlarımıza değildir. Tepkimizin hekimlere ve sağlık çalışanlarımıza olduğu yönünde algı oluşturmaya çalışmak, alçakça bir çarpıtma faaliyetidir.”

    TTB’nin, devletin terörle mücadelesine karşı çıkan, Hendek operasyonlarında devletin savaş suçu işlediğini iddia eden, Afrin’e yapılan Zeytin Dalı Harekatı’nı ‘insan eliyle yaratılan bir halk sağlığı sorunu’ olarak gören, PKK’yı terör örgütü olarak görmeyen, terör örgütü PKK tarafından Diyarbakır’da şehit edilen Doktor Abdullah Biroğlu’nun ölümüyle ilgili PKK’yı kınamadığını belirten Bülbül, “TTB’nin gayri milli bir çizgide olduğuna dair şüphe yoktur. Aynı TTB, şimdi de Kovid-19 salgınıyla ilgili olarak cansiperane mücadele içerisinde olan Sağlık Bakanlığımızı ve sağlık çalışanlarımızı yalanlarıyla, tahrikleriyle provoke etmektedir. Ülkemizin her kader anında düşman beşinci kolu gibi hareket eden TTB yönetimi, bu faaliyetlerine devam edememelidir.” ifadelerini kullandı.

     “MHP meselenin farkındadır”

    MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin bu konuda yaptığı açıklamaların son derece haklı ve kamuoyunun üzerinde dikkatle durması gereken açıklamalar olduğunu vurgulayan Bülbül, bu açıklamalara karşı sosyal medya üzerinden yapılan organize saldırıların ise Türkiye düşmanı terör odakları tarafından organize edilen saldırılar olduğunu belirtti.

    MHP’ye yönelen bu saldırıların, milli ve haklı duruşunu teyit ettiğini ifade eden Bülbül, bu odakların çok açık bir şekilde Kovid-19 mücadelesinde Türkiye’nin başarısız olmasını istediğini kaydetti.

    Bu çevrelerin Kovid 19 salgınını, ekonomi, dış politika, güvenlik ve enerji gibi, Türkiye’yi kuşatma ve zayıflatma alanlarından biri olarak gördüğünü belirten Bülbül, “MHP meselenin farkındadır. Büyük bir azim ve kararlılıkla Türkiye’ye yönelik kuşatmanın yok edilmesi için mücadelesine devam edecektir.” değerlendirmesinde bulundu.

  • Erdoğan: Biz geleceğinde partisi, iktidarı, umuduyuz

    Erdoğan: Biz geleceğinde partisi, iktidarı, umuduyuz

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Ülkemizde bir kesim, kendileri böyle fiziki icraat ve zihni derinlik sahibi olmadıkları için, ısrarla birileri bizi kendi sığ sularına çekmeye çalışıyor. Hamdolsun 19 yıldır bu tuzağa düşmedik. Hep kendi vizyonumuzun, gündemimizin, projelerimizin peşinden gittik. Bugün de yarın da aynısını yapacağız” dedi.

    Cumhurbaşkanı Erdoğan, AK Parti Genel Merkezi’nde video konferans yöntemiyle düzenlenen Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı’nda konuştu. Geçen ay 19 yaşını tamamlayan AK Parti’nin siyasette, yönetimde, icraatta, bölgesel ve küresel politikalarda da rüştünü ispat etmiş, tarihe damgasını vurmuş bir parti olduğunu ifade eden Erdoğan, “Milletimizin huzuruna çıktığımızda her alanda anlatacak hikayemiz, gösterecek eserimiz, bırakınız günleri, haftaları sayıp dökecek icraatımız var. Türkiye’de kuruluşundan itibaren girdiği her seçimden istisnasız birinci çıkan tek parti AK Partidir. Çünkü bizim partimiz sürekli kendisini yenilemeyi başaran, sürekli kendisini bir sonraki mücadeleye hazırlayan, sürekli dinamik kalabilen bir partidir. İnşallah 7’nci Olağan Kongre sürecimizi bu çerçevede çok daha büyük bir atılımın dönüm noktası haline dönüştüreceğiz” dedi.

    ‘313 BİN GENÇ ÜYE GÖNÜL BAĞININ GÜÇLENDİĞİNİ GÖSTERİYOR’

    Siyasi partilerin hitap ettikleri toplumla kurdukları en güçlü bağlardan birinin üye çalışmaları olduğuna işaret eden Erdoğan, “Başlattığımız gönül seferberliğiyle bir yandan kongrelerde yeni yönetimlerimizi seçiyor, diğer yandan üye sayımızı artırarak tabanımızı genişletiyoruz. AK Parti sadece bu yıl yaptığı 601 bin yeni üyeyle pek çok partinin toplam üye sayısını geride bırakmıştır. Üstelik bu 601 bin yeni üyenin yarısından fazlasını yani 313 binini 18-25 yaş arasındaki gençler oluşturuyor. Bu tablo AK Parti’nin gençlerle gönül bağının giderek güçlendiğini gösteriyor. Esasen partide, teşkilat kademelerinde ve ülke yönetiminde çalışmayı tercih ettiği kadrolarda en yüksek genç oranına sahip siyasi teşekkül biziz. Aynı zamanda Türkiye’nin en büyük ve en aktif kadın kollarına, gençlik kollarına sahip partisiyiz. Ülkemizin 81 vilayetinin tamamına yayılmış olan 10,5 milyon üyemizle adeta Türkiye’nin sekizde bir oranındaki modeli durumundayız” diye konuştu.

    ‘İLÇE YÖNETİMLERİ YÜZDE 51 ORANINDA DEĞİŞTİ’

    Erdoğan, genel merkezden mahalle ve köy temsilcisine kadar bu büyük mekanizmayı en ahenkli şekilde çalıştırmanın teşkilat yöneticilerinin görevi olduğunu belirterek, şöyle konuştu:

    “Hangi seviyede olursa olsun AK Parti teşkilatlarında görev almak demek, ülkenin ve milletin geleceğinin inşasında sorumluluk üstlenmek anlamına gelir. Bunun için teşkilatlarımızı çok dikkatli bir şekilde oluşturmaya çalışıyoruz. Olağan Büyük Kongre sürecimiz koronavirüs salgınının yol açtığı birkaç aylık ötelemeye rağmen belirlediğimiz takvime uygun şekilde yürüyor. Kongrelerimizin hepsi de salgınla mücadele kuralları harfiyen uygulanarak aynı zamanda büyük bir heyecan ve coşkuyla icra ediliyor. İlçe kongrelerimizin önemli bir kısmını tamamladık. Bu kongreler sonucuna göre, yüzde 51 oranında yeni ilçe başkanlarımız ve yeni yönetimleriyle yola devam ediyoruz. Son iki senedeki değişimi göz önüne aldığımızda bu oran yüzde 61’i buluyor.”

    ‘BİZ GELECEĞİN DE PARTİSİYİZ, İKTİDARIYIZ’

    Cumhurbaşkanı Erdoğan, il kongrelerini de ekim ayı ortasından itibaren başlatmayı planladıklarını açıklarken, bazı kongrelere telekonferans yoluyla iştirak ederek bazılarına bizzat katılarak her ilde teşkilatlarla ve milletle kucaklaşacağını bildirdi. Erdoğan, şunları kaydetti:

    “Amacımız önümüzdeki yıl yapacağımız büyük kongremize milletimizin bağrına bastığı çok güçlü bir teşkilat yapısıyla girmektir. Böylece 2023 yılında partimizi hem Cumhurbaşkanlığı hem milletvekilliği seçiminde bir kez daha zafere taşıyacağımıza inanıyorum. Bizi Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100’üncü yılı olan 2023’e ilişkin hedeflerimize ve hayallerimize taşıyacak bu sürecin başarısı için hep birlikte daha çok çalışmalıyız. Sizlerin de gördüğü gibi zaman su gibi akıp gidiyor. Kendimizi bu hıza uygun bir çalışma temposuna sokmazsak önce yavaşlamaya ardından durmaya ardından gerilemeye mahkum oluruz. Asıl acısı diğer partilere benzeriz ki, ‘Allah bizi böyle bir akıbetten muhafaza eylesin’ diyorum. Diğer yandan Türkiye’nin 2053 vizyonunu somutlaştıracak zihni egzersizler, beklenti ve talep tespitleri, analizler, teknik ve siyasi proje hazırlıkları için de şimdiden ‘bismillah’ demeliyiz. Başkalarını böyle bir derdi, böyle bir hazırlığı olmayabilir. Ama AK Parti’nin olmak zorunda, çünkü biz sadece geçmişin, sadece bugünün değil, geleceğin de partisiyiz, geleceğin de iktidarıyız, geleceğin de umuduyuz.”

    ‘ÇITAYI SÜREKLİ DAHA YÜKSEĞE ÇIKARDIK’

    Erdoğan, AK Parti’nin ülkeye kazandırdığı bu başarı tablosunun kendilerine verdiği gururun yanında çok büyük sorumluluklar da yüklediğini dile getirerek, sözlerini şöyle sürdürdü:

    “İktidarımızın ilk döneminde, geçmişteki ihmaller ve hatta ihanetler sebebiyle ortaya çıkan demokrasi ve kalkınma eksiğini gidermek için çalıştık. Ülkemizin her karış toprağını yatırımlarla, hizmetlerle, eserlerle donattık. Milletimizin her kesimden insanını, ulaşmak için nesiller boyu mücadele ettiği hak ve özgürlüklere kavuşturduk. Türkiye’nin uluslararası alandaki itibarını, gücünü, kabiliyetlerini geliştirdik. Tabii bu sadece bir başlangıçtı. Büyüyen, güçlenen, özgüveni gelişen bir ülke olarak çıtayı sürekli daha yükseğe çıkardık. 2023 hedeflerimizle milletimizin geleceğe ilişkin umutlarına ve beklentilerine cevap verecek bir vizyon ortaya kolduk. Dünyanın en büyük 10 ülkesi arasına girmeyi amaçlayan bu vizyon doğrultusunda çok daha büyük atılımların hazırlıklarına giriştik. Yıllarca Türkiye’yi tek parti faşizmini, vesayet baskısını, darbeleri kullanarak diledikleri gibi yönlendirip perde arkasından yönetenler tabi bu durumdan rahatsız oldular. Türkiye bir anda kendini akılla, mantıkla, tarihle, sosyolojiyle, siyasetle izah edilemeyecek olayların içinde buldu.”

    ‘BUNUN ADI TÜRKİYE MODELİDİR’

    Erdoğan, Gezi olaylarını, FETÖ’nün 17-25 emniyet yargı darbe girişimi, PKK’nın çukur eylemleri ve pek çok şehirde gerçekleştirdiği bombalı saldırıları, DEAŞ’ın Türkiye sınırlarına yönelik tacizlerini, şehirleri hedef alan bombalı eylemlerini ve 15 Temmuz darbe girişimini hatırlatarak, şunları söyledi:

    “Bunların hiçbirinde de demokrasiyi dillerinden düşürmeyenlerin, ülkenin seçimle gelmiş meşru yönetimini yıkma girişimlerine karşı omurgalı bir tavır sergilediklerini görmedik. Tam tersine saldırıları sonuç vermeyen, girişimleri akamete uğrayan terör örgütü üyelerine kapılarını ardına kadar açarak gerçek yüzlerini ortaya koymuşlardır. Demokrasi elbette kaynaklıdır ve ABD’de gelişmiştir ama bugün her iki coğrafyanın da lafzı dışında demokrasiyle uzaktan yakından ilgileri kalmamıştır. Kiminde faşizm, kiminde sömürgecilik, kiminde başka hastalıklar ülkenin yönetimlerini ve toplumsal yapılarını tıpkı kanserli hücrelerin bünyeye yaptığı gibi hızla işgal etmektedir. Burada bir hususun altını özellikle çizmek istiyorum. Biz ülkemizi başkaları öyle istediği veya sadece onlardan öyle gördüğümüz için değil, milletimiz layık olduğu için kalkındırmaya geliştirmeye, hak ve özgürlükleri en geniş manada tesise çalışıyoruz. Bunun adına demokrasi dememiz tüm dünyadaki ortak kavram olduğu içindir. Avrupa ve Amerika demokraside ve ekonomide tümüyle yerle yeksan olsa bile, biz milletimizi her alanda kalkındırmaya, hak ve özgürlüklerini genişletmeye devam edeceğiz.”

    Türkiye’nin bu mücadeleyi tüm dostları ve kardeşleri için de vermeye kararlı olduğunun altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bunun adı Türkiye modelidir. Başka bir yerde insani değerler üzerinde bina edilmiş böylesine samimi bir demokrasi, adil bir kalkınma hedefi, köklü bir hak ve adalet ideali bulamazsınız. İnşallah 2053 vizyonumuzu işte bu model üzerinde inşa edeceğiz. AK Parti demek bir yandan günlük işleyişi yürütür ve sorunları çözerken, diğer yandan da böylesine kapsamlı ve köklü tasavvurların peşinde koşmak demektir. Partimiz bu çizgeden ne kadar uzaklaşırsa o derece sığlaşır. Bu sığlık da beraberinde önce milletten kopmayı, ardından milletin desteğini kaybetmeyi getirir. Ülkemizde bir kesim kendileri böyle fiziki icraat ve zihni derinlik sahibi olmadıkları için, ısrarla birileri bizi kendi sığ sularına çekmeye çalışıyor. Hamdolsun 19 yıldır bu tuzağa düşmedik. Hep kendi vizyonumuzun gündemimizin kendi projelerimizin peşinden gittik. Bugün de yarın da aynısını yapacağız” dedi.

    ‘TÜRKİYE BUNCA MÜCADELEYİ NEDEN VERİYOR’ DİYORLAR’

    Karşılarındaki zihniyetin çapsızlığını anlamak için sadece son dönemde terör örgütlerine, Türkiye sınırlarına yönelik tacizlere, hava ve deniz haklarını koruma gayretlerine karşı verilen tepkiye bakmanın yeterli olduğunu vurgulayan Erdoğan, şöyle konuştu:

    “Ne diyorlar? ‘Türkiye niye Suriye’de, Libya’da, Doğu Akdeniz’de, Afrika’da, Balkanlar da, Kafkasya’da, Orta Asya’da?’ Velhasıl ‘Türkiye bunca mücadeleyi niye veriyor’ diyorlar. Onların da haklı olabileceğini varsayarak soruları tersinden sorarak, Türkiye bu mücadeleleri vermezse ne olacağı üzerine gelin hep birlikte mantık yürütelim. Mesela, Türkiye tamamen çekilirse Suriye bir anda barışa, huzura ve özgürlüğe mi kavuşur? Mesela Türkiye orda kurulan tuzağı görmezden gelirse, ertesi gün Kuzey Irak tüm teröristlerden den mi temizlenir? Mesela, Türkiye yaşananlara sırtını dönerse, Libya’da darbeciler köşelerine çekilip ülkenin yönetimini meşru idareye mi bırakır? Mesela, Türkiye her şeyden vazgeçerse Fransa başındaki kifayetsiz muhterisin yol açtığı savrulmalardan kurtulup sağduyulu bir siyasete mi yönelir? Mesela, AB Türkiye tüm haklarından feregat ederse, uzunca bir zamandır ülkemize karşı uyguladığı çifte standardı terk edip bize verdiği sözleri tutmaya mı başlayacak? Mesela, böyle bir durumda bölgede hesabı olan devletler her şeyi bir kenara bırakarak çekip gidecekler mi? Mesela, sürekli ülkemize ekonomik tuzaklar kurmak için çabalayanlar pişman olup bize destek mi verecekler? Şayet bu soruların hepsine gerçekçi ve samimi bir ‘evet’ cevabı verilebilirse, izlediğimiz politikayı gözden geçirmek de üzerimize vacip hale gelir. Küçük bir kesim dışında Türkiye Cumhuriyeti devleti sınırları içinde bu sorulara aklı başında olup da ‘evet’ cevabı verebilecek kimseyi görmedim duymadım tanımıyorum.”

    Cumhurbaşkanı Erdoğan, milletin desteğiyle Türkiye için doğrusu, hayırlısı, iyisi neyse onu yapmaya devam edeceklerini söyleyerek, “Teşkilatlarımızın yaptıklarımızı ve hedeflerimizi halkımıza çok iyi anlatması bu bakımdan önemlidir. Bizim eksik bıraktığımız her yeri yalan, yanlış, fitne odakları tarafından doldurulması kaçınılmazdır. Bunun için gece gündüz milletimizle birlikte olacağız. Ona kendimizi ifade edeceğiz, vizyonumuzu paylaşacağız” diye konuştu.

  • Muharrem İnce’den Canan Kaftancıoğlu’na Atatürk tepkisi

    Muharrem İnce’den Canan Kaftancıoğlu’na Atatürk tepkisi

    Eski CHP Milletvekili Muharrem İnce, Eskişehir’i ziyaret ederek esnaf ve vatandaşlarla buluştu.

    Sivas’tan başlattığı “Bin Günde Memleket Hareketi” programı kapsamında kente gelen İnce, Porsuk Çayı kenarındaki esnaflarla sohbet etti.

    İnce, burada gazetecilere yaptığı açıklamada, “Memleket Hareketi” olarak başladığı yolculuğa Eskişehir’den sonra Karadeniz turu ile devam edeceğini söyledi.

    CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun Mustafa Kemal Atatürk ile ilgili açıklamalarını da değerlendiren İnce, şöyle konuştu:

    “Benim adım Muharrem İnce. Benden küçük biri bana ‘Muharrem’ diyebilir mi, diyemez. Çünkü babası yaşındayım. Muharrem benim ön adım. Bir soyadım var. Benden bahsederken Muharrem İnce diyebilirsin, Muharrem Amca diyebilirsin, Muharrem Bey diyebilirsin. Mustafa Kemal, ön addır. Atatürk soyadıdır. Kimin haddine Mustafa Kemal demek. Soyadını söylemeye mecbursun. Muharrem İnce’ye bile Muharrem diyemezken, Mustafa Kemal Atatürk’e Mustafa Kemal demek kimin haddine. Bu ülkenin kurucusunun adı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür. Kimse bu lafları etmemelidir, edemez. Ederse, cahillikten öte bir şey olur.”

    İnce, daha sonra kendisine ilgi gösteren vatandaşlarla sosyal mesafe kurallarına uyarak fotoğraf çektirdikten sonra, kentin işlek caddelerinde bulunan vatandaş ve esnaflarla bir araya geldi.

  • CHP’li İlgezdi: “Sanatçılara pandemi başından itibaren 7 aydır hiçbir destek verilmedi”

    CHP’li İlgezdi: “Sanatçılara pandemi başından itibaren 7 aydır hiçbir destek verilmedi”

    CHP Genel Başkan Yardımcısı Gamze Akkuş İlgezdi, İstanbul’da Valilik tarafından yasaklanan açık alan konser, tiyatro, gösteri, festival ve benzeri etkinliklerin yoğun tepki nedeniyle serbest bırakılmasının yeterli olmadığını belirterek “Sanatçılara pandemi başından itibaren 7 aydır hiçbir destek verilmedi. Yasaklanan tiyatro, opera ve bale yasağı kalktı ama konser yasağı sürüyor.” ifadesini kullandı.

    İlgezdi, yazılı açıklamasında, Kültür ve Turizm Bakanlığının pandeminin başından beri sanatçılara “sırt çevirdiğini” öne sürerek, 7 aydır çok zor durumda olan, çalışma şansları ortadan kalkan sanatçıların Valiliğin yasak kararı ile açlığa mahkum edildiğini savundu.

    Şimdi sanatçıların bir kısmının işlerini yapabileceğini ama müzisyenlerin yine çalışamayacağını aktaran İlgezdi, açık alandaki konser, tiyatro ve benzeri organizasyonların Sağlık Bakanlığının belirlediği kurallar çerçevesinde mesafeli bir şekilde alınan önlemlerle başladığını hatırlattı. İlgezdi, konserlerin de serbest bırakılması gerektiğini ifade ederek, “Kültür ve Turizm Bakanlığı görevini yapmıyor. Zaten mağdur olan sanatçıları daha da mağdur eden uygulamalar ile ilgili kör, sağır dilsizi oynuyor. Bakanlığın isminden Kültür’ü çıkarın da tam olsun.” değerlendirmesinde bulundu.

    “Eldeki kaynakla kültür sanat camiası rahat bir nefes alabilir”

    CHP’nin sadece sorunu değil çözümü de ortaya koyduğunu aktaran İlgezdi, şunları kaydetti:

    “Sürecin en büyük mağduru sanatçılar ve kültür sanat emekçileri için Bakanlığın bünyesinde bulunan ve 2017 yılı itibarıyla 320 milyon lirayı bulan kopyalama harcında para kullanılsın dedik. Bakanlık hala bu konuda da bir açıklama yapmadı. Yeni kaynağa gerek yok. Eldeki kaynak ile kültür sanat camiası rahat bir nefes alabilir.”

    Geçen hafta mekanlarda canlı müzik yayınının 24.00’ten sonra yasaklandığını, bu hafta açık alan etkinliklerine yasak geldiğini belirten İlgezdi, “Yasak kısmen çözüldü ama konser yasağı müzisyenleri etkiledi. Yasaklayanlar çözüm bulmadığı için mağduriyet artarak devam ediyor. Müzisyenler nasıl geçinecek? AVM’leri, kafeleri uzun süre önce açmakta sakınca görmeyenler, Bakanlığın talimatlarına göre açık havada maske-mesafe-hijyen kurallarına uyulan konserleri neden yasaklar?” ifadesini kullandı.

    İlgezdi, konser yasağı kararının geri alınmasını talep etti.

  • İYİ Parti Sözcüsü: Düğüne, halaya, horona kurban gittik

    İYİ Parti Sözcüsü: Düğüne, halaya, horona kurban gittik

    İYİ Parti Sözcüsü ve İstanbul Milletvekili Yavuz Ağıralioğlu, yeni tip koronavirüsle (Kovid-19) mücadele kapsamında, ordu, güvenlik güçleri, eğitim, sağlık ve Diyanet İşleri Başkanlığı çalışanlarıyla sahada karantinaya geçilmesi gerektiğini belirterek “Bu organizasyonu kurmazsak birkaç ay sonra karşılaşacağımız yük, bugünkünden çok daha fazla olacaktır.” dedi.

    Ağıralioğlu, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında, pandemi sürecinin başında, hükümeti 21 gün tam karantinaya davet ettiklerini anımsatarak tekliflerinin kabul edilmesi durumunda virüsle mücadelenin daha sağlıklı olacağını söyledi. Sağlık sisteminin ağır bir yükle karşı karşıya kaldığını dile getiren Ağıralioğlu, “Madem fiilen sürü bağışıklığını bir yönetim stratejisi olarak benimseyecektik, o zaman bu kadar sağlık çalışanı neden bu kadar fedakarca mücadele etti? Milletin imkanları bu kadar disiplinsiz bir şekilde neden heder edildi? Madem kaderciliğe teslim olacaktık, bu kadar fedakarlık neden yapıldı?” sorularını yöneltti.

    “Virüs mücadelesinde düğüne, halaya, horona kurban gittik”

    Ağıralioğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

    “Virüs mücadelesinde düğünlerde, halaya, horona kurban gittik. Tatil etmenin de bir adabı vardır. 300 bin, 500 bin gibi kalabalıklarda, denizlerde bir arada olmak gibi bir nezaketsizlik sağlık çalışanlarına yapıldı. Yaklaşık 7 aydır bizler çocuklarımızla evde kendimizi korumaya çalışıyoruz. Sağlık çalışanlarımız ise biz daha güvenli yaşayalım diye kendi ailelerinden uzakta yaşıyorlar. Bu kadar fedakarlık yapmış sağlık çalışanlarına, ‘Biz tatilde havuz partilerine katıldık, düğünde halay çektik, orada virüsü kaptık.’ demek, medeni bir ülkenin yapabileceği işler değildir, ayıptır. Sağlık çalışanlarının emeklerini bu kadar pervasızca kurban etmek ne devlete yakışır ne de bu milletin geçmişine yakışır. Her iyileşen hastayı alkışlarla uğurlayan sağlık çalışanlarımızın yerine, emekleri heder edilmiş, motivasyonu kaybolmuş salık çalışanlarıyla karşı karşıyayız. Bu disiplinsizliğin, savrulmanın, kadir kıymet bilmezliğin karşısında sağlık çalışanlarının mücadele iştiyakı yok oldu. Sağlık çalışanları, devletin savurganlığının bedelinin, sadece kendilerinin ödemesinden mustarip oldular. İstifaların eşiğine geldiler.”

    Sağlık Bakanlığının pandemi sürecindeki bütün detayları, istatistiklerle açıklaması ve virüsle mücadelede yeni bir yol haritası çıkarması gerektiğini dile getiren Ağıralioğlu, istatistiği olmayan bir toplumun, bu mücadeleyi kazanmasının mümkün olmadığını söyledi.

    Yeniden tam karantinanın düşünülmesi gerektiğini savunan Ağıralioğlu, “Çok daha etkin bir mücadele vermek zorundayız. Ambulansların yetmediği, sağlık çalışanların moralsiz olduğu bir süreçte sonbahara giriyoruz. Ordumuz, güvenlik güçlerimiz, eğitim, sağlık ve Diyanet İşleri Başkanlığı çalışanlarımızla sahada tam karantinaya geçmemiz gerekir. Bu organizasyonu kurmazsak birkaç ay sonra karşılaşacağımız yük, bugünkünden çok daha fazla olacaktır.” dedi.

    “Sessiz kalamayız”

    Ağıralioğlu, ekonomide kronik sorunlar olduğunu öne sürerek ekonomik durumun dış mihraklar ve pandemi gibi mazeretlerle açıklanmasını yanlış bulduklarını ifade etti. İşsizlik oranlarının her geçen gün arttığını ileri süren Ağıralioğlu, borçlarının ertelenmesini bekleyen esnafın, geçim sıkıntısıyla boğuşan ve asgari ücretle geçinen vatandaşların dertlerinin olduğunu dile getirdi.

    Doğu Türkistan’daki Uygur Türklerinin durumuna değinen Ağıralioğlu, sorunlarını dile getirmek için Ankara’da etkinlik yapmak isteyen 18 kişilik Doğu Türkistanlı grubun eylemlerinin engellendiğini belirtti. Türkiye’de yaklaşık 5 milyon Suriyelinin yaşadığına işaret eden Ağıralioğlu, “Türkiye’de 5 milyonu ağırlamak bir mecburiyetse Doğu Türkistanlıları da Suriyeli saysınlar. Hükümeti, Çin’i kınamaya ve oradaki Türklerin soykırımdan kurtulmaları için irade ve tavır koymaya davet ediyoruz. Çin’den gelecek kredi ve fonları düşünerek sessiz kalamayız. Böyle bir utanç Türkiye Cumhuriyeti’ne yakışmaz.” dedi.

    Doğu Akdeniz’deki gelişmeleri de değerlendiren Ağıralioğlu, Türkiye’nin milli menfaatlerinden yana atılan her türlü adımı desteklediklerine işaret etti. Ağıralioğlu, Akdeniz ve Ege’deki haklı tezlerinden bir santim geri adım atılmaması gerektiğini vurguladı.

    İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun açıklamaları

    Soylu’nun, Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Aslan’a yönelik açıklamalarına ilişkin bir soruyu yanıtlayan Ağıralioğlu, şunları kaydetti:

    “Kamu düzenini sağlamakla görevli bir bakanın, yargının en üst düzeydeki başkanına bu dille konuşması dünyanın hiçbir medeni ülkesinde makul görülmez. 18 yıldır iktidarda olan hükümetin bir bakanının, ‘Bisikletle gezebiliyorsan, hadi gez.’ demesi, ‘Biz ülkeyi berbat ettik.’ demektir. Türk devleti böyle bir üslupla yönetilemez. Şimdi bisiklet savaşları başladı. Şu devletin haline, ciddiyetsizliğe bakın.”

  • Kılıdaroğlu ve Davutoğlu ziyaretinde ne konuşuldu?

    Kılıdaroğlu ve Davutoğlu ziyaretinde ne konuşuldu?

    CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’na ‘hayırlı olsun’ ziyareti gerçekleştirdi.

    Ziyaret sonrası genel başkanlar kameralar karşısına geçerek açıklamalarda bulundu.

    İlk açıklamayı yapan Kılıçdaroğlu, CHP’deki Atatürk polemiği ile ilgili konuşarak “Dün bu konuda basın toplantısı yapan genel başkan yardımcımız gerekli açıklamayı yaptı. Benim merak ettiğim nokta; Türkiye’de milyonlarca insan çöp konteynırlarından geçinirken özellikle belli bir medya grubunun bu konuyu öne çıkarmasını anlamış değilim. Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan herkesin ortak değeridir,” dedi.

    Kılıçdaroğlu, ittifak konusunun görüşmede gündeme gelip gelmediğinin sorulması üzerine ise “Bu ziyaret tümüyle bir hayırlı olsun ziyaretiydi, ittifak konusu gündeme gelmedi,” sözleriyle yanıt verdi.

    Davutoğlu da ittifak sorusuna benzer bir yanıt vererek “İttifak meselesi bugün gündemimizde hiç olmadı,” dedi.

    Kılıçdaroğlu şöyle konuştu:

    “Size ve arkadaşlarınıza yürekten teşekkür ediyoruz. Aydınlık bir genel merkeziniz var, hayırlı uğurlu olsun. Siyasette ilk adımları atan, gelenek oluşturmaya çalışan Gelecek Partisi yöneticilerini yürekten kutluyoruz. Türkiye’nin sorunlarını, ekonomiyi, demokrasi hakkında görüş alışverişinde bulunduk. Özellikle demokrasi konusunda karşılıklı görüş alışverişinde bulunmamız ve ortak söylem oluşturmamız çok önemliydi. Biz Türkiye’de herkesin düşüncesini ifade edebileceği bir Türkiye özlemini dile getirdik. Önümüzdeki süreç içerisinde belki önemli sorunlar olduğunda da görüşebileceğimizi ifade ettik.”

    DAVUTOĞLU: VERİMLİ BİR GÖRÜŞME OLDU

    Ardından konuşan Ahmet Davutoğlu ise konuşmasına Kılıçdaroğlu’na teşekkür ederek başladı.

    Davutoğlu, “Bölgemizde büyük değişimlerin yaşandığı bir dönemde hepimizin en çok ihtiyaç duyduğu husus siyasi liderler olarak sık sık bir araya gelmek, görüş alışverişinde bulunmaktır. Ancak maalesef son dönemde öyle bir siyasi atmosfer hakim ki sanki siyasilerin sohbet etmesi, müzakare etmesi bazen de medenice tartışması olağanüstü bir durummuş gibi kutuplaştırıcı bir dil hakim oluyor. Böyle dönemlerde zihinlerdeki dogmatik kalıpları kırmak gerekir. Biz partimizi kurarken de yaptığımız çağrı hepimizin en önemli sorumluluğunun bütün vatandaşlarımızı kucaklayacak bir siyasi iklimin oluşması idi. Sayın genel başkanın ziyareti güzel bir başlangıçtır. Biz kendisiyle başbakanlık dönemim boyunca da medenice siyasi rekabette de bulunduk bazen eleştirilerde bulunduk ama bunları hep siyasi nezaket içinde yapageldik. Bütün siyasi liderlerin ne kadar sık görüşürlerse o kadar mesafe alınacağı kanaatindeyiz. Çok zorlu süreçlerden geçiyoruz. Bizim şimdi yapmamız gereken sık ziyaretlerle demokratik bilince uygun bir şekilde bir siyasi çizgi takip etmektir,” dedi.

    Davutoğlu şöyle devam etti:

    “Sayın genel başkanla çok verimli bir görüşmemiz oldu. CHP en eski partidir, geleneği oturmuş bir partidir. Biz Gelecek Parti olarak da bütün toplumu kuşatıcı yeni bir siyasi çizgi oluşturmaya çalışıyoruz. Tekrar ziyaretleri dolayısıyla teşekkür ediyorum. Bundan sonra da ülkemizin şartlarının gerektirdiği her anda istişarelere devam etme kararlılığı içerisindeyiz. Bu istişareleri iktidar partileriyle de muhalefet partileri ile de yapmak konusunda açık bir çağrıda bulunduk. Tekrar çok teşekkür ediyorum.”

    “İttifak kavramı Türkiye’de cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçildikten sonra girdi. Ve kutuplaştırıcı bir siyasetin aracı olarak da kullanıldı kimi zaman. Cumhur İttifakı oluşurken de başka bir ittifak oluşmayacağı varsayımı üzerine bir siyaset inşa edilmişti. Türk siyaseti kendi doğası içinde kendi çizgisini oluşturur. Genel başkanın dediği gibi hemen bir ittifak çerçevesine oturtma çabasına karşılık hepimizin bu görüşmeleri normalleştirmemiz lazım. Siyasi liderlerin görüşmeleri normal olan şeydir, anormal olan ve ani kararlar beklentisi içinde olunması gereken şeyler değildir. Biz de iade-i ziyarette bulunacağız.”

    İSTİKŞAFİ YANITI

    Soru-cevap bölümünde AKP Grup Başkanvekili Bülent Turan’ın görüşme için “Yarım kalan istikşafi görüşmeler yeniden başlıyor” sözleri liderlere soruldu.

    Kılıçdaroğlu “Bülent Turan’ı muhatap almak istemem. Az önce düşüncelerimizi aktardık,” derken Ahmet Davutoğlu şöyle konuştu:

    “Ben de muhatap olarak almam doğru ama eğer burada bu açıklamayı sayın Cumhurbaşkanına danışarak yapmışsa cevap vermek gerekir. Yapmamışsa da sayın Cumhurbaşkanının kendisine sorması gerekir.

    Hayatta hiçbir şeyi gizli saklı yapmadım. O gün CHP ile yürüttüğümüz görüşmeler sayın Cumhurbaşkanının beni hükümet kurmasıyla görevlendirmesiyle olmuştur. Ve her aşamasında da cumhurbaşkanının bilgisi dahilindedir. O görüşmelerde AK Parti kanadının heyet başkanlığını sayın Ömer Çelik yapmıştır ve heyet içindeki 5-6 daimi üyenin 4’ü de şu an AK Parti milletvekilidir. Siyasi partiler için vahim tablo, kendi hafızasını kaybetmektir. Devletler hafızalarını kaybettiklerinde devlet olma niteliğini kaybederler. O gün yürütülen görüşmeler Türk siyaseti içinde olması gereken yapılması gereken nezaket içinde yürütülmüştür. Bu açıklamanın sayın Erdoğan’ın talimatıyla yapıldığı varsayımı üzerine ve doğruda sayın Erdoğan’a hitaben söylüyorum: Eğer sizin bilginiz dahilinde yapıldıysa grup başkanvekilinize söyleyin, o görüşmeler sizin verdiğiniz bir görevin yerine getirilmesi için yapıldı. O gün o görüşmeleri yürüten size her adımda bilgi vermesini söylediğim heyet başkanı da sizin sözcünüz. Dolayısıyla bu tür spekülasyonlar üzerinden bir şey mahkum etmeye çalışmak bunlar hafıza kaybı, AK Parti kendi hafızasını kaybetmenin sancılarını yaşıyor şu anda.”

    DOĞU AKDENİZ GERİLİMİ

    Görüşme sonrası iki genel başkana Doğu Akdeniz’deki gelişmeler ve dış politika konuları da soruldu. Liderlerin yanıtları şöyle:

    Kılıçdaroğlu: Dış politikada Türkiye yalnızlaştı. Türkiye bir dönem kendi bölgesinin istikrarını savunan ve bu bölgede istikrarın teme aktörü olarak görülen Türkiye artık böyle görülmüyor. Oruç Reis gemisi neden çekildi? Bakım varmış Bu ülkenin Dışişleri Bakanı 90 gün orada görev yapacak demedi mi? Dedi, Ama geri çekilmedi mi? Çekildi. Kimin emri üzerine çekildi? Bu ülkede kim Dışişleri Bakanı? Dışişleri Bakanlığı’nın Türkiye’nin dış politikasının belirlenmesinde tümüyle devre dışı bırakıldığını bilmiyor muyuz! Herkes konuşuyor tek konuşmayan Dışişleri Bakanlığı. Türkiye en haklı davasında yalnız kaldı.

    Yunanistan neden sevinçli, Oruç Reis onların isteği üzerine çekildi de onun için. İlk adımı attınız diyorlar, ondan sonra masaya oturacağız diyorlar. Hangi kahramanlık Allah aşkına? Türkiye kendi çıkarlarını, Kıbrıs’ın çıkarlarını, Doğu Akdeniz’in çıkarlarını savunmak zorundadır.

    Davutoğlu: Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki ve Libya’daki politikası doğrudur. Biz Gelecek Partisi olarak destek ilan ettik. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de vazgeçilmez çıkarları vardır. Ama şunu söylemek gerekir, Türkiye’nin politikası ne kadar haklıysa yürütülen diplomasi de o kadar yanlıştır.

     

  • Sözcü Kalın: Türkiye’nin kimsenin toprağında gözü yoktur

    Sözcü Kalın: Türkiye’nin kimsenin toprağında gözü yoktur

    Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, “Doğu Akdeniz’de sorunların barışçıl yollardan çözümü mümkündür. Hakkaniyet esasına dayalı, kapsayıcı ve rasyonel yaklaşımlar yapıcı katkı sunacaktır. Türkiye’nin kimsenin toprağında gözü yoktur. Ama hiç kimseye de hakkını ve hukukunu yedirtmeme kararlılığındadır.” ifadelerini kullandı.

    Kalın, Twitter hesabından yaptığı paylaşımda, Yunanistan ve AB ülkelerinin diplomasiye tanınan şansı heba etmemesi ve mütekabil adımlar atmaları gerektiğini belirtti.

    İbrahim Kalın, şunları kaydetti:

    “Türkiye, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın dirayetli liderliğinde hem sahada hem de masada güçlü bir aktör olarak hak ve menfaatlerini her zaman koruyacaktır. Yunanistan ve AB ülkeleri diplomasiye tanınan şansı heba etmemeli, mütekabil adımlar atmalıdır.

    Doğu Akdeniz’de sorunların barışçıl yollardan çözümü mümkündür. Hakkaniyet esasına dayalı, kapsayıcı ve rasyonel yaklaşımlar yapıcı katkı sunacaktır. Türkiye’nin kimsenin toprağında gözü yoktur. Ama hiç kimseye de hakkını ve hukukunu yedirtmeme kararlılığındadır.”

  • HDP Eş Genel Başkanları, Demirtaş’ı ziyaret etti

    HDP Eş Genel Başkanları, Demirtaş’ı ziyaret etti

    HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ile Mithat Sancar, Edirne F Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan Selahattin Demirtaş ve Abdullah Zeydan’ı ziyaret etti. Ziyaret sonrası konuşan Sancar, Demirtaş’ın yeni parti kurma iddialarına çok üzüldüğünü söylediğini belirterek, “Bu tartışma köpürtüldükçe kendisinin de kısa bir açıklama yapma ihtiyacı doğdu. O kısa açıklama gereği bile kendisine çok ağır gelmiş, bunu söylüyor. HDP dışında herhangi bir mecrada adımın geçmesi bile beni üzer hatta öfkelendirir diyor” dedi.

    HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ile Mithat Sancar, Edirne F Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski Eş Genel Başkan Selahattin Demirtaş ve Hakkari eski Milletvekili Abdullah Zeydan’ı ziyaret etti. Buldan ve Sancar’ın bulunduğu heyet ziyaretten sonra basın açıklaması yaptı. HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, Demirtaş’ın parti kurma tartışmalarına çok üzüldüğünü ifade ederek, “Bazı spekülasyonlar ve tartışmalar yaşandı bu süre içinde. Selahattin Demirtaş ismi etrafında yeni parti iddiaları ortaya atıldı. Aslında kendisinin de, bizim de bunları cevaplandırmaya değer görmediğimiz ortada. Böyle bir iddiayı ciddiye almayız, cevap vermeye değer bile görmeyiz. Fakat bu tartışma köpürtüldükçe kendisinin de kısa bir açıklama yapma ihtiyacı doğdu. O kısa açıklama gereği bile kendisine çok ağır gelmiş, bunu söylüyor. HDP dışında herhangi bir mecrada adımın geçmesi bile beni üzere hatta öfkelendirir diyor. Demirtaş etrafında üretilen spekülasyonları bizim de ciddiye almamız bizim için zaten ayıp olur. Aklımızın ucundan geçmez” dedi.

    ‘BARIŞI KONUŞTUK’

    Pervin Buldan ise ziyaretin detaylarını aktararak, ağırlıklı olarak barışı konuştuklarını belirtti. Buldan, “Ağırlı olarak Türkiye’nin barışı üzerine sohbet ettik. Türkiye’nin barışa olan ihtiyacı olan ihtiyacı üzerine konuştuk. 1 Haziran itibarıyla HDP’nin başlattığı, 3 aylık, 3 aşamadan oluşan halklarla bir araya gelme, Edirne ve Hakkari’den başlayan yürüyüş, sivil toplum örgütleriyle bir araya gelme, tematik buluşmalar, halkla buluşmalar. Bütün bu süreçlerin sonunda da 1 Eylül tarihinde partimizin deklarasyonunun çok anlamlı olduğunu özellikle ifade etti. O deklarasyon içinde yayınlanan tüm maddelerin bugün Türkiye’nin ihtiyacı olduğunu ifade eden bir konuşma da yaptı. Kısacası biz barışı konuştuk. Bütün konuşmamız barış üzerineydi. Bu barış sürecini örebilmenin, geliştirebilmenin yol ve yöntemlerini konuştuk. Barış deklarasyonunu toplumsallaştırmanın yol ve yöntemlerini konuştuk” diye konuştu.

  • Sözcü Aksoy: AB’nin Doğu Akdeniz bildirisi hukuki dayanaktan yoksun

    Sözcü Aksoy: AB’nin Doğu Akdeniz bildirisi hukuki dayanaktan yoksun

    Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy, “Fransa, İtalya, İspanya, Malta, Portekiz, Yunanistan ve GKRY’nin katılımıyla dün düzenlenen AB üyesi Güney Avrupa Ülkeleri (Med7) Altıncı Zirvesi sonunda kabul edilen ortak bildiride yer alan Doğu Akdeniz ve Kıbrıs meselesine ilişkin ifadeler, geçen sene olduğu gibi taraflı, gerçeklerden kopuk ve hukuki dayanaktan yoksundur” dedi.

    Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy, Fransa, İtalya, İspanya, Malta, Portekiz, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin katılımıyla düzenlenen Med7 Altıncı Zirvesi sonunda kabul edilen ortak bildiride yer alan Doğu Akdeniz ve Kıbrıs meselesine ilişkin ifadelerin geçen sene olduğu gibi taraflı, gerçeklerden kopuk ve hukuki dayanaktan yoksun olduğunu belirtti. Sözcü Aksoy, “Yunanistan’ı uluslararası hukuka aykırı ve maksimalist deniz yetki alanı iddialarından vazgeçmeye davet ediyoruz. Gerginliğin azaltılması için Yunanistan’ın Oruç Reis araştırma gemimizin etrafındaki askeri gemilerini çekmesi, NATO’nun ayrıştırma inisiyatifine destek vermesi, Meis dahil Doğu Ege adalarını silahlandırmaktan vazgeçmesi ve Batı Trakya Türk Azınlığına yönelik son dönemde artan baskılarına son vermesi elzemdir” dedi.

    ‘HAKSIZLA DAYANIŞMA OLMAZ’

    Türkiye’nin Doğu Akdeniz’e en uzun kıyısı olan ve AB’ye aday bir ülke olduğunu belirten Aksoy, şunları kaydetti:

    “Doğu Akdeniz’de diyalog ve işbirliğinin hakim kılınması için öncelikle Yunanistan’ın Türkiye ile önkoşulsuz olarak masaya oturması, Kıbrıslı Rumların Adanın ortak sahibi olan KKTC ile hidrokarbon kaynaklarının araştırılması ve işletilmesi için gelir paylaşımı dahil işbirliği yapması, kendi dar görüşlü çıkarlarına AB’yi alet etmemesi ve AB’nin ve bahsekonu bildiriye imza atan diğer ülkelerin ise uluslararası hukuka ve AB müktesebatına aykırı olarak dayanışma kisvesi altında körü körüne izledikleri tek yanlı ve taraflı tutumlarını terk etmesi lazımdır. Dayanışma haklı olduğunda, haklıyla yapılır. Haksızla dayanışma olmaz.”