Kategori: Siyaset

  • Kılıçdaroğlu’ndan Joe Biden’ın açıklamalarına tepki

    Kılıçdaroğlu’ndan Joe Biden’ın açıklamalarına tepki

    CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, ABD Başkan Adayı Joe Biden’ın açıklamalarına ilişkin, “Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu ülkenin bağımsızlığı için mücadele eden bir gelenekten geliyoruz. Hiçbir emperyal gücün gölgesini dahi kabul etmiyoruz.” ifadesini kullandı.

    CHP’den yapılan açıklamaya göre, Kılıçdaroğlu, Hacıbektaş’a gidişi öncesinde evinin önünde gazetecilerin, ABD Başkan Adayı Joe Biden’ın açıklamalarına ilişkin sorusunu yanıtladı.

    Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:

    “7 aydır tepki vermediler. Neden şimdi tepki veriyorlar? Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu ülkenin bağımsızlığı için mücadele eden bir gelenekten geliyoruz. Hiçbir emperyal gücün gölgesini dahi kabul etmiyoruz. Çünkü bağımsızlık bizim karakterimizdir. Bu karakterden yola çıktık. Beni üzen şey şu, gerçekten de 7 aydır 7 ay önce söylenen bu sözlere Dışişleri Bakanlığının tepki vermemesi, Erdoğan’ın tepki vermemesi, Fahrettin Altun’un tepki vermemesi, kendi kadrolarının tepki vermemesi ve 7 ay sonra da bunun Türkiye’nin gündemine getirilmesi. Neden? Gerçekten merak ediyorum. Acaba yine birileri ‘bunu kullanın deliğe süpürmeyin’ mi dedi? Biz bunları merak ediyoruz.”

  • Akşener’den Babacan’a hayırlı olsun ziyareti

    Akşener’den Babacan’a hayırlı olsun ziyareti

    İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA) Genel Başkanı Ali Babacan’a ‘hayırlı olsun’ ziyaretinde bulundu.

    DEVA Partisi Genel Merkezi’nde gerçekleşen ziyarette, İYİ Parti Genel Başkan Yardımcıları Koray Aydın ve Berna Sukas, Genel Sekreter Uğur Poyraz da bulundu. Yaklaşık 1.5 saat süren görüşme sonrası iki lider ortak basın toplantısı düzenledi. Babacan, ziyaretten duyduğu memnuniyeti dile getirerek, “Kendisine özellikle bu nazik ziyareti için çok teşekkür ediyorum. Heyetler halinde görüşmemizi yaptık. Her iki partiden de arkadaşlarımız bizlere eşlik etti. Öncelikle ben kendisine, partimizin teşkilatlanması, temel alanlardaki politika ve uygulamaları ile kısa bilgiler sundum. Daha sonra da ülkemizin meselelerini kısa kısa başlıklar halinde değerlendirdik” dedi.

    Akşener ise DEVA Parti Genel Merkezi’nin, partilerinin genel merkezine komşu olduğunu söyleyerek, “Hayırlı olsun’ ziyareti yaptık. Gelecek hafta da Gelecek Partisi’ne böyle bir ziyarette bulunacağız. DEVA Partisi’nin kuruluş aşamasından itibaren basın olarak hep bana ‘nasıl karşılıyorsunuz?’ diye soruldu. Ben de ‘çok olumlu karşılıyorum, Allah yardımcıları olsun başarılar dilerim’ demiştim” diye konuştu.

  • Karamollaoğlu: “Hükümet yatırım ve ihracatı unuttu”

    Karamollaoğlu: “Hükümet yatırım ve ihracatı unuttu”

    Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, ekonominin içinde bulunduğu krizden bir türlü çıkamadığını ileri sürerek, “Hükümet, üretime dönük yatırımları, tarım ve sanayi yatırımlarını ve ihracatı unuttu.” dedi.

    Karamollaoğlu, partisinin eğitim merkezinde düzenlendiği basın toplantısında, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

    Yeni tip koronavirüsün (Kovid-19) Türkiye ve dünyada yeniden etkisini hissettirdiğini söyleyen Karamollaoğlu, salgının can almaya devam ettiğini belirtti.

    Vatandaşların bayramda sahillere akın ettiğini, maske ve sosyal mesafe kurallarının hiçe sayıldığını kaydeden Karamollaoğlu, “Bütün ikazlara rağmen bunların yapılması, bu ikazlara riayet edilmemesi hepimizi endişelendirdi. Doktorlarımız ve sağlık çalışanlarımız ise aylardır kendilerini tehlikeye atma pahasına fedakarca çalışmaktadır. Sağlık çalışanlarımızın bu gayretinin karşılığı devlet tarafından muhakkak verilmeli.” şeklinde konuştu.

    Karamollaoğlu, ikinci koronavirüs pandemi dalgasına karşı ekonominin ayakta kalabilmesi için hazırlıkların yapılması ve yol haritasının titizlikle hazırlanması gerektiğinin altını çizdi.

    Türkiye’de ekonomik sorunların devam ettiğini savunan Karamollaoğlu, şöyle devam etti:

    “Ekonomimiz içinde bulunduğu krizden kendisini bir türlü çıkaramıyor. Hükümet, üretime dönük yatırımları, tarım ve sanayi yatırımlarını ve ihracatı unuttu. Şimdi milli gelir yerle bir oldu. Hiç milli gelirden bahsedeni görebiliyor musunuz iktidar partisi arasında? Millete her gün üst perdeden moral depolayarak ekonomi düzelmez.”

    Türkiye’nin suni gündemlerle meşgul edildiğini öne süren Karamollaoğlu, şunları kaydetti:

    “Ekonomi batıyor biz suni gündemlerle uğraşıyoruz. İktidarlar icraat yeridir, laf üretme yeri değildir. Ne dış politikada ne ekonomide ne eğitimde ‘bir şeyi de başardık’ diyebiliyor musunuz? O yüzden şu an Türkiye’yi kimsenin suni gündemlerle oyalama hakkı yok. Muhalefet burada sakın hataya düşmesin. Muhalefetin de bu noktada uyanık olması icap eder.”

  • Destici: “Türkiye, Mavi Vatan’dan bir adım dahi geri atmamalıdır”

    Destici: “Türkiye, Mavi Vatan’dan bir adım dahi geri atmamalıdır”

    Büyük Birlik Partisi (BBP) Genel Başkanı Mustafa Destici, “Türkiye, Suriye ve Libya’da olduğu gibi Mavi Vatan’da da bir adım dahi geri atmamalıdır.” dedi.

    Destici, partisinin genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında, gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.

    Türkiye’nin yeni tip koronavirüsle (Kovid-19) mücadelesinin devam ettiğini belirten Destici, virüsün yayılım hızının tüm ülkelerde artmasının endişe verici olduğunu ifade etti. Destici, salgından dolayı vefat edenlere Allah’tan rahmet, sevdiklerine de başsağlığı diledi, vatandaşların virüse karşı tedbirli olması gerektiğini anımsattı.

    Türkiye’nin terör örgütleriyle mücadelesinin devam ettiğine işaret eden Destici, “Türkiye, 40 yıldır bölücü terör örgütü PKK’yla mücadele ediyor. Terörle müzakere olmaz. Ancak ve ancak mücadele olur. Mücadeleyle terörü bitirirsiniz. Ondan sonra bölgedeki vatandaşların devletten bir talebi varsa karşılanır. Bunların karşılanması doğal bir durumdur.” değerlendirmesinde bulundu.

    Taşeron terör örgütleri ve onların arkasındaki güçlerin Türkiye’yi güçsüz duruma düşürmek istediğinin altını çizen Destici, şöyle devam etti:

    “Türkiye güçlü olduğu zaman Suriye ve Filistin’deki kardeşlerimiz de güçlü olur. Türkiye güçlü olduğu zaman Yemen’de çocuklar açlıktan ölmez, Arakanlı Müslümanlar sahipsiz olmaz, Doğu Türkistan’da Çin zulmü devam etmez ve Rusya Kırım’ı rahat bir şekilde ilhak etmez. Türkiye güçlü olduğu zaman Mısır, Yunanistan, İsrail ve AB ülkeleri Doğu Akdeniz başta olmak üzere Türkiye’nin hak ve menfaatine bu kadar kolay saldıramaz. Onun için Türkiye güçlü olmak zorundadır.”

    Destici, Türkiye’nin egemenliğini koruması adına Suriye, Irak ve Libya’da önemli hamleler yaptığına dikkati çekerek “Türkiye, Suriye ve Libya’da olduğu gibi Mavi Vatan’da da bir adım dahi geri atmamalıdır. Bu millet bu kararlılıktadır. Devletin başındakilerin bunu iyi görmesi gerekir. Gerekenler sonuna kadar yapılmalıdır.” ifadelerini kullandı.

  • Muharrem İnce: “Yüzde 51 için yola çıkıyorum”

    Muharrem İnce: “Yüzde 51 için yola çıkıyorum”

    Parti kuracağı iddiaları siyaset gündemini çalkalayan Muharrem İnce, Habertürk yazarı Fatih Altaylı’ya bomba açıklamalarda bulundu. İnce “Ben bir parti kurmuyorum. Ben yola çıkıyorum. Yüzde 31’le bıraktım. Şimdi onu yüzde 51’e çıkarmak için yola çıkıyorum” dedi. Cumhurbaşkanlığı adaylığı süreciyle ilgili çarpıcı açıklamalar yapan İnce, “Kemal Kılıçdaroğlu’nun adayı kesinlikle Abdullah Gül’dü. CHP’den birini asla düşünmüyordu. Ama onun bu planını Meral Akşener bozdu. Açık söylüyorum ben Akşener sayesinde aday oldum” diye konuştu

    CHP’den ayrılıp parti kuracağı iddiaları ile siyaset gündeminden düşmeyen Muharrem İnce sosyal medya paylaşımları dışında ilk kez açıklamalarda bulundu.

    Habertürk yazarı Fatih Altaylı’ya konuşan İnce, siyaset gündemini sarsacak ifadeler kullandı.

    Bir dönem çok konuşulan “Muharrem İnce Beştepe’de Erdoğan’la görüştü” iddialarına yanıt veren İnce, şunları kaydetti:

    “Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na giden bir CHP’li var ama o ben değilim. Gidenin kim olduğunu da biliyorum. Bir genel başkan yardımcısı gitti Saray’a, Tayyip Erdoğan’a. Bana asıl dokunan Kemal Bey’in Fox TV’deki sabah programına çıkıp ‘Kimin gittiğini biliyorum’ diyerek beni ima etmesi oldu. Kemal Bey’i aradım hemen. ‘Biliyorsanız çıkıp açıklayın. Yoksa ben çıkıp sert konuşurum’ dedim. Açıklamadı.”

    “AKŞENER SAYESİNDE ADAY OLDUM”

    Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde nasıl aday olduğunu da anlatan İnce “Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Kemal Kılıçdaroğlu’nun adayı kesinlikle Abdullah Gül’dü. CHP’den birini asla düşünmüyordu. Bütün arzusu Abdullah Bey’i aday göstermekti. Ama onun bu planını Meral Akşener bozdu. Açık söylüyorum ben Akşener sayesinde aday oldum” dedi.

    “O GECE ‘SARHOŞTU’ İDDİASINI TUNCAY ÖZKAN YAYDI”

    Seçim gecesi yaşananlara da değinen İnce, CHP’de kendisine yönelik tavrın Cumhurbaşkanlığı seçiminin ardından başladığı dile getirip o geceyle ilgili çarpıcı bir iddiaya da gündeme getirdi. O gece sarhoş olduğu söylentilerini Tuncay Özkan’ın dillendirdiğini ifade eden İnce sözlerini şöyle sürdürdü.

    “Ben seçim kampanyasını çok iyi götürdüm ama yenilgiyi kötü yönettim. Çok kötü yönettim. Tuncay Özkan seçim gecesi ile ilgili olarak Levent Gültekin’e ‘Muharrem İnce o gece sarhoştu’ diyor. O da bunu yayıyor. Yahu o gece yanımda birçok partili var. Genel Başkan Yardımcısı Engin Altay var. Bekledim ki, biri de çıksın ‘Değildi. Beraberdik’ desin. Hiçbiri çıkmadı. Ardından bu Saray’a gitme meselesini birileri kurguladı. Ben de bu iftiraya dava açtım. Genel Başkanımıza da dedim ki, ‘Parti de dava açsın’ ama açmadılar. Niye açmadılar sormak lazım. Ben Beştepe’ye Saray’a gitsem gizli gitmem. Açık açık giderim. Twitter’dan duyurur giderim. Çünkü bugünkü sisteme göre ben ana muhalefetim. Tayyip Erdoğan’ın rakibi Kemal Kılıçdaroğlu değildi, bendim. Bu yüzden isteseydim açık açık gider görüşürdüm. Gitmedim. O da yetmedi şimdi bir de bölücülük meselesi çıktı.

    “YÜZDE 51 İÇİN YOLA ÇIKIYORUM”

    Parti kuracağı iddialarına da açıklık getiren İnce:

    “Ben bir parti kurmuyorum. Ben yola çıkıyorum. Yüzde 31’le bıraktım. Şimdi onu yüzde 51’e çıkarmak için yola çıkıyorum. Bu yol Diyarbakır’da karpuz tarlasına gidiyor. Diyarbakır’da kardeşlerimle karpuz toplayacağım, Sümbül Deresi’nde işçilerle olacağım, Rize’de çay toplayacağım. Yollara çıkıyorum, halka emanet edeceğim kendimi. Parti kurmuyorum. Halkla beraber yola çıkıyorum. Harekete geçiyorum. Bir hareket başlatıyorum. Halkla beraber. Bu hareket yarın bir partiye dönüşür mü, yoksa partiler o hareketi arkasına mı takılır bilmem. Ben yola çıkıyorum. Ben yüzde 9, yüzde 10, yüzde 12 ya da yüzde 49 için çıkmıyorum yola. Yüzde 51 için çıkıyorum.”

  • CHP’den Muharrem İnce açıklaması

    CHP’den Muharrem İnce açıklaması

    CHP Parti Meclisi üyesi Müslim Sarı, Muharrem İnce’nin CHP’den ayrılarak parti kuracağı iddialarına ilişkin, “Muharrem Bey henüz resmi bir açıklama yapmadı. Biz de izliyoruz, takip ediyoruz, bir değerlendirme yapmak için erken.” dedi.

    Sarı, genel merkezde düzenlenen Parti Meclisi toplantısı öncesi gazetecilerin sorularını yanıtladı.

    Muharrem İnce’nin CHP’den ayrılarak parti kuracağı iddialarının sorulması üzerine Sarı, “Muharrem Bey henüz resmi bir açıklama yapmadı. Biz de izliyoruz, takip ediyoruz, bir değerlendirme yapmak için erken. Biraz izleyelim.” ifadelerini kullandı.

    İnce’nin “Yüzde 31 ile bıraktım, 51’e tırmandırmaya çalışıyorum.” sözlerinin anımsatıldığı Sarı, “Muharrem İnce geçmiş dönemde cumhurbaşkanı adayıydı yine cumhurbaşkanı adayı olmak istiyor. Aslında Türkiye’de 2023 yarışı başladı. Son dönemlerde bu ittifaklara yönelik söylemler ve hamleleri de böyle okuyorum.” değerlendirmesinde bulundu.

     İYİ Parti’ye yapılan davet

    İYİ Parti’ye yapılan davetin de sorulduğu Sarı, “Bunlar Millet İttifakı’nın uyumunu bozmak üzere yapılmış hamleler. Önümüzdeki dönem bu konuda hem Millet İttifakı’nın içinde hem Cumhur İttifakı’nın içinde yeni gelişmeler de olacaktır.” diye konuştu.

    Sarı, “İnce’nin yeni parti kurması CHP’yi böler mi, zarar verir mi?” şeklindeki soruya da “Ben bunu bölme olarak değerlendirmiyorum. Netice de siyasal partilerin içerisinde kendilerine varlık bulmuş, orada kendilerini ifade edebilen, ifade edemeyen arkadaşlar farklı arayışlar içerisinde olabilirler.” yanıtını verdi.

    Ekonomideki gidişatın soruması üzerine Sarı, “Ekonomide dibe doğru yolculuk başlamıştır. Önümüzdeki yılın bu yıldan daha kötü olacağını, bunun da erken seçimle sonuçlanacağını düşünüyorum.” dedi.

  • MHP’li Akçay: Sosyal medya düzenlemesi bir sansür yasası değil

    MHP’li Akçay: Sosyal medya düzenlemesi bir sansür yasası değil

    MHP Grup Başkanvekili Erkan Akçay, CHP’nin, sosyal medya terörünü bitirmek, vatandaşların ifade özgürlüğünü güvenli hale getirmek ve kişilik haklarını korumak için çıkarılan sosyal medya düzenlemesini “sansür” olarak nitelendirmesinin, trajikomik bir durum olduğunu belirtti.

    Akçay, yaptığı yazılı açıklamada, sosyal medyaya yönelik düzenlemeler içeren İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’a ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

    Sosyal medyada sahte hesaplar üzerinden insan haysiyetine, namusuna ve şerefine yönelik itibar suikastlarının düzenlendiğini ifade eden Akçay, terör örgütlerince organize şekilde linç kampanyaları gerçekleştirildiğini anımsattı.

    Akçay, terör örgütlerinin propagandasını yapan veya kişilik haklarını ihlal eden içeriklerin, mahkeme kararı olmasına rağmen muhatap bulunamadığı için sosyal ağ sağlayıcılarınca kaldırılmadığını vurguladı.

    Sosyal medya düzenlemesinin, kişiler ile sosyal ağ sağlayıcılar arasındaki ilişkileri ve muhataplığı oluşturmak, vatandaşların kişilik haklarını korumak, ifade ve haber alma özgürlüğünü güvenli hale getirmek, internet ve sosyal medya mecralarının Türkiye’de hukuki ve mali muhataplık tesis etmek için yapıldığını belirten Akçay, “Sosyal ağlarda temel sorun muhataplık. Bir ihlalle karşılaşıldığında mahkeme kararı olsa dahi karşımızda muhatap bulamıyoruz.” ifadesini kullandı.

    Akçay, Almanya, İngiltere ve Fransa gibi Avrupa ülkelerinde sosyal medyaya yönelik düzenleme yapıldığına, Twitter ve Facebook gibi sosyal ağ sağlayıcılarının, bu ülkelerin yasalarını kabul ettiğine, Türkiye’deki sosyal medya düzenlemesinin, Almanya’dan örnek alındığına dikkati çekti.

    Kanunla, Türkiye’den günlük erişimi 1 milyondan fazla olan yurt dışı kaynaklı sosyal ağ sağlayıcının, en az 1 kişiyi Türkiye’de temsilci olarak belirleyeceğini belirten Akçay, sosyal ağ sağlayıcılarına, Türkiye’deki kullanıcıların verilerini Türkiye’de barındırma zorunluluğu getirildiğini kaydetti.

    “Düzenleme bir sansür yasası değil”

    Temsilci belirlemeyen sosyal ağ sağlayıcılara, idari ve mali yaptırımlarla internet bant genişliği sınırlaması getirildiğini belirten Akçay, şöyle devam etti:

    “CHP, HDP ve İYİ Parti sözcüleri, sosyal medya düzenlemesiyle ‘internetin kapatılacağı’, ‘ifade ve düşünce özgürlüğün sınırlandırılacağı’ yalanını söylüyor. Sosyal medyaya ilişkin düzenlemeler düşünce ve ifade özgürlüğünü engelleyen bir sansür yasası değildir. Aksine ifade ve düşünce özgürlüğü ile iftira, yalan, itibar suikastlarını ayırt edip sosyal mecrayı daha medeni, daha demokratik, düşünce ve ifade özgürlüğünün daha iyi şekilde ifade edilebildiği bir ortamı sağlamaya yönelik bir düzenlemedir. Suç unsuru oluşturan veya kişilik haklarının ihlaline konu olan içeriklere mahkeme kararıyla erişim engellenecektir. Böylece sosyal medyadaki terör ve itibar suikastlarının önüne geçilecek, sosyal medya kullanıcısı olan 55 milyon vatandaşımızın temel hak ve özgürlükleri korunacaktır.”

    “Hukuki ve mali muhataplık oluşturmanın neresi sansür?”

    CHP’nin, sosyal medya düzenlemesini Anayasa Mahkemesine götüreceğini anımsatan Akçay, şunları kaydetti:

    “Almanya, İngiltere ve Fransa benzer düzenlemeyi yaparken sansür olmuyor da biz Almanya’daki düzenlemeye paralel bir düzenleme yaparken mi sansür oluyor? Sosyal medya ağlarıyla hukuki ve mali muhataplık oluşturmanın, vatandaşlarımızın haklarını savunmasının neresi sansürdür? Televizyon ve gazetelere sansür uygulayan, sansür uyguladıkları kanallara çıkanları ihraç eden CHP’nin ve dostlarının sosyal medya terörünü bitirmek, vatandaşlarımızın ifade ve haber alma özgürlüğünü güvenli hale getirmek ve kişilik haklarını korumak için çıkarılan sosyal medya düzenlemesini ‘sansür’ olarak nitelendirmesi trajikomik bir durumdur.”

  • Fahrettin Altun: Türkiye 2002’den bu yana daha güçlü

    Fahrettin Altun: Türkiye 2002’den bu yana daha güçlü

    Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, üniversite tercih etkinliğinde yaptığı konuşmada, “Bundan 20-30 yıl önce belki doğa bilimlerine verilen önem bugün sosyal bilimlere veriliyor. Eğer biz bu 20 yıllık süreç içerisinde yaşananları, dünyada ortaya çıkan çalkantıları sadece büyük krizler olarak görüp seyretmeyi tercih etmiş olsaydık, bugün böylesi bir Türkiye ile karşı karşıya kalmazdık. Bugün Türkiye, sağlıktan ulaşıma, eğitimden emniyete kadar birçok alanda Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde çok ciddi bir mesafe kat etmiş, itibarlı bir çekim merkezine dönüşmüştür” dedi.

    Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, İbn Haldun Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi ve Sağlık Bilimleri Üniversitesi işbirliğiyle online düzenlenen üniversite tercih etkinliği TercihFest’in açılış konuşmasını yaptı. Altun, Yükseköğretim Kurumları Sınavı’nda başarı gösteren gençleri tebrik ederek, TercihFest’in yol gösterici olması temennisinde bulundu.

    “BATICI PARADİGMA, ÇOK CİDDİ BİR MEYDAN OKUMAYLA KARŞI KARŞIYA”

    Bugünün dünyasının 20 yıl öncesinden çok farklı olduğunu belirten Altun, dünyanın geçirdiği değişim ve dönüşümün, toplumsal dünyaya olduğu gibi sosyal bilimlerin uygulama alanları ve teorilerine de yansıdığını ifade ederek, “19. yüzyılda zirveye çıktığı haliyle kendisi dışındaki toplumların sömürülmesi, fiili olarak işgali anlayışından beslenen Batıcı paradigma, çok ciddi bir meydan okumayla karşı karşıya bugün. Değerli madenlerden tutun da nitelikli insan kaynağına kadar Batı’nın, Batı dışı toplumları sömürdüğü o 200 yıllık düzenin bugün artık değişmeye başladığını görüyoruz ve bu artık gündelik hayatımıza da farklı şekillerde yansıyor. 1990’lı yıllarda Soğuk Savaş bittiğinde, artık dünyada savaşların son bulduğu, iktidar mücadelesinin söz konusu olmayacağı, onun yerine görünmeyen bir kültürel hegemonya olarak küreselleşmenin hakim olacağı görüşü dile getiriliyordu. Burada ‘liberal küreselleşme’ dediğimiz paradigma, aslında bize ABD önderliğindeki Batı egemenliğini evrensel, tartışılmaz, ezeli ve ebedi bir durum olarak yansıtıyordu.1990’lardan farklı olarak bu görünmeyen hegemonya 2000’lerin sonlarında görünmeye, bugün ise çok ciddi şekilde sorgulanmaya başlandı. Artık dünya siyaset sahnesi, Batılı öznenin hegemonya arzusunu, tahakküm arzusunu gizleyebildiği ve bu arzunun Batı-dışı dünya tarafından bir kader olarak algılandığı bir sahne değil. İyi ki de değil. Batı dünyasında da Batı dışı dünyada da herkes aslında sert bir mücadelenin yaşandığını ve bu mücadelenin arkasında hangi aktörlerin olduğunu biliyor. Dahası aktörler arasında yaşanan çekişme ve çatışma, her alanda kendini hissettiriyor” şeklinde konuştu.

    “ÜNİVERSİTELERİMİZ SAHİCİ BİLİM ÜRETME MERKEZLERİDİR”

    Dünyanın değiştiğini ve buna uygun şekilde bilimin de değişerek yeni dönemin bilgisini inşa etmesi gerektiğini vurgulayan Altun, “İdeolojik söylemleri, bilimsel hakikat olarak yansıtan teorilerin ve bunların pratikteki yansımalarının ifşa edilmesi, kuşkusuz bu noktada büyük bir önem arz ediyor. Esasında bütün tarih boyunca hakikat mücadelesi her daim varola gelmiş bir mücadeledir. Bunun için verilecek mücadelenin merkezinde sahici bilgi için verilecek mücadele vardır. Üniversitelerimiz bu anlamda son derece kritik bilgi, sahici bilgi üretme, sahici bilim üretme merkezleridir. Çerçevesini çizmeye çalıştığım yeni ve belki de bir o kadar da kaotik dünya siyaset ortamında ülkemiz kendisini bir aktör olarak, kurucu bir özne olarak konumlandırma arayışı içindedir. Türkiye, son 20 yılda bölgesel ve küresel gelişmelere, meydan okumalara, iniş çıkışlara ve çalkantılara rağmen, bütün bu zor süreçlere rağmen kendi adına ve hesabına hareket etme imkanını yakalamıştır. Bu bağlamda ulusal, bölgesel ve küresel alanda ortaya çıkan fırsatları değerlendirmiş ve gün sonunda bölgesel bir güç halini almıştır. Dahası, ülkemiz bir bölgesel güç olmakla da kalmamış, küresel bir aktör olmak için ciddi bir mücadele süreci içerisine girmiştir. Bu mücadele süreci gerçek anlamda bir özgürleşme ve büyüme mücadelesi olarak kendisini göstermiştir. Dış politika, ekonomi ve güvenlik alanlarında verilen özgürleşme ve özerkleşme mücadelesi, Türkiye’yi önce bir bölgesel güce, ardından bir küresel aktöre dönüştürmüştür. Bu bağlamda bizim mücadelemiz, ülkemizi ve bölgemizi iki yüz yıl boyunca etkisi altına almış Batılılaşma politikalarının ürettiği ağır maliyetlerden ve ne yazık ki Batıcı elitlerin yıllar yılı önümüze kader diye koyduğu bağımlılık tuzağından kurtulmaktır” ifadelerini kullandı.

    “BUGÜN TÜRKİYE İTİBARLI BİR ÇEKİM MERKEZİNE DÖNÜŞMÜŞTÜR”

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde verilen mücadelenin ‘hakikat ve görünmeyeni görünür kılma mücadelesi’ olduğunu dile getiren Fahrettin Altun, “Bilgi güçtür evet ama bilgi ne zaman güçtür? İçinde bulunduğumuz toplumun, ülkenin, bölgenin ve dünyanın meselelerini dert edinerek üretilmiş bilgi, yani sahici bilgi güçtür. Ismarlama bilgi, sipariş bilgi, tercüme bilgi güç değildir, o bağımlılıktır. Sahici bilgi güçtür. Hep söylediğimiz bir şey var: Sosyal bilimcilerin laboratuvarı toplumdur. Bu anlamda Türkiye’mizin toplumsal yapısı, sosyal bilimcilerimizin sahici bilgiler üretmeleri için büyük bir imkandır. Bunun yanında ülkemizin yükselen bir aktör olarak sosyal bilimlere verdiği önem günden güne artmaktadır, sosyal bilimcilerin önü açılmaktadır. Bundan 20-30 yıl önce belki doğa bilimlerine verilen önem bugün sosyal bilimlere veriliyor. Eğer biz bu 20 yıllık süreç içerisinde yaşananları, dünyada ortaya çıkan çalkantıları sadece büyük krizler olarak görüp seyretmeyi tercih etmiş olsaydık, bugün böylesi bir Türkiye ile karşı karşıya kalmazdık. Bugün Türkiye, sağlıktan ulaşıma, eğitimden emniyete kadar birçok alanda Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde çok ciddi bir mesafe kat etmiş, itibarlı bir çekim merkezine dönüşmüştür” diye konuştu.

    “ÜLKEMİZ SON 18 YILDA HER ALANDA BÜYÜDÜ”

    Fahrettin Altun, bütün dünyanın ağır bedeller ödediği koronavirüs salgını sürecinde Türkiye’nin başarılı bir sınav verdiğini ve 100’ün üzerinde ülkeye yardımda bulunulduğunu kaydetti. Altun, sözlerine şöyle devam etti:

    “Ülkemiz son 18 yılda her alanda büyüdü. Demokrasimiz vesayetten, ekonomimiz bağımlılıktan kurtularak güçlendi. Dış politikamız özerkleşti ve özgün politikalarla Türkiye’nin çıkarları ekseninde ilerlemeye başladı.” dedi. Bugünün Türkiye’sinin yeni bir paradigmaya, yeni bir kalkınma hamlesine tanıklık ettiğini vurgulayan Altun, şöyle konuştu: “O yüzden bazıları eski dönemin kavramlarıyla, eski paradigmalarla, eski teorilerle Türkiye’yi anlamlandırmaya, Türkiye’de olan biteni açıklamaya, Türkiye’nin serüvenini izah etmeye çalışıyor. Beyhude bir çaba içindeler. Yeni dönemin paradigmasını, yeni kavramlarla ve yeni çabalarla izah etmek, özgün, bilimsel çabalarla izah etmek durumundayız. Eski dönemin Batılılaşmacı, modernleşme anlayışı artık yerini özgün bir Türk tipi modernleşme anlayışına bırakmış durumdadır. Bunun bilim alanında karşılığını bulması gerekir. Sosyal bilimlerimizin bu yeni duruma duyarsız kalması düşünülemez.”

  • Babacan’dan hükümete 10 maddelik öneri!

    Babacan’dan hükümete 10 maddelik öneri!

    Ekonomiden sorumlu eski Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın Genel Başkanı olduğu DEVA Partisi, Türk Lirası’nın değer kaybetmesi üzerine 10 maddelik çözüm önerisi açıkladı. Sorunların sebebinin sadece ekonomi politikaları olmadığı vurgulandı.

    Ali Babacan’ın Genel Başkanı olduğu Deva Partisi, TL’nin değer kaybetmesi üzerine 10 maddelik çözüm önerisi açıkladı.

    Türk Lirası’nın geçen yıla göre ABD Doları karşısında yüzde 23, Avro karşısında ise yüzde 29 oranında değer kaybettiği hatırlatılarak, “Türk Lirası bu dönemde gelişmekte olan ülkeler arasında en kötü performans gösteren para birimlerinden birisi olmuştur” denildi.

    TL’nin değer kaybetmesi ile satın alım gücünün azaldığı, ücretli kesimin gelirinin enflasyon karşısında eridiği kaydedildi. “Ülkemizin pek çok alanda olduğu gibi, ekonomi alanında da yaşadığı sorunların temel sebebi kötü yönetimdir. Merkez Bankası ve ekonomideki kilit kurumların bağımsız ve objektif bir anlayışla çalışmasının engellenmesi ve bu kurumların kapasitelerindeki zayıflama da bu gelişmelerde etkili olmuştur” denildi.

    DEVA Partisi, TL’nin itibarını yeniden kazanılması için çözüm olarak şunları önerdi:

    1. İçsel tutarlılığa sahip, teknik kalitesi yüksek ve güven veren orta vadeli bir program katılımcı bir anlayışla hazırlanmalı ve kararlılıkla uygulanmalıdır. İç ve dış finansman dengelerine ilişkin gerçekçi ve tutarlı bir çerçeve ortaya konulmalıdır. Olağanüstü mali ve parasal önlemlerin orta vadede nasıl normalleştirileceğine ilişkin yol haritasına yer verilmelidir.

    2. Merkez Bankası, elindeki tüm araçları enflasyon hedeflemesi, dalgalı kur ve serbest sermaye hareketleri anlayışına uygun, bağımsız ve etkin bir biçimde kullanmalıdır.

    3. Merkez Bankası rezervlerini güçlendirecek her türlü dış finansman imkanını değerlendirme konusunda azami çaba gösterilmelidir.

    4. Kamu bankaları vasıtasıyla şeffaflıktan uzak ve hedeflenen etkileri sağlamakta başarısız olan döviz müdahaleleri ivedilikle sonlandırılmalıdır

    5. Başta kamu bankaları olmak üzere tüm bankaları, fayda ve risk analizlerine dayanmadan ucuz ve kolay kredi vermeye zorlamaktan vazgeçilmelidir. Bu doğrultuda aktif rasyosu uygulamasına son verilmelidir.

    6. Bütçe disiplinini sağlayacak mali kural hayata geçirilmelidir. Varlık Fonu gibi şeffaflıktan uzak uygulamalara son verilmelidir. Bütçe açığının kontrolünde verimsiz kamu harcamalarının ve israfın kontrol altına alınması öncelikli olmalıdır.

    7. Merkez Bankası bilançosunda yıllardır biriktirilen ihtiyati yedek akçe kalemi bütçe açığının finansmanında şeffaflıktan uzak bir biçimde kullanılmıştır. COVID-19 gibi ortaya çıkabilecek ani risklere kalkan olabilecek bu tarz tasarruflara yönelik keyfi uygulamalara bir daha başvurulmamalıdır.

    8. Kamu yatırımları ve Kamu Özel Sektör İşbirliği uygulamaları şeffaflığı, katılımcılığı, yerindeliği ve etkinliği esas alan bir anlayışla yürütülmelidir.

    9. TÜİK’e güçlü bir bağımsızlık kazandırılmalı ve yayınladığı istatistiklerin kalite ve güvenilirliği en üst düzeye çıkartılmalıdır.

    10. Popülist politikalar bir kenara bırakılarak, kural ve kurum bazlı ekonomi yönetimine geçişi sağlayacak ve ekonomi yönetiminin kurumsal kapasitesini güçlendirecek düzenlemeler süratla hayata geçirilmelidir.

  • Kurultay sonrası ilk kez konuştu

    Kurultay sonrası ilk kez konuştu

    CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 37’nci Olağan Kurultay’da seçilen Parti Meclisi (PM) ve Yüksek Disiplin Kurulu (YDK) üyeleri ile birlikte Anıtkabir’i ziyaret etti.

    Ziyaretin ardından Parti Meclisi Toplantısı açılışında konuşan Kılıçdaroğlu’nun hedefinde iktidar partisi ve Erdoğan vardı. Kurultay sonrası ilk kez konuşan Kılıçdaroğlu, “Biz CHP’nin Parti Meclisi üyeleri olarak Türkiye’nin 18 yıldır çözülemeyen sorunlarının çözümüne talibiz. 18 yıldır Türkiye’yi yönetiyorlar, Türkiye’nin hangi sorununu çözdüler?” dedi. “Erdoğan’a 83 milyonun önünde bir çağrım var” diyen Kılıçdaroğlu, “Hâlâ bu milleti seviyorsan o sosyete damadın görevine son ver. Onu savunmaya kalkma, bu sosyete damadın ekonomiden anladığı yok” diye konuştu.

    Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) 37’nci Olağan Kurultay’da yeniden genel başkanlığa seçilen Kılıçdaroğlu, beraberinde PM ve YDK üyeleri ile birlikte Aslanlı Yol’dan yürüyerek Anıtkabir’e girdi.

    Basına kapalı gerçekleşen programda, Kılıçdaoğlu, Mustafa Kemal Atatürk’ün mozolesine çelenk bıraktı. Kılıçdaroğlu ardından Misak-ı Milli Kulesi’ne geçerek, Anıtkabir Özel Defteri’ni imzaladı.

    Kılıçdaroğlu, Anıtkabir Özel Defteri’ne şunları yazdı:

    Aziz Atatürk, Sayın Genel Başkanım… 25-26 Temmuz tarihlerinde 37. Kurultayımızı gerçekleştirdik. Bu Kurultayda, kamuoyuna açıkladığımız ‘2.Yüzyıla Çağrı Beyannamesi’ oy birliği ile kabul edilmiştir. Kabul edilen bu beyanname ile halkımıza söz verdik. Kurduğun Cumhuriyet’i, Cumhuriyet’in 100. yılında demokrasi ile taçlandıracağız.

    Egemenlik, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılmayacak egemenlik gerçekten de kayıtsız, şartsız milletin olacaktır. Türkiye’yi çağdaş uygarlığa ulaştırmak bizim en temel görevimizdir.

    Bu azim ve kararlılıkla huzurundayız. Aynı kararlılıkla, size ve silah arkadaşlarınıza, hayatını kaybetmiş tüm Cumhuriyet Halk Partililere, demokrasi mücadelesinde yaşamını yitirmiş yurttaşlarımıza şükranlarımızı sunuyor, aziz şehitlerimizi rahmetle anıyoruz. Ruhun şad olsun.”

    Heyet daha sonra İkinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün kabrinin bulunduğu alana geçti. Kılıçdaroğlu’nun kabre çelenk bırakmasının ardından saygı duruşunda bulunuldu. CHP’li heyet Anıtkabir önünde fotoğraf çektirdikten sonra ayrıldı.

    “18 YILDA TÜRKİYE’NİN HANGİ SORUNUN ÇÖZDÜLER?”

    Parti Meclisi Toplantısı açılışında konuşan Kılıçdaroğlu’nun konuşmasından satır başları

    Parti Meclisimizin yüzde 41,6’sı yenilendi. 60 kişilik Parti Meclisimizin 39’u erkek, 21’i de kadın. Yaş ortalamamız 48. Biz Türkiye’nin onlarca yıldır çözülemeyen sorunlarının çözümüne talibiz.

    Sosyal medyadan ve televizyondan bizi izleyenlere seslenmek isterim. Biz kapsayıcı bir siyaseti yaşama geçirmek istiyoruz. Biz CHP’nin Parti Meclisi üyeleri olarak Türkiye’nin 18 yıldır çözülemeyen sorunlarının çözümüne talibiz.

    Biz Cumhuriyet Halk Partililer siyaseti bir zenginleşme aracı olarak görmüyoruz. İktidardaki partiler siyaseti zenginleşme aracı olarak görüyor, biz halka hizmet aracı olarak görüyoruz.

    O yüzden biz mal varlıklarımızı açıklıyoruz, onlar açıklayamıyor. Hatta başka bir ülkenin lideri çıkıp ‘mal varlığını açıklarım’ diyerek tehdit edip istediğini yaptırabiliyor. Siyaseti temiz ve ahlaklı zeminde yürütmek zorundayız.

    18 yıldır Türkiye’yi yönetiyorlar, Türkiye’nin hangi sorununu çözdüler?

    Biz çağdaş dünyaya ulaşıyor muyuz, yoksa daha ileriye gitmeye çalışıyor muyuz? Siyaset yapan arkadaşlarımızın aile hayatları bile yoktur, oteller evleri olur yeri geldiğinde.

    Sorunu yaşayanları dinliyor, kaynağına gidiyorsan, o zaman sen gerçekten temiz, düzgün bir siyasetçisin. Sen ayak ayak üstüne atıp tatile gidiyorsan siyaset yapamazsın. Bir vatandaş sana ulaşıp derdini anlatabiliyorsa, çözebil ya da çözeme sen iyi bir siyasetçisindir.

    “OY VERENLER DE BU VEBALE ORTAK”

    CHP’ye oy vermeyen hatta kapısının önünden geçmeyen bir vatandaşı dinliyorsam, herkese değer verdiğim, ayırmadığım, onları kazanmak istediğim içindir.

    Yetkin, işini bilen kadrolarla çalışmak zorundasınız. 21. yüzyılda ‘her şeyi ben biliyorum’ diyemez. Gelişmişliğin tanımı, küçük ayrıntılarda işbirliğine giden ülke, gelişmiş ülkedir.

    Sürekli itiraz eden, eleştiren değil, tam tersine eleştiren ama mutlaka çözümünü de ortaya koyan bir siyaset ortaya koyuyoruz. Çözüm beğenilir, beğenilmez ama bir sorun var saptamışız, bu nasıl çözülür dile getirmişiz.

    Bu herkesten önce iktidar partisine yarar. İktidar partisi, soruna bakış açımızı görür, eleştirir bizi, doğru değil de diyebilir. Toplumun aydınları da oturur bakar, eksiğimizi tamamlayabilir, yeni öneriler getirebilir.

    18 yıldır bir kişi, Türkiye’nin hemen her yerine egemen. Valisi, kaymakamı kendi emrinde. Eğer 18 yıldır ülkeyi yönetiyor, on binlerce çocuk yatağa aç giriyorsa, bir sorun var demektir.

    İktidardaki partilere oy veren seçmenlere sesleniyorum. Bu ülkede çocuklar açlıktan ölüyorsa, bir çocuk bile gece yatağa aç giriyorsa bunun vebaline iktidardaki partilere oy verenler de ortaktır.

    “UYUŞTURUCU VE FUHUŞ NASIL ARTTI”

    İşsizlik bütün kötülüklerin anasıdır. Özellikle fakir aile çocuklarını buluyor, uyuşturucuya alıştırıyor, torbacı yapıyorlar. Nasıl oldu da uyuşturucu, fuhuş, kadınlara şiddet bu kadar arttı? Kimin vebali var, kim bu ülkeyi yönetiyor?

    Adana’da bir baba intihar etmek istiyor, polisler yalvar yakar vazgeçiriyor. Bu baba polislere, ‘Senin iki çocuğun var, biri Sena, biri Nisanur, bir manavın yanından geçerken meyve görüp isterler diye montunu açıp görmesinler diye kapatıyor musunuz?’ diyor. Size gerçek bir örneği anlattım.

    Vatandaştan oy aldınız, kim oy aldıysa o yönetecek. Devleti adaletle yönet dedik. Devletin dini adalettir, evet. Mülkün temeli adalettir. Adalet kutup yıldızı gibidir, yerinde durur, dünya döner. Devleti niye adaletle yönetmiyorsunuz? Adaleti bu hale kim getirdi?

    Oy veren vatandaşların oturup düşünsün. Atamaları yapan onlar, beğenmediği hakimi sürenler onlar, sonra adalete güven var diyorlar. Hayır bütün anketler, ankete güven olmadığını ortaya koyuyor. Dünyanın hiçbir ülkesinde ‘Adalet isteyen birisinin hapse atıldığı’ bir ülke yok.

    “18 YILDA TEFECİLERE 178 MİLYAR DOLAR FAİZ ÖDEDİLER”

    Bu kadar parayı saçıyorsanız, o parada alın teriniz yoktur. Her taraftan borç alıyorsunuz, ilerde sizi yönetmeye kalkarlar. 83 milyonu Londra’daki bir tefeciye teslim ettiniz. ‘Borç alan emir alır’ diyordu, aynen öyle oldu. 178 milyar dolar ödediler 18 yılda Londra’daki tefecilere. Bu ana para değil, ödedikleri faiz. Bu parayla ikinci bir Türkiye inşa edersiniz. Milyonlarca insan ‘geçinemiyoruz’ diyor, geçinemezsin, senin alın terinin yarısı Londra’daki tefecilere gidiyor.

    Vatandaşların TBMM’ye güveni yüzde 1,2. Çok acı bir tablo. Bu Meclis Cumhuriyeti kuran Meclis’ti. Bunun sorumlusu kim? Eğer rüşvet alan adamı milletvekili yaparsan, bakan yaparsan, yolsuzluklar alır başını giderse bu Meclis bu konuma gelir.

    Devlet, liyakatle yönetilir. İşi ehline vereceksin. Konunun uzmanı bir sürü insan var. Neden bunları devletin kadrolarında yetiştirmiyorsun? Damattan Hazime ve Maliye Bakanı, rüşvetçiden büyükelçi yaparsan siyasete gücen olmaz tabi. Dış politikada iflas ettik çünkü Dışişleri işlemiyor. Büyükelçi olmak üniversitede akademisyen olmak kolay mı?

    Bir Kızılay yöneticisi ‘güreşçiden banka yöneticisi olmaz’ diyor, Kendisi Ak Parti üyesi. Hemen AK Parti’den atıyorlar. Dürüst, ahlaklı insanların dışlandığı bir parti niteliği mi kazandı orası?

    “3.5 MİLYON İNSAN GÜNDE 39 LİRAYA GEÇİNMEK ZORUNDA”

    Bir pandemi süreci yaşadık, bu süreçten nasıl çıkarız diye nelerin yapılması gerektiğini madde madde saydık, büyük bir kısmını yapmadılar. İş yeri kapananlara siz iş yerinizi kapatın, size kısa çalışma ödeneği, 1168 lira vereceğiz.

    Diyelim ki 10 bin lira kazanıyor, hayır 1168 lira vereceğiz diyor. 3.5 milyon insan günde şu an da 39 lirayla geçinmek zorunda. Vicdanı olan herkese sesleniyorum, kim 39 lirayla geçinebilir? Verdikleri para da kişinin kendi parası, işsizlik parasından veriyorlar.

    Bütün bunlar olurken, “Oh iyi oldu, biz geleceğiz” demedik. Siyaset öç alınacak, kin duyulacak bir alan değil. İşsiz olan, aç olan vatandaş. Saray’da oturanlarda böyle bir sıkıntı yok.

    Bunları yaparsan, daha uzun süre de iktidarda kalabilirler. 13 Ağustos 2018 ekonomik krizin başlangıcında İstanbul’a gittik. Bu krizi nasıl atlatabiliriz diye tartıştık. Bir basın toplantısı ile kamuoyuna 13 maddeyi açıkladım. Hiçbir önerimi dinlemediler bugün bu noktaya geldiler.

    Saray’da yaşayan herkesin cebi dolu, dolarları var, Amerika’da gökdelenleri, helikopterleri var. Pandeminin de gelmesiyle ekonomiyi kontrol edemiyorlar, 2 gündür de görüyoruz zaten. Üretim gücünüz varsa paranızın değeri vardır, yoksa yoktur.

    “BİZDE UMUDU DA DA TÜKETTİLER”

    18 Mayıs 2020’de ekonomik buhran var, her evde, her mutfakta yangın var, Türkiye’den burayı çıkarmamız lazım diyerek bu kez de 16 maddelik çağrıda bulunduk. Yasa değişikliği yapılması gerekiyorsa, muhalefet olarak destek vermeye hazırız dedik, kabul etmediler. O kadar derin bir krizin içinde ki toplum, belki de farkında değillerdir.

    Titanic… İngiltere’den kalkıp New York’a giden gemi, buzdağına çarpıp battı. Orada da iki katmanlı sınıf vardı. Birinci sınıfta yemekler, danslar, müzikler vardı, hiçbirinin gelecek endişesi yok.

    Bir de ikinci sınıf vardı. Bir umutları vardı, Amerika’ya gideceğim, çalışacağım, sonra ülkeme geri döneceğim diye. Bizde ikinci sınıfın umudunu tükettiler. Şunu anlatmak lazım, ilk kurtarılanlar, filikaya bindirilenler üst tabakaydı, alt sınıfın kapılarına kilit vurdular.

    “PARA BASIP BEŞLİ ÇETEYE VERDİLER”

    Merkez Bankası 79 milyar lira para bastı, bunu beşli çeteye verdiler. Vatandaşa 1000 lira verdiler. Bunlar koşa koşa dolar almaya gitti, aldıkça yine daha mutlu oldu. İşçi, emekli yine perişan.

    BU SOSYETE DAMADI GÖREV AL

    Erdoğan’a 83 milyonun önünde bir çağrım var; hâlâ bu milleti seviyorsan o sosyete damadın görevine son ver. Onu savunmaya kalma, suçu bazen onun üstüne yıkıyorsun, bu sosyete damadın ekonomiden anladığı yok.

    Bu damadın görevden alınması seni, partini, halkını rahatlatacak. Bu kadar beceriksiz bir yönetim Türkiye tarihinde gelmemiştir. Bu sömürü düzenini kuran damattan kurtulabilirse belki ikinci adımı atabilir, ama yapamaz, Türkiye’de güveneceği tek adam damat var.