Kategori: Siyaset

  • Zeybekci: ‘Mahallenin en güzel kadını’ demedim, ‘kızı’ dedim

    Büyükşehir Belediye Başkanı adayı olduğu kent için ‘İzmir mahallenin en güzel kızı, kim istemez’ açıklaması tepki çeken AK Partili Zeybekci, Ayşe Arman’a konuştu.

    ‘İzmir’de samimi olduğu hanımefendilerin’ bu sözü tepkiyle karşılamadığını belirten Zeybekci’nin Arman’ın sorularına verdiği yanıtlar şöyle:

    “İzmir güzel kız, kim almak istemez!” demediniz mi seçim kampanyanızda?

    — Yok, “İzmir mahallenin en güzel kızı, onu kim istemez ki!” dedim. Almak yok!

    Ben bazı İzmirlilerle konuştum, hoşlarına gitmemiş, biraz ‘seksist’ bulmuşlar “İzmir güzel kız” lafını…

    — Yoo. Ben hiç olumsuz tepki almadım. İzmir’de samimi olduğumuz hanımefendiler var, dostlarımız var “Gayet hoş bir yaklaşımdı!” dediler. Zaten kültürümüzde yok mudur, sevdiğimiz bir şeyi tarif ederken böyle bir benzetme yaparız. “İzmir mahallenin en güzel kızı, kim istemez ki…” sözünden şu anlam çıkmamalı: “Mahallenin en güzel kadını…” demedim.

    Hoppalaa! “Kadın” demenin neresi kötü ki? Kadın ve kız arasındaki ayrım da beni rahatsız ediyor…

    — Ayşe Hanım, kadın meselesiyle ilgili benim duruşum belli. Daha bundan 15 sene önce İhracatçılar Birliği Başkanı’yken, ‘kadın kolları’ var ya, ben hep dedim ki “Allah aşkına erkek kolları var mı ki kadın kolları kuruyorsunuz?

    ‘KABUL EDİLEBİLİR TARAFI YOK’

    AK Partili İsmet Yılmaz’ın tepki çeken açıklamalarına da değinen Zeybekci, “Bunun bile açıklanabilir, kabul edilebilir tarafı yok! Allah insanlara bir akıl vermiş” ifadelerini kullandı.

    Zeybekci, Arman’ın “Önemli bir AKP’li isim İsmet Yılmaz, ‘AKP’li adaya oy verin, ruz-i mahşerde beraatınızı alın’ dedi. Cennetin anahtarını vaat etmekten ne farkı var bunun? Allah’ın dışında kim bir faniye beraat verebilir? Onun mesela yeteri kadar üzerine gidildi mi? ‘Saçmalıyorsun’ dendi mi?” sorusuna şu yanıtı verdi:

    “Şimdi şöyle, insanlardan oy isterken, kendi yöntemiyle kendi bölgesinde, kendi ailesi veya yakınları içinde bir konuşmada geçtiyse eğer bu… Bunun bile açıklanabilir, kabul edilebilir tarafı yok! Allah insanlara bir akıl vermiş. Diyor ki, yaklaşık olarak 703 defa Kuran’da ‘Aklınızı kullanın, aklınızla hareket edin, ben size akıl verdim. Siz hiç akıl etmez misiniz…’ gibi bir sürü şey söylüyor. Demokrasilerde seçmek de akılla yapılan bir şeydir. Aklınızı kiraya vermediğimiz sürece böyle şeylere pek itibar etmezsiniz! Şu demiş, bu demiş, kim söylerse söylesin. Akla aykırı, demokrasiye aykırı şeyler. Tartışmaya da değer bulmuyorum.”

  • İYİ Parti lideri Meral Akşener’den Tunç Soyer’e destek!

    İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, gazetecilerin sorularını yanıtladı. CHP ile yaptıkları ittifak hakkında açıklamalarda bulunan Akşener, “Başkanlık seçiminden sonra ittifak zorunluluğu oldu. Cumhur ittifakını iktidar partisi olarak tanımlamak normal. Şahsıma 24 Haziran seçimlerinde söylenmedik söz kalmadı. 5 milyon oy aldık. Seçmenin büyük bölümü Millet ittifakına oy verdi. Yerel seçime gidiyoruz, muhtar belediye meclisi üyesi seçeceğiz. 4 yıl daha seçim yok. Dolayısıyla Allah Allah nidalarıyla seçime gidilmesini anlamış değilim” dedi.

    “BENİM İÇİN TUNÇ SOYER’İN ADAYLIĞININ BİR MAHSURU YOK”

    Tunç Soyer ile ilgili de açıklamalarda bulunan Akşener, “12 Eylül mahkemelerini yaşadım. Tunç Soyer için; babadan oğula suç geçmez. Kendisine hiç ‘Kimin oğlu olduğu’ üzerinden kendisine eleştiri yöneltmedim. Nurettin Soyer bir vaka. Evladın işlediği suçtan babanın; babanın işlediği suçtan oğulun sorumlu tutulamayacağı bizzat o dönem Alparslan Türkeş tarafından dile getirilmiştir. Biz ilkeler üzerinden ittifak yaptık” dedi. Akşener, açıklamasının devamında şu ifadeleri kullandı:

    “Soyer’in aile geçmişi üzerinden siyaset üretilmesine tebessümle yaklaşıyorum. Tunç Soyer üzerinden istismar bataklığı oluşturacağını. CHP’lilere ifade ettim. Benim için Tunç Soyer’in adaylığının bir mahsuru yoktur. Şahsen benim karşı duruş, dayatmanın tarafı olmadığımı söylüyorum. İşbirliği yapılmış her yerde oy verilmesi için tarafımızdan yönlendirme yapılacak.”

    “BU ÇOK AYIP”

    HDP ile ittifak iddiaları hakkında da konuşan Akşener, “Bu çok ayıp. Biz HDP ile ittifak yapmıyoruz ki… Ankara ortak adayı olarak Ankara’yı kazanacağı görünüyor” dedi.

    TUNÇ SOYER’İN BABASI NURETTİN SOYER KİMDİR?

    Cumhuriyet Halk Partisi’nin İzmir Büyükşehir Belediye Başkan adayı olarak gösterdiği Tunç Soyer’in babası Nurettin Soyer’in 12 Eylül 1980 darbesi döneminde Ankara Sıkıyönetim başsavcısıydı. MHP’nin kurucu Genel Başkan’ı Alparslan Türkeş’in 1981 yılında mahkemeye girdiği anda salondaki ülkücüler tek bir ağızdan Nurettin Soyer’e tepki için İstiklal Marşı okumuştu.

    Tunç Soyer’in babası Nurettin Soyer’in açtığı dava dolayısıyla Türkeş yaklaşık beş sene hapis yatmıştı. Nurettin Soyer’in MHP ve ülkücü kuruluşlar davasında, 5 idam ve 9 müebbet verilmiş, 221 ülkücü de 36 yıl ile 10 ay arasında değişen hapis cezalarına çarptırılmıştı.

  • Hulusi Akar: TSK hazırlıklarını tamamladı!

    Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, “Türk Silahlı Kuvvetleri kendisine düşen görevler çerçevesinde her türlü hazırlığı yaptı, her türlü hazırlığı tamamdır” dedi.

    Akar, “Yeri ve zamanı geldiğinde Münbiç’te de Fırat’ın doğusunda da gerekli faaliyetler, görevler yerine getirilecektir” ifadelerini kullandı.

  • Bahçeli: Ya Trump ‘Kılıçdaroğlu’nu tanıyorum’ derse, ne yaparız?

    MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, ABD Başkanı Donald Trump’ın, Venezüella Ulusal Meclis Başkanı Juan Guaido’yu ülkenin ‘geçici devlet başkanı’ olarak tanımasına tepki gösterdi.

    Milliyet’ten Ömer Yılmaz’ın haberine göre Bahçeli, “Eğer ABD Venezuela’daki gibi yarın Türkiye’de de, ‘ben sizi tanımıyorum, Kemal Kılıçdaroğlu’nu kabul ediyorum’ derse ne yapacağız? Risk burada. Biz de buna rıza göstermeyeceğiz. Bunlara rıza gösterirsek Türkiye’nin de başına bela olurlar” dedi.

    Bahçeli, İstanbul ziyareti dönüşü mola yerinde bazı gazetecilerle sohbetinde özetle şu mesajları verdi:

    ‘İNSANLIĞIN HUZURU’ PROJESİ

    – (Maduro’ya darbe) Ben diyorum ki; artık her türlü düşünce insanı, farklı ideolojiye sahip bilim insanları, ülke yöneticileri, ‘insanlığın huzuru’nu sağlayabilecek bir siyasal projeye hazır olmalı. Bu proje insanlığın huzurunu sağlasın. Barıştı, demokrasiydi, şuydu buydu bunlar alt söylemler. Ne yaparsanız yapın demokrasi adına yapılıyor ve demokrasi adına yapılan bir müdahalede kan akıyor, darbeler yapılıyor.

    ‘İSTEMESE DE İÇ SAVAŞ’

    — 21. yüzyılın sonuna doğru yaklaşırken bir ‘insanlığın huzuru’ projesi nasıl olacak? Burada ABD’ye gelişi güzel bir misyon yükleyemezsiniz. Eğer rejim ve bazı temel kavramlarla çatışan bir yönetim oluşmuş ise o zaman dünyadaki küresel güçler, demokrasinin gelişmesine, demokratik kültürün artmasına ve demokrasi yoluyla iktidarların yeniden yönetilmesi veya yönlendirilmesine fırsat tanıyan gayretler içerisinde olmalıdır. Ama Venezuela’da, ‘ben seni değil bunu tanıyorum’ diyor. Her iki taraf da sokağa çıkıyor. Ne olacak? (İç savaş mı?) İstese de istemese de olacak. ABD burada netice alırsa ne olacak? İnsan hakları, demokrasi, self determinasyon açısından sorgulanması lazım. Bir ülkeye değişik yöntemlerle müdahale veya uluslararası yasalar açısından sorgulanması lazım. Kendisi gibi seçimle gelmiş olanları katledecek bir politika takip ediyor. Bu yanlıştan insanlığı, ülkeleri kurtarmak lazım.

    ‘TRUMP ‘KILIÇDAROĞLU’ DERSE’

    — (Türkiye için Maduro’nun yaşadığı gibi bir risk görüyor musunuz?) Bir cümle söyleyeceğim başlık atacaksınız. Başlığa gelelim: Eğer ABD, Venezuela’da Maduro’nun karşısındaki bir muhalefete, ‘ben bundan sonra seni tanıyorum’ der, buna da Türkiye rıza gösterir, komşu ülkeler, Avrupa ve AB rıza gösterir ise yarın Türkiye’de de, ‘Ben sizi tanımıyorum. Kemal Kılıçdaroğlu’nu kabul ediyorum’ derse ne yapacağız! ‘Kemal Kılıçdaroğlu’nu görevlendirdim ben bu konuda’ dediği zaman CHP’nin üst yönetimi Maduro için söylemedikleri sözleri bundan sonra nasıl kullanacaklar? Risk burada. Ne yapacağız? Trump bunu istedi diye CHP’liler sarı gömlekliler mi, kırmızı gömlekliler mi yoksa başka bir şey mi sokağa döküldü, biz de buna rıza mı göstereceğiz? Diyelim ki Trump sabah kalktı; baktı ki hava bulutlu, şiddetli hortumlar var. Onun tesiri altında kaldı. Twit’in başına geçti, ‘Türkiye’de Kemal Kılıçdaroğlu’nun ülke yönetimine geçmesinde Amerika ve Türkiye menfaatleri açısında fayda görüyoruz. Yönetim değişsin Kemal Kılıçdaroğlu olsun’ dediği taktirde ne yapacak CHP’liler? Kemal Bey bu söylediklerime alınganlık göstermemeli. ‘Hepimiz birlikte milli bir duruş sergilemeliyiz’ demeli.

    ‘İNCE’Yİ Mİ GÖREVLENDİRECEK?’

    — (Onun için mi sürekli beka vurgusu yapıyorsunuz?) İşte biz bunların hepsini bir beka meselesi olarak görüyoruz. Bir tane çok ince akıllı, o da bizim karşımıza zeka sorunu olarak çıkıyor. Hadi diyelim ki muhalefeti çok yoğun olarak sokağa taşıdı. Trump, Muharrem İnce’yi mi görevlendirecek?

    ‘SOYER’İ ÜLKÜCÜ DE DEVRİMCİ DE İSTEMEZ’

    — (Tunç Soyer’in CHP adayı olması) Siyasi hayatımızda, 12 Eylül’de herkesin üzerinde olumsuz kararları bulunan bir kişinin (12 Eylül dönemi Savcısı Nurettin Soyer) evladını sen İzmir’e aday gösteriyorsun? Bu ismi ülkücü kimliği taşıyan hiç kimse kabul edemez. Onu belediye başkanı olarak görmez. Devrimci olan hiç kimse bunu kabul edemez. Kim kabul edebilir, 12 Eylül’ün bir avuç yandaşı bunu kabul eder. ABD’ye veya başka bir ülkeye kaçan savcılar var mesela Zekeriya Öz. Türkiye’ye gelse, FETÖ’nün bir partisi olmasa hangi parti alıp bunu aday gösterebilir. Böyle şey olur mu? İçişlerine karışamayız, istediğini yapar da siyaseten baktığınız vakit herhalde kime ne hizmet ediyorlar?

    ‘KEMALİSTLERİN SORGULAMASI LAZIM’

    – Siz kalkacaksınız 12 Eylül’ü yargılayacaksınız, apoletlerini sökeceksiniz. Sonra belli bir döneme geleceksiniz. Hepsi hayatlarını kaybetmiş hakkın rahmetine kavuşmuş insanlar. Onlara karşı önemli duruşlar sergilediniz. Şimdi kalkıyorsunuz onların savcısının oğlunu aday yapıyorsunuz. Bunun izah edilmesi lazım. Kim izah edecek? Çok konuşan Manisa Milletvekili (Özgür Özel) izah edemez. Ama Atatürkçü, Kemalist, CHP geleneğini, fikrini samimiyetle savunan, demokrasiden yana tavrını koyan insanların bunu sorgulaması lazım. Devrimci hareketin mensupları var. Onlar nasıl kabul edecek? Sadece ‘benim savcım Nurettin Soyer değildi’ mi diyecek? Peki darbenin bir başka savcısı seni sorguladı ve ağır cezalar verdi, idam etti. İsmi Nurettin Soyer olmadı diye onun oğlunu kabul edeceksin, öbürünü bilmem ne yapacaksın? Türkiye’nin esas bu karmaşayı çözmesi lazım. Bu gidişat sağlıklı bir gidişat değil.

  • CHP’nin İzmir adayı Tunç Soyer’e İYİ Parti’den flaş tepki!

    İYİ Parti’den yapılan yazılı açıklamada, şunlar ifade edildi:

    “İzmir İYİ Parti olarak CHP PM’nin kararını parti hiyerarşisi gereği ve teşkilat disiplinimizin sonucu olarak saygı ile karşılıyoruz. İzmir sorunlarını birlikte yaşadığımız ve birlikte aşacağımız bir kenttir. Bu gerçekten yola çıkılarak, bir işbirliğine gidilmiştir. İzmir, iktidar partisinin 17 yıldır hayalinde ve rüyasında olan bir kenttir. Bu bilinçten hareketle, aday tespitlerinde her kesimi kucaklayacak ve aynı zamanda toplumun belirli kesimlerinin de hassasiyetlerini dikkate alarak bir tercihte bulunulması önceliğimiz iken, son CHP PM’de Sayın Soyer’in aday gösterilmesi ile birlikte parti tabanımız ve bazı teşkilatlarımızda tepkiyle karşılanmıştır. Bundan sonraki süreçte Sayın Soyer kendi sorumluluğu alanında ve adaylığında kendi üzerine düşeni yapmalıdır”

  • Erdoğan: “Fırat’ın doğusunu huzura kavuşturacağız”

    Erdoğan’ın konuşmalarından satır başları

    “İslam coğrafyasının farklı köşelerinden mazlumların feryatları yükselmeye devam ediyor. Yemen’de insani kriz yaşanıyor. İslam dünyası maalesef bu krizlerle etkili mücadele yürütememiştir. 14 milyon Yemenli kardeşimiz kıtlığın ve açlığın pençesinde yaşam mücadelesi veriyor.

    Geride bıraktığımız 2,5 yılı aşkın sürede İslam alemi olarak gerçekten sancılı sıkıntılı günler yaşadık.

    “ÇOK YAKINDA…”

    “Batılı ülkeler DEAŞ’la mücadeleyi bir başka terör örgütünü silahlandırarak yapmaya çalışmıştır. Bugün Suriye’de DEAŞ varlığı neredeyse kalmadı. Kalanlarsa YPG’yi palazlandırmak için bırakıldığının farkındayız. Türkiye olarak çok yakında bilinçli şekilde bırakılan DEAŞ artıklarını temizleyeceğiz. Fırat’ın doğusunu çok yakında huzura kavuşturacağız.”

    “MİLYONLARI GEÇECEĞİNE İNANIYORUM”

    “PKK/YPG, DEAŞ’lı teröristlerin silahlarıyla Rakka’dan çıkmasına izin vermiştir. En vahimi YPG/PYD terör örgütü tarafından bir kısım DEAŞ’lının ülkemize karşı eğitilmesi, silahlanmasıdır. Fırat’ın doğusunu çok yakında emniyete, huzura kavuşturacağız. Sahada askeri güçlerle temasımızı sürdürüyoruz. Olumlu istişareler gerçekleştirdik. Diplomasiyi yürütürken bir sonrası için hazırlıkları tamamladık. İlk aşamada ülkemizde yaşayan 4 milyon Suriyeli kendi evlerine dönebilecekleri güvenli bölgeler oluşturmayı hedefliyoruz. Azez, Cerablus, Afrin gibi yerlere geri dönüş yaptı. Tesis edeceğimiz güvenli bölgeyle bu sayının milyonları geçeceğine inanıyorum. 4 milyonu Suriyeli olmak üzere bütün mültecilere yaklaşık 35 milyar dolar kaynak aktardık.

    AB mültecilere yardım konusunda sözünü tutmadı. Mülteci botlarını şişlemekten bahseden büyük bir vicdansızlıkla karşı karşıyayız.

    Açık ve net söylüyorum, bugün dünyada yaşanan sorunların altında maddi imkan kıttlığı değil merhamet ve empati eksikliği vardır. Türkiye milli gelire oranlar dünyanın en fazla yardım yapan ülkesidir. Dünyanın neresinde olursa olsun, dara düşünce insanların gözü Kızılay ve Kızılhaç’ı arıyor. Hayır işlerinde itimat ve güven her şeydir. Bu nedenle faaliyetlerde şeffaflık çok önemlidir.”

  • “Senin Bıyık Niye Yok” Diye Sormuştu… O Aday Bıyık Bıraktı!

    Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, 12 Ocak’ta yerel seçimde yarışacak olan Kocaeli adaylarını açıklamıştı. Tanıtım toplantısında Erdoğan’ın Başiskele Belediyesi için aday gösterdiği Mehmet Yasin Özlü ile arasında güldüren bir yaşanmıştı. Erdoğan sahneye çıkan Özlü’ye “Yasin senin niye bıyık yok?” diye sorunca “Bırakacağım efendim” yanıtını almıştı.

    Sosyal medya hesabından seçim çalışmaları hakkında paylaşım yapan Mehmet Yasin Özlü, Cumhurbaşkanı Erdoğan’la arasında geçen diyalogdan yaklaşık 2 hafta sonra bıyık bıraktı.

  • Sarıbal: Sözleşmeli tarım kanayan bir yara

    Bursa Karacabey’de domates üreticileri ile salça fabrikası arasında mahkemeye taşınan anlaşmazlık meydana geldi. Çiftçilerle sözleşme imzalayan ve sözleşmeye göre çiftçilere avans, gübre ve fide desteği sağlaması gereken salça fabrikası sözleşmeye uymadı. Bunun üzerine üreticiler de ürünlerini başka firmalara sattı. Salça fabrikası ise üreticileri sözleşmeye aykırı davrandıkları gerekçesiyle dava etti. Fabrika üreticilerden 5 ile 10 milyon lira arasında değişen tutarda para talep ediyor.

    Davanın görüldüğü Karacabey Adliyesi’ne giden ve üreticilere destek olan CHP Genel Başkan Yardımcısı Orhan Sarıbal, burada kısa bir konuşma yaptı.

    Siyasal iktidarın ‘sözleşmeli tarım’ uygulamasının üreticiyi mağdur ettiğini belirten Sarıbal, “Sözleşmeli tarım ile sözleşme karşılığı ürettiğiniz ürünü bir firmaya veriyorsunuz. Burada konu olan şey domates. Sanayi domatesi, salçalık. Yıllardır bu bölgede bu yapılıyor. Ama görüyoruz her sene değişik sorunlar yaşıyoruz. Sözleşmeli tarım artık kanayan bir yara olarak karşımızda durmaktadır. Aşağı yukarı her yıl sanayi domates sürecinin ekiminden, sözleşme tarihinden, hasat ve hasat sonrasına kadar sürekli değişik problemler ile karşılaşıyoruz. O zaman bizim, bu sözleşmeli tarım denen mekanizmayı gözden geçirmemiz gerekiyor” dedi.

    Sözleşmeli tarımda üreten ve üreticinin ürününü alan olmak üzere iki taraf olduğunu kaydeden Sarıbal, firmaların sözleşmeyi çok iyi bildiğini ancak üreticinin konuya hakim olmadığını aktardı. Sarıbal, şunları söyledi:

    ÇİFTÇİ ÖRGÜTLENMELİ

    “Hangi firma olursa olsun, alıcı firmalar sözleşmenin bütün maddelerini sonuna kadar hakim. Ne istediklerini biliyorlar. Ama karşı taraf yani çiftçimizi, köylümüz, sözleşmenin değil bütününü bir tek sayfasını bile okuyup oradan hukuki bir sonuç çıkarabilecek durumda değil. Dolayısıyla sözleşmeler iki taraflı imzalanmasına karşın, bir taraf sözleşmenin bütününe hakim, bir tarafsa sözleşmenin içeriğini en basit değimiyle bilmeyerek imza atmaktadır. Burada temel sorun bu sözleşmenin tarafı olan bir alıcı taraf, öbür tarafta çiftçinin örgütlü olmaması, sahibinin olmaması, hukuki ve ekonomik bir denetimden o sözleşmenin geçmemesi.

    Çiftçi örgütlerine görev düşmekle beraber, çiftçinin de bir an önce tekrar örgütlenmesi ve örgütlülük içerisinde bu sözleşmenin sahici tarafı olması gerekir. Eğer bu sözleşmenin sahici tarafı olamazsa sözleşmede ne yazdığını sayfa sayfa inceleyip neye imza attığını bilemezse elindekini avucundakini kaybeder. Alın teriyle, emekle, tırnakla kazıdığımızın üstüne, – oradan zaten bir şey kazanamadığımız gibi – buradan da tekrar elimizdeki, avucumuzdaki evimizi barkımızı her şeyimizi almaya kalkan bir durum var.

    TAHHÜDÜNÜ YERİNE GETİRMEYEN FABRİKA ÇİFTÇİYİ MAHKEMEYE VERMİŞ

    Domates üreticilerimiz bir sözleşme imzalamışlar, ilgili firmayla. Bu firma avans sözü vermiş. Fide sözü vermiş. Gübre sözü vermiş. Fakat ne avansı ne fideyi ne gübreyi, herhangi birini karşılamamış. Hatta bazı üreticilerimiz hasada bir ay iki ay kala fabrika taahhütlerini yerine getirmediği için onlara protesto göndermiş. Fakat hasat dönemi bitmiş, hasat bittikten sonra hiç ummadıkları bir şeyle karşılaşmışlar. Bir grup üreticiye bir senetle alacak davası açılmış. Ve bu davalar ciddi rakamlar. Tam rakamı bilmiyoruz. 5 ile 10 milyon, yani eski parayla 5 ile 10 trilyon arasında bir rakam.

    Alıcı firma 33 kuruştan önce anlaşma yapmış. Sonra 43 kuruşa çıkarmış kilogram fiyatını. Ama senetler 65 kuruştan, 67 kuruştan, 70 kuruştan işleme girmiş. Dolayısıyla çiftçiden bugün 5 ile 10 milyon TL para talep edilmekte.

    Fabrika taahhüdünü yerine getirmemesine rağmen çiftçinin bu sözleşmede tek taraflı olarak ‘fabrika taahhüdünü yerine getirmedi dolayısıyla ben ürünümü kendi tohumumla ektim, kendi fidemi yetiştirdim, kendi gübremi attım, kendi ilacımı attı, kendi masraflarımı karşıladım’ diyerek, başka bir firmaya, başka bir fabrikaya satmış, teslim etmiş.

    Şimdi sorun şu, bu sözleşmenin içinde, çiftçi farkında olmadan, bir senede imza atıldığı söyleniyor. Öyle bir senet ki 5 değişik kalem ile yazılı. Yine, fabrikanın taahhüdüne uymadığına ilişkin çiftçinin protestosu var. Yine, eğer bu sözleşmenin içinde bir senet varsa ki çiftçi bunu bilmiyor, o senet bir teminat senedi olması gerekir ve sözleşmeye dayalı bir dava açılması gerekir. Ama bir çiftçimiz onu tespit etmiş ve sözleşmeye dayalı davasını açabilmiş. Ama diğer üreticilerimize kambiyo senedi şeklinde yani nakit alacak verecek şeklinde işlem konmuş çiftçi direkt borçlu görünüyor. Bu resmen bir aldatma. Resmen bir hülle. Açıkça olmayan bir parayı talep etme gibi bir durum.

    ALDIĞI ÜRÜNÜN PARASINI VERMEYEN FABRİKA

    Diğer bir konu, aynı firma, aynı yapı, bu taahhütlerini yerine getirmemesine rağmen, üreticiden aldığı ürünlerin parasını hala ödememiş. Diğer bir konu, açılan davalara karşı, üretici teminat yatırıp avukat tutamadığı için ne yazık ki zorunlu yeni bir sözleşme yapmış. Bu fabrikaya ürününü vermek koşuluyla bir miktar senetler geri alınmış, fabrika yaptığı bu dayatmadan kısmen geri adım atmış. Şu anda öyle görünüyor. Ama gelecek yıl o üreticiler, o üretecekleri domatesin fiyatının ne olacağını bilmiyorlar. Karşılığında ne olacağını bilmiyorlar. Nasıl bir ödeme dengesi olacağını bilmiyorlar. O domatesleri nasıl yetiştireceklerini de bilmiyorlar. Hakikaten koşullar ne olacak onu da bilmiyorlar. Yani gelecek yıl da fabrika tarafından ipotek altına alınmış görünüyor. Bu kadar açık bu kadar net.

    ADALET İSTİYORUZ

    Dolasıyla ortada ciddi bir mesele var. Ciddi bir sorun var.

    Ben, üretici birliklerini, ziraat odalarını, bu konuda sözü olan, dili olan, mesleği olan herkesi göreve çağırıyorum. Elbette, burada adaleti de göreve çağırıyorum. Adaletin kapısının önünde adalet istiyoruz. Çünkü üreticilerimiz mağdur, çünkü üreticilerimiz perişan, sahibi yok, adaletin, gerçek sahiplerine adaleti teslim etmelerini, onların haklarını korumasını bekliyoruz.

    Bu anlamda,

    1- Başta sözleşmeli tarımın tekrar gözden geçirilmesi,

    2- Çiftçilerin bir an önce örgütlenip sözleşmeleri hukuki süreçten ve ekonomik süreçten geçirdikten sonra imzalaması,

    3- Eğer anında yerine getirilmeyen taahhütler varsa derhal hukuki boyutuyla tepki verilmesi, itiraz edilmesi ve dolasıyla böyle durumlara, böyle ortamlara bir daha düşülmemesini bir kez daha kamuoyuyla paylaşmak isterim.

    Bozuk düzende sağlam çark olur mu, olmaz. Bu sözleşmeli tarım düzeni de bozuktur. Bunun baştan aşağı yeniden düzenlenmesi gerekmektedir.

    Burada görülen dava için de hakimlerin, savcıların önce bilime, önce hukuka ve adalete, sonra, bu ülke insanının, çiftçisinin göstermiş olduğu bu zahmete bu emeğe karşı vicdanlı davranmaları talebimizdir.”

  • Erdoğan: Sözler tutulmazsa güvenli bölgeyi biz oluştururuz

    Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasından satırbaşları:

    Bay Kemal herkes meydanlara döküldü sen Bakırköy belediyesinde kahveni yudumluyordun. Sen korkaksın korkaklar zafer anıtı dikemezler.

    Biz hep darbecilere karşı olduk, hiçbir zaman darbecilerle yan yana durmadık. Mısır’da Mursi’ye darbe yaptılar biz karşısında durduk. O günden bugüne darbeyi yapanlarla bir kez olsun görüşmedik. Şimdi de Venezuela’da darbe yapıyorlar orada da darbecilerin yanında olmayacağız o darbe girişiminin de karşısındayız.

    Türkiye’nin neresinde bir Erzurumlu varsa bunlar inşallah cumhur ittifakının yanındadır.

    AK Parti kurulduğu günden beri Erzurum’da partimize demokrasimize hizmet etmiş tüm kardeşlerime teşekkür ediyorum. 2004 yılından beri belediyelerimizde görev yaparak Erzurum’a hizmet etmiş tüm kardeşlerimize şükranlarımı sunuyorum.

    Erzurum’un bu seçimlerde de tercihini hizmet siyasetinden gönül belediyeciliğinden yana kullanacağına inanıyorum biz Erzurum’u çok sevdik inanıyorum ki Erzurum’da bizi çok sevdi. Onun için bu seçimlerde AK Parti kadroları cumhur ittifakı olarak Erzurum’da daha çok çalışıp bir kez daha partimizi zafere ulaştıracaklardır.

    Cumhur ittifakı ile kurduğumuz gönül birlikteliğini hep birlikte yücelteceğiz. Türkiye’de siyasetin ölçüsünü hizmet haline getiren AK Parti’dir.

    Son 16 yılda Erzurum’a 23 buçuk katrilyon yatırım yaptık. Eğitimde 3418 adet yeni derslik kazandırdık. Atatürk Üniversitesi bünyesinde açık öğretim fakültesini ve ikinci devlet üniversitesi olan Erzurum Teknik Üniversitesini kurduk.

    Şimdi 10 bin kişilik bir kapalı spor salonunu Erzurum’da yatırım programına aldık. İnşallah bu salonla birlikte artık baskette de inanıyorum ki Erzurum çok daha farklı bir şekilde ileri gidecek.

    Aziziye’ye Aşkale’ye Oltu’ya Uzundere’ye gençlik merkezleri inşaa ettik. Sağlıkta 24’ü hastaneden oluşan toplam 92 adet sağlık kuruluşunu kazandırdık.

    Şimdi size bir müjde veriyorum. Daha önce farklı bir şekilde düşünülen ama şimdi 1200 yataklı Erzurum şehir hastanesini şehir merkezine kazandırıyoruz.

    Emekli ve gazilerimiz için 5 bin toplu konut inşa edeceğiz. Erzurum’a 5 adet baraj, 13 adet gölet inşa ettik.

    Erzurum’daki çiftçilerimize tarımsal destek verdik. Şimdi seçim döneminde birileri gelecek size sürekli hizmet getirilmediğini söyleyecek ama siz onlara Erzurumluların diliyle söyleyeyim şu cevabı vereceksiniz; ‘Öyle diyisen de gardaş ya öyle değilse…’

    Erzurum’da 31 Mart’ta önce millet önce memleket diyor muyuz işte benim yoldaşım Erzurum budur.

    Bu şehir özgürlüğün kıymetini iyi bulur. Millet olarak her dönemimiz mücadele ile geçmiştir.

    Birliğimizi beraberliğimizi bağımsızlığımızı sarsmaya çalıştılar. Ortada görünen örgüt isimleri farklı da olsa senaryo hep aynı.

    Amaç Türkiye’ye diz çöktürmekti, başaramadılar. Suriye sınırında olanların gerisinde Suriye değil Türkiye hesapları var.  Irak’ta Türkiye hesapları var. Millet olarak biz tarihe, sosyolojiye, coğrafyaya yeterli önemi vermiyoruz. Kendi tarihimizle ve kültürümüzle ilgili bir elin parmaklarını geçmeyecek ciddi çalışma varken, batıda belli bir dönemimiz hakkında yüzlerce çalışmaya rastlıyoruz. Sadece şu Erzurum’u sahip olduğu kültürel miras dahi yüzlerce bilim insanının çalışmasına yetecek zenginliktedir.

    Biz bu teröristleri Cudi’de gömdük, Kandil’de gömdük Tendürek’de gömdük. Gabar’da gömdük, onlar çukur açtı biz onları çukura gömdük.

    ADANA MUTABAKATI

    Bölgemizde yaşanan hadiseler karşısında bizim hakka ve hukuka bağlı bir şekilde davranma yaklaşımı birilerinin iştahını kabartıyor. Suriye’de Irak’taki insanları sanki bunlar başka bir dünyanın varlıkları gibi bizden ayrı topluluklar gibi göstermeye çalışıyorlar. Birilerinin bizi davet etmesine gerek yok. Biz 1998’de Adana mutabakatıyla zaten bunu imza altına aldık. Bu imza Türkiye’nin herhangi bir olumsuz gelişmede o topraklara girmesinin önünü açıyor. Bölücü örgüt mensuplarının bize teslimini gerektiriyor. Baba Esed döneminde atılmış imzalardır. Bundan sonra daha kararlı devam edecek.

    SABRIMIZ SINIRSIZ DEĞİLDİR

    Fırat’ın doğusunda teröristleri temizleme kararlılığımızı bir kez daha ifade ediyorum. Fırat’ın Doğusu için sabrımız sınırsız değildir. Bize verilen sözlerin yerine getirilmesini sonsuza kadar da bekleyecek değiliz.

    Suriye sınırında tesis edilecek güvenli bölgenin işlerliğini sağlayacak tek güç Türkiye’dir.

    Sahadaki fiili kontrolün de bizde olması gerekiyor. diğer önerilere kapalıyız. Eğer bedeli olacaksa ödemeye hazırız.

    Erzurum Adayları:

    Aşkale – Ahmet Yaptırmış

    Aziziye – Muhammet Cevdet Orhan

    Çat – Melik Yaşar

    Hınıs – Erdoğan Eren

    Horasan – Abdülkadir Aydın

    Karaçoban – Sedat Gümüş

    Karayazı – Sedat Karaduman

    Köprüköy – Osman Belli

    Narman – Burhanettin Eser

    Oltu – Celal Çelebi

    Olur – Tahsin Oktay

    Palandöken – Muhammet Sunar

    Pasinler – Ahmet Dölekli

    Pazaryolu – İbrahim Şahin

    Şenkaya – Yavuz Bedir

    Tekman – Mustafa Ergin

    Tortum – Ömer Hancı

    Yakutiye – Mahmut Uçar

    İspir Cumhur İttifakı adayı – Ahmet Coşkun (MHP)

    Uzundere Cumhur İttifakı adayı  – Hilmi Aktoprak (MHP)

  • Cumhurbaşkanı Erdoğan, katıldığı Fazıl Say konseri konusunda sessizliğini bozdu

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, günübirlik çalışma ziyareti sonrası Moskova’dan Ankara’ya dönüş yolunda kendisine eşlik eden gazetecilerin sorularını yanıtlarken geçtiğimiz hafta katıldığı Fazıl Say konseri için de açıklamalarda bulundu.

    Yeni Şafak’ta yer alan habere göre, “Fazıl Say konserine gittiniz. Say’ı destekleyenler ise ‘Onu da Erdoğan’a kaptırdık’ diye Say’a linç girişimine başladılar. Konu hakkında ne söylersiniz.” sorusuna Erdoğan şu şekilde yanıt verdi:

    ‘KENDİNİ DÜNYADA İSPAT ETMİŞ BİR KARDEŞİMİZ’

    “Fazıl Say, kendini, bulunduğu alanda dünyada ispat etmiş bir arkadaşımız, kardeşimiz. Bize düşen nedir? Bununla iftihar etmektir. Biz bir çok şeyleri yıktık da görmek istemeyenler görmüyor. Harbiye Kongre Merkezi’nin yanında Cemal Reşit Rey’i yaptık. Onu biz yıkarken her tarafı ayağa kaldırdılar. Dedik ki ‘Daha güzelini, daha büyüğünü yapıyoruz, biraz sabırlı olun’. AKM olayını gündeme getirdim, kıyametler koptu. Burada opera binası yapacağız dedik. Çıldırdılar. Şimdi oranın temelini atıyoruz. Daha büyük ve işlevsel bir opera binası. Aynı şekilde hani çok kızdıkları Taksim’deki kışla. O Topçu Kışlası’nın aslını bir görseniz, ‘Yazıklar olsun burayı yıkanlara’ dersiniz. O kadar muhteşem bir eser. Onun orijinaline uygun mimari tasarımlarını yaptırıyorum. Orayı ihya edeceğiz. Onun karşısında Maksem’in arkasına Taksim Camii’ni yapıyoruz. O da bitmek üzere. İstanbul’da doğru düzgün meydan yoktu. Taksim’de trafiği alta aldık, Taksim meydana kavuşuyor. Bir taraftan o tarihi kışla ortaya çıkacak öbür taraftan opera muhteşem eser olarak geliyor, öbür tarafta Taksim Camii o da muhteşem eser olarak ortaya çıkıyor.”

    “AHMET BEY’E ÇOK TEŞEKKÜR EDİYORUM”

    Say’ın babası hakkında konuşan Erdoğan, “Fazıl beyin babası Ahmet Bey’e çok teşekkür ediyorum. Şahsıma yönelik ifadelerinden dolayı, şahsım, ailem, milletim adına ona da teşekkür ediyorum. O gün güzel de bir tevafuk oldu. Senatör Graham’a, “Biz bu akşam dünyaca meşhur bir piyanistimiz var. Onun Ankara Prömiyerine gelir misin?” dedik. Gelirim dedi. Onu da aldık. Güzel bir geceydi.” dedi.