Kategori: Siyaset

  • ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’den Orta Doğu’da diplomasi çağrısı

    ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’den Orta Doğu’da diplomasi çağrısı

    İsrail’in Filistin’in ardından Lübnan’a saldırması Orta Doğu’daki gerilimi yükseltirken, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’den konuya ilişkin açıklama geldi. New York’ta düzenlediği basın toplantısında geçtiğimiz hafta ve son birkaç saat içinde yaşananların Orta Doğu ve dünyanın ne kadar tehlikeli bir dönemden geçtiğini gösterdiğini kaydeden Blinken, “İsrail’in terörizme karşı kendini savunma hakkı vardır. Bunu nasıl yaptığı önemlidir” ifadelerini kullandı. Verilecek kararların Orta Doğu’nun geleceğini şekillendireceği uyarısında bulunan Blinken, “Önümüzdeki günlerde tüm tarafların yapacağı seçimler, bu bölgenin hangi yolda olduğunu belirleyecek ve bölge halkı için şu anda ve muhtemelen önümüzdeki yıllarda önemli sonuçlar doğuracaktır” şeklinde konuştu.

    “İlerlemenin yolu çatışma değil diplomasi”

    ABD’nin “ilerlemenin yolunun çatışmadan değil diplomasiden geçtiğini” açıkça ifade ettiğini hatırlatan Blinken, “Şu anda diplomasiye giden yolu görmek zor olabilir, ancak o yol orada ve bizim kanaatimize göre gerekli” dedi. “Bu yolu seçmeleri için tüm taraflarla yoğun bir şekilde çalışmaya devam edeceğiz” ifadelerini kullanan Blinken, önceliklerinin ateşkesin sağlanması, rehinelerin serbest kalması ve bölgeye insani yardım ulaştırılması olduğunu da sözlerine ekledi.

  • İsrail Ordusu: “Hizbullah Lideri Nasrallah Öldürüldü!”

    İsrail Ordusu: “Hizbullah Lideri Nasrallah Öldürüldü!”

    İsrail’in Lübnan’a saldırılarının beşinci gününde Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta art arda patlamalar yaşandı.

    Saldırılarda altı kişinin yaşamını yitirdiği, 91 kişinin yaralandığı bildirildi.

    İsrail ordusundan yapılan açıklamada, Hizbullah’ın merkez karargahlarının hedef alındığı belirtimişti.

    Dün Lübnan’a yönelik saldırılarda Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın öldürüldüğü iddia edilmiş ancak doğrulanamamıştı.

    İsrail ordusu, bugün Nasrallah’ın öldürüldüğünü resmen duyurdu.

    İsrail medyası, saldırılardaki ana hedefin Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın olduğunu açıklamıştı.

    İsrail, Nasrallah’ın saldırıdan kurtulduğunu açıklarken, Hizbullah kaynakları Nasrallah’ın sağlık durumunun iyi olduğunu belirtmişti.

    Hizbullah’a yakın bir kaynak da AFP’ye yaptığı açıklamada, Nasrallah’tan dün geceden bu yana haber alamadıklarını duyurdu.

    Nasrallah’ın öldürüldüğünün bildirilmesinin ardından İsrail ordu şefi Herzi Halevi, İsrail’i tehdit eden herkese ulaşacaklarını söyledi.

  • “İsrail’in katliamı oyunun kurallarını değiştirdi”

    “İsrail’in katliamı oyunun kurallarını değiştirdi”

    İsrail’in Beyrut’a düzenlediği saldırıya ilişkin İran’dan açıklama geldi. İran’ın Beyrut Büyükelçiliği tarafından sosyal medya hesabından yapılan İsrail’in Beyrut’ta Hizbullah komuta merkezine yönelik gerçekleştirdiği saldırıya ilişkin açıklamada, söz konusu saldırı kınandı. Açıklamada, “İsrail’in katliamı oyunun kurallarını değiştirdi” denildi.
    İsrail’in gerçek olmayan iddialar üzerine sivil yerleşim yerlerini hedef aldığı belirtilen açıklamada, gerilimin tehlikeli bir şekilde arttığı ve İsrail’in uygun bir şekilde cezalandırılması gerektiği ifade edildi.

    “ABD bombaları ile gerçekleşen bu saldırıya Washington yönetimi de ortaktır”

    İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Nasır Kenani ise İsrail saldırılarına ilişkin yaptığı yazılı açıklamada, saldırıyı şiddetle kınadıklarını belirterek, İsrail’in saldırıyı ABD bombaları ile gerçekleştirdiğini ve İsrail’in suçuna ABD’nin de ortak olduğunu kaydetti. Kenani, “İsrail Gazze’de işlediği katliamlarına Lübnan’da devam ediyor ve Lübnan’da savaş suçu işlemekte. ABD bombaları ile gerçekleşen bu saldırıya Washington yönetimi de ortaktır” ifadelerini kullandı.

    Kenani, “ABD ve bazı Batılı ülkelerin ateşkes görüşmelerine dair önerileri sadece zaman kazanmaya yönelik bir aldatmacadan ibaret. İsrail rejiminin Gazze ve Lübnan’daki katliamları uluslararası toplumun sessizliğinden kaynaklanmakta. İran olarak Lübnan halkı, devleti ve direnişinin yanındayız” dedi.

    “Hizbullah savaş meydanında son ana kadar yanlarında olacağımızı bilmeli”

    İran Meclis Başkanı Muhammed Bakır Galibaf da İsrail’in Hizbullah’ı hedef alan son saldırıları sonrası yaptığı açıklamada, “Hizbullah savaş meydanında son ana kadar yanlarında olacağımızı bilmeli” diye konuştu.

  • “İsrail her yere ulaşabilir.”

    “İsrail her yere ulaşabilir.”

    İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, BM 79. Genel Kurulu’nda konuştu. Netanyahu, başta Türk heyeti olmak üzere salonda bulunan pek çok ülke temsilcisinin protesto amacıyla salonu terk etmesinin ardından yaptığı konuşmada, İsrail’in “yaşam savaşı” verdiğini belirterek, bu nedenle BM Genel Kurulu’na katılmayı düşünmediğini, ancak BM’den gelen “yalan ve iftiralar” karşısında gerçeği anlatmak için gelmeye karar verdiğini söyledi. “İsrail’in barış için çabaladığını, barış için can attığını ve barış yapmak istediğini” öne süren Netanyahu, “İsrail’i yok etmek isteyen vahşi düşmanlarla karşı karşıyayız. Bu düşmanlar sadece İsrail’i değil tüm medeniyeti yok etmeyi hedefliyor” dedi.

    Suudi Arabistan ve İran’a Yönelik Açıklamalar

    Konuşmasında Suudi Arabistan ile bir barış anlaşmasına varmanın önemine de değinen Netanyahu, böyle bir anlaşmanın Orta Doğu’da tarihi bir dönemin başlangıcı olacağını söyledi. Bu barışın turizm, ticaret, enerji, yapay zeka ve diğer pek çok alanda büyük fırsatlara yol açacağını savunan Netanyahu, “Barışın sağlanması için ABD’nin desteği ve liderliği kritik” diyerek, dünya ülkelerini bu fırsatı kaçırmamaya çağırdı.

    Netanyahu’dan “lanetli ülkeler” haritası

    Netanyahu’nun Mısır, Suudi Arabistan, Sudan, Birleşik Arap Emirlikleri, Ürdün’ü kutsanmış ülkeler olarak gösteren bir haritayı Genel Kurul salonunda göstermesi dikkat çekerken başka bir harita da ise Filistin toprağı olan Doğu Kudüs, Batı Şeria ve Gazze Şeridi’nin tamamının “İsrail” olarak gösterildiği görüldü. İran’a yönelik sert eleştirilerde bulunan Netanyahu, “lanetli” ülkeler olarak Suriye, Irak ve İran’ın göründüğü bir haritayı da Genel Kurul salonuna göstererek, bu ülkelerin İran’ın yönetiminde olduğunu savundu. İran’ın Orta Doğu’daki faaliyetlerini “hain planlar” olarak nitelendirdi. Netanyahu, “Tahran’a bir mesajım var: Eğer bize saldırırsanız, biz de size saldırırız. İran’da İsrail’in uzun kolunun ulaşamayacağı hiçbir yer yoktur. Ve bu tüm Orta Doğu için geçerlidir” diye uyarıyor” dedi.
    İran’ın nükleer silah programını durdurmanın önemini vurgulayan Netanyahu, dünya ülkelerini bu konuda İsrail ile birlikte hareket etmeye davet etti. İran’ın kontrol altına alınmaması durumunda Orta Doğu’daki tüm ülkeleri ve ötesindeki pek çok ülkeyi tehlikeye atacağını öne sürdü.

    Hamas ve Gazze’ye yönelik eleştiriler

    Hamas’ın Gazze’deki varlığının kabul edilemez olduğunu savunan Netanyahu, “Hamas gitmeli” ifadelerini kullanırken, İsrail’in Gazze’de barışçıl bir sivil yönetimi destekleyeceğini ileri sürdü. Netanyahu, Hamas’ın bu sürecin bir parçası olmasının “düşünülemez” olduğunu söyleyerek, İsrail’in Gazze’deki operasyonlarının sadece Hamas’ı hedef aldığını savundu. Netanyahu, İsrail’in Gazze’yi yeniden inşa etme çabalarını destekleyeceğini ancak bu sürecin Hamas olmadan yürütülmesi gerektiğini vurguladı.

    “Hizbullah’a karşı bir kara harekatı için büyük bir hazırlık içindeyiz”

    Netanyahu, “İsrail ordusu Hizbullah’a karşı bir kara harekatı için büyük bir hazırlık içinde. İsrail ordusu geçtiğimiz 11 ay içinde Gazze Şeridi’nde yürütülen operasyonların ardından ciddi deneyim kazandı” dedi.
    Netanyahu, Lübnan’da Hizbullah’a karşı planlanan operasyonların kapsamını detaylandırdı. Netanyahu, Hizbullah’ın yıllardır geliştirdiği kabiliyetlerin İsrail tarafından sistematik olarak yok edildiğini ve Lübnan’da Hizbullah’a karşı yapılacak operasyonların devam edeceğini vurguladı. İsrail’in güvenliğini tehdit eden her türlü varlığın ortadan kaldırılacağını ve İsrail sınırındaki toplulukların güvenliğini sağlamaya yönelik adımların atılacağını belirtti.

    Netanyahu’dan uluslararası Çağrı

    Konuşmasının sonunda dünyaya bir çağrıda bulunan Netanyahu, “İsrail’in yanında mı duracaksınız, yoksa İran ve karanlığın yanında mı duracaksınız” ifadelerini kullandı. İsrail’in sadece kendini değil, aynı zamanda tüm medeni dünyayı savunduğunu iddia eden Netanyahu, dünya ülkelerinin bu ortak düşmana karşı İsrail ile birlikte hareket etmeleri gerektiğini vurguladı.

    Netanyahu’ya “diktatör” tepkisi

    Netanyahu konuşması için kürsüye çıktığı sırada salondaki çok sayıda ülkenin temsilcisi protesto etmek amacıyla salonu terk ederken, Pakistan Başbakanı Şahbaz Şerif’i dinlemeye gelen BM Daimi Temsilcisi Büyükelçi Ahmet Yıldız ve Türk heyeti de Netanyahu kürsüye çıkmadan önce salondan çıktı. Temsilciler salondan protesto alkışlarıyla ayrılırken, bir temsilcinin Netanyahu’ya “diktatör” diye bağırması dikkat çekti.

  • Bakan Yerlikaya’ya Aydın’da vatandaşlardan yoğun ilgi

    Bakan Yerlikaya’ya Aydın’da vatandaşlardan yoğun ilgi

    İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, “Türkiye Yüzyılı Buluşmaları” programına katılmak üzere Aydın’a geldi. Bakan Yerlikaya’nın ilk durağı AK Parti İl Başkanlığı oldu. Bakan Yerlikaya, “Aydın İçin Her Daim Birlikte, Özümüzden Geleceğe Türkiye Buluşmaları” etkinliğine katıldı.
    Buradaki programın ardından Aydın Bey Camii’nde cuma namazını kılan Yerlikaya’ya, çıkışta vatandaşlar yoğun ilgi gösterdi. Bakan Yerlikaya bazı vatandaşların selfie isteğini ise kırmadı. Cuma namazı sonrası Aydın Valiliği’ne geçen Yerlikaya’yı yöresel kıyafetli çocuklar çiçekle karşıladı. Bakan Yerlikaya, Aydın Valiliği Anı Defteri’ni imzalayıp, Vali Yakup Canbolat ile makamında görüştü. Aydın Valiliği ziyareti sonrası İçişleri Bakanı Yerlikaya güvenlik toplantısına katılacak.

  • Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek Kırıkkale’de

    Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek Kırıkkale’de

    Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, “Şehir Buluşmaları” programı çerçevesinde Kırıkkale’ye geldi. Bakan Şimşek, ilk ziyaretini Vali Mehmet Makas’a gerçekleştirdi. Valilik binasında Şeref Defteri’ni imzalayan Şimşek, daha sonra Vali Makas ve ilgili kurum müdürleriyle basına kapalı bir toplantı yaptı.

  • “BM’de Daimi Üyelik İçin Çalışıyoruz”

    “BM’de Daimi Üyelik İçin Çalışıyoruz”

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada, Türkiye’nin daimi üye olma hedefinde olduğunu belirtti. Erdoğan, “Türkiye olarak daimi üye olmanın gayretindeyiz ama şu ana kadar aldığımız bir netice yok. Daimi üyelerin de bizleri daimi üye yapma gibi hesapları yok” ifadelerini kullandı.

    Ayrıca Erdoğan, mevcut daimi üyeler arasında Japonya, Çin ve Almanya’nın da daimi üyelik için çaba sarf ettiğini, ancak şu anda bu ülkelerin de daimi üye olamadığını vurgulayarak, “Her ne kadar daimi üye olma teşebbüsü varsa da şu anda daimi üye olamadıkları için herhangi bir tesis söz konusu değil,” dedi.

  • Bakan Tunç gündeme dair konuştu

    Bakan Tunç gündeme dair konuştu

    Bakan Tunç, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada dünyaya seslendiğini ve insan haklarının nasıl savunulduğunu bütün dünya liderlerine gösterdiğini ifade etti. Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, konuşmasında Filistin’deki zulmün 7 Ekim’den bu yana başlamadığını ve aslında bu oradaki zulmün bir asırdan bu yana devam ettiğini vurguladı. Kendisinin de eşinin memleketinden dolayı Erzurum’un Şenkaya ilçesinden olduğunu ifade eden Bakan Tunç, “Bugün memleketimiz Erzurum’da bulunmaktan duyduğum memnuniyeti öncelikle belirtmek istiyorum. Erzurumlu sayılırız. Şenkayalı sayılırız. Bizim kaderimiz de böyleymiş. Ne güzel bir kader. Güzel bir kader değil mi? Bugün hemşerilerimizin arasında bulunmaktan çok mutluyuz” dedi.

    “Erzurum doğunu lider şehri”

    Sabah Erzurum Valiliği ve Büyükşehir Belediyesini ziyaret ederek Erzurum’daki yatırımları değerlendirdiklerini anlatan Bakan Tunç, “Erzurum kazanmaya devam ediyor. Tabii Türkiye Buluşmaları programı kapsamında yaklaşık bir aydan bu yana milletvekillerimiz, tüm milletvekillerimiz, teşkilatlarımızla beraber Türkiye’nin bütün illerinde bu programları gerçekleştiriyorlar. Bundan sonra da zaten kongre süreci başlayacak. Önemli bir çalışma oldu. Ben Tekirdağ’da ve Denizli’de Türkiye buluşmaları programını gerçekleştirmiştim. Oralarda gerçekten halkla bütünleşme anlamında çok güzel faaliyetler oldu. Bugün de Erzurum’dayız. Erzurum’da Türkiye buluşmaları kapsamında milletvekillerimiz ilçelere dağılacaklar. Tabii uzak ilçelere buraya gelmeden katılan milletvekillerimiz oldu. MKYK üyelerimiz burada. Ve inşallah bu toplantıdan sonra hemen dağılacağız. Biz şehirde esnaf ziyaretleri gerçekleştireceğiz. Ve adliye ziyaretleri geceye kadar buradayız. Hemşerilerimizle beraber olacağız inşallah. Erzurum Doğu’nun lider şehri, buranın başkenti Erzurum. Erzurum kadim bir şehir. Erzurum, İbrahim Hakkı Hazretleri’nin şehri. Erzurum, Nene Hatunların, kahramanların diyarı. Erzurum, Alvarlı Hazretleri’nin diyarı. Abdurrahman Gazi Hazretleri’nin diyarı. Manevi değeri yüksek bir şehir. Tarihi bir şehir. Kültür şehri. Her yeri tarih kokuyor. Nereye baksanız ecdadımızı görüyoruz. Erzurum Türkiye’nin bir değeri. O nedenle biz Erzurum için ne yapsak azdır. Erzurum en son seçimlerde Cumhurbaşkanımıza yüzde 74 oranında çok büyük bir destek verdi. 2002’den bu yana da destek veriyor. Hiç eksiltmeden bu desteğini sürdürüyor. Hem yerel yönetimlerde hem de merkezi iktidarda gerçekten Erzurum hep milli iradenin yanında olmaya devam etti. Her güçlüğümüzde Erzurum’dan büyük destek gördük. O nedenle biz Erzurum’da hemşerilerimize müteşekkiriz. Onlara teşekkür borçluyuz. Onlar için ne yapsak azdır. 2002’den bu yana hep sahip çıktılar. İnşallah biz de onların o güvenine layık olabilmek için gerek belediye başkanlarımız, gerek teşkilatımız, gerek hükümetimiz, kabinemiz elimizden gelen gayreti göstereceğiz” diye konuştu.

    “Birleşmiş Milletlerin artık revizyona tabi tutulması lazım”

    Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmayı hatırlatan Bakan Tunç, “Sayın Cumhurbaşkanımızın dinlediniz. Dünyaya seslendi. İnsan haklarının nasıl savunulduğunu bütün dünya liderlerine gösterdi. Demokrasinin nasıl savunulması gerektiğini, mazlumun hakkının nasıl korunması gerektiğini, çocuk haklarının, kadın haklarının nasıl korunması gerektiğini orada bütün dünyaya adeta büyük bir mesaj verdi. Liderimizle, dünya liderimizle gurur duyuyoruz, onur duyuyoruz. 7 Ekim’den bu yana Filistin’de işlenen insanlık suçunu ve işleyenlerin insanlık huzurunda cezalandırılması gerektiğini ve orada akan kanın durdurulması gerektiğini bütün dünyaya haykırdı. Ve Türkiye olarak da 7 Ekim’den bu yana özellikle oradaki akan kanın durması noktasındaki mücadelemizi hep sürdürdük. Oradaki mazlumlara insani yardımlarımızı yapmanın gayreti içerisinde oldu. Maalesef uluslararası sistem, uluslararası kuruluşlar, uluslararası mahkemeler etkisiz. 7 Ekim’den bu yana oradaki soykırımı durdurma noktasında çaresiz ve bir çifte standart söz konusu. 7 Ekim’den bu yana 41 binden fazla insan Filistinli orada şehit edildi. Bunun yüzde 80’i çocuklardan ve kadınlardan oluşuyor. Ama maalesef dünya insanlık vicdanı sokaklara taşıyor, gösteriler yapılıyor, protesto yürüyüşleri yapılıyor ama maalesef insanları temsil eden uluslararası kuruluşların etkisiz olduğunu zaten başından beri Sayın Cumhurbaşkanımız “dünya beşten büyüktür” diyerek bunu her defasında her platformda söylüyor. Yine söyledi Birleşmiş Milletlerde. Birleşmiş Milletlerin bir artık revizyona tabi tutulması lazım. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi uluslararası kuruluşlar maalesef insanlığın karşılaştığı sorunlara çare olamıyor. Burada adaletsiz bir yapı var. Bunun artık değişmesi lazım diye uzun yıllardan bu yana tekrar ederken birileri ya bu mümkün mü ki? Bunu sizden başka kim söylüyor ki? Diye eleştirenler oldu. Ama bugün geldiğimiz noktada birçok dünya ülkesi liderinin aynı noktaya geldiğini ve uluslararası kuruluşların ve Birleşmiş Milletlerin yapısının, güvenlik konseyinin yapısının artık bir revizyona tabi, bir reforma tabi tutulması gerektiğini söylemeye başladılar. Dünyada hakkaniyeti, adaleti savunmaya Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde devam edeceğiz. Yedi Ekim’den bu yana başlamadı aslında bu oradaki zulüm. Bir asırdan bu yana devam ediyor. Dört yüz yıl boyunca Osmanlı idaresinde her dinden insanın barış içerisinde yaşadığı Filistin maalesef yüz yıl önce orada işgalle başlayan orada Yahudi devletinin kurulması da Filistin topraklarının kademe kademe işgal edilmesiyle bir süreçte insanlar orada yerinden yurdundan edildi. Bir katliamı maruz kaldı. Tabii bu süreçte Birleşmiş Milletlerin sayısız kararları var. Güvenlik Konseyi’nde kararları var. Uluslararası kuruluşların hiçbir kararına bugüne kadar uymayan bir devlet var. Aslında devlet bile demeye dili varmıyor insanın. Artık şu yedi Ekim’den bu yana kırk bir binden fazla insanı çocuk katliamı yapan bir yapıyı devlet olarak kabul etmek bile artık çok zor bir terör devleti gibi hareket ediyor. Tabii bu cesareti küresel güçlerden alarak bunu yapıyor. Onlara silah yardımı yapanlardan bu cesareti alıyor. Ve bu adaletsizliklerin sona erdirilmesi noktasında da Türkiye Cumhurbaşkanımızın liderliğinde büyük bir gayret içerisinde. Uluslararası Adalet Divanı’na başvurduk. Güney Afrika’nın başlattığı soykırım davası. Birleşmiş Milletler Soykırım Sözleşmesi’nin bütün unsurları İsrail Devleti tarafından ilan edilmiş durumda. Devlet olarak İsrail şu anda soykırım suçuyla yargılanıyor. Ve ilk duruşmada biz beyanımızı bulunduk. Dışişleri Bakan Yardımcımız Ahmet Bey beyanda bulundu ve bunun bir soykırım olduğunu, İsrail’in cezalandırılması gerektiğini ve mutlaka bu akan kanın durdurulması noktasındaki karar alınması gerektiğini ifade etmiştir. Sonrasında müdahale dilekçemizi verdik. Davaya katılma dilekçemizi verdik. Bütün devirleriyle beraber İçişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı olarak bu çalışmayı gerçekleştirdik. Yine uluslararası ceza mahkemesinde de başsavcının yürütmüş olduğu soruşturmaya da tüm sivil toplum kuruluşlarımıza destek vererek barolarından diğer kuruluşlara varıncaya kadar delillerin oraya sunulması noktasındaki çabalarımızı da gösterdik. Tabii Uluslararası Ceza Mahkemesi başsavcısıyla Birleşmiş Milletlerde Sayın Cumhurbaşkanımız görüşme yaptı. Başsavcının bir an önce o soruşturmayı tamamlayıp Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin ezdiğinde artık bir ceza davasını açması gerekiyor. Evet, takdir ettiğimiz bir husus yakalama kararı talep etti ve bu yakalama kararı talep edilen o savaş suçlusu, soykırım suçlusu maalesef Amerika Birleşik Devletleri Kongresi’nde ayakta alkışlanabildi. İşte onu ayakta alkışlayanlar onun o soykırım suçuna ortak olanlar ve dünyanın yüz karası olarak tarihe geçen insanlardır onlar. Eninde sonunda bugün o tedbir kararlarına uymayan İsrail Devleti ve o soykırım suçunu işleyen İsrailli yöneticiler, Netanyahu başta olmak üzere mutlaka bir gün uluslararası hukukun önüne çıkıp hesap verecekler ve cezalandırılacaklar. Hem bu dünyada zaten öbür dünyada ilahi adaletten onun için kaçış yok. Orada ki çocukların, oradaki mazlumların o çektiği sıkıntıların kap kap ve fazlasını o soykırımı yapanlar çekecek. Biz bundan hiç şüphemiz yok. Türkiye olarak da hep mazlumun yanında olmaya, insan haklarını savunmaya ve insan onurunu savunmaya, hakkaniyetli olmaya, adaletli olmaya hep devam edeceğiz inşallah” şeklinde konuştu.

    “AK Parti hep milletle beraber yol aldı”

    “AK Parti’yi bugünlere getiren hep milletten korkmamasıdır. Milletin sesine kulak vermesidir. Milletin hissiyatına tercüman olmasıdır” diyen Bakan Tunç, konuşmasını şöyle sürdürdü; “İktidarda da hep milletin taleplerini yerine getirmesidir. Yoksa 22 yıldan bu yana millet bizi iktidarda tutmuşsa bunun bir sebebi vardır. Onun sebebi de milletin ta kendisi olmaktır. Milletle beraber düşünmektir. Milletle beraber yol almaktır. AK Parti’nin başarısının en önemli sebebi budur. Yirmi üç yıl oldu AK Parti kurulalı. Yirmi iki yıldan bu yarda iktidardayız. Kurulduğu yılın hemen ertesi yıl yapılan seçimlerle tek başına iktidara geldi AK Parti. O doksanlı yılların çektirdiği sıkıntılardan bunalan milletimiz o vesayetçi anlayıştan demokrasi eksikliğinden, adalet eksikliğinden, ekonomik krizlerden, siyasi krizlerden bir buçuk yılda bir değişen hükümetlerin oluşturduğu o sıkıntılardan, fakirlikten, fukaralıktan, Türkiye’nin kurtuluşunu Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsında buldu. Ve” bir parti kur” dedi “arkandayız” dedi. Daha partinin ismi belli olmadan Erzurum’da hemşehrilerimiz bir araya geldi. Herkes teşkilatlanmaya başladı. Adeta millet Recep Tayyip Erdoğan’a “Haydi kur şu partiyi arkandayız” diyerek AK Parti’nin kurulmasını sağladı. Yani AK Parti değerli arkadaşlar öyle masa başı etrafında üç beş kişinin bir araya gelir. Ey Recep Tayyip Erdoğan bir parti kuralım da millete gidelim, milletten oy isteyelim şeklinde bir siyasi mühendislik neticesinde kurulmuş bir parti değil. AK Parti’yi kuran millettir. Milletin talebiyle kurulmuştur ve milletin talebiyle de tek başına ilk seçimde iktidar yapılmıştır. Yirmi iki yıldan bu yana da iktidardayız. Yirmi iki yıldan bu yana ülkemizin seksen bir vilayetinin her bir köşesine eserler götürdü. İşte Erzurum’da il başkanımız biraz önce saydı. Eski tabii güncellenmemiş rakamlar bunlar. 200 yüz milyara yakın Erzurum, sadece Erzurum vilayetimize yapılan yatırımlar. Yollarıyla, hastaneleriyle, okullarıyla, kamu binalarıyla, barajıyla, her şeyiyle her tarafta AK Parti’nin eserleri var. Ne yapsak azdır diyoruz. Yüzde yetmiş dört oranında da güçlü bir destek var Erzurum’da. O nedenle Erzurum’a çok daha büyük ehemmiyet göstermeye devam edeceğiz inşallah.”

    “Adalet ile kalkınma birbirinden ayrılmaz”

    Türkiye’nin fiziki kalkınmasını sağlarken Türkiye’nin demokratik kalkınmasını da sağladıklarını ifade eden Bakan Tunç, “Demokrasiyle kalkınmanın at başı gitmesi gerektiğini biliyoruz. Adaletle kalkınmanın birbirinden ayrılamayacağını biliyoruz. Zaten partimizin ismi adalet. Her şeyde adalet. Sadece yargısal faaliyet değil. Eğitimde adalet, sağlıkta adalet, gelir dağılımında adalet, vergide adalet. Dolayısıyla adalet bizim şiarımız. Adaletli bir şekilde ülkemizi kalkındırmanın gayreti içerisinde olduk. Bu nedenle de girdiğimiz her seçimde milletimizin desteğini almayı başardık. Türkiye’nin seksen bir vilayetine enerji yatırımları, havayolları, limanlar, üniversiteler, hızlı trenler inşallah Erzurum’a da gelir. Her bir köşesi devasa yatırımlarla doldu. AK Parti’nin ilk dönemi hatırlayalım iki bin ikide iktidara geldiğimizde memleketin içinde bulunduğu durumu çift haneli enflasyon şimdi de öyle ama yine indireceğiz. Bu enflasyonun çift haneli rakama çıkmasının şu anda sebeplerini milletimiz çok iyi biliyor. Kuzeyimizde bir Rusya Ukrayna savaşı en çok ekonomide bizi etkiledi. Hemen güneyimizde bir terör devletinin kurulmaya kalkışılması ve orada yaptığımız harekatlar, mücadeleler elbette ki ekonomimizi etkileyen hususlar. Doğu Akdeniz’in işgal edilmeye kalkışılması Libya’yla ilgili yaptığımız anlaşmalar, oradaki mücadelemiz ve şimdi Filistin meselesi ve 6 Şubat’ta meydana gelen ağır bir deprem, dünya tarihinin en büyük depremiyle karşı karşıya kaldık. On bir vilayetimiz çöktü. Şimdi onu inşa etmenin, yeniden ayağa kaldırmanın mücadelesini gerçekleştiriyoruz. Bir de öncesinde beş yıl önce bir pandemi süreci iki yıl, üç yıl kapalı kaldığımız bir süreç bütün dünya ekonomilerini etkiledi. Böyle bir ortamda elbette ki ekonomimiz olumsuz etkilendi. Şimdi bu olumsuz tabloyu olumluya çevirmenin gayreti içerisindeyiz. Ekonomi yönetimimizin uyguladığı bir program var. Bu program çerçevesi içerisinde inşallah enflasyonu nasıl 2002 devr aldığımızda çift hanelerden tek hanelere düşürmüşsek yine aynı şekilde düşürerek halkımızın bu anlamda emeklisinden memuruna işçisine varıncaya kadar alım gücünü artıracağız. Bundan hiç şüpheniz olmasın. Bunu gerçekleştireceğim. 2002’den itibaren iki bin yediye kadar Cumhurbaşkanlığı seçimlerine varıncaya kadar dört buçuk yıl bir acil eylem planıyla işe koyulmuştur. 2007’de Cumhurbaşkanlığı seçimleri gelip çattığında vesayetçi anlayış düğmeye bastı. Hatırlayalım Cumhuriyet mitingleri adasında bir kaos ortamı oluşturmaya çalıştılar. Sonrasında bir üç yüz altmış yedi krizi icat ettiler. e-muhtıra verdiler ve hükümet o e muhtıraya sert icat verdi. Oturun oturduğunuz yerde. Herkes içine bakacak dedi. Ve Cumhurbaşkanlığı seçimini mecliste yapılan seçimi o günkü vesayetçi anlayışı sahip Anayasa Mahkemesi iptal etti ve halka gittik. Hem seçim yaptık sonrasında hem de Cumhurbaşkanı’nın halk seçsin referandumuyla ülkemizde yeni bir dönem daha başladı. Tabii iki bin sekizde bir kapatma davasıyla karşı karşıya kaldık. Zaten AK Parti daha ilk kurulduğunda kapatma davasıyla karşılaşmıştı. 2001’de kurucu üyeleri arasında başörtülü var diye partimize ihtar çekildi. Böyle durumlardan geldik. Biz böyle bir hukuk düzeninden biz devraldık ülkeyi. Böyle bir demokrasi vardı Türkiye’de. Vesayetçi anlayışın her alanda hakim olduğu bir dönemdi. Başörtüsü kısıtlamalarının giyim, kuşam özgürlüğünün olmadığı bir dönemlerden biz bugünlere geldik. Ve iki bin sekizde kapatma bir oyla nitelikli çoğunluk sağlanamadığı için kapatmaktan kurtulduk. O dönemde ne demişlerdi? AK Parti laikliğe aykırı eylemlerin odağı oldu. Neden? İşte bir ortaokulda öğrencilerden birkaç tanesinin başı kapalıymış. Nasıl böyle bir şey olabilir? Yani bu bir iktidar partisinin kapatmasına sebep mi olabilir? O günlerden biz bugünlere geldik. Hatırlayalım. Mecliste Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin oylaması yapıldı. Üç yüz altmış yedi kişi var dedi meclis başkanı. Muhalefete itiraz etti, yok dedi. Onlar girmediler yoklamaya dedi. Ve hemen o oylamanın arkasından daha Anayasa Mahkemesi karar vermeden bu ülkenin yön başkanı basın toplantısı yapıyor, YÖK başkanı meclisteki oylama yanlıştır diyor. Meclisteki oylama geçersizdir diyor. YÖK başkanı sana ne meclisteki oylamadan? Seni ne ilgilendirir? O bugün köşelerinde ahkam kesen, demokrasi tellallığı yapan, bugün yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığıyla ilgili eleştirilerde bulunan o duayen dediğimiz tırnak içindeki gazetecilerin o eski videolarına bir bakın. Genelkurmay başkanının cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili olarak sordukları sorulara bakın. Utanmaları lazım, sıkılmaları lazım. Tekrar o görüntülerini izleyip milletten özür dilemeleri lazım. soruyorlar ne diyorsunuz Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde sizin kriterlerinize uygun mu bu Cumhurbaşkanı diyor. O günkü Cumhurbaşkanı Genelkurmay Başkanı da diyor ki bizim kriterlerimize uymuyor diyor. Biz bu konuda tarafız diyor. Böyle bir demokrasi devraldık. Ve o günlerden geldik.” diye konuştu.

    “Türkiye’yi uçurumun kenarına getirmek istediler”

    Türkiye’nin büyük dev yatırımları bir bir hayata geçirdiği, faizlerin yüzde 5’ü düştüğü bir dönemde ülkenin bir kaos ortamına sürüklemeye çalışıldığını anlatan Bakan Tunç, “Gezi olaylarını başlattılar. O ağaçlar bahaneydi. Bütün sokakları ateşe verip bütün ülkeyi adeta bir savaş alanına anarşik bir ortama çekip hükümeti sokak darbesiyle devirebileceklerini zannettiler. Başaramadılar. Sonra acaba bunu masa başında yapabilir miyiz? Emniyet yargı darbesi girişimiyle biz hükümeti istifaya zorlayabilir miyiz diye düşündüler. Sonrasında hatırlayalım terör olaylarını azdırmaya çalıştılar. Kobani olayları, hendek kazmalar, Ankara’nın orta yerinde gar patlaması Kızılay’da, Merasim Sokak’ta bir kaos ortamıyla Türkiye’yi aslında bir uçurumun kenarına doğru getirmeye devam ettiler. Ve bunlarda da başarılı olamayınca son darbeyi acaba bir askeri FETÖ darbesiyle bu işi başarabilir miyiz diye düşündüler. 15 Temmuz gecesi milletin silahlarını millete doğrulttular. O tahtlarla milleti ezmeye kalkıştılar. Millet Cumhurbaşkanımızın o görüntüsünü, o sesini duyduğunda meydanlara indi ve o darbecilere karşı darbeyi gerçekleştirdi. O gece meclis büyük bir kahramanlık gösterdi. Vatandaşlarımız da milletvekilleri orada bombalar artında kahramanlık gösterirken hemşehrilerimiz, vatandaşlarımız tüm illeri meydanlarına eğer cumhurbaşkanımız Marmaris’ten havaalanına o darbeye direnen vatandaşlarımızın içerisine inmeseydi bu derece bir karşı koyma olabilir miydi? İşte lider önce olduğunda on yılda bir darbe, on yılda bir muhtıraya maruz kalan bu ülke işte bir darbeye ilk kez karşı koydu. O gece yargı mensuplarımız büyük bir kahramanlık gösterdi. Bugün yargıyla ilgili eleştirilerde bulunanlar bugün Türk yargısını yıpratmaya çalışanlar kasıtlı bir hareket içerisinde. Biz bunun farkındayız. Onların rahatsız oldukları şeyin ne olduğunun da farkındayız” dedi.

    “Yargı birilerinin arka bahçesi olmaktan çıktı”

    “Bugün yargının birilerinin arka bahçesi olmaktan çıktığı için onlar rahatsız. Yargımız milletin yargısı olduğu için rahatsız” diyen Bakan Tunç konuşmasını şöyle sürdürdü; “Yargının içerisinde hatalı kararlar olamaz mı? Elbette ki olabilir. Ama onun düzeltilme imkanı zaten yargının içinde var. Hatalı karar istinafta, temizde düzeltilebilecek yolu var bunun. Ama ne yapıyor? Bir örneği alarak bütün yirmi beş bin hakim savcının görev yaptığı yılda on iki milyon kararın verildiği bir noktada o bir karar üzerinden çıkıp bütün yargıyı töhmet altında bırakan bir tavır sergiliyor. Rahatsızlıkları neden? O rahatsızlıkta bulunanlar aslında 27 Mayıs yargısını özleyenler. O başbakanları asan, bakanları asan yargıyı özleyenler. Yine 12 Eylül’de darbecilerin yanında duran onlara destek olan milletin hakkını hukukunu savunmayan darbe mağdurlarını yargılayan yargıyı aslında onlar tasvip ediyor. Yine 28 Şubat sürecinde darbecilere destek olan o darbeciler karşısında hazır oda durup adeta cübbelerini onların önüne seren bir yargı sistemi o yargı sisteminin bugünkünden daha tarafsız olduğunu söyleyebiliyorlar. 15 Temmuz’da yargımız bugünkü yargımız milletiyle beraber insan haklarını savundu. O gece millet meydanlara koşarken bizim Cumhuriyet savcılarımız evlerinde oturmadı. Gitti adliyelere, soruşturmaları başlattı, darbecilere yakalama kararları çıkardı, gözaltı kararları verdi ve onları zindanlarda şu anda. Onlar hesap veriyor. Yargı düzeni vesayetçi yargı anlayışından çıkan bugün ise milletin yargısı haline gelen, milletin hakkını, hukukunu savunan, insan haklarını savunan, milli iradenin yanında duran bir yargı sisteminden maalesef rahatsız olduklarını görüyoruz. Biz yargımızı daha tarafsız, bağımsız bir şekilde görev yapması noktasında özellikle suçla mücadele konusunda ve toplumsal huzur ve barışı bozmaya yeltenenlerle mücadele noktasında hukuk içerisinde, hukukun üstünlüğü çerçevesi içerisinde mücadelemizi sürdürmenin gayreti içerisinde olacağız.”

    “Milletimizin bizden talep ettiği işi gerçekleştirdik

    22 yıldan bu yana hep önce insan dediklerini ‘İnsanı yaşat ki devlet yaşasın’ dediklerini ifade eden Bakan Tunç, “Biz bunu gerçeğe dönüştürdük, icraata dönüştürdük. Ve eğitimden sağlığa, sosyal politikalardan, kültüre varıncaya kadar her alanda insan güçlü olacak dedi. Güçlü olacak ki aile güçlü olsun. Aileyi tehdit eden unsurlarla da mücadelemizi inşallah bundan sonraki süreçte hem yasal hem uygulamalar bakımından gerçekleştireceğiz ve aileyi güçlendireceğiz. Çocuklarımızın korunması, onların geleceğe hazırlanması bizim için çok önemli. Ve güçlü aile olacak ki toplum olarak güçlü olalım. İstikrarlı kalkınma hamleleriyle ülkemizin her bir köşesine hizmet götürmeye devam edeceğiz. Enerjiden savunma sanayine varıncaya kadar her alanda güçlü olmamız lazım. Bu noktada daha güçlü olacağız ki dünyada hakkaniyeti ve adaleti daha güçlü bir şekilde sağlamak insan haklarını savunmaya devam edeceğiz. Yüksek standartlı bir demokrasiden hiç taviz vermeyeceğiz. Temel hak ve özgürlükleri alanını genişlettik. Tahkim edilmesi daha da güçlendirilmesi noktasındaki mücadelemizi sürdüreceğiz. Anayasamızda bugüne kadar gerçekleştirdiğimiz sayısız reform mevzuatımızda gerçekleştirdiğimiz sayısız yenilikler Bunlar hep milletimiz için. Milletimizin bizden talep ettiği işi gerçekleştirdik. Anayasamızda kadın haklarından çocuk haklarına varıncaya kadar. Darbe Anayasası’nda kadın hakları, çocuk hakları bunlar eksik yazılmıştı. Unutulmuş muydu? Yönetim sistemi, yargı birliği bunlar hepsi sonradan bizim en son iki bin on ve iki bin on yedi değişiklikleriyle milletimizin onayladığı sessiz devrim niteliğindeki reformlarla hayata geçti. Hak arama yollarını artırdık, kamu denetçiliği kurumu, özel hayatın korunması, kişisel verilerin korunması, bunlar anayasada olmayan şeylerdi ve sonradan darbe anayasasında olmayan hak arama yollarını geliştirdik. Bilgi edinme hakkı, bireysel başvuru hakkı, tüm bunları vatandaşlarımızın özellikle hukuk çerçevesinde hak arama yollarını artıran temel hak ve özgürlükleri güçlendiren değişikliklerdir. Yine bu ülkede bir daha darbeciler ortaya çıkamasın. Vesayetçi anlayış tarihe karışsın diye mücadele ettik. Yapısal reformlar yaptık. Hakimler Savcılar Kurulu’nun yapısı, Anayasa Mahkemesi’nin yapısı, Yüksek Askeri Şura’nın yapısı, oturma düzenleri bile hatırlayın. Nasıldı? Demokratik bir devlette öyle bir oturma düzeni olabilir miydi? Milli Güvenlik Kurulu’nun yapısı, sıkı yönetim gerektiğinde ilan edilebilir diye madde vardı anayasada. Çıkardık, sizin desteğinizle, sizin evet oylarınızla oldu bunlar. Darbeciler yargılanamaz diye madde vardı anayasadan çıkardık. Anayasamızdaki o değişiklikler anayasadaki vesayetçi ruhu ortadan kaldırmaya yetti mi? Evet azalttı ama tamamen sildi diyebilir miyiz? O maddeler arasındaki yetki saklığın bozulmuş olması nedeniyle yüksek mahkemelerimiz arasında o maddeleri farklı yorumlayan mahkemelerin çıkardığı sonuçları biz göz ardı edebilir miyiz? Edemeyiz. O nedenle vesayetçi anlayıştan tamamen arınmış, demokratik, sivil, katılımcı bir toplum sözleşmesi hürriyetinde herkesin her düşüncenin kendisinin içinde bulduğu demokratik bir anayasayı yapmak zorundayız. Türkiye yüzyılının başındayız. Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılının başında artık darbecilerin yazdırdığı bir anayasayla devam etmemeliyiz. Sadece darbeciler tarafından yazılmış olması bile her şeyi bir tarafa bırakalım, değişmesi için yeter sebeptir. İnşallah yirmi sekizinci dönem parlamentosunda bir uzlaşma sağlanır. Demokratik bir anayasa yapılması konusunda mutabık olur siyasi partilerimiz. Kim mutabık olursa kim uzlaşmaya yanaşırsa milletten takdir toplar. Kim ise uzlaşmaz bir tavır içerisine girerse kim darbeci anayasayla devam edilmesi gerektiğini savunursa onlar da milletten ilk seçimde cevap alır. O nedenle biz diyoruz ki burada birlik beraberlik olalım. Mecliste bir uzlaşmaya varalım. Ve temel hakları, özgürlükleri öne çıkaran, devletin görevlerini belirleyen bu ülkede bir daha darbeci anlayışın, vesayetçi anlayışın hiçbir zaman yeşermemesi için bir demokratik anayasaya kavuşalım. Bu millete olan bizim borcumuz inşallah bu borcumuzu yerine getirmek nasip olur.” şeklinde konuştu.

  • “Şu ana kadar 101 bin 254 konutu teslim ettik”

    “Şu ana kadar 101 bin 254 konutu teslim ettik”

    Bir dizi temaslarda bulunmak üzere Malatya’ya gelen Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, Söğütlü Cami’nin temel atma törenine katıldı. Kentin sembol yapılarından Söğütlü Cami’nin temel atma töreninde konuşan Kurum, “Bir önceki ziyaretimizde Söğütlü Camimizi Emekliler Parkı’nda yeniden yapacağımızın sözünü vermiştik. Bu mübarek Cuma gününde sözümüzü tutmanın; Söğütlü Cami’mizin temellerini atmanın heyecanını hep birlikte yaşıyoruz. Ben bu vesileyle, Söğütlü Camimizi bu topraklara kazandıran, bu eserin ayakta kalması için emek veren herkesi rahmetle yad ediyorum. Camimizi yeniden inşa edecek olan Vakıflar Genel Müdürlüğümüze kolaylıklar diliyorum. Hayırsever dostumuz, Sayın Bayram Kızılaslan beye çok teşekkür ediyor bu muhteşem eserin ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyorum“ şeklinde konuştu.

    “Şu ana kadar 101 bin 254 konutumuzu vatandaşlarımıza teslim ettik”

    Türkiye’nin büyük ve güçlü bir devlet olduğunu kaydeden Bakan Kurum, “Anadolu’yu yurt tuttuğumuz o kutlu günün üzerinden tam bin yıl geçti. Millet olarak bu topraklardaki varlığımızı korumak için, çok büyük badirelerden geçtik. Eşi görülmemiş acılar yaşadık. Ardı arkası kesilmeyen onlarca afetle sarsıldık. Fakat 6 Şubat’ta gerçekleşen depremlerle, bu vatan toprakları üzerinde gördüğümüz en büyük yıkımı yaşadık. Saniyeler içinde binlerce canımızı yitirdik. Evlerimizi, ocaklarımızı, dükkânlarımızı kaybettik. Binlerce yıllık tarihi eserlerimiz, camilerimiz yerle bir oldu. Ama biz, yaşadığı her zorlukta daha da kenetlenen güçlü bir milletiz. Biz, her düştüğünde yeniden ayağa kalkan büyük bir devletiz. Tüm dünyanın hayret dolu bakışları arasında devlet-millet birlikteliği nedir, millet olma şuuru nedir herkese gösterdik. Hz. Mevlana diyor, “Ümitsizliğin ardında nice ümitler karanlığın ardında nice güneşler vardır” Evet biz de, 85 milyon tek yürek olduk depremden etkilenen tüm illerimize koştuk; adeta milli bir seferberlik başlattık. Bugün 322 bin yuvamızı, bu şuurla inşa ediyoruz. Hamdolsun, şu ana kadar 101 bin 254 konutumuzu vatandaşlarımıza teslim ettik. Yılsonuna kadar bu sayıyı inşallah, 200 bine çıkaracağız” ifadelerini kullandı.

    “Burada olmayı sürdüreceğiz”

    Depremin izlerini silene kadar Malatya’da bulunmaya devam edeceklerini kaydeden Bakan Kurum, ”Göreve geldiğimiz 2 Temmuz’dan bu yana 11 ilimizde toplam 49 bin yeni konutun daha inşasına başladık. Yine aynı süre zarfında Malatya’mız da 11 bin 168 yeni konutun ihalesini yaptık, yapımını başlattık. Şu ana kadar 10 bin 679 ailemizi yeni evlerine kavuşturmanın mutluluğunu yaşadık. Malatya’nın tüm ilçelerinde 79 bin yeni yuva ve işyerimizin bir an önce tamamlanması için tüm ekibimizle çalışıyoruz. Bir önceki ziyaretimizde Battalgazi ilçemizin Niyazi Mısri ve Turgut Temelli Caddelerinde saha çalışması yapmıştık. Vatandaşlarımızdan gelen talepleri değerlendirdik. Niyazi Mısri, İsmetiye, ve Kavaklıbağ’ı kapsayan Merkez 4 proje alanımızın sınırları artık kesinleşmiştir. Bu proje alanımızın 1. Etabında ihaleleri tamamladık. Diğer etaplarda da 1 ay içerisinde ihaleleri yapıp, inşa çalışmalarına başlayacağız. Malatya’mız için, hemşerilerimiz için hayırlı uğurlu olsun diyorum” şeklinde konuştu.

    “Sadece konut yapmıyor ecdat yadigarı eserlerimizi de ihya ediyoruz.”

    Deprem bölgesi illerde sürdürülen çalışmaların bütüncül bir şekilde ele alındığını ifade eden Bakan Kurum, ”Sadece yeni konutlar yapmıyoruz, ecdat yadigarı eserlerimizi de ihya ediyoruz. Malatya’nın göz bebeği Tarihi Bakırcılar Çarşısı’nda tüm hızımızla çalışıyoruz. Çarşı Projemizde Şire Pazarı, Kuyumcular, Yüzüncü Yıl ve Bakırcılar Çarşılarıyla konut, ofis ve dükkanlarımızla Malatya’nın şanına yaraşır bir yaşam alanı kuruyoruz. Bu tarihi alanımızı Saray mahallesindeki konut, ofis ve dükkanlarla ve yeni yeşil alanlarımızla bütünleştiriyoruz. Hem Org. Hakkı Akoğuz Kışlası’nın bir kısmında hem de Eski Köy Garajı’nın bulunduğu yerde yeni konut ve işyerlerimize başlıyoruz. Her şeyi bitirdiğimizde Saray mahallesinden başlayıp İnönü ve Turgut Temelli Caddeleri ile Niyazi Mısri Çevreyolu arasına kadar devasa bir alanda Malatyamızın merkezini, en güzel şekilde genişletmiş olacağız. Sizlere söz veriyorum, ilk günkü aşkla daima milletin çağırdığı yerde olmaya sizin hemen yanı başınızda durmaya devam edeceğiz. Bizim hızımızdan rahatsız olanlara vatandaşımızla aramızdaki bağdan endişe duyanlara aldırmayacağız. Sizin geleceğiniz için, Malatya’nın çocukları için canla başla çalışacağız. Ve inşallah, 2025 yılı bittiğinde, Malatya’da ve tüm deprem bölgesinde afetin tüm izlerini, hep birlikte sileceğiz. Güzel günlere hep birlikte kavuşacağız. Bizim inancımız camilere göz bebeğimiz gibi bakmamızı, onları ihya etmemizi emrediyor. Ecdadımız, bu topraklarda kurdukları tüm şehirleri cami etrafında geliştirmiş; camileri, şehirlerin tam kalbine yerleştirmiştir. Biz de atalarımızdan aldığımız ilhamla; camilerimizin şehrin en göz alıcı noktalarında yer almasını istiyoruz. Söğütlü Camimizin projesinde de aynı hassasiyeti koruyoruz. Camimizi tamamladığımızda 4 minaresi, 24 metre çapında ana kubbesi, 5 yan kubbesiyle; Selçuklu ve Osmanlı mimarisini günümüz çizgileriyle bütünleştireceğiz. Birbirinden güzel süslemeleriyle, hat ve tezhipleriyle medeniyetimizin estetiğini burada yaşatacağız. Bu kutlu eserde 2 bin 705 kardeşimiz aynı anda saf tutacak. Minarelerinden yükselen ezan sesleri tıpkı fethin sembolü Ayasofya gibi kıyamete dek vatan semalarını süsleyecek. Söğütlü Camimizin yıkıldığı yeri de unutmayacağız. Orayı da yeşil alanı ve meydanıyla yapacak sizlere, Malatyalı hemşerilerimize armağan edeceğiz” dedi.

    “Yüzlerce yıldır dimdik ayakta duran 820 camimizi, yerle bir edildi”

    İsrail’in saldırıları sonucu Gazze’de yüzyıllardır ayakta duran 820 caminin yıkıldığını da belirten Bakan Kurum, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada İsrail zulmünü insanlığın yüzüne yeniden haykırdığını belirterek, “Onlar bizim bu acıları görmezden gelmemizi beklediler. Ama biz Türk milletiyiz. Biz zulme karşı ne zaman sustuk ki şimdi susacağız. Susmadık, susmayacağız” diye konuştu.
    Yapılan konuşmaların ardından Söğütlü Cami’nin temeli atıldı.

  • “14 bin 528 çocuğumuzun sevgi dolu bir aile ortamında büyümelerini sağlıyoruz”

    “14 bin 528 çocuğumuzun sevgi dolu bir aile ortamında büyümelerini sağlıyoruz”

    Bakan Göktaş, Afyonkarahisar’ın Emirdağ ilçesinde çocuk evleri sitesi temel atma törenine katıldı. Törene Bakan Göktaş’ın yanı sıra Vali Kübra Güran Yiğitbaşı, milletvekilleri, belediye başkanları ve vatandaşlar katıldı. Törende konuşan Bakan Göktaş, çocuk evleri sitesinin hayırlı olmasını diledi. Göktaş konuşmasına şöyle devam etti:
    “Aileyi temel aldığımız bu yeni hizmet modelleriyle çocuklarımızın sıcak bir yuva ortamında yaşamalarını sağlıyoruz. Bu kapsamda çocuk bakım kuruluşlarımızda koğuş tipi modelden ev tipi modele geçerek büyük bir hizmet dönüşümü gerçekleştirdik. Bugün, Türkiye’nin dört bir yanında, bin 185 çocuk evi, 116 çocuk evleri sitesi ve 62 ihtisaslaştırılmış çocuk evleri sitesinde 14 bin 528 çocuğumuzun sevgi dolu bir aile ortamında büyümelerini sağlıyoruz. Afyonkarahisar’da ise 13 çocuk evi ve 1 çocuk evleri sitesinde 101 çocuğumuza koruma ve bakım hizmeti sunuyoruz. Biraz sonra temellerini atacağımız çocuk evleri sitesiyle 100 çocuğumuza daha hem fiziksel hem de duygusal ihtiyaçlarını karşılayacak yeni bir yaşam alanı sunacağız. Bir yandan çocuklarımıza güvenli, destekleyici ve sevgi dolu bir ortam sunarken, diğer yandan onların yeteneklerini geliştirecekleri çeşitli sosyal ve sportif alanlar sağlayacağız. Çocuklarımızı geleceğe en güzel şekilde hazırlayacak çalışmalarımızı kararlılıkla sürdüreceğiz.”

    168 bin 959 çocuğu ailelerinin yanında ve sosyal çevresinden koparmadan “Sosyal ve Ekonomik Destek” programıyla takip ettiklerini ifade eden Göktaş, “Ayrıca Saygıdeğer Emine Erdoğan Hanımefendinin himayelerinde yürütülen Gönül Elçileri Projesiyle şu an 8 bin 604 koruyucu ailemiz 10 Bin 270 çocuğumuzun bakım ve himayesini üstlendi. Bugün, Gönül Elçileri Projesi uluslararası platformlarda büyük bir ilgiyle takip edilen örnek bir proje haline geldi. Bu hafta 79. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu marjında Birleşmiş Milletler çocuk kuruluşu UNICEF ile koruyucu aile hizmetinin yaygınlaştırılması için Saygıdeğer Hanımefendinin öncülüğünde kıymetli bir adım attık. UNICEF’in dünya için umut vaat eden proje olarak değerlendirdiği Gönül Elçileri Projesi kapsamında koruyucu aile modelimize yönelik bilgi ve tecrübelerimizi bütün dünyaya aktardık. Ve koruyucu aile hizmetimizin güçlü bir şekilde yaygınlaşması için küresel bir seferberlik çağrısında bulunduk” dedi.

    Çocuklara her alanında destek olmaya devam edeceklerinin bilgisini veren Bakan Göktaş, “Bugün temellerini atacağımız çocuk evleri sitemiz bu amacımıza hizmet edecek kıymetli kuruluşlarımızdan biri olacak. Bunun için Başak ve Özcan Halaç’a, daha önce bağışlarıyla bir huzurevi kazandırdıkları Emirdağ’a şimdi de çocuklarımıza verdikleri değerin bir simgesi olacak bu çocuk evi sitesinin yapılması için imkanlarını seferber ettikleri için teşekkür ediyorum. Halaç ailesi hayırseverlikleriyle her daim ihtiyaç sahiplerinin yanında olmuştur. Benzer şekilde geçtiğimiz ay İstanbul’da bir kuruluş daha yapmak üzere imzaladığımız diğer bir protokolümüz bunun bir göstergesidir. Sadece Emirdağ’a değil, İstanbul’a kazandıracakları çocuk ilk kabul merkezimiz İstanbul’da çok önemli bir ihtiyacı giderecektir. Kıymetli katkılarıyla bugün koruma ve bakım altındaki çocuklarımızın hayatına dokunmak için hep birlikte güzel bir adım atmış olduk” ifadelerini kullandı.

    Konuşmanın ardından çocuk evleri sitesinin temeli atıldı.