Kategori: Türkiye

  • Yunanistan 7 göçmeni kelepçeleyip denize attı

    Yunanistan 7 göçmeni kelepçeleyip denize attı

    İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Yunanistan sahil güvenlik birimlerinin 7 göçmeni ellerini plastik kelepçe ile bağlayıp, can yeleği olmadan denize ölüme attığını, 3 göçmenin sağ kurtarıldığını, 3’ünün cansız bedenine ulaşıldığını açıkladı.

    Bakan Soylu, İzmir’in Çeşme ilçesi Kara Abdullah Burnu açıklarında ölüme terk edilen göçmenlere ilişkin Twitter hesabından açıklama yaptı. Bakan Soylu, Yunanistan sahil güvenlik birimlerinin bu gece 7 göçmeni darbedip, eşyalarını alıp, ellerini plastik kelepçelerle bağlayıp, can yeleği ve bot olmadan denize, ölüme attığını bildirdi. Soylu, Sahil Güvenlik Komutanlığı ekiplerince 2 göçmenin sağ kurtarıldığını, 1 göçmenin cansız bedenine ulaşıldığını kaydetti. Soylu, “Sahil Güvenliğimiz 02.55’te 2 göçmeni canlı kurtardı, bir cansız bedene ulaştı. Kayıp olanları aramaya devam ediyor” açıklamasında bulundu.

    GÖRÜNTÜLERİNİ PAYLAŞTI

    Bakan Soylu, Yunanistan’ın ölüme terk ettiği göçmenlerin kurtarılma anı ve tedavi gördükleri hastanedeki görüntülerini de paylaştı. Görüntüde hastanede tedavi altına alınan göçmenlerin ellerinde kelepçe olduğu görüldü. Videoda yer alan Muhammed isimli göçmen, 16 Mart’ta Çeşme’ye geldiklerini, sonra Yunanistan’a Sakız Adasına gittiklerini anlatarak, “Orada 2 gün kaldık. Sonra telefonlarımızı, paramızı aldılar, dövdüler. 7 kişiydik. Ayaklarıyla attılar. Ellerimizde kelepçeler vardı” dedi.

    3 KİŞİ ÖLDÜ, 3 KİŞİ SAĞ KURTARILDI

    İçişleri Bakanlığı, İzmir açıklarında Yunanistan’ın ölüme terk ettiği göçmenleri arama çalışmalarına ilişkin açıklama yaptı. Açıklamada, arama kurtarma çalışmalarında şu ana kadar 3 göçmenin hayatını kaybettiği, 3 göçmenin sağ kurtarıldığı belirtilirken, 1 göçmeni arama çalışmalarının sürdüğü kaydedildi.

  • Korkutan açıklama: İstanbul’da 3.dalgaya girdik

    Korkutan açıklama: İstanbul’da 3.dalgaya girdik

    Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Serap Şimşek Yavuz İstanbul’da, salgında üçüncü dalgaya girildiğini söyledi

    İllere göre haftalık yayınlanan haritaya göre, İstanbul’da 100 bin nüfusa düşen vaka sayısının 178’lere ulaştığına işaret eden İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Serap Şimşek Yavuz açıklamalarda bulundu.

    “TEST POZİTİFLİK ORANLARI YÜZDE 10’U GEÇTİ”

    İstanbul’da vaka sayılarında günlerdir yukarı doğru bir çıkış söz konusu olduğuna değinen Yavuz, “Test pozitiflik oranları yüzde 10’u geçti. Zaten 7 günde görülen 100 bin kişideki enfeksiyon oranı da 178 gibi oldukça yüksek bir rakam. Durum, üçüncü dalganın İstanbul’da etkisini gösterdiğini, henüz pik noktasına da ulaşmadığımızı gösteriyor. Açılmanın etkisini bu hafta başından itibaren görüyoruz. Kendi kurumumuz açısından söyleyecek olursam, geçen haftaya göre belirgin bir fark var, Pazartesiden beri çok yüksek sayıda hasta geliyor. Test pozitiflik oranı da bizde de yüzde 12 civarında. Önümüzdeki haftalarda da sıkıntılı günler yaşayabileceğimizi düşünüyorum” dedi.

    “ÜÇÜNCÜ PİKİ DE YAŞAYACAĞIZ GİBİ GÖRÜNÜYOR”

    Aşılanan kesimde elde edilen ilk verilere göre ölüm oralarında büyük bir azalma görüldüğüne dikkat çeken Prof. Dr. Yavuz, “Bu çok sevindirici bir şey. Ama İstanbul’da aşısız olan çok fazla nüfus var. Onların da hastalanma riski çok yüksek seviyede. Türkiye genelinde de böyle. Bu nedenle insanlarla yakın temasa girmemek, kapalı ortamlarda bulunmamak, mecbursanız da maskesiz asla durmamak, kalabalık ortamlara da maskesiz girmemek, çok sık bir şekilde ortamı havalandırmak, tercihan camları sık sık açmak gerekiyor. Üçüncü piki de yaşayacağız gibi görünüyor” şeklinde konuştu.

    “BIONTECH AŞISI GELDİĞİNDE SIRA HANGİ GRUPTAYSA ONA YAPILACAK”

    Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca’nın geçtiğimiz günlerde açıkladığı Pfizer-BioNTech aşısının kimlere yapılacağı konusundaki planlamaya da değinen Yavuz, “Kimin sırası geldiyse aşı onlara uygulanacak. Bakanlığın planı da bu şekilde. Önümüzdeki haftalarda 4,5 milyon doz aşı gelecek. Aşılamada da 60 yaş üstüne geçilmiş olacak. Dolayısıyla bu aşıyı bunlar olacak. Sırası gelmiş ama şimdiye kadar aşılanmamış daha ileri yaştaki kişiler de buna dahil edilebilir. BioNTech aşısı da o şekilde uygulanacak” diye konuştu.

    “CORONAVAC İNGİLİZ VARNAYTINDA DA ETKİLİ”

    Türkiye’de 10 milyondan fazla kişiye uygulanan inaktif virüs aşısı CoronaVac’ın yeni varyantlara etkisi hakkında Sağlık Bakanlığı’nın bir çalışması olduğuna da dikkat çeken Prof. Dr. Yavuz, “Sonuçları bilimsel makale olarak henüz yayınlanmadı ama İngiltere varyantı yani V1’de aşı etkinliğinde çok bir fark olmadığı gösterildi. Kullandığımız aşının, Türkiye’de de en fazla yayılan ve önümüzdeki haftalarda da en baskın suş haline geleceğini tahmin ettiğimiz İngiliz varyantı ile D614, yani orijinal formdaki Wuhan suşuna etkinliğinin benzer çıktığını ifade etti Halk Sağlığı Kurumu’nda çalışan arkadaşlarımız” dedi.

    “AŞILARIN İÇERİĞİ GÜNEY AFRİKA VARYANTINA GÖRE DEĞİŞECEK”

    Türkiye’de V1 kadar yaygın olmasa da V2 olarak adlandırılan Güney Afrika varyantının da görüldüğüne işaret eden Prof. Dr. Yavuz, “V2, aşılar açısından en tehlikeli olanı. Zaten önümüzdeki dönem aşıların içeriğini de V2’ye göre değiştirecekler. Çünkü aşıdan en çok kaçan bu suş. V2’nin yayılmaması için zaten daha fazla önlem alınıyor. Örneğin V2 vakası ile teması olanlar daha fazla izole ediliyor. Yani Güney Afrika varyantı biraz daha tehlikeli şu anda, bizim de çok yakından takip ettiğimiz bir tür. Diğer aşılarda olduğu gibi CoronaVac’ta da böyle bir beklenti var aşıdan kaçabileceği yönünde” diye konuştu.

    “AŞILILAR TEMASLI OLSA DA KARANTİNAYA GİRMEYECEK”

    Yaygın aşılamayla birlikte filyasyonda temaslı takibinde de değişimler olduğuna değinen Prof. Dr. Yavuz, artık ilk virüs ya da İngiltere varyantı ile temaslı olan “aşılı” kişilerin, karantinaya girmesine gerek kalmayacağını açıkladı.

    Yavuz, “Eğer iki doz aşısını olmuş bir kişi vaka temaslısı olursa, V1 (İngiltere varyantı) dahil, izolasyonda tutulmayacak. Çünkü aşının koruyuculuğunun olduğunu biliyoruz. Ama V2 (Güney Afrika) ya da V3 (Brezilya) varyantlarında aşının yeterince koruma sağlamayabileceği yönünde kaygılarımız olduğu için, temaslıların izolasyona girmesi gerekecek. Türkiye’de çok yaygın değil bunlar şu anda ama çok yakından izlememiz gerekiyor” dedi.

    “GERÇEK YAŞAM VERİLERİ GELİNCE AŞILANANLAR MASKESİZ GÖRÜŞEBİLECEK”

    Ülkemizde uygulanan CoronaVac aşısının etkinliğine dair “gerçek yaşam verileri” geldikçe, daha da rahat günlere kavuşabileceğimizi söyleyen Prof. Dr. Yavuz, “Şu an bayağı bir insan iki doz aşısını oldu ve üzerinden 14 gün geçti. İlk değerlendirmeler olumlu görünüyor, yani ağır hastalıktan ve ölümden koruma açısından gayet güzel etkinliği var gibi görünüyor. Bunların daha da detaylı analizleri yapıldıktan ve bu veriler toplumla da paylaşıldıktan sonra, mesela Amerika’nın yaptığı gibi maskesiz olarak görüşebileceğimiz duruma gelebileceğiz. Aşılı insanlar en azından birbirleriyle daha rahat görüşebilecek. Türkiye’nin gerçek yaşam verilerini de elde edebilmek için çalışmalar yapılıyor. Bu analizler ve tüm verilerin birlikte değerlendirilip paylaşılması gerekiyor daha rahat edebilmemiz için” şeklinde konuştu.

    “OXFORD AŞISI İNCELENİYOR YENİDEN AŞILAMAYA DÖNÜLEBİLİR”

    Oxford Üniversitesi’nin geliştirdiği Astra Zeneca aşısının pıhtılaşmaya neden olduğu gerekçesiyle Avrupa’da bazı ülkelerde aşılamaların durdurulmasına da değinen Prof. Dr. Yavuz, güvenli incelemeler için bu tip duraklamaların olabileceğini söyledi.

    Yavuz, “Milyonlarca insana aşı yapılıyor. Bu insanların başına ne gelirse, acaba aşı ile mi ilişkili diye takip edilmesi gerekiyor. Oxford aşısında da görülen bu bir takım istenmeyen yan etkiler acaba normal popülasyonda görüldüğü sıklıkta mı yoksa daha mı yüksek oranda, bunun araştırılması yapılıyor şu anda. Firmanın açıkladığı, normal sıklıktan fazla olmadığı yönünde. Ama yakından izliyoruz dediler. Almanya kendi vakalarını inceliyor şu anda o nedenle Astra Zeneca ile aşılamalar durdu. Böyle inceleme aşamaları olabilir. Her inceleme aşamasında aşı problemli, sorun var, demek yanlış. Bütün aşılar için de geçerli değil bu. Her aşı ayrı bir preparat. Örneğin bizim aşımız zaten Oxford aşısı gibi değil, adenovirüs değil inaktif virüs aşısı. Diğer gelecek olan da mRNA aşısı. Henüz bizde viral vektör (adenovirüs) aşısı gelmedi. Bu açıdan endişe edecek bir durum yok. Ancak EMA da yani Avrupa İlaç Ajansı ve Dünya Sağlık Örgütü de hastalığı daha tehlikeli bulduğu için bu aşının yapılmasını öneriyor. Risk grubundakilerde aşı yapılmaya devam edilsin ama risk grubunda olmayanlar için sonuç beklensin deniyor. Çünkü riskli gruptakilerde, aşının yan etkisinden değil, hastalıktan ölme ihtimali çok daha fazla” ifadelerini kullandı.

    “HASTALIĞI GEÇİREN HERKES AŞILANMALI DEMEK İÇİN HENÜZ ERKEN”

    Daha önce hastalığı geçiren kişilerin aşılandığı taktirde uzamış Kovid (long term Covid) semptomlarının da iyileştiği yönünde ABD’de yapılan çalışmaya da değinen Prof. Dr. Serap Şimşek Yavuz, “Daha önce hastalığı geçirmiş kişileri aşıladığımızda ne elde ediyoruz? Bu sorunun cevabı henüz hala net değil. Bahsedilen çalışma, daha önce hastalanmış kişiler aşılandığına mesela mRNA aşısı ile aşılandığı zaman, bunlarda uzun dönem Kovid semptomlarının da ilerleyen dönemlerde azaldığı gözlenmiş. Ama bu bir preliminary (erken) veridir. Rutin olarak hastalığı geçiren herkesi aşılamak gerekiyor demek için henüz erken. Bizde zaten hastalığı geçirenleri ilk 6 ayda aşılamıyoruz. İmmün sistemle uğraşıyorsunuz, farklı mekanizmalar tetiklenebilir. Onun için biraz daha zamana ihtiyacı var bu yaklaşımın” dedi.

    “FRANSA MUTASYONU BAŞKA ÜLKELERDE DE GÖRÜLÜRSE TEHLİKELİ DİYEBİLİRİZ”

    Fransa’da görülen ve testlerde belirlenemeyen yeni mutasyona da değinen Prof. Dr. Yavuz, bu mutasyonun tehlike olarak değerlendirilebilmesi için lokalize kalmaması ve birkaç ülkede daha görülmesi gerektiğini söyleyerek, “Çok sayıda varyant olabiliyor. Fakat bunların önem arz eden varyantlar haline gelebilmesi için fenotipik görünümünde bir değişiklik olması lazım. Mesela bulaşıcılığını çok artırması, ölüm ya da hastalık şiddetini artırması, testlerden kaçması lazım. Gerçekten böyle bir şey olursa o zaman daha yakından izlenmeye başlanıyor. Sadece bir yerde sınırlı kaldıysa, onun bir anlamı olmuyor. O nedenle şu anda Fransa’da tespit edilen varyant, önem arz eden ve yakından takip edilmesi gereken bir varyant olarak değerlendirilmiyor. Ama eğer başka ülkelerde de görülmeye başlanırsa, özellikle tanı testlerinden kaçması nedeniyle önemli olabilir. Tanı testlerini değiştirmek de çok zor bir şey. Değil zaten tek gen bölgesi bakılmıyor tanı testlerinde. Birkaç bölgeye bakılıyor. Mesela spike bölgesine, nükleokapsid gen bölgesine bakılıyor. İngiliz varyantında da böyle oldu. Spike bölgesinde negatif çıkıyordu, öyle tanıdılar. O nedenle şu anda bunlara (Fransa’daki varyanta) inceleme aşamasındaki varyant deniyor. Türkiye’de de var böyle varyantlar. Ama bunun önem arz etmesi durumunda rutin olarak izlemeniz gerekiyor. Şu an öyle bir şey yok” dedi.

  • 4,5 milyon doz aşı geliyor! Koruyuculuğu yüzde 94,5

    4,5 milyon doz aşı geliyor! Koruyuculuğu yüzde 94,5

    Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Murat Akova, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın bu ay 4,5 milyon doz geleceğini duyurduğu BioNTech aşısının Türkiye’de Faz-3 çalışmaları kapsamında 500 kişide uygulandığını söyledi. Akova, “Türkiye’deki gönüller Amerika ve Avrupa’da yürütülen bir çalışmanın parçasıydı. Bu çalışma ile ilgili sonuçlar bilimsel makale halinde yayımlandı ve aşının yüzde 94,5 civarında etkili olduğu gösterildi” dedi.

    Bakan Fahrettin Koca, Türk bilim insanları Uğur Şahin ve Özlem Türeci çiftinin başında olduğu Alman BioNTech firmasının Pfizer ortaklığında geliştirdiği Covid-19 aşısının bu ay Türkiye’ye geleceğini ve sırası gelenlere uygulanacağını açıkladı. Bakan Koca’nın 4,5 milyon doz geleceğini söylediği BioNTech aşısının Faz-3 çalışmaları, Türkiye’de Çin menşeili Sinovac aşısında olduğu gibi Hacettepe Üniversitesi koordinatörlüğünde yürütüldü.

    ‘YÜZDE 94,5 ETKLİ OLDUĞU GÖSTERİLDİ’

    DHA’ya konuşan Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Murat Akova, BioNTech aşısının Faz-3 çalışması kapsamında Türkiye’de yaklaşık 500 kişilik grup üzerinde uygulandığını söyledi. Akova, “Türkiye’deki gönüller Amerika ve Avrupa’da yürütülen bir çalışmanın parçasıydı. Bu çalışma ile ilgili sonuçlar bilimsel makale halinde yayımlandı ve aşının yüzde 94,5 civarında etkili olduğu gösterildi. Ama Türkiye’deki 500 gönüllünün durumuna ait özel bir yayın yapılmadı. O genel havuzun içerisinde Türkiye’deki gönüllerde de benzer bir etkinlik olduğunu kabul ediyoruz dedi.

    ‘2 DOZ YAPILMASI LAZIM’

    Prof. Dr. Akova, bu aşının yurt dışında da değişik ülkeler tarafından kullanım onayı verilen dozunun 2 doz halinde uygulanması olduğunu vurgulayarak, “Ama İsrail’de yapılan çalışmalarda ikinci doz aşı yapılmadan hemen önce kandaki antikor düzeyleri ve aşı yapılan kişilerin takibi sonucunda yüksek oranda koruyuculuğu olduğu gösterildi. Yani tek doz aşının bile koruyuculuğu var. Ama tek doz aşının koruyuculuğuna uzun vadede güvenmek pek doğru olmaz. Çünkü belli zaman içerisinde tek doz aşı ile o antikor düzeyleri düşer, onun için mutlaka 2 doz yapılması lazım” ifadelerini kullandı.

    ‘ÖLÜMLER AŞI İLE İLGİLİ DEĞİL’

    Prof. Dr. Akova, BioNTech aşısından sonra özellikle Norveç’te 80-90 yaş üzerindeki kişilerde ardı arkasına ölümlerin bildirildiğini, daha sonra bunun direkt aşı ile ilişkili olmadığını yönünde açıklamaların olduğunu hatırlattı. Akova, “Bu aşı yapıldıktan sonra birkaç gün içerisinde yüksek ateşe sebep olabiliyor. Ölüm bildirilenler altta yatan ciddi hastalığı olan kronik hastalığı olan yaşlılardı. Dolayısıyla yüksek ateş onların dengesini iyice bozup da ölüme sebep olmuş olabilir; ama bununla ilgili daha ayrıntılı bir bilgi yayımlanmadı. Bu aşının bir de alerjik reaksiyonlara yol açması söz konusu. Milyonda 5 ile 7 arasında değişen ciddi alerjik reaksiyon yapabiliyor. O yüzden bu aşının uygulama protokolünde aşının yapıldığı sağlık merkezinde aşı yapılan kişinin en az yarım saat süreyle gözlem altında tutulması isteniyor. Çünkü bu tür alerjik reaksiyonlar genellikle çok kısa sürede ortaya çıkıyor; ama müdahale edildiği takdirde herhangi bir tehlike arz etmiyor. İlk başlangıçtaki ölümler bildirildikten daha sonra ciddi bir bildirim gelmedi. Aşı ile direkt ilgili olduğu düşünülmedi. Öyle bir şey düşünülmüş olsaydı da aşının durdurulması söz konusu olurdu, durdurulmadı” diye konuştu.

    ‘HANGİ AŞI VARSA ONU OLUN’

    “Bu aşamada verilecek en önemli mesaj; elinizin altında hangi aşı varsa hangi aşıya erişebiliyorsunuz o aşıyı mutlaka olun” ifadesini kullanan Akova, “Ama aşı olduktan sonra da kendinizi korumaya devam edin. Çünkü Sinovac aşısı ilk dozdan sonra koruyuculuğu oldukça düşük olan bir aşı. Mutlaka iki doz yapılıp, ikinci dozdan sonra en az 14 gün sürenin geçmesi lazım. Pfizer-BioNTech aşısının birinci dozdan sonra kısmen daha yüksek koruyucu olduğunu biliyoruz; ama bu korunma önlemlerini aksatmanızı, maske takmamanızı, kalabalıklara girmenizi gerektiren bir durum değil, bu durumda da hastalık bulaşabilir. O nedenle aşı da olsanız kendinizi korumaya devam etmelisiniz, hangi aşıyı bulursanız da onunla bir an önce aşılanmanız önemli olan nokta” dedi.

    ‘YAZA KADAR TOPLUMSAL BAĞIŞIKLIĞI HEDEFLEMELİYİZ’

    Akova, gelecek hafta 60-65 yaş arasına aşının başlanacak olmasının çok olumlu olduğunu kaydederek, “Bu yaş grubundan sonra artık diğer yaşlardaki riskli gruplar veya toplumda çalıştıkları koşullar nedeniyle risk altında olan gruplar aşılanmaya başlanacak. Şu andaki hızla toplumun yüzde 65-70’lik sürü bağışıklığı ya da ‘toplumsal bağışıklık’ denen rakama çok kısa sürede ulaşmak maalesef mümkün değil. Günde 150-200 bin civarında aşı yapılıyor, bu rakam çok düşük. Yaklaşık 50 milyon kişinin aşılanmasından bahsediyoruz. 50 milyon kişinin aşılanması için günde 1 milyon aşılama yapsanız 1,5-2 ay sürer. Bu da yaz aylarının başını bulacak demektir. Amerika Birleşik Devletleri mayıs ayı sonuna kadar aşıyı erişilebilir hale getirmeyi planlıyor. Bizim de en azından yaz başına kadar bu ‘toplumsal bağışıklık’ dediğimiz rakama ulaşacak aşılamayı hedeflememiz gerekir. Ama onun için bir yandan aşı bulmak ve bir yandan o aşıyı süratle uygulamak gerekir” diye konuştu.

    BioNTech aşısının eksi 70-80 derecede saklanması gerekiyor. Bu nedenle aşının Türkiye’ye getirilirken bu dereceye sahip özel kutularda nakledileceği belirtildi. Aşı, Hacettepe Üniversitesi’de Faz 3 çalışmaları sırasında da eksi 72 derecedeki özel dolaplarda tutulmuştu.

     

  • Merkez Bankası faiz kararını açıkladı

    Merkez Bankası faiz kararını açıkladı

    Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası faizi 200 baz puan artırarak yüzde 17’den yüzde 19’a yükseltti. Merkez Bankası haftalık gösterge repo faizinde 200 baz puan artışa gitti. TCMB en son Aralık toplantısında faizi 200 baz puan artırmış, sonraki 2 toplantısında değişikliğe gitmemişti.

    Merkez Bankası Beklenti Anketinde enflasyon beklentisi yıl sonu için yüzde 11,54, 12 ay sonrası için yüzde 10,47 ve 24 ay sonrası için yüzde 9,18 seviyesinde bulunuyor.

    TCMB’nin enflasyon beklentisi 2021 yıl sonu için yüzde 9,4, 2022 yıl sonu için yüzde 7,0 seviyesinde bulunuyor. TÜİK en son tüketici fiyatlarını yıllık %15,61 olarak açıkladı. TCMB’nin bir sonraki toplantısı 15 Nisan’da gerçekleştirilecek.

    Toplantı sonrasında yapılan açıklamada şöyle denildi:

    “Genişleyici parasal ve mali politikalar ile aşılama sürecinde yaşanan olumlu gelişmelerin etkisiyle küresel büyüme görünümünde iyileşme ve uluslararası emtia fiyatlarında artış görülmektedir. Yükselen küresel enflasyon beklentileri, gelişmiş ülke para politikalarına ilişkin belirsizliklere ve küresel finansal piyasalarda dalgalanmaya yol açmaktadır. İktisadi faaliyet güçlü bir seyir izlemektedir. Salgına bağlı kısıtlamaların hafifletilmesiyle hizmetler ve bağlantılı sektörlerde iktisadi faaliyetin artması beklenmektedir. Bununla birlikte, salgının seyrine ilişkin muhtemel gelişmelere bağlı olarak iktisadi faaliyet üzerindeki riskler önemini korumaktadır. Salgın döneminde sağlanan yüksek kredi büyümesinin birikimli etkileriyle güçlü seyreden iç talebin yanı sıra ithalat fiyatlarındaki artışlar cari işlemler dengesini olumsuz etkilemeye devam etmektedir. Diğer taraftan, finansal koşullardaki sıkılaşmayla birlikte yavaşlayan kredi büyümesi son dönemde bir miktar yükseliş eğilimi sergilemiştir.

    İç talep koşulları, döviz kuru başta olmak üzere birikimli maliyet etkileri, uluslararası gıda ve diğer emtia fiyatlarındaki yükseliş ve enflasyon beklentilerindeki yüksek seviyeler, fiyatlama davranışları ve enflasyon görünümünü olumsuz etkilemeye devam etmektedir. Öte yandan, bazı sektörlerde belirginleşen arz kısıtları ile gerçekleştirilen ücret ve yönetilen fiyat ayarlamaları, orta vadeli enflasyon görünümü üzerindeki önemini korumaktadır. Gerçekleştirilen parasal sıkılaştırmanın krediler ve iç talep üzerindeki yavaşlatıcı etkilerinin daha belirgin hale geleceği beklentisi korunmakla birlikte, son dönemde kredi büyümesindeki yükseliş eğilimi ile ithal maliyetlerdeki artış, talep ve maliyet unsurlarında öngörülen kademeli iyileşmeyi geciktirmektedir.

    Kurul, söz konusu gelişmelerin enflasyon beklentileri, fiyatlama davranışları ve orta vadeli enflasyon görünümü üzerinde oluşturduğu yukarı yönlü riskleri dikkate alarak, önden yüklemeli ve güçlü bir ilave parasal sıkılaştırma yapılmasına karar vermiştir.

    2021 yılsonu tahmin hedefi dikkate alınarak, enflasyonda kalıcı düşüşe ve fiyat istikrarına işaret eden güçlü göstergeler oluşana kadar, sıkı para politikası duruşu kararlılıkla uzun bir müddet sürdürülecektir. Enflasyonda kalıcı düşüşe ve fiyat istikrarına işaret eden güçlü göstergeler kapsamında enflasyonun ana eğilimi ve fiyatlama davranışlarına ilişkin göstergeler, yayılım endeksleri, talep ve maliyet unsurları ve enflasyon beklentilerinin tahmin ufku içerisinde hedeflerle uyumu yakından izlenmeye devam edilecektir. Gerekmesi durumunda ilave parasal sıkılaşma yapılacaktır.

    Kalıcı fiyat istikrarı ve yüzde 5 hedefine varıncaya kadar, para politikası faizi ile gerçekleşen/beklenen enflasyon arasındaki denge, güçlü dezenflasyonist etkiyi koruyacak şekilde kararlılıkla sürdürülecektir. Sıkı para politikası duruşunun bu şekilde sürdürülmesinin fiyat istikrarını kalıcı olarak tesis etmesinin yanında, ülke risk primlerinin düşmesi, ters para ikamesinin başlaması, döviz rezervlerinin artış eğilimine girmesi ve finansman maliyetlerinin kalıcı olarak gerilemesi yoluyla makroekonomik ve finansal istikrarı olumlu etkileyeceği değerlendirilmiştir.

    TCMB karar alma süreçlerinde orta vadeli bir perspektifle, enflasyonu etkileyen tüm unsurları ve bu unsurların etkileşimini temel alan bir analiz çerçevesi benimsemektedir. Açıklanacak her türlü yeni verinin ve haberin Kurul’un geleceğe yönelik politika duruşunu değiştirmesine neden olabileceği önemle vurgulanmalıdır.”

  • Başsavcılık: “HDP, PKK’nın partisidir”

    Başsavcılık: “HDP, PKK’nın partisidir”

    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca HDP’nin kapatılması istemiyle hazırlanan iddianamede, “HDP ile PKK-KCK arasında bir fark yoktur. HDP silahlı terör örgütü PKK-KCK’nın emir ve talimatları doğrultusunda faaliyet yürüten yaptıkları veya yapmadıkları bakımından halka değil terör örgütü PKK-KCK’ya hesap veren, terör örgütünün siyasi görünümlü bir uzantısı, organıdır. Başka bir deyimle HDP; PKK’nın partisidir” tespitlerine yer verildi.

    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Bekir Şahin tarafından hazırlanan 609 sayfalık iddianamede, HDP ile PKK-KCK silahlı terör örgütü arasında organik bir bağ olduğu ve emir-komuta zinciri şeklinde bir yapılanma bulunduğu vurgulandı. HDP üyeleri hakkında çeşitli mahkemelerdeki iddianameler ve mahkeme kararları, 6-8 Ekim olayları, Hendek operasyonları ile tüm dosya kapsamında ortaya konulan delillerden, HDP’nin daha önce Anayasa Mahkemesince kapatılan partiler gibi tamamen PKK/KCK’nın güdümünde bulunduğu ve PKK’nın legal görünümlü bir yan kuruluşu olduğunun ortaya konulduğuna dikkat çekildi. HDP’nin teşkilat kongreleri ve büyük kongreleri ile tüm gösteri ve toplantılarının Anayasa ve yasalara göre kurulmuş bir siyasi partinin olması gereken parti kongreleri ve toplantıları gibi değil de bölücü terör örgütü PKK ve örgüt elebaşı Abdullah Öcalan lehine sloganlar atılan alanlar haline getirildiği belirtildi. İddianamede, kongre salonlarının örgüt kampları gibi terörist fotoğrafları ve sözde terör örgütü bayrakları ile donatıldığı ifade edilerek, partinin kongrelerinin bir siyasi partinin kongresinden ziyade terör örgütünün propagandasının yapıldığı, ölen teröristlere saygı duruşlarında bulunulduğu, anayasal düzene ve üniter devlet yapısına yönelik açıkça düşmanlığın sergilendiği adeta “PKK kongreleri” şeklinde cereyan ettiği kaydedildi.

    “Terör örgütünün siyasi görünümlü bir uzantısı, organıdır”

    HDP’nin terör örgütü PKK-KCK’yı açıkça desteklemekten öteye geçerek onun bir organı gibi faaliyette bulunduğuna dikkat çekilen iddianamede şunlar kaydedildi:

    “Aslında HDP ile PKK-KCK arasında bir fark yoktur. HDP silahlı terör örgütü PKK-KCK’nın emir ve talimatları doğrultusunda faaliyet yürüten yaptıkları veya yapmadıkları bakımından halka değil terör örgütü PKK-KCK’ya hesap veren, terör örgütünün siyasi görünümlü bir uzantısı, organıdır. Başka bir deyimle HDP; PKK’nın partisidir. Aslında buna şaşırmak gerekir. Çünkü Partinin Eş Genel Başkanlığını yapmış Pervin Buldan ve Selahattin Demirtaş açıkça HDP’nin terör örgütü lideri Öcalan’ın projesi olduğunu, Öcalan’ın HDP fikriyatında büyük emeği olduğunu belirterek açıkça söylemekten çekinmemişlerdir. Bu hususu örgüt elebaşı da kabul etmektedir”.

  • “Hastaneye yatışlar 1 hafta sonra artabilir”

    “Hastaneye yatışlar 1 hafta sonra artabilir”

    Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. Levent Akın, koronavirüs salgını ile mücadelede normalleşme sürecinin etkilerinin bu hafta görülmeye başlandığını söyledi. Akın, “Hastaneye başvurularda artış var; ama yatışlarda çok yüksek bir artış yok. Hastalık semptomatik belirtilerle başlıyor. Belirtileri takip eden 5 ile 7’nci günde bazı kişilerde tablo ağırlaşıyor. Demek ki bir dahaki hafta hastaneye yatışlarda bir artışla da karşılaşabiliriz” dedi.

    Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Uzmanı, Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. Levent Akın, DHA’ya yaptığı açıklamada, il il 100 bin kişide görülen koronavirüs vaka sayılarının yer aldığı güncel risk haritasını değerlendirdi. Akın, “Şubat ayında Türkiye’ye giren İngiliz varyantının yayılma, bulaşma özelliği çok yüksek olduğu için Mart ayında eski önlemler, kısıtlamalar sürdürülse bile yine bir şekilde vaka artışı bekleniyordu” dedi. Akın, normalleşme etkilerinin bu hafta görülmeye başlandığını kaydederek, “Şu anda vaka sayıları 15 bine gelmiş belki daha da fazla olabilir. Saptananlar bunlar çünkü. Başvurularda artışlar olduğunu duyuyorum. Hastaneye başvurularda artışlar var; ama yatışlarda öyle çok yüksek bir artış yok. Hastalık belirtileri takip eden 5 ile 7’nci günde bazı kişilerde tablo ağırlaşıyor. Buna bağlı olarak hastaneye yatırıyoruz. Demek ki bir dahaki hafta gerçekten Türkiye’deki tablo ağırlaşmaya gidiyorsa, bir dahaki hafta hastaneye yatışlarda bir artışla da karşılaşabiliriz. Hastaneye yatmak tabii kaybedeceğimiz insan sayısının artma olasılığını gösteriyor” diye konuştu.

    ‘SOSYAL YAŞAMIN CANLANMASI RİSKİ ARTIRIYOR’

    Vaka sayılarının arttığı illerde şehirlerarası seyahate dikkat çeken Akın, “Vakaların çok yoğun görüldüğü illerdeki insanların hafif olan daha az görülen illere gitmesi ya da hafif görülen illerdeki insanların yoğun görülen illere gidip, tekrar kendi illerine geri dönmesi, hastalığın farklı illere bulaşmasına sebep oluyor. Bu konuda önemli noktalardan birisi, eğer yoğun bir bölgedeyseniz ilin dışına çıkmamak lazım. Ya da sakin bir bölgedeyseniz, kendi bulunduğunuz ilde faaliyetlerinizi sürdürmek zorundasınız. Çok zorunlu haller olabilir. Sosyal nedenler, kayıplar, hastalıklar gibi. Bu nedenle tabii gidilebilir. Ama muhakkak ‘normalleşme’ adı altında verilen sosyalleşme, sosyal yaşamın biraz canlanması riski artırıyor. O yüzden herkesin riskin arttığını düşünerek, kendi önlemlerine daha dikkatli uyması ve takip etmesi gerekiyor” ifadelerini kullandı.

    ‘GÜNEY AFRİKA MUTANTI, SİNSİ SİNSİ ARAYA GİRMEK İSTİYOR’

    Akın, mutasyonlu virüsün artan vaka artışlarına etkisini değerlendirerek, “Türkiye’de şu anda dolaşımdaki mutasyonu virüsün yüzde 50-60’ı İngiliz varyantıdır. Bu yüzden de bunun bulaşmasını çok yüksek olduğunu biliyoruz. Bir takip var. Muhtemelen Mart ayının sonlarına doğru buna ait verileri elde edebiliriz. Çünkü İngiltere’de bu veriler ancak Ocak ayında yayınlanmaya başladı. Bir takibe ihtiyacımız var. Şu anda Vuhan tipi virüsle, meşhur İngiliz tipi virüsün bir karışımını yaşıyoruz. Bu arada sinsi sinsi araya girmek isteyen Güney Afrika mutantı var. O biraz daha sıkıntılı. Şu anda Türkiye’de çok yaygın değil ama o da bir süre sonra yaygınlaşabilir” dedi.

  • 4 kişilik bir ailenin aylık gıda harcaması: 2 bin 681 TL

    4 kişilik bir ailenin aylık gıda harcaması: 2 bin 681 TL

    Birleşik Metal İş Sendikası Araştırma Merkezi’nin (Bisam) hesaplamalarına göre, dört kişilik bir ailenin sağlıklı beslenmesi için aylık yapması gereken harcama tutarı 2 bin 681 liraya yükseldi.

    Bisam raporunda, “Bu harcama tutarı sadece gıda için yapılması gereken minimum tutardır. Buna göre yetişkin bir kadının sağlıklı beslenmesi için yapması gereken günlük harcama tutarı 23.13 lira, yetişkin bir erkeğin 23.94 lira, 15-18 yaş arası bir gencin 25.47 lira, 4-6 yaş arası bir çocuğun ise 16.84 liradır” denildi.

    Yetişkin bir erkeğin sağlıklı bir biçimde beslenmesi için tüketmesi gereken gıdaların aylık karşılığı 718 lira olarak belirlenen raporda, “Bu değer yetişkin bir kadın için 694 lira, 15-18 yaş bir genç için 764 lira, 4-6 yaş arası bir çocuk için 505 liradır. Sağlıklı bir biçimde beslenmenin toplam aile bütçesine maliyeti ise 2 bin 681 lira olarak belirlendi. Bu tutar söz konusu ailenin sadece gıda harcamaları için yapması gereken zorunlu tutardır. Eğitim, sağlık, barınma, eğlence, ısınma, ulaşım gibi giderler ile birlikte bir ailenin yapması gereken harcama tutarı 8 bin 274 liraya ulaşıyor” denildi.

    Bisam verilerine göre, harcamalarda süt ve süt ürünlerinin payı yüzde 35.3, et, yumurta ve kurubaklagil grubunun payı yüzde 27.1, sebze ve meyvenin harcamalar içindeki payı yüzde 15.92, ekmek, makarna vb. için ise pay yüzde 9.38 ve diğer gıda hacamalarının toplam içindeki payı da yüzde 12.31 olarak belirlendi.

    Raporda şöyle denildi:

    “Süt ve süt ürünleri tüketiminde 15-18 yaş arasındaki bir gencin harcama gereksinimi, yetişkin erkek ve kadından fazlayken, yumurta 4-6 yaş grubu için daha önemlidir. Günlük 89.37 TL’lik harcama içinde en maliyetli tüketim 8.8 TL ile 15-18 yaş arası bir gencin tüketmesi gereken süt ve süt ürünleri miktarıdır. 4-6 yaş arası bir çocuğun tüketmesi gereken yumurta miktarı yetişkinlerden fazladır.”

  • Diyanet 2021 fitre miktarını açıkladı

    Diyanet 2021 fitre miktarını açıkladı

    Din İşleri Yüksek Kurulu, 2021 yılı Ramazan ayının başlangıcından 2022 yılı Ramazan ayının başlangıcına kadar olan süre için fitre miktarının 28 TL olarak belirlendiğini açıkladı.

    Din İşleri Yüksek Kurulu, Prof. Dr. Abdurrahman Haçkalı başkanlığında yaptığı toplantı sonrası 2021 yılı fitre miktarını açıkladı.

    Kuruldan yapılan yazılı açıklamada, şu ifadelere yer verildi:

    “Din İşleri Yüksek Kurulumuzca, 2021 yılı Ramazan ayının başlangıcından 2022 yılı Ramazan ayının başlangıcına kadar olan süre için Fitre miktarı 28 TL olarak belirlenmiştir. Fitre miktarının belirlenmesinde, İslam dininin temel kaynaklarında zikredilen deliller ve günümüz şartlarında bir kişinin günlük gıda ihtiyacının ortalaması esas alınmıştır. Belirtilen meblağ, nakdi olarak verilebileceği gibi gıda vb. maddelerden ayni olarak da verilebilir. Belirlenen bu miktar aynı zamanda, günlük fidye miktarıdır. Bununla birlikte her bir mükellef (fitre veren kişi) bir günlük kendi gıda harcamasına denk düşecek meblağı ya da daha fazlasını fitre/fidye olarak da verebilir.”

  • 20 binin üzerinde obezite ameliyatı yapıldı

    20 binin üzerinde obezite ameliyatı yapıldı

    Türk Obezite Cerrahisi Vakfı Başkanı Prof. Dr. Oktay Banlı, pandemi döneminde insanların eve kapanması ve hareketin azalması sonucu obezitenin ciddi oranda arttığını söyledi. Banlı, “Pandemi döneminde ilk 3-4 aylık süreçte obezite ameliyatları durmasına rağmen, haziran ayından itibaren 20 binin üzerinde obezite ameliyatı yapıldı. 2019 yılında yine bu sayı 20 ila 25 bin arasındaydı” dedi.

    Türk Obezite Cerrahisi Vakfı Başkanı Prof. Dr. Oktay Banlı, koronavirüs salgını ile mücadele döneminde obezitenin arttığını söyledi. Banlı, “Pandemi dönemi zor bir dönemdi. İnsanların eve kapandığı ve hareketin azaldığı bir dönem oldu. Obezitede ciddi bir artış oldu. Herkesin kilosunda bir artış oldu. Obezite zaten ciddi bir sorundu. Pandemi de bu ciddi sorunu daha da artırdı. İnsanlar böylece daha fazla kilolara ulaşmış oldu” dedi.

    ’20 BİNİN ÜZERİNDE OBEZİTE AMELİYATI YAPILDI’

    Pandemi döneminde ilk 3-4 aylık süreçte obezite ameliyatlarının da durduğunu hatırlatan Banlı, “Haziran’dan sonra ise tekrar kontrollü bir şekilde obezite ameliyatlarına başladık. Ve o günden de bugüne tüm tedbirleri alarak başarılı bir şekilde yapmaya devam ediyoruz. Fakat 3-4 aylık ara bizde de oldu tabi. Ancak buna rağmen ülkemizde bu dönemde 20 binin üzerinde obezite ameliyatı yapıldı. 2019 yılında yine bu sayı 20 ila 25 bin arasındaydı. Yine eski rakamlara nazaran bu sende yüksek sayıda Türkiye’de obezite ameliyatı yapıldı. Pandemi bunu durduramadı. Çünkü obezite Türkiye’de de bütün dünyada da çok arttı. Doğal olarak ameliyat sayısı da buna paralel olarak artıyor” diye konuştu.

    ‘YABANCI HASTA SAYISI ARTTI’

    Banlı, Türkiye’ye ameliyat olmaya yurt dışından da birçok insanın geldiğini gözlemlediklerini ifade ederek, şöyle konuştu:

    “Önceleri sadece Türk vatandaşlarını ameliyat ediyorduk. Daha sonra bu Türk vatandaşlarının yakınları olan; Avrupa’da çalışan, dış ülkelerde çalışan Türk vatandaşlarını ameliyat etmeye başladık. Ve son dönemlerde giderek artan bir sayıda yabancı hastaları da ameliyat eder olduk. Balkan ülkelerinden ve özellikle de Avrupa vatandaşlarından bize ciddi bir şekilde hastalar müracaat ediyor. Ülkemizin her yerinde de bu ameliyatlar güvenle ve başarı ile yapılabiliyor. Ve artık İngiliz, İtalyan, Alman, Hollandalı hastalarımız var. Ve bu sayının da giderek artacağını düşünüyorum. Ülkemizdeki çok ciddi sağlık yatırımları, altyapısı ve donanımı çok iyi olan hastaneler, takip konusunda da çok tecrübeli hekimlerimiz var. Dolayısıyla dünya genelinde hastalar kendileri için durumu iyice araştırıp ülkemizin iyi olduğu konusunda ikna olup buraya gelip obezite ameliyatlarını oluyorlar.”

  • Evde ani ölüm oranları arttı

    Evde ani ölüm oranları arttı

    Ustasanatçı Rasim Öztekin’in ölümünün ardından Demet Akbağ’ın, “Koronavirüs sebebiyle olması gereken bir ameliyatı da galiba ihmal etmiş” açıklamaları pandemi döneminde hastanelere gitme korkusunu tekrar gündeme getirdi. Kalp damar cerrahisi uzmanı Prof. Dr. Cengiz Köksal, “Yapılan araştırmalar, şikayetleri olup da acile giden hasta sayısının yüzde 50 azaldığını söylüyorlar. Dolayısıyla hastalar, şikayeti var ancak acile gitmiyor. Çünkü oradan bir enfeksiyon kapabilir miyiz, kovide yakalanabilir miyiz diye korkuyorlar. Ve bundan dolayıdır ki ani ölüm oranları evde yüzde 15 artmış pandemi döneminde” dedi.

    HASTANEYE GİDENLERİN SAYISI AZALIYOR

    Tam 1 yıldır hayatımızda olan koronavirüs salgını, Türkiye’de 29 bin 290 kişinin hayatını kaybetmesine neden oldu. Ancak, son 1 yılda Türkiye’de ölüm sayılarının artmasının tek nedeni, bu virüse yakalanmış olmak değil. Bir başka neden ise virüse yakalanma korkusu.

    Usta sanatçı Rasim Öztekin’in vefatının ardından yakın arkadaşı sanatçı Demet Akbağ’ın, “Koronavirüs sebebiyle olması gereken bir ameliyatı da galiba ihmal etmiş” açıklamaları pandemi döneminde hastanelere gitme korkusunu tekrar gündeme getirdi.

    Salgın dolayısıyla hastanelerden uzak duran ve şikayetleri olmasına rağmen, doktora başvurmaktan çekinen kişilerin sayısı, her geçen gün artıyor. Özellikle hayati önem taşıyan kalp rahatsızlıklarına bağlı hastalıklarda, tedavi için geç kalınması, geri dönüşü olmayan sonuçlar doğurabiliyor. Yapılan araştırmalar ise, Türkiye’de pandemi döneminde evde ani ölüm riskinin yüzde 15 artığını gösteriyor. Şikayetleri olmasına rağmen acile giden hasta sayısında da, yüzde 50 azalma var.

    “PANDEMİ DÖNEMİNDE TÜRKİYE’DE EVDE ANİ ÖLÜM RİSKİ, YÜZDE 15 ARTTI”

    Pandemi döneminde virüse yakalanma korkusuyla şikayetleri olmasına rağmen doktora başvurmayan kişilerin, özellikle kalp rahatsızlıklarına bağlı geri dönüşü olmayan sorunlar yaşayabileceğini vurgulayan Ulusal Vasküler ve Endovasküler Cerrahi Derneği Eski Başkanı ve Bezmialem Vakıf Üniversitesi Kalp Damar Cerrahisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Kalp Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Cengiz Köksal, “Pandemi döneminde iki önemli sorun var. Birisi, şikayeti olan hastalar pandemiden korkularına acile gitmeye çekiniyorlar. Bir de kalp hastalıklarının daha sık görüldüğü 65 yaş üstü hastalar için ciddi sokağa çıkma kısıtlamaları var. İnsanlar, ileri yaştaki hasta grubu için ekstra endişe çekiyorlar. Aynı zamanda da kendileri için de acile gitmekten çekiniyorlar. Bu, hastaların şikayetlerinin gizlenmesini ve ağır olmadıkça, ciddi problemler olmadıkça acile gitmelerini engelliyor. Ancak biz defalarca uyarıyoruz. Pandemi döneminde Türkiye’de evde ani ölüm riski, yüzde 15 artmış” diye konuştu.

    “ŞİKAYETLERİ OLUP DA ACİLE GİDEN HASTA SAYISI YÜZDE 50 AZALDI”

    Prof. Dr. Köksal, “Yapılan araştırmalar, şikayetleri olup da acile giden hasta sayısının yüzde 50 azaldığını söylüyorlar. Dolayısıyla hastalar, şikayeti var ancak acile gitmiyor. Çünkü oradan bir enfeksiyon kapabilir miyiz, kovide yakalanabilir miyiz diye korkuyorlar. Ve bundan dolayıdır ki ani ölüm oranları evde yüzde 15 artmış pandemi döneminde” dedi.

    “GERİ DÖNÜŞÜ OLMAYAN SORUNLAR YAŞAMAK İSTEMİYORSANIZ ACİLE VE DOKTORA GİTMEKTEN ÇEKİNMEYİN”

    Prof. Dr. Köksal, özellikle kalp pili olan hastaların rutin kontrollerini aksatmaması ve şikayetleri artan kişilerin doktora başvurması gerektiğini belirterek, “2 risk grubu var, birincisi pandemi dolayısıyla hastaneye gidip enfekte olmak istemeyen hasta grubu var. İkincisi de 65 yaş ve üstü risk altındaki insanların doktora gitmemeleri var. Siz kas problemini, basit enfeksiyonlarınızı belki ihmal edebilirsiniz ama kalp problemini ihmal etmemeniz lazım. Göğüste yanma, göğüs ağrısı, çarpında, nefes darlığı veya mevcut şikayetleriniz artmaya başladıysa mutlaka hastaneye gitmeniz lazım. Kalp pilinin belli bir ömrü var ve 6 ayda bir kontrol edilmesi gerekiyor. Hem bir sorun olup olmadığı, hem de kalp pilinin ömrünün dolup dolmadığı konusunda. Bunlar ihmal edilmemesi gereken şeyler. Göğüs ağrınız ve nefes darlığınız var ama artıyorsa ya da yeni başlıyorsa, sırt ağrısı keskinse, damar yırtılması neden olabilir, Doğan Cüceloğlu’nda olduğu gibi. Ve özellikle kalp piliniz varsa, rutin kontrollerinizi aksatmamanız lazım. Çünkü pandemi hastaneleri ayrı, kovid hastaları ayrı değerlendiriliyor. Acile ve doktora gitmekten çekinmeyin çünkü geri dönüşü olmayan sorunlar ortaya çıkabiliyor. Bundan dolayıdır ki ani ölümler arttı” şeklinde konuştu

    “AMELİYAT OLMA ŞANSINIZI KAYBETTİNİZ, BELKİ BUNDAN SONRA YAPILACAK TEK ŞEY KALP NAKLİ DİYEBİLİRİZ”

    Şikayetleri olmasına rağmen hastaneye gitmek için salgının bitmesini bekleyen hastaların, iki ciddi sorunla karşı karşıya kalabileceğini vurgulayan Prof. Dr. Köksal, “Bunlardan biri, hastalığın daha ağırlaşması, geçirilen sessiz kalp krizleri ve kapak problemlerine bağlı yorulan kalpler, hastaların pandemi sonrası hastaneye gittikleri zaman daha yüksek riskli ameliyat olmalarına neden olacak. Veya biz diyeceğiz ki, ‘Üzgünüz, ameliyat olma şansınızı kaybettiniz. Belki bundan sonra yapılacak tek şey kalp nakli’ diyeceğiz. Çünkü zaman, kalp hastalarının aleyhine işliyor. Damar yapısı daha da bozuluyor, kalp daha da yoruluyor. Ve maalesef ameliyat olasında, yüzde 1-2 riskle ameliyat olacakken, bu riskler yüzde 15’leere kadar çıkabiliyor. Kalp şikayetlerini, rahatsızlıklarını, pil kontrolünü veya rutin kardiyoloji kontrollerini ertelemek, sonuçta daha ciddi sorunlarla karşılaşmanız anlamına gelebilir. Eğer şanslıysanız, evde ani ölüm ile kalmamışsanız” ifadelerini kullandı.

    “65 YAŞ ÜSTÜ EBEVEYNLERİNİZİN ŞİKAYETLERİNİ DİNLEYİN”

    Özellikle 65 yaş üstü kişilerde kalp rahatsızlıkları ile daha sık karşılaştıklarını ifade eden Köksal, “Bu nüfusta ebeveynlere genel yaklaşım şöyle: Lütfen gitme, dışarıya çıkma, mikrop kaparsın, kovid olursun… Hem hastalar korkuyor şikayetlerini söylemekten, hem de 65 yaş üstü hasta yakınları hastalarını hastaneye getirmekten korkuyor. Kalp rahatsızlıkları olsa bile… Lütfen, ileri yaştaki ebeveynlerinizin şikayetlerini dinleyin, onları can kulağıyla dinleyin. Çünkü mevcut kalp şikayetleri varsa, doktora gitmeniz gerekiyor. Aksi halde, örneklerini çok gördüğümüz üzere bir sürü olumsuz olay ile karşılaşabiliyoruz” diye konuştu.