Kategori: Türkiye

  • TÜBİTAK Başkanı’ndan yerli aşı açıklaması

    TÜBİTAK Başkanı’ndan yerli aşı açıklaması

    TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Hasan Mandal, ”Belki ilk aşıyı bulan biz olmayacağız ama en verimli aşıyı bulma noktasında biz ülke olarak adayız. Bu konuda hocalarımıza güveniyoruz” dedi.

    Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) Başkanı Prof. Dr. Hasan Mandal, Türkiye’nin yeni tip corona virüse (Covid-19) karşı en verimli aşıyı geliştirme konusunda aday ülkelerden birisi olduğunu söyledi.

    Ege Üniversitesi ve Aşı Bilimi Derneği’nin düzenlediği 3. Uluslararası Aşı Bilimi Webinarı’na katılan TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Mandal, bilim insanlarının Covid-19’a karşı aşıyı bulmak için çalışmalarını sürdürdüğünü hatırlattı.

    Prof. Dr. Mandal, salgın döneminde sağlık çalışanlarının özveriyle görev yaptığını, bilim insanlarının da hastalığa çare bulmak için aralıksız mesai harcadığını dile getirdi.

    “BELKİ İLK AŞIYI BULAN BİZ OLMAYACAĞIZ AMA…”

    TÜBİTAK bünyesindeki Covid-19 Türkiye Platformu çatısı altında devam eden aşı çalışmalarıyla ilgili bilgi veren Mandal, şöyle konuştu:

    “Bu dönem, tüm insan kaynakları ve disiplinlerimizle bu sürecin içindeyiz. 49 farklı kuruluşta görev yapan 436 araştırmacı şu an bu ülke ve insanlık için aşı geliştirmek amacıyla çalışıyorlar. Covid noktasında belki ilk aşıyı bulan biz olmayacağız ama en verimli aşıyı bulma noktasında biz ülke olarak adayız. Bu konuda hocalarımıza güveniyoruz.”

    “Bu dönem, tüm insan kaynakları ve disiplinlerimizle bu sürecin içindeyiz. 49 farklı kuruluşta görev yapan 436 araştırmacı şu an bu ülke ve insanlık için aşı geliştirmek amacıyla çalışıyorlar. Covid noktasında belki ilk aşıyı bulan biz olmayacağız ama en verimli aşıyı bulma noktasında biz ülke olarak adayız. Bu konuda hocalarımıza güveniyoruz.”

    ÇALIŞMALARDA SON DURUM

    Covid-19 Türkiye Platformu kapsamında 17 projenin yürütüldüğünü de belirten Mandal, “Aşı kapsamında değerlendirirsek 8 aşı çalışması var. Bunların 4’ü klinik faz çalışması aşamasında. Ülkemiz her bir aşamayı bu esnada öğreniyor. Diğer 4 aşımız da yakın zamanda hayvan deneylerini tamamlama aşamasına gelecek. Bu gerçekten ülke için bir başarıdır” dedi.

    “YERLİ VE MİLLİ AŞI ÖNEMLİ”

    Ege Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necdet Budak ise üniversite olarak aşı faaliyetleri konusunda uzun yıllardır çalışma yaptıklarını söyledi.

    TÜBİTAK’ın oluşturduğu platformda da bölgedeki akademisyenlerle Covid-19’a karşı DNA aşısı geliştirme çabası içinde olduklarını belirten Budak, “Yerli ve milli aşı bizim için çok önemli. Bunu Türk bilim adamlarının yapabileceğine de inanıyoruz. Devletimiz, Bakanlığımız, başta Cumhurbaşkanımız, TÜBİTAK ve YÖK başkanlarımız bu konuya özel önem veriyorlar. Türk bilim adamları bu aşı geliştirme çalışmasına uzun vadeli bakmalı diye düşünüyorum” dedi.

    Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Parazitoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi ve Aşı Bilimi Derneği Başkanı Prof. Dr. Adnan Yüksel Gürüz ise Covid-19’un tehlikeli bir hastalık olduğunu kaydetti.

    Dünyada 57 milyon insanın bu hastalığa yakalandığını ve 1 milyon 400 bin kişinin hayatını kaybettiğini belirten Gürüz, “Ege Üniversitesi hızlı Covid-19 DNA aşısı geliştirmek için yola çıkan ekibin bir parçası olarak ticari kaygıdan uzak, sadece bilimsel kriterleri karşılayan en iyi aşıların Türk bilim insanlarınca üretileceğine inancım tamdır. Bu süreçte başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere bize katkı koyan herkese teşekkür ederim” diye konuştu.

  • Bakan Dönmez Türkiye’nin taş kömür rezerv kaynağını açıkladı

    Bakan Dönmez Türkiye’nin taş kömür rezerv kaynağını açıkladı

    Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, 67 kömür santralinin faaliyetlerine devam ettiğini belirterek, “Son yıllarda yapılan çalışmalar neticesinde toplam linyit rezervimiz 19,3 milyar tona, taş kömürü kaynağımız ise 1,5 milyar tona yükseldi” dedi.

    Bakan Dönmez, video konferans yöntemi ile Türkiye Kömür Üreticileri Derneği’nin düzenlediği sektör toplantısına katıldı. Milli Enerji ve maden politikalarının önemli bir ayağını madencilik sektörünün oluşturduğunu, cari açığı azaltmak için potansiyeli yüksek olan altın, bor ve kömür gibi yerli kaynakların aranması, geliştirilmesi ve işletilmesi için sürekli gayret gösterdiklerini belirtti. Bu bağlamda özel teşebbüslerin katkılarını önemsediklerini kaydeden Dönmez, “Yatırımları teşvik etmek için bugüne kadar gerekli projeleri ve yasal düzenlemeleri hayata geçirdik. Özel teşebbüsün önünü açtık, bundan sonra da açmaya devam edeceğiz inşallah. ‘Yer Altı Kömür İşletmeleri’nde İşçi Maliyetlerine Uygulanacak Desteğe İlişkin Tebliğ’ kapsamında 27 işletmecimize destek ödemesi yaptık. Geçtiğimiz haziran ayında yapılan değişiklikle destek ödemesi yapılan işletmeci sayısını 44’e çıkardık. 2016 yılından bugüne kadar toplam 223 milyon TL destek ödemesi yaptık” dedi.

    ‘TAŞ KÖMÜRÜ KAYNAĞIMIZ İSE 1,5 MİLYAR TONA YÜKSELDİ’

    Bakan Dönmez, 2020 Ekim sonu itibariyle elektrik üretiminin yüzde 34’ünü kömürden karşıladıklarını belirterek, “2019 yılında Türkiye’deki toplam 91.431 MW’lik kurulu gücümüzün yüzde 12,4’ünü yerli linyit ve taşkömürü santralleri, yüzde 10’unu ise ithal kömür santralleri oluşturuyor. Bugün 47’si linyit, 4’ü taş kömürü, 1’i asfaltit ve 15’i ithal kömür olmak üzere 67 adet kömür santralimiz faaliyetlerine devam ediyor. Son yıllarda yapılan çalışmalar neticesinde toplam linyit rezervimiz 19,3 milyar tona, taş kömürü kaynağımız ise 1,5 milyar tona yükseldi. Herkesin malumu olduğu üzere küresel enerji sektörü yenilenebilir enerji merkezli büyüme eğiliminde. Ancak kömür yakıtlı termik santraller baz yük santralleri olması nedeniyle önemini sürdürmeye devam edecek. Uluslararası Enerji Ajansı küresel kömür talebinin 2040 yılına kadar günümüz taleplerine benzer eğilimde seyredeceğini belirtiyor. Bunun yanı sıra dijitalleşme, yapay zekâ, blockchain, otonom teknolojiler, elektrikli araçlar gibi kullanımı artan üst düzey teknolojilerle birlikte her alanda elektrik enerjisine ihtiyaç daha da artıyor. Böylesi bir dönemde yerli kaynaklardan elektrik üretimine olan talebin artacağını öngörmek zor değil. Mümkün olan en iyi ve en gelişmiş teknolojilerin kullanılarak yerli kaynaklarımıza dayalı temiz kömür santrallerinin kurulması bu kapsamda önemli yatırım fırsatlarından biri olacak” diye konuştu.

    ‘2020’DE 4 BİN 662 MADEN RUHSAT SAHASINI DENETLEDİK’

    Bakan Dönmez, madencilikte asla taviz vermeyecekleri kırmızı çizgilerinin bulunduğunu vurgulayarak, şunları kaydetti:

    “Bu çizgilerimiz aslında, madencilik denilince kamuoyunda, çok sayıda olumlu gelişmeye karşın akla gelen iki kavram: Kazalar ve Çevre. Sektörümüzün güvenli ve insan odaklı madenciliği bir iş kültürü haline getirmesini istiyoruz. Biz bu konuda gerekli düzenlemeleri hayata geçirdik. Denetimlerimizi artırdık. 2017 yılında 6 bin 517, 2018 yılında 8 bin 88, 2019 yılında ise 8 bin 602 madeni yerinde denetledik. 2019 yılındaki denetim sayımız bugüne kadar gerçekleştirdiğimiz en yüksek sayı oldu. 2020 yılında ise bugüne kadar 4 bin 662 maden ruhsat sahasını denetledik. Şehirleşme ve çevresel etkileri dikkate alarak madencilik faaliyetlerinde çevre ve insan sağlığına zarar verildiğini tespit edersek, gerekli önlemler alınıncaya kadar madencilik faaliyetlerini kısıtlıyoruz ya da durduruyoruz.”

    ‘DESTEĞİMİZ SÜRECEK’

    Yerli kömür üretimini enerji bağımsızlığı ve istihdam açısından kritik gördüklerini belirten Dönmez, “2016 yılında 45,5 milyon ton, 2017’de 87,9 milyon ton, 2018’de 101,5 milyon ton, 2019’da 97,3 milyon ton yerli kömür üretimi gerçekleştirdik. 2018 yılında Cumhuriyet tarihimizin rekorunu kırarak en yüksek yerli kömür üretimine ulaştık. Kömür rezervlerimizi sonuna kadar kullanmak ve kullanım payını ithal kömüre karşı sürekli arttırmak istiyoruz. Ülkemizde bugün, 85’i yer altı işletmesi, 250’si açık işletme, 60 adedi de hem açık hem yer altı işletmesi olmak üzere toplam 395 kömür ruhsatı mevcut. Cari açığımızın kapanmasında yerli kömürün katkısı çok büyük. Madencilik sektörüne her fırsatta desteğimiz sürecek. Kovid-19 döneminde madenciliğimizin mevcut şartlardan asgari ölçüde etkilenmesi için çeşitli destek mekanizmalarını devreye aldık” ifadesini kullandı.

  • 2 hafta sonra daha sert tedbirler gelebilir

    2 hafta sonra daha sert tedbirler gelebilir

    Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu üyesi Doç. Dr. Afşin Emre Kayıpmaz, Cumhurbaşkanlığı Kabinesi sonrası açıklanan kısıtlamaların 2 haftalık süre sonunda yeniden ele alınacağını belirtti. Kayıpmaz, “Ümit ediyorum ki bireysel tedbirler, kapatma ve kısıtlama kararları neticesinde hasta sayıları kontrol altına alınır. Buna rağmen 2 hafta sonra yine başladığımız noktadaysak hasta sayılarındaki, ağır hasta sayılarındaki artış, bizim sağlık kapasitemize ciddi basınç oluşturmaya devam ederse o zaman daha sert tedbirler de gündeme gelir” dedi.

    Ankara Şehir Hastanesi Acil Tıp Kliniği Eğitim Görevlisi ve Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu üyesi Doç. Dr. Kayıpmaz, artan koronavirüs hasta sayıları ve kısıtlama kararlarına ilişkin açıklama yaptı. Kayıpmaz, kış aylarının gelişiyle iyi havalandırılmayan kapalı alanlarda virüsün yayılma imkanı bulduğunu söyledi. Ev içindeki bulaşma ve sosyal hayatta hastalığın yayılımının, tedbirleri beraberinde getirdiğini kaydeden Kayıpmaz, “Her birinin ayrı ayrı etkisi var. Ama son dönemde ev içerisinde ve kafe, lokanta gibi yerlerdeki bulaşmalar artış gösterdi. Onun için de bizim misafirliklerden kaçınmamız lazım. Ne misafirliğe gideceğiz ne de eve misafir kabul edeceğiz. Yalnız kalan büyüklerimizin ihtiyaçlarını da kapıdan göreceğiz, onların eksikleri giderilsin ve biz de dışarıdan onlara herhangi bir virüsü bulaştırmayalım” dedi.

    ‘DAHA SERT TEDBİRLER DE GÜNDEME GELİR’

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın önceki gün açıkladığı kısıtlama kararlarının Bilim Kurulu’nun önerilerini karşıladığını belirten Doç. Dr. Kayıpmaz, kısıtlamaların 2 haftalık bir sürecin sonunda yeniden ele alınacağını söyledi. Kayıpmaz, kısıtlamaların etkisinin izleneceğini belirterek, “Ümit ediyorum ki bireysel olarak almış olduğumuz tedbirler, bu kapatma ve kısıtlama kararları neticesinde hasta sayıları kontrol altına alınır. Ama buna rağmen 2 hafta sonra yine başladığımız noktadaysak hasta, ağır hasta sayılarındaki artış bizim sağlık kapasitemize ciddi basınç oluşturmaya devam ederse o zaman daha sert tedbirler de gündeme gelir. Zaten Cumhurbaşkanı’mız da açıklamasında bunun sinyallerini vermişti. Ne kadar süreceğini bilmediğiniz bir salgında 2 hafta yaşamı tam durdurarak, bir şekilde vakaları kontrol altına almak zor. Bu 2 haftayı kapattınız, ondan sonra insanlar tekrar dolaşıma geçecek, hareketlilik artacak, ondan sonra ne olacak? Bu da bir alternatif olabilir; ama bizim kış aylarında peyderpey hasta ve vaka sayılarının nasıl gittiğine bakıp, ona göre tavsiyelerde bulunmamız gerekiyor. Her türlü alternatif masaya yatırılıyor. Salgının seyrine göre de hastane kapasitelerinin durumuna göre ek tedbirler gündeme gelebilir” diye konuştu.

    ‘SAĞLIK, EĞİTİMİN DE ÖNÜNDE GELİYOR’

    Doç. Dr. Kayıpmaz, öğrenci ve öğretmenlerin salgına karşı son derece duyarlı olduğuna ancak okul ve okul çevresindeki insan hareketliliğinin önlenmesi gerektiğine işaret etti. Çocuklar, öğretmenler ve okulda çalışan kişilerin, okula gidip gelirken ciddi insan hareketliliğine neden olduğunu aktaran Kayıpmaz, sosyal hayatta gerçekleştirilemeyen sınırlılığın eğitim de dahil pek çok alanda kapatma ve kısıtlamaya neden olduğunu söyledi.

    Doç. Dr. Kayıpmaz, okulların yeniden kapanmasıyla ilgili şöyle konuştu:

    “Servis araçlarında hareketlilik oluşuyor. Veliler, çocukları okula götürüp okuldan alma sırasında, okul bahçelerinde, kapı önlerinde ciddi bir hareketlilik oluşuyor. Okulların açık olması, böyle bir insan hareketliliğine de neden oluyor. Sadece çocuklar virüsü okuldan alıp eve götürmüyor. Dışarıda sosyal yaşantıda, iş yaşantısında hastalığı kapan büyükler, çocuklara da bulaştırıyor. Ondan dolayı genel bir uzaktan eğitim kararı, şu aşamada doğru. Sağlık, eğitimin de önünde geliyor. Bir şeyden taviz vereceksek, bu sosyal yaşantımız olmalı. Dışarıda, lokanta, kafe, kıraathanelerde geçirdiğimiz zamanlar olmalı. Ne yazık ki biz oralarda kurallara uyma konusunda çok başarılı olamadık. Binlerce sağlık çalışanımızın çok büyük emeği var. Siz sosyal yaşantıdan sınırlılık yapmadığınız, tedbirlere uymadığınız vakit, bu hasta sayılarına yansıyor. O da eğitim de dahil birçok alanda kapatma ve kısıtlamaya sebep oluyor.”

    ‘KIŞIN DAHA DA SERTLEŞMESİYLE ALARM SEVİYESİNE GEÇMEYE BAŞLAYACAK’

    Doç. Dr. Kayıpmaz, hastanelerdeki yoğunluk durumuna ilişkin, “Özellikle büyük şehirlerde hasta sayılarında önemli artış olduğu ve bu artışın da ülkemizin diğer illerine yansıdığını Sağlık Bakanı’mız açıkladı. Kış ayları geldi, bir yandan Covid-19 artarak devam ediyor. Bir yandan da diğer hastalıklar durmuyor. Böyle olunca da hastane kapasiteleri giderek dolmaya başlıyor. Belli bir seviyeden sonra kışın daha da sertleşmesiyle alarm seviyesine geçmeye başlayacaktır. Ondan dolayı önlemleri şimdiden almakta çok büyük fayda olduğunu düşünüyorum” dedi.

  • İnternette satışı başlamıştı, Sağlık Bakanlığı el koydu

    İnternette satışı başlamıştı, Sağlık Bakanlığı el koydu

    Sağlık Bakanlığı, internet üzerinden ‘ikinci el’ ilaç satışı yapılan hesapların engellenerek, savcılıklara suç duyurusunda bulunulduğunu açıkladı. Tüm Eczacı İşverenler Sendikası (TEİS) Başkanı Nurten Saydan, internet üzerinden yasal olmayan şekilde ambalajı açılmış, kırmızı reçeteli ilaçların dahi satışının yapıldığını, bunların zehir olduğunu söyledi.

    İnternet üzerinden ikinci el eşya satan bazı internet sitelerinden vatandaşlara yasal olmayan şekilde ambalajı açılmış, arasında kırmızı reçeteli ilaçların da olduğu satışlar yapılıyor. ‘Çocuğuma aldım içirdim tadını beğenmedi’, ‘Kremin yarısını kullandım yarısı duruyor’, ‘Evde fazlalar kullanmıyoruz’ gibi notlarla ilaçların satılması, tehlike saçtığı gibi tepki de çekti. TEİS Başkanı Nurten Saydan, konuyu Sağlık Bakanlığı’na bildirdiklerini ifade ederek, “İlaç çok ciddi bir üründür. İlacın ikinci eli olmaz. İlaçlar kişiye özel ürünlerdir. İlaç sadece eczanelerde satılır, buna çok dikkat etsinler. Hayret edici görseller var. Merhemin yarısını sıkmış yarısını satışa koymuş. Böyle bir şey olamaz. En çok bizi şaşırtan ise kırmızı reçeteli ilaç dahi satılıyor. Bunun için Sağlık Bakanlığımızın ve bilgi teknolojilerinin bir araya gelip ilaçların isim barkod ve görsellerinin bu tür sitelere yüklenmesinin engellenmesi gerekir” dedi.

    ‘DOZUNDA KULLANILMAZSA ZEHİRDİR’

    Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK) ödediği ilaçların kişiye özel olduğunu ve bir başka yerde satılamayacağını kaydeden Saydan, “Bunun kanuni yaptırımı vardır. İlaç internetten satılmayan bir üründür. İlaç eczanelerimizde eczacı kontrolünde satılan bir üründür. İlaç eğer açılıp içinden bir tane alındıysa ve kullanılmadıysa o artık atıktır kimyasal atıktır, imha edilmesi gerekiyor. Vatandaşlarımız ilacı bilmiyorlar. Yarım ilacı internete koyacak kadar sağlık okuryazarlığından yoksunlar. Bunların çoğu geri ödemede olan ilaçlar ve bunların ücretini SGK ödüyor. SGK ödüyor diye sen bunu ‘bu ilaç benim, ister içerim ister satarım’ diyemezsin. Bu kanunen yasaktır. İlaç bir kazak değildir, mobilya değildir. İlaç bunların hiçbirine benzemeyen bir üründür ve sadece eczanelerimizde satılır. İlkokuldan itibaren çocuklarımıza ilacın ne olduğu, nereden alınması gerektiği, nasıl kullanılması gerektiğinin ders olarak okutulması lazım. İlaç kimyasal bir maddedir, dozunda kullanılmazsa zehirdir” diye konuştu.

    ‘İLACIN GÜVENLİĞİNDEN BAHSEDEMEYİZ’

    Sağlık Bilimleri Üniversitesi Öğretim Üyesi Farmakoloji Uzmanı Doç. Dr. İsmail Mert Vural ise bunların basit ilaçlar olmadığını, kırmızı reçeteyle satılan ilaçların bile yer aldığını belirterek, bu ilaçların dozlarının ve kullanım sürelerinin hastaya göre ayarlanarak tedavinin oluşturulması gerektiğini vurguladı. Doç. Dr. Vural, “Sahte bir ilaç olmasa bile hastalar bu ilacın yanlış kullanımına bağlı, akılcı olmayan kullanımına bağlı, yanlış doz kullanımına bağlı olarak büyük sıkıntılarla karşılaşabilirler. Özellikle bu kırmızı reçeteli ilaçlarda zehirlenmelerle de karşılaşabiliriz. İlacın dağıtım zinciri bozulduğu zaman artık o ilaç güvenli değildir. Bu dağıtım zinciri bozulduğu zaman artık o ilaç fabrika çıkışlı bir ilaç olsa bile birçok komplikasyonla yan etki ile karşılaşabiliriz. İlacın güvenliğinden bahsedemeyiz” dedi.

    SAĞLIK BAKANLIĞI EL KOYDU

    Sağlık Bakanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre; 2020 yılında internet üzerinden ilaç satış ve tanıtımı yapıldığı tespit edilen 2 bin 303 internet sitesi erişime tamamen engellenirken, 608 internet sitesi hakkında adli işlem tesisi amacıyla Cumhuriyet Başsavcılıklarına suç duyurusunda bulunuldu. İlaç satışının tespit edildiği ‘ikinci el’ konseptli internet sitesi, sosyal medya hesabı ve mobil uygulamalar için de gerekli işlemlerin titizlikle gerçekleştirildiği, ilaç satışı yapılan hesapların engellenerek, adli işlem tesisi için savcılıklara suç duyurusunda bulunulduğu belirtildi. Ayrıca bakanlığın resmi sosyal medya hesaplarından eczane dışı ilaç alımının getirdiği risklerin vurgulandığı, bilgilendirici ve uyarıcı paylaşımların düzenli yapıldığı kaydedildi.

  • 8 terörist kazdıkları tünelde etkisiz hale getirildi

    8 terörist kazdıkları tünelde etkisiz hale getirildi

    Milli Savunma Bakanlığı, Barış Pınarı bölgesine sızmak amacıyla tünel kazdığı insansız hava araçlarıyla (İHA) tespit edilen 8 PKK/YPG’li teröristin etkisiz hale getirildiğini bildirdi.

    Bakanlıktan yapılan açıklamaya göre, İHA’lar aracılığıyla 8 PKK/YPG’li teröristin Barış Pınarı bölgesine sızmak için tünel kazdıkları tespit edildi.

    Teröristler kazdıkları çukurda, komandoların düzenlediği operasyon ve ateş destek vasıtalarıyla etkisiz hale getirildi.

    Milli Savunma Bakanlığından yapılan açıklamada; Kahraman Komandolarımız, Barış Pınarı bölgesinde başarılı bir operasyon daha gerçekleştirdi. Bölgeye sızmak amacıyla tünel kazdığı İHA’lar ile tespit edilen 8 PKK/YPG’li terörist, ateş destek vasıtaları ile kazdıkları çukurda etkisiz hale getirildi.

  • Yurt dışından Türkiye’ye sondaj teklifi

    Yurt dışından Türkiye’ye sondaj teklifi

    Enerjive Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, “Sakarya Gaz Sahası keşfi sonrası pek çok ülke kendi karasularında arama ve sondaj yapmamızı istedi. Şu anda önceliğimiz yurt içi olduğu için bu teklifleri geri çevirdik” dedi.

    Bakan Dönmez, video konferans yöntemi ile ‘Arama ve Üretim Sektörü 12’nci İstişare Toplantısı’na katıldı. Burada konuşan Dönmez, son yıllarda petrol arama ve sondajcılığında önemli başarılara imza attıklarını, özellikle denizlerde yeni bir dönemin kapılarını araladıklarını söyledi. Türkiye’nin derin deniz arama ve sondajcılığında farklı bir noktaya geldiğini kaydeden Dönmez, “Derin deniz aramalarının yüzde 40’ını son iki yılda yaptık. 2016- 2017 dönemine göre deniz alanlarında son iki yılda yapılan üç boyutlu sismik veri toplama faaliyetlerinde yüzde 43, iki boyutlu sismik veri toplama faaliyetlerinde yüzde 300 artış sağladık. Denizlerimizdeki 50 yıllık arama ve sondaj faaliyetlerimizin, bu çabanın, uğraşın, emeğin karşılığını Sakarya Gaz Sahası kuyusunda aldık. İnşallah hem Karadeniz’de hem de Akdeniz’de keşiflerimizin devamı gelecek” dedi.

    ‘TEKLİFLERİ GERİ ÇEVİRDİK’

    Bakan Dönmez, Türkiye’nin bu faaliyetleri kendi imkanları ve insan kaynağı ile yaptığının altını çizerek, “Çok değil, 10 yıl öncesine kadar uluslararası ortaklıklarla yürüttüğümüz bu işlerde, bugün yerli üretimin de gücüyle önemli bir know-how, bilgi ve tecrübe kazandık. Sakarya Gaz Sahası keşfi sonrası pek çok ülke kendi karasularında arama ve sondaj yapmamızı istedi. Şu anda önceliğimiz yurt içi olduğu için bu teklifleri geri çevirdik. Artık yerli derin deniz sondaj ekibimiz ve becerilerimiz küresel bir oyuncu olma yolunda emin adımlarla ilerliyoruz. Sadece denizlerde değil, karalarda da önemli bir ivme yakaladık. Son 18 yılda yeni keşiflerle birlikte 321 milyon varil ham petrol ve 11,8 milyar metreküp doğal gaz üretimi gerçekleştirdik. Bugünün fiyatlarını baz alırsak eğer, 14,5 milyar dolarlık yerli ham petrol üretimi; 2,1 milyar dolarlık yerli gaz üretimi gerçekleştirdik. Böylece son 18 yılda toplamda 16,6 milyar dolarlık petrol ve gaz ithalatının önüne geçerek bu alandaki cari açığın kapanmasına katkı sağladık” diye konuştu.

    ‘BULMAYA, ÜRETMEYE DEVAM EDECEĞİZ’

    Özellikle doğal gazda pandemi döneminde pek çok fabrikanın üretim kısıntısına gitmesinden dolayı geçen yıla kıyasla düşüş yaşadıklarını aktaran Dönmez, “Ancak son aylardaki toparlanmayla birlikte üretimde büyük ihtimalle 2019 rakamlarını yakalayacağız. Elbette bu rakamlar Türkiye’nin ihtiyacını karşılamaktan çok uzak. Ancak üzerinde her zaman durduğumuz bir nokta var ki; o da rezervin az ya da çok olmasından öte bu rezervlerin üretilebilir hale gelmesi ve ülke ekonomisine kazandırılmasıdır. Bulduğumuz her bir rezerv cari açığımızın nispeten de olsa düşüşünü sağlamaktadır. Az ya da çok demeden nerede ne varsa bulmaya, üretmeye devam edeceğiz. İnanıyorum ki bu inanç ve azim bizlere yeni Sakarya Gaz Sahalarının kapısını aralayacaktır” ifadesini kullandı.

    ‘2020’NİN İLK 10 AYINDA 84 KUYU AÇILDI’

    Dönmez, son 18 yılda petrol arama ve üretim faaliyetlerine 12 milyar dolar yatırım yaptıklarını söyleyerek, şöyle konuştu:

    “Bu yatırımların yüzde 57’si Türkiye Petrolleri, yüzde 43’ü ise yerli ve yabancı yatırımcılar tarafından yapıldı. 2020 Ekim sonu itibariyle 27’si yerli, 12’si yabancı toplam 39 şirket arama-üretim faaliyetinde bulundu. Covid-19 salgını nedeniyle petrol sektörümüz de bu süreçten etkilendi. Şirketlerimiz yine de sahadaki çalışmalarına azami ölçüde devam ettiler. 2020’de petrol fiyatları eksi değerlere kadar düştü. Buna mukabil petrolün yoğun olarak kullanıldığı sektörler de pandemi nedeniyle duraklama dönemine girdi. Yine de yaşanan tüm bu olumsuzluklara rağmen 2016 yılında ham petrol fiyatlarındaki düşüşle birlikte 44 kuyu açılırken, 2020’nin ilk 10 ayında 84 kuyu açıldı. Toplamda 201 bin 728 metre sondaj yaptık. Yıl sonu itibariyle bu rakamın daha da artmasını bekliyoruz. Yeni teknolojilerin ve yöntemlerin devreye alınmasıyla mevcut ham petrol üretim sahalarımızdaki üretilebilirlik oranının yüzde 19’lardan daha yukarı seviyelere çıkartmayı hedefliyoruz.”

    Bakan Dönmez ayrıca, sektörün her konudaki öneri ve taleplerine açık olduklarını, üzerlerine düşeni yerine getirmek için sektörle sürekli iletişim halinde olduklarını söyledi.

  • Sağlık Bakan Yardımcısı görevden alındı

    Sağlık Bakan Yardımcısı görevden alındı

    Sağlık Bakan Yardımcısı Muhammet Güven’in görevden alınmasına ilişkin karar Resmi Gazete’de yayımlandı. Karara göre; Güven’in yerine Sabahattin Aydın atandı.

    Resmi Gazete’de yayımlanan Atama Kararına göre, Sağlık Bakanlığı Bakan Yardımcısı Prof. Dr. Muhammet Güven görevden alınarak yerine Prof. Dr. Sebahattin Aydın atandı.

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla Resmi Gazete’de yayımlanan kararda, “Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 2,3 ve 4’üncü maddeleri gereğince, Sağlık Bakanlığı Bakan Yardımcısı Prof. Dr. Muhammet Güven görevden alınmış ve Bakan Yardımcılığına Prof. Dr. Sebahattin Aydın atanmıştır” ifadelerine yer verildi.

  • Yüzde 90 etkili Covid-19 aşısının ikinci dozu yapıldı

    Yüzde 90 etkili Covid-19 aşısının ikinci dozu yapıldı

    Türk profesörler Uğur Şahin ve Özlem Türeci çiftinin kurucusu olduğu Alman BioNTech firmasının ABD merkezli Pfizer ortaklığında geliştirdiği Covid-19 aşısının Türkiye’de Faz 3 çalışmalarında gönüllü olan Prof. Dr. Necmettin Ünal’a, aşının ikinci dozu uygulandı.

    Ankara Üniversitesi’nde Alman aşısının gönüllü uygulamalarına katılan 56 gönüllü arasında, öğretim üyesi Prof. Dr. Necmettin Ünal da yer aldı. Faz 3 çalışmaları kapsamında ilk doz uygulaması 27 Ekim’de yapılan Prof. Dr. Ünal’a, ikinci doz uygulama da bugün yapıldı. Prof. Dr. Ünal, ilk doz uygulandıktan sonra ilk gün ateşinin 37,4’e çıktığını, onun dışında yan etki hissetmediğini söyledi. Prof. Dr. Ünal, “Bizim üniversitemizden 56 kişi katıldı. Onlardan 2 kişide kol ağrısı olduğunu öğrendim. Aşının yüzde 90’ın üzerinde bir başarı oranı sağlandığı firma tarafından deklare edildi. Bilimsel veriler açıklandığı zaman bunu gözlemlemiş olacağız. Özlem Türeci ve Uğur Şahin bize onur veren kişiler, dünyaya onur veren kişiler. Değişik bir teknoloji ile yeni bir aşı geliştirdiler ve bu aşı ilk kez virotik hastalıkta bir aşı olarak uygulanacak. Mutluluk duyuyorum. İki Türk’ün gidip Almanya’da şirket kurup, şirketin bu başarıya ulaşması ve dünyanın en bilinen şirketlerinden ve kişilerinden birileri haline gelmesi beni çok mutlu ediyor” dedi.

    ‘ÖN VERİLERLERİN YETERLİ OLMASI BEKLENİYOR’

    Prof. Dr. Ünal, 2 yıl boyunca takip altında olacaklarını ifade ederek, “İlk birkaç aydan sonra takipler 6 ayda bir yapılacak ve en nihai rapor aslında 2 sene sonra çıkacak. Ama o raporu beklemeye bizim şansımız yok; çünkü salgın çok kötü. Bu salgını bir şekilde durdurmak zorundayız. Onun için o 2 seneyi beklemeden ön verilerle ki bunların büyük oranda yeterli olması bekleniliyor” değerlendirmesinde bulundu.

    YÜZDE 87 ALMAN AŞISI

    Prof. Dr. Ünal, sosyal medyada yapılan ‘Türkiye’ye Covid aşısı gelirse hangi ülkeden gelen aşıyı olursunuz?’ anketinde Alman aşısını yaptırmak isteyenlerin oranının yüzde 87, ikinci sırada ise yüzde 8 ile Türk aşısını yaptırmak isteyenlerin geldiğini kaydetti. Bunu görünce ‘acaba kaç kişi aşı olmak istemiyor?’ diye düşünüp kendisinin bir anket yaptığını söyleyen Ünal, “‘Covid aşısı gelirse olur musunuz, olmaz mısınız?’ diye sordum. ‘Aşı olmayacağım’ diyenlerin oranı yüzde 56’lardaydı. Ankete 21 bin kişi katıldı. ‘Olmayacağım’ diyenlerin sayısı fazla. Bana mesaj atarak niye ‘hayır’ dediğini açıklayanlar var. ‘Hocam daha aşı yok ortada, insanlara yapıldığı zaman ne olacağını da bilmiyoruz. Ben aşı karşıtı değilim; ama şu anda aşı olmayı düşünmüyorum veriler açıklandıktan önümüzü gördükten sonra karar vereceğim’ diyorlar. Bir haftanın sonunda ikinci bir tweet ile nedenleri sorgulamayı düşünüyorum. Ona da katılım iyi olursa ülkemizdeki fikirler hakkında daha net bir bilgi sahibi olma şansımız olur ki bu önemli” dedi.

    ‘RİSKLİ GRUPLAR ÖNCELİKLİ OLMALI’

    Prof. Dr. Ünal, aşının öncelikle riskli gruplara uygulanması gerektiğini aktararak, “Sağlık personeline vurulması gerekiyor. Çoklu hastalıkları olan ve belli yaşın üstündekilere vurulması gerekiyor. Hastalığı en çok kapma ve bulaştırma riski olan kişilere de bir öncelik tanınması gerekiyor. Bunlar kimler? Kalabalık ortamlarda çalışıp, çok kişiyle teması olan kişiler; garson, bilet satıcısı, polis ya da fabrikalarda yan yana çalışanlar. Çünkü siz yaşlıyı istediğiniz kadar evde izole edip koruyun, eğer onun çocukları, torunları bir yerden hastalığı alıp getiriyorsa bir şekilde ulaştırıyorlar” diye konuştu.

    ‘YÜZDE 10 BİLE OLSA FREN GÖREVİ GÖRECEK’

    Aşının koruyuculuğunun ne kadar devam edeceğini bilmediklerini söyleyen Prof. Dr. Ünal, “Şu anda çok büyük bir salgın var. Bu salgın sırasında diyelim ki 6 ay koruyacak bir aşı yapıldı. Bir anda çok fazla kişiyi aşılayıp, bağışık hale getirirsek bağışıklığımız olduğunda virüs bize geçse bile yok edilecek hastalık oluşturmayacak. Hastalığı bulaştıracak kimse kalmayacak. Bunu başarabilmek için toplumların yüzde 50’si ile yüzde 80’i arasında kişiyi aşı ile ya da hastalığı geçirerek olabilir bağışık hale getirebilirsek virüsün toplumda oluşturduğu pandemiye, salgına son verme şansımız olabilir. Ancak yüzde 50’ye 80’e yapamazsak bile yüzde 10’una yapmış olmak bile bir fren görevi görecektir, işi yavaşlatacaktır. Dolayısıyla aşının etki süresi çok önemli, keşke hayat boyu olsa; ama öyle bir beklenti içerisinde değiliz. Firmanın yaptığı açıklama bile veriye dayanmıyor; ‘1 seneye kadar uzamasını bekliyoruz’ diyor. Umut ederim de uzun olur; ama göreceğiz” ifadelerini kullandı.

  • Dışişleri’nden AB’ye Kıbrıs tepkisi

    Dışişleri’nden AB’ye Kıbrıs tepkisi

    Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy, “Kıbrıs Türklerinin varlığını ve haklarını yok saymayı alışkanlık haline getiren Avrupa Birliği’nin (AB) şimdi de Kıbrıs Türk halkının çözüm iradesini reddetme cüretini gösterdiğini” bildirdi.

    Aksoy, AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’in Kıbrıs meselesine ilişkin açıklaması hakkındaki soruya cevabında, Kıbrıs meselesinin taraflarının belli olduğunun, adil, kalıcı ve sürdürülebilir bir çözümün ancak Ada’nın ortak sahibi iki halkın iradesi esas alındığı takdirde mümkün olacağının altını çizdi.

    Aksoy, “Kıbrıs Türklerinin varlığını ve haklarını yok saymayı alışkanlık haline getiren AB şimdi de Kıbrıs Türk halkının çözüm iradesini reddetme cüretini göstermektedir.” ifadelerini kullanarak, Borrell’in Kapalı Maraş ve Kıbrıs meselesinin çözümü konusunda dile getirdiği görüşlerin, Birliğin Ada’daki gerçeklerden ne kadar kopuk olduğunu yeniden gözler önüne serdiğini kaydetti.

    Kıbrıs Türk halkına hiçbir açıklamasında atıfta bulunmayan, 2004 yılında Birleşmiş Milletler (BM) çözüm planını reddeden Güney Kıbrıs Rum Yönetimini üyelikle ödüllendiren, Kıbrıs Türklerine verdiği sözlerin hiçbirisini yerine getirmeyen AB’nin çözüme katkıda bulunmasının beklenemeyeceğini vurgulayan Aksoy, “Öte yandan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Kapalı Maraş konusunda aldığı ve Türkiye’nin tam destek verdiği karar, Sayın Cumhurbaşkanımızın da belirttiği gibi yeni mağduriyetler yaratılmasına değil, mevcut mağduriyetlerin giderilmesine matuftur.” ifadelerini kullandı.

    Aksoy, BM Güvenlik Konseyi kararlarının mülkiyet haklarının üzerinde olmadığına dikkati çekerek, aynı şekilde BM Güvenlik Konseyi kararlarının halkların iradelerinin de üstünde olmadığını kaydetti.

    “AB Kıbrıs Türk halkının varlığını ve iradesini dikkate almalı”

    Kıbrıs Türk halkının iradesinin son seçimlerde iki devletli çözüm modelinin müzakere edilmesi yönünde oluştuğuna ve bu iradeye AB dahil herkesin saygı göstermesi gerektiğine işaret eden Aksoy, Kıbrıs’ta iki toplumlu, iki kesimli federal çözüm modelinin 50 yılı aşkın süredir denendiğini, Rum tarafının Kıbrıs Türk halkını eşit ortak olarak görmemesi, gücü ve refahı paylaşmak istememesi nedeniyle bir sonuç vermediğini belirtti.

    Aksoy, “AB, Kıbrıs meselesinin çözümüne katkıda bulunmak istiyorsa, öncelikle Kıbrıs Türk halkının varlığını ve iradesini dikkate almalı ve 2004 yılında verdiği taahhütleri yerine getirmelidir.” değerlendirmesinde bulundu.

  • ÖSYM sözleşmeli 15 personel alacak

    ÖSYM sözleşmeli 15 personel alacak

    Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığı (ÖSYM), sözlü sınav sonucuna göre 15 sözleşmeli personel alımı gerçekleştirecek.

    Resmi Gazete’de yayımlanan ilana göre, “Sınav Hizmetleri Uzmanı” pozisyonu için biyoloji, fizik, hukuk, istatistik, maliye, felsefe grubu, okul öncesi öğretmenliği, rehber öğretmen, beden eğitimi öğretmenliği, arapça, ingilizce ve bilişim alanlarından başvurular kabul edilecek.

    Müracaat şartlarını taşıyan adaylar, başvuru süresi içerisinde 2020-KPSSP3 (B) grubu puanı esas alınarak yapılacak sıralamaya göre, en yüksek puan alan adaydan başlamak üzere sıralamaya tabi tutulacak ve ilan edilen kadro sayısının 10 katı kadar aday sözlü sınava davet edilecek.

    Sözlü sınavda adayların, sınav konularına ilişkin bilgi düzeyi, bir konuyu kavrayıp özetleme, ifade yeteneği ve muhakeme gücü, liyakati, temsil kabiliyeti, davranış ve tepkilerinin mesleğe uygunluğu, özgüveni, ikna kabiliyeti ve inandırıcılığı, genel yetenek ve genel kültürü, bilimsel ve teknolojik gelişmelere açıklığı değerlendirilerek ayrı ayrı puan verilecek.

    Adaylar, komisyon tarafından sınav konularına ilişkin bilgi düzeyi için 50 puan, diğer konularda ise 10’ar puan üzerinden değerlendirilecek. Sözlü sınavda adayların başarılı sayılabilmeleri için 100 tam puan üzerinden en az 70 puan almaları gerekecek.

    Başvurular, 1 Aralık’a kadar ÖSYM’nin “ais.osym.gov.tr” internet adresinde yer alan sınav başvuru
    formu doldurarak internet ortamında yapılacak.

    Sınava katılmaya hak kazanan adaylara sözlü sınavın yapılacağı adres, sınav tarihi ve saatleri, ÖSYM’nin internet sayfasından ilan edilecek.