Kategori: Türkiye

  • Bakanlıktan kafe ve restoranlar için yeni genelge

    Bakanlıktan kafe ve restoranlar için yeni genelge

    İçişleri Bakanlığı’nın 81 il valiliğine gönderdiği genelgeyle; lokanta, restoran, kafe, kafeterya, çorbacı, kokoreççi, çiğ köfteci, kıraathane, kahvehane, çay bahçesi, dernek lokali gibi işletmelerin çalışma saatlerine yönelik kısıtlamalar kaldırıldı. Bu işletmelerin, genel mevzuatları ve ruhsatlarında belirtilen saat aralıklarında faaliyette bulunabileceği bildirildi.

    Bakanlığın, 81 il valiliğine gönderdiği genelgede, Covid-19 salgınının toplum sağlığı ve kamu düzeni açısından oluşturduğu riski yönetme, sosyal izolasyonu temin, güvenli mesafeyi koruma ve yayılım hızını kontrol altında tutmak amacıyla Sağlık Bakanlığı ve Koronavirüs Bilim Kurulu’nun önerileri, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatları doğrultusunda birçok tedbir kararı alınarak uygulamaya geçirildiği hatırlatıldı.

    Genelgede, içerisinde bulunulan kontrollü sosyal hayat döneminde, salgınla mücadelenin genel prensipleri olan temizlik, maske ve fiziki mesafe kurallarının yanı sıra her bir faaliyet alanı/iş kolu için alınması gereken önlemler ayrı ayrı belirlenerek, bu kural ve önlemler çerçevesinde faaliyetlerin sürdürüldüğü ifade edildi.

    Bu çerçevede; daha önce illere gönderilen genelge ile faaliyetleri geçici süreliğine durdurulan lokanta, restoran, kafe, kıraathane gibi iş yerlerinin 1 Haziran 2020 tarihinden itibaren belirlenen kurallarla saat 22.00’a kadar hizmet verebileceklerinin talimatlandırıldığı, söz konusu işletmelerin sundukları hizmetlere ihtiyacın artması nedeni ile kapanış saatlerinin 24.00’a uzatıldığı anımsatıldı. Yine illere gönderilen genelge ile marketler, pazar/satış yerleri, berber, güzellik salonu/merkezi, kuaför gibi iş yerleri ile alışveriş merkezlerinin çalışma saatlerine yönelik kısıtlamaların kaldırıldığı hatırlatıldı.

    KISITLAMA KALDIRILDI

    Genelgede, gelinen aşamada; Bilim Kurulu tarafından sektörel bazda yayımlanan rehberlerde belirtilen tedbirlere riayet edilmesi kaydıyla 21 Temmuz’dan itibaren lokanta, restoran, kafe, kafeterya, çorbacı, kokoreççi, çiğ köfteci, kıraathane, kahvehane, çay bahçesi, dernek lokali gibi işletmelerin çalışma saatlerine yönelik kısıtlamaların kaldırıldığı, belirtilen işletmelerin genel mevzuatları ve ruhsatlarında belirtilen saat aralıklarında faaliyette bulunabilmelerine karar verildiği ifade edildi.

  • Definecilerin şimdiki hedefi Rum Mezarlığı!

    Definecilerin şimdiki hedefi Rum Mezarlığı!

    Şile’de bulunan tarihi Rum mezarlığı definecilerin hedefi oldu. Günümüzde sadece duvarları ayakta olan ve üzeri çalı ve ağaçlarla kapanan mezarlığın bir bölümü defineciler tarafından kazıldı. Şile Çevre Gönülleri Derneği Başkanı Nabi Evren, “Burada kazılmadık bir karış yer kalmamıştır. Buradan bir şey bulduklarını da zannetmiyorum. Bir heyecan uğruna doğa tahrip ediliyor” dedi.

    Şile’de 1923 yılında çıkan büyük yangına kadar, bugün Balibey Mahallesi’nin bulunduğu bölgede yaşayan Rumlara ait tarihi mezarlık definecilerin hedefi haline geldi. Yıllar önce mezar taşlarının olduğu mezarlıktan geriye sadece duvarları kaldı. Denize yakın bir noktada olan ve harabe vaziyette bulunan mezarlığın bir girişi bulunmuyor. Mezarların bulunduğu alanı zamanla çalılar ve ağaçlar kapladı. II. Dünya Savaşı sırasında Nazilerden kaçan Yahudileri Filistin’e götürmek üzere Romanya’dan yola çıkan Struma gemisinin İstanbul açıklarında bir Sovyet denizaltısı tarafından batırılması sonrası hayatını kaybeden bazı Yahudilerin de bu Rum mezarlığına defnedildiği belirtiliyor. Mezarlığın kaderine terk edilmesi sonrası defineciler tarafından hedef haline geldiğini belirten Şile Çevre Gönülleri Derneği Başkanı Nabi Evren, günümüzde sadece duvarları kalan mezarlığın korunması gerektiğini ifade etti. Tarihi mezarlığın bulunduğu bölge havadan da görüntülendi.

    “1923 YILINA KADAR 2 BİN RUM YAŞIYORDU”

    Şile Çevre Gönülleri Derneği Başkanı Nabi Evren, “5 Mart 1923’te burada yaşanan büyük yangın sonrası burayı terk eden Rumlar beraber yaşıyorlardı. O yangından sonra Şile’yi tamamen terk ettiler. Şu an bu mevki Maşatlık mevki. Yani mezarlığın bulunduğu alan. Burada Rum evleri vardı. 1923 yılına kadar 2 bin Rum yaşıyordu. Evleri yan yanaydı ve denize bakıyordu. Çünkü denizcilik ve balıkçılıkla uğraşıyorlardı. Mezarlıklarını da o amaçla denize karşı ‘ruhları denizle bütünleşsin’ mantığıyla oraya kurmuşlar. Evlerden birkaç kalıntı görmek mümkün” diye konuştu.

    “BURADA KAZILMADIK BİR KARIŞ YER KALMAMIŞTIR”

    “Bizim çocukluğumuzda burası duvarlar arasında girişi olan içinde mezar taşları olan çok düzenli bir Rum mezarlığıydı” diyen Şile Çevre Gönülleri Derneği Başkanı Nabi Evren, “Sonraki yıllarda giriş kısmı toprakla dolduruldu. O kısım kayboldu. Diğer duvarları sağlam ve ayakta duruyor. Ama maalesef mezarlıkların olduğu kısım otlarla, ağaçlarla kaplanmış durumda. Defineciler bunu biliyorlar. Buranın mezarlık olduğunu biliyorlar. Buraya gömülenlerin parasıyla mı gömüldüğü mantığıyla mı hareket ediyorlar bunu bilmiyoruz devamlı kazılıyor. Burada kazılmadık bir karış yer kalmamıştır. Şu an ağaçlarla kaplı ama daha önceki yıllarda karış karış kazılıyordu. Tarih, geçmiş, manevi duygular bunların hepsi tahrip ediliyor. Buradan bir şey bulduklarını da zannetmiyorum. Bir heyecan uğruna doğa tahrip ediliyor. Üzülüyoruz. Buranın tekrar canlandırılması gerekiyor” şeklinde konuştu.

  • 2 kilometrelik piknik kuyruğu

    2 kilometrelik piknik kuyruğu

    Antalya’da sıcak hava ve nemden bunalanlar hafta sonu mesire alanlarına akın etti. 1 saatte 300 aracın giriş yaptığı Topçam Mesire Alanı önünde 2 kilometrelik araç kuyruğu oluştu.

    Turizmin başkenti Antalya’da sıcak havadan bunalan vatandaşlar hafta sonu piknik alanlarını doldurdu. Hava sıcaklığının 30 derece, nem oranının ise yüzde 75’leri gördüğü kentte, Antalya-Kemer karayolu üzerinde Büyükşehir Belediyesi bünyesinde hizmet veren Topçam Mesire Alanı girişinde sabah erken saatlerde araç kuyruğu görülmeye başladı. Saat 08.00’de açılan mesire alanında önceden yer bulmak için 4 araç saat 06.00’giriş kapısına gelerek beklemeye başladı. Güvenlik görevlileri saat 06.30’da araçların sıra olduğunu işletme yönetimine bildirince açılış saati de öne çekildi. Saat 07.00’de araçları içeri almak için görevliler ateş ölçerle tek tek ölçüm yaptı.

    1 SAATTE 300 ARAÇ GİRİŞ YAPTI

    Otomobil ve kamyonetlerin giriş ücreti 25, yaya girişin 9 lira olduğu mesire alanı giriş kapısında oluşan 2 kilometrelik uzun araç kuyruğu havadan da görüntülendi. İlk 20 dakikada mesire alanına 150 araç alındı. 1 saatlik süre içinde 300 araç kapasiteli mesire alanı tamamen dolarken içeri alınmayanlar ise geri döndü. Saat 07.00’de kapılarını açan ve 08.00’de tamamen dolan mesire alanında vatandaşlar hem piknik yapıp hem de denize girebiliyor. Fiziki mesafe kurallarına göre düzenlenen alanda banklar arasında en az 5 metrelik boşluklar bulunuyor.

    Mesire alanına Antalya dışında Afyonkarahisar, Isparta, Burdur, Manisa ve Uşak gibi çevre illerden gelenlerin de giriş yaptığı görüldü. Uzun kuyruğun ardından içeri giren vatandaşlar ise çok beklemeden hızlı bir şekilde içeri girebildiklerini söyledi. Görevliler de tüm kuralları uygulayarak vatandaşları içeri alıp sağlığı ön planda tutan bir hizmet sunmaya çalıştıklarını söyledi.

  • Depremden korkup 7’nci kattan atladı!

    Depremden korkup 7’nci kattan atladı!

    İZMİR’in Karabağlar ilçesinde, merkezi üssü Urla ilçesi olan 4.1 büyüklüğündeki deprem sırasında paniğe kapılıp, 7’nci kattaki evinin penceresinden atladığı öne sürülen Onur K.’nin (31), hayati tehlikesinin sürdüğü belirtildi.

    ​Olay, dün akşam İnönü Caddesi’nde meydana geldi. Merkez üssü Urla olan 4.1 büyüklüğündeki deprem sırasında paniğe kapıldığı öne sürülen Onur K., 7’inci kattaki evinin penceresinden atladı. Bir otomobilin üzerine düşen Onur K.’yi gören mahalleli, polis, itfaiye ve sağlık ekiplerine haber verdi. Gelen ambulansla Onur K., İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırılarak tedaviye alındı. Onur K.’nin hayati tehlikesinin sürdüğü belirtildi.

    Onur K.’nin komşusu Sevgi Başvul (58), “Dün akşam çok yüksek bir ses duyduk ve kaza olduğunu düşünüp balkona çıktık. Aşağıya baktığımızda bir otomobilin üzerine bir gencin yattığını gördük. Aracın arka tarafı göçmüştü. Önce kalkmak için hamle yaptı ancak çevresindekiler yatması için ikna ettiler. 10-15 sonra ambulansla hastaneye kaldırıldılar. Kendisi komşumuz olur. Çok düzgün ve efendi biridir. Neden böyle bir şey oldu anlam veremedik” dedi.

    Onur K.’nin ambulansa binene kadar bilincinin açık olduğunu belirten görgü tanıklarından Kamuran Başavul (60) ise, “Moralimiz çok bozuldu. Allah kimseye göstermesin. Düştükten sonra aracın tavanının tam ortasına denk gelmişti. Sırt üstü yatıyordu ve kendindeydi. Bilinci açıktı. Toplanan kalabalık ona moral vermeye çalıştı. Ambulansa gidene kadar da kendindeydi. Hastaneye kaldırıldı umarım hiçbir şey olmaz” diye konuştu.

  • Bursa yurt dışından en fazla göç alan 4’üncü şehir oldu

    Bursa yurt dışından en fazla göç alan 4’üncü şehir oldu

    Yurt dışından Türkiye’ye göç edenlerin sayısı 2019 yılında, bir önceki yıla göre  yüzde 17,2 artarak 677 bin 42 kişi oldu.

    Göç eden nüfusun yüzde 54,4’ünü erkekler, yüzde 45,6’sını ise kadınlar oluşturdu. Yurt dışından gelen nüfusun 98 bin 554’ünü Türkiye Cumhuriyeti  vatandaşları, 578 bin 488’ini ise yabancı uyruklu nüfus oluşturdu.

    Türkiye’den yurt dışına 330 bin 289 kişi göç etti

    Türkiye’den yurt dışına göç eden kişi sayısı 2019 yılında bir önceki yıla göre yüzde 2 artarak 330 bin 289 oldu. Türkiye’den yurt dışına giden nüfusun 84 bin 863‘ünü T.C. vatandaşları, 245 bin 426‘sını ise yabancı uyruklu nüfus oluşturdu.

    En fazla 25-29 yaş grubundaki nüfus göç etti

    Türkiye’ye 2019 yılında göç edenlerin yaş grubu incelendiğinde, en fazla göç edenlerin yüzde 13,3 ile 25-29 yaş grubu olduğu görüldü. Bu yaş grubunu sırasıyla 20-24 ve  30-34 yaş grubu izledi.

    Türkiye’den göç eden nüfusun yaş gruplarına bakıldığında, en fazla göç edenlerin yüzde 15,2 ile yine 25-29 yaş grubu olduğu görüldü. Bu yaş grubunu 30-34 ve 20-24 yaş grubu izledi.

    Bursa en çok göç alan 4’üncü şehir oldu

    Türkiye’ye 2019 yılında göç edenlerin illere göre dağılımı incelendiğinde, yüzde 45,3 oranı ile en fazla göç alan ilin İstanbul olduğu görüldü. İstanbul‘u, yüzde 9,2 ile Ankara, yüzde 6,5 ile Antalya, yüzde 3,5 ile Bursa ve yüzde 2,2 ile İzmir takip etti.

    Türkiye’den göç eden nüfusun illere göre dağılımına bakıldığında ise yüzde 42,5 oranı ile İstanbul’un en fazla göç veren il olduğu görüldü. İstanbul’u, yüzde 8,7 ile Ankara, yüzde 5,4 ile Antalya, yüzde 3,4 ile İzmir ve yüzde 3,2 ile Bursa izledi.

    Türkiye’ye gelen yabancı nüfusun yüzde 14,5’ini Irak vatandaşları oluşturdu

    Türkiye’ye 2019 yılında gelen yabancı uyruklu nüfus içinde ilk sırayı yüzde 14,5 ile Irak vatandaşları aldı. Irak’ı, yüzde 13,8 ile Türkmenistan, yüzde 8,2 ile Afganistan, yüzde 7,5 ile Suriye ve yüzde 7,3 ile İran vatandaşları izledi.

    Türkiye’den göç eden yabancı uyruklu nüfus içinde ilk sırayı yüzde 23,9 ile yine Irak vatandaşları aldı. Irak’ı, yüzde 7,3 ile İran, yüzde 6,8 ile Afganistan, yüzde 6 ile Azerbaycan ve yüzde 5,7 ile Türkmenistan vatandaşları takip etti.

  • Fransa’da 30 yıl önce halkalanan flamingonun son durağı Türkiye

    Fransa’da 30 yıl önce halkalanan flamingonun son durağı Türkiye

    Fransa’nın Ron Deltası’nda, 30 Temmuz 1990’da halkalanan flamingonun son durağı Türkiye oldu.

    Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğünce yürütülen, Tuz Gölü Özel Çevre Koruma Bölgesi’ndeki flamingo koruma ve izleme çalışmaları devam ediyor.

    Bilimsel çalışmaları yürüten Doç. Dr. Kiraz Erciyas Yavuz, uzman biyologlar Murat Doğan ve Nizamettin Yavuz, Türkiye’deki en yaşlı flamingoyu tespit etti ve hayat hikayesine ulaştı.

    Uzmanlar, buldukları flamingonun, 30 Temmuz 1990’da Fransa’nın Ron Deltası’nda halkalandığını belirledi.

    Halkadaki bilgilere göre, flamingo 3 yaşındayken Tunus, 8 yaşındayken İtalya, 23 ve 27 yaşlarında da Tunus’ta gözlemlendi. En son 30 yaşında haziran ayı sonunda Tuz Gölü’nde görülen flamingo, Türkiye’de kaydedilen en yaşlı flamingo oldu.

    Flamingo’nun Fransa’da halkalandığı yer ile Tuz Gölü’nde halkasının okunduğu yer arasındaki mesafe, 4 bin 400 kilometre olarak belirlendi.

    Türkiye’de 60 bin flamingo var

    Çevre ve Şehircilik Bakanlığı verilerine göre, dünyada 600 bin flamingo var, bunların 60 bini Türkiye’de bulunuyor.

    Flamingolar, Türkiye’de ağırlıklı olarak Gediz Deltası ve Tuz Gölü Özel Çevre Koruma Bölgesi’nde yaşıyor. Tuz Gölü, geçen yıl 20 bin flamingo ağırladı.

    Türkiye’de yıl boyu görülen flamingoların bir kısmı yerleşik bir kısmı da göçmen türlerden oluşuyor, özellikle Ege, Akdeniz ve Orta Anadolu’da tuzcul, sığ, sulak alanlarda yaşıyor.

    Flamingoların Avrupa popülasyonunun yüzde 25’e yakını Türkiye’de görülüyor.

    Geçmişte Tuz Gölü’nde düzensiz olarak birkaç yılda bir üreyen flamingolar, son yıllarda bu bölgede düzenli üreyen bir koloni olarak bulunuyor.

  • Ayasofya için imzalar atıldı

    Ayasofya için imzalar atıldı

    Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş ile Ayasofya’nın korunması ve yönetilmesine ilişkin iş birliği protokolü imzalayan Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, “Ayasofya Camii itina ile korunacak. Nasıl ki bugüne kadar Ayasofya’nın somut ve somut olmayan niteliklerini kapsayan evrensel değerine, özgünlüğüne ve bütünlüğüne sahip çıktıysak, bundan sonra da azami özeni hep beraber göstereceğiz” dedi.

    Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Diyanet İşleri Başkanlığı arasında ‘Ayasofya’da yürütülecek koruma, geliştirme, tanıtım ve yönetim faaliyetlerine ilişkin iş birliği protokolü’ imzalandı. Diyanet İşleri Başkanlığı’nda düzenlenen imza töreninde konuşan Bakan Ersoy, Ayasofya’nın yeniden ibadete açılması konusunda herkesin fikrini belirtmesinin normal olduğunu, bu fikirlere saygıyla kulak verdiklerini söyledi. Ersoy, “Ancak hiç kimse bağımsız yargının aldığı ve milletimiz tarafından da büyük bir memnuniyetle karşılanan bu kararın üstünde değildir. Bugün Ayasofya sapasağlam ve işlevsel bir halde ayakta duruyorsa bütün kültür, inanç ve tarih zenginliğiyle UNESCO Miras Listesi’nin bir parçasıysa, dünya bunu 567 yıldır Ayasofya Camii’ni değerli bir emanet olarak sahiplenen, yeri geldiğinde canını siper ederek koruyan Türk Milletine borçludur. Haçlı ordusundan tutun da 20’nci yüzyılda İstanbul’u işgal eden itilaf devletlerinin ordularına kadar, bu muazzam mabede yaptıkları saygısızlık, verdikleri hasar derin bir utanç vesilesi olarak da tarihe not düşülmüştür” dedi.

    ‘BUNDAN SONRA DA AZAMİ ÖZENİ GÖSTERECEĞİZ’

    Bakan Ersoy, Ayasofya Camii’nin itina ile korunacağını ifade ederek, “Nasıl ki bugüne kadar Ayasofya’nın somut ve somut olmayan niteliklerini kapsayan evrensel değerine, özgünlüğüne ve bütünlüğüne sahip çıktıysak, bundan sonra da azami özeni hep beraber göstereceğiz. Her şeyden önce bu milli ve manevi değerlerimizin bir gereği geçmişimize olan da bir vefa borcumuzdur. Ayrıca kültür mirasının korunması ilkelerine Türkiye olarak daima gösterdiğimiz hassasiyet ve samimiyetin de bir gereğidir. Bunun herkes tarafından bilinmesini özellikle istiyorum. İşte bugün imzalayacağımız protokol ile de Ayasofya Kebir Camii Şerifinin korunmasına yönelik ana ilkeler saptanmış ve kurumlar arası iş bölümü belirlenmiştir” diye konuştu.

    ‘DİN HİZMETLERİ DİYANET, KORUMA HİZMETİ BAKANLIĞA AİT’

    Bakan Ersoy, caminin sahip olduğu tarihi, kültürel, sosyal, manevi ve estetik değerlerin muhafazasının taraf olunan uluslararası sözleşmeler ve iş mevzuatı çerçevesinde gerçekleştirileceğinin bugün bir kez daha imza altına alındığını kaydetti. Ersoy, “Elbette ki Ayasofya Camii’ndeki din hizmetleri Diyanet İşleri Başkanlığımızca yürütülecektir. Eskiden olduğu gibi restorasyon, konservasyon ve koruma faaliyetlerini Kültür ve Turizm Bakanlığı olarak yine biz yerine getireceğiz. Bu noktada değişen hiçbir şey yok, eskiden nasılsa şimdi de o şekilde devam edecek” dedi.

    ‘ÜCRETSİZ ZİYARET EDİLECEK’

    Bakan Ersoy, 3 önemli konuya değinmek istediğini anlatarak, “Birincisi Ayasofya Camii eskiden olduğu gibi yerli ve yabancı turistlerin ziyaretine açık olacak. Üstelik ücretsiz olarak. İkinci konu bizzat Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatıyla Ayasofya için ayrılan restorasyon bütçeleri birkaç katına çıkarıldı. Şimdi hem Kültür ve Turizm Bakanlığı olarak hem de mülkiyet sahibi olan Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün de destekleriyle çok ciddi bütçelerle orada restorasyonları hızlandırıyoruz. Son güzel haberim; Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatıyla Sultanahmet Meydanı’nda bulunan tapu binası Kültür ve Turizm Bakanlığı’na tahsis edildi. Orada hem ikona ve kilise eşyaları, yani Bakanlığımız envanterinde bulunan ikona ve kilise eşyaları koleksiyonu, ki bu 1359 tane, İstanbul dönem koleksiyonları, türbe eşyaları koleksiyonları, taş eserler koleksiyonu ve sikke koleksiyonu gibi değerli birçok hazine değerimizi orada sergilemeye başlayacağız, bunun da müjdesini bu vesileyle vermek istiyorum” ifadelerini kullandı.

    Ali Erbaş, protokolün Ayasofya Camii’nin bundan sonraki hizmetleri için çok daha faydalı olacağına inandığını belirterek, “Ayasofya 1500 yıllık geçmişi olan insanlığın en önemli kültür miraslarından birisidir. 1453’ten itibaren 481 yıl cami olarak hizmet etmiş ve inşallah önümüzdeki 24 Temmuz’dan itibaren yine cami olarak aslına rücu ederek ibadet noktasında Müslümanlara, ancak herhangi bir inanç mezhep ırk ayrımı olmadan bütün insanlığa hizmet etmeye devam edecek” dedi.

    ‘BU MİRASI KORUMAK BİZE DÜŞÜYOR’

    Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş da Ayasofya’nın her inançtan insanın istifa edeceği, mimari yapısından, geçmişinden ve bugüne kadar yapmış olduğu hizmetlerden bir şeyler öğreneceği çok önemli bir miras olduğuna işaret ederek, “Bu mirası korumak biz düşüyor. Hem Kültür Bakanlığımız, Bakanlık bünyesinde Vakıflar Genel Müdürlüğü, Müzeler Genel Müdürlüğü, Diyanet İşleri Başkanlığı olarak el birliğiyle bu insanlık mirasını nasıl en güzel bir şekilde koruyacağız ve yine insanlığa daha kaliteli daha nitelikli hizmet etme noktasında katkılarımız ne olacak, işte bu protokol ile onu ortaya koyuyoruz, bir görev dağılımı yapıyoruz. Dolayısıyla ben inanıyorum ki bundan sonra Ayasofya’nın ziyaretçileri daha da artacak, sadece ülkemizden değil, dünyanın her yerinden Ayasofya Camimizi gerek ibadet etmek, gerek ziyaret etmek için gelen milyonlarca insan olacak. Biz nitelikli kaliteli hizmetlerle bu vazifemizi en güzel bir şeklide yerine getirmeye çalışacağız” ifadelerini kullandı.

  • Türkiye’den Kazakistan’a tıbbi yardım

    Türkiye’den Kazakistan’a tıbbi yardım

    Dışişleri Bakan Yardımcısı Yavuz Selim Kıran, Türkiye’den Kazakistan’a tıbbi malzeme yardımına ilişkin, “Her zaman Kazakistan ve Kazakistan halkının yanında olmaya devam edeceğiz.” dedi.

    Kıran, Ankara Esenboğa Havalimanı’nda düzenlenen Türkiye’den Kazakistan’a yeni tip koronavirüsle (Kovid-19) mücadele kapsamında yapılacak tıbbi malzeme yardımı teslim töreninde açıklamalarda bulundu.

    Bugün Türkiye ile Kazakistan ilişkileri açısından “tarihi dönüm noktalarından birinin idrak edildiğini” vurgulayan Kıran, “Bu tören vesilesiyle gönderdiğimiz tıbbi yardımların Kazakistan’ın Kovid-19 ile mücadelesinde Kazakistan halkına güç ve şifa vermesini temenni ediyoruz.” ifadelerini kullandı.

    Kıran, Türkiye’nin Kazakistan’ın ve Kazakistan halkının yanında olduğunun bugün bir kez daha görüldüğünü kaydederek “Bu yardımların 7’den 70’e Türk toplumunun bütünü tarafından gerçekleştirildiğini de özellikle vurgulamak istiyorum.” dedi.

    Türkiye’nin Kazakistan’a desteğini bundan sonra da sürdüreceğinin altını çizen Kıran, Türkiye’nin Kovid-19’la mücadelede “dünyada başarı hikayelerinden birini temsil ettiğini ve bunun Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) başta olmak üzere uluslararası kuruluşlar tarafından da tescil edilmesinin önemli olduğunu” belirtti.

    “Kazakistan’ın yanında olmaya devam edeceğiz

    Kıran, “Türkiye Cumhuriyeti olarak, küresel iş birliği ve dayanışma mesajını, küresel iş birliği ve dayanışma söylemlerini eylemlerimizle destekleyen sorumlu bir ülke olmaktan gurur duyuyoruz. Bugün kapımızı çalan 152 ülkenin 140’ına tıbbi yardımda bulunan bir ülke olduğumuzun da özellikle altını çizmek istiyoruz.” diye konuştu.

    “Her zaman Kazakistan ve Kazakistan halkının yanında olmaya devam edeceğiz.” diyen Kıran, Türkiye’nin ve Türkiye halkının bu kara günde dayanışmasını bir kez daha gösterdiğini ifade etti.

    Kıran, bugün Kazakistan’da ulusal yas ilan edilmesi dolayısıyla Kazakistan halkının da acısını paylaştıklarını söyledi.

    “Gerçek dost kara günde belli olur”

    Kazakistan’ın Ankara Büyükelçisi Abzal Saparbekuly de “Kazaklarda ve Türklerde ortak bir atasözü vardır: ‘Gerçek dost kara günde belli olur.’ Bugün de kardeş Türkiye Cumhuriyeti’nin, Türk halkının ne kadar kıymetli ne kadar yardımsever olduğunun bir örneğini yaşıyoruz. Bu bağlamda, kardeşlik bağları üzerine inşa edilen Kazakistan ve Türkiye ilişkilerinin, küresel salgın döneminde insani yardım boyutunun ön plana çıktığını söyleyebiliriz.” diye konuştu.

    Saparbekuly, yardımlar dolayısıyla başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere, tüm kurumlara ve katkıda bulunan herkese teşekkür etti.

    “Bu yardımlar, Kazakistan ile Türkiye arasındaki kardeşliği yansıtmaktadır.” diyen Saparbekuly, bu kardeşliğin “ebedi olması” dileğinde bulundu.

    Konuşmaların ardından, Türkiye’nin Kazakistan’a tıbbi yardımını taşıyan uçak, Kıran ve Saparbekuly tarafından uğurlandı.

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla Kazakistan’a gönderilen tıbbı yardımların arasında ventilatör cihazı, PCR cihazı, tespit kiti, maske, siperlik, tulum ve cerrahi maske gibi malzemeler yer aldı.

    Kazakistan’a hareket eden uçaktaki yardım malzemesi kolilerinin üzerinde Cumhurbaşkanlığı forsunun yanı sıra Mevlana’nın, “Ümitsizliğin ardında nice ümitler var. Karanlığın ardında nice güneşler var.” sözlerine yer verildi.

  • Anadolu Ajansı’ndan “15 Temmuz Darbe Yargılamaları” kitabı

    Anadolu Ajansı’ndan “15 Temmuz Darbe Yargılamaları” kitabı

    Anadolu Ajansı’nın (AA), Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması’nın (FETÖ/PDY) 15 Temmuz 2016’daki darbe girişimine ilişkin davalar, yargılamalar ve darbe girişiminin öne çıkan isimlerinin profillerini konu edinen “15 Temmuz Darbe Yargılamaları-İddianameler ve Kararlar” adlı kitabı yayımlandı.

    Kitapta FETÖ/PDY ve amacının özetlenmesinin ardından Genelkurmay Çatı Davası, Akıncı Üssü Davası, İstanbul Ana Darbe Girişimi Davası ve Muğla’daki Cumhurbaşkanı’na Suikast Girişimi Davası ele alındı.

    Bu davaların iddianameleri, duruşmalardaki savunmalar ve beyanlar, yoruma yer verilmeden kitapta aktarıldı. Kitapta, halen devam eden Akıncı Üssü Davası dışındaki davaların hükümlerine ve gerekçeli kararlarına yer verildi.

    15 Temmuz’un öne çıkan isimleri kitapta yer alıyor

    15 Temmuz Darbe Girişimi’ne ilişkin yurt genelinde açılan davalar ve kararlara da değinilen kitapta, darbe girişimini planlayan ve organize eden FETÖ/PDY’nin sivil imamları ve sözde “Yurtta Sulh Konseyi” üyelerinin de arasında olduğu 15 Temmuz’un öne çıkan isimlerinin profilleri, dava dosyalarındaki bilgiler doğrultusunda aktarıldı.

    Kitabın son bölümünde ise Avukat Mustafa Doğan İnal ile Çankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi, SETA Hukuk ve İnsan Hakları Araştırmaları Direktörü Dr. Cem Duran Uzun‘un yargılamalara ilişkin analizlerine yer verildi.

    15 Temmuz darbe girişimine ilişkin kaynak niteliğindeki kitap, fotoğraf ve infografiklerle de zenginleştirildi.

    “Demokrasi mücadelesinin gelecek nesillere aktarılmasına katkı sağlayacağına inanıyorum”

    Kitabın ön sözünü kaleme alan AA Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Şenol Kazancı, FETÖ/PDY mensuplarının, 15 Temmuz 2016’da Cumhurbaşkanı’nı ortadan kaldırmak, hükümeti devirmek, parlamentoyu, anayasayı ve demokrasiyi devre dışı bırakmak amacıyla kanlı darbe girişiminde bulunduğunu belirtti.

    Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) ve Cumhurbaşkanlığı Külliyesi başta olmak üzere birçok kurumun bombalandığını, halka ateş açıldığını, 251 vatandaşın şehit olduğunu, binlercesinin yaralandığını hatırlatan Şenol Kazancı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın halkı direniş için meydanlara çağırması, halkın da bu çağrıya uyup darbecilere karşı direnişe geçmesi sayesinde girişimin birkaç saat içinde önlendiğine dikkati çekti.

    Daha darbe girişiminin devam ettiği saatlerde başlatılan soruşturmalar sonucunda 57’si Ankara’da, 56’sı İstanbul’da olmak üzere ülke genelinde toplam 289 darbe davası açıldığına işaret eden Kazancı, şu değerlendirmelerde bulundu:

    “Anadolu Ajansı, Ankara ve İstanbul başta olmak üzere Türkiye’nin dört bir tarafında devam eden darbe yargılamalarını ilk gününden itibaren yakından takip etti. Yargılamaların her aşamasıyla ilgili bilgileri kayıt altına aldı ve toplumun tüm kesimlerine ulaştırılmasını sağladı. Ayrıca darbecilerin yargılanması sırasında oluşan birikimlerinin hukukçulara da kaynak teşkil etmesi düşüncesiyle hiçbir yoruma girmeden bu eseri hazırladı.

    Bu çalışmanın, 15 Temmuz’daki, ülkemiz tarihinin en acımasız darbe girişiminde yaşananların hatırlanmasına ve milletimizin demokrasi mücadelesinin gelecek nesillere aktarılmasına da katkı sağlayacağına inanıyorum. Darbeciler hakkındaki iddianameler, darbecilerin itiraf ve inkarlarından oluşan ifadeleri ile bağımsız Türk mahkemelerinin yargılamaları sonucunda çıkan kararlardan yararlanarak, tarihe not düşülmesi amacıyla hazırlanan kitapta emeği geçen arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.”

  • Cumhurbaşkanı Erdoğan, Putin ile telefonda görüştü

    Cumhurbaşkanı Erdoğan, Putin ile telefonda görüştü

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile telefonda görüştü.

    İletişim Başkanlığı’ndan yapılan yazılı açıklamada, “Ekonomi başta olmak üzere ikili ilişkilerin geliştirilmesine yönelik adımlar ve Kovid-19 salgınıyla mücadelede iş birliği hususlarının ele alındığı görüşmede ayrıca Libya ve Suriye’deki gelişmeler ile bölgesel meseleler değerlendirilmiştir. Sayın Cumhurbaşkanımız ve Sayın Putin, iki ülke ilişkilerinin güçlendirilmesinin yanı sıra bölgesel barış, güvenlik ve istikrar için eş güdümü sürdürme konusunda mutabık kalmışlardır” denildi.