Kategori: Türkiye

  • Çin’den Gelen Kargolardan Corona Virüsü Bulaşır Mı?

    Konuyla ilgili olarak açıklama yapan İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Prof. Dr. Haluk Eraksoy, “Koronaviruslar, diğer virüsler gibi, aktivitelerini ancak insan ya da hayvanların canlı hücreleri içinde sürdürebilirler. Virüsler kuru ortamlarda çok kısa bir sürede aktivitelerini yitirirler. Bu nedenle virüslerin nemli olmayan cansız nesnelerin yüzeyinde varlıklarını sürdürmeleri mümkün değildir” yanıtını verdi.

    Nuray Karabağ’ın haberine göre yeni Corona virüs enfeksiyonu olduğundan kuşkulanılan bir kişinin solunum yolu salgıları veya vücut çıkartılarının bulaşabileceği tüm yüzeylerin, standart çamaşır suyuyla (1:100 sulandırılmış) silinmesi gerektiğini söyleyen Doktor Haluk Eraksoy, “Belirgin bir kirlenme olduğunda ise 1:10 sulandırılmış çamaşır suyu kullanılmalıdır” dedi.

    “Kargoyu hazırlayan kişinin enfekte olması paketin de mikrop taşıdığı anlamına gelir mi?” şeklindeki soruya Prof. Eraksoy’un yanıtı ise şöyle:

    “Bazı bakteriler kuruluğa uzun süre dayanabilir ve canlılıklarını sürdürebilir. Virüsler ise hücre dışı kuru ortamlarda aktivitelerini çok çabuk yitirir. Bir virüs, infekte bir insanın çıkartılarıyla cansız bir eşyaya bulaştığı takdirde, aradan geçecek birkaç saat bile aktivitesini yitirmesi için yeterlidir. Böylece o virüs artık başka bir insana geçemez.”

    SOLUNUM SALGILARIYLA BULAŞIYOR

    Yeni koronovirüsün, diğer koronavirüsler gibi solunum salgılarıyla bulaştığı düşünülüyor. Hasta kişilerden öksürük, hapşırık, gülme, konuşma sırasında çevreye saçılan virüs içeren damlacıklar, sağlam kişilerin mukozalarına temas ederek bu kişilerin hastalanmasına neden oluyor.

    ‘2 METREDEN YAKIN TEMAS GEREKLİ’

    Prof. Dr. Haluk Eraksoy, hastalığın bu şekilde insandan insana bulaşması için 2 metreden yakın temasın gerektiğini söyledi, “Bugüne kadarki bulgular yeni koronavirüsün insandan insana bulaşabildiğini göstermektedir. Ancak halen bulaştırıcılığın ne ölçüde olduğu bilinmemektedir. Salgının nasıl seyredeceğini belirleyen en önemli faktör virüsün insandan insana ne kadar kolay bulaşabildiği ve gerekli önlemlerin ne kadar başarıyla alınacağıdır. Bugünkü bilgiler ışığında yeni koronavirüsün et, süt, yumurta vb. ürünlerin yenmesiyle bulaşmadığı söylenebilir” değerlendirmesinde bulundu.

    ‘KULUÇKA SÜRESI 2-14 GÜN’

    Hastalığın, 2-14 gün süren bir kuluçka süresinden sonra birden başlayan yüksek ateş (39°C), öksürük ve nefes darlığıyla kendini gösterdiğini dile getiren Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı, “Bazı hastalarda boğaz ağrısı ve burun akıntısı da olabilir. Ağır hastalanan ve ölenlerin hemen hepsi yaşlı ya da altta yatan hastalığı (akciğer hastalıkları, organ yetmezlikleri, kanser, diyabet, bağışıklığı baskılayan hastalıklar) olan kişilerdir. Genç sağlıklı erişkinlerde hastalık nispeten hafif seyretmektedir” şeklinde konuştu.

    YENİ KORONAVİRÜSTEN KORUNMAK İÇİN NELER YAPILABİLİR?

    “Bugün için ülkemizde hastalığın yayılması söz konusu olmadığından toplumda özel bir önlem alınmasına gerek yoktur” diyen Prof. Eraksoy, yeni koronavirüse etki edecek ve hastalıktan korunmayı sağlayacak bir aşının bulunmadığını belirterek şöyle devam etti:

    “Korunmak için şimdilik en etkili yöntem virüsle (hasta kişilerle) temas etmekten kaçınmaktır. Ancak solunum yolu infeksiyonu yapan çok sayıda virüsün (grip, nezle virüsleri vb.) insanlar arasında dolaşmakta olduğu kış aylarında sadece yeni koronavirüsten değil, diğer tüm solunum virüslerindan korunmak için el temizliğine dikkat edilmesi, temiz olmayan ellerin göz, ağız ve burna götürülmemesi çok önemlidir.”

    ÖLÜ VE VAKA SAYILARI ARTIYOR

    Yeni tip koronavirüsü (2019-nVoC) nedeniyle Çin’de hayatını kaybedenlerin sayısı 106’ya çıktı, vaka sayısının ise 3 bini geçtiği belirtiliyor.

  • Batılı kaynaklar: Son dönemdeki siber saldırıların arkasında Türkiye olabilir

    Reuters’ın kamuya açık internet erişim kayıtlarına göre, saldırganlar, aralarında farklı ülkelerden bakanlıklar, büyükelçilikler, güvenlik kurumları, şirketler ve çeşitli gruplar dahil en az 30 kuruluşa siber saldırı düzenledi.

    Kayıtlara göre, hackerların hedefleri arasında Kıbrıs Cumhuriyeti ve Yunan hükümetinin e-posta sunucuları ile Irak hükümetinin ulusal güvenlik danışmanı da yer alıyor.

    Saldırılar, hedef alınan internet sitesine giden ve siteden gelen veri trafiğinin dinlenilmesi veya çalınması yöntemiyle gerçekleşti. Bu sayede saldırganlar hedef aldıkları ağların içinde gezinebildikleri gibi ağ sunucularındaki bilgi ve belgeleri de görebildi.

    İki Britanyalı ve bir ABD’li yetkiliye göre; saldırılar, dünyanın farklı yerlerinde de görülen devlet destekli siber casusluk operasyonlarına benziyor ve Türkiye’nin ulusal çıkarlarını ilerletmek doğrultusunda yapılmış gibi görünüyor.

    ‘Saldırılar birbiriyle bağlantılı’

    Yetkililer, üç unsurun varlığına bakarak böyle bir tespitte bulunuyorlar. Bu unsurlar arasında Türkiye açısından jeopolitik öneme sahip ülkelerin hükümetlerinin hedef alınması, Türkiye’de kurulu altyapıyı kullanan önceki saldırılar ile benzerlikleri ve hakkında bilgi vermeyi kabul etmedikleri gizli istihbarat değerlendirmeleri bulunuyor.

    Yetkililer, saldırıların arkasında hangi kişi veya kuruluşların olduğunu netleştirmediklerini, ancak aynı ağ sunucusu veya altyapı öğelerini kullanıldığı için birkaç dalga halinde düzenlenen saldırıların birbiriyle bağlantılı olduklarına inandıklarını belirttiler.

    İçişleri Bakanlığı konu hakkındaki sorulara yanıt vermedi. Üst düzey bir Türk yetkili konuyla ilgili sorulara doğrudan yanıt vermedi, ancak Türkiye’nin sıklıkla siber saldırıların kurbanı olduğunu söyledi.

    Kıbrıs Cumhuriyeti hükümeti yaptığı açıklamada, ‘ilgili kurumların saldırıların hemen farkında vardıklarını ve kontrol altına almaya yöneldiklerini‘ belirterek, “Ulusal güvenlik nedeniyle ayrıntılar hakkında yorum yapmayacağız” ifadelerini kullandı.

    Yunan hükümetinden yetkililer, hükümetin e-posta sisteminin tehlikeye maruz kaldığına dair hiçbir kanıtları olmadığını söyledi. Irak hükümeti sorulara yanıt vermedi.

    Kamuya açık kayıtlara göre; Kıbrıs, Yunanistan ve Irak’a ait olduğu görülen hedeflere yapılan saldırıların tümü 2018’in sonlarında veya 2019’un başlarında gerçekleşti. Yetkililere ve özel siber güvenlik uzmanlarına göre başka hedefleri de kapsayan siber saldırılar hâlâ devam ediyor.

    Britanya’nın muhabere istihbarat kurumu GCHQ’ya bağlı Ulusal Siber Güvenlik Merkezi ve ABD Ulusal İstihbarat Direktörlük Makamı saldırının ardında kimin olduğu sorusuna yanıt vermedi.

    Veri trafiğini rehin almak

    Siber güvenlik uzmanları, saldırının internetin altyapısının temel güvenlik eksiklerinden birinden faydalanılarak yapıldığını belirttiler.

    Batılı yetkililere ve özel siber güvenlik uzmanlarına göre saldırganlar DNS korsanlığı (hijacking) olarak bilinen bir teknik kullandılar. Bu teknik internet adreslerinin doğru bilgisayar sunucularıyla eşleştirilmesini sağlayan, internetin adres rehberi olarak da bilinen DNS kayıtlarının tahrif edilmesiyle hayata geçiyor.

    Saldırganlar, bu adres rehberi sisteminin bazı bölümlerini yeniden yapılandırarak, mesela e-posta hesaplarına giriş yapılan sayfaları kullanıcı adları ve şifreleri kopyalan sahte giriş sayfalarına yönlendiriyorlar. Böylece yazışmaları da ele geçirebiliyorlar.

    Reuters tarafından incelenen kamuya açık DNS kayıtları, hedef alınan sitelerdeki veri trafiğinin, özel siber güvenlik danışmanlarının verdiği bilgiye göre saldırganlar tarafından kontrol altında tutulan sunuculara aktarıldığını gösteriyordu. Reuters tarafından incelenen kayıtlar ve saldırıları inceleyen özel güvenlik uzmanlarının çalışmaları hedeflerin çoğunluğunda e-posta, bulut veri depolama veya özel iletişim ağlarındaki veri trafiğinin saldırganların eline geçtiğini gösterdi.

    Kayıtlar, saldırıların 2018’in başından beri gerçekleştiğine işaret ediyor.

    Üç yetkili ve diğer iki ABD istihbarat yetkilisi, küçük ölçekli DNS saldırılarının nispeten yaygın olmasına rağmen, bu saldırıların ulaştığı ölçeğin Batı istihbarat teşkilatlarını telaşlandırdığını söyledi.

    Yetkililer, bu saldırıların, varlığı 2018’in sonlarında ortaya çıkarılan benzer bir saldırı ile aynı yöntemi kullanıyor olsa da o saldırıyla bağlantısı bulunmadığına inandıklarını ifade ettiler.

  • ‘Ürünlerde Çok Bakteri Üremişse Çamaşır Suyuyla Yıkayıp Döner Yapıyorlar’

    Türkiye gazetesinden Önder Çelik’in haberine göre UDOFED Genel Başkanı Mehmet Mercan, son zamanlarda ülke geneline virüs gibi ucuz dönercilerin yayıldığını belirterek, bunların halk sağlığını tehdit ettiğini söyledi. “Bir gıdanın izlenebilirliği yoksa bunun sağlığından söz edemeyiz” diyen Mercan, sayıları bini bulan bu firmaların; kasaplardan, et toptancılarından aldığı etlerle şubelerinde kepenkleri kapalı, lavabosu, suyu olmayan bakterili ortamlarda döner hazırlayıp vatandaşa sattığını kaydetti.

    Sabun olacak yağ dönerde

    Mehmet Mercan “Ucuz dönerciler, hayvanın sabun sanayisine giden yağlarını yüzde 40 oranına kadar Türk dönerine koyarak haksız rekabetle sektörü mahvediyorlar. Toplumu zehirliyorlar bugün ucuz dönercilerin şubelerinin önünde et döner yemek için kuyruğa giren vatandaşlarımız bilsinler ki yarın tedavi olmak için hastane kuyruklarına girecekler. Çünkü bunlar gıda terörü yapıyorlar” dedi.

    Toplum sağlığını korumak amacıyla federasyonlaştıklarını belirten Mercan “Gıda terörü dağdaki terörden daha tehlikelidir. Gıda terörü toplumu orta vadede yok etmektir. Dönerde gıda terörü bitecek Allah’ın izniyle. Bakanlıkla çok yoğun çalışmalarımız var. Bir taraftan altyapı, mevzuat çalışmalarımız var. Bir taraftan da sektörü, tüketiciyi bilinçlendirmek konusunda çalışıyoruz” diye konuştu.

    Perakende deyip toptan veriyor

    2010’da çıkartılan 5.996 sayılı gıda kanundaki bir takım boşlukların düzeltilmesi konusunda çalışmaları olduğunu anlatan Mercan “Düzeltilmesi gereken bazı maddeler var. ‘Arka mutfakta hazırlayıp salondaki son tüketiciye hazır ürün verebilirsiniz ama bunun ticaretini yapacaksanız onaylı işletme olmak zorundasınız’ deniyor. Merdiven altından türeyen zincir mağazalar bu boşluktan faydalanarak ‘son tüketiciye ürün hazırlıyoruz’ diyerek ürün alıp toptan satıyorlar. Oysa toptan satmaları suçtur. Bunlar bir yılda 20 firmaya ulaştı ve Türkiye’nin tamamına bin şube kurdular. Bu bin şubeden ayda yaklaşık 5 bin ton döner yediriyorlar bu millete, hiçbir girdi maliyetleri, soğuk zincir masrafları, üretim tesisleri, sertifikaları, döner hazırlama belgeleri yok. Bunlar tamamen kanun boşluğundan türemiş gıda teröristleridir” uyarısında bulundu.

    Satış ve üretim ayrılıyor

    Türkiye’de döner sektörünün en büyük probleminin kayıt dışılık olduğunu belirten Mercan, şöyle konuştu:

    “Yüzde 80-85’i kayıt dışı demek çalışanı da, eti de kayıt dışı demektir. Vergisi de yok demektir. Federasyonumuz şu anda bakanlığımızla altyapı hazırlıyor. Türkiye’nin yedi bölgesinde endüstriyel döner tesisleri kurup döner satış noktalarıyla döner üreten noktaları birbirinden ayırıyoruz. Döner satanlara sertifikasyon kazandırıyoruz. Döner satış noktaları belirliyoruz. Kod numaraları verilecek. Karekod uygulamaları olacak. Buna sahip olmayan döner satamayacak. Barkod sistemi izlenebilirliğin adıdır. Sektörün tamamı bunu kullanmak zorundadır. Yani federasyon olarak çiftlikten çatala kadar izlenebilirliğini getiriyoruz.”

    Almanya’da sektörün hacmi 15 milyar euro

    UDOFED Genel Başkanı Mercan “Bugün Almanya 470 tane endüstriyel döner üretim tesisiyle bütün dünyaya döner ihracatı yapan bir ülke konumuna gelmiştir. Yıllık ortalama 15 milyar avronun üzerinde bir hacim var. Aynısını Türkiye için söyleyemeyiz. Bugün Türkiye’de bakanlık onayıyla kurulmuş üretim tesisleri 100’ün altındadır” diye konuştu.

    Bizde ceza 23 bin TL, Almanya’da 750 bin euro

    UDOFED Genel Başkan Yardımcısı İrfan Söyler, döner konusunda Avrupa‘da standart olduğunu belirterek, şunları anlattı:

    “Avrupa’da bütün dönerciler, kendi ürünlerini yapan 3-5 gurme restoran hariç, hepsi fabrikadan donmuş döner alır. O dönerlerin üzerinde etiket vardır, takip edilir. Etikette dönerin içindeki malzemeler yazar. Sektörde 20 yıldır hizmet eden biri olarak ben Almanya’da döneri güvenerek yerim, Türkiye’de güvenerek yiyemiyorum. Almanya’da çok büyük cezası vardır. Hazır döner almazsa 250 bin avrodan 750 bin avroya kadar döner dükkânına ceza kesilir. Bizde ise hile tespit edilirse en fazla 23 bin lira ceza veriliyor. Almanya ‘benim halkımı zehirleyemezsin’ diyor. Bir DEAŞ terör militanına nasıl davranıyorsa insan sağlığıyla oynayana da aynı muameleyi yapıyor. 750 bin avro ceza demek bir restoranı kapatmak demek. Adamın malını, mülkünü arabasını, banka hesabını hemen bloke ediyor. Böyle bir ihbar oldu ve dava açıldı mı, ilk yaptıkları mahkemeden önce tüm mal varlığına tedbir koymak.”

    3 milyar dolar ihracat hedefi

    Birçok ile virüs gibi yayılan firmaların mal varlıklarına el konulması gerektiğini kaydeden Mercan “Bunlar Çiftlikbank vakasıdır” dedi. Türkiye’nin dönerle ilgili ihracatının 20 milyon dolar olduğuna işaret eden Mercan “Merdiven altı üretimin önüne geçer ve endüstriyel tesise dönersek, kayıtlı 80 bin personel istihdam ederiz ve birkaç yılda da 3 milyar doların üzerinde bir ihracat rakamına ulaşırız” ifadesini kullandı.

    Kaliteli döner kaça yenir

    Mehmet Mercan, kaliteli dönerin kaç TL’ye yenilebileceğini şöyle anlattı:

    “Büfelerde 100 gram et dürüm döner 15 TL’den yenebilir. Ama 100 gram et döneri 20-25 liraya satan restoranlarımız var. Bunlar lüks hizmet veren yerlerdir. Örneğin tavukta Reis Döner 100 gram tavuk döneri 8 liraya satarken karşımızdaki merdiven altı üretimler 3-4 liraya satıyor. Hiçbir girdi maliyetleri yok. Soğuk zincir bugün ucuz bir maliyet değildir. Olmazsa olmazdır.”

    Çamaşır suyuyla yıkıyorlar

    Tavuğun kesimhaneden bayilere geldikten sonraki ömrünün 4-5 gün olduğunu ifade eden Mercan “Son tüketim tarihi geçen ürünleri merdiven altı işletmelere daha ucuz fiyattan veriyorlar. Ben 12 liraya alıyorsam onlar 6-7 liraya alıyor. Çok bakteri üremişse çamaşır suyuyla bunları yıkayıp döner yapıyorlar” dedi.

    12 saat dönen tavuk bakteri yumağı olur

    Tavuğun artı 15 dereceden sonra çok hızlı bakteri ürettiğini anlatan Mercan “Onaylı işletmelerde sıcaklık artı 15 derecedir. Ama merdiven altı üretimlerde dışarıda 45 dereceyse et 45 dereceye geliyor. Çok hızlı bir bakteri üremesi söz konusudur. Ateşin karşısında gündüz 12’den gece 12’ye kadar bakteri yumağına dönüyor. Tavuktan zehirlenmeler bu şekilde hazırlanan dönerden oluyor” diye konuştu.

    Bir yıllık geçiş süreci olacak

    Bir yıl içinde kanunlar çıktıktan sonra bir yıllık geçiş süreci olacağını anlatan Mehmet Mercan, şöyle devam etti:

    “Çünkü şu an Türkiye’nin döner tüketimini mevcut döner üretim te-sisleri karşılayamaz ancak Türkiye’nin birçok bölgesinde kuracağımız en-düstriyel döner tesisleri ancak bir devlet izniyle, teşvikiyle olur. Buna geçiş de yaklaşık bir yıl sürer. Şu anda Türkiye’de 3-5 tane endüstriyel tesis var. 5 bin metrekarelik bir tesisin maliyeti 15-20 milyon TL arasında değişiyor. Türkiye genelinde 250 tesis kurulması gerekiyor. Her 300 bin nüfus başına bir tesis kurulacak.”

    Döner altı saatte bir değişecek

    Tarım Bakanlığı‘nın verdiği işletme belgesiyle gurme üretim yapan restoranların, mutfaklarında son tüketiciye ürün üretebileceğini kaydeden Mercan “Onların ürünlerini hazır döner üretim tesislerinde yapmalarını mecbur kılmıyoruz. Şöyle bir şart da getiriyoruz. Dönerin sabah takılıp gecenin 12’sine kadar uzun saatler ateşin karşısında kalmasının önüne geçiyoruz. 12 saat ocağın karşısında son tüketiciye hizmet veren firmalar sadece altı saatlik ürün yapabilecek. Bakteri üremesinin önüne geçilmesi için altı saatlik ürün hazırlanacak. Altı saat sonra yeni ürün takılacak” ifadelerini kullandı.

  • Ordu’da Domuz Gribi Teşhisi Konan Hasta Hayatını Kaybetti

    İHA’nın haberine göre 38 yaşındaki Yener D., önceki gün rahatsızlanınca Ordu’daki Umut Hastanesine kaldırıldı.

    Domuz gribi teşhisi konulan Yener D., dün öğle saatlerinde hayatını kaybetti.

    Evli ve iki çocuk babası adamın, 10 gün önce ailesiyle doğumgününü kutladığı öğrenildi.

  • Aşı Karşıtlığı Artmaya Devam Ediyor: Kuduz Aşısı Olma da Göreyim

    Aşılama programlarıaşı ile önlenebilir bulaşıcı hastalıkları engellemeyi, dolayısıyla bu hastalıkların neden olduğu ölümleri ya da sakatlıkları önlemeyi amaçlar. Aşılanma yolu ile bireysel bağışıklık sağlanır ve kişi hastalıktan korunurken, aynı zamanda toplumsal bağışıklık sağlanır. Gelin görün ki, aşılanmamayla doğru orantılı olarak kızamık, çocuk felci gibi hastalıklarda artış var. Dünya sağlık örgütünün verilerine göre; Türkiye’de 2017 yılında kızamık vakalarının sayısı 69 iken 2018’de bu rakam 510’a, 2019’da da önceki yılın aynı dönemine kıyasla 5.2 kat artarak 2 bin 666’ya ulaştı.

    NEDEN KARŞI ÇIKIYORLAR?

    1) Dini sebeplerle; ‘Günah’ olduğu varsayımı- Caiz olmadığı yönünde verilen fetvalar, “Modern tıp Allah’ın işine karışıyor” düşüncesi.

    2) Post modern yaklaşımlar; “Güvenli değil!” “Aşı olmaktansa hasta olmak iyidir; çünkü aşılar hastalığın kendisi kadar koruyucu değildir.” “Anne sütü, içeriğindeki maddeler bebeği enfeksiyonlardan korur.”

    ÇOCUĞUNA AŞI YAPTIRMAYAN BİR ANNE

    Ziraat Mühendisi Güldem Erbaşlı 42 yaşında. Bir erkek çocuk annesi. Doğumdan sonra onun haberi olmadan yapılan ilk aşıları hariç, çocuğunu bilinçli olarak hiç aşılatmadı. “Deli misin?” sorularına alışık ama kararlı. “Kimse beni çocuğumu aşılatmam gerektiğine ikna edemez” diyor. Nedeni ona göre basit, Erbaşlı’ya göre, aşıların içeriğinde bulunan kimyasal maddeler insan sağlığına zararlı. “Buna aşı üreten firmaların para kaygısı da eklenince kaygılarım arttı. Alternatif tıptan faydalanarak özellikle de bazı besinleri tüketerek doğal yollarla da bu hastalıklardan korunmak mümkün” diyor.

    “KUDUZ AŞISI OLMA DA GÖREYİM”

    Avrupa Enfeksiyon Hastalıkları Derneği üyesi Prof. Dr. Önder Ergönül, aşı karşıtlarına sert çıktı. ‘Köpek ısırdığında kuduz aşısı olma da göreyim’ dedi. Ergönül, “Sizi köpeğin ısırdığını varsayalım, kuduz aşısı olmayacak mısınız? Hayır, deme şansınız yok çünkü ucunda ölüm var ama konu çocuklara aşı yaptırmaya gelince insan sağlığına olumsuz olduğu düşünülüyor. Burada ikircikli bir yaklaşım var” diyerek giriyor söze. Ergönül’e göre, bu tarz aşıların garantisi yüzde 70-80 olduğu için konu tartışmaya açık. Bir başka deyişle, ‘aşı tartışmasının ana nedeni kızamıktan ölen biriyle henüz karşılaşılmaması.’

    HALK SAĞLIĞI TEHLİKEDE

    Prof. Dr. Ergönül, böyle giderse salgın riskinin artacağını, halk sağlığının riske gireceğini düşünüyor. Öyle ki, Amerika ve İngiltere’de aşı yaptırmadığı için kızamıktan ölüm vakaları görülmeye başlandı. O yüzden uyarıyor: “Belki şu an değil ama aşı karşıtlığı artmaya devam ederse önümüzdeki 10 yıl içinde ölümler Türkiye’de de başlar.”

    3 FAZLA HASTA İÇİN DEĞER Mİ?

    “Üç tane daha fazla hasta çekmek için, popüler olmak, konuşulmak için aşı karşıtlarını destekleyen meslektaşlarımız var” diyor Prof. Dr. Ergönül ve uyarıyor: “Siz uyanık olun! Araştırın, sorun, öğrenin ve unutmayın ki TV’ye çıkıyor, kitap yazıyor diye bu kişiler otorite değil!”

    BAKANLIK DEVREYE GİRSİN

    Prof. Dr. Ergönül, aşı karşıtlığının önüne geçmek için Sağlık Bakanlığı’nın da acilen devreye girmesi gerektiğini düşünüyor. Tıpkı, İtalya, Almanya örneğinde olduğu gibi aşı kişilerin inisiyatifinden çıkarılmalı ve zorunlu hale getirilmeli. Açıklamalar Sağlık Bakanlığı eliyle özenle yapılmalı, karşıt kampanyalar yürütülmeli.

    PROF. DR. ARİF VERİMLİ: BU MESLEKTAŞLARIMIZ ÇİFTLİKBANK’IN BİRER TOSUNU

    Aşı karşıtlarına en sert tepki, Psikiyatrist Prof. Dr. Arif Verimli ‘den geldi. “Bu insanlar madem bilimle ilgilenmiyor bana da tedaviye gelmesinler” diyen Verimli, yeni bir tartışmanın kapısını aralıyor. “Hukuki ve etik anlamda hasta reddetme hakkım var. Aşı yaptırmayanları bundan sonra muayenehanemin kapısından sokmayacağım…”

    BİLİMDEN UZAKLAR

    Verimli, aşı karşıtı meslektaşlarına da ateş püskürdü. “Belki bir unvana sahipler ama bilimin kendisinden uzaklar” diyor, aşı karşıtlarını bilimsel olmayan verilerle yanlış yönlendirdiklerine inanıyor. Bunun için bir tabir bile geliştirmiş. “Maalesef ki bu meslektaşlarımız tıbbın Çiftlik Bank’ı, birer Tosun’u…”

    PROF. DR. AHMET RASİM KÜÇÜKUSTA: BAZILARI SİLAH KADAR STRATEJİK

    Aşılar hakkında menfi söz söyleyene ‘halk sağlığı düşmanı’ yaftası yapıştırılıyor diyor Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta ve ekliyor, “Aşılar toplum sağlığının korunmasında çok önemlidir ve bunlardan bazılarının silahlar kadar stratejik önemi vardır…”

    İTİRAZ OLMASIN İSTİYORLAR

    Piyasada kızamık, kızamıkçık, difteri, boğmaca, suçiçeği, verem, zatürre gibi onlarca aşı olduğuna değinen Küçükusta “Aşı üreticileri her ürettikleri yeni aşı hiçbir itiraz olmadan kabul edilsin istiyorlar. Oysa her aşı, ticari bir ürün oldukları unutulmadan ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Her çıkan yeni aşının yapılması şarttır diye bir şey yok” diyor.

    BAKINIZ: DOMUZ GRİBİ

    Prof. Dr. Küçükusta, aşıların, toplumda korku ve paniğe yol açacak ifadelerle savunulduğuna dikkat çekerek grip aşısı örneğini veriyor. “Grip aşıları 2009’da birkaç milyar insan hastalanacak, on milyonlarca insan ölecek diye küresel korkutma kampanyalarıyla pazarlandı. Tüm dünyada bedava olan aşıların çoğu elde kaldı. Bu tür abartma ve korkutmalar, tıbba güveni sarsıyor.”

    YENİ AŞILARA DİKKAT!

    Prof. Dr. Küçükusta, “Çocuklarım ve torunlarım aşı takvimine göre aşılandılar ama bağışıklık ve sinir sistemleri tam gelişmemiş olan 2 yaşından küçüklerin aşı takvimine “yeni aşılar” eklenirken çok iyi düşünülmesi gerekir. Aşı sayısı arttıkça daha sağlıklı olunur gibi bir bilgi doğru olmayabilir. Çocukluk çağında geçirilen suçiçeği, hepatit A gibi masum enfeksiyonlar bağışıklık sistemini güçlendirir ve lösemi, lenfoma, astım ve alerjik hastalık risklerini azaltır” diyor.

    TIBBA GÜVEN SARSILIYOR

    2019’daki Gallup Araştırması’nda Amerika’da en nefret edilen sektörün ilaç endüstrisi olduğu ortaya çıktı. Prof. Dr. Küçükusta araştırmaya gönderme yaparak doktorlar ile ilaç şirketlerinin menfaat münasebetlerinin sıfırlanması gerekliliğini vurgulayarak şöyle diyor:

    “Amerika’da kişi başına senede 10 bin Dolar harcanmasına rağmen sağlık hizmetleri memnuniyeti yerlerde, hadi gelin de kanun dışı pazarlama faaliyetleri, ilaç promosyonu, rüşvetler sebebiyle milyar dolarlık cezalara mahkûm edilen Amerikan ilaç endüstrisinin ilaçlarına, aşılarına güvenin.”

    4 MADDELİK YOL HARİTASI

    Peki, o zaman nasıl bir yol haritası izlenilmeli? İşte Prof. Dr. Küçükusta’nın önerileri:

    1) Sağlık Bakanlığı belirli aşıları ‘stratejik ürün’ konumuna almalı.

    2) Stratejik aşılar mutlaka devlet tarafından üretilmeli ve ücretsiz olmalı.

    3) Endüstriyle alâkası olmayan uzmanlardan oluşan Aşı Danışma Kurulu olmalı ve isteyen herkes bu kurula danışabilmeli.

    4) Halk, hastalıklar ve aşılar hakkında tam ve doğru olarak bilgilendirilmeli.

    ELBETTE CAİZDİR

    İslam araştırmacısı ve yazar Muhammed Serkan Gül, “Her konuda olduğu gibi hastalık konusunda da daha önceden tedbir almak, hastalık gelmişse tedavi olunması İslam’da asıldır” diyor. Ve ekliyor: “Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayınız” (el-Bakara, 2/195) buyurulur. Allah Resulü de şöyle buyurmuştur: “Ey Allah’ın kulları, tedavi olun; çünkü Allah, yarattığı bir hastalık için mutlaka bir şifa veya deva yaratmıştır. Ancak bir dert müstesna. O da yaşlanmadır” (Tirmizî Tıp 2) Gül’e göre, fakihlerden önce tabiplerin konuşması gerekir ve dine saygılı olan doktorların gerekli gördükleri aşıları yaptırmak elbette caizdir.

  • Perakende Ticarette Cep Telefonu Taksit Sayısı İndirildi

    Ticaret Bakanlığı‘nın “Perakende Ticarette Uygulanacak İlke ve Kurallar Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” Resmi Gazete’de yayımlandı.

    Buna göre, daha önce fiyatı 3 bin 500 TL’nin üstünde olan cep telefonu satışlarında 6 ay olan taksit sayısı 3 aya çekildi.

    Değiştirilen madde şu şekilde:

    “Birinci fıkradaki süre fiyatı üç bin beş yüz Türk Lirasının üstünde olan cep telefonu satışlarında üç ay, video, kamera ve ses sistemi gibi elektronik eşya ve tablet bilgisayar satışları ile fiyatı üç bin beş yüz Türk Lirasının üstünde olan televizyon satışlarında altı ay, buzdolabı, çamaşır makinesi, bulaşık makinesi ve elektrikli ev aletleri gibi elektrikli eşya satışları ile mobilya satışlarında on sekiz ay olarak uygulanır.”

  • “Uyuz Artıyor, Cep Telefonlarından Uzak Durun”

    Dermatoloji Uzmanı Doç. Dr. Filiz Topaloğlu Demir, son dönemde uyuz vakalarında artış olduğunu belirterek hastaların, hekim tarafından verilen ilaç ve kremleri kullanmasına, eşyalarını kaynatıp ütülemesine rağmen, uyuz hastalığı bulgularının devam edebildiğini belirtti.

    Demir, “Hekim kontrolünde tüm tedavileri uygulamanıza rağmen uyuz hastalığınız geçmiyorsa, mutlaka eşyalarınızı kontrol edin. Sevdiğiniz ve sürekli temas halinde olduğunuz eşyalardan en az 8 gün ayrı kalmazsanız uyuz hastalığından kurtulamayabilirsiniz” değerlendirmesinde bulundu.

    ‘Bulaşma için 15 ila 20 dakikalık temas yeterli’

    NTV’de yer alan habere göre cep telefonu ve bilgisayar gibi uzun süre kullanıcının elinde tuttuğu tüm teknolojik aletlerden uyuzun bulaşabileceği bilgisini veren Demir, “Uyuz hastalığının bulaşması için 15 ila 20 dakikalık bir temas yeterlidir. Aile bireyleri arasında elden ele gezen, saatlerce elimizden düşürmediğimiz cep telefonlarımız ve kişisel bilgisayarlarımız uyuz hastalığından kurtulamamamızın nedenlerinden biri olabilir” ifadelerini kullandı.

    ‘8 güne kadar canlı kalabilir’

    Uyuz hastalığı olanlarla beraber, uyuz hastalığı olan kişinin temas ettiği eşyaların da bulaştırıcı olduğunu hatırlatan Demir, “Uyuz böceği, dış ortamda uygun şartlarda 8 güne kadar canlı kalabilir ve tedavi olan kişilerde bile yeniden hastalığa yol açabilir. İlk olarak hekime başvurulmalı, önerilen tedavi tüm aile bireyleri tarafından aynı günde uygulanmalıdır. Uyuz böceğinin ve yumurtalarının tam olarak yok edilmesi için, eşyaların minimum 50 derecede en az 10 dakika yıkanması veya -10 derecede en az 5 saat bekletilmesi gerekmektedir. Bu işlemlere tabi tutulamayan eşyalar ise minimum 8 gün plastik torbalara konularak kaldırılmalıdır” bilgisini paylaştı.

  • Wikipeadia Kullanıma Açıldı! Peki Paypal Kullanıma Açılacak Mı?

    Anayasa Mahkemesi’nin aldığı karar ile tekrardan erişime açılan Wikipedia, diğer erişim engeli olan siteler için bir umut kaynağı olmuştu. Wikipedia olayından sonra ülkemizde erişime engelli olan popüler ödeme platformu olan PayPal‘ın da erişime açılması da sosyal medya platformlarında gündeme geldi.

    PayPal için böyle bir durum şimdilik söz konusu değil gibi görünüyor. Çünkü PayPal’ın ülkemizde kullanmamasının geçerli bir sebebi var ve bu sebep direkt olarak ticari ilişkilere dayanıyor. Yani Paypal BDDK’ya kayıt yaptırmadığı sürece erişime açılmayacak.

    Türkiye’den bir kişinin Cimer’e yaptığı şikayet ile bu durum fazlasıyla özetleniyor diyebiliriz. PayPal’ı kullanmak isteyen bir kişinin Cimer’e yaptığı şikayet üzerine gelen mesaj aşağıda yer alıyor.

  • ‘Zam Gelecek’ Diye Vatandaş İlaç Bulamıyor!

    Cumhuriyet’ten Sibel Bahçetepe’nin haberine göre İstanbul Beylikdüzü’nde iki çocuğun domuz gribi şüphesiyle yaşamını yitirmesinin ardından gözler piyasadaki ilaçlara çevrildi. İstanbul Eczacı Odası Başkanı Zafer Cenap Sarıalioğlu, piyasada domuz gribi ilacını bulmada zorluklar yaşandığını ancak sorunun bununla sınırlı kalmadığını belirterek “Halk arasında domuz gribi diye bilinen gripte artış var.

    Planlanmış olan ilaçlar yeterli gelmiyor. Ayrıca her yıl şubat ayında ilaca zam yapıldığı için firmalar bu zammı bekliyor ve şu an tansiyon, epilepsi, göz ilaçlarını, ağrı kesicileri bile eczanelerde bulmak zor. Firmalar depolara ilaç vermek istemiyor. Örneğin şu an benim eczanemde en çok kullanılan 150 ilaç yok. Önümde, eczanemde olmayan 10 sayfa A4 kâğıdına yazılı olmayan ilaçlar var” dedi. Sarıalioğlu, her ilaca yapılacak şubat zammı öncesinde aralık-ocak-şubat aylarında benzer sorunların yaşandığını kaydetti.

    Fiyat Değerlendirme Komisyonu, özellikle yurt dışından gelen ve ithal olan ilaçların fiyatlarının belirlenmesinde kullanılan Avro kuru geçen yıl yapılan artışın ardından 3.40 liraya yükseltmişti. 20 Şubat’ta yine ilaç kuruna zam gelecek. Zam gelmeden önce pek çok ilaç firmasının ilaçları piyasaya vermekten kaçındığını söyleyen Sarıalioğlu, “İlaç firmaları depolara, depolar da piyasaya ilaç vermekten kaçınıyor. Çünkü zam dönemlerinde ellerindeki ilaçları çıkarıp zamlı şekilde piyasaya sunmayı tercih ediyorlar” dedi. Bu nedenle piyasada pek çok ilacın bulunamadığını, domuz gribi ilaçlarının da bunlar arasında yer aldığını vurgulayarak “Halk arasında domuz gribi diye bilinen gripte artış var. Planlanmış olan ilaçlar yeterli gelmiyor” diye konuştu.

    HAFTA SONUNA İLAÇ SEVKIYATI

    Sarıalioğlu, “Domuz gribi ilacı sıkıntısı var. Grip vakalarında artış olunca talep fazlası yaşandı ve sıkıntı ortaya çıktı. İlaçların yüzde 60’ı ithal fakat yerli ilaçlarda da sorun yaşanıyor, ilaç zammı nedeniyle. Geçen yıl yüzde 20 gibi bir zam yapılmıştı, bu yıl da yüzde 15-25 oranında zam bekleniyor. Bakanlık yılda bir kez fiyat düzenlemesi yapacağına örneğin üç ayda bir yüzde 5 gibi bir oranda yapsa bu problem yine yaşanmaz”

    STOKLAR YETERLİ

    Sağlık Bakanlığı ise yaptığı açıklamada ilaç stoğunun da yeterli olduğu savundu. Sarıalioğlu, Sağlık Bakanlığı’nın açıklamasının ardından domuz gribi üreten ilaç firması şirketi ile görüşme yaptıklarını belirterek “Firmadan sabah itibarıyla günlük ortalama 50 bin kutu ilacı İstanbul’daki depolara dağıtım yapacakları bilgisini aldık. Önümüzdeki hafta itibariyle domuz gribi ilacı sıkıntısının sona ereceğini tahmin ediyoruz” dedi.

  • Silikon Vadisi’nden Getir’e 38 Milyon Dolarlık Yatırım

    Getir’den yapılan açıklamaya göre, 2015 yılından bu yana tüm dünya için yeni bir pazar oluşturan ve uluslararası arenada da yatırımcıların dikkatini çeken Getir’e, Michael Moritz, kişisel yatırım fonu Crankstart aracılığıyla 25 milyon dolar yatırım yaptı. Moritz’in ardından Brezilya ve Türkiye’den bazı yatırımcılar 13 milyon dolarlık ek fon sağladı. Getir, Seri A turunu toplamda 38 milyon dolarlık yatırımla tamamladı.

    Açıklamada görüşlerine yer verilen Getir Kurucusu Nazım Salur, Getir’in hikayesinin, ilk teknolojik girişimi BiTaksi’nin başarısı üzerine kurulu olduğunu belirterek, “Getir ile dünyada bir ilki gerçekleştirdik, bir pazar oluşturduk. Aldığımız yatırımlar, Türkiye’den çıkan bir fikrin elde ettiği başarıları perçinlememize ve yeni pazarlara açılmamıza destek olacak.” değerlendirmesinde bulundu.

    Getir’in potansiyeline inanan ve yatırım turunda liderliği üstlenen Sir Michael Moritz de Getir’in iş modelini “taze bir tarifle, beklenmedik malzemelerle hazırlanmış bir Türk lokumuna” benzetti.

    – “Türkiye’de süper yetenekli bazı girişimciler ve ilginç işler olduğunu biliyorum”

    Seri A turunun gerçekleşmesini sağlayan Londra bazlı Numis Securities Üst Yöneticisi (CEO) Alex Ham, Financial Times’a yaptığı açıklamada, “Getir’e olan dış ilginin Türkiye pazarına biraz ışık tutacağını umut ediyorum. Türkiye’de 20 tane daha Getir olmadığını bilsem de süper yetenekli bazı girişimcilerin ve gerçekten ilginç işlerin olduğunu biliyorum.” ifadelerini kullandı.

    Getir, A turunun tamamlanmasıyla birlikte süratle B turunda 100 milyon dolarlık yeni bir fon oluşturmak için görüşmelere başlamış durumda. Bu ek yatırım, Getir’in gerek yurt içi büyümesini hızlandırmak gerekse de dış pazarlara açılmak için kullanılacak.

    – 2020 hedefi yurt dışı operasyonu

    Geçen yılın ikinci yarısında sipariş sayısını ikiye katlayan ve aralık ayında 1,5 milyon defa kullanıcılarının kapısını çalan Getir, İstanbul’a ek olarak Ankara, Bursa, İzmir ve Kocaeli’de de faaliyetlerini sürdürüyor.

    GetirYemek ve GetirBüyük ile hizmet alanını da genişleten Getir, 2020 yılı tamamlanmadan yurt dışında da hizmet verebilmek için çalışmalarını hızlandırdı. İlk olarak Londra’da kullanıcılarıyla buluşmak isteyen girişimin öncelikli hedefleri arasında Sao Paulo, Paris ve Mexico City bulunuyor.