Kategori: Türkiye

  • Google Uygulamaları Türkiye’de Kullanılmayacak Mı?

    Rekabet Kurumu, ABD’li arama devi Google’a, haksız rekabete yol açması sebebiyle kestiği cezanın ardından Google, önemli bir açıklama yaptı.

    Hürriyet’te yer alan habere göre Google’dan yapılan resmi açıklama şöyle:

    “Ağustos ayında Rekabet Kurumu’nun kararı doğrultusunda Android iş ortaklarımızla yaptığımız anlaşmalarda değişiklikler yapmıştık. Kasım ayında, Rekabet Kurumu bu değişikliklerin uygun olmadığı ve bu anlaşmalarla operasyonlarımızı sürdüremeyeceğimiz yönünde karar verdi. Türkiye’deki kanunlarla uyumlu bir şekilde çalışabilmemiz için iş ortaklarımızı Türkiye’de yeni çıkacak Android telefon modelleri ile ilgili anlaşma yapamayacağımız konusunda bilgilendirdik.

    Tüketiciler mevcut cihaz modellerini satın almaya devam edebildikleri gibi, halihazırda mevcut cihazları ve uygulamaları da normal şekilde çalışmaya devam edecektir. Google’ın diğer ürün ve servisleri durumdan etkilenmeyecektir. Rekabet Kurumu ile bu konunun olabilecek en hızlı şekilde çözümü için çalışmayı sürdürmekteyiz.”

    BU AÇIKLAMA NE ANLAMA GELİYOR?

    Google’ın bu açıklamasına bakıldığında Türkiye pazarına girecek yeni telefonlarda, bir anlaşma sağlanana kadar Google servislerinin Android cihazlarda yüklü olmayacağı görülüyor. Yani kullanıcılar Android işletim sistemine sahip bir telefon satın aldıklarında (gelecek yıl satın alınan yeni nesil telefonlar) Google Play Store’u göremeyecek. Beraberinde de Gmail, YouTube gibi popüler Google uygulamaları telefonlarda bulunmayacak. Bunun yerine kullanıcılar Google’a girerek Google Play Store’un APK dosyasını telefonlarına indirmeleri ve ardından uygulamaları bir bir telefonlarına yüklemeleri gerekecek. Telefon şirketlerinin bu yolu kolaylaştırmak için telefonlara kısayol hazırlayıp kullanıcıların söz konusu APK’yı (uygulama dosyası) hızlıca indirmeleri de mümkün. Ancak bu konu şimdilik belirsiz.

    Google’ın açıklamasında dikkat çeken bir diğer nokta da ‘mevcut cihaz’ ibaresi… Bu da halihazırda satışta olan telefonlarda Google ile ilgili bir sorun yaşanmayacağını gösteriyor. Ancak satışa sunulacak yeni nesil akıllı telefonları satın alanlar Google’ın bu hizmetlerinden doğrudan faydalanamayacak. Google Play Store yüklü olarak gelen bu telefonlarda bu uygulama mağazası yer almayacak.

  • Sağlık Bakanlığı’ndan Uyuz İlacı Açıklaması

    Bakanlıktan yapılan açıklamada şöyle denildi: “Bazı basın yayın organlarında piyasada uyuz ilacı bulunmadığına dair iddiaların yer alması üzerine bu açıklamanın yapılmasına gerek görülmüştür. Sağlık Bakanlığı, İlaç Takip Sistemi ile üretici firma, ecza depoları ve eczanelerde bulunan tüm ilaçları takip etmektedir. Sistemden alınan verilere göre, halk arasında uyuz olarak bilinen scabies enfestasyonu için kullanılan ilaçların mevcut stokları aşağıdaki şekildedir. 56 bin 736 kutu deri kremi, 133 bin 467 kutu losyon, 178 bin 691 kutu şampuan olmak üzere toplam 368 bin 894 kutu ilaç mevcuttur. Stoklarda ihtiyacı karşılayabilecek miktarda ürün mevcuttur, herhangi bir ilaç sıkıntısı söz konusu değildir. Mevcut stok ve üretim miktarları, önümüzdeki dönemde de bir sıkıntı yaşanmayacağını göstermektedir.”

  • Sanaldaki Kelimeler Türkçeleşti: Re-Tweet’in Yerini ‘Sektirme’ Alacak

    İstanbul Gelişim Üniversitesi’nin, Yeni İletişim Ortamları’nda Türkçe: “Güncel Sorunlar ve Terim Önerileri Çalıştayı” ‘Dijital İtibar, Endüstri 4.0 ve Yapay Zekâ, Dijital Medya, Siber Güvenlik ve Toplum 5.0’ konularıyla beş farklı masada Türkçe terimlere geçiş konunun uzmanlarıyla tartışıldı. Çalıştay Türk Dil Kurumu, İstanbul Gelişim Üniversitesi, İstanbul Okan Üniversitesi ve Türkiye Bilişim Derneği iş birliğiyle gerçekleşti. TDK uzmanları, dilbilimciler, iletişimciler ve pek çok ilgili alandan uzmanın bir araya gelerek beyin fırtınası yaptığı çalıştayda, yabancı kelimelere karşılık Türkçe kelimeler ortaya çıktı.

    SEKTİRMEK, MERAKLANDIRICI VİDEO İZLEMEK

    Gerek günlük yaşamda, gerekse iş yaşamımızda sıklıkla karşımıza çıkan Re-Tweet, influencer, stalk, start-up, podcast, QR kod gibi pek çok terimin yerini Türkçe kelimeler aldı.

    Toplam 100’den fazla terimin tartışılması gerektiği konusunda uzlaşılan çalıştayda, 40’a yakın çözüm önerisinde bulunuldu.

    Türkçe karşılıkları önerilen kelimelerden bazıları ise şöyle:

    Re-Tweet (RT)/ Sektirme

    Binge Watch / Dizibitiren, Aralıksız İzlemek, Duraksız İzlemek

    Diss Atmak / Cevap Yollamak

    Stalker / Sanal Casusluk

    Influencer / Deneyimleyici

    Caps / Yazılı Resim, Resim Yorum

    Cyber Bot / Siber Can

    Teaser / Meraklandırıcı Video

    Caption / Resim Altı

  • HIV Raporu: Türkiye’de 22 Bin Taşıyıcı Var, Yüzde 80’i Erkek

    1 Aralık Dünya AIDS Günü nedeniyle virüse dair bilgi veren Prof. Dr. Emel Erdal Çalıkoğlu, virüsün vücuda girmesinden itibaren bağışıklık sistemini çökerttiğini dile getirdi.

    Prof. Dr. Çalıkoğlu, HIV’in tedavi edilmemesi halinde evrildiği AIDS’in ölümcül olduğunu anımsatarak HIV virüsünün dokunmak, sarılmak, tokalaşmak, gözyaşı, ter, tükürük, giysilerin ortak kullanımı, tabak, çatal, bardak paylaşımı, genel  tuvalet, havuz, banyo, hamam ve sauna paylaşımı gibi ortak kullanım alanlarından bulaşmadığını kaydetti.

    ’22 bine yakın HIV taşıyıcısı var’

    Dernek başkanı, Türkiye ve dünyaya ilişkin istatistikleri şöyle anlattı: “AIDS vakaları son altı yılda beş kat arttı. Bugün için dünya üzerinde çoğunluğu Afrika’da olmak üzere 36.9 milyon kişinin HIV ile yaşadığı bilinmektedir. 2017 yılında 1 milyon 800 bin yeni vaka tanımlanmış, 940 bin kişi AIDS ile ilişkili hastalıklardan kaybedilmiştir. Virüs bulaşan insanların yüzde 75’i kendi hastalıklarının durumunun farkındayken 9.4 milyon kişi kendi hastalığının farkında bile değildir. Dünyada her hafta 15-24 yaş aralığındaki 7 bin genç kadın HIV’le enfekte hale gelmektedir.

    Türkiye, dünyada HIV-AIDS açısından hastalığın az sıklıkta görüldüğü ülkeler arasında değerlendirilmektedir. Ülkemizde 1985 yılında üç olan toplam vaka sayısı, 31 Aralık 2018 itibariyle toplam 21 bin 520’dir. Bu vakaların yüzde 79.9’u erkek, yüzde 20.1’i kadın olup yüzde 15.4’ü yabancı uyruklu kişilerden oluşmaktadır. Vakaların en fazla görüldüğü yaş grubu 25-34 yaş grubudur.”

    ‘Taşıyıcıların yarısı bilmiyor’

    Pozitif Dayanışma adlı platformun açıklamasında, HIV taşıyıcılarının düzenli ilaç kullanması durumunda hayatılarına ‘herkes gibi’ devam edebildikleri ifade edildi.

    “HIV ile yaşamak sürekli bir hastalık hali değildir, HIV ile yaşayanlar da hasta değildir” denen açıklamada, HIV’le yaşayan kişilerin yüzde 49’unun, virüs taşıyıcısı olmadığını bilmediklerinin tahmin edildiği dile getirildi.

    Açıklamada, bu kişilerin HIV’e karşılık Antiretroviral (ART) tedaviye erişimlerinin olmadığı belirtilerek, tedavinin virüsün bulaşmasını engellediği kaydedildi.

    ‘Ayrımcı tutum sergileniyor’

    Açıklamada şöyle dendi: “Türkiye’de HIV tanısı almak ve tedaviye erişmek zor gibi görünmese de toplumsal önyargılar, damgalanma, ayrımcılığa maruz kalma endişesi gibi nedenlerle kişiler düzenli test yaptırmaktan kaçınmaktadır. Yasalar gereği sağlık sigortası sahibi herkesin, eşit olarak sağlık imkânlarından yararlanması gerekirken uygulamada ciddi sıkıntılar yaşanabilmektedir. 

    Devlet hastanelerinde ya da özel kliniklerde test için ısrarla kimlik bilgilerinin istenmesi, sağlık çalışanlarının HIV hakkında yeterli ve doğru bilgiye sahip olmamaları, ayrımcı tutum ve davranışlar sergilemeleri kişilerin düzenli test yaptırmalarının önünde ciddi engeller teşkil etmektedir. Bu nedenle Sağlık Bakanlığı tarafından HIV alanında çalışan sivil toplum örgütleri de sürece dahil edilerek tüm sağlık çalışanlarına, doğru ve güncel bilgilerle, damgalama ve ayrımcılığın önlenmesi amacıyla eğitimler düzenlenmelidir.”

    Açıklamada, tanı merkezlerinin sayısının artırılması talep edilirken, yabancıların sigorta başlangıçlarının HIV tanısından sonraya rastlaması nedeniyle ilaçlarını sigorta kapsamında alamadıkları aktarıldı.

  • 2016’da Sıfırlanan Kızamık, ‘Aşı Karşıtlığı’ Yüzünden Yeniden Görülmeye Başlandı

    Verilere göre çocukluk çağındaki zorunlu aşılar sayesinde hamilelik ve yenidoğan dönemlerinde görülen tetanoz, 2009’da elemine edildi.

    Kabakulak vaka sayısı, 2005’te 20 binlerdeyken bugün 300- 400’lere kadar geriledi. Ülkede 19 yıldır çocuk felci vakası görülmezken, 2003’ten bu yana ise difteri vakasına rastlanmadı.

    2001’de 30 binlerde olan kızamık vakası, 2016’da 9’a kadar düşmüşken, son yıllarda artan aşı karşıtlığı nedeniyle bu yıl görülen vaka sayısı 2 bin 391’e ulaştı.

    ‘Kul hakkında girmiş oluyorsunuz’

    İstanbul Sağlık Müdürü Prof. Dr. Kemal Memişoğlu, aşı karşıtlığının toplum sağlığı sorunu olduğunu belirterek, çocuğunu aşılatmayanların, toplum sağlığını tehlikeye attığını söyledi.

    Sağlık müdürü, İslam’da en önemli şeyin kul hakkı olduğunu belirterek aşı yaptırılmayan çocukların kızamığı başka çocuklara bulaştırması halinde kul hakkına girildiğini dile getirdi.

    Prof. Dr. Kemal Memişoğlu, şu ifadeleri kullandı: “Şu anda dünyada kızamık, Avrupa ve Amerika’da risk olarak görülüyor ama Türkiye’de risk henüz yok. Neden yok? Çünkü biz aşılamayı iyi yapıyoruz. Son zamanlardaki aşılanmamış kesimin artması bu riski artırıyor ama toplumdan şunu bilmesini istiyoruz ki bu aşılar, hayati önem taşıyor. Sağlık Bakanlığı’nın 13 tane hastalıkla ilgili ücretsiz aşı programı uygulanıyor. Şu anda kızamıkla ilgili büyük risk taşımıyorsak bu aşılamanın karşılığıdır. Ama gelecek nesilleri riske atacak veya etrafındaki insanların sağlığını riske atacak durumlara kimsenin düşmemesi gerekiyor.”

  • Fotoğraflarını Paylaştığınız İçin Çocuğunuz Size Dava Açabilir

    Anne ve babalar sosyal medya platformlarında çocuklarının fotoğraflarını çok sık paylaşıyor. Ancak uzmanlar, anne ve babaların çocuklarının fotoğraflarını bu tür sayfalarda paylaşmasından yana değil. Hukuki açıdan çocuğun kişilik hakkı ihlali olarak görülen bu durum, çocuk istismarcıları tarafından da yakından takip edilebiliyor. İstanbul Kent Üniversitesi’nden akademisyen Avukat Murat Can Pehlivanoğlu, anne ve babalara sosyal medyada yapması ve yapmaması gerekenlere anlattı.

    ANNE VE BABALARIN DİKKATLİ OLMASI ŞART

    Sosyal medya hesapları ile kullanıcılar arasındaki ilişkinin bir sözleşmeyle korunduğunu belirten Murat Can Pehlivanoğlu, “Popüler bir fotoğraf paylaşım sitesinin kullanım koşulları sekmesine tıkladığınızda 13 yaşın altındaki çocuklara hesap açmadıklarını görüyorsunuz. Aynı kullanım koşulları “aile olarak siz hesap açarsanız biz bunu tam anlamıyla denetleyemiyoruz” diyor. Fakat çocuğunuzu rencide edecek çıplak fotoğraflar olursa ‘biz bunu kaldırırız’ gibi bir topluluk kuralı belirtiliyor. Bununla birlikte bugün anne ve babaların çocuklarına sosyal medya hesabı açtıklarını görüyoruz.  Çocuğun haklarını sosyal medya platformları değil ebeveynler korumak zorunda. Bu yüzden paylaşımlarında dikkatli olmaları gerekiyor” diye konuştu.

    “KİŞİLİK HAKLARI ZEDELENİYOR”

    Sosyal medya hesaplarında video, fotoğraf paylaşımı yapıldığını anlatan Pehlivanoğlu, “Çocuğun doğum tarihi, ismi gibi tüm kişisel bilgileri buralarda yer alabiliyor. Kişisel Verilerin Korunması yönünde bir mevzuatımız var. Bu kapsamda belki çocuk kişisel bilgileri açıklamak istemeyecek fakat sosyal medya platformunda bu bilgiler artık kamuya açık hale getiriliyor. Çocuğun ileride rahatsızlık duyacağı ihtimali göz ardı edilerek bunlar aile tarafından paylaşılıyor. Ailelerin öncelikle dikkatli olmaları gerekiyor. İkinci olarak çocuğun fotoğrafları belki onun ileride rahatsızlık duyacağı fotoğraflar olabilir. Çocuğun kişilik hakları zedelenmiş olur” ifadelerini kullandı.

    “ÇOCUĞUN KORUNMASI İÇİN YASAYA BAŞVURULABİLİR”

    Çocuğu koruma kanununa dikkat çeken Avukat Murat Can Pehlivanoğlu, “Kanun kapsamında değerlendirdiğimizde çocukların kendi gelişimlerinin sağlanacağı şekilde ebeveynlik yapmak gerekiyor. Çocuk sosyal medyaya konacak fotoğrafın paylaşılıp paylaşılmamasının ne anlama geldiğini düşünebilecek durumdaysa artık onu paylaşıp paylaşmama konusunda çocuğun düşüncesi alınmalı. Çocuk istemiyorsa o fotoğraf paylaşılmamalı. Bu noktada ebeveynler kendi velayet haklarını kötüye kullanırlarsa burada hukukun devreye girmesi gerekiyor. Çocuk koruma kanunun kapsamında çocuğun korunmasına yönelik destekleyici tedbirlerin alınması için yasal mercilere başvurma hakkı da gündeme gelebilir” dedi.

    ÇOCUK TACİZCİLERİNE DİKKAT

    Bu durumun çocuk tacizcilerine de zemin hazırladığını söyleyen Murat Can Pehlivanoğlu, “Bir çocuğun görüntüsünü paylaştığınızda çocuk tacizcileri o çocuğun varlığından haberdar oluyor. Bu gittiği okul olsun, çocuğun yaşadığı çevre olsun, çocuğun nerede bulunduğu yönünde onlara bilgi veriyor. Bu fotoğraflar çocuğun güvenliği konusunda da risk yaratabilir” uyarısında bulundu.

    AİLE ÇOCUĞUN HESABINI DENETLEMELİ

    Çocuğun sosyal medya hesabının aile tarafından denetlenmesi gerektiğini anlatan Pehlivanoğlu, “Çocuk, kendisi sosyal medya hesabı açıyorsa ailelerin paylaşımların onu nasıl etkileyeceğini anlatması gerekiyor. Özellikle internette paylaşılan fotoğraflar sosyal medya kullanıcılarıyla platform arasındaki hukuki ilişkiye dayalıdır. Çocukların paylaştıkları fotoğrafın yıllarca internette kalacağını bilmesi gerekiyor. Aile çocuğun paylaşımlarını, beğenilerini ve arkadaşlarını da denetlemeli” ifadelerini kullandı.

    İSTENMEYEN FOTOĞRAF KİŞİLİK HAKKI İHLALİDİR

    Kişinin istemediği fotoğrafların paylaşılmasının kişilik hakkı ihlali olduğunu belirten Pehlivanoğlu, “Bu nedenle zamanında aileniz size danışmadan fotoğraflarınızı paylaştıysa siz 18 yaşına girdiğiniz anda bu fotoğrafları yayınlayanlara karşı dava açma hakkınız var. Ailenin o fotoğrafları kullanarak elde ettikleri gelirleri de onlardan isteme hakkınız olacak. Aile bu karelerden menfaat sağladıysa o menfaate ortak olmak söz konusu olabilir” değerlendirmesinde bulundu.

    AİLELER NE DİYOR?

    Bazı anne ve babaları sosyal medyaya daha kontrollü yaklaşırken bazıları ise benim için bir sorun yok dedi. 11 yaşında bir oğlu olduğunu ve birlikte çekindikleri fotoğrafları sosyal medya hesabında paylaştığını anlatan Uğur Yüce, “Çocuğumun fotoğraflarını sosyal medya hesabımda paylaşıyorum. Bunun riskli olduğunun farkındayım biraz kendimizi kontrol etmeye çalışıyorum. Bu nedenle hesabımız sadece tanıdığımız kişilere, arkadaşlarımıza açık” dedi.

    Çocuğuyla ilgili paylaşım yapmadığını belirten Meltem Koçboğa ise, “Çocuğumun fotoğraflarını kesinlikle sosyal medyada paylaşmıyorum. Bunun sakıncalı olduğunu ve yabancı kişilerin fotoğrafları kötü amaçlarla kullanabileceğini düşünüyorum. Kendi fotoğraflarımı da paylaşmıyorum. Çocuğumu hiç paylaşmıyorum” diye konuştu.

    7,5 aylık bir bebeği olduğunu ve onun fotoğraflarını keyifle paylaştığını belirten anne Ezgi Ece Şen de, “Çocuğumun her halini insanların görmesini istiyorum. Bence bu güzel bir şey. Güvenlik açısından da bazı önlemler alıyorum. Hesabımı gizli tutuyorum ve sadece tanıdığım kişiler fotoğraflarımı görebiliyor” ifadelerini kullandı.

  • Kamudaki Veriler Vatandaşa Açık Hale Getirilecek

    Cumhurbaşkanlığı Dijital Dönüşüm Ofis Başkanı Dr. Ali Taha Koç, “Dijital Dönüşüm Ofisi olarak topladığımız bütün kamudaki dataları veri.gov.tr adında halkımıza açacağız. Artık bu verilerin herkes tarafından toplanması ve herkesin yapay zeka uygulamalarını geliştirmesini istiyoruz.” dedi.

    Koç, İstanbul Kongre Merkezi’nde düzenlenen 19. Bilişim Zirvesi’nde, veri, yapay zeka ve milli verinin önemine ilişkin bir sunum yaptı.

    Dünyada veriyi toplama, işleme, koruma ve paylaşma konusunun önemli bir gündem maddesi haline geldiğini ifade eden Koç, “Dünyada her yıl toplanan veri 41 zetabyte data üretiliyor, yani 41 trilyon gigabyte büyüklüğünde. Türkiye’de yılda üretilen data 500 exabyte, yani 500 milyar gigabyte büyüklüğünde. Peki bunların veriden değere dönüşmesi için ne yapmalıyız? Milli ve yerli bir bakış açısıyla yaklaşarak ilerlemeliyiz. Nasıl ki ülkemizin her karış toprağı canımız pahasına değerliyse aynı şekilde her byte verimize de aynı şekilde önem vermeli ve özen göstermeliyiz.” diye konuştu.

    “TOPLUMSAL YAŞAMA ÖNEM VEREN BİR YAPAY ZEKA HAYAL EDİYORUZ”

    Ali Taha Koç, Türkiye’de veriyi korumak ve katma değer kazandırmak için önemli çalışmalar yürütüldüğünü aktararak, şunları kaydetti:

    “Verimizi korumak ve işlemek için Kamu Ulusal Veri Sözlüğü’nü oluşturuyoruz. Artık kamu kurumları birbirleriyle konuşurken aynı dili konuşsun istiyoruz. Veriyi standart bir sözlükle üretsin istiyoruz. Burada şöyle bir şey olacak; verinin sahibi belli olacak ve aynı zamanda mükerrerlik arz eden veriyi de yok etmiş olacağız. Çıktılarını nerede kullanacağız? Nasıl hiçbir canlı susuz yaşayamazsa yapay zeka da verisiz yaşayamaz. Ulusal Veri Sözlüğü’nün çıktıları yapay zeka algoritmalarımızın can suyu olacaktır.

    Dijital Dönüşüm Ofisi olarak Ulusal Yapay Zeka Stratejimizi yazmaya başladık. Bu sene sonunda inşallah bitireceğiz. İnsan odaklı bir yapay zeka süreci amaçlıyoruz. Etik, hukuk ve toplumsal yaşama önem veren bir yapay zeka hayal ediyoruz.”

    “KAMUDA PEK ÇOK ALANDA GÖZLE GÖRÜLÜR ÇALIŞMALAR YAPMAYA DEVAM EDECEĞİZ”

    Cumhurbaşkanlığı Dijital Dönüşüm Ofis Başkanı Koç, yapay zeka üzerine önemli çalışmalar yaptıklarını ifade ederek, yapay zeka teknolojisinin bir çocuk gibi sürekli eğitime ihtiyaç duyduğunu söyledi.

    Türkiye’de vatandaşların veriye kolayca ulaşabilmek için önemli bir hazırlık içinde olduğunu vurgulayan Koç, şöyle konuştu:

    “Dijital Dönüşüm Ofisi olarak topladığımız bütün kamudaki dataları veri.gov.tr adında halkımıza açacağız. Artık bu verilerin herkes tarafından toplanması ve herkesin yapay zeka uygulamalarını geliştirmesini istiyoruz. Bizim amacımız, verinin sadece toplanması değil, doğru etiketlenmesi… Bu konuda mottomuz çok açık; veriniz kömür olsa bile doğru etiketlendiği zaman elmasa dönüşebilir. Gazi Üniversitesi’yle bir çalışma yaptık. 34 bin tane MR datası alarak bunları işledik. Kural tabanlı değil de deep learning (derin öğrenme) temelli teknolojiyi kullandık. 34 bin MR verisini etiketledik. Yapay zeka uygulamamız sağlıklı MR verisi üretmeyi başardı. Biz bunu nasıl kullandık? Aradaki farka baktık. Arada çok büyük fark yoksa burada ‘tümör vardır’ veya ‘yoktur’ dedik. Tarımda, kamuda pek çok alanda gözle görülür, bu işin nasıl olacağını anlatan çalışmalar yapmaya devam edeceğiz.”

    “BUGÜN SAVAŞLAR TEK TIKLA EN ÇOK KULLANDIĞIMIZ CİHAZLAR ÜZERİNDEN DEVAM EDİYOR”

    Ulaştırma ve Altyapı Bakan Yardımcısı Ömer Fatih Sayan da karar vericilerin yapay zeka konusunda strateji belirlerken, bulut teknolojileri, artırılmış gerçeklik ve robot teknolojileri gibi tüm pencerelerde incelemeler yapması gerektiğini söyledi.

    Günümüzde veriyi tutmanın ancak veriyi işlemekle anlam kazandığını ifade eden Sayan, devreye aldıkları Büyük Veri Laboratuvarı’nın büyük veri ve yapay zeka alanında çalıştığını söyledi.

    Sayan, “Önümüzdeki yıllarda yapay zekanın yer aldığı küresel pazarda ülkemizin söz sahibi olabilmesi için çalışmalarımıza devam edeceğiz. Siber güvenliği önemsemeliyiz. Bildiğiniz gibi artık tanklarla tüfeklerle savaş miktarı azaldı. Bugün savaşlar tek tıkla en çok kullandığımız cihazlar üzerinden devam ediyor. Burada ‘ben tehlikenin menzilinde değilim’ gibi bir rahatlığa ermek mümkün değil. Bu saldırıların menzili ve kapsamını önceden tespit etmek çok zor.” ifadelerini kullandı.

    “TÜRKİYE PAZARININ 2022’DE 477 MİLYON DOLARA ULAŞMASI BEKLENİYOR”

    Cumhurbaşkanlığı Ekonomi Politikaları Kurulu Üyesi Hakan Yurdakul ise yapılan araştırmalara göre, büyük veri pazarının 2024’te 83 milyar dolara ulaşacağını, bu büyümenin küresel gayri safi milli hasıladan daha hızlı omasının beklendiğini kaydetti.

    Büyük verinin en fazla yazılım segmentinin büyüyeceğini, yazılımın 2024’e kadar yüzde 324 büyüyeceğini aktaran Yurdakul, büyük verinin önümüzdeki 2-3 yılda Türkiye’de de trendleri belirleyeceğini, büyük veriyle ilgili ilk 3 sektörün telekomünikasyon, bankacılık ve kamu olacağını vurguladı.

    Yurdakul, “Büyük veri konusunda Türkiye pazarının 2022’de 477 milyon dolara ulaşması bekleniyormuş. Peki biz buradan nasıl bir fayda sağlayacağız, nasıl para kazanacağız? Tabii, veri daha nesnel bir şey. Veriyi veri olsun diye tutmuyoruz, ondan bilgi elde ediyoruz ve bilgi çok değerlidir. Bu noktada düşünme biçimimizi yeniden gözden geçirmeliyiz.” diye konuştu.

    Verilerini sağlıklı bir şekilde katma değere dönüştüren ekonomilerin sürdürülebilir kalkınma sağladığını vurgulayan Yurdakul, tüm paydaşların bilgiyi ele alış biçimini yeniden gözden geçirmesinde fayda bulunduğunu söyledi.

    Etkinlikte, bilgi yayıcı Serdar Kuzuloğlu da büyük veri ve insan davranışları üzerine konuşma yaptı.

  • “Taahhüdünüz bitti” aldatmacısının önüne geçilecek

    Bayilerin, İnternet Servis Sağlayıcısı firmalar adına müşterileri arayıp “Taahhüdünüz bitti, yeni tarifeye geçirelim” şeklindeki çağrıları mercek altına alınıyor. Tüketicilerin, bayiler tarafından yanlış yönlendirmesinin önüne geçmek amacıyla komisyon kuruluyor.

    Ticaret Bakanlığı son zamanlarda tüketicilerden gelen yoğun şikayetler üzerine, sabit internet hizmetiyle ilgili haksız ticari uygulamalara son verilmesi amacıyla BTK ve sektör temsilcilerinin katılımıyla bir toplantı gerçekleştirdi.

    Toplantıda müşterilerin “0850” ile başlayan numaralardan aranıp taahhütlerinin bittiği veya bitmek üzere olduğu gerekçesiyle arandıklarına yönelik birçok şikayet alındığı belirtildi. Bu aramalarda, “yeni sözleşme yapılması gerektiğinin, aksi takdirde yüksek tutarda fatura yansıtılacağının, taahhütlü aboneliğin erken sonlandırılması durumunda cayma bedelinin firmaları tarafından karşılanacağının” söylendiği ifade edildi.

    Müşterinin taahhüdünün bitmesine uzun süre olmasına rağmen bayiler tarafından yanlış bilgilendirilip, mevcut taahhütlerinin sonlandırılıp yeni abonelik için onay alındığı, bu şekilde birçok mağduriyetin yaşandığının altı çizildi.

    Yanlış bilgi veren bayiler kapatılacak

    Yaşanan mağduriyetlerin önüne geçmek için bir komisyon oluşturulmasına karar verildi. Komisyon, tüketicileri yanlış bilgilendirip yanlış yönlendiren telefon numaralarının kapatılması, aramaları yapanların ilgili firma tarafından bayiliğine son verilmesi, diğer firmaların bu bayilerle çalışmaması, yeni abone veya abone taşınması için sadece internet hizmeti veren şirketin çağrı merkezinin yetkili kılınması için çalışma yapacak. Yanlış bilgilendirme yapan firmalara ağır cezalar verilmesi için planlamalar yapılacak.

  • ‘Alışveriş yaparken cep telefonu numaranızı vermenize gerek yok’

    TBMM‘de milletvekilleri, mağazalar başta olmak üzere alış-veriş yapılan yerler cep telefonlarına, e-mail, e-posta adreslerine çok sayıda mesaj geldiğini belirterek, “Mesaj bombardımanına maruz kalıyoruz. Önlem için ne yaptınız?” diye şikâyetçi oldu. Kişisel Verileri Koruma Kurumu (KVKK) Başkanı Prof. Dr. Faruk Bilir ise milletvekillerinin şikâyet ve taleplerine özetle şu karşılığı verdi:

    KOMİSYON VE RAPOR

    Mesajlarla ilgili herhangi bir anket çalışması yok ama biz özel bir komisyon kurduk. Ticaret Bakanlığı, BTK ile birlikte bir rapor da hazırladık. Kurula başvurulduğu zaman gereği yapılıyor.

    TELEFON İSTEYEMEZLER

    Alışveriş mağazalarının işlemesi gereken veriler belli. Adını, soyadını ve adres bilgilerini işleyebilirler. Eğer elektronik fatura söz konusuysa, T.C. kimlik numaramızı da işleyebilirler, bunun dışında bütün işlenen veriler bizim açık rızamıza bağlı.

    MAĞAZALAR YANILTIYOR

    Veri işlemeye telefon numarasıyla başlıyorlar ve burada bir yanıltma söz konusu. Çünkü bir alışveriş için, fatura için telefon bilgisi işlenmesi gereken zorunlu bir veri değil. Onun bizi aydınlatması gerekiyor. Bize şunu söylemesi gerekiyor: Bu kişisel verilerimizi hangi amaçla işlediğini, bunu üçüncü kişilerle yurt içinde, yurt dışında aktarıp aktarmadığını, bunun yöntem ve hukuki sebebini yani adımızı soyadımızı sözleşmesel bir ilişkiden dolayı, alışveriş ilişkisinden dolayı işlediğini, bunları bize beyan etmesi gerekiyor. Bizim ona hiçbir şey sormamıza gerek yok.

    TAŞERON MESAJCI TEPKİSİ 

    Burada, temel bir sorun var. Türkiye’de üç tane büyük GSM şirketi var, bunlarla biz yazışıyoruz ama bir de taşeron nitelendirmesinde olan STH’ler var. Üç büyük GSM şirketinin altında da BTK tarafından yetkilendirilen kısa adıyla STH’ler, bu mesajların gönderilmesi… Sizin adınıza mesaj gönderiliyor. Biz sorduğumuz zaman bu mesajdan sizin haberiniz olmuyor ama sizin adınıza mesaj gitmiş olabiliyor. BTK’nin yetkilendirdikleriyle ilgili burada hiçbir sorun yok. Ama onların kendi aralarında bir veri paylaşımı söz konusu maalesef, orada da bunlara ulaşılamıyor.

  • İnternette alışveriş bağımlılığına özel ‘Külkedisi’ yasası

    İnternet bağımlılığına ‘Külkedisi‘ yasası. TBMM Bilişim ve Teknoloji Bağımlılığı Komisyonu’na sunum yapan Başkent Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Hanife Mardan, internet bağımlığına çözüm olarak Çin’deki bağımlılık önleyici yazılım uygulamasını, Güney Kore’deki “Külkedisi” yasasını ve dijital detoksu önerdi. Milliyet’ten Önder Yılmaz’ın haberine göre Mardan, Külkedisi’ne uymayanlara yüzde 1’lik vergi cezası öngörüldüğünü dile getirdi. Mardan komisyonda şunları kaydetti:

    UÇMA HİSSİ

    Uyuşturucu kullananların söylediği gibi aslında bir nevi uçma hissi yaşıyorlar. Araştırmalar internet bağımlılarında özellikle video oyunları oynayan bireylerde, opiat, endorfin ve dopamin denilen maddenin yükseldiğini gösteriyor. 140 ülke arasında internet başında geçirilen süre açısından 16. sıradayız. Bilgisayar başında günde ortalama beş saat geçiriyoruz. Mobil olarak çevrim içi kalma süremiz günde ortalama üç saat. Nüfusumuzun yüzde 72’si internet kullanıcısı, yüzde 63’ü sosyal medya kullanıyor ve yüzde 53’ü de aktif olarak mobil anlamda yani cep telefonları yoluyla sosyal medyayı kullanıyorlar. İnternet kullanıcı sayısında Türkiye’de bir yılda yüzde 9.3 artış var.

    ERKEKLER ÖNDE

    Türkiye’de internet kullanım oranları erkeklerde yüzde 82, kadınlarda yüzde 69. Araştırmaya göre, ülkemizde erkekler internetten daha fazla alışveriş yapıyor.

    ÖNLEYİCİ YAZILIM

    Çin internette bağımlılık önleyici yazılım uygulaması yapmış. 18 yaşın altındaki bireylerin oynadığı oyunların ödül sistemini değiştirin, çünkü ödüllendirme zaten bağımlılığı beraberinde getiriyor. Bu oyunları oynayan kişiler üç saate kadar oyunda ödül kazanmaya, puan kazanmaya devam ediyorlar; üç saatten sonra oynamayı bırakmazlarsa puanları düşmeye başlıyor, beş saate kadar oynarlarsa da puanları sıfırlanıyor. Beş saatten fazla oynarlarsa ekranda, ‘Sağlıksız oyun zamanına girdin, hemen çık, puanların sıfırlanacak, bir daha da oyun oynamana izin verilmeyecek’ uyarıları beliriyor.

    YÜZDE 1’LİK VERGİ

    Güney Kore’de saat 12’den sonra yasaklama getirdiği için masala gönderme yapıp ‘Külkedisi’ yasası deniyor, gün içinde 12 ile 6 arasında 16 yaşın altındaki bireylere internete erişim yasaklanıyor. Tepkiler üzerine bunun ebeveyn kontrolüne geçmesine karar vermişler.

    Henüz yasal olarak kabul edilmemiş ama gece saat 12 ile 7 arasında oyun oynama durumunda bireylere yüzde 1’lik bir vergi kesiyorlar ve bu vergiyi de bağımlılıkla baş etmede kullanmayı planlıyorlar.

    DİJİTAL DETOKS

    Dijital detoks çok önerilen bir yöntem. Belirli bir süre boyunca bireyin telefonunun internet erişimi durduruluyor. Kaçınma gibi. Bilgisayarın yerini değiştirme, sosyal çevreyle bu konudaki sorunları paylaşmak ve destek almak.

    KISKANÇLIK CİNAYETİ

    Sosyal medya eşler arasında kıskançlığı çok tetikliyor, boşanmalara kadar ilişkileri bozuyor, hatta ülkemizde de Facebook kıskançlığı yüzünden işlenmiş epey cinayet var.