Kategori: Türkiye

  • TCDD Genel Müdürü Apaydın görevden alındı

    Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları (TCDD) Genel Müdürü İsa Apaydın görevinden alındı. Apaydın’ın yerine vekaleten Ali İhsan Uygun atandı.

    Bir görevden alma da Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü’nde yaşandı. Kıyı Emniyeti Genel Müdürü Hızır Reis Deniz’in de görevine son verildi.

    Deniz’in yerine ise Durmuş Ünüvar getirildi.

    Ayrıntılar geliyor.

  • Tarım İşçilerini Taşıyan Otobüs Devrildi Çok Sayıda Ölü ve Yaralı Var

    Mersin’in Silifke ilçesinde tarım işçilerini taşıyan minibüsün devrilmesi sonucu ilk belirlemelere göre en az 4 kişi hayatını kaybetti, 26 kişi yaralandı.

    SORUŞTURMA AÇILDI

    Tarım işçilerini taşıyan 33 KEE 22 plakalı minibüs, Atayurt Mahallesi Esenbel mevkisinde devrildi. Kazada ilk belirlemelere göre, 4 kişi olay yerinde hayatını kaybetti. Yaralananlar ise ambulanslarla ilçedeki çeşitli hastanelere kaldırıldı. Bu arada, minibüste toplam 30 kişinin bulunduğu iddia edildi.

    KAZAYLA İLGİLİ SORUŞTURMA BAŞLATILDI

    Kaza yerine çok sayıda ambulans, itfaiye ve kurtarma ekibi ekibi sevk edildi. Kazayla ilgili soruşturma başlatıldı.

  • Eşini ve iki çocuğunu öldürmüştü! Şimdi Interpol peşinde…

    Karatay ilçesi Tatlıcak Mahallesi’nde çiftliği olan Hüseyin Çubukçu, geçen yıl Kasım ayında hayvanlarının bakımı ve çobanlığını yapmak için Afganistan uyruklu 2 çocuklu aileyi işe aldı. Kendisi Şanlıurfa’da olduğu için çobana telefonla ulaşamayan Çubukçu, 27 Ocak günü akşam saatlerinde arkadaşı Davut D.’yi arayarak, aileye ulaşamadığını ve çiftliğe bakmasını istedi. Bunun üzerine çiftliğe giden Davut D., ailenin kaldığı evin kapısının açık olduğunu fark etti.

    EV KAN GÖLÜNE DÖNMÜŞ

    İçeri girdiğinde duvar ve kapıların kanlar içinde olduğunu gören Davut D., Afgan kadını oturma odasında, iki çocuğu da banyoda kanlar içinde görünce dehşete düştü. Yaşadığı şokun ardından Davut D., polis ve sağlık ekiplerine haber verdi. Gelen polis, yaptığı incelemede anne ve 2 çocuğunun pompalı tüfekle başlarından vurularak öldürüldüğünü belirledi.

    İKİ KARDEŞ EL ELE TUTUŞMUŞ OLARAK BULUNDU

    Asayiş Şube Müdürlüğü Cinayet Büro Amirliği ekipleri, anne ve çocukların bir gün önce öldürüldüğünü belirledi. İki kardeşin cesetlerinin el ele tutuşmuş halde bulunduğu belirtildi. Evde arama yapan polis, Afgan aileyle ilgili hiçbir belge ve kimliği ulaşamazken, kadının valizinde çocuklarıyla çekilmiş fotoğrafını buldu.


    TAKSİYLE ANKARA’YA GİTMİŞ

    Cinayet Büro Amirliği ekipleri, çevresinde ‘Mehmet’ olarak bilinen çoban evde bulunamayınca, eşi ve çocuklarını kendisinin öldürmüş olabileceği üzerine soruşturmayı bu yöne kaydırdı. Çobanın yakalanması için özel ekip kuruldu. Özel ekip, çobanın eşkaline uyan kişinin şehirlerarası otobüs terminalindeki bir taksiyle 600 lira karşılığında Ankara’ya gittiğini belirledi.

    3 İLDE 700 KAMERA İZLENDİ 

    Ankara’ya giden ekip, çobanın taksiden indiği yerden itibaren 700 Mobese ve güvenlik kamerasının kaydını inceledi. Cep telefonu kullanmadığı tespit edilen çobanın, güvenlik kameralarını fark ettiğinde ise yüzünü gizlediği belirlendi. Şüphelinin üzerindeki kanlı elbiseleri ise çöpe attığı saptandı. Bir mağazadan kıyafet alırken güvenlik kameralarına yansıyan çobanın, daha sonra yine bir taksiyle Kırıkkale’ye geçtiği tespit edildi. Kırıkkale’de bir gece kendi ülkesinin vatandaşı olan ailenin evinde kaldığı belirlenen çoban, daha sonra oradan ayrılarak izini kaybettirdi.

    HASTANE KAYITLARINDAN KİMLİĞİ BELİRLENDİ 

    Polis, çoban ve ailesinin kimliğini belirleyebilmek için adeta iğneyle kuzu kazdı. Polis, Konya’da yaşayan Afganistanlı aileleri tek tek inceledi, ancak bir ize ulaşamadı. Polis ekipleri çobanın, daha önce trafik kazası geçiren oğlunu hastaneye götürdüğünü saptadı. Bunun üzerine hastane kayıtlarını inceleyen polis, çobanın Abdullah Kudusi olduğunu belirledi. Kudusi’nin Afganistan’ın Kunduz kenti nüfusuna kayıtlı olduğu, öldürülen eşinin Shakila, çocuklarının ise Navid ve Maryam Kudusi olduğu tespit edildi.

    Kudusi’nin ailesiyle birlikte 2016 yılında Türkiye’ye giriş yaptığı ve Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği tarafından Konya’ya gönderildiği saptandı. Ailenin, Konya başta olmak üzere birçok ilde yaşadığı, ancak Göç İdaresi Müdürlüğü’ne giderek kayıt yaptırmadığı ortaya çıktı.

    INTERPOL DE ARAYACAK 

    Konya Emniyet Müdürlüğü, Abdullah Kudusi’nin kimlik bilgileri ile fotoğraflarını 81 ilin emniyet müdürlüklerine, sınır dışına kaçma ihtimaline karşın hudut kapıları ve havalimanlarına gönderdi. İnterpol’e de dosyası gönderilen çobanın ‘Kırımız’ bültenle aranması için Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü’ne başvuru yapıldı.

    TAKSİCİYE PARA CEZASI UYGULANDI

    Bu arada, Abdullah Kudusi’yi, bulunduğu ilden başka bir ile giderken Valilik’ten alması gereken seyahat belgesi olmadan Ankara’ya götüren ticari taksi sürücüsüne bin 415 lira para cezası  uygulandığı öğrenildi.

  • Palu Ailesinin Cinayetlerle İlgili İfadeleri Ortaya Çıktı

    Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığı’nın biri çocuk iki kişinin ölümü ve diğer birçok muamma ile gündeme gelen Palu ailesine ilişkin hazırladığı ve Kocaeli 7. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilen iddianamesinde zanlıların detaylı ifadeleri de yer aldı. İfadelerde baş fail Tuncer Ustael ile öldürülen Meryem’in annesi Hava Palu’nun birbiriyle çelişen ve karşılılıklı suçlamalar içeren beyanları dikkat çekiyor. İfadelerde olayların akışı ve gerçekleşmesine dair bugüne kadar bilinmeyen detaylar da yer alıyor.

    “AĞZINDAN KÖPÜKLER GELMEYE BAŞLADI”

    Kayınvalide Hava Palu’nun iddianamedeki ifadesi ise şöyle:

    “Eşim (damad Ahmet Tanhal’ı öldürmekten) cezaevine girdikten sonra diğer damadım Tuncer bizimle ilgilenmeye başladı. O dönem evimize Tahnal ailesi tarafından zarar geleceğinden ve evin büyülü olduğundan evde kalmak istemedik. Satın aldığımız araç içerisinde yaşamaya başladık. Bu dönemde Tuncer, kızım Meryem’i bilgileri ve saklandığımız yeri Tahnal ailesine söylediğini ve onlarla iş birliği içerisinde olduğunu düşündü. Kızıma ‘cezalısın’ diyerek gün içerisinde bir kez yemek verdi. Meryem ölmeden bir gün önce de damadım Tuncer’in Meryem’i dövdüğünü hatırlıyorum. Bu son dövmesinden sonra kızım Meryem hastalandı ve kendini bilmez hale geldi. Aracın yanında otururken Meryem’den değişik sesler gelmeye başladı. Sağ tarafının üzerine doğru yere yığıldı. Ağzından köpükler gelmeye başladı. Kontrol ettik, öldüğünü anladık.

    “GÖMÜP GELDİLER”

    “Meryem’in cenazesinin kaldırılması için belediyeye haber vermek istedik. Ancak Tuncer ‘gerek yok’ dedi. Meryem’i dövdüğünden dolayı üzerinde darp izi çıkmasından korktuğu için buna izin vermedi. Daha sonra İsa ile Tuncer’in yanlarında bulunan battaniyeye Meryem’i sararak gömmek için araca koyduk. Tuncer ve İsa yaklaşık bir saat sonra Meryem’i gömüp geldiler. Tuncer kızımı Tütünçiftlik sahiline gömdüklerini söyledi. ”

    “İÇİNDE SÜBYANLAR VAR”

    Hava Palu, torunu Melike’nin nasıl öldürüldüğünü de şöyle anlattı:

    ” Tuncer’e neden kızının cenaze namazının kılınmadığını sorduğumda ‘Darp izleri çıkarsa beni sorumlu tutarlar’ dedi. Kızımın gömüldüğü yeri sonra gösterdi. Mezarı başında dua ettim. Tahnal ailesinden kaçmaya devam ettik. Adapazarı’nda Tuncer’in arkadaşının evinde 13 ay kaldık. Burada Meryem’in 6 yaşındaki kızı Melike hastalandı. Tuncer çocuğun içinde sübyanların olduğunu söyledi. İçindeki sübyanlar ölsün diye Melike’ye ispirto içirdi. Bunun üzerine Melike’nin ağzından sıvılar geldi ve öldü. Tuncer kimseye haber verilmemesini istedi. Çocuğu yıkayıp kefenleyerek Tuncer’e verdim. Arabayla gidip Melike’yi gömdüler.”

    “AÇ BIRAKTIĞIMIZ ANLAŞILIR”    

    Meryem Tahnal’ın cesedinin gömülmesine ilişkin kardeşi İsa Palu’nun ifadelerine yer verilen iddianamede, herkes bir araya geldiğinde annesiyle kendisinin Meryem’in ölümünü yetkililere bildirmek istedikleri ancak eniştesi Ustael’in, “Şimdi bildirirsek Meryem’in cesedinde darp izleri tespit edilir, aç bıraktığımız anlaşılır, bizi tutuklarlar, kimseye bir şey söylemeyeceğiz, gece olunca Meryem’in cesedini gömeceğiz.” dediği belirtildi.

    Eniştesinin söylediğini kabul edip kardeşinin cesedini bir battaniyeye sararak aracın arka koltuğuna oturur vaziyette koyduklarını, ceset araçtayken eniştesiyle Körfez’de bulunan bir nalburdan kazma ve kürek alıp geri geldiklerini anlatan İsa Palu, o gece eniştesinin, kız kardeşine ait cesedi sahilde kazmış olduğu çukura elbiseleriyle gömdüğünü, Tuncer cesedi gömerken kendisinin de yanında olup sadece kürekle toprak attığını söylediği iddianamede kaydedildi.

  • Akşener’den Kocamaz açıklaması: İhmal değil kumpas

    İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Burhanettin Kocamaz’ın aday olamamasıyla ilgili bir açıklama yaptı.

    Olayın ihmal değil kumpas olduğuna işaret eden Akşener, ”Bu hain kumpas aramızdan birilerinin ihmali gibi gösterildi. Bu bir ihmal, sorumsuzluk değildir” dedi.

    Akşener, “Tereddütünüz olmasın. Bu gerçeği herkes görecek. Burhanettin Başkan yeniden Mersin’e iyi gelecek” diye konuştu.

    İYİ Parti’nin Mersin İl Başkanlığı heyeti, adaylık listesini dün saat 17.00’den sonra Yüksek Seçim Kurulu’na (YSK) vermişti. YSK yetkileri, listenin geç gelmesi nedeniyle Burhanettin Kocamaz’ın adaylığını kabul etmemişti.

    Bu gelişmenin ardından İYİ Parti, il yönetimini görevden aldı. Mevcut belediye başkanı Burhanettin Kocamaz, MHP’den istifa ederek İYİ Parti’ye geçmişti.

  • ‘Seçimden sonra fiyatlar yeniden artacak, soğanın kilosu 10 TL’ye çıkabilir’

    Gazete Duvar’dan Tamer Arda Erşin’in haberine göre Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) Başkanı Özden Güngör, artan gıda enflasyonunu, buna çözüm olarak sunulan tanzim satışları ve soğan-patates depolarına yapılan baskınları ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kenevir üretim kararıyla ilgili açıklamasını değerlendirdi.

    ‘31 MART SONRASI GIDA ENFLASYONU ARTACAK’

    ZMO Başkanı Özden Güngör tanzim satışların 2 buçuk ay sonra sona ereceğinin açıklandığını hatırlattı ve şöyle konuştu:

    “Bütün girdilere yüzde 60 ile yüzde 120 oranında zam yap, ondan sonrada domates, soğan ve patlıcanı 1-2 lira ucuzlattım diye reklam yap. Tarım kredi kooperatifleri kanalıyla üreticiden sebze alınıyor. Halcilerin ödediği rüsum belediyeye ödenmiyor, halcilerin ödediği Bağ-Kur katkı payı ve hal kirası ödemesi yapılmıyor, üreticiden aldığı ürünü tanzim satış mağazalarına götürmek için nakliyeye ödenen para verilmiyor, nakliye devlet imkanlarıyla yapılıyor. Tanzim satışlarda çalıştırılan kimseler belediyeden çalışıyor. Ürünleri tanzim satışlara sattırırken marketlerden alınan vergi alınmıyor. Devlet şu anda bunları kendisi üstleniyor. Böyle olunca otomatik olarak fiyatlar düşer. Bu satışlar seçim için yapıldı. Seçimler bittiği an eski tas eski hamama dönecek. Yine üreticinin sıkıntısı olacak ve yine fiyatlar yükselecek. 31 Mart’tan sonra gıda enflasyonu artacak.”

    Güngör, artan fiyatları ve ithaliyle gündemde olan gelen soğan, patates konusunda da şu bilgileri verdi:

    “Üretici, ‘kâr etmiyorum ne diye ilaç atayım’ dedi, ürünlerini ilaçlamaktan vazgeçti ya da ilacı kıstı. Depolardaki ürün hastalandı. Bir kısım depoların uygun olmaması da ayrı bir faktördü. 2018’in ekim ayında soğan fiyatları ocak ayında 6-7 lirayı bulabilir dedik, öyle de oldu. Çünkü ekim alanları daraldı, üretim az, soğan tüketimimiz belli. 2019 yılında soğan fiyatları 9-10 liraya kadar çıkabilir… Hükümet fiyat çıkınca ithal soğan getirmeye başladı. Kişi başı tüketimi hesaplayıp ona göre üretim yapmamız gerek. Bizde üretici istediği ürünü, istediği yerde ekiyor. Ekim planlaması yapılıp teşviklerin ona göre verilmesi lazım, kooperatifçiliğe önem verilmesi lazım.”

    ‘TÜKETİM ARTTI AMA SOĞAN-PATATES EKİM ALANLARI AZALDI’

    “2017 yılında 57 bin hektar olan soğan ekim alanımız 2018 yılında 52 bin hektara, 2,1 milyon ton olan üretimimiz 1,9 milyon tona düştü. Nüfusumuz ise geçen yıla göre 2 milyon arttı. Ülkemizde kuru soğanın yıllık kişi başına tüketim ortalamasının 23 kilogram olduğunu, 2018 yılında Adana ve Hatay başta olmak üzere birçok ilimizde doğal afetler ve hastalıklar nedeniyle kuru soğanda rekolte düşüşü yaşandığını, girdi maliyetleri, çiftçilerin örgütlü yapılarının olmaması, üretim planlaması yapılmaması gibi nedenlerle 2019 yılının başında soğan fiyatlarının artacağını söylemiştik. Nitekim soğan fiyatları 7 liraya kadar çıktı. Patates için de aynı durumun olacağını belirtmiştik. 2017 yılında 142 bin hektar olan patates ekim alanı 2018’de 135 bin hektara, üretim de 4.8 milyon tondan 4.5 milyon tona düştü. Kişi başı tükettiğimiz patates miktarı ise 55-60 kg. 2019 yılında patates fiyatlarının da artacağı noktasında kamuoyunu ve yetkilileri bilgilendirdik. Patates fiyatları arttığı gibi Azerbaycan, Mısır ve İran’dan ithal etmek zorunda kaldık.”

    ‘ÜRETİM PLANLANMAZSA BUGÜNKÜ FİYATLARI ARARIZ’

    “Ülkemizde ekim planlaması yok, girdi maliyetleri çok yüksek, üretici para kazanamıyor, üstüne üstlük doğal afetlerle mücadele etmek zorunda kalıyor. Üreticilerin girdi maliyetlerini düşürmezsek, ÖTV- KVD düşmezse ve üreticiye doğru düzgün teşvik verilmezse, tarım politikası doğru dürüst uygulanmazsa 2019 yılının sonundan itibaren bugünkü fiyatları ararız çünkü tarım alanları daralıyor. 16 yıl önce 26 milyon 593 bin 178 hektar olan tarım alanı, 3.4 milyon hektar azaldı ve 23 milyon 199 bin 946 hektara düştü. Giden tarım alanlarına yol, fabrika yapıldı, buralarda altın arandı. 16 yıl önceki nüfus da artarak 82 milyona çıktı. Peki sen bu insanları nasıl duyuracaksın? Onun için tarım alanlarının korunması lazım.”

    ‘TARIM BAKANI ZİRAATÇI OLMALI’

    “Tarım Bakanlığına bu işi bilen insanların gelmesi lazım. 16 yılda Türkiye’de bakandan bakana değişen bir tarım politikası var. Bir ülkenin politikası belli olmalıdır. 2002 yılında bakan iktisatçı Sami Güçlü’ydü. 2005’te veteriner olan Mehdi Eker geldi. Ziraat mühendisi değildi ama hadi yine veterinerdi! 2015’te Faruk Çelik geldi, İslam Enstitüsü mezunuydu. 2017’de Ahmet Eşref Fakıbaba geldi, tıp doktoruydu. O gitti Bekir Pakdemirli geldi, o da iktisatçı. Sağlık Bakanlığı’nın başına ziraatçı koysalar başarılı olur muyuz? Tarım Bakanlığı’nın başına tıp doktoru koyuyorsun. Çoğu bakan yardımcıları da meslekten değil.”

    ‘DEVLET ÜRETİCİYE BORÇLU’

    ‘2006 yılında yürürlüğe giren Tarım Kanunu’nun 21’inci maddesi, her yıl tarımsal destekleme için bütçeden ayrılacak kaynak, gayrisafi milli hâsılanın (GSMH) en az yüzde 1’i düzeyinde olacak diyor. Ancak bu destek hiçbir zaman verilmedi’ hatırlatmasını yapan Özden Güngör, “Destek hep yüzde 0,3- yüzde 0,5 oranlarında kaldı. Yasa çerçevesinde 2018 yılında tarıma 37,4 milyar TL destek verilmesi gerekirken yapılan destekleme ödemesi yaklaşık 14.6 milyar TL’de kaldı. Buna karşın tarıma verilen desteğin 5 kat fazlası faiz ödemelerine ayrıldı” diye konuştu.

    ‘HAZİRAN 2019 İTİBARİYLE BİZİ KURAKLIK BEKLİYOR’

    Dünyada ve Türkiye’de iklim değişiklikleri yaşandığını söyleyen Güngör, 2019 yılına ilişkin şu uyarıda bulundu, “Bundan sonra yaz ayları kış, kış ayları da yaz olabilir. Şimdiden söylüyorum, bizi 2019 yılının haziran, temmuz, ağustos ve eylül aylarında kuraklık bekliyor. Buna karşı önlem alınması gerekiyor. Planlama yapacaksın, tedbirler alacaksın, bazı bitkileri bazı bölgelere kaydıracaksın. Mesela pamuk çok su isteyen bir bitki. Pamuğu her yerde yetiştiremezsin. Kurak geçecek yerlerde suya dayanıklı bitkileri yetiştireceksin. İç Anadolu, Ege bölgelerinde kuraklık tehlikesi var, Karadeniz’de aşırı yağışlar var.”

    ‘KENEVİR, MUCİZE GİBİ GÖSTERİLİYOR’

    Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kenevir üretimine başlanacağı açıklamasını da değerlendiren Güngör’ün verdiği bilgilere göre 1961 yılında yaklaşık 20 bin hektar alanda lif ve tohum olarak 15 bin tonu aşkın kenevir üretimi yapılırken, 2017 yılında 12 hektar alanda 9 ton kenevir lif ve tohumu üretildi. Türkiye kenevir ihtiyacını bu ürünü ithal ederek karşılıyor. Kenevir, ilaç, kâğıt, biyoyakıt, kumaş, kozmetik alanlarından sabun üretimine ve otomotiv sektörüne kadar geniş bir kullanım alanına sahip. Petrol ve petrokimyanın kullanıldığı her alanda da alternatif bir ürün.

    ZMO Başkanı Özden Güngör, kenevir üretimiyle ilgili “Çiftçimizin üretim yapmasını sağlayıcı her türlü girişim önemli. Birçok üstün özellikleri olan kenevir üretiminin gelişmesi ülke ekonomisine önemli katkılar sağlayabilecek. Ancak bu katkının bir mucize gibi gösterilmesi yanılgısına düşülmemeli. Kenevir üretiminin geliştirilmesine ilişkin söylemlerin, bu konuda geliştirilecek bir politika ile desteklenmesi gerekir. Bu politikanın bir ayağı kenevir üretiminin kârlı bir üretim haline getirilmesi, diğer ayağı ise kenevirin farklı kullanımına ilişkin tesislerinin kurulması olmalıdır” dedi.

  • Ağız mukozasından idrar yolu yaptılar: ‘Allah razı olsun’

    İzmir’de yaşayan 70 yaşındaki Ayşe Çalık, yaklaşık 6 yıldır idrar yaparken sorun yaşıyordu. İdrar yolu darlığı nedeniyle çeşitli hastanelerde kapalı yöntemle ameliyatlar olan Çalık, şikayeti geçmeyince soluğu İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesinde aldı.

    Çalık’a, Üroloji Uzmanı Doç. Dr. Orçun Çelik tarafından açık yöntemle ağız mukozasından idrar yolu yapıldı. Doç. Dr. Çelik, kadınlarda idrar yolu darlığının nadir görüldüğünü belirtti.‘KADINLARDA NADİR GÖRÜLÜYOR’

    Hastanın durumu hakkında bilgi veren Üroloji Uzmanı Doç. Dr. Çelik, “Ayşe teyzemiz bize idrar yapamama şikayeti ile başvurmuştu. 5-6 yıldır şikayetleri varmış. Daha önce de çok sayıda kapalı yöntem ameliyatları geçirmesine rağmen sorunun düzelip sonra idrar yolunun tekrar kapandığını tespit ettik. Yaptığımız tetkiklerde idrar yolunun tamamen kapalı olduğunu gördük. Sonda çeşidi geçmeyecek kadar kapalıydı ve bunun gitgide idrar kesesi ve böbreklerini etkilediğini saptadık. Bunun üzerine kalıcı çözüm getiren açık ameliyat yapılmasını kararlaştırdık. Kendisi de bu dertten kurtulmak istediğini söyledi. Kliniğimizde daha çok erkek hastalarda bu tür durumlara rastlıyoruz. Nadir de olsa kadınlarda da bu şekilde ciddi darlıklar bazı rahatsızlıklara bağlı ortaya çıkabiliyor. Ayşe teyze için ağız içinden parça alarak yeni bir idrar yolu oluşturduk. Şu an çok rahat şekilde idrarını yapabiliyor” dedi.

    Çelik, ağız içi mukozasının, kendini yenileyen mukozalardan olduğunu söyledi.

    ‘ALLAH ONDAN RAZI OLSUN’

    Şikayetlerinin sonlandığını ifade eden Ayşe Çalık da “5-6 senedir darlık vardı. Birkaç kez ameliyat oldum ama yine idrar yolum kapandı. Bu ameliyat çok iyi geldi. İdrarımı rahat yapabiliyorum. Orçun Bey karşıma çıktı. Elinden geleni yaptı. Ağız mukozasından idrar yolu yapılacağını öğrendiğimde biraz şaşırdım ama şimdi çok iyiyim. Allah ondan razı olsun. Ellerine sağlık. Ağzım çabuk iyileşti. Hiçbir şikayetim yok” diye konuştu.

  • “Seni Oğluma Alamadım Ama Kendime İstiyorum” Sözü Cezasız Kalmadı

    İddiaya göre; 2008 yılında meydana gelen olayda 27 yaşındaki kız, ağabeyinin 50 yaşındaki kayınpederi Z.Ç.’nın sözlü tacizine maruz kaldı. Cumhuriyet Savcılığı’na şikayet dilekçesi veren genç kız, değişik tarihlerde kendisini cep telefonundan arayan Z.Ç.’nın “Senden hoşlanıyorum. Seni seviyorum. Sana içim kıpırdıyor, kanım kaynıyor. Seni gönülden; yürekten sevdim” dediğini öne sürdü. Z.Ç. hakkında, cinsel taciz suçunu düzenleyen Türk Ceza Kanunu’nun 105. maddesi kapsamında dava açıldı. Mahkeme, sanığın beraatine hükmetti. Kararı cumhuriyet savcısı temyiz edince devreye Yargıtay 14. Ceza Dairesi girdi. Daire; sanığın genç kızı sevdiğini, kanının kaynadığını söylediği, ertesi gün gerçekleştirdiği ikinci aramasında ise yürekten sevdiğini söylemek suretiyle üzerine atılı suçu işlediği gerekçesiyle mahkeme kararını bozdu.

    “Seni oğluma alamadım kendime istiyorum” 
    Dava dosyasını yeniden açan 2. Asliye Ceza Mahkemesi, sanığın genç kıza sarf ettiği sözlerin duygu açıklaması niteliğinde olduğu, kanunun aradığı anlamda cinsel amaçlı sarf edilmediğine hükmetti. İlk kararında direnen mahkeme, sanık ile müşteki arasındaki yaş farkı dikkate alındığında sözlerin ahlaken eleştirilebilir nitelikte olduğu kabul edilse dahi, bu sözlerin cinsel taciz suçuna vücut vermeyeceğinin kabul edilmesi gerektiğine dikkat çekti. Cumhuriyet savcısı bu kararı da temyiz edince bu kez devreye Yargıtay Ceza Genel Kurulu girdi.
    Tam 10 yıl süren davada son noktayı koyan Genel Kurul, ‘Seni seviyorum, senden hoşlanıyorum, sana kanım kaynıyor’ şeklindeki ifadelerin cinsel taciz anlamına geldiğine hükmetti. Genel Kurul kararında; olay tarihinde Z.Ç.’nın akşam 23.00 sıralarında genç kızı telefonla arayarak kendisinden hoşlandığını, gönülden sevdiğini, kanının kaynadığını söylediğine dikkat çekildi. Bir gün sonra sanığın yeniden aradığı genç kıza yönelik sözlerini sürdürdüğü hatırlatıldı. Kararda, “Müşteki genç kız, Savcılıkta; sanığın aile dostu olduğunu, kendisiyle telefonla da görüştüğünü, aile dostu olması ve 55-60 yaşlarında olması nedeniyle konuşmalarında bir art niyet aramadığını, ancak sanığın saat 23.06’da telefon açıp kendisinden hoşlandığını, gönülden sevdiğini, kanının kaynadığını söylediğini dile getirmiştir. Bunun üzerine müşteki kız, ‘Siz benim amcamsınız, kızım derken nasıl böyle düşünürsünüz’ diyerek telefonu kapattığını, bu durumu ertesi gün kendi ailesine söylediğini, ailesinin ise durumu sanığın eşine bildirdiğini kaydetmiştir. Tanık ise müştekinin telefonda konuşurken ağlamaya başladığını, karşısındaki kişiye ‘Nasıl olur Z. amca, ben size amca diyorum, babam yaşındasınız, nasıl böyle bir şey söylersiniz’ dediğini belirtmiştir. Sanığın, genç kıza, ‘Seni oğluma alamadım ama kendime istiyorum’ dediğini anlatmıştır. Sanık, iddianamede belirtilen sözleri söylediğini, bir cahillik yaptığını, pişman olduğunu, şikayetçinin sıcakkanlı olduğunu düşünerek bu sözleri sarf ettiğini savunmuştur” denildi.

    “İç çamaşır hediye etmek de tacizdir” 
    Genel Kurul kararında; suç tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 105. maddesindeki, ‘Bir kimseyi cinsel amaçlı olarak taciz eden kişi hakkında, mağdurun şikayeti üzerine, üç aydan iki yıla kadar hapis cezasına veya adli para cezasına hükmolunur. Bu fiiller; hiyerarşi, hizmet veya eğitim ve öğretim ilişkisinden ya da aile içi ilişkiden kaynaklanan nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle ya da aynı iş yerinde çalışmanın sağladığı kolaylıktan yararlanılarak işlendiği takdirde, yukarıdaki fıkraya göre verilecek ceza yarı oranında artırılır. Bu fiil nedeniyle mağdur; işi bırakmak, okuldan veya ailesinden ayrılmak zorunda kalmış ise, verilecek ceza bir yıldan az olamaz’ şeklindeki düzenleme hatırlatıldı. Türk Dil Kurumu’nun ‘taciz’ sözcüğünü, ‘tedirgin etme, rahatsız etme veya sıkıntı verme’ şeklinde izah ettiği vurgulandı. Kararda şu ifadelere yer verildi: “Cinsel yönden, ahlak temizliğine aykırı olarak mağdurun rahatsız edilmesi şeklinde tanımlanmış olan cinsel taciz eyleminin ne tür davranışlarla gerçekleştirilebileceği hususunda kanunda bir açıklık bulunmamakla birlikte öğreti ve yargısal kararlarda, mağduru hedef almış, onun vücut dokunulmazlığı ihlal edilmeksizin cinselliğine yönelen söz veya davranışlarla cinsel taciz suçunun işlenebileceği kabul edilmektedir. Cinsel taciz eylemlerinin suç olarak kabul edilebilmesi için bu eylemlerin hukuka aykırı olarak, başka bir ifadeyle mağdurun rızası hilafına gerçekleştirilmiş olması zorunludur. Eylemin cinsel amaçla işlenip işlenmediği ya da hangi fiilin cinsel taciz suçunu oluşturacağı belirlenirken sosyal hayatın gerekleri, tarafların konumları ile aralarındaki ilişki gözetilmeli, bu kapsamda ahlaki kurallara uygun evlenme teklifi, tanışma isteği veya beğeni ifadelerinin cinsel taciz suçunu oluşturmayacağı kabul edilmelidir. Bununla birlikte evlenme veya arkadaşlık isteğinin iç çamaşırı hediye etme veya cinselliğe yönelen sözlerle gerçekleştirilmesi örneklerinde olduğu gibi kaba ve rahatsız edici bir üslupla yapılması, teklifin reddedilmesine karşın eylemin mağduru rahatsız edecek şekilde sürdürülmesi yahut mağdurun Medeni Kanun hükümlerine göre evlenme imkanı bulunmayan bir çocuk veya taraflardan birinin evli olması örneklerinde olduğu gibi evlilik veya arkadaşlık ilişkisinin önünde kanuni veya ahlaki engellerin bulunması durumlarında cinsel taciz suçunun oluşacağında hiç bir şüphe bulunmamaktadır.”

    Karar oy çoğunluğuyla bozuldu 
    Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararında, genç kızın suç tarihinde 27 yaşında ve bekar, sanığın ise 50 yaşında ve evli olduğu dile getirildi. Kararda şöyle denildi: “Dosya kapsamından taraflar arasında önceye dayalı duygusal bir ilişkinin bulunmadığı da görülmektedir. Daha önce aralarında duygusal bir ilişki bulunmayan şikayetçi ve sanık arasındaki yaş farkı, sanığın medeni durumu ve taraflar arasındaki sosyal ilişki gözetildiğinde; sanığın şikayetçiyi cinsel yönden ahlak temizliğine aykırı olarak rahatsız edecek şekilde ilk aramasında hoşlandığını, sevdiğini ve kanının kaynadığını söylemesinin cinsel taciz suçunu oluşturduğu ortadadır. Bununla birlikte sanığın ikinci aramasını, aile içinde oluşan infialin önüne geçmek maksadıyla gerçekleştirdiği ve bu kapsamda sarf ettiği sözlerin cinsel amaç taşımadığı anlaşıldığından, sanık hakkında TCK’nın 43/1. maddesinin uygulanma koşullarının bulunmadığı kabul edilmelidir. Bu itibarla yerel mahkemenin direnmeye konu kararının, sanığın zincirleme suç hükmü uygulanmaksızın cinsel taciz suçundan mahkumiyeti yerine, beraatine karar verilmesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir. Karar oy çokluğuyla bozulmuştur.”

  • Cem Yılmaz, “NASA komik astronot arıyor” haberine yanıt verdi: İşim var

    “NASA, Mars’a ilk insanlı seferi için komik astronotlar arıyor” başlığıyla yayınladığımız haber, birçok Twitter kullanıcısının aklına Cem Yılmaz’ı getirdi.
    NASA, Mars’a ilk insanlı seferi için komik astronotlar arıyor

    GORA ve ArifV216 filmlerinde uzay temasına değinen ünlü komedyen ise Twitter hesabından kendisine yapılan çağrılara yanıt verdi.

  • İmam, camide Yıldırım için dua etti

    AK Parti tarafından İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na (İBB) aday gösterilen Binali Yıldırım, dün Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanlığı’ndan istifa etti.

    Devir teslim töreninin ardından Yıldırım, hızlı trenle İstanbul’a geldi. Yıldırım burada ilk olarak Eyüp Sultan Camii’ni ziyaret etti.

    Ancak cami imamının, Binali Yıldırım için oy isteyip cemaate dua ettirmesi tepki çekti.

    FOX TV’de yayınlanan videoda imamın “Binali başkanımızın başarılı olmasına, hayırlı işlerde muvaffak olmasına Allah rızasına, el Fatiha…” dediği duyuldu.