Kategori: Türkiye

  • “Türkiye’nin enerjide dışa bağımlılığı düştü”

    “Türkiye’nin enerjide dışa bağımlılığı düştü”

    Bu yıl 15’incisi düzenlenen IICEC Konferansı ‘Dünyada Değişen Enerji Jeopolitiği, İklim Krizi’ teması ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar’ın katılımı ile gerçekleşti. Toplantıda enerji verimliliği konusunda önemli açıklamalarda bulunan Bayraktar, “Son 21 yılda Türkiye’nin enerji yoğunluğumuzda yüzde 30’luk bir azaltma sağladığımız halde Türkiye’nin enerji talebi iki kat arttı. Önümüzdeki 20 yılda 1 kat daha artmasını bekliyoruz. 2022 yılında, Türkiye’nin enerjide dışa bağımlılığı yüzde 67,8’e düştü. Ulusal enerji planı ile hedefimiz, önümüzdeki 30 yıl içerisinde dışa bağımlılıktan kurtarmak ve net sıfır emisyonlu bir ülke haline getirmek” dedi.

    “2022 yılında, Türkiye’nin enerjide dışa bağımlılığı yüzde 67,8’e düştü”

    Dünyanın sürdürülebilir enerji dönüşümü için yıllık 6 trilyon dolara ihtiyaç olduğunu belirten Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, “Türkiye olarak şunu söylüyoruz. Başarılı enerji dönüşümü mutlaka daha akıllı politikayla olur. Türkiye olarak enerji politikalarımızı arz güvenliğinden ödün vermeden, küresel tedarik çeşitliğine katkı sunarak ve dışa bağımlılığımızı azaltarak 2050 net sıfır emisyonlu bir ekonomi doğrultusunda şekillendiriyoruz. Son 21 yılda Türkiye’nin enerji yoğunluğumuzda yüzde 30’luk bir azaltma sağladığımız halde Türkiye’nin enerji talebi iki kat arttı. Önümüzdeki 20 yılda 1 kat daha artmasını bekliyoruz. 2022 yılında, Türkiye’nin enerjide dışa bağımlılığı yüzde 67,8’e düştü. Ulusal enerji planı ile hedefimiz, önümüzdeki 30 yıl içerisinde dışa bağımlılıktan kurtarmak ve net sıfır emisyonlu bir ülke haline getirmek. Biz enerji politikalarımızda bu dönüşümü başarmak için yenilebilir enerji potansiyelimizin tamamını devreye almayı düşünüyoruz. Elektrik özeline baktığımızda 2035 yılında talebin 515 telewatt saatler civarında olacağını öngörüyoruz. Bu yüksek talebi karşılarken, yenilebilir enerjinin payının toplam enerji üretimi içerisindeki payını yüzde 55 kurulu güçteki payını ise yüzde 65’e çıkartmak istiyoruz” şeklinde konuştu.

    “Önümüzdeki 7-8 yıllık süreçte 10 milyar dolarlık bir yatırımı elektrik iletim şebekesine yapacağız”

    Enerji sektöründe yatırım yapmak isteyenlerin önünde bir kapasite sorunu olduğunu vurgulayan Bakan Bayraktar, “Yenilebilir enerji alanında 10 bin megavat lisanslı ürün tahsis edilmiş durumda. Yaklaşık 26 bin megavat sanayicilerimizin elinde kendi öz tüketimlerini karşılamak üzere yatırımlarını yapacak izinleri var. 5 bin 400 megavat yaka kapasitesi var. 33 bin megavatlıkta depolamalı yenilebilir var. Bunları Topladığımızda 76 bin megavatlık bir kapasite tahsis edilmiş durumda. Sürdürülebilir bir enerji dönüşümünün olmazsa olması elektrik şebekesinin güçlenmesi. Önümüzdeki 7-8 yıllık süreçte 10 milyar dolarlık bir yatırımı elektrik iletim şebekesine yapacağız” diye konuştu.

    “Türkiye enerji verimliliği kapsamında 100 milyon ton karbon emisyon salınımını azaltmış olacaK”

    2022 yılında Gabar dağında keşfinin ardından petrol üretimi yapmaya başladıklarını ifade eden Bakan Bayraktar, “Bugün itibariyle 30 bin varil üretim yapıyoruz. 2024 yılında ise bunu 100 bin varile yükselteceğiz. Türkiye kendi sahasında 200 bin varil petrol üreten ülke haline gelecek. Ülkemizde ki ihtiyaca günlük 1 milyon varil bunun içinden elimizden geleni yapacağız. Ayrıca 2024 – 2030 enerji verimliliği planı kapsamında Türkiye 100 milyon ton karbon emisyon salınımını azaltmış olacak. Enerji güvenilir transit ülke olma yanında kendi çıkarlarımız konusunda çalışmalar yapıyoruz. Önümüzdeki yıl emisyon ticaretini EPİAŞ bünyesinde hayata geçirmeyi hedefliyoruz” ifadelerini kullandı.

  • Kalp krizinde ‘altın zaman’ önemi

    Kalp krizinde ‘altın zaman’ önemi

    Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Ergün Seyfeli, kardiyovasküler hastalıklara bağlı ölümlerin kansere bağlı ölümlerden 2 kat daha fazla olduğunu belirterek bu oranın son yıllarda giderek arttığına dikkat çekti ve şunları ifade etti:

    “Kardiyovasküler hastalıklar, dünyada halen en önemli ölüm sebeplerinden biridir. Dünyada yılda yaklaşık 18 milyon, ülkemizde ise yaklaşık 250 bin kişiyi kalp ve damar hastalıklarına bağlı olarak kaybediyoruz. Bu sonuç, kanserden 2 kat daha yüksektir. Maalesef ki bu durumun uzun yıllar aynı şekilde devam edeceği düşünülüyor.”

    “Pandemi süreci etkiledi”

    Pandemi sürecinde Covid-19 enfeksiyonundan kardiyovasküler sistemin önemli derecede etkilendiğini belirten Prof. Dr. Seyfeli, “Pandemi döneminde de kardiyovasküler sistem hastalıkları, COVID-19 tarafından en fazla etkilenen hastalık olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu dönemde kalp krizleri ve kalp krizlerine bağlı ölümlerde artış görmekteyiz. Her ne kadar pandemi geçse de son yapılan çalışmalara göre kalp krizlerinin arttığını söyleyebiliriz. Özellikle Amerika’da yapılan çalışmada 25-45 yaş arası genç popülasyonunda kalp krizlerine bağlı ölümlerin yüzde 30 oranında arttığını görmekteyiz. Bu gerçekten bizi de şaşırttı. Çünkü bu artış, yaşlı popülasyonundan çok daha fazla. Bu da bize Covid geçse dahi orta ve uzun vadede, kalp ve damar sistemini olumsuz etkilediğini gösteriyor. Covid damarlarda inflamasyon ve pıhtılaşmayı arttırdığı için kalp krizlerini tetiklemektedir. Kalp krizleri pandemi sonrası daha genç yaşlarda daha sık görülmeye başlandı diyebiliriz. Bu da bizim için oldukça dikkat etmemiz gereken bir konu diye düşünüyorum” şeklinde konuştu.

    “Aşıların etkisi için orta ve uzun vadeli çalışmalar beklenmeli”

    Pandemi sonrasında yaşanan kalp krizlerinde aşıların etkisinin olup olmadığı ile ilgili olarak uzmanlara sorular yöneltildiğini söyleyen Prof. Dr. Seyfeli, “Pandemi sonrası özellikle kalp krizi artışlarında aşılarla ilgili bize çok fazla soru yöneltiliyor. Bu soruları yanıtlamak için yapılacak orta ya da uzun vadeli çalışmaları beklemek daha doğru olur diye düşünüyorum. Gençlerdeki kalp krizi ile ileri yaşlardaki kalp krizlerini biraz daha farklı görmek gerekir. Çünkü bunların oluş mekanizmaları da farklı olmakta (kireç oranı düşük, pıhtı oranı yüksek). Özellikle genç yaş grubundaki hastalarda daha çok pıhtılaşmaya bağlı kalp krizlerini daha çok görmeye başladık. Bunda da koronavirüsün pıhtılaşmayı artırıcı etkilerine ek olarak sigara kullanımı ve stresin özellikle genç nüfusta artışının etkisi olduğunu düşünüyoruz” dedi.

    “Kalp krizinde ilk 1 saat çok önemli”

    Kalp krizi bulgusu şüphesi olan kişilerin tedavi için ilk 1 saat içerisinde hastaneye başvurmaları gerektiğini dile getiren Prof. Dr. Seyfeli, sözlerine şu şekilde devam etti:

    “Kalp krizinin en önemli bulgusu göğüs ağrısıdır. Tabi ki her göğüs ağrısı, kalp krizinden kaynaklanmaz. Özellikle sıkıştırıcı, ezici baskı tarzında ya da göğüsün üzerine baskı şeklinde olan ağrıların kalp krizi sonucu oluşma ihtimali çok yüksektir. Bu ağrılar genelde göğüste başlayıp, kola, sırta, omuza, çeneye ve mide bölgesine yayılabilir. Bu ağrılara, soğuk terleme, nefes darlığı, çarpıntı ve bazen de bayılma eşlik edebilir. İster yaşlı, isterse genç olsun bu tarz belirtiler kısa sürse bile mutlaka hastaneye gidilmesi gerekir. Ne kadar erken başvurulursa o kadar iyidir. Tedavide de ilk 1 saatte hastaneye başvurmak ‘altın zaman’ olarak kabul edilebilir. Bu ilk 1 saatte başvuran hastaların yapılan tıbbi işlemlerle, adeta hiç kalp krizi geçirmemiş gibi sağlıklı bir şekilde taburcu olma imkanına kavuşabilirler.”

    “Kalp krizi bulgusu olanlar hastaneye ambulansla gitmeli”

    Kalp krizi bulgusu olan hastaların ambulansla hastaneye götürülmesi gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Seyfeli, “Genç ve ileri yaştakiler arasında görülen kalp krizlerinde farklılıklar var. Gençlerdeki kalp krizleri ileri yaştakilerden farklı olarak çok ani gelişiyor, önceden herhangi bir bulgu vermeyebiliyor. Yani hastanın şikayetleri başladığından kriz süresine kadar geçen süre bazen çok kısa olabiliyor ya da doğrudan kalp krizi ilk bulgu olarak karşımıza çıkıyor. Dolayısıyla kalp krizlerinde bu genç grup hazırlıksız yakalandığı için maalesef ritim bozukluğu ve ani ölümle çok daha sık karşılaşıyoruz. Dolayısıyla bu tür kişilerin eğer bir kalp krizi belirtileri ile karşılaşıyorlarsa mutlaka ambulansla hastaneye gitmeleri gerekiyor. Kendi araçları ya da başkasının kullandığı araçlarla değil de bir ambulansla hastaneye başvurmalarını özellikle öneriyoruz. Çünkü bu ani gelişen durumlarda ambulans içerisinde müdahale edilerek hastaneye yetiştirilebiliyor” ifadelerini kullandı.

  • Merkez Bankası’ndan depo alım ihalesi

    Merkez Bankası’ndan depo alım ihalesi

    TCMB, sistemdeki likidite fazlasını çekmek amacıyla TL depo alım ihalelerine başladı. TCMB bugün 2 hafta vadeli 80 milyar TL tutarında TL depo alım ihalesi açtı. TCMB’nin 2006’dan beri ilk kez düzenlediği ihale kullandığı sterilizasyon araçlarının çeşitliliğini artırmak için devreye alındı.

    TCMB dün 250 baz puan faiz artışına gittiği Para Politkiası Kurulu toplantısı ile eşzamanlı olarak adımı duyurdu. TCMB bugüne kadar sterilizasyon için zorunlu karşılıklarla genel seçimlerden bugüne 1 trilyon TL fazla likiditeyi çekmişti. Bu kararla birlikte depo ihaleleri de miktarsal sıkılaşmada kullanılmaya başlamış olacak.

    DEPO ALIM İHALESİ NEDİR?

    Türk Lirası depo alım ihalesi, Merkez Bankası’nın, Türk Lirası likidite fazlalığını giderme konusundaki etkinliğini artırmak için bankalardan ihale yöntemi ile Türk Lirası depo alma işlemleridir.

    KAYNAK: NTV

  • “1149 vatandaşımızı tahliye ettik”

    “1149 vatandaşımızı tahliye ettik”

    Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, TBMM Genel Kurulunda, Bakanlığının 2024 yılı bütçesi üzerinde yaptığı konuşmada, uluslararası sistemin uzun süredir belirsizlik ve istikrarsızlık içerisinde savrulduğunu, büyük güçler arasında artan jeopolitik ve jeo-ekonomik rekabetin bu belirsizliği ve istikrarsızlığı daha da derinleştirdiğini kaydetti.

    Ukrayna Savaşı’nın, konvansiyonel savaşı Avrupa kıtasına yeniden taşıdığına işaret eden Fidan, savaş devam ederken İsrail’in Gazze’ye saldırılarının başladığını, bu yeni gelişmenin Türkiye’nin de içinde bulunduğu bölgeyi ve küresel sistemi derinden sarstığını söyledi.

    Suriye, Irak, Libya, Kafkaslar ve Balkanlar’daki gerginlikler ile Afrika Kıtası’ndaki darbe ve diğer siyasi krizlere dikkati çeken Fidan, bu gelişmelerin de bölgedeki tabloyu daha da karmaşık hale getirdiğini belirtti.

    Fidan, “Türkiye eksenli bağımsız dış politika, ülkemizi uluslararası gündemi belirleyen, kritik coğrafyalarda tesir yaratan bir aktöre dönüştürmüştür.” dedi.

    Stratejik hedefleri dört ana alanda sınıflandırdıklarını aktaran Fidan, “Bu hedeflerimiz; bölgesel barışı ve güvenliği güçlendirmek, yeni ittifaklar ve ortaklık mekanizmalarıyla dış ilişkilerimizin kurumsal zeminini genişletmek, bölgemizde ekonomik kalkınmayı ve refahı geliştirmek, küresel sistemin dönüşümüne tesir etmek…” diye konuştu.

    Fidan, dış ilişkileri güvenlik, istihbarat, teknoloji, ekonomi, ticaret, enerji, ulaştırma ve kültür dahil, bütüncül şekilde yürüttüklerini bildirdi.

    TÜRKİYE’NİN FİLİSTİN MESELESİNE YAKLAŞIMI 

    İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarına da dikkati çeken Fidan, “Gazze’de işlenen savaş suçları vicdan sahibi herkesin yüreğini dağlamaktadır. Biz öteden beri Filistin halkının sesi olmayı şiar edindik. Bugün de Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde tüm imkanlarımızı seferber ederek bu vahşetin durdurulması için çalışmaktayız. İsrail-Filistin ihtilafı ve Gazze’deki zulüm tüm bölgeyi ve küresel dengeleri derinden etkilemektedir. Gazze’de yüzde 70’i çocuk ve kadınlardan oluşan 20 binden fazla masum sivil kasten öldürüldü.” diye konuştu.

    Fidan, Gazze’de hastaneler, okullar, mabetler ve altyapıların yerle bir edildiğini, 2.5 milyon insana durmadan bomba atıldığını söyledi.

    Bazı Batılı ülkelerin İsrail’in katliam yapmasını ve savaş suçu işlemesini alenen desteklemelerini aynı derecede vahim bulduklarını vurgulayan Fidan, “Esasen Filistin meselesinin çözüme kavuşturulmasının önündeki en büyük engel, ABD’nin halihazırda İsrail’e verdiği kayıtsız şartsız destektir. Maalesef, Amerika’nın ve bazı Batılı ülkelerin siyasi sistemleri, İsrail’in hukuk dışı tasarruflarının tümüne kör ve sağır kalma esasına göre dizayn edilmiş durumdadır. Batı’nın bu yaklaşımı, ahlaki pusulanın sapmasına yol açmış, uluslararası sistemi ayakta tutan hukuki ilkeleri ve değerleri zedelemiştir.” değerlendirmesinde bulundu.

    Fidan, Türkiye’nin bu şartlar altında ahlaki değerlere bağlı, rasyonel ve etkili dış politika izlemesinin her zamankinden daha kıymetli hale geldiğini aktardı.

    Hakan Fidan, “Gazze’deki zulüm karşısında sesimizi yükseltmemizin nedeni de budur. Her ne pahasına olursa olsun, doğruya ‘doğru’, yanlışa ‘yanlış’ demekten asla çekinmeyeceğiz. Filistinli kardeşlerimizin daima yanlarında olduk, önümüzdeki süreçte de yanlarında olmaya devam edeceğiz.” dedi.

    Fidan, Gazze’deki saldırıların ilk gününden itibaren yoğun bir diplomasi trafiği yürüttüklerini, bölgesel ve küresel mekanizmaları harekete geçirdiklerini, bu çerçevede İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Ligi Olağanüstü Ortak Zirvesi sonucunda kurulan Temas Grubu’ndaki meslektaşlarıyla birlikte uluslararası girişimlerde bulunmayı sürdürdüklerini kaydetti.

    İslam ülkelerinin geçmişten farklı olarak aldıkları kararların takipçisi olacak ortak bir platformun ilk kez ihdas edilmiş olduğuna işaret eden Fidan, “Temas Grubu, İslam ülkelerinin ortak tavır sergileyerek birlikte diplomatik girişim yapmalarına imkan sağlamıştır. Bu sayede kınamanın ötesine geçilmiş, Filistin meselesinde toplumlarımızın hissiyatı ve beklentisi doğrudan muhataplara aktarılmış, Batı dahil, önde gelen aktörler üzerinde baskı oluşturulmuş, uluslararası toplum tavır almaya zorlanmıştır.” ifadelerini kullandı.

    Fidan, İsrail işgali son bulmadan sorun çözülemeyeceğini, egemen ve bağımsız Filistin devletinin bir an önce kurulması gerektiğini, bölge ülkelerinin de çözümün ortağı olmasının artık stratejik bir zaruret haline geldiğine dikkati çekti.

    Türkiye olarak gündeme taşıdıkları garantörlük mekanizmasının tam da bunu hedeflediğini vurgulayan Fidan, “Türkiye olarak bugüne kadar 2 bin 500 ton insani yardım ulaştırdık. Ayrıca El Ariş limanına Kuveyt ile birlikte 1107 ton yardım ilettik. 283 kanser hastası ve yaralıları ülkemize getirdik. Gazze’de sahra hastanesi kurma çalışmalarımız da sürüyor. Bugüne kadar toplam 1149 kişinin Gazze’den tahliyesini gerçekleştirdik. Geride kalan vatandaşlarımızın ve aile bireylerinin tahliye işlemleri de sürüyor.” şeklinde konuştu.

    SURİYE POLİTİKASI NASIL OLACAK?

    Türkiye’nin Suriye’ye yönelik politikaların ana unsurlarını anlatan Fidan, “Suriye’nin toprak bütünlüğü ve siyasi birliğine bağlılığımız tamdır. PKK/YPG başta olmak üzere terör örgütleriyle mücadelemiz sürecektir. Suriye’den ülkemize göç akışını önlemeye ve ülkemizdeki Suriyelilerin gönüllü geri dönüşünü sağlamaya önem veriyoruz. Suriye’de iç barışın sağlanması için BM Güvenlik Konseyi kararı dahil siyasi süreçleri destekliyoruz. Bu hedefler doğrultusunda hem sahada hem masada çabalarımızı sürdürmekteyiz. Suriye’nin kuzeyinde bir terör devleti teşkil edilmesini engellemeye yönelik mücadelemizi yürütmekteyiz. DEAŞ’la mücadele kisvesi altında PKK/YPG/SDG terör örgütünü desteklemenin stratejik bir hata olduğunu başta ABD olmak üzere tüm muhataplarımıza vurgulamaya devam edeceğiz.” değerlendirmesinde bulundu.

    Fidan PKK terör örgütü ve uzantılarına yönelik mücadelenin Irak’ta da hız kesmeden sürdüğünü, gerekli gördükleri güvenlik önlemlerini uygulamakta tereddüt etmediklerini söyledi.

    Bakan Fidan, Libya’da ülkenin birlik ve bütünlüğünü korumak, ülkenin tekrar çatışmalara sürüklenmesini önlemenin temel öncelikleri olduğunu belirterek, “Libya’nın doğu, batı ve güneyindeki tüm kesimlerle diyaloğumuzu geliştirmeyi sürdüreceğiz. Bingazi Başkonsolosluğumuzu yakın zamanda yeniden faaliyete geçireceğiz.” dedi.

    Türkiye’nin Avrupa-Atlantik coğrafyasındaki ittifak ve ikili ilişkilerinin son 70 yıldır Türk dış politikasının önemli başlıklarından birisi olduğunu anımsatan Fidan, TSK’nın NATO’nun faaliyetlerine katılmaya devam ettiğini, İsveç’in NATO’ya Katılım Protokolü ile ilgili süreçte ise nihai kararın Yüce Meclis tarafından verileceğini kaydetti.

    NATO’nun politikalarına değinen Fidan, “Bazı NATO ülkelerinin son yıllarda uyguladığı politikalara baktığımızda Suriye’de PKK/YPG’ye verilen destek ve Türkiye’ye savunma sanayinde uygulanan yaptırımlar bir çelişki oluşturmaktadır. Bu çelişkiyi her platformda dile getirmekle kalmayıp, bunun jeo-stratejik risklerini ve NATO ülkelerinin güvenliğini zedelediğini de izah etmekteyiz.” dedi.

    Fidan, AB ile bütünleşme sürecini ilerletme konusunda kararlı olduklarını ancak bunun için AB’nin de gerekli iradeyi sergilemesi gerektiğini vurguladı.

    Fidan, sözlerini şöyle sürdürdü:

    “AB’nin bazı üyelerinin dar çıkar hesaplarından kaynaklanan stratejik vizyon ve sağduyu eksikliğinden kurtulması elzemdir. AB, diğer aday ülkeler için attığı teşvik edici adımları Türkiye için maalesef atmıyor. Birlik, ülkemizin üyelik sürecini canlandıracak somut adımlar atarsa, bunun her iki taraf için de yeni fırsatlar doğuracağına inanıyorum. Ancak AB’nin Türkiye’yi ortak değil rakip olarak görmesi ve bazı NATO müttefiklerimizin güvenlik hassasiyetlerimizi dikkate almaması, ülkemizi daha fazla kabiliyet ve alternatif stratejiler geliştirmeye yöneltmektedir. Bu, bizim için bir tercih değil, devletimizin ve milletimizin bekası için zorunluluk haline gelmiştir.”

    Türkiye’nin Mısır ile ilişkilerine de değinen Fidan, bölgede istikrar ve refah ortamını güçlendirme hedefi doğrultusunda, Mısır ve Körfez ülkeleriyle ilişkileri geliştirmeye ve derinleştirmeye özellikle gayret ettiklerini belirtti.

    TÜRKİYE AZERBAYCAN İLİŞKİLERİ

    Azerbaycan ile Ermenistan arasında İkinci Karabağ Savaşı’ndan sonra beliren tarihi barış fırsatının daha da güçlendiğine işaret eden Fidan, “Kardeş Azerbaycan’la müttefiklik seviyesine yükselttiğimiz ilişkilerimizi, her alanda geliştirmekteyiz. İşgalden kurtarılan toprakların yeniden imarına ve ihyasına destek vermekteyiz. Ermenistan’la başlattığımız normalleşme sürecini, Azerbaycan’la yakın eşgüdüm içerisinde bölgesel gelişmeleri de dikkate alarak yürütmeye devam edeceğiz.” dedi.

    Fidan, bazı üçüncü ülkelerin 1915 olaylarıyla ilgili asılsız iddiaları ısıtarak tekrar gündeme getirmesinin, normalleşme sürecini baltalayacağı uyarısında bulunarak, bu ülkelerin Ermenistan’a iyilik yapmadığını kaydetti.

    İran’la ilişkilere değinen Fidan, “Güney Kafkasya’da Azerbaycan’la birlikte öncülüğünü yaptığımız 3+3 Bölgesel İşbirliği Platformu, ilk kez Dışişleri Bakanları düzeyinde Tahran’da toplanmıştır. Bir sonraki toplantıyı ise 2024 yılı içinde ülkemizde düzenleyeceğiz. İran Cumhurbaşkanı Sayın Reisi, Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi 8. Toplantısı vesilesiyle yakın zamanda ülkemizi ziyaret edecektir.” dedi.

    Fidan, Türkiye’nin dış politikasında özel bir yere sahip olan Afrika’daki ağırlığının giderek pekiştiğini, kıtayla güvenlikten sağlığa her alanda devam eden işbirliğinin eşit ortaklık ve karşılıklı fayda temelinde sürdüğünü aktardı.

    Çin Halk Cumhuriyeti’yle ekonomik ilişkileri derinleştirdiklerini, siyasi diyaloğu arttırdıklarını belirten Fidan, bunu yaparken aynı zamanda Uygur Türklerinin temel hak ve özgürlüklerinin korunmasına ilişkin hassasiyetlerini de her platformda vurguladıklarını hatırlattı.

    Fidan, küresel sistemin dönüşümüne tesir etme stratejisi çerçevesinde tüm dünyadaki gelişmeleri bütüncül bakış açısıyla takip ettiklerini söyledi.

    Türkiye’nin 261 dış temsilciliği ile dünyada en geniş dış temsil ağına sahip ilk 5 ülke arasında yer aldığını anımsatan Fidan, bu sayede yurt dışında yaşayan vatandaşların çıkarlarını koruduklarını ve en üst standartlarda konsolosluk hizmetleri verdiklerini kaydetti.

    Fidan, dış temsilciliklerde, vatandaşlara 70’i aşkın türde konsolosluk hizmeti sunduklarını, 2023 yılı başından bu yana gerçekleştirdikleri konsolosluk işlemi sayısının 3 milyona ulaştığını kaydetti.

  • Girişim sayısının çoğunluğunu KOBİ’ler oluşturdu

    Girişim sayısının çoğunluğunu KOBİ’ler oluşturdu

    Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2022 yılı Küçük ve Orta Büyüklükteki Girişim İstatistikleri’ni paylaştı. Buna göre, KOBİ’ler 2022 yılında toplam girişim sayısının yüzde 99,7’sini oluşturdu. Buna karşılık; istihdamın yüzde 70,6’sını, personel maliyetinin yüzde 47,5’ini, cironun yüzde 42,5’ini, üretim değerinin yüzde 36,3’ünü ve faktör maliyetiyle katma değerin yüzde 36,4’ünü oluşturdu.

    KOBİ’ler en fazla ticaret sektöründe faaliyet gösterdi

    Ekonomik faaliyetlerin istatistiki sınıflamasına (NACE Rev.2) göre 2022 yılında KOBİ’lerin; yüzde 36,1’i toptan ve perakende ticaret, motorlu kara taşıtlarının ve motosikletlerin onarımı sektöründe faaliyet gösterirken, yüzde 15,2’si ulaştırma ve depolama sektöründe, yüzde 12,2’si ise imalat sanayi sektöründe faaliyet gösterdi.

    KOBİ istihdamı içerisindeki en yüksek oran ticaret sektöründe oldu

    2022 yılına ilişkin olarak; toptan ve perakende ticaret, motorlu kara taşıtlarının ve motosikletlerin onarımı faaliyetlerindeki KOBİ istihdamının toplam KOBİ istihdamı içerisindeki oranı yüzde 27 olurken, personel maliyeti için bu oran yüzde 23,4, ciroda yüzde 53,4, faktör maliyetiyle katma değerde yüzde 25,9 ve üretim değerinde ise yüzde 15,4 olarak gerçekleşti.

    Orta ölçekli girişimlerde çalışan başına katma değer 2022 yılında 346 bin TL olarak gerçekleşti

    KOBİ girişimleri için 2009 yılında çalışan başına ortalama katma değer 15 bin TL iken, 2022 yılında bu değer 155 bin TL oldu. KOBİ grupları içerisinde 2009 ve 2022 yılları için en yüksek çalışan başına katma değer sırasıyla 29 bin TL ve 346 bin TL ile orta ölçekli girişimlerde gerçekleşirken, aynı yıllar için bu değerler küçük ölçekli girişimler için sırasıyla 19 bin TL ve 179 bin TL, mikro ölçekli girişimler için ise 8 bin TL ve 52 bin TL olarak gerçekleşti.

    KOBİ’lerde çalışan başına personel maliyeti 2022 yılında 69 bin TL olarak gerçekleşti

    2009 yılında KOBİ girişimleri için çalışan başına ortalama personel maliyeti 8 bin TL iken, 2022 yılında bu değer 69 bin TL oldu. KOBİ grupları içerisinde 2009 ve 2022 yılları için en yüksek çalışan başına personel maliyeti sırasıyla 15 bin TL ve 120 bin TL ile orta ölçekli girişimlerde gerçekleşirken, aynı yıllar için bu değerler küçük ölçekli girişimler için sırasıyla 11 bin TL ve 87 bin TL, mikro ölçekli girişimler için ise 4 bin TL ve 36 bin TL olarak gerçekleşti.

    İmalat sanayindeki 3 bin 134 KOBİ yüksek teknoloji sınıfında üretim yaptı

    İmalat sanayindeki KOBİ’ler teknoloji düzeylerine göre sınıflandırıldığında, yüzde 56,4’ü düşük teknoloji sınıfında üretim yaparken, büyük ölçekli girişimlerde bu oran yüzde 44,9 oldu.
    KOBİ büyüklük gruplarına göre incelendiğinde; mikro ölçekli girişimlerin yüzde 57,5’i düşük teknoloji sınıfında üretim yaparken, yüzde 31,8’i orta-düşük teknoloji, yüzde 10,1’i orta-yüksek teknoloji ve yüzde 0,6’sı yüksek teknoloji sınıfında üretim yaptı. Buna karşılık küçük ölçekli girişimlerde bu oranlar sırasıyla yüzde 51, yüzde 30,6, yüzde 17,4 ve yüzde 1 iken, orta ölçekli girişimlerde yüzde 51, yüzde 28,7, yüzde 18,8 ve yüzde 1,5 oldu.

    KOBİ’lerin 2022 yılında doğum oranı yüzde 16,2 oldu

    2021 yılında doğan KOBİ girişim sayısının, 2021 yılındaki aktif KOBİ girişim sayısına oranı (girişim doğum oranı) yüzde 16,1 ve 2021 yılında doğan KOBİ girişimlerindeki istihdamın, 2021 yılındaki aktif KOBİ’lerin toplam istihdamı içerisindeki payı yüzde 7,7 iken, 2022 yılında bu oranlar girişim doğum oranında yüzde 16,2 ve istihdam payında ise yüzde 7,5 olarak gerçekleşmiştir.
    KOBİ’lerin 2022 yılında en yüksek doğum oranı yüzde 17,3 ile mikro ölçekli girişimler olurken bunu sırasıyla yüzde 5,7 ile küçük ölçekli ve yüzde 3,9 ile orta ölçekli girişimler takip etmiştir. Yine doğan girişimlerin istihdam içerisindeki oranlarında en yüksek oran yüzde 12,8 ile mikro ölçekli girişimler olurken, bunu yüzde 3,1 ile küçük ölçekli ve yüzde 1,9 ile orta ölçekli girişimler takip etmiştir.

    KOBİ’ler toplam ihracatın yüzde 31,6’sını gerçekleştirdi

    2022 yılına ilişkin toplam ihracatın yüzde 31,6’sı, ithalatın ise yüzde 15,4’ü KOBİ’ler tarafından gerçekleştirildi.
    2022 yılı toplam ihracatta; mikro ölçekli girişimlerin payı yüzde 2,4 iken, küçük ölçekli girişimlerin payı yüzde 11,9, orta ölçekli girişimlerin payı ise yüzde 17,3 oldu. Büyük ölçekli girişimlerin payı ise yüzde 68,4 olarak gerçekleşti.
    KOBİ’lerin ihracatının yüzde 60,4’ü ticaret sektöründe gerçekleşirken, yüzde 34,5’i ise sanayi sektöründe gerçekleştirildi.

    KOBİ’lerin ithalattaki payı yüzde 15,4 oldu

    2022 yılı toplam ithalatında; mikro ölçekli girişimlerin payı yüzde 0,7, küçük ölçekli girişimlerin payı yüzde 5,4, orta ölçekli girişimlerin payı ise yüzde 9,3 oldu. Büyük ölçekli girişimlerin payı ise yüzde 84,6 olarak gerçekleşti.
    KOBİ’lerin ithalatının yüzde 62,1’i ticaret sektöründe gerçekleşirken, yüzde 28,8’i ise sanayi sektöründe gerçekleştirildi.
    KOBİ’lerin 2013 yılında 57 milyar dolar olan ihracat değeri 2022 yılında 79 milyar dolara yükseldi. İthalatta ise 2013 yılında 48 milyar dolar olan değer, 2022 yılında 53 milyar dolara yükseldi.

    KOBİ’lerin toplam ihracatının yüzde 49,3’ü Avrupa ülkelerine yapıldı

    KOBİ’ler tarafından 2022 yılında yapılan ihracatın yüzde 49,3’ü Avrupa ülkelerine, yüzde 32,7’si Asya ülkelerine gerçekleştirildi. KOBİ’ler ithalatının yüzde 46,5’ini Avrupa ülkelerinden, yüzde 44,9’unu Asya ülkelerinden yaptı.

    KOBİ’lerin ihracatının yüzde 91,7’sini imalat sanayi ürünleri oluşturdu

    KOBİ’lerin 2022 yılı ihracatında giyim eşyası sektörünün payı yüzde 12,7, başka yerde sınıflandırılmamış makine ve ekipmanların payı yüzde 10,2 ve gıda ürünlerinin payı yüzde 7,9 oldu. KOBİ’lerin 2022 yılı ithalatında ise öne çıkan ürünler, yüzde 24,3 ile ana metaller, yüzde 15,1 ile kimyasallar ve kimyasal ürünler, yüzde 12,3 ile başka yerde sınıflandırılmamış makine ve ekipmanlar oldu.

    KOBİ’ler Ar-Ge harcamalarının yüzde 28,8’ini gerçekleştirdi

    Mali ve mali olmayan şirketlerin 2022 yılına ilişkin toplam gayri safi yurtiçi Ar-Ge harcamasının 34 milyar 722 milyon TL’sini KOBİ’ler gerçekleştirmiştir. Bu harcama mali ve mali olmayan şirketler Ar-Ge harcamasının yüzde 28,8’ini oluşturmaktadır. Tam Zaman Eşdeğeri (TZE) cinsinden mali ve mali olmayan şirketlerde toplam 169 bin 236 kişi Ar-Ge personeli olarak çalıştı. TZE cinsinden bu personelin yüzde 44,9’u KOBİ’lerde istihdam edilmiştir.

    KOBİ’lerin 594 patenti tescil edildi

    2022 yılında KOBİ’lerin toplam patent başvuru sayısı bin 498 olurken, aynı yıl 594 patent tescil edilmiştir. KOBİ ölçeklerinde ise 555 patent başvurusu ve 269 patent tescili ile orta ölçekli girişimler ilk sırada yer almıştır.

  • Erzurum trafiğine binlerce araç kaydı

    Erzurum trafiğine binlerce araç kaydı

    TÜİK Kasım 2023’e ait motorlu kara taşıtları rakamlarını açıkladı. Erzurum 131 bin 517 kayıtlı araçla Türkiye sıralamasında 49. basamakta yer aldı. Ekim ayında 3 bin 382 araç devrinin yapıldığı Erzurum, ülke sıralamasında 42’inci oldu.

    Erzurum’da trafiğe kayıtlı araçlarda otomobil 66 bin 365 ile ilk sırada yer alırken, minibüs sayısı 2 bin 423, otobüs sayısı bin 228, kamyonet sayısı 28 bin 656, kamyon sayısı 6 bin 112, motosiklet sayısı 4 bin 601, özel amaçlı araç sayısı 733 ve traktör sayısı 21 bin 399 oldu.

    Ekim ayında Erzurum’da 3 bin 174 aracın devri yapıldı. Bunlardan 1 bin 902 otomobil, minibüs 58, otobüs 11, kamyonet 749, kamyon 103, motosiklet 56, özel amaçlı araç 7 ve traktör 288 adet olarak gerçekleşti.

  • Öğrencilere zaman yönetimi anlatıldı

    Öğrencilere zaman yönetimi anlatıldı

    Düzce Üniversitesi Kariyer Geliştirme ve Mezun İzleme Uygulama Araştırma Merkezi tarafından düzenlenen takım çalışması ve liderlik ile zaman yönetimi başlıklı etkinlik, Sağlık Kültür ve Spor Daire Başkanlığı Toplantı Salonu’nda gerçekleştirildi.

    Merkezin Öğretim Görevlileri Nurten Merdivenci ve Dr. Yasemin Olğaç Akar; Düzce Üniversitesi öğrencileriyle bir araya gelerek kahve eşliğinde takım çalışması üzerine konuşarak liderlikten bahsetti. Programda zamanı etkili ve verimli kullanabilmek üzerinde sohbet edilerek uygulamalar gerçekleştirildi.

    Nurten Merdivenci, Takım Çalışması ve Liderlik başlıklı sunumunda takım ile grup arasındaki farktan bahsetti. Takımın birbirine bağlı bir amaç için bir araya geldiğini belirterek takım ruhunun önemine değindi. Takım çalışmasının; birlikte başarmak, işleri kolaylaştırmak, aidiyet duygusuna sahip olmak, ortak amaç ve değerler ile bir araya gelmek olduğunu belirten Merdivenci, öğrencilerle uygulamalar da yaptı. İnsanı etkilemek, onu bir yolda teşvik etmek ve amaca yöneltmenin liderlik olduğunu da sözlerine ekledi.

    Yasemin Olğaç Akar, Başarı ve Motivasyon başlıklı konuşmasında, zamanın tanımını yaptı. Zaman yönetiminin, zamanı ve gereken işleri planlı şekilde yönetmek olduğunu ifade ederek kişisel zaman üzerinde durdu. Zamanı verimli kullanma konusunda tekniklerden bahseden Akar, pomodoro tekniği, eisenhower matrisi, kanban tekniği, 168 saat tekniği gibi tekniklerin özelliklerinden bahsetti.

  • Buz tutan şadırvanda abdest

    Buz tutan şadırvanda abdest

    Dondurucu soğuklarının etkili olduğu Erzurum’da, birçok çeşme ve şadırvanın çevresi buzlarla kaplandı. Erzurum’da buz tutan şadırvanlar ise adeta görenleri hayret etmesine neden oluyor. Gece hava sıcaklığının sıfırın altında 12 derece ölçüldüğü Erzurum’da, bazı camilerin bahçesindeki şadırvanlar ile sokaklardaki çeşmelerin etrafı buzla kaplandı. Soğuk havaya rağmen buz tutmuş şadırvanlarda abdest alan vatandaşlar ise adeta kışa meydan okuyor.

    Erzurum’un Osmanlı dönemine ait en eski camilerinden birisi olan Lala Mustafa Paşa Camii avlusunda bulunan şadırvanda abdest alan ve buz gibi suya aldır etmeyen Abdullah Özmen (70), soğuktan hiçbir zaman şikayetçi olmadığını ifade ederken, “Daha fazla sevap aldığımı düşünüyorum. Su buz gibi olmasına rağmen vücuduma zarar vermiyor. Hatta daha dinç ve mutlu oluyorum” dedi.

    Şadırvana yakın bir yerde belediye ait kapalı tuvalet olmasına rağmen özellikle vakit namazları öncesi birçok vatandaşın buzla kapanmış şadırvandan abdest alması ya da su içmesi artık Erzurum açısından alışılmış bir durum olarak görülüyor. Öte yandan, şehrin dört bir tarafındaki birçok tarihi ve eski çeşmede buzlu manzaralar eksik olmuyor.

  • İnönü’nün turizm potansiyeli arttırılacak

    İnönü’nün turizm potansiyeli arttırılacak

    İnönü Belediye Başkanlığı tarafından İnönü İlçesinde turizm potansiyelinin gelişimi üzerine çalışmalar aralıksız sürdürülüyor.

    Bu kapsamda İnönü Belediye Başkanı Kadir Bozkurt, Anadolu Üniversitesi Turizm Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Semra Günay’ı ve Turizm Rehberliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Gökçe Yüksek’i ziyaret etti. Anadolu Üniversitesi Turizm Fakültesi Dekanlığında gerçekleştirilen ziyarette, İnönü Belediye Başkanı Kadir Bozkurt, Anadolu Üniversitesi Turizm Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Semra Günay ve Turizm Rehberliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Gökçe Yüksek ile İnönü İlçesindeki Turizm Potansiyelinin gelişimi hakkında değerlendirme ve istişare toplantısı gerçekleştirdi.

    Ziyarete ve toplantıya ilişkin açıklamalarda bulunan Başkan Bozkurt, ’’İnönü’müz tarihi, doğası ve kültürel açıdan ülkemizde çok önemli bir konumda. İlçemizdeki değerleri tanıtarak İnönü’müzdeki turizm potansiyelini arttırmak için çalışmalarımızı aralıksız sürdürüyoruz. Bu konuda Anadolu Üniversitesi Turizm Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Semra Günay ve Turizm Rehberliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Gökçe Yüksek hocalarımızla ilçemizdeki turizm potansiyelinin gelişimi üzerine değerlendirme ve istişare toplantısı gerçekleştirdik. Misafirperverliklerinden dolayı Sayın hocalarımıza teşekkür ediyorum’’ dedi.

    Toplantı, çektirilen hatıra fotoğrafı ile sona erdi.

  • Erzurum’da “Şeb-i Yelda” kutlaması

    Erzurum’da “Şeb-i Yelda” kutlaması

    İran İslam Cumhuriyeti Erzurum Başkonsolosluğu tarafından düzenlenen “Şeb-i Yelda (Yelda Gecesi)” programına Erzurum Vali Vekili Lokman Düzgün ve diğer davetlileri katıldı.

    Vali Vekili Düzgün, programda emeği geçenlere teşekkür ederek, uzun kış gecelerinin yaşandığı Erzurum’da, Şeb-i Yelda’nın; sağlık, huzur ve berekete vesile olması temennisinde bulundu. “Yılın en uzun gecesi” anlamına gelen “Şeb-i Yelda” 21 Aralık’ı, 22 Aralık’a bağlayan gece olarak ifade ediliyor.

    Bu gece, kısa günlerin biteceğinin habercisi olması bakımından İran ve Azerbaycan’da yüzyıllardır kutlanıyor.