Evde kolaylıkla yetiştirebileceğiniz bir bitkidir. Ayrıca anti bakteriyel özellikleri ve yara iyileştirici özelliklere sahiptir. Aloe vera, dünya çapında tıbbi olarak kullanılan en önemli bitkiler arasında yerini alır.
Kaktüs
Kaktüs, az su ile yetinebilen ve bakımı oldukça kolay bir bitkidir. Aynı zamanda bilgisayar, telefon ve televizyon gibi ortamlardaki radyasyonu emerek size fayda sağlar.
Spatifilyum Barış çiçeği
Barış çiçeği ortama tazelik ve ferahlık katar. Ayrıca havanın temizlenmesini sağlar ve bol oksijen üretir. Bakımı oldukça kolaydır. Bol ışık alan yerlerde ve nemli ortamlarda bakımını sürdürebilirsiniz.
Mücevher bitkisi
Elektro manyetik dalgaları emer ve amonyağı yok eder. Feng Shui felsefesinde şans, bolluk ve bereket bitkisi olarak gösterilir.
Lavanta
Lavantanın faydaları saymakla bitmez. Böbrekleri temizler, iştahı açar, sindirimi kolaylaştırır, baş ağrısını yok eder. Aynı zamanda rahatlatıcı ve güzel kokulu bir bitkidir. Uykuya dalma problemi yaşıyorsanız bu bitki sayesinde derin bir uyku çekebilirsiniz.
Koronavirüsün ilk ortaya çıktığı Wuhan’da yaşlı bir adam üç ay önce tedavi için hastaneye kaldırıldıktan beş gün sonra hayatını kaybetti. Adamın köpeği üç aydır Wuhan Taikang hastanesinde sahibinin hastaneden çıkacağı umudu ile bekliyor
Son derece sadık olan köpek , şubat ayında sahibi hastaneye kaldırıldığında sahibi ile beraber hastaneye geldi.
Sahibinin öldüğünden haberi olmayan köpek, üç aydır hastanenin lobisinde sahibinin geri gelmesini bekliyor.
Hastanede bulunanların kalbini kazanan köpeğe hastane çalışanları bakıyor.
Hastanede bulunan süper marketi işleten Wu Cuifen, ilk önceleri köpeği hastanden uzaklaştırmak istediğini ama köpeğin ısrarla hastanede kaldığını, köpeğe bakmaya başladığını ve Xiaobao ismini verdiğini söyledi.
Her sabah işe geldiğinde köpeğin marketin önünde kendisini beklediğini ve sabah ilk olarak köpeğe yiyecek verdiğini söyleyen Wu Cuifen, köpeğin sahibinin öldüğünü bilmediği için hastane içinde üç aydır sahibini aradığını ve kendisini gören herkesi duygulandırdığını söyledi.
Bazı hasta ve yakınlarının köpeğin hastane içinde gezmesinden rahatsız olduğunu söyleyen Wu, bu kişilerin kendisini patronuna şikayet ettiklerini söyledi. Wu, bunun üzerine hemşirelerin hayvan koruma merkezi ile iletişime geçtiklerini merkezin köpek için yeni sahip bulma çalışmalarına başladığını ifade etti.
Yenidoğan yoğun bakım hemşireleri, henüz annelerinin bile koklayamadığı minik bebeklerin bayramda da ailesi oldu. Koronavirüs salgını süresince, bebeklerini haftalarca uzaktan dahi göremeyen aileleri rahatlatmak için hepsine tek tek görüntülü arama ile bebeklerini gösteren fedakar sağlık çalışanları; “Biz de günlerce evimizden ailelerimizden uzak kaldık, bu salgında onlarla aynı kaderi yaşadık. Bu bayramda da beraberiz. Bizim için en güzel bayram, bebeklerimizin annelerine kavuşması oluyor” dedi.
Koronavirüs salgının başlamasıyla birlikte 15 Mart’tan itibaren pandemi hastanesi olarak hizmet veren Sancaktepe Şehit Prof. Dr. İlhan Varank Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde kovid 19 pozitif veya kovid şüpheli annelerin dünyaya getirdiği bebeklere, Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesi’nin hemşireleri haftalarca anne babalık yaptı. Çoğu prematüre dünyaya gelen bebeklerin ailelerine sağlıkla kavuşabilmesi için 7/24 çaba sarfeden beyaz melekler, onları doyurdu, gazlarını çıkardı, banyolarını yaptırdı hatta yeri geldi ninniler söyleyerek uyuttu. Bu dönemde onlar da salgın nedeniyle günlerce evlerine gidemediler, ailelerinden, kendi çocuklarından uzak kaldılar ve şimdi de bayramı minik bebeklerle birlikte kutluyorlar. “Onlar bizim bayram şekerimiz” diyen hemşireler, bebeklerini sağlıklı bir şekilde ailelerine teslim edebilmek için salgın sürecinde de canla başla çaba gösterdi. Hemşireler, olağanüstü Kovid pandemisi günleri ve bayram mesailerini Demirören Haber Ajansı’na anlattı.
‘KOVİD YÜZÜNDEN BEBEKLER PREMATÜRE DOĞDU’
Sancaktepe Şehit Prof. Dr. İlhan Varank Eğitim ve Araştırma Hastanesi Yenidoğan Yoğun Bakım Sorumlu Hemşiresi Esra Haznedaroğlu (39), 16 yıllık hemşire ve bunun 12 yılını yenidoğan hemşiresi olarak sürdürdüğünü söyledi. Haznedaroğlu, bu pandeminin meslek hayatı boyunca yaşadığı en zorlu süreç olduğunu anlatarak “Buradaki tüm bebekler bize emanet ve biz onların annesi babası oluyoruz. Daha önce hiç böyle bir dönem yaşamadık. Kovid pandemisi herkes için yeni bir süreçti. Kimse hiçbir şey bilmiyor, her şey çok yeni, çok fazla bilinmezlik vardı. Özellikle yenidoğan yoğun bakım açısından çok fazla bilinmezlik vardı. Dünyada bu işler nasıl yürüyor, yenidoğan yoğun bakım açısından pandemide neler yapılıyor, ona göre bir eylem planı oluşturmaya çalıştık. Bu süreçte 94 bebeğin yatışı oldu, bunların 27 tanesi Kovid şüpheli ya da Kovid pozitif annelerin bebekleriydi. Pozitif annelerin bebekleri genellikle prematüre doğuyordu. 30 haftalık, 29 haftalık, 31 haftalık bebekler geldi bu şekilde” dedi.
‘BEN OLSAM KAPIDA YATARDIM HERHALDE DİYORUM’
Doğar doğmaz annesine bile gösterilemeden getirilen bebekler olduğunu anlatan Haznedaroğlu, ilk getirilen pozitif anne bebeğinin 30 haftalık olduğunu ancak çok dirençli çıkarak kısa sürede atlattığını söyleyerek sözlerini şöyle sürdürdü: “Anne pozitif olduğu için doğumdan sonra kokusunu bile alamadan bebeği bize getiriyorlardı. Ziyaret kısıtlaması getirdik mecburen. 40 gün bebeğini göremeyen, haftalarca yavrusuna dokunamadan tedavi alan anneler oldu. Ben de anneyim; bu sürecin nasıl olduğunu biliyorum, annelik duygusunun ne olduğunu biliyorum. Anne olmayan hemşire arkadaşlarım da anneliğin ne olduğunu burada öğreniyor. Kendimi o annelerin yerine koyuyordum. Empati kurmaya çalışıyordum. Kapıda yatardım herhalde diyorum. İnsanlar buradaki makine seslerini duyuyorlar sadece, aileler için de çok ürkütücü bu. O yüzden onların korkularını çok iyi anlıyoruz.”
Bebeklerin bakım ve tedavilerini sürdürmenin yanında bir süre sonra anneleriyle nasıl buluşturabileceklerinin derdine düşmeye başladıklarını anlatan Haznedaroğlu, “Sağolsun başhekimimiz çok yardımcı oldu ve bir telefon tahsis etti buraya; haftanın belirli günlerini aileleri görüntülü aramaya ayırdık. Anlık videolar çekip ailelere yolladı. Biz bebeklerimizi annelerine teslim ettiğimiz zaman gerçekten çok mutlu oluyoruz” dedi. “Biz burada hepsinden ‘bebeğim’ diye bahsederiz” diyen Esra Haznedaroğlu, “Hatta burada hemşire ablaları, bebeklerine özel, onların klinik durumları ya da o anki psikolojik durumlarına özel ninniler söylerler. Şu an ilk bayramlarını bizimle geçiriyorlar. Bayram için görüntülü arama ile bir anne baba eli öptüreceğiz onlara. Beraber geçireceğiz bu bayramı onlarla, inşallah iyi geçireceğiz” ifadelerini kullandı.
‘ANNELERİNE AİT BİR EŞYAYI YANLARINA KOYUNCA SAKİNLEŞİYORLARDI’
Üç yıldır yenidoğan yoğun bakım hemşiresi olarak çalıştığını anlatan Burcu Coşkunlu (25), bu mesleğin gerçekten özverili ve çok değerli bir alan olduğunu söyleyerek “Bebeklerimiz ilk bayramlarını bizimle geçirecekler. Bu çok değerli. Ama bizim için en büyük bayram, onların iyileşip annelerine kavuştukları zaman oluyor” dedi. Yenidoğan bir bebeğin normal zamanda dahi yoğun bakıma yatırılmasının ailelerde bir travma ve kaygı yarattığına işaret eden Coşkunoğlu, “Kovid pozitif aileler bundan daha fazlasını yaşadı bu süreçte. Doğumdan sonraki ilk yarım saatte bebeklerin anneyle teması çok önemli. Normal stabil bebeklerde annenin herhangi bir eşyasını, bu eşarbı olur başka bir kıyafeti olur, bebeğin yanına koyduğumuz zaman gerçekten sakinleşiyorlar. Ama Kovid yüzünden, özellikle Kovid’li annenin bebeklerinde, anneye ait hiçbir şeyi içeri alamadık. Biz bu dönem tamamen anne ile bebek arasında köprü olduk. Evlerimize gittiğimiz zaman bile, merak edip nöbeti devrettiğimiz arkadaşlarımızı arayıp bebeklerimizin durumunu takip ediyoruz” diye konuştu.
‘ONLAR BİZİM BAYRAM ŞEKERİMİZ’
Zeliha Çabuk (27), 6 yıldır yenidoğan yoğun bakım hemşireliği yaptığını anlatarak “Herkes gibi hem bebeklerimiz hem de bizler açısından zor bir süreç oldu bu pandemi dönemi. Biz de onlar gibi ailelerimizden ayrı kaldık haftalarca. Onlarla eğleniyoruz, onlarla gülüyoruz. Bu süreci kolay atlatabilmemizde aslında onlar bize yardımcı oluyor. Çünkü onlara baktıkça insan bütün sıkıntısını, derdini, endişelerini unutuyor. Bayramda da beraberiz. Onlar bizim bayram şekerimiz. İlk bayramlarını bizimle yaşayacaklar” dedi.
Senem Erol (26) ise 2016’da mezun olduğunu ve o günden bu yana yenidoğan yoğun bakım hemşiresi olarak çalıştığını söyleyerek “Bebeklerimize bu süreçte anneleri gibi bakmaya çalıştık. Çünkü annelerini hiç görmediler, anne ve baba sevgisini hiç bilemediler henüz. Ağladıklarında bütün dertlerini anlayabiliyoruz artık. Taburcu ederken de bütün bilgilerini annelerine anlatarak eğitimlerini veriyoruz. Çok küçükler ve bu bayram biz de anne babamızdan ayrıyız onlar gibi. Birbirimize destek oluyoruz, birlikte güçlüyüz, hep birlikte atlattık bu süreci. İnşallah bir daha yaşamayız böyle bir salgını” diye konuştu.
Diyarbakır ve Şanlıurfa sınırları içinde bulunan Karacadağ’da çobanlık yapan 16 yaşındaki Mehmet, önünde onlarca koyun ve keçinin bulunduğu sürü, elinde de eski bir radyo ile Karacadağ’ı karış karış geziyor.
Diyarbakır ve Şanlıurfa sınırları içinde bulunan Karacadağ’da küçük bir çoban. Adı Mehmet. Henüz 16 yaşında. Yaz aylarıyla birlikte ailesi ile bin 957 rakımlı Karacadağ yaylalarında çobanlık yapıyor.
Önünde onlarca koyun ve keçinin bulunduğu sürü, elinde de eski bir radyo ile Karacadağ’ı karış karış geziyor. Çok eski olmasına rağmen defalarca tamirden geçtiği her halinden belli olan radyo çalışır vaziyette.
Mehmet, imkanlar kısıtlı olduğundan pilleri tasarruflu kullanmak için sadece günün belli saatlerinde radyoyu açıyor. O saatler de genellikle müzik saatleri oluyor. Sürünün peşinden giderken elindeki radyosu ile kadraja giren Mehmet, kardeşi ile birlikte kayalıklara oturup biraz müzik dinledikten sonra giden sürüye yetişmek için tekrar yola koyuluyor. (Sertaç Kayar)
Koronavirüs tedbirleri kapsamında kuaför, güzellik salonları ve klinikler kapatıldı, kişisel bakım süreçleri evlere taşındı. Kişisel bakım ürünlerinin temininde online alışveriş tercih edilirken araştırmalar özellikle saç bakımı için sabun ve şampuan gibi ürünlere olan talebin yüzde 300 arttığını gösterdi. Saç bakımına yönelimindeki bu artışın saç ekim işlemlerindeki aksamalardan ve strese bağlı saç dökülmelerinden kaynaklandığı değerlendirildi.
Koronavirüs kapsamında alınan sosyal izolasyon ve sokağa çıkma yasağı gibi önlemler vatandaşların evde geçirdiği süreyi arttırdı. Boş zamanlarında kişisel bakımına daha fazla yönelen vatandaşlar, kişisel bakım ürünlerini temin etmek için online alışverişi tercih etti. Online alışverişlere dair yapılan araştırmalar özellikle saç bakımının öne çıktığı bu süreçte sabun ve şampuana olan talebin yüzde 300 oranında arttığını ortaya koydu.
Online saç bakım ürünleri satan bir sitenin kurucusu Burçin Deniz Özkan, vatandaşların yoğun bir şekilde saç bakımına yönelmesinin temel sebepleri arasında salgın sürecinde hizmete ara veren kiniklerin kapanmasıyla aksayan saç ekimi ile sonrasındaki bakım süreçleri ve strese bağlı saç dökülmelerinin yer aldığına dikkat çekti.
“Saçlarımız olumsuzluklardan çok hızlı etkileniyor”
Çevresel etkiler, stres, genetik ve diğer birçok faktörün saç sağlığı üzerinde etkili olduğu belirten Özkan, saçların koronavirüs döneminde yaşanan kaygı halinden olumsuz etkilendiğini vurguladı.
Özkan, “Salgın gibi kaygının üst düzeylere taşındığı dönemlerde tıpkı psikolojimiz gibi bedenimiz de hassaslaşıyor ve özellikle saçlarımız uzun vadede vereceği tepkileri yoğun stres alanda bir anda verebiliyor, dökülerek seyrekleşebiliyor. Şirket olarak saç çıkarıcı şampuan ve serumlarda gözlemlediğimiz talep artışı da bu durumu doğrular nitelikte. Öte yandan, saç ekimi işlemlerine tedbir amaçlı ara verilmesi ve kuaförlerin kapatılması da kendini iyi hissetmek isteyen insanların başta saç bakımı olmak üzere diğer kişisel bakım süreçlerini eve taşınmasında etkili.” dedi.
“Kişisel bakımlara evde devam edilmesi daha güvenli”
Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de koronavirüsün kontrol altına alınmasıyla birlikte başlayacak yeni normal dönemde sosyal mesafe kuralları ve bireysel hijyen tedbirleri hayati önem taşımaya devam edeceği görülüyor.
Yeni normalde klinikler, güzellik salonları ve kuaförler hizmet vermeye başlasa da kişisel bakıma yönelik ihtiyaçların evde karşılanmasının daha güvenli olduğunu belirten Özkan, “Günümüz teknolojisinde profesyonel ürünlerin geliştirilmesi ve online mağazalar üzerinden kolaylıkla temin edilmesiyle pek çok kişisel bakımın ev konforunda yapılması mümkün. Şirket olarak bizler de hijyen ve sosyal mesafe kurallarının uzun bir süre daha kritik rol oynayacağını göz önünde bulundurarak hem kadınların hem de erkeklerin kişisel bakım ihtiyaçlarına yanıt vermek için saç serumlarından kaş ve kirpik bakım setlerine, sakal bıyık serumlarından şampuanlara pek çok ürüne kolayca ulaşmalarını sağlıyor, güvenli bir şekilde etkin sonuçlar almaları için çalışıyoruz.” şeklinde konuştu.
Bugün ev veya kendi kişisel ihtiyaçlarını karşılamak isteyenler, evine en yakın noktada bulunan BİM marketlerinden alışveriş planı yaptı.Alışveriş planı yaparken, BİM çalışma saatlerini öğrenmek isteyenler, BİM kaçta açılıyor, BİM kaçta kapanıyor sorularına cevap arıyor. BİM aktüel katalog inceledikten sonra alışveriş listesi yapan vatandaşlar, BİM 17 Nisan indiriminden yararlanmak istiyor. İşte BİM aktüel katalog sayfaları ve BİM çalışma saatleri haberimizde…
BİM ÇALIŞMA SAATLERİ
BİM 09:00 – 21:00 saatleri arasında hizmet veriyor.
Norveç’in Lendbreen buzullarında yürüyüş yapan bir grup doğa sporcuları tarafından 2011 yılında keşfedilen geçit Viking döneminden kalma olduğu düşünülen eserleri gün yüzüne çıkardı. Bölgede buzulların erimeye devam etmesiyle sonuç veren keşif çalışmalarından aktarılan bilgiye çalışmalar meyvesini vermeye başladı.
Secret Of The Ice sitesinde yer alan habere göre, ortaya çıkan eserlerin Milattan sonra (M.S.) 300, Roma Demir Çağı ile M.S 1000 arasında kullanıldığını tahmin ediyorlar.
Nal ve kızak parçaları gibi eserlerin gün yüzüne çıktığı çalışmada; bıçak, ahşap bir iğne, ahşap bir çırpma teli gibi bulgulara da rastlandı. En dikkat çekici ürünler arasında mavi tekstil bezleri, Viking eldivenleri, ayakkabılar yer alıyor.
Bulunan bazı eserler ise daha önce rastlanılmadığı için şu an tanımlanamıyor. Buzul bölgesinde bulunan geçidin de hayvancılık faaliyetleri için kullanılan bir geçit olduğu tahmin edilmekte.
Buzul Arkeoloji Programı’nda görevlisi, Vikinglere ait olduğu düşünülen tarihi eserlerin binlerce yıl öncesinden değilde sanki kısa bir süre önce bölgeye bırakılmış gibi olduğunu söyledi.
Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte çekçek arabalarını alıp yollara koyulan hurdacılar, Bursa’yı sokak sokak geziyor. Hurdacılar, korona virüse yakalanma pahasına çöpleri elleriyle karıştırıp plastik ve karton gibi atıkları topluyor. Bu işten günlük 50 lira kazanıyorlar.
İçinde birçok virüs ve mikrobun bulunduğu çöpleri her gün karıştıran hurdacılar, çöpten para kazanarak evlerine ekmek götürüyor. Sırtında onlarca kilo yükle kilometrelerce yol kat eden çekçekçiler, de korona virüse yakalanma riskiyle karşı karşıya .
Bursa’da 3 yıldır çöplerden hurda topladığını ifade eden Hakan Seyrek Basan, “Bu iş çok zor, ellerimizle çöpleri karıştırıp ekmek paramızı kazanıyoruz. İnsanların evlerinden uzaklaştırdıkları çöplerden biz ekmeğimizi çıkartıyoruz. Çöplerde korona virüs olabilir. Bize de bulaşır diye korkuyoruz, ama ekmek parası için yapacak başka bir işimiz yok. Korona virüse yakalanma pahasına çöplerden ekmeğimizi çıkarmaya devam edeceğiz. Günde 30 kilo atık topladığımız oluyor. 50 lira kazanıyoruz. Bazen daha da az kazandığımız oluyor” dedi.
Bursa Nilüfer’de Oğuz Akçay (17), iPhone marka cep telefonunda bulduğu bir açığı firmaya bildirmesi üzerine 100 lira ile ödüllendirildi.
Bursa’da Ali Osman Sönmez Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Elektrik Elektronik bölümü son sınıf öğrencisi Oğuz Akçay, ABD merkezli teknoloji devi Apple’ın ürettiği iPhone telefonunun yazılım açığını buldu.
Fotoğraf çekmek isterken fark etti
Manzara fotoğrafı çekmeyi seven Akçay, arkadaşı ile konuştuğu sırada fotoğraf çekmek istedi. Telefon görüşmesini sürdürdüğü sırada fotoğraf çekmek için telefonun kamerasını açan Oğuz Akçay, hatanın kendi telefonundan kaynaklandığını düşünse de daha sonra başka telefonlardan deneyerek telefonun yazılım hatası olduğunu belirledi.
Farklı telefonlarda denemiş
Firmaya mail atarak durumu bildiren Akçay, bir süre sonra kendisine teşekkür maili geldiğini belirterek, “Arkadaşımla telefon görüşmesi yapıyordum. Bu sırada güneşin doğuşunu fotoğraflamak istedim. Telefonumda video sekmesine girerek video kayıt yapmaya başladım. Yaklaşık 5 saniye kayıtın ardından birden telefonum dondu. Daha sonra siyah ekran oldu. Ekranda telefonun logosu çıktı. Ama bu sırada telefon görüşmesi yapmaya devam ediyordum. Bunun benim telefonumdan kaynaklı bir hata olduğunu düşündüm. Farklı telefonlarda denediğimde yine aynı hatayla karşılaşınca durumu firmaya bildirdim. Birkaç gün sonra bana mail attılar. Böyle bir açığı bulduğum için bana teşekkür ettiler. Daha sonra bana küçük bir sürpriz hazırladıklarını belirterek bakiyeme 100 lira yüklediler” diye konuştu.
Kendisinin sürekli yazılım ve kodlama ile uğraştığını söyleyen Oğuz Akçay, “Böyle büyük bir markanın açığını bulmak beni çok şaşırttı. Bulduğum için de çok mutlu oldum. Çevremdekiler ilk başta bana inanmadılar. Apple’dan mail geldiğini görünce inanmaya başladılar” dedi.
Çinli bilim insanları dilsizlerin de kullanabileceği bir çeşit konuşma cihazı geliştirdi. Tsinghua University kurumundan bir grup araştırmacı boğaz kısmına yapıştırılan bir çeşit cihaz geliştirmişti lakin cihaz son derece rahatsız ediciydi ve uzun vadede kullanımı sorun yaratıyordu.Ekip bu durumları göz önünde bulundurarak daha ince, esnek, daha rahat uygulanabilir ve aynı geçici dövmeler gibi vücut üzerine yerleştirildikten sonra ıslatılarak kullanılacak yeni bir tasarım geliştirdi.
Wearable Artificial Graphene Throat (WAGT) adı verilen cihaz; ince bir polivinil tabakasına lazer ile uygulanan grafen ile üretildi. İçeriğinde devre kartı, mikro bir bilgisayar, güç amplifikatörü ve kod çözücü içermesine rağmen yalnızca 0.6 x 1.2 inç (15 x 30 mm) boyutunda olduğu dikkat çekici bir özellik olarak karşımıza çıkıyor.
Vokal kordlardaki titreşimler analiz ediliyor
Yeni cihazı kullanacak kişi, söyleyeceği sözcüğü sessiz bir şekilde söylemeye çabalarken, vokal kordlarını hareket ettirdiği ve gırtlak hareketlerini sessizce taklit ettiği için, WAGT adlı cihaz; söz konusu kelimenin ne olduğunu belirlemek için kodlanmış dili çözüyor, derideki hareketleri algılıyor. Daha sonra cihaz söylenmek istenen kelimeyi sentetik bir tonla “konuşuyor”.
Sistem şu an sadece “Merhaba”, “Tamam” ve “Hayır” gibi birkaç temel kelimeyi tanıyor lakin sistemin geliştirildiği zaman; birçok farklı kelimeyi konuşabileceği düşünülüyor.