Blog

  • Facebook Hesap Dondurma Linki

    Facebook dondurma linki ile Facebook dondurma

    Bu işlemler size çok uzun ve zahmetli geliyorsa Facebook dondurma linki var. Bu link sizi direkt olarak son işleme götürür.

    Facebook dondurma linki: https://www.facebook.com/deactivate/

    Son olarak, eğer Facebook Messenger dondurma işlemini de gerçekleştirmek istiyorsanız, Facebook dondur işlemini daha önce yapmış olmalısınız. Aksi takdirde Facebook Messenger dondurma işlemini yapamazsınız.

    Facebook dondurma işleminden sonra tekrar açılabilir mi?

    Facebook hesap dondurma işlemini gerçekleştirdikten sonra, hesabınızı tekrar açabilirsiniz. Hesabınız yeniden açmak için yapmanız gereken tek şey Facebook sayfasına girmek. Daha sonra e-mail adresinizi ve parolanızı girerek tekrar giriş yapabilirsiniz.

    Facebook dondurma işlemi, yukarıda da bahsettiğimiz gibi kalıcı bir işlem değildir. Hesabınız siz yeniden açana kadar kapalı kalır.

    Facebook hesap dondurma işlemi aslında bu kadar basit. Facebook dondurma işlemini yapmadan önce her şeyinizi yedeklediğinizden emin olun ve size kalan zamanın tadını çıkarın.

    Facebook hesap dondurma işleminin nasıl yapıldığını sizlere aktardığımız bu yazı, umarız sizler için yararlı olmuştur.

  • Facebook Nasıl Dondurulur? Resimli Anlatım

    Facebook nasıl dondurulur?

    Facebook hesabı dondurma işlemini, ya linki ile ya da aşağıda gösterdiğimiz sırayla yapabilirsiniz. Öncelikle hesap üzerinden nasıl yapılır ona bakalım, sonrasında ise linkle nasıl dondururuz kısmını inceleyelim.

    1 – Facebook sayfanızı açın ve resimde gösterdiğimiz gibi sayfanın sağ üst köşesinde bulunan ters üçgene basın.

    2 – Sembole bastıktan sonra şekilde de gösterdiğimiz gibi Ayarlar bölümüne girin.

    3 – Ayarlar’a girdikten sonra, resimde gösterdiğimiz gibi Facebook Bilgilerin’e tıklayın.

    4 –  Facebook Bilgilerin’e girdikten sonra resimdeki gibi Dondurma ve Silme işlemlerini göreceksiniz, buraya tıklayın.

    5 – Karşınıza Hesabı Dondur ve Hesabı Kalıcı Olarak Sil seçenekleri çıkacak. Aşağıdaki resimde size gösterdiğimiz gibi işaretleyin ve hesabı dondurma işlemine devam et butonuna basın.

    Bu işlemleri yaptıktan sonra, Facebook hesap dondurma için birkaç talimat gönderecek. Bu talimatları yerine getirdikten sonra, hesabınızı dondurmuş olacaksınız.

  • Hastalarından Aldığı 70 Ton Kiloyla Rekor Kırdı

    Uzun yıllar devlet hastanesinde görev yaptıktan sonra özel sektörde hizmet veremeye başlayan Prof. Dr. Kayaoğlu, 25 yıldır laparoskopik cerrahı olarak hizmet veriyor. 13 yılda 2 bin 100 obezite ve şeker ameliyatı yaptı. Yaptığı ameliyatlarda hiç bir hastasının can kaybı yaşamazken bu zamana kadar ameliyat yaptığı hastalar 70 ton kilo verdi. Hastalarına 70 ton kilo kaybı yaşatan doktor kırılması zor bir rekora imza attı.

    “Ameliyat Ettiğim Hasta Sayısı 2 Bin 100’ün Üzerinde”

    25 yıldır laparoskopik cerrahi ile uğraştığını ifade eden Prof. Dr. Hüseyin Ayhan Kayaoğlu, “13 yıldır da sıfır hasta kaybı ile obezite ve şeker hastalığı ameliyatları yapmaktayım. Ameliyat ettiğim hasta sayısı 2100’in üzerinde ve hastalarımızın toplam kilo kaybı 70 tonu aştı. 13 yılda ameliyatını gerçekleştirdiğim 2 bin 100’ün üzerindeki hastam için yeni bir hayat başladı. Tabi ki bu benim için son derece memnuniyet veren bir durum. Hastalarımla adeta büyük bir aile olduk. Aramızda çok özel bir bağ oluştu. Laparoskopik yöntemle mide, kalın barsak, yemek borusu ve pankreas kanserlerinin ameliyatlarında tercih edilen ismim aynı zamanda şeker hastalığı ve obezite tedavisine yönelik olarak yapılan duodenal switch ve ileal interpozisyon ameliyatları ile pankreas başı kanserine yönelik olarak yapılan laparoskopik whipple ve yemek borusu kanserine yönelik olarak yapılan torako-laparoskopik total özefajektomi ameliyatları gibi ülkemizde halen çok az sayıda cerrahın gerçekleştirdiği ileri düzey ameliyatları da yapan ender isimlerin başında geliyorum” dedi.

    Bilimsel çalışmaları ile 2 birincilik, bir tane üçüncülük kazanan Kayaoğlu’nun çalışmaları 650’nin üzerinde uluslararası makalede referans gösterildi. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olduktan sonra, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesinde ihtisas yapan Prof. Dr. Kayaoğlu’nun 2 yıl yurt dışı tecrübesi de bulunuyor.

  • Çocuğunuzun Kulağına Yabancı Cisim Kaçarsa Ne Yapmalısınız?

    Çocuklar için her şey özellikle de küçük parçalar daima merak uyandırır. Onlarla oynamak, bazen tadına bakmak, kimi zaman koklamak çocuklarda sık rastlanan durumlardır. Ancak bu merak bazen istenmeyen durumlara yol açabilir.

    KBB ve Baş Boyun Cerrahisi Uzmanı Hüsamettin Olgun Op. Dr. Hüsamettin Olgun, “Kaşınan kulakların yabancı bir cisimle kaşınması ve çocuklarda kulağa yabancı küçük cisimler sokma alışkanlığı ciddi kulak problemlerine sebebiyet verebiliyor. Böyle bir durumda yapılması gerekenin hemen bir kulak burun boğaz uzmanına başvurmak lazım. Tedavide doktor tarafından yabancı cismin kulağından çıkarılması esastır. Kaçan cisimlerin çıkartılmaya çalışılması veya KBB uzmanı olmayan yerlerde çıkartılmaya çalışılması, yabancı cisimlerin daha ileri itilmesi, işi daha da zorlaştırıyor. Dış kulak yolunda ciddi kanamalara veya kulak zarının delinmesine yol açabiliyor. Hatta bazen ameliyat gerekebiliyor” dedi.

  • Ayağınızdaki Ağrıları Hafife Almayın

    Tarsal tünel sendromunun (ayak bileği sinir sıkışması) teşhisi sıklıkla atlanan, nadir ama önemli bir sinir tuzaklanması olduğunu belirten Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Ali Şahabettinoğlu, “Sinir tuzaklanması, bir sinirin sıklıkla herhangi bir anatomik yapının içinden veya yanından geçerken baskıya uğraması veya sıkışmasıdır. Tarsal tünel ayak bileğinin iç kısmındaki flexör retinaculum denilen bir bandın altındaki tünel olup içinden bazı tendonlar, tibial sinir, atardamar ve toplardamarlar geçer. Bu tüneldeki sinirin her hangi bir sebeple sıkışması sonucu ayakta ağrı, yanma veya uyuşma hissi şikâyetleri oluşur. Sebepleri arasında sıkı bilekli ayakkabı giymek, travma, şeker hastalığı ve inflamatuar eklem hastalıkları, tendon patolojileri, düztabanlık sayılabilir. Ayak bileği sinir sıkışması çoğunlukla kadınlarda daha sıktır ve genellikle tek taraflıdır” şeklinde konuştu.

    Ayak Uyuşması Olan Hastalar Dikkatli Olmalı

    Belirtilerin kişiden kişiye göre değişiklik gösterdiğini belirten Şahabettinoğlu, “Ağrıların ve diğer belirtilerin zorlamalara ve yapılan fiziksel aktivitelere göre arttığı gözlenmektedir. Fiziksel aktivitelerin çok ağır bir şekilde yapıldığı günlerde gecelerde karıncalanmalar ve ağrılar fazlasıyla artmakta, dinlenme ile ise hafiflemektedir. Ayak bölgesinde olabilecek enfeksiyon, travma, tümör gibi durumlar da sinir zedelenmesine sebep olabileceğinden dolayı bu bölgenin iyice incelendikten sonra teşhise gidilmesi önemlidir. Teşhisin konulmasında, ayrıntılı fizik muayene ve MR, EMG tetkikleri önemlidir. En çok karıştığı durum topuk dikeni olup çoğu TTS hastası topuk dikeni teşhisiyle aylar boyunca tedaviler görüp bunlardan hiç yanıt alınamadığı zaman acaba TTS olabilir mi diyerek araştırılınca tespit edilmektedir. Seyrek olarak bel fıtıkları da benzer bulgular verebilir. Bu yüzden ayak uyuşması olan hastalarda dikkatli olunmalı, bel fıtığı ile karışabileceği akılda tutulmalıdır” dedi.

    Ameliyatsız Tedavi Mümkün

    Doğru teşhis konulmasını takiben, tedavide tüneldeki dış baskıların azaltılması, inflamasyonun dindirilmesi, ayak ve ayak bileği deformitelerinin düzeltilmesi ve siniri sıkıştıran yumuşak dokuların gevşetilmesi gerektiğini belirten Dr. Ali Şahabettinoğlu, “Konservatif tedavide istirahat, ilaç, immobilizasyon için ortez, aletli ya da manuel fizik tedavi uygulanmaktadır. Manuel (elle) tedavi olarak sinir kaydırma ve mobilizasyonları yumuşak doku mobilitesini iyileştirmek için kullanılır. Sonrasında ayak kaslarını güçlendirici egzersizler verilir. Manuel tedavi genellikle haftada 2 seans uygulanmakta ve toplamda 6-10 seans sürebilmektedir. Manuel terapi de ayak bileğine ellerle bir takım germe, döndürme, kaydırma teknikleri yapılmaktadır. Genellikle bu hastaların çoğu ameliyatsız olarak tedavi edilebilmektedir. Egzersizlerin fizyoterapist ya da bir medikal egzersiz uzmanınca yaptırılması gerekmektedir. Medikal ve fizik tedaviye cevap vermeyen az sayıdaki hastada ameliyat gerekebilmektedir. Ancak ameliyat gereken hastalarda da ameliyat sonrası iyi bir fizik tedavi ve rehabilitasyon programı uygulanmalıdır’’ diye konuştu.

  • BiP ‘Acil Durum Butonu’na Kayıtlı Kişi Sayısı 1 Milyon’a Ulaştı

    Türk mühendisleri tarafından geliştirilen ve tüm operatör kullanıcıları tarafından ücretsiz olarak kullanılabilen BiP; deprem ve diğer doğal afetler ile acil durumlarda hızlı, kolay ve kesintisiz iletişim imkânı sunmak için geliştirdiği Acil Durum Butonu hizmetiyle tüm operatör kullanıcılarının yakınlarına konumlarını, durumlarını iletmeyi sağlıyor. Aralık 2019’dan bu yana Acil Durum Butonu’nu devreye alan kullanıcılar, 1 milyon yakınını BiP üzerinden “Acil Durumda Ulaşılacak Kişi” olarak belirleyerek önlemini aldı.

    Acil Durum Butonu’nun hizmete girdiği Aralık 2019 tarihinden bu yana sisteme Acil Durumlarda Ulaşılacak Kişi olarak yakınlarını kaydeden kullanıcılar, bu özellik sayesinde tek tuşla acil servislerle iletişim kurmanın yanı sıra, seçilen 10 kişilik listeye de durum ve konum bilgilerini hem BiP mesajı hem de SMS mesajı olarak ücretsiz gönderme imkânına kavuştu. Yeni teknolojik imkanların devreye girmesiyle birlikte Acil Durum Butonu kısa bir süre sonra internet erişimi olmadan da çalışacak.

    “BiP Acil Durum Butonu ile kesintisiz iletişim”

    Turkcell Dijital Servisler ve Çözümlerden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Ataç Tansuğ “Turkcell olarak, vatandaşlarımızın afet durumlarında sevdikleriyle iletişimde kalabilmeleri için her geçen gün yeni teknolojiler geliştirmeyi sürdürüyoruz. Acil durumlar ve doğal afetler sonrasında veri iletişimi de büyük önem taşıyor. Kullanıcılarımıza her depremden sonra sesli iletişim yerine internet üzerinden iletişim kurmaları çağrısında bulunuyoruz. Bu kapsamda geliştirdiğimiz BiP Acil Yardım Butonu sayesinde, tüm operatör kullanıcıları acil durumlarda ulaşmak istedikleri kişilere ‘Güvendeyim’ ve ‘Acil Durum Bildir’ seçenekleri ile nasıl olduklarını, konumları ile birlikte hem SMS hem de BiP mesajı olarak ücretsiz gönderebiliyor. Ayrıca 112 Acil, 155 Polis gibi acil yardım numaralarına tek tuşla ulaşabiliyor. Yeni teknolojiler ile birlikte bu uygulamamızı daha da geliştirerek kesintisiz iletişim sunmaya devam edeceğiz” diye konuştu.

    BiP gibi mobil internet kullanan uygulamalar üzerinden yapılan ses çağrıları ve atılan mesajlar, afet zamanlarında sorunsuz olarak karşı tarafa ulaştırılıyor. Mobil internet üzerinden gerçekleşen iletişimde herhangi bir kapasite problemi de yaşanmıyor.

  • Günün 7,5 Saatini İnternette Geçiriyoruz

    Global sosyal medya ajansları We Are Social ve HootSuite tarafından yayınlanan “Dijital Türkiye 2020” raporuna göre, 83,88 milyon nüfusa sahip Türkiye’de yetişkinlerin yüzde 74’ü, yani 62,7 milyonu internet kullanıyor. Türkiye’de son bir yılda internet kullanan kişi sayısı 2,4 milyon, cep telefonu kullanıcısı 2,6 milyon, aktif sosyal medya kullanıcısı sayısı da 2,2 milyon arttı.

    Raporda Türklerin günde ortalama 7 saat 29 dakikalarını internette geçirdiklerinin altı çizilirken; bu süre, Türk Uyku Derneği’nin araştırmasında belirlenen günlük uyku ortalaması ile aynı.
    16-64 yaş aralığındaki kişilerin yüzde 89’u akıllı telefon kullanırken, yüzde 67’si diz ya da masa üstü bilgisayara sahip. Tablet bilgisayar kullananların oranı da yüzde 45. Rapor, Türklerin günde ortalama 3 saat 4 dakikalarını televizyon izleyerek, 2 saat 51 dakikalarını sosyal medyada, 1 saat 21 dakikalarını müzik dinleyerek, 58 dakikalarını da oyunla geçirdiklerini ortaya koyuyor. Dijital Türkiye 2020 Raporu’na göre, Türkiye’de toplam 54 milyon sosyal medya kullanıcısı bulunuyor ve bunların yüzde 99’u sosyal medyaya mobil cihazlarla bağlanıyor

    35,2 milyon e-ticaret müşterisi

    Türkiye’nin ilk para iadeli alışveriş sitesi kurucusu Güçlü Kayral, raporda Türkiye’nin e-ticaret potansiyelinin de ortaya konulduğunu belirterek, “Bilişim Sanayicileri Derneği’nin (TÜBİSAD) pazar büyüklüğü araştırmasından sonra en kapsamlı rapor olan Dijital Türkiye 2020’ye göre, 16-64 yaş grubundaki kişilerin 46,2 milyonu mal ve hizmet satın almak için internette arama yapıyor. Online alışveriş yapanların sayısı ise 35,2 milyon. Türkiye’de kişi başı ortalama 158 ABD doları tüketim malları için internetten alışveriş yapılıyor” dedi.

    Güçlü Kayral, 62,7 milyon kişi günün 7 saat 29 dakikasını internette geçirirken ve 46,2 milyon kişi online mal ve hizmet arayışı yaparken, bunların sadece 35,2 milyonunun e-ticaret müşterisi olmasının yeterli olmayacağını savunarak, “Bu yüzden de e-ticaretin genel perakende içindeki payı yüzde 4-5’i geçmiyor. Gelişmiş ülkelerde bu oran yüzde 10-15 aralığında bulunuyor. Dijital vitrinlere bakmakla yetinen 10 milyonu aşkın internet kullanıcısını dükkanlara çekmeyi başarırsak, halen 80 milyar lira düzeyinde olan e-ticaret sektörünün büyüklüğü çok rahat 100-120 milyar lirayı bulur” diye konuştu.

  • Hipoglisemi Hakkında Bilinmesi Gerekenler

    Uzm.Dr Cemal Nuri Gürbüz, kanda şeker seviyesinin düşmesi ile ilgili önemli bilgiler verdi. Gürbüz, Evde, işyerinde veya sokakta birinin aniden ellerinin titremeye başladığına, soğuk soğuk terlediğine, anlamsız anlamsız konuşmaya başladığına, durup dururken şaşkın, sinirli ve adeta dağılmış bir hale geldiğine tanık oldunuz mu hiç? Belki de baş ağrısı, baş dönmesi ve çarpıntıdan yakınan, acıktığını söyleyen rengi solmuş bu kişinin nesi olduğunu hemen tahmin edip bir yerlerden kesme şeker veya meyve suyu bulup iyileştirdiniz onu. Hipoglisemiye bazen o kadar da kolay çözüm bulunamaz. Acil tıbbi müdahale gerekebilir. Müdahalede gecikme olduğunda nöbetler başlayabilir, kalp ritminde bozulma, kalp krizi, göz içi kanaması ve hatta koma bile görülebilir. Özellikle yaşlılarda uzun süren şeker düşüklüğü hayati tehlikeye sebep olabilir. Şeker düzeyinin 50 miligramın altında olması, hipoglisemiye ait belirtilerin varlığı, şeker veya şekerli sıvı ile düzelme olması tanı için yeterlidir” dedi.

    Şeker Hastalığı Hipogliseminin En Sık Görülen Nedenidir

    Tedavi ve takibi iyi yapılmayan ve şekeri genellikle yüksek seyreden şeker hastalarında 50 mg’ın çok üstünde de hipoglisemi bulguları görülebildiğine dikkat çeken Uzm.Dr Cemal Nuri Gürbüz, “Uzun yıllardır şeker hastalığıyla yaşayan bazı hastalar zamanla gelişen ve nöropati adı verilen sinir hasarı nedeniyle şeker düşmesini hissedemeyebilirler. Kullandıkları bazı ilaçlar da bu olumsuzluğa katkı yapabilir. Şekerin hızlı düşmesi durumunda, örneğin 500 miligramdan hızla 200 miligrama düşmesi halinde bile, hipoglisemi belirtileriyle karşılaşmak hiç şaşırtıcı değildir. Şeker hastalığı hipogliseminin tek değil ama en sık görülen nedenidir. Şeker hastaları öğünlerin gecikmesi, ara öğünlerin ihmali, yetersiz beslenme, ağır egzersizler, aşırı alkol, kullanılan insülin veya ilaç dozunun yüksek olması gibi nedenlerle hipoglisemiye girebilirler. Kilo kaybı, adet dönemleri ve doğum sonrası dönemde de şeker düşmesine rastlanabilir. Eski şeker hastalarında mide boşalmasında gecikme olması da şeker düşmesine neden olabilir” diye konuştu.

    Hipoglisami’ye nasıl müdahale edilmeli

    Uzm.Dr Cemal Nuri Gürbüz şeker hastalarındaki hipogliseminin tedavisi için şu önerileri yaptı.
    “Hafif hipoglisemi durumlarında hastaya hemen 4 adet kesme şeker veya bulunabilirse 150 cc portakal suyu verilmeli, 15 dakika sonra tekrar şeker ölçülmeli, şeker 80 mg’ın altında ise tekrar aynısı yapılmalı.

    Orta derecedeki hipoglisemi durumlarında 5 adet kesme şeker veya 200 cc portakal suyu verilmeli, on beş dakika sonra şeker 80 mg’ın altında ise aynısı tekrarlanmalı. Daha ileri durumlarda acil tıbbi yardım istenmeli.

    Reaktif hipoglisemiler

    Yemekten bir kaç saat sonra görülen şeker düşmelerinin nedeni insülin direnci olabilir. Gizli şeker diye bahsedilen bu dönem şeker düşmelerinin görüldüğü dönemdir. Yemeklerden sonra bazı kilolu kişilerde uyuklama olur ya, işte bu durum gizli şekerin en bilinen belirtisidir. Bu kişilerin üç ana ve üç ara öğün yemeleri, şekerli yiyecek ve içeceklerden uzak durmaları önerilir.
    Mide ameliyatı geçirenlerin yüzde 15’inde görülebilen hipogliseminin nedeni midenin hızla boşalıp gıdaların ince bağırsağa ulaşmasıdır. Bu durumlarda kan şekeri önce hızla yükselip sonra hızla düşer. Bu kişiler azar azar ve sık sık yemek yerlerse sorunları bir ölçüde azalır. Aşırı miktarda alkol alanlarda karaciğerden kana şeker geçişi yavaşlayıp şeker düşmesi görülebilir. Karaciğer sirozu, viral hepatitler, böbrek yetmezliği, kalp yetmezliği ve sepsis ( Mikropların kana yayılması ) şeker düşmesine neden olabilir. İleri derecede yeme bozukluğu, örneğin anorexia nevroza şeker düşmesi sebeplerinden biridir. Hamilelik sırasında şeker düşebilir. Pankreasın insülin veya insülin benzeri etki gösteren bir hormon salgılayan tümörlerinde ciddi hipoglisemilerle karşılaşılabilir. İnsüline zıt etkisi olan glukagon, büyüme hormonu, tiroid hormonu ve kortizolün eksik üretiminde açlık sırasında hipoglisemi görülebilir. Şeker hastası olmayanlarda ki hipogliseminin acil tedavisi şeker hastalarındaki gibidir. Fakat önemli olan altta yatan neden neyse onu bulup tedavi etmektir.

  • Boyun Kırığından 6 Ay Sonra Ameliyat Oldu

    Bursa’da geçirdiği trafik kazası sonrası boynu kırılan İsa Tokat (33), kaldırıldığı hastaneden 1 gün sonra boyunluk ile taburcu oldu. 6 aylık takip sonucunda boyun ağrıları giderek artan ve kırığı iyileşmeyen hastada çekilen kontrol tomografi ve radyolojik tetkiklerde kırığın kaynamayacak şekilde öne doğru kaydığı tespit edildi.

    İsa Tokat, Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Kazım Yiğitkanlı tarafından yapılan başarılı bir cerrahî operasyon geçirdi. İsa Tokat’ın 6 ay önce trafik kazası sonrası boyunun kırıldığını ifade eden Kazım Yiğitkanlı, “Bu kırık ise boyunluk ile tedavi edilmeye çalışılmış. Bize geldiğinde 6 ay geçmişti. Boyun kırığı artık giderek ilerlemiş ve öne doğru kayma vardı. Kaynama şansını da kaybetmişti. Bize geldiğinde ciddi boyun ağrıları ve hareket kısıtlığı vardı. Biz de riskli ama etkili, boynundaki kırığın kaynamasını sağlayabilecek tedaviyi uyguladık. Cerrahî tedaviyle boynundaki kaymayı yerine oturtarak kırığın kendi kendine kaynamasını sağlamaya çalışıyoruz. Ameliyatımızın üzerinden 1 ay geçti. Şu an her şey yolunda gidiyor. Kırığımız kaynama eğiliminde. Bir anda kaynama beklenmiyor” dedi.

    Cerrahî bir operasyon geçirmemiş olsaydı İsa’nın ciddi boyun ağrılarıyla hayatını idame ettirmek zorunda kalacak olduğunu belirten Yiğitkanlı, “Boynu kaydığı için kaynama şansı olmayacaktı. Ters bir harekette ise boyun altı felç olabilirdi. En azından bizim oraya koyduğumuz metal vidalarla kırık omuru yerine oturtarak kayma riskini azaltmaya çalıştık. İsa’nın boynunda ilk başta kırılma olmuş. Ancak ilerleyen süreçte kırık kendini sabitleyememiş ve öne doğru kayma olmuş. Öne doğru kayma gösterdiği için cerrahî olarak kafatasını boynuna sabitledik. Bu sabitlemeyle kırık olan omurun kaynaması için uğraşıyoruz” diye konuştu.

  • Migren Aşısı Bir Kaç Ay İçinde Türkiye’de Kullanılmaya Başlanacak

    Migrene bağlı dayanılmaz baş ağrısı ataklarını durduran ve önleyen, dünyada ilk kez migrene özel bir tedavi olarak geliştirilen migren aşısında Türkiye’deki hastalar için de geri sayım başladı. 2012’den bu yana üzerinde çalışılan ve hastalarda etkinliği kanıtlanan aşı, 2018 ortalarında Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi’nden (FDA) onay alarak, ABD ve Avrupa’daki pek çok ülkede kullanılmaya başlandı.

    Aşı çalışmalarına Türkiye’den de 12 hasta katıldı. Aşı çalışmalarına dahil edilen hastalardan ev hanımı Sevda Oral, “Baş ağrım başladığında 2-3 gün kendimde olmuyordum. Hayattan kopuyordum. Bir yıl boyunca her ay düzenli olarak aşıyı kullandım. Ne auram oldu ne baş ağrım oldu. Hayatım çok değişti” dedi.

    ‘ÇILDIRTAN AĞRIDA DA İŞE YARIYOR’

    Dünya Baş Ağrısı Derneği Yönetim Kurulu Üyesi ve Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Nöroloji, Algoloji ve Vasküler Nöroloji Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Derya Uludüz, iki firmanın ruhsat ve geri ödemeye alınması için bakanlığa başvurduğunu anlatarak, “Bu aşı Amerika ve Avrupa’nın birçok ülkesinde 1,5 yıldır rutin tedavi olarak kullanılıyor. Bizdeki başvuruların da birkaç ay içinde sonuçlanmasını bekliyoruz” dedi. Migren için bugüne kadar hep başka hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaçlardan yararlandıklarını kaydeden Prof. Dr. Uludüz, “Migrene spesifik bir ilaç yoktu elimizde. Farklı hastalıklar için üretilmiş, depresyon, epilepsi, kalp ritim bozukluğu gibi hastalıklarda kullandığımız ilaçlarla migren hastalarını tedavi etmeye çalışıyorduk. Migren aşısı sadece migrene özel kullanılan dünyadaki ilk tedavi. Bu açıdan çığır açan bir tedavi olarak lanse ediliyor. Kronik migren hastalarının yüzde 60-70’i bu tedaviden fayda görüyor. Hatta akut tedavi dediğimiz migren ağrısı geldiği anda ağrı kesici yerine bu aşıyı kullanabileceğimiz, çalışmalarla gösterilmiş durumda. Ayrıca küme baş ağrısı diye tanımladığımız, doğum sancısından bile şiddetli olarak tanımlanan bir ağrı türü daha. Daha çok uykuda ortaya çıkar, göz etrafında hissedilir, oyucu bir ağrıdır. Çıldırtan baş ağrısı diyoruz biz buna. Bu baş ağrısında dahi migren aşısının etkinliğini gösterildi. Yani hem migren hem de küme baş ağrısında kullanabiliyoruz bu aşıyı” diye konuştu.

    ‘AĞRIYA YOL AÇAN MEKANİZMAYI ENGELLİYOR’

    Prof. Dr. Uludüz, migrenin nasıl ortaya çıktığını ve bu tedavinin migren ataklarını nasıl önlediğini şu şekilde özetledi: “Genetik yatkınlığın üzerine uyku bozukluğu, stres, depresyon gibi dış faktörlerin de eklenmesiyle beyinde bazı reaksiyonlar meydana geliyor. Beyin, ne oluyor bana diyor ve halk arasında yangı olarak bilinen inflamasyon ortaya çıkıyor. İnflamasyon da beyinde bir maddeyi ortaya çıkarıyor. CGRP dediğimiz bu madde damarların genişlemesine neden oluyor; genişleyen damarlar beyin dokusuna baskı yapıyor ve migren ağrısı başlıyor. İşte bu aşının en önemli özelliği, inflamasyondaki CGRP maddesinin ortaya çıkmasını önlüyor. Hem atak başladığında kullanılabilmesi hem de düzenli şekilde kullanıldığında CGRP’nin ortaya çıkmasını engellediği için tedavi edici özelliği var.”

    HER AY DÜZENLİ YAPILMASI GEREKİYOR

    Migren aşısı olarak lanse edilen bu tedavinin aslında bildiğimiz anlamda bir aşı olmadığına da vurgu yapan Prof. Dr. Uludüz, “Hastanın küçücük bir iğne ile koluna ya da göbeğine, kendi kendine uygulayabildiği, ama her ay düzenli olarak yapılması gereken, baş ağrısında koruyuculuk sağlayan bir tedavi bu. Uygulama şekli aşıya benzediği için öyle adlandırıldı ama mantığı aşıdaki gibi değil” dedi.

    Migrenin toplumun yüzde 16’sını etkileyen ve ciddi oranda iş gücü kaybına neden olan bir hastalık olduğuna işaret eden Prof. Dr. Uludüz, bir hastanın ayda bir kez bile ağrı atağı geçirmesinin, tüm yıl için 15 gününü acilde ya da evde yatarak geçirmesi anlamına geldiğini belirterek şu uyarılarda bulundu: “Bir süre sonra depresyon, anksiyete ve sosyal hayattan çekilme başlıyor. Türkiye’de yapılmış çalışmalar, her 10 kişiden yaklaşık 2’sinin şiddetli migrenden etkilendiğini gösteriyor. Kronik migren dediğimiz, ayda 15’i geçen ağrı atağı olan hastalarda artık iş çığırından çıkıyor. İlaç tedavilerine de yanıt alamıyoruz. İşte bunlar için en uygun tedavi bu yeni aşı. Bu tedaviyi her baş ağrısı ya da migren hastasında kullanmak doğru değil. Hasta seçiminin çok ehil ellerde ve doğru bir şekilde yapılması gerekli. Öte yandan, bu aşı mucize mi? Tabii ki hayır. Bu tedaviyle hastada geçici bir iyilik hali elde edersiniz ancak aynı zamanda hastanın mutlaka migreni tetikleyen çevresel faktörlerden uzaklaşıp yaşam stilini de değiştirmesi gerekir. İşte o zaman aşıdan uzun süreli bir etkinlik elde edilebilir.”

    KALBİNDE DELİK OLDUĞU ORTAYA ÇIKTI

    Migren hastalarının yüzde 10’unda auralı migren görüldüğünü kaydeden Prof. Dr. Derya Uludüz, “Ağrıdan hemen önce gözde bulanıklık, ışık çakması, kolda uyuşma gibi birtakım yakınmalar olur bu hastalarda. Ama auralı migren hastalarında maalesef atlanan bir konu var. Bu hastaların yüzde 45 -50’sinde kalpte delik vardır. Bu da ileride felç için ekstra bir risk oluşturur. Migren aşısı çalışmalarına dahil ettiğimiz Sevda Oral da bize yaklaşık 4 yıl önce auralı migren yakınması ile geldi. Hemen kardiyoloji ile konsülte ettik ve kalbinde delik olduğu ortaya çıktı. Ardından kalbinden ameliyat geçirdi. Aura dediğimiz inme riski oluşturabilecek ön belirteçleri ortadan kaldırdık. Ama ağrıları devam ediyordu. Biz de tam o sırada başlayan aşı çalışmalarına dahil etmeyi teklif ettik ve tedavi henüz Türkiye’ye gelmeden bu aşıdan yararlanmış oldu” şeklinde konuştu.

    ‘AĞRILARIM 15-20 GÜN SÜRÜYORDU’

    Aşı çalışmalarına dahil edilen hastalardan ev hanımı Sevda Oral (43) ise şunları söyledi: “Ortaokul çağlarından beri şiddetli baş ağrısı çekiyordum. Baş ağrım başladığında 2-3 gün kendimde olmuyordum. Başıma başörtüler sarıyordum. Hayattan kopuyordum. 2-3 tane ilaç almama rağmen fayda etmiyor. Daha önce de birçok doktora gittim. Tedavilerden hiçbir yanıt alamadım. Tiroidim de olduğu için ya ona bağladılar ya da psikolojik dediler. Ağrılarım çok sıklaştı. Neredeyse 15-20 gün sürüyordu. Hayattan kopmuştum artık. Çocuklarımla dahi ilgilenemiyordum. Cerrahpaşa’ya geldim. Önce kalbimde delik olduğu ortaya çıktı. Ardından aşı çalışmasına dahil olmak istediğimi söyledim ve neredeyse bir yıl boyunca her ay düzenli olarak aşıyı kullandım. Ne auram oldu ne baş ağrım oldu. Hayatım çok değişti. Tedaviden sonra sosyalleştim. Doktorum egzersiz çalışmaları da verdi. Yaşam tarzımı değiştirdim. Spora başladım, kendime daha iyi bakmaya başladım” diye konuştu.