Blog

  • Ciltteki Kuruluk Vücudumuzdaki Hangi Sorunlara İşaret Ediyor?

    Dr. Sevgi Ekiyor, “H 100 Serumu, derimizin zaman içerisinde maruz kaldığı yaşlanma belirtilerine (elastikiyet kaybı, nem kaybı, daha cansız gözükmesi ve sarkmalar) karşı Avrupa’nın bir çok ülkesinde uzun yıllardır doktorlar tarafından hastalarına anti-aging amaçlı kullanılan, yoğun miktarda Hyalüronik Asit, vitamin, mineral, amino-asit ve yardımcı ek içerikler barındıran profesyonel kullanım ürünüdür. Yüz, boyun, gıdı, dekolte ve el üzeri bölgelerinde, elastikiyet kaybından, kırışıklıklardan, aşırı kuruluk, nem kaybından ve yaşlanma belirtilerinden şikayetçi olanlarda, daha canlı, daha genç ve aydınlık bir görünüm için tercih ettiğim bir ürün. 20 yaşından itibaren uygun gördüğüm her yaştaki hastama uygulayabiliyorum. Cilt ihtiyacına göre uygulama sıklığı ve süresi, kişiden kişiye değişiklik göstermektedir. Genç ve cildi daha kaliteli hastalarımda iki hafta arayla iki seans, genç veya ortayaşlı hastalarımda 3-4 seans iki hafta arayla , çok yıpranış cildi olan hastalarımda yaş fark etmeksizin 10 günde 4-6 seans yapmaktayım. Ve sonrasında ihtiyaca göre 6-8 ay sonra tek seans halinde devamlılık göstermelerini öneriyorum” dedi.

    İşlemin uygulama yapılacak bölgeye anestezik krem sürülüp yüzde 15-20 dakika bekletildikten sonra, küçük iğne uçlarıyla ciltte papül denilen minik kabarcıklar yaparak gerekli bölgelere uygulandığını ifade eden Dr. Ekiyor, “2-4 saatte kızarıklı ve bu kabarcıklar geriler, hastama 24 saat sıcak duş almamasını, 24 saat alkol tüketmemesini, bol su tüketmesini, yüzüne işlem sonrası biz kremledikten sonra başka bir şey sürmemesini ve sıcak ortamda ısıtıcıların altında bulunmamasını tembihliyorum. Tabi tedavi amacımız açısından da işlemler bitene kadar ve bittikten iki hafta sonra da dikkatli olunacak şekilde hamam, sauna,buharlı cilt bakımı gibi çok sıcak ortamlardan kaçınmanızı öneriyorum. Hastamın ihtiyacına göre bu tarz yaptığım gençlik aşısı uygulamaları sürecinde ağızdan tüketecekleri kollajen, hyaluronik asit preparatlarından da takviye veriyorum ki, içerden de verimliliğin daha iyi olması için eksikler giderilmiş olması açısından. Mezoterapik ilaçlar içerisine dahil ettiğimiz H100 ün kokteyl olarak içeriği ve bu maddelerin nelere iyi geldiğini özetleyecek olursak: 100 mg Hyaluronic Asit / 5ml – Deride su tutarak dokuların tamir edilmesine ve elastikiyetin artmasına yardımcı olur. Derideki nemi artırır. Mannitol yüzde 5 – Bilinen en güçlü anti-oksidanlardandır ve ödem çözücü etkisi vardır. Hyaluronic asidin dokudaki ömrünü uzatır. Pro Collagen Peptide – Kollajen büyüme faktörüdür. Kırışıklıkların açılmasına, derinin doğal yolla doldurulmasına ve sıkılaşmasına yardımcı olur. Hexapeptide-8 – Büyüme faktörüdür. Yüz mimik çizgilerinin ve kırışıklıkların açılmasına yardımcı olur. Pentapeptide-18 – Kas kasılmasını rahatlatarak kırışıklıkların açılmasına yardımcı olur. Dmae yüzde 3.5 – Deri altındaki kas dokusunu destekleyerek sıkılaşmaya ve sarkmaların azalmasına yardımcı olur. Anti – oksidan etkisi vardır. Organic Silica – Kollajen ve elastik fibrillerin artışını sağlayarak deri tonusunun düzelmesine yardımcı olur. 2 Vitamin (B1 – B6) – Anti-oksidan etkilidirler. Yaşlanma sürecinin gecikmesinde yardımcı olurlar. 7 Amino Asit – Deride hücre yenilenmesini artırır. Amino Asit bilgileri; L-Methionine : L-Methionine protein dokusunun yapıtaşıdır. Cildin genç kalması ve sağlıklı olması için kullanılır. L-Arginine : Kollajen üretimini arttırır. Glycine : Hasar görmüş dokuların iyileşmesini hızlandırır. İmmün sistemi destekler. İnsan büyüme hormonunu (hgh) artırır. Lipo aminoacid (INCI: undecylenoyl phenylalanine) : Kimyasal olarak fenilalanin ve undesilenik asidin sentezlenmesinden oluşan bir birleşimdir. Cilt pigmentasyonunda hızlı bir aydınlatma etkisine sahiptir. Leucine : Kas ve cilt dokusundaki degradasyonu yavaşlatmada birincil öneme sahip bir amino asittir. Tyrosine : Cilde rengini veren melanini üretir. Askorbik asitle birleştiğinde kollajen üreten fibroblastları uyardığı düşünülmektedir. Alanine : Proteinlerin yapıtaşı olan amino asilerden biridir. Ciltte pürüzsüz bir görünüm elde edilmesini sağlar. Temel etkilerini genel olarak özetleyecek olursam; cildin antiagingi, rejenerasyonu, oksijelenmesi, nemlenmesi ve böylece kırışıklık, leke, sarkıklık, kuruluk açısından kalıcılığı biraz daha fazla olan dört dörtlük tedavi ürünlerinden biriyle sizleri tanıştırmak istedim, gülümseyelim, gülümsetelim sloganımla” açıklamalarında bulundu.

  • Kimler Estetik Burun Ameliyatı Yaptırmamalı?

    Günümüzde sosyal medyanın da etkisiyle estetik operasyonların sayısı hızla artıyor.

    Bunlar arasında şüphesiz sayıca en başta gelen estetik operasyonları ise burunla ilgili olanlar oluşturuyor. Ancak ameliyat kararı almadan önce bir takım kriterlerin göz ardı edilmemesi büyük önem taşıyor.

    Doç. Dr. Umut Tuncel, burun estetiği konusunda bilgilendirmelerde bulundu. Rinoplasti (burun estetiği) operasyonlarının uzun süredir açık ve kapalı olmak üzere iki yöntemle yapıldığını vurgulayan Tuncel, son 5 yıldır uygulanan ‘kapalı ve koruyucu’ (preservasyon rinoplasti) yönteminin ise hasta yararına önemli avantajlar getirdiğine işaret etti.

    Kapalı koruyucu burun estetiğinin, kapalı yöntemdeki gibi burun derisinde dışarıda görünür bir iz bırakmadan yapıldığının altını çizen Doç. Dr. Umut Tuncel, “Geleneksel yöntemlerde ister açık ister kapalı teknik kullanılsın, değiştirilmesi planlanan kemik ve kıkırdak yapıya ulaşıldıktan sonra her iki yöntemde de aynı işlemler yapılır. Örneğin, ameliyat edilecek burunda bir kemer varsa hem kapalı hem de açık operasyonlarda kesilerek çıkartılır. Ardından burnun açık kalan çatısını kapatabilmek için burun kemikleri, tabanda tutunduğu yüz kemiğinden ayrılır. Ya da açık kalan çatı bazı kıkırdak veya kemik ilaveleri konarak kapatılır. Açık veya kapalı yaklaşımla yapılan geleneksel yöntemde bu işlemin ardından hem burun sırtına atel hem de iç kısma birer tampon koymak neredeyse mecburidir. Aksi halde iyileşme süresince bazı komplikasyonların ortaya çıkma olasılığı artar. Halbuki kapalı koruyucu yöntemde burun sırtı korunmakta, kesilip çıkartma yapılmadan kendi üzerinde bir takım değişikliklerle burundaki sorunlar çözülmeye çalışılmaktadır” şeklinde konuştu.

    Her vakanın kapalı koruyucu yöntem için uygun olmayabileceğine dikkat çeken Doç. Dr. Umut Tuncel, “Çok yüksek kemerli, aşırı kalın ve yağlı derili, daha önceden operasyonlar geçirmiş, ayrıca iç yapısında ileri derecede deformasyonları olan burunlar açık ya da kapalı ancak geleneksel rinoplasti yöntemine adaydırlar. Öte yandan bunların bir kısmı herhangi bir rinoplasti işlemine estetik amaçlı olarak da aday değildirler. Herhangi bir estetik cerrahi girişime aday olmayan bir grup insan da takıntılı obsesif, memnuniyetsiz kişiler olarak değerlendirilebilir. Bu tarz kişilerde altta yatan psikolojik veya psikiyatrik bir sorunun olup olmadığı mutlaka irdelenmelidir” diye konuştu.

    Rinoplasti operasyonu öncesinde her üç tekniğe de hakim yeterli tecrübe ve bilgi birikimine sahip plastik rekonstrüktif ve estetik cerrahi uzmanlarından biri ile görüşmenin çok önemli olduğunu vurgulayan Umut Tuncel, yönteme göre vaka değil, vakaya göre yöntemin belirlenmesi gerektiğini belirtti.

    Yapılacak ön görüşmede burun ameliyatını yapacak hekimin hastanın sadece burnunun görünüşü, dış anatomik yapısı ve iç kısmındaki eğrilik ve anormalliklere değil, ayrıca yüzünün bütününe kulak, çene, kaş dudak ve yanak gibi dokulara da odaklanması gerektiğinin altını çizen Tuncel, “Hekim, hastanın yüzündeki yapıların birbirleri ile olan ilişkilerine, kendi iç dinamiklerine de dikkat etmeli, ölçüm ve değerlendirmeler yapmalıdır. Deri yapısının katkısı dahi oldukça önemlidir. Örneğin, kalın ve yağlı deri olanca gayreti ile yapılacak işlemin sonucunu gizler ve bazı komplikasyonlara eğilimi artırır. Buna karşın, ince deri küçük arızi durumları dahi gösterir ve aslında bu da bir olumsuz durumdur” şeklinde uyarılarda bulundu.
    Doç. Dr. Tuncel, rinoplasti operasyonlarında uygun hastalar için kapalı ve koruyucu yöntemin getirdiği diğer avantajlar hakkında şu bilgileri verdi: “Bu tarz bir ameliyat sonrasında iyileşme süreniz elbette ki daha kısa sürede olacaktır. Ancak bu sadece tekniğe değil, ameliyat edilen vakaya özgü bazı durumlarla ilişkilidir. Ödemin ve morarmanın daha az olması, olsa dahi daha kısa sürede çekilmesi, burun sırtının yani burun sırtını oluşturan kemik ve kıkırdak yapıların çıkarılmaması, kendi üzerinde değiştiriliyor olması bu yöntemin başlıca avantajlarıdır. Çünkü burun sırtının korunması buraya tutunan kas, bağ dokusu, damar ve sinir yapılarının korunmasını sağlayarak ileriye dönük komplikasyonların oluşmasını engelleyerek yeniden işlem yapılması riskini azaltır. Rinoplasti operasyonu sonrasında tüm dünyada ortalama yüzde 8-15 arasında değişen komplikasyon oranları mevcuttur. Genellikle bunlar kolayca düzeltilebilir sorunlardır. Ancak nadiren birden fazla girişimi de gerektirebilir. Bu konuda tecrübeli bir hekim burnunuzu ve yüzünüzü muayene ettikten sonra sizi mutlaka aydınlatacaktır.”

  • Türkiye’nin Yüzde 92.7’si Cep Telefon Kullanıyor

    Medya takip kurumu Ajans Press, cep telefonu ile alakalı basına yansıyan haber adetlerini inceledi.

    Ajans Press ve PRNet’in dijital basın arşivinden derlediği bilgilere göre cep telefonu ile alakalı 2018 yılındaki basına yansıyan haber adedi 41 bin 290 olarak kayıtlara geçti.

    2018 yılında internetin basında konuşulma sayısı ise 162 bin 116 saptandı. Gün geçtikçe internet kullanım oranı artarken basında yer alma oranında düşüş olduğu saptandı. Böylelikle geçen yıl konuşulma sayısı 121 bin 631 olarak kayıtlara geçti.

    Erkekler daha çok internet kullanıyor

    Ajans Press’in, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerinden elde ettiği bilgilere göre, 2010-2018 yılları arasına kapsayan Sürdürülebilir Kalkınma Göstergeleri raporu belli oldu. Böylelikle 2018 yılında Türkiye’nin yüzde 92,7’sinin cep telefonu kullandığı kaydedildi. İnternet kullananların oranı ise yüzde 71,0 olarak kaydedilirken, bu rakamın 2010 yılında sadece yüzde 37,6 olduğu saptandı. Cinsiyet bakımından incelendiğinde de internet kullanım oranı erkeklerde yüzde 78,2, kadınlarda ise yüzde 63,9 olarak belirlendi.

  • Corona Virüsü PUBG’yi de Etkiledi

    Çin‘de ortaya çıkan virüs salgınında can kaybı 910 oldu. Vaka sayısı ise 40 binin üzerinde.

    Salgından etkilenen şirketler kervanına PlayerUnknown’s Battlegrounds (PUBG) da katıldı.

    Şirket Corona virüsü nedeniyle Nisan ayında Almanya’nın başkenti Berlin’de düzenlenecek olan PGS: Berlin etkinliğinin ertelendiğini duyurdu. 

    Şirketten yapılan resmi açıklama şu ifadelere yer verildi: 

    “Oyuncularımızın, çalışanlarımızın ve taraftarlarımızın sağlığının ve güvenliğinin en önemli önceliklerimiz olması sebebiyle, Nisan ayındaki PGS: Berlin etkinliğini erteleme kararını almak bizim için zor bir süreçti. İlerleyen bir tarihte konu ile ilgili daha detaylı bir açıklama yayınlayacağız”

    Aynı açıklamada Berlin’deki etkinlik için erteleme kararı alınsa da 2020 yılında planlanan organizasyon sayısında bir değişiklik olmayacağının altı çizildi.

  • Kişisel Verileri Koruma Kurulundan Veri İhlallerine Ceza

    7 Nisan 2016’da yürürlüğe giren Kişisel Verilerin Korunması Kanunu ile kurulan Kişisel Verileri Koruma Kurumu, 12 Ocak 2017’de göreve başladı.

    Kurumun karar organı Kişisel Verileri Koruma Kurulu, 2017 Haziran’dan itibaren karar verme sürecine geçti.

    Kurul, veri sorumlularının kanuna uygun şekilde faaliyet göstermelerini sağlamak amacıyla kişisel verileri işlenen şahısların şikayetleri üzerine inceleme başlatırken gerekli hallerde resen inceleme yaptı.

    Geçen yıl sonu itibarıyla Kurula 167’si veri ihlal bildirimi olmak üzere toplam 3 bin 585 başvuru yapıldı. Kurul, başvurulardan 2 bin 401’ini sonuçlandırdı. Kurul, veri ihlali tespitlerinde ise Kişisel Verilerin Korunması Kanunu hükümleri çerçevesinde idari para cezalarına hükmetti.

    Kişisel Verileri Koruma Kurulu, 2019 sonu itibarıyla “veri güvenliğine ilişkin yükümlülükleri yerine getirmemek”, “ihlalleri belirlenen 72 saat içinde bildirmemek” gibi nedenlerden dolayı toplam 14 milyon 100 bin lira idari para cezası uyguladı.

    Kurulun ceza örnekleri

    Kişisel Verileri Koruma Kurulunun idari para cezasına hükmettiği veri sorumluları arasında uluslararası çalışma yürüten şirketler de yer aldı.

    Kurul, ünlü sosyal paylaşım sitesi Facebook’la ilgili yaptığı incelemede veri ihlali sonucuna ulaştı. Kullanıcı fotoğraflarına erişmek için üçüncü taraf uygulamalara izin veren bir fotoğraf “API hatası” nedeniyle Facebook‘a veri güvenliğine ilişkin yükümlülükleri yerine getirmediği, ihlali süresinde bildirmediği gerekçesiyle toplam 1 milyon 650 bin lira ceza verilmişti.

    Türkiye’den bin 286 kişinin etkilendiği, 155 kişinin pasaport numarasına erişildiği veri ihlali nedeniyle Hong Kong merkezli hava yolu şirketi Cathay Pasific’e de toplam 550 bin lira idari para cezası kesen Kurul, bir kişinin cep telefonuna izinsiz reklam içerikli mesaj gönderen doktoru da veri güvenliğine ilişkin yükümlülükleri yerine getirmediği gerekçesiyle 50 bin lira idari para cezasına çarptırmıştı.

  • Erdoğan’dan ‘Müdahale’ Sinyali: Sosyal Medya Tam Bir Çöplüğe Dönüştü

    Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu Ulusal Siber Olaylara Müdahale Merkezi Açılış Töreni’nde konuşan Erdoğan, siber saldırıların artık devletler düzeyine kadar çıktığını, çok daha yıkıcı hale geldiğini söyleyerek “Türkiye de saldırılara hedef oluyor. Akıllı sistemlerle kullanılan saldırıları püskürtmenin yolu, daha akıllı sistemleri geliştirmek ve kullandırmaktır” diye konuştu.

    Yerli 5G teknolojisi altyapısını kurmadan 5G’ye geçemeyiz

    Cumhurbaşkanı, yerli 5G altyapısını kurmak için tüm firmaların hızlı ve etkin şekilde hareket etmesi gerektiğini belirterek, “Yerli 5G teknolojisi altyapısını kurmadan 5G’ye geçemeyiz” dedi.

    Türkiye’yi siber güvenlikte bir marka haline dönüştüreceklerini belirten Erdoğan şöyle devam etti: “​Sınırlarımızın güvenliği ne kadar önemliyse elektronik sistemlerimizin ve buralarda saklanan verilerin güvenliği de o derece önemlidir. Türkiye’nin verisi Türkiye’de kalmalıdır.”

    Cumhurbaşkanı, kamu ve özel sektöre ait veri merkezlerini bir düzene sokmalarının şart olduğunu söyleyerek, “İlgili kurumlarımızdan çalışmaları süratle tamamlamalarını bekliyorum” dedi.

    ‘Teknoloji bağımlılığı’ sebebiyle adeta ‘modern köleler’e dönüşen yığınlarla karşı karşıya olduklarını söyleyen Erdoğan, “Siber zorbalıklar artıyor. Sosyal medya bu bakımdan başıboş bir mecra haline geldi. Buna izin vermeyeceğiz. İnternetin sorunlu değil, sorumlu kullanımı giderek daha çok önemli hale gelmeye başladı. Teknoloji bağımlılığı bu tehditlerden sadece biridir” diye konuştu.

  • “Parkinson Tedavisi Kişiye Özeldir”

    Parkinson hastalığının beyinde dopamin eksikliği ile karakterize, 65 yaş ve üzerinde yüzde 2 sıklıkta, gençlerde ise çok daha nadir olarak görülen ilerleyici nörolojik hastalık olduğunu ifade eden Nöroloji Uzmanı Doç. Dr. Sevda Erer Özbek, hastalığın temel belirtileri hareketlerde yavaşlık, tek taralı el titremesi, kaslarda sertlik, duruş ve denge bozukluğu olduğunu söyledi.

    Özbek, “Bu bulguların yanı sıra koku duyusunun azalması, kabızlık, uzuv ve eklemlerde ağrı, ruhsal çöküntü hali, uyku bozuklukları, aşırı terleme gibi hareket dışı belirtiler de gelişebilir. Parkinson hastalığında beyin kabuğu altındaki derin yerleşimli yapılarda iki yanlı olarak yer alan çekirdeklerde; sinirler arası iletiyi sağlayan ve dopamin adı verilen maddeyi üreten sinir hücreleri hasara uğrayarak yıllar içinde sayıları giderek azalır. Bu hücreler yüzde 80 oranında azaldığında hastalığın hareketleri kısıtlayıcı belirtileri ortaya çıkar. Günümüzde söz konusu hücrelerde hasara yol açan sebepler kesin olarak bilinmemekle birlikte, Parkinson hastalığının, genetik yatkınlık ve çevreden gelen olası etkiler sonucu ortaya çıktığı ve birden çok sebebe bağlı olabileceği üzerinde durulmaktadır. Burada vurgulanması gereken, beyinde hücre kaybı süreci sonucunda gelişen nörodejeneratif hastalıklar arasında ilaç ve cerrahi tedavilere iyi yanıt veren tek hastalığın parkinson hastalığı olduğudur” dedi.

    Parkinson hastalığı teşhisinin klinik muayene verilerine bakılarak yapıldığını belirten Özbek, “Tedaviye alınan olumlu yanıt teşhisi doğrulayıcı kanıt oluşturur. Parkinson hastalığı teşhisini kesinleştirmek üzere herhangi bir beyin görüntülemesi veya özel bir kan tahlili yapılması zorunlu değildir. Söz konusu incelemelere hastalığın ayırıcı teşhisi giren diğer parkinsonizm sebepleri dışlamak amacıyla başvurulur. Parkinson hastalığının ilk belirtileri, hastaların yaklaşık yüzde 60’ında dinlenme halinde ortaya çıkan el parmaklarında, el ya da kolda, bazen de ayakta titreme, yüzde 30 kadarında ise hareketlerde yavaşlama ve uzuv hareketlerinde tutukluk olabilmektedir. Hastalık genellikle sinsi başlar ve belirtileri yıllar içinde, son derece yavaş ama giderek artan biçimde ilerler, öyle ki hastalar çoğu zaman hastalığın başlangıç tarihini kesin olarak belirtemeyebilir. Özellikle genç yaştaki hastalarda ilk belirti distoni olarak adlandırılan, istem dışı bir ayağın içe doğru dönük halde kasılması ya da ayak parmaklarının aşağı doğru kıvrılmasıdır. Hastaların hemen tümünde belirtiler tek bir beden yarısında ortaya çıkar ve zamanla daha hafif olmak üzere karşı beden yarısında kendini gösterir” diye konuştu.

    Parkinson hastalığının uzun süreli, yavaş ilerleyici bir hastalık olması sebebiyle tedavisinde hastanın ve ailesinin hekimle uzun yıllar işbirliği yapması gerektiğini ifade eden Özbek, “Beraberce gösterilecek çaba, hem hastanın kendisini rahatsız eden belirtilerin tatmin edici bir şekilde kontrolünü, hem de hastanın daha iyi bir yaşam düzeyine kavuşmasını sağlayacaktır. En iyi yol, bir nöroloji uzmanı tarafından hasta sorumluluğunun üstlenilerek ve gerektiğinde bir fizik tedavi doktoru ile işbirliği yapılarak, düzenli kontrol muayeneleriyle tedavinin sürdürülmesidir. Hastanın daha iyi tedavi arama amacıyla birçok farklı hekime başvurması zaman kaybına yol açabilir. Parkinson hastalığındaki belirtilerden sorumlu olan dopamin hücrelerinin hasarını tamamen onaracak kesin bir tedavi henüz bulunamamış olmakla birlikte, hastalık belirtileri ilaçlarla önemli ölçüde azaltılabilmektedir. Mevcut ilaçlar beyinde eksilmiş olan dopamini yerine koyar veya onun etkisini taklit eder. İlaçların ömür boyu, düzenli olarak alınması gerekmektedir. Eğer ilaçlar hekimin tavsiyesi dışında kesilecek olursa, hastalık belirtileri er geç tekrar başlayacağı gibi, ilaçların ani kesilmesi bazen hayatı tehdit eden durumlara da yol açabilir. Parkinson tedavisi tamamen kişiye özeldir” şeklinde konuştu.

    Parkinson hastalığının belirtilerini gidermede, yararlı etkisi olduğu bilinen özel bir beslenme şekli veya belli bir gıda olmadığına dikkat çeken Özbek, “Parkinson hastalarının mümkün olduğu kadar çeşitli gıdalarla karışık ve dengeli biçimde beslenmeleri önerilir. Günlük besinler, bünyeye uygun miktarda sebze, bakliyat, meyve, yeterli protein, karbonhidrat ve az miktarda sıvı yağ ve az tuz içermelidir. Hastalar aynı zamanda düzenli aralıklarla beslenmeli, düzenli beden hareketleri yapmaya yetecek kadar kalori almalı ve aşırı yemekten kaçınmalıdır. Bununla birlikte hastalığın tedavisinde kullanılan bazı ilaçların protein içerikli gıdalarla birlikte alımı, ilaç etkinliğini azaltabileceğinden, gerekli beslenme düzeni hekimi tarafından oluşturulmalıdır. Cerrahi girişim uygulanacak hastanın nispeten erken yaşlarda olması, hastalık teşhisi konduktan 5. yılını doldurmuş olması, beyin manyetik rezonans (MR) görüntüleme incelemelerinin normal bulunması, unutkanlığın yada yıllarca antipsikotik ilaçlar kullanmayı gerektiren psikiyatrik hastalıkların olmaması gerekmektedir” dedi.

  • Dünyada Her 6 Saniyede 1 Kişi Tütün Tüketiminde Hayatını Kaybediyor

    Göğüs Hastalıkları Uzman Dr. Başak Burgazlıoğlu, sigaranın 50 kronik, 20 ölümcül hastalığa yol açtığını belirterek, bırakma yöntemleri hakkında da bilgi verdi.

    Burgazlıoğlu, “Dünyada 1,3 milyar kişi sigara içmektedir. İçenlerin yüzde 80’i de gelişmekte olan ülkelerde yaşamaktadır. Dünyada 5,4 milyon insan, yani her 6 saniyede bir kişi tütün tüketiminden kaynaklı sebeplerden dolayı hayatını kaybetmektedir. Tüketim böyle devam ederse 2030 yılında bu sayının 10 milyona yakın kişi olması beklenmektedir. Dünyada ve ülkemizde en sık kullanılan tütün ürünü sigaradır. Sigara dumanı içinde katran, karbonmonoksit (CO) gibi çeşitli gazlar, uçucu maddeler ve nikotin gibi toksik ve karsinojenik özellikte 5 binden fazla kimyasal bileşen bulunmaktadır. Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı (IARC) sigarayı 1. derece kanser yapıcı madde olarak kabul etmiştir” dedi.

    Türkiye’nin tütünle mücadelede ön sıralarda yer aldığını, sigarayı bırakmanın mümkün olduğunun ve bu süreçte asla karamsarlığa düşülmemesi gerektiğine değinen Burgazlıoğlu, şu tavsiyelerde bulundu:

    “Öncelikle sigarayı bırakmayı gerçekten istemek gerekiyor. Bırakmak için mutlaka bir gün belirlenmeli. Sigarayı bırakmayı isteme nedenlerini bir kağıda yazılmalı ve görülebilecek yere asılmalı. Ceplerde ve çantalarda sigara ve çakmak taşımamak gerekiyor. Sigarayı çağrıştıracak ortamlar yeniden düzenlenmeli. Şiddetli sigara içme isteği geldiği zaman biraz dolaşılmalı.”

  • Kilo Almadan Sigarayı Bırakmak

    Birçok insan sigarayı bırakınca kilo alacağını düşünür. Sigarayı bırakmanın sağlığa faydalarının az bir miktar kilo alınmasından çok daha yüksek olduğunu söyleyen Psikolog Diyetisyen Maria Tanoğlu, davranış değişikliği ve beslenme çözümleriyle kilo almadan sigarayı bırakmanın mümkün olduğunu da belirtti.

    “Kilo almadan sigarayı bırakmak için davranış değişikliği yapmak şart”

    Yapılan araştırmaların, sigarayı bıraktıktan sonraki ilk aylarda kiloda artışın olabileceğini gösterdiğini bildiren Dyt. Maria Tanoğlu, “Ancak sigarayı bıraktıktan sonra tat alma duyusunun arttığını ve yiyeceklerin tat ve kokusu daha iyi hissedildiği bilinir. Nikotinin vücuttan uzaklaşması sebebiyle metabolizma hızında bir miktar azalma yaşanabilir. Sigara içmek oral bir bağımlılık olduğu için onun boşluğunu yemek yiyerek doldurmak istenebilir. Tüm bu durumlar size kilo artışı olarak geri dönebilir. Ama rahatlayın. Davranış değişikliği ve beslenme çözümleri ile bu endişeden kurtulmak mümkün. Kilo almadan sigarayı bırakmak için davranış değişikliği yapmak şart. Oral alışkanlık olan sigara yerine farklı bir oral takviye yapmanız gerekebilir.” şeklinde konuştu.

    “Daha sık meyve tüketin”

    Meyve tüketimine dikkat çeken Dyt. Tanoğlu, “Özellikle kuru meyveler, muz ve turunçgillerin tüketimini arttırın. Çünkü potasyum, B ve C vitamini sigara bağımlılığının bir numaralı düşmanıdır.” dedi.

    “Daha fazla sıvı alın”

    Daha fazla sıvı tüketiminin altını çizen Dyt. Tanoğlu, “Sarı kantaron, yeşil çay, beyaz çay vb. bitki çayları, maden suyu, limon ilaveli su gibi sağlıklı alternatifler tercih edilmelidir. Kafeinli içecekler, sigara içme arzusunu uyandırabilir. Bu nedenle günde en fazla 2-3 kez kontrollü olarak tüketmekte fayda vardır. Vücutta oluşan stres hormonunu azaltan süt ve süt ürünleri sigara içme isteğini de azaltıyor. Öğün aralarında acıktıkça, yoğurt, süt, ayran tüketebilirsiniz. Kereviz, kabak, patlıcan, fasulye, salatalık, brokoli gibi sebzeler sigaranın tadını etkiler. Bu sebzelerin düzenli tüketimi, sigaranın artık hoşunuza gitmesini engelliyor. Özellikle salatalığı günün her vaktinde rahatlıkla tüketebilirsiniz. Ve daha fazla hareket edin. Azalan metabolik hızınızı yürüyüş,yüzme vb. egzersizlerle arttırabilirsiniz.” diye konuştu.

  • TEKNOFEST Teknoloji Yarışmaları İçin Son Başvuru Tarihi: 28 Şubat

    TEKNOFEST Havacılık, Uzay ve Teknoloji Festivali bu yıl 22-27 Eylül tarihleri arasında milli mücadelenin sembol şehirlerinden Gaziantep’te gerçekleştirilecek.

    Toplumun tamamında teknoloji ve bilim konusunda farkındalık oluşturmayı, Türkiye’nin bilim ve mühendislik alanlarında yetişmiş insan kaynağını artırmayı hedefleyen TEKNOFEST 2020 kapsamında, gençlerin geleceğin teknolojileri üzerinde çalışmalarını desteklemek için 23 farklı kategoride teknoloji yarışmaları düzenlenecek.

    Geçen yıl havacılıktan otomotive, yapay zekadan simülasyon sistemlerine, su altı araçlarından otonom araçlara uzanan geniş bir spektrumda düzenlenen 19 farklı kategoride yer alan teknoloji yarışmalarına Türkiye’nin 81 ilinden, dünyanın 122 farklı ülkesinden toplamda 17 bin 373 takım, 50 bin öğrenci başvuruda bulunmuş, 2 bin finalist takım 10 bin yarışmacı ile finalist olmaya hak kazanmıştı.

    Gaziantep’te düzenlenecek olan TEKNOFEST 2020 teknoloji yarışmaları kapsamında geçen yıldan farklı olarak, “Biyoteknoloji İnovasyon Yarışması”, “Tarım Teknolojileri Yarışması”, “Çevre ve Enerji Teknolojileri Yarışması”, “Akıllı Ulaşım Yarışması”, “Eğitim Teknolojileri Yarışması”, “Helikopter Tasarım Yarışması”, “Jet Motor Tasarım Yarışması” yer alacak.

    Dereceye giren takımlara 3 milyon TL ödül dağıtılacak 

    Türkiye’de gençlerin milli teknoloji üretme ve geliştirme konusunda ilgilerinin artırılmasını hedefleyen yarışmalarda, bu alanda çalışan binlerce gencin projesine destek olmak için ön eleme aşamasını geçen takımlara toplamda 4 milyon TL’nin üzerinde malzeme desteği sağlanacak.

    Yarışmalara ortaokul, lise, üniversite takımları ve profesyoneller katılabilecek. TEKNOFEST 2020 Gaziantep’te yarışıp dereceye girmeye hak kazanan takımlara da 3 milyon TL’nin üzerinde ödül dağıtılacak.

    #MilliTeknolojiHamlesi heyecanı ile yola devam eden TEKNOFEST 2020 Gaziantep’te yarışma hakkını elde etmek için adayların son başvuru tarihi 28 Şubat. www.teknofest.org’dan konuya ilişkin detaylı bilgi alınabiliyor ve başvuru yapılabiliyor.

    TEKNOFEST Havacılık, Uzay ve Teknoloji Festivali, Türkiye Teknoloji Takımı Vakfı ve Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı yürütücülüğünde, Türkiye’nin önde gelen teknoloji şirketleri, kamu, medya kuruluşları ve üniversitelerin destekleriyle düzenleniyor.