Blog

  • Tıkayıcı Uyku Apne Sendromu Nedir?

    Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Turan Atay, “Tıkayıcı uyku apne sendromu, insülin direncine ve diyabete, damar sertliğine, miyokard infarktüsüne, kalp ritmi bozukluklarına, beyin-damar hastalıklarına (inmelere), iştahı düzenleyen leptin gibi peptidlerin artmasına ve dolayısıyla kilo almaya, hatta uykuda ölümlere neden olmaktadır.” ifadelerini kullandı.

    Turan Atay, uyku apnesine ilişkin yaptığı yazılı açıklamada, tıkayıcı uyku apne sendromunun; uyku sırasında her biri 10 saniyeden uzun süren (ağır olgularda süreleri 1,5-2 dakikaya kadar uzayabilen) ve saatteki sayısı beşten fazla olan nefes durmaları veya yüzeyselleşmeleri ile tehlikeli bir uyku hastalığı olduğunu belirtti.

    Nefes durmaları sırasında akciğerlere hava ulaşamadığı için arteryel kanda oksijen düzeyinin düştüğünü, dolayısıyla beyin ve kalp gibi hayati organlara gece boyunca daha az oksijenin gittiğini bildiren Atay, şunları kaydetti:

    “Tıkayıcı uyku apne sendromu, gece boyunca solunum eforunun artmasına neden olarak hem uykunun kalitesini bozar, hem de hayati tehlikesi bulunan birçok dahili, nörolojik, kardiyolojik, endokrinolojik ve psikolojik komplikasyonlara yol açar. Her horlayanda tıkayıcı uyku apnesi yoktur, ancak tüm tıkayıcı uyku apne sendromu hastaları istisnasız olarak horlarlar. Horlamasının basit horlamadan farkı, hastanın horlamasının aralıklarla 10 saniyeden uzun sürelerle kesilmesi ve sonra patlayıcı biçimde gürültülü bir sesle (kükrer gibi) tekrar başlamasıdır. Hipertansiyonla ilişkisi artık kanıtlanmıştır. Tedavi edilmemiş tıkayıcı uyku apne sendromu olgularının en az yarısında hipertansiyon gelişirken, aynı şekilde sebebi bilinmeyen (esansiyel) hipertansiyonu olan ve uyku incelemesi yapılan kişilerin yarısında uyku apnesi tanısı konmaktadır.”

    Tıkayıcı uyku apne sendromu belirtileri

    Prof. Atay, tıkayıcı uyku apne sendromunun, insülin direncine ve diyabete, damar sertliğine, miyokard infarktüsüne, kalp ritmi bozukluklarına, beyin-damar hastalıklarına (inmelere), iştahı düzenleyen leptin gibi peptidlerin artmasına ve dolayısıyla kilo almaya, hatta uykuda ölümlere neden olduğunun altını çizdi.

    Bu nedenle herhangi bir komplikasyon gelişmeden hastalığın erken teşhis edilmesi ve tedavisinin çok önemli olduğunu belirten Atay, aşağıdaki belirtilerden birkaç tanesine sahip olunması durumunda uyku laboratuvarına başvurulması gerektiğini vurguladı.

    Atay, belirtileri şöyle sıraladı:

    “Kaç saat uyunursa uyunsun sabahları yorgun ve dinlenmemiş olarak uyanmak, gündüz aşırı uykulu ve fırsat buldukça kestirmeler. Gece terlemeleri (özellikle baş-boyun-göğüs bölgeleri terler; yastık ıslanır hatta ağır olgularda hasta kalkıp çamaşır değiştirmek zorunda kalabilir). Geceleri düzenli olarak en az bir kez idrara kalkma. Ağız açık uyumaya bağlı salya akması ve bu yüzden yastığın ıslanması. Sabahları şiddetli ağız kuruluğu. Sabah uyanır uyanmaz veya uyandıktan sonra 1-2 saat içinde başlayan ‘sabah baş ağrıları.’ Hava açlığı, tıkanma hissi, çarpıntı ile uyanmalar. Dikkat dağınıklığı, konsantrasyonu sürdürememe. Unutkanlık, aşırı sinirlilik, çabuk parlamalar, tahammülsüzlük. İsteksizlik, enerjisizlik, depresif yakınmalar. Cinsel işlev bozuklukları. Kilo alma ve kalıcı kilo verememe, işitmenin azalması, reflü. Uykuda idrar kaçırma. İlaçla kontrol altındayken, ilaca rağmen kontrolden çıkmaya başlayan (ilaca dirençli) hipertansiyon ve diyabet. Uykuda nöbet geçirme. Çocuklarda yaşıtlarına göre gelişme geriliği, okul başarısında ani düşme, hırçınlık-yaramazlık.”

  • Telefonların Kayıt Harcı 13 Ayda 10 Kat Zamlandı

    Bugün Resmi Gazete’de yayımlanan karar, 1 Ocak 2020’de yürürlüğe girecek.

    IMEI kayıt ücreti 30 Kasım 2018’de 170 liradan 500 liraya, bu yılın haziran ayında 618 liraya, temmuz ayında da 1500 liraya yükseltilmişti. Böylece harca 13 ayda yüzde 900’den fazla zam yapılmış oldu.

  • İnsanların Kalori İhtiyacı Yüzde 80 Artacak

    BBC’nin haberine göre, sonuçları PLOS One dergisinde yayımlanan araştırmada, bu yüzyılın sonunda dünya nüfusunun gıda ihtiyacının da yaklaşık yüzde 80 artacağı tahmin ediliyor.

    Almanya’da bulunan Gottingen Üniversitesinden Dr. Lutz Depenbusch, vücut kitle indeksindeki artış nedeniyle daha fazla kaloriye ihtiyacın olacağına işaret ederek, “2100’e kadar kişi başı ortalama günlük enerji ihtiyacının 253 kalori artacağını tahmin ediyoruz” dedi.

    Depenbusch, bir kişinin 253 kalori ihtiyacını karşılamak için öğününe 2 büyük muz veya bir porsiyon patates kızartması ekleyebileceğini söyledi.

    Depenbusch ve Gottingen Üniversitesinden meslektaşı Prof. Dr. Stephan Klasen, hızlı nüfus artışı sebebiyle söz konusu kalori artışından en az Sahra Altı Afrikası ülkelerinin etkileneceğini belirtti.

    Araştırmacılar, artan gıda taleplerinin fiyat artışlarına yol açacağına dikkati çekerken, kalori ihtiyacını karşılayamamanın küresel eşitsizliğe yol açabileceği konusunda da uyarıda bulundu.

    Birleşmiş Milletler (BM), dünya nüfusunun 2100’de 11 milyara çıkacağını tahmin ediyor.

  • İnsanlar Vasiyetlerine İnternette Kullandıkları Şifrelerini Ekliyorlar

    E-postalarımız, sosyal medya hesaplarımız, video ve fotoğrafları arşivlediğimiz depolama alanları sık kontrol ettiğimiz ve kullandığımız dijital mecralar. Peki biz öldükten sonra bu hesaplara ne oluyor? Dijital miras, burada devreye giriyor. Her ne kadar dijital miras dendiğinde akla sosyal medya hesapları gelse de, web siteleri, alan adları, ücretli müzik ve video siteleri, kısacası online ortamda varlığımızı sürdürdüğümüz her mecra, dijital miras kapsamına giriyor. WhatsApp, Telegram gibi iletişim servisleri, online banka hesapları, mal varlıkları ve ödeme hizmetleri, oyunlar, e-ticaret sitelerindeki kullanıcı hesapları, e-kitaplar, resim düzenleme programları da bunlara dahil. Tabii her geçen gün bir yenisi eklenen uygulamalar ve programlarla dijital mecraların kapsamı da genişleyebiliyor. Sosyal medyayı en çok kullanan ülkelerden olsak da, dijital mirasla ilgili Türk Kanunları’nda henüz yasal bir düzenleme bulunmuyor. Yurt dışında ise örnekleri mevcut.

    Kızının hesabına erişim için Facebook’a dava açtı

    Berlin’de dijital mirasa yönelik görülen bir davada tren kazası sonucu hayatını kaybeden kişinin annesi, kızının Facebook hesabına erişim hakkı elde edebilmek için Facebook’a dava açtığından bahsediyor. Davayı açan anne, söz konusu ölümün intihar mı yoksa cinayet mi olduğunu öğrenebilmek adına Facebook’tan bilgi edinebileceği düşüncesi ile davayı açmış ve Berlin Eyalet Mahkemesi aile lehine karar vermişti. Facebook ise davayı temyize götürmüştü. Almanya Federal Mahkemesi ise nihai olarak varislerin bu hesaplara erişim hakkı olması gerektiğini karara bağlamıştı.

    10 kişiden 1’i vasiyetine şifrelerini ekliyor

    Goldsmiths Üniversitesi’nin yürüttüğü bir araştırmaya göre, her 10 kişiden biri sanal ortamda etkileşimde bulunmalarını sağlayan şifrelerini vasiyetnamelerine ekliyor: “Dijitalleşen dünyada, artık konuşmaların, yazışmaların, tutulan notların, fotoğrafların dijital ortamda muhafaza edilmesi sebebi ile kişi öldükten sonra da bu bilgilere mirasçıları tarafından ulaşılması gerekmekte olup kişilerin dijital ortamdaki varlıklarını miras bırakabilmesi hususu gündeme geliyor.”

    Sosyal ağlarda süreç nasıl işliyor

    Instagram hesabını vefat eden kullanıcıların yalnızca 1. derecen akrabaları hesap kapatma talebinde bulunabiliyor. Birinci dereceden akraba olduğunun kanıtlanamaması halinde Instagram bu hesap kapatma işlemini kabul etmiyor. Instagram’ın yardım sayfası olan help.Instagram.com üzerinden “Vefat Eden Bir Kişinin Hesabını Instagram’dan Kaldırma Talebi” başlığı ile hesap kaldırma başvurusu yapılabiliyor. Aynı işlem ile ölüm belgesinin de kanıtlandığı bir şekilde Instagram’a hesap kapatma yerine anıtlaştırma için başvuruda bulunabiliyor. Anıtlaştırma işlemi sonrası kişinin hesap bilgileri Instagram tarafından paylaşılmıyor. Sadece kişinin fotoğrafları ve hesabı korunuyor.

    Twitter’ da vefat etmiş birinin hesabını kapatmak için aile üyeleri Twitter ile iletişime geçebiliyor. Ama ölen kişinin direk ailesi hesap kapatma işlemi için başvurabilir. Bunun için hesap bilgilendirme amacı, kapatılacak hesabın sahip adı, hesap sahibi adı soyadı, hesap sahibi ile yakınlığı, başvuru yapanın adı soyadı ve açıklama kısmına istenen talebin tam açıklaması yazılması gerekiyor.

    Facebook, kullanıcı hesaplarını mahkeme kararı olmadan yasal mirasçılar ile paylaşmamakta ve ölen kişinin yakınlarına ya hesabın kapatılmasını ya da hesabın bir anma sayfasına dönüştürülmesi seçeneklerini sunmaktadır.

    Gmail, mirasçıların hesaba erişebilmesi ancak bir mahkeme kararı ile mümkün. Hesabın kapatılması talebi ise ölüm belgesinin ve vekâletnamenin e-posta veya faks yolu ile sunulmak suretiyle yapılıyor. Ölen kişi 18 yaşın altındaysa doğum belgesinin de ek olarak gönderilmesi gerekiyor.

  • Boeing’in Yeni Kapsülü Uzaya Fırlatıldı

    Amerikan uçak üreticisi Boeing, Uluslararası Uzay İstasyonu’na (ISS) astronot taşımak için yeni test kapsülü gönderdi. Fırlatma işlemi Florida’daki Cape Canaveral Hava Kuvvetleri İstasyonundan yerel saatle 06.36’da gerçekleşti. Kapsülün görevinin 1 hafta süreceği belirtildi. Ancak planlanan fırlatmanın istendiği gibi olamadığı konusunda bazı belirtiler olduğu; kapsülün bir sonraki aşamaya ilerleyemediğine dair ihtimallerin açığa çıktığı ifade edildi. Boeing şirketi rehberlik ve kontrol ekibinin nasıl ilerleneceği konusunun değerlendirdiğini belirtti.

  • Bursa’da Konuşan Canan Karatay: Pakete Girmiş Hiçbir Şeyi Yemeyeceksiniz

    Prof. Dr. Canan Karatay, Büyükşehir Belediyesi tarafından ilk kez düzenlenen Bursa Büyükşehir Belediyesi Kitap Fuarı’nda konferans düzenledi. Konferans öncesinde açıklamalarda bulunan Karatay, vatandaşlara tavsiyelerde bulunarak, “Pakete girmiş hiçbir şeyi yemeyeceksiniz. Fabrikadan çıkıp, pakete girmiş sıvıyı içmeyeceksiniz. Reklamı yapılan hiçbir yiyeceği yüz vermeyeceksiniz. Farkındaysanız sağlıklı besinlerin reklamı yapılmıyor. Mesela bir kuzu çıkıpta ‘benim etim çok kıymetli, yiyin’ diyemiyor” dedi.


    “Doğal, işlenmemiş olan gıda rahatlıkla yenilebilir”
    Şekerle ilgili konuşan Karatay, “Bütün suni, fabrikaya girmiş ürünler hakiki gıda değil. Bunlara damak tadı arttırılsın diye her türlü şeker ekleniyor. Başta da çok ucuz olduğu için mısır şurubu şekeri ekleniyor. Bunlar hakikaten temelde bütün çocuklarımızın, gençlerimizin, hanımlarımızın sağlığını bozuyor. Doğal, işlenmemiş olan gıda rahatlıkla yenilebilir. Seçici olacağız. Bunları bulacağız. Birde GDO’lu ve üzerine tarım ilaçları sıkılmış ürünler çok tehlikeli” diye konuştu.

    “Beni kabul etmeyenler ilaç firmalarının desteğiyle araştırma yapanlar”
    Şeker ile ilgili sözlerinin kaale alınmaması ile ilgili söylentilere Karatay, “Cahilliğe bağlıyorum. Bütün dünya bunu konuşuyor. Benim bütün kitaplarımda 20 bine yakın kanıt var. Bütün bu kanıtlar bağımsız çalışmalar. Beni kabul etmeyenler ilaç firmalarının desteğiyle araştırma yapanlar. Onlar bilim değil. Ama halkımıza onlar bilimmiş gibi sunuluyor” açıklamasını yaptı.

    “Kebabın altındaki pideyi yemiyoruz”
    Bursa kebabı ile ilgili Karatay, “Kebap yiyin diyorum. İnşallah buradan çıkınca kebap yiyeceğiz. Ama altındaki pideyi, yanındaki patatesi, pilavı, kış aylarında olduğumuz için domates ve biber közlemesini yemiyoruz. Hakiki yoğurt ile beraber kebabı yiyeceğiz” şeklinde konuştu.
    Karatay, daha sonra konferansta okurlarıyla bir araya geldi.

  • Ortaokul Çocukları Bile Antidepresan Kullanıyor

    Cankat Tulunay, Klinikfarmakoloji adlı sitede yayımlanan “Antidepresanlar ne işe yarar” başlıklı yazısında, depresyon nedir sorusuna hala verilmiş bir cevap olmadığını dolayısıyla çok sayıda tanım yapılıp ilaç tedavisinin dayatıldığını ifade etti.

    Gazeteci-yazar Soner Yalçın’ın Kara Kutu adlı kitabında depresyon ve antidepresan konusunda “aldatmacaların” ayrıntılı bir şekilde anlatıldığına atıfta bulunan Tulunay, ilaç firmalarının yan etkilere rağmen kâr uğruna nasıl ilaç sattıklarını anlattı.

    İşte Prof Dr. F. Cankat Tulunay’ın o yazısı:

    Aşağı yukarı 70 senedir kullandığımız ilaçların halen ciddi boyutlarda tartışılır oluşu ilaçlar hakkında şüpheler uyandırmıştır.  Başlangıçta tüberküloz tedavisi için kullanılan iproniazidin veremli hastaların depresyonunda bir rahatlama ortaya çıkartması üzerine depresyon tedavisi için onlarca MAOİ (monoaminoksidaz inhibitörü) piyasaya sürüldü ve 1957-1970 yılları arasında yaygın kullanıldı ve bir kısmı halen kullanılmakta. Bu ilaçların yan etkilerinin çok fazla olması ve bu konudaki araştırmaların artması neticesi aynı dönemde trisiklik antidepressanların (imipramin gibi) keşfi gerçekleşti ve MAOİ lerinin yerini almaya başladı ve bunlarda halen kullanılmaktadır.

    Ne yazık ki trisiklik antidepressanlar da çok ciddi yan etkilere sahipti. Bu arada gerek MAO İlerinin alt grupları ve gerekse trisikliklerin değişik versiyonları piyasaya girdi ve bunlar depresyon tedavisinde ciddi bir karmaşa yaratmaya başladı. Bu antidepressanların ölüme varan ciddi yan etkileri ve diğer taraftan tıpta (özellikle farmakolojide) araştırmalar sonucu beyin kimyası daha iyi anlaşılır hale gelmeye başladı ve eski antidepressanlardan daha az yan etkisi olduğu iddiası ile 1974 de ilk SSRİ (serotonin reuptake inhibitörü) fluoxetine, 1989 da atipik antidepressan bupropion, 1993 de SNRİ (serotonin norepinefrin reuptale inhibitörü) venlafaxine ve benzerleri piyasaya girerken 2013 de vertioxetine tedaviye girdi. Bugün birbirinden çok farklı mekanizmalarla etki ettiği ileri sürülen onlarca ve onların yüzlerce jeneriği depresyon tedavisi için piyasada birbirleri ile rekabettedir. İşin garibi sebebi ve oluşumu henüz tam bilinmeyen bir hastalık için birbirinden çok farklı mekanizmalarla etki eden yüzlerce ilacın çok yaygın kullanılmasıdır. Özellikle depresyon ve üzüntünün (sadness) ayırt edilmeden doktor veya hasta tarafından kendi kendine ilaç kullanması problemi işin içinden çıkılmaz hale getirmiştir. Bugün ülkemizde ortaokul-lise öğrencileri bile sevgililerinden ayrıldığında veya derslerde başarısız olduklarında kendi kendilerine bu ilaçları kullanabiliyorlar.

    Depresyon

    Depresyon nedir? Bu sorunun cevabı halen verilmiş değildir. Çoğuna göre beyin kimyasının bozulmasıdır. Depresyon tek bir hastalık mıdır? Hayır! Amerikan Psikiyatri Birliğine göre depresyon çeşitleri: Major depresyon, Persistent (kalıcı) depressif bozukluk (eskiden disritmi), Bipolar bozukluk, Mevsimsel duygusal bozukluk, Psikotik depresyon, Peripartum (eskiden doğum sonrası) depresyon, Premenstrüel distforik bozukluk (adet dönemi depresyonu), Situational (durumsal) depresyon, Atipik depresyon gibi tanımları ve bulguları birbirinden çok farklı antitelerdir. Bu konudaki sahtekarlıkların, aldatmacaların ve ahlaksızlıkların çok ayrıntılı hikayesini Soner Yalçın’ın ‘Kara Kutu kitabında bulabilirsiniz (sayfa 179-230, 2019, Kırmızı Kedi Yayınevi).(1)

    Sebebi (etiyolojisi) bilinmeyen, inanılır bir hayvan modeli olmaması ve birçok tipi olan bir bozukluk ve etki mekanizmaları birbirinden farklı ilaçlarla tedavi edilebilir mi? Veya tek bir ilaç bütün bu bozukluklarda tedavi edici etkiye sahip olabilir mi? Bütün bunlara ilaç firmalarının sahte yayınlarını, yan etkilerini saklamalarını, verdikleri rüşvetleri ve ilaç firmalarının piyonlarının propagandalarını ilave ederseniz ne kadar körleme bir tedavi yapıldığı kolaylıkla anlaşılır. Bağımsız araştırmacılar antidepressanların etkinliğini değişik tanı-tedavi kriterlerine göre değerlendirdiklerinde klinik olarak anlamlı bir farklılıklarının olmadığını, çoğunlukla plasebodan farklı olmadıklarını, bazı durumlarda plasebodan biraz daha etkili olduklarını saptadılar. Antidepressancılar (!) ilaçların etkilerini değerlendirmede genellikle ‘’Hamilton Depression Rating Scale’’ kullanıldığını, bunun da doğru sonuç vermediğini, “MontgomerAsberg Depression Rating Scale” in daha doğru sonuç verdiğini idia edilmiş isede yapılan araştırmalar bunu doğrulamamıştır.  Hamilton skalası kullanan 109 çalışma ve MADRS skalası kullanan 28 çalışma analiz edildiğinde Hamilton’da ilaçlar plasebodan 2ço7 puan, MADRS de 2.99 puan yüksek olduğu fakat hiçbirisi klinik olarak anlamlı bir sonuç vermemiştir. Hamilton skalasına göre klinik olarak etkili sonuç için farkın 7, MADRS için 8 puan olması gerekir. Sonuç, ilaç-plasebo farkı tedavi edici etkinin marjinal olarak küçük ve ortalama hastada etkinin hemen hemen olmadığını göstermiştir (2)

    YAN ETKİLER SAKLANIYOR Yan Etkiler Saklanıyor

    Konuyu işin içinden çıkılmaz hale getiren olay ilaç firmalarının kazançları uğruna hasta ve doktorları sömürmesi ve bunda da en büyük yardımı yandaş doktorlardan görmesidir. Bu konuda daha önce yazdıklarımız http://www.klinikfarmakoloji.com/search/node?keys=antidepressan sayfasından bulunabilir. İlaç firmalarının yan etkileri saklamaları, negatif sonuçları yayınlamamaları, aşırı reklam, rüşvet ve kandırmacaları devam ederken diğer taraftan ilaç firmalarına göbekten bağlı sözde araştırmacılar ve bunların müritleri tek yönlü, ilaçları öven yayınlara devam etmekte. Bu konudaki ilk uyarıcı yayın 2008 yılında Turner ve ark tarafından yapıldı (3). FDA’e ruhsat başvurusunda verilen 74 klinik araştırmanın %31’i yayınlanmamış çalışmalar olup FDA tarafından incelenen 37 çalışma pozitif (ilaç lehine) sonuçlulardı. Yayınlanan araştırmaların %94’ü pozitif sonuç gösterirken, FDA analizlerinde ancak %51’inin pozitif sonuç olduğu ortaya çıktı.

    Bütün Sahtekarlıkları Bilmesine Rağmen…

    Bu konudaki en çarpıcı olaylardan birisi 2001 yılında Keller ve ark. makalesidir (4). Bu araştırma (329 nolu klinik araştırma, 1994-1988 yılları arasında 12-17 yaş grubunda yapılmıştır) çok merkezli yapılmış olup birinci yazar Rhode Island özel Brown Üniversitesinden bir sahtekâr. 1400 Sayfa olan çalışma raporunun 200 sayfası hayalet yazar olan Sally K Laden’e verilerek bunu makale haline getirmesi isteniyor. Yazım epey uzun sürüyor (!) ve bu arada PAXIL’in pazarlayıcısı GLAXOSMITHKLINE (GSK) Laden’e bir mail gönderiyor: “İyi bildiğiniz gibi, çalışmaların sonuçları, birincil son noktalarda istatistiksel olarak anlamlılığa ulaşmadığımız için hayal kırıklığı yarattı. Bu nedenle veriler, ergen depresyonunun tedavisi için bir etiket iddiasını desteklemiyor’’. Laden bütün sahtekarlıkları bilmesine rağmen ergen hastaların depresyonunda PAROXETİNİN güvenli ve etkili olduğunu yazmaktan utanmaz. Hatta makalede GSK tarafından önerilen intihar sözcüğü yerine ‘’emotional Lability-duygusal dengesizlik’’ terimini kullanmaktan da çekinmez (Ladenin mahkeme dosyası: http://pogoarchives.org/m/ph/sally-laden-sti-deposition-20070315.pdf).

    Laden makaleyi bitirince GSK üç-beş kuruş vererek Rhode Island Brown Üniversitesinden MB Killeri kiralayarak makaleye ismini koyar, makalede ismi olan diğer araştırmacıların ne makaleden ne sonuçlardan haberi olmaz. Makale derhal ilaç firması tarafından pazarlanarak binlerce çocuğun bu ilacı kullanmaya başlamasına sebep olunca dürüst bilim adamları yapılan çalışmayı tekrar incelemiş ve sonuçları British Journal of Medicine de yayınlamışlardır (5). Bu araştırmaya göre: PAROXETINE (PAXIL) ve imipramine istatistik ve klinik olarak plasebodan ne primer ve ne de sekonder çıktılarda farklı değildir. Yani bu ilaçlar ergenlerde depresyon tedavisinde etkisiz olduğu gibi ölüme varan yan etkilere (Kendine zarar verme, düşmanlık, şiddet, çılgınlık, saldırganlık, cinayet düşüncesi, intihar) sahiptir. (2004 Yılında New York Baş Savcısı Elliot Spitzer GSK hakkında sahtekarlık davası (bilimsel veriler ile pazarlama söylemleri birbirine uymuyor) açtı ve firma 2.5 milyon dolar para cezası ve tüm verileri (Çalışma 329 dahil) kendi web sayfasında yayınlayacağını sözü ile savcılıkla anlaştı).

    Bu konudaki diğer bir önemli çalışma 26 Şubat 2008’de yayınlanan (6) meta analiz idi. Bu araştırmaya göre SSRI grubu antidepressanlar plasebo (yalancı ilaç) tan farksız idi. Bu araştırmacılar (İngiliz, Amerika, Kanada konsorsiyumu, tam bağımsız, ilaç firmaları ile ilişkisiz araştırmacılar) SSRI grubu antidepressanların yalnız çok şiddetli depresyonda kısmen etkili olabileceğini, hafif-şiddeti depresyonda plasebodan farksız olduklarını ileri sürdüler.

    İlaç Firmaları Tatlı Karlardan Vazgeçmez

    Bütün bunlara rağmen ilaç firmaları tatlı kârlarından vazgeçemez ve milyar dolarlık karların devamını ister ve bunun için de yeni piyonlar bulurlar. Halen antidepressanlara ait intiharların hastalığın fıtratında olduğunu (!) iddia edeler ama neden yalancı ilaç alan depresyonlu hastalarda antidepressan alanlara nazaran çok daha az olduğunu izah edemezler… Son senelerde işler kötüye gidince Lancette yeni bir meta analiz makalesi yayınlattılar (7). Bu makaleye göre 21 antidepressana ait 522 çalışmanın analizinde her ne kadar tüm yayınlanmamış çalışmalara erişememişler ve ayni çalışmanın farklı dergilerde yayınlanmış pozitif sonuçlarını da çalışmaya katmış olsalarsa da erişkin hastalarda antidepressanlar plasebodan istatistiksel olarak çok az farklı olmalarına rağmen klinik olarak anlamlı bir etki bulamamışlardı. JC Jakobseb ve ark., (8)

    1990-2019 arası antidepressanların etki ve yan etkileri ile ilgili derlemeleri analiz ettiklerinde majör depresyonda antidepressanların etkilerinin dikkate alınmayacak kadar küçük olduğunu, buna mukabil yan etkilerinin (mide-barsak bozuklukları, seksüel bozukluklar, uyku bozuklukları ilaç kesildikten sonra da devam etmiştir) daha çok olduğunu gösterdiler. Bu çalışmanın diğer önemli bir bulgusu ise antidepressanların hafif ve orta şiddetteki depresyonlarda etkisiz olmasına rağmen şiddetli depresyonlarda etkili olduğu yalanını ortaya çıkartmasıydı. Araştırmacılar sonuç olarak ‘’antidepressanların majör depressif bozukluklarda kullanılmamalarını’’ tavsiye ettiler. Benzer sonuçlar Sertralin (Zoloft) için yayınlandı. LG Duffy ve ark. (9) yaptıkları çok merkezli PANDA klinik çalışmasında sertralinin 6 haftalık tedavide şiddetli depresyonda etkili olduklarına dair anlamlı bir sonuca erişemedi.

    Her geçen gün antidepressanların foyaları daha fazla ortaya çıkmakta. De Vrie ve ark (10) 105 randomize plasebo kontrollü çalışma ve FDA derlemelerindeki 16 antidepressanla ilgili sonuçları analiz ettiklerinde Bağımsız yayınlarda yayınlanmayan 32 çalışmanın 23’ünün (% 72) sonuçlarını bildiren 107 havuzlu (pooled trials) yayınını bulduk bir araya getirilmiş 107 çalışmanın yayınından sadece beşi (% 5) olumsuz sonuçlara varmıştı. Yani klinik araştırmalardaki negatif sonuçlar yayınlarda saklanmaktadır.

    “İntihar Düşünce ya da Davranışlarını Artırma Olasılığı Bulunmaktadır”

    Antidepressanlarla ilgili en çok tartışılan konulardan birisi de bunların intihara sebep olup olmayacağıdır. Bu konunun artık tartışılacak çok fazla bir yeri kalmamıştır. Son 20 yılda bu konuda ilaç firmalarının güdümünde olmayan dürüst araştırmacılar tarafından yapılan çalışmalar bunu ispat etmiş Türkiyede bile bu ilaçların prospektüslerinde “Antidepresan ilaçların çocuklar ve 24 yaşına kadar olan gençlerdeki kullanımlarının, intihar düşünce ya da davranışlarını artırma olasılığı bulunmaktadır. Bu nedenle özellikle tedavinin başlangıcı ve ilk aylarında, ilaç dozunun artırılma/azaltılma ya da kesilme dönemlerinde hastanın gösterebileceği huzursuzluk, aşırı hareketlilik gibi beklenmedik davranış değişiklikleri ya da intihar olasılığı gibi nedenlerle hastanın gerek ailesi gerekse tedavi edicilerce yakinen izlenmesi gereklidir. PAXİL’in çocuklar ve 18 yaş altındaki adolesanlarda kullanımı endike değildir’’.

    Buna rağmen Türkiyede de halen antidepressanların intihar riskini artırmadığını iddia eden bilgisi yetersiz veya ilaç firmalarının piyonu kişiler bulunmakta. Ferguson ve arkadaşları (11) 87.650 hastayı kapsayan 702 klinik araştırmayı incelediklerinde SSRI grubu antidepressan alanlarda plaseboya nazaran intihar oranında 1.14-4.55 (0rtalama 2.28) artış vardır. Khan ve arkadaşları ise (12) 2000 yılından sonra yapılan araştırmalarda daha önceki yıllarda yapılan araştırmalara göre antidepressan kullanımına bağlı intihar ve intihara temayül riskinde anlamlı azalma olduğunu iddia ettiler (Arif Khan, M.D.,80 ilaç firmasına ait 503 klinik araştırmanın birinci araştırmacısı!!!!). Bu makalenin kritiği Hengartener ve arkadaşlarından geldi (13) Khan’nın makalesini ve datasını tekrar analiz ettiklerinde kullanılan istatistik yönteminin ve metodlarının uygun olamadığını intiharların azalmadığını, aksine ilaca başladıktan sonra intiharların plaseboya göre 2.5 misli arttığını gösterdiler.

    “MAALESEF İLAÇ TEDAVİLERİ HAKKINDA KANITA DAYALI TIPTAN BAHSETMEK MÜMKÜN DEĞİL”

    Son senelerde tıpta iki önemli kavram sıkça tartışılmaya başlandı. Bunlardan birincisi kanıta dayalı tıp konseptidir. Anlamı bilimsel yöntemlerle elde edilmiş verilerin yine bilimsel ve kabul edilmiş yöntemlerle değerlendirilmesi ve analiz edilmesidir. Maalesef ilaç tedavileri hakkında kanıta dayalı tıptan bahsetmek mümkün değildir. Bir taraftan ilaç firmalarının sahtekarlıkları, satılmış-ahlaksız araştırmacıların yayınları diğer taraftan sağlık otoritelerindeki yolsuzluk ve rüşvetler ilaçlara güveni yerle bir etmiş, ilaçlar doktor ve eczacılara verilen rüşvetlerle satılır hale gelmiştir (14, 15). Türkiye dahil birçok ülkede plasebodan farksız birçok ilaç milyarlarca dolar karla satılmaktadır. İlaç sanayiinin karlılığı mafyayı dahi geçmiştir. Bugün ilaç sanayi mafyadan fazla uyuşturucu satmaktadır ve bu konu ABD Parlamentosu ve Beyaz Sarayda tartışılmaktadır ama Türkiye’de yüksek kodeinli ilaçlar reçete kontrolü şartı ile satılmaktadır. Yakın zamana kadar bütün çırpınmalarımıza rağmen Lyrica ve benzerleri serbestçe satılmış ve binlerce kişide bağımlılığa sebep olmuş ancak Narkotik büronun sayesinde bu ilaçlar yeşil reçete kapsamına alınmıştır. Bağımlılık yaptığı artık çok iyi bilinen antidepressanların da kontrol altına alınması gerekmektedir.

    Bu yazıda antidepressanların yan etkilerini irdelemedik. Bu ilaçların yan etkileri birçok ilaçtan çok fazladır. Bunların bir kısmını www.klinikfarmakoloji.com da araştırma motoruna ‘’antidepressan’’ yazarak bulabilirsiniz. Her zaman olduğu gibi bu sefer de bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanlar kıyameti koparacaklardır (16). Bazı doktor arkadaşlar bu ilaçların hastalarına iyi geldiğini plasebo cevabı bilmeden söyleyecektir. Birçok hasta kendilerinin bu ilaçlardan fayda gördüğünü söyleyecektir. Plasebo (yalancı) ilaç cevabının çok yüksek olduğu ilaçlarda bunlar normaldir. Yukarıda bunları detaylı olarak açıkladık. Umarım ki karşı çıkanlar bu yazıları ve referanslarını okuduktan sonra tenkitlerini yaparlar. Bu tip tenkitler başımızın üzerindedir.

    Referanslar

    1- Soner Yalçının ‘’Kara Kutu’’ sayfa 179-230, 2019, Kırmızı Kedi Yayınevi

    2- Hengartner, M. P., ve ark.,. Efficacy of new-generation antidepressants assessed with the Montgomery-Asberg Depression Rating Scale, the gold standard clinician rating scale: A meta-analysis of randomized placebo-controlled trials. Center for open Science, 12 Kasım 2019).

    3- Turner EH ve ark., Selective publication of antidepressant trials and its influence on apparent efficacy, N Engl J Med. 2008 Jan 17;358(3):252-60)

    4- Keller MB ve 22 arkadaşı,  Efficacy of paroxetine in the treatment of adolescent major depression: a randomized, controlled trial. J Am Acad Child Adolesc Psychiatry. 2001 Jul;40(7):762-72

    5- Joanna Le Noury ve ark., Restoring Study 329: efficacy and harms of paroxetine and imipramine in treatment of major depression in adolescence, BMJ 2015;351:h4320

    6- Irving Kirsch, Brett J. Deacon, Tania B. Huedo-Medina, Alan Scoboria, Thomas J. Moore, Blair T. Johnson, Initial Severity and Antidepressant Benefits: A Meta-Analysis of Data Submitted to the Food and Drug Administration, , PLoS Med 5(2): e45”

    7- Cipriani A ve ark., Comparative efficacy and acceptability of 21 antidepressant drugs for the acute treatment of adults with major depressive disorder: a systematic review and network meta-analysis,, Lancet. 2018 Apr 7;391(10128):1357-1366

    8- Jakobsen JC, Gluud C, Kirsch I, Should antidepressants be used for major depressive disorder? BMJ Evidence-Based Medicine Published Online First: 25 September 2019)

    9- Lewis, G., Duffy, ve ark., The clinical effectiveness of sertraline in primary care and the role of depression severity and duration (PANDA): a pragmatic, double-blind, placebo-controlled randomised trial. Lancet Psychiatry. 6:903-914, 1 Kasım 2019)

    10- de Vries ve ark., Hiding negative trials by pooling them: a secondary analysis of pooled-trials publication bias in FDA-registered antidepressant trials. Psychol Med. 12: 2020-2026, 2019 Eylül)

    11- Fergusson D ve ark., Association between suicide attempts and selective serotonin reuptake inhibitors: systematic review of randomised controlled trials, BMJ.  19;330, 2005)

    12- Kan A. Ve ark., Decreased suicide rates in recent antidepressant clinical trials, Psychopharmacology, 235: 1455-1462, 2018

    13- Hengartner, M. P., & Plöderl, M.  Newer-generation antidepressants and suicide risk in randomized controlled trials: A re-analysis of the FDA database. Psychotherapy & Psychosomatics. 88: 373-374, 2019).

    14- Tulunay FC., BİLİMSEL YAYINLARA NE KADAR GÜVENİLİR? SAHTE YAYIN VAR MI? http://www.klinikfarmakoloji.com/bilimsel-yazilar/bilimsel-yayinlara-ne-kadar-guvenilir-sahte-yayin-var-mi

    15- Tulunay FC. KİRLİ BİLİM (SCIENCE) KEPAZELİĞİNE KİM DUR DİYECEK? KANITA DAYALI TIP VAR MI? http://www.klinikfarmakoloji.com/editorden/kirli-bilim-science-kepazeligine-kim-dur-diyecek-kanita-dayali-tip-var-mi

    16- Tulunay FC. TIBBİ FAHİŞELİK (MEDICAL PROSTITUTION), http://www.klinikfarmakoloji.com/aci-ilac/tibbi-fahiselik-medical-prostitution

    Ladenin mahkeme dosyası: http://pogoarchives.org/m/ph/sally-laden-sti-deposition-20070315.pdf)

  • Google’dan Türkiye’deki Kesintinin Sebebine Dair Açıklama

    Sorunun çözümüne kadar geçen sürede gösterdiğiniz sabır için teşekkür ederiz. Sorunun temel nedenini belirlemiş ve etkilenen trafiği, ağımızın sorundan etkilenmiş olan kısımlarının etrafına yönlendirmiş durumdayız. Konuyla ilgili dahili bir araştırma sürdürüyoruz. İleriki bir tarihte ayrıntılı bir olay özetini de paylaşmış olacağız.” denildi.

  • Twitter CEO’su, Mark Zuckerberg’i Takipten Çıkardı

    Beklenmedik olayın ardından, Twitter’ın resmi hesabı, yaşananlara cevaben, keçi emojisi paylaştı.

    Olay Dorsey’in, Big Tech Alert diye bilinen ve teknoloji devlerinin Twitter faaliyetlerini izleyen hesabı takip etmesiyle başladı. Bu karar, dikkatleri hesaba çekmek ve Twitter CEO’sunun ondan haberdar olduğunu göstermek için yapılan özel bir hamle gibi görünüyordu.

    Bundan kısa bir süre sonra da Dorsey, Mark Zuckerberg‘i takipten çıkardı. Dorsey bu kararı açıklamamış ve ikili arasında da dışarıya açık etkileşim yaşanmamıştı.

    Beklendiği üzere söz konusu takip hesabı, Twitter patronunun artık Facebook kurucusunu takip etmediğine dair paylaşım yaptı.

    Twitter‘ın resmi hesabı da bu paylaşıma keçi emojisiyle yanıt verdi.

    Olaydan önce hesapların hiçbiri (dışarıya açık biçimde) etkileşime geçmemişti. Bunun gerçek bir atışmanın mı yoksa dostane bir hicvin mi sonucu olduğu henüz belli değil.

    Zuckerberg’in Twitter hesabı, 400 binden fazla takipçisi olmasına rağmen, neredeyse hiç kullanılmıyor. Zuckerberg hesabını 2009 boyunca yeni özelliklere dair yazmak için kullanmıştı. O yıldan sonra tek paylaşımı 2012’de attığı, resmi Facebook sayfasındaki bir gönderiye yönlendiren tweet olmuştu.

    Açıklanamayan ve sıradışı bir başka davranışı ise yıl boyunca tek bir kullanıcıyı takip etmesiydi. Ancak Zuckerberg, o tek kullanıcıyı bu yılın başında takip etti ve bunun yaşanan son olaylarla ilgisi olduğu düşünülmüyor.

    Bazı kullanıcılar, Twitter‘ın resmi hesabından paylaşılan keçi emojisinin (ve belki de tüm olayın) yılın başında iki milyarder arasında yaşanan garip atışmaya atıfta bulunduğunu iddia ediyor.

    Ocak ayında DorseyZuckerberg‘in yalnızca kendi öldürdüğü hayvanların etini yemeye karar verdiği dönemde, o hayvanlardan birini yemekte ikram ettiğini iddia etmişti.

    Dorsey, Zuckerberg‘in “çok, çok akıllı bir iş insanı” olduğunu söylemiş ve ardından, “Akşam yemeğinde bana keçi pişirdi. Keçiyi o öldürdü” demişti .

    Twitter patronu daha sonra, Zuckerberg’in keçiyi onun karşısında değil “yemekten önce öldürdüğünü” açıklığa kavuşturmuştu.

    Sanırım onları öldürüyor. Önce bir lazer silahı ve sonra da bıçakla. Ardından onu kasaba gönderiyor.

    Dorsey daha sonra, lazer dediği aracın muhtemelen bir şok tabancası olduğunu söyleyerek kendini açıklamış ve keçiyi soğuk olduğu için yemediğini ifade etmişti.

  • Google’un Sözlü Savunma Toplantısı 5 Şubat’ta Yapılacak

    Rekabet Kurumunun internet sitesinden yapılan duyuruya göre, Google Reklamcılık ve Pazarlama Ltd Şti, Google International LLC, Google LLC, Google Ireland Limited ve Alphabet Inc. hakkında yürütülen soruşturmanın sözlü savunma toplantısı 5 Şubat 2020’de gerçekleştirilecek.

    Google‘ın genel arama pazarındaki hakim durumunu kötüye kullanarak çevrim içi alışveriş hizmetleri pazarındaki rakiplerinin faaliyetlerini zorlaştırmak suretiyle 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un 6. maddesini ihlal ettiği iddiası üzerine yürütülen soruşturmada sözlü savunma aşamasına gelindi.

    Toplantıya katılmak isteyen şikayetçi ve üçüncü kişilerin, Rekabet Kurulu Nezdinde Yapılan Sözlü Savunma Toplantıları Hakkında Tebliğ uyarınca, toplantı konusu ile ilgili menfaat ilişkilerini ortaya koyan bilgi ve belgeleri içeren dilekçeyle 27 Ocak mesai saati sonuna kadar Rekabet Kurumuna başvurmaları gerekiyor.