Blog

  • Kışı Hasta Geçirmemek İçin Bu Gıdaları Tüketin

    Kış aylarında bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi konusunda bilgi veren Dr. Ali Nizamoğlu, “Öncelikle kışın gece ve gündüz arasındaki ısı farklılıkları çok olduğu için vücudumuz uyum sıkıntısı yaşamaktadır. Bağışıklık sistemimiz doğal olarak zayıflamaktadır. Güçlendirmek için bazı hususlara dikkat etmemiz gerekiyor. Öncelikle sağlıklı ve düzenli beslenmemiz gerekiyor. Mevsim meyvelerini ve sebzelerini, et, süt ve diğer ürünleri bol bol tüketmeliyiz. C vitaminini yeterli miktarda almamız gerekiyor. C vitamini için limon, mandalina, greyfurt ve portakal en başta gelen meyvelerdir. Buna ilaveten roka, maydonoz, yeşil ve kırmızıbiber gibi gıdaları da soframızda bulundurmamız gerekiyor” dedi.

    D vitamini için de bol bol somon, sardalye, uskumru ve ton balıklarını haftada en az 1 kez tüketilmesi gerektiğini belirten Nizamoğlu, “Açık ve güneşli havalarda ise en az 15 dakika güneş almamız gerekmektedir. Çinko vücuttaki bağışıklık için önemli. Saç, tırnak, cilt yenilenmesi için mutlaka çinko olması gerekiyor. Bunların haricinde düzenli uyku ve bol su tüketmenin önemi vardır. Kapalı ortamların ise bol bol havalandırılmalıdır. Bu dönemde bazı riskli grupların grip aşısının yapılması gerekiyor” diye uyardı.

  • Sivilceler Ruh Sağlığını Ciddi Şekilde Etkiliyor

    Dermatoloji Uzmanı Dr. Ayfer Aydın, “Sivilce kişinin yüzüne ve tüm güzelliğine gölge düşüren bir durumdur. Özellikle ergenlik döneminde akne problemi ciddi ruhsal problemler oluşturabilir. Ergenlik çağı dışında sivilce özellikle genç kadınları yaygın olarak etkileyebilir. Genç kadınlarda karşı cins tarafından beğenilme, güzel görünme kariyer, iş hayatı vs. hayat içinde kadınları bu yoğun akne ve izleri oldukça etkiler. Stres oldukça sivilceler artar ve sivilcelerin artışı da stres oluşturur. Yani birbirini arttıran bir kısır döngü oluşur. Sivilceli kadınlarda sosyal ilişkilerde zorluklar, sosyal fobi, keyifsizlik, depresyon görülebilir. Yapılan çalışmalarda, sivilceli kişilerin daha sinirli oldukları saptanmıştır. Sivilceden dolayı kendine olan güvenleri azalmıştır. Dış görünümün bozulması nedeniyle depresyon çok sık görülür” dedi.

     

    Bu kişiler göz temasından kaçınır

    Sivilcenin ruh sağlığını ciddi oranda etkilediğini ifade eden Dr. Aydın, “Bu kişiler göz temasından kaçınır, saçlarını uzatarak yüzlerini saçlarıyla kapatmaya çalışırlar. Kambur dururlar. Bazı genç kızlar ise sivilcelerin gözükmemesi için, sivilcelerini arttırdığını bilmelerine rağmen, yoğun kapatıcı fondöten ve pudra kullanırlar. Sırt ve göğsünde sivilcesi olanlar, spor aktivitelerine katılmaktan kaçınırlar. Kıyafet değiştirirken görünmek istemezler, gizlenirler, özellikle ergenlik döneminde yüzdeki sivilceler diğer yaşıtları tarafından alay konusu olabilir. Bazı çocuklar, genç kadın ve erkekler yeni ilişkiler ve arkadaşlıklar kurmaktan kaçınırlar. Ergenlik çağında özgüven eksikliğinden insanlarla tanışıp arkadaş olmaktan dahi kaçınabilirler. Oldukça utangaç görünebilirler. Bu nedenle, başka insanlar tarafından değişik ve itici bulunabilirler. Hatta bazılarında sosyal fobi gelişebilir. Bazı sivilceli hastalar okula gitmeye isteksizdirler. Bazıları ise okulu terk ederek eğitimlerini ve gelecekteki iş yaşamlarını dahi riske atarlar” diye konuştu.

    Sivilcelerin, kariyer seçeneklerini dahi azalttığını kaydeden Dr. Aydın, “Dış görünüşe dayalı işleri tercih edemezler. Görsel sanatlar, sinema, oyunculuk ,mankenlik gibi işlerde sivilceli olmaları dezavantaj olacaktır. Sivilceli hastalar, iş başvurularında daha az başarılı olma riski taşırlar. Kendine güvensizdirler. İşe alacak kişileri etkilemeyi başaramayabilirler. Bütün bunlar aknenin ne kadar önemli bir hastalık olduğunu anlamak için yeterlidir. Tedavisi olan bir hastalık olan akne doğru yaklaşımla tedavi edilebilir ve hayat kolaylaşabilir” ifadelerini kullandı.

  • Sağlık Bakanlığı’ndan Uyuz İlacı Açıklaması

    Bakanlıktan yapılan açıklamada şöyle denildi: “Bazı basın yayın organlarında piyasada uyuz ilacı bulunmadığına dair iddiaların yer alması üzerine bu açıklamanın yapılmasına gerek görülmüştür. Sağlık Bakanlığı, İlaç Takip Sistemi ile üretici firma, ecza depoları ve eczanelerde bulunan tüm ilaçları takip etmektedir. Sistemden alınan verilere göre, halk arasında uyuz olarak bilinen scabies enfestasyonu için kullanılan ilaçların mevcut stokları aşağıdaki şekildedir. 56 bin 736 kutu deri kremi, 133 bin 467 kutu losyon, 178 bin 691 kutu şampuan olmak üzere toplam 368 bin 894 kutu ilaç mevcuttur. Stoklarda ihtiyacı karşılayabilecek miktarda ürün mevcuttur, herhangi bir ilaç sıkıntısı söz konusu değildir. Mevcut stok ve üretim miktarları, önümüzdeki dönemde de bir sıkıntı yaşanmayacağını göstermektedir.”

  • Hafıza Sildirme İşlemleri Gerçekten Faydalı Oluyor Mu?

    Psikiyatri Uzmanı Doç. Dr. Onur Noyan, TMU yönteminde özel bir cihazla beyinde elektromanyetik alan oluşturulduğunu anlatarak, “Buna, elektromanyetik alanın beynin derin dokularına nüfuz etmesiyle birlikte ortaya çıkan, beyindeki elektriksel aktivite prensibiyle çalışan bir tedavi tekniği diyebiliriz. Hafıza silme ya da kötü anıları silme gibi son dönemde çok popüler söylemlere konu olsa da bu tekniklerin hiç birinin böyle bir etkisi yok. Kötü anıları silme ya da olumsuz yaşam olaylarını unutmak gibi bir beklenti, psikiyatrik tedavide yok zaten” dedi.

    PSİKİYATRİDE SİHİRLİ DEĞNEK YOK

    Psikiyatrik tedavilerde bir çok insanın sihirli değnek gibi her şeyin bir anda düzelmesini beklediğine işaret eden Doç. Dr. Noyan, sözlerini şöyle sürdürdü:

    “Bu tabii ki mümkün değil. Hızlı tedavi bizim istediğimiz bir şey de değil. Uzun soluklu bu tedavi sürecinde, kötü olaylarla baş etme biçiminin ya da yetisinin gelişebilmesini istiyoruz. TMU tedavisinde, süreç 20-30 seans sürüyor. Hasta uyumuyor, sandalyesine oturuyor, dışarıdan bir elektromanyetik alan veriliyor, yaklaşık 15-20 dakika kadar. Her gün yapılıyor bu. Seanslar boyunca hasta ilacını kullanmaya, psikoterapisine de devame diyor. Bütüncül tedavinin küçük bir parçası aslında TMU. Bizim çalıştığımız alan, yaşam olaylarına karşı kişinin vermiş olduğu tepkileri değiştirmeye çalışmak. Çünkü bir olayda vermiş olduğu bir tepki, başka bir olayda hastalığın daha şiddetli şekilde ortaya çıkmasına neden olabilir.”

    İLAÇ VE TERAPİYE YARDIMCI BİR YÖNTEM

    Doç. Dr. Noyan,TMU’nun teknik olarak işleyişini ise şöyle anlattı:

    “Beyin üstüne yerleştirdiğimiz bir cihazın oluşturmuş olduğu elektromanyetik alan, beyindeki dokuya etki ederek o bölgedeki elektriksel aktivite değişikliğinin ortaya çıkmasını sağlıyor. Peki bu ne işimize yarıyor? Şunu çok net biliyoruz. Psikiyatrik hastalıklar uzun seyirli beyin değişikliklerinden sonra ortaya çıkan hastalıklar. Biz ilaçlarla, terapi ile beyindeki bozulan elektrokimyasal ya da biyokimyasal yapıyı düzeltmeye çalışıyoruz. Bazen ilaç veya terapiye dirençli tablolar ortaya çıkabiliyor. Bu direnci aşmak için TMU çok faydalı bir tedavi şekli.”

    FOBİLERDE EMDR İŞE YARIYOR

    Klinik Psikolog Aziz Görkem Çetin de EMDR’nin de hafıza silme tekniği olarak bilindiğini söyleyerek, şu bilgileri verdi:

    “EMDR, göz hareketleriyle duyarsızlaştırma ve yeniden işleme olarak kullanılıyor. Aslında açılımı da bu. Genellikle travmatik yaşantılar sonrasında ve fobilerde kullandığımız bir sistem. Bu iki noktada işe yarıyor. Aslında amaç geçmişte yaşanan olayı danışana tekrar deneyimletmek. Bunu yaparken de bu detayları aslında oradaki negatif düşüncelerini, hatta bazen bazı noktalarda bazı kötü olan bir olayla koku da eşleşebiliyor. Bu danışanda farklı semptomlara sebep olabiliyor. Bütüncül bir yaklaşım. Yaşanan travmalara etkisi var. Bir de insanların fobilerinde faydalı oluyor. Kapalı alan korkusu olabilir, asansör korkusu olabilir, bıçak korkusu olabilir. Bunlara yönelik bir tedavi. Hafıza silme olarak biliniyor ama hiç öyle bir şey değil. Çünkü burada amaç olayı unutturmak değil. Geçmişi, geçmişe yönelik kaygıyı, oradaki sıkıntıyı deneyimletmek, ona yönelik bir duyarsızlaştırma geliştirmek ve sonrasında bunu tekrar yeniden işlemek.”

  • Alman Telekom Şirketi 5G Teknolojisi İçin Seçimini Yaptı

    Amerika Birleşik Devletleri‘nin Çin hükümeti için istihbarat topladığını iddia ettiği Huawei‘nin Almanya‘da lisans alıp alamayacağı ise henüz bilinmiyor.

    WashingtonÇinli teknoloji devi ile iş birliği yapan müttefikleriyle istihbarat paylaşımını kesme tehdidinde bulunuyor. Telekomünikasyon ağlarının yapımı ve işletilmesi ile ilgili bir düzenleme hazırlayan Berlin yönetimi ise ilgili şirketlerden lisans alabilmeleri için, söz konusu yasa gereğince güvenli olduklarını kanıtlamasını istiyor.

    Bu, Almanya’nın Washington’un baskılarına rağmen, dünyanın en büyük telekom donanım üreticisi Huawei‘yi yasaklamasının söz konusu olmadığı anlamına geliyor.

    Hedef 2021’e kadar 16 milyon müşteri

    İspanya merkezli Telefonica’nın Almanya ayağı olan Telefonica Deutschland’dan yapılan açıklamada “Lisanslarla ilgili belirsizliğin bir an önce çözüleceğini umuyoruz. Şu aşamada tedarikçi firmaların lisanları ile ilgili tablo net değil.” denildi.

    Altyapı çalışmalarının 2020’nin ilk aylarında başlayacağını duyuran şirket, 2021’in sonlarında Berlin, Hamburg, Münih, Köln ve Frankfurt’taki yaklaşık 16 milyon müşteriye 5G teknolojisini ulaştırmayı hedefliyor.

  • Huzursuz Bacak Sendromu Uykusuzluğa Sebep Olabilir

    Nöroloji uzmanı Dr. Biman Chabou hastalığın bacaklarda kaşıntı, ürperme, ağrı, yanma ve karıncalanma gibi semptomlarla kendini belli ettiğini, bu belirtilerle gelen hastalara detaylı bir muayene yapılmasının büyük önem taşıdığına dikkat çekerek “Ailelerin hareketli gibi görülen çocuklarına karşı dikkatli olmaları gerekiyor” dedi.

    Huzursuz bacak sendromunun, kadınlarda ve erkeklerde görülen yaygın bir sinir sistemi hastalığı olduğunu belirten  Nöroloji uzmanı Dr. Biman Chabou hastalığa yakalanan kişilerin genellikle gece saatlerinde artış gösteren bacaklarında ağrı ve rahatsızlık hissi hissettiğini ve  huzursuzluk hissiyatından kaynaklı, sürekli olarak bacağını hareket ettirme ihtiyacı duyan hasta istemsiz olarak seğirmeler yaşadığını söyledi. Dr. Chabou sözlerine şöyle devam etti:

    “Hastanın bu yakınmalarının oturma ve yatma gibi durumlarda ortaya çıkması hayat kalitesini de olumsuz etkilemektedir. Gebelik dönemi ve bazı ikincil nedenlere bağlı olarak gelişen semptomlar dışında hastalığın kendiliğinden geçmesi nadir görülür. Hatta gebelik öncesi var olan yakınmalar artabilir, son aylarda şiddetlenebilir. Hastalar bazen yakınmaların geçtiğini hatta kaybolduğunu söylese de bulgular tekrar ortaya çıkabilmektedir. Kandaki demirin eksilmesi, stres, aşırı egzersiz, alkol ve sigara kullanımı ve kafein hastalığın tetiklenmesinde ve şiddetlenmesinde bilinen en belirgin nedenler arasındadır.”

    “ÇOCUĞUN HAREKETLİ OLMASINDAN ŞÜPHELENİN”

    Genetik faktörlere yatkın olan huzursuz bacak sendromunun hastalığın ortaya çıkış yaşını doğrudan etkilediğini belirten Dr. Biman Chabou, “Ailevi faktörler sebebiyle sıklıkla genç yaşlarda, hatta çocukluk çağında görülebiliyor. Çocukluk döneminde ortaya çıkabilen huzursuz bacak sendromunda bazı çocuklar bacaklarını sürekli hareket ettirdiklerinden ‘Hiperaktif çocuk’ olarak tanımlanmaktadır. Bazı çocukların da bacak ağrısı olarak ifade ettikleri ağrılar ‘Büyüme ağrısı’ olarak değerlendirilerek hastalar tedavisiz kalabilirler” dedi.

    B12 EKSİKLİĞİ İLE ORTAYA ÇIKABİLİR

    Bireylerde huzursuz bacak sendromu teşhisinin konulabilmesi için öncelikle bireyin hastalık öyküsü ve ailesinde görülen hastalıkların detaylı olarak öğrenilmesi gerektiğini belirten Dr. Biman Chabou sözlerine şöyle devam etti: “Hastalık ailesel olabildiği gibi kendiliğinden de ortaya çıkabiliyor. Hastalıktan şüphelenildiği durumlarda fiziksel ve nörolojik muayeneler yapılır. Teşhis aşamasında uyku hastalıkları alanında uzman hekimlerin de hastaları muayene etmesi büyük önem taşır. Hastalığın teşhisi aşamasında bazı elektrofizyolojik testler ve kan tahlillerinden yararlanılabilir. Huzursuz bacak sendromu, bireyde bulunan herhangi başka bir rahatsızlıktan kaynaklı olarak ortaya çıkar. Bu hastalık polinöropati, böbrek hastalığı, parkinson, anemi, gebelik, vitamin veya mineral eksikliği veya bazı romatizmal hastalıklar olabilir. Yapılan tanı testleri sonucunda huzursuz bacak sendromu teşhisi konulan hastalarda tedavi süreci titizlikle planlanmalıdır. Şeker hastalığı, romatizmal hastalıklar, bel ve boyun fıtıkları, kanserler, B12, folik asit ve magnezyum eksikliklerinde huzursuz bacak sendromu sıklığı artmaktadır.”

    “TEDAVİ SÜRECİNDE BESLENME ÖNEMLİ

    Huzursuz bacak sendromu hastalığının tedavisinde, hastalığın çeşidinin belirlenmesinin önemli bir rol oynadığını belirten Dr. Biman Chabou sözlerini şöyle noktaladı: “Hastalığın altında yatan demir eksikliği, anemi gibi herhangi bir sorun olması durumunda öncelikli olarak bu sorunun giderilmesine yönelik bir tedavi planı uygulanmalıdır. Bunun haricindeki durumlarda masaj, sıcak ve soğuk kompres uygulamaları, egzersiz ve ilaç tedavilerinden yararlanılabilmektedir. Beslenmenin de büyük önem taşıdığı bu hastalıkta kafein gibi hastalığı tetikleyen maddelerin diyetle alımının kontrol altında tutulmasında fayda vardır. Bunların haricinde huzursuz bacak sendromu hastaları stres, sigara kullanımı, uzun süre hareketsiz kalma gibi durumlardan da kaçınmalıdır. Serum ferritin düzeyi, böbrek fonksiyon testleri, magnezyum, vitamin B12 ve folik asit düzeylerine bakılır. Huzursuz bacak sendromlu hastaların üçte birinde nöropati (sinir kılıfı veya gövdesinde hasar) çıkması nedeniyle EMG yapılır. Bu hastalıkta sıklıkla uykuda periyodik hareket bozukluğu da sık olarak ortaya çıkmaktadır. demir, magnezyum ve folik asit tedaviye destek olarak kullanılmaktadır.”

  • Karnabaharın Faydaları Say Say Bitmiyor

    Diyetisyen Dilara Demirkan Erkek, “Turpgillerden olan karnabahar içeriğindeki birçok vitamin, mineraller, karotenoidler, lif, çözünür posalar ve fenolik bileşiklerin iyi tedarikçileri olduğundan doğal antioksidan kaynağı bir sebzedir. Beslenme alışkanlıklarının değişmesine bağlı artan kolon ve mide kanserine karşı koruyucu rol üstlendiği saptanan bu sebze, sülforafan içeriği sayesinde birçok kanser türüne karşı da koruyucudur” dedi.

    Erkek, Karnabaharın Diğer Faydaları Hakkında Şu Bilgileri Verdi:

    “Karnabahar vücuttaki kolesterol düzeyini dengede tutar. Ülser ve gastrit gibi mide sorunlarına, mide yanması ve ekşimesi gibi durumlarına karşı yarar sağlar. Yüksek lif içeriği sayesinde, bağırsakların düzenli çalışmasını sağlar ve sindirim sistemini düzenler. Aynı zamanda uzun süreli tokluk sağlar ve mide boşalmasını geciktirdiği için kan şekerinde oluşacak ani değişiklikleri önler. Lif içeriği özellikle bel çevresinde oluşan yağlara karşı etki gösterir. Karnabahar içerdiği B grubu vitaminler sayesinde sinir sistemini onarıcı ve düzenleyici etki gösterir. Potasyumdan zengin olan bu sebze tansiyonu dengeleyerek kan basıncını düzenler. Pişirme yöntemleri sebzelerin vitamin, mineral içeriklerini etkilemektedir. Yanlış pişirme yöntemi uygulandığında sebzelerde vitamin kayıpları oluşmaktadır. Bu nedenle de karnabaharın zeytinyağlı yemeği, salatası ya da haşlama yöntemleri tercih edilmelidir. Karnabahar kesinlikle kızartılarak yenilmemelidir.”

  • Her Hareketli Çocuk ‘Hiperaktif’ Denebilir Mi?

    Uzman Klinik Psikolog Müjde Yahşi, “Birçok aile çocuğunun ödev yaparken çabuk sıkıldığından, dikkatini dersine verememesinden, aşırı hareketliliğinden ya da okulda öğretmenlerinin bu yöndeki şikayetlerinden dolayı çocuğuyla çatışma yaşayabiliyor. Ailelerin ve öğretmenlerin de böyle durumlarda akıllarına ilk olarak, çocukta dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu mu var sorusunu düşürüyor. DEHB genetik kökenli ve nörobiyolojik hastalık olarak tanımlanır. 3 farklı belirti grubu taşır. Dikkat eksikliği, hiperaktivite ve dürtüselliğin bir arada, farklı şiddetlerde ya da bazen de tek başına görüldüğü bozukluktur. Bu bozukluk, yalnızca çocuklarda değil, ergenlerde hatta yetişkinlerde de görülebilir. Bu tanın konulabilmesi için; belirtilerin 12 yaşından önce var olması ve en az iki ortamda (ev, iş, okul, vb.) görülmesi, sosyal, mesleki ya da akademik hayat kalitesinin bozulması ve başka ruhsal bozukluğa bağlı olmaması, en az 6 ay süredir var olması gerekir. Bu çocuklar sınıf ortamında, dikkat toplamada, anlatılanları dinlemede ve kurallara uymada zorlanırlar, düzensiz ve dağınıktırlar, bir görevi yerine getirirken unutkanlık sık görülür, dürtüsel davranışlar gösterirler, aşırı konuşurlar, sıralarını bekleme sabırları yoktur. Sürekli eşyalarını kaybederler. Ayrıca eş zamanlı çalışırken başarısızdırlar. Elleri ayakları kıpır kıpırdır, oturmaları gereken yerlerde bile sürekli ayaktadırlar ve sınıfta amaçsızca koşuşturup dururlar. Bir işi sonuna kadar tamamlayamazlar. Sürekli olarak diğer insanların sözünü keser, kendilerine bir soru sorulduğun da, soru tamamlanmadan cevabını verirler” dedi.

     

    Normal hareketli ile aşırı hareketli çocukların ayırt edici özelliklerinin olduğunu ifade eden Yahşi, “Normal hareketli çocuğun davranışları uyumlu, sürekli ve amaca yöneliktir. Sınırlayıcı bir ortam varsa ve dikkatini yoğunlaştırması gerekiyorsa çocuğun hareketliliği azalırken stres yaşadığında hareketliliği artar. Aşırı hareketli çocuğun davranışları keyfi ve amaçsızdır. Sınırlayıcı bir ortam varsa ve dikkatini yoğunlaştırması gerekiyorsa, çocuğun hareketliliği artar. Aşırı hareketli çocuk heyecan verici ortamlarda sakinleşirken, normal durumlarda hareketliliği artar. DEHB olan çocukların güçsüz tarafları olduğu kadar, güçlü olduğu tarafları da vardır. Bu çocukların meraklı, heyecanlı ve enerji dolu olmaları, diğer insanlarla kolay iletişim kurabilmeleri, adalet ve adaletsizlik konularında oldukça duyarlı olmaları, sempatik olmaları, risk almayı sevmeleri, şakacı ve empati olmaları gibi birçok olumlu özellikleri vardır. DEHB olan çocukların gösterdiği olumsuz davranışlara odaklanmak yerine olumlu davranışlarını pekiştirmeleri ve çocukla oyun oynayarak problemleri çözmeye çalışmaları gerekir. DEHB olan çocukların öğretmenleri ya da ebeveynleri tarafından övgü içeren sözlerden kaçınmaları gerekir. Zira övgü; çocuk üzerinde baskı oluşturabileceğinden ve güçsüz taraflarının gelişmesine engel olabileceğinden çocuğa övücü sözlerle yaklaşılmamalıdır. “Sen bir dâhisin, sen sınıfın en akıllı çocuğusun, gördüğüm en güzel resmi çizdin, bu işin üstesinden ancak sen gelebilirsin” gibi abartılı ve övücü ifadeler yerine “Ödevini yapmak için çaba sarf ediyorsun, dikkatini iyi bir şekilde topladığını düşünüyorum, bu davranışı kutluyorum” gibi takdir içerikli ifadeler kullanılmalıdır” diye konuştu.

    Şiddet içerikli ve çok uyaranlı videoların izlenmesi ve bu tarz oyunların sık oynanması dikkat, dürtüsel kontrol ve planlamadan sorumlu beyin bölgesi frontal loba zarar verdiğini kaydeden Yahşi, “DEHB belirtilerinin şiddetini artırabilir. O nedenle ailelerin TV, tablet, telefon gibi elektronik uyaranlara sınırlandırmalar getirmeleri gerekir. DEHB çocuklar engellendikçe, uyarıldıkça ve cezalandırıldıkça DEHB belirtilerinin şiddeti artar ve davranış kontrolü sağlamaları güçleşir. Ailelerin ve öğretmenlerin problemli davranışı görmezden gelerek dikkatini, ilgisini çeken alana yönlendirmeleri gerekir.

    DEHB olan çocukla inatlaşmak yerine onunla bağ kurmak, oluşabilecek çatışmaların önüne geçerek olumlu iletişim kurulmasını sağlayacaktır. Ailesi ve öğretmenleri tarafından DEHB olan çocuğun olumsuz özelliklerine takılı kalmayıp olumlu özelliklerini fark ederek yeteneği olduğu alanlarının desteklenmesi gerekir. Ailesi ya da öğretmenleri tarafından DEHB olan çocuğa etiketlendirilme yapılması; çocuğun kendini suçlu, yetersiz ve değersiz hissetmesine neden olabilir. Dolayısıyla çocuğun benlik algısı düşebilir ve çocuk zamanla bu durumu içselleştirebilir. O neden etiketlendirmeden uzak durulması gerekir. İnsanoğlu için en önemli olan duygu güven duygusunu öğretmenlerin ve ebeveynlerin DEHB olan çocuğa hissettirmeyi asla ihmal etmemeleri gerekir. Hatalarına ve başarısızlıklarına rağmen ona her daim güvendiklerini ve yanında olduklarını hissettirerek çocuğun iyi hissetmesini sağlamaları gerekir. Her hastalıkta olduğu gibi DEHB olan bir çocuk, öğretmen ya da ebeveyn tarafından ne kadar erken fark edilirse, uzman desteği ile o kadar başarı sağlanabilir. O nedenle öğretmenlerin ve ebeveynlerin iyi bir gözlemci olmaları esastır” açıklamalarında bulundu.

  • Güvenli İnternet Hizmeti 9 Yaşında

    Ulaştırma ve Altyapı Bakan Yardımcısı Ömer Fatih Sayan, sosyal medya üzerinden yürütülen korku ve algı operasyonlarıyla çocukların ve gençlerin siber zorbalığa maruz kaldığına dikkati çekerek, “Gençlerimiz başta olmak üzere toplum olarak, internette üretilen içerikleri tüketmekten ziyade pozitif içerik üretme, internetten öğrendiğimiz bilgileri ürüne dönüştürebilme çabası içinde olmalıyız.” dedi.

    Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) ev sahipliğinde “Güvenli İnternet Hizmeti“nin 9. yılı kapsamında çalıştay düzenlendi.

    Sayan, çalıştayın açılışında, dijital materyallerin artması ve bunlara erişimin yaygınlaşmasıyla küresel ölçekte yaşanan dönüşümün, içerdiği fırsatların yanında çözülmesi gereken problemleri de beraberinde getirdiğini söyledi.

    Sosyal medya üzerinden yürütülen korku ve algı operasyonlarıyla çocukların ve gençlerin siber zorbalığa maruz kalmasının bu risklerden bazıları olduğunu belirten Sayan, “Gençlerimiz başta olmak üzere toplum olarak, internette üretilen içerikleri tüketmekten ziyade pozitif içerik üretme, internetten öğrendiğimiz bilgileri ürüne dönüştürebilme çabası içinde olmalıyız.” değerlendirmesinde bulundu.

    Sayan, Bakanlık ve BTK tarafından güvenli internet konusunda yapılan çalışmalardan bahsederek, ücretsiz sunulan “Güvenli İnternet Hizmeti”nin kullanıcı sayısının giderek arttığını ancak istenilen düzeye ulaşılamadığını bildirdi.

    Çocukların internetteki olumsuz içeriklerden etkilenmemesi için ebeveynlere büyük sorumluluk düştüğünü dile getiren Sayan, “Çocuklarımızla güçlü bir iletişim kanalı geliştirmeli, sorgulayıcı ve yargılayıcı bir tutum yerine onlara arkadaş gibi yaklaşmalıyız. Video izleme, anlık mesajlaşma ve sosyal medya platformlarının yaş sınırlamalarına dikkat etmemiz gerekiyor.” diye konuştu.

    Sayan, tüm sorumluğun ailelere yüklenemeyeceğini ifade ederek, internet içeriği sağlayıcılarının, içeriklere ortam sunan yer sağlayıcılarının, sosyal sorumluluklarının da farkında olarak çalışma yapmaları gerektiğini anlattı.

    Dijital oyunlarda millilik vurgusu

    Sayan, dijital oyun konusuna da değinerek, şunları kaydetti:

    “Yazılımın önemli bir parçası olan dijital oyunlar internet kadar üzerinde durulması gereken bir alan. Burada yerlilik ve millilik konusunda hassasiyetimiz var. Çocuklarımızın kod yazma becerilerini geliştirirken, Türkçeyi kullanmalarını, kendi öz değerlerimizi temel alarak teknolojiyi bir araç olarak görmelerini istiyoruz.”

    Kodlama eğitiminin bir ihtiyaçtan daha öte zorunluluk olmaya başladığını vurgulayan Sayan, bu konuda BTK Akademi’nin önemli çalışmaları bulunduğunu ve bu yıl çeşitli konularda 2 bin 650 öğrenciye eğitim verildiğini bildirdi.

    Sayan, Güvenli İnternet Tırı’nın da il il dolaşarak teknolojiye erişemeyen çocuklara ulaştığını belirtti.

    “10 milyonun üzerinde alan adının sınıflandırılmasını yaptık”

    BTK Başkanı Ömer Abdullah Karagözoğlu da Güvenli İnternet Hizmeti başladığından bu yana, BTK tarafından 10 milyonun üzerinde alan adının sınıflandırılmasının yapıldığını kaydetti.

    Karagözoğlu, Güvenli İnternet Hizmetini tercih eden abone sayısının 7 milyona yaklaştığını belirterek, “Güvenli İnternet Hizmeti verilmeye başlanıldığı günden bu yana, başta Türkiye üzerinden erişilen alan adları olmak üzere, kurumumuz tarafından 10 milyonun üzerinde alan adının sınıflandırılması yapıldı ve vatandaşlar tarafından iletilen 3 milyonun üzerindeki ihbar ve itiraz değerlendirildi.” bilgisini paylaştı.

    BTK tarafından, son 3 yılda ülke çapındaki okullarda düzenlenen 560 etkinlikle, yaklaşık 105 bin öğrenci, öğretmen ve ebeveyne “internetin bilinçli, güvenli ve etkin kullanımı”na yönelik eğitim verildiğini ifade eden Karagözoğlu, “Kurumumuz bünyesinde 2016 yılında kurulan, Bilinçlendirme, Yardım ve İhbar Merkezleri’nden oluşan ‘Güvenli İnternet Merkezi’yle, internetin bilinçli ve güvenli kullanımına ilişkin yürütülen bilinçlendirme çalışmaları, daha etkili ve verimli hale geldi.” diye konuştu.

    Konuşmaların ardından, güvenli internet hizmetinin yaygınlaştırılması, servis sunum kalitesinin artırılması, abonelerin bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesine yönelik işletmecilere düşen görevler ve haberleşme güvenliğinin sağlanmasına yönelik yapılması gerekenlerin tartışılacağı çalıştay başladı.

  • Apple’dan, Ev Fiyatına Bilgisayar! Tam 420 Bin TL

    Apple’ın WWDC 2019 konferansında tanıttığı ‘profesyonel iş makinesi’  olarak adlandırılan Mac Pro model bilgisayarı, ülkemizde satışa sunuldu.
    Tasarım konusunda birçok eleştiri alan cihazın performansı ise uzmanlardan tam not aldı.

    Ürün standart olarak satın alınmak istendiğinde Apple’ın resmi satış sitesindeki sayfa şu şekilde;

     

    TÜM ÖZELLİKLERLE BERABER 420 BİN TL

    Apple şu anda Mac Pro almak isteyenlerin karşısına iki farklı çeşit çıkartıyor. Kullanıcılar, kule tipi kasa veya raf tipi kasa olarak adlandırılan 2 farklı üründen birini seçilebiliyor. Raf tipi kasa henüz ABD’de dahil satışa çıkmış değil. Kule tipi kasa seçeneğini başlangıç fiyatı ise 42 bin 999 lira olarak belirlendi.  Ürünü ek donanımlar talep edilmesi halinde ise fiyat 420 bin liraya kadar çıkabiliyor.

    Apple’ın resmi sitesinde ürünün tüm donanımları eklendiğinde ortaya çıkan tablo şöyle;