Karın ağrısı ve mide bulantısı şikayetiyle özel bir hastaneye başvuran 60 yaşındaki Hanım Yaşar’ın yapılan tetkiklerinde, safra kesesinde taş olduğu tespit edildi. Genel cerrahi uzmanı Opr. Dr. Aziz Cengiz tarafından ameliyata alınan Yaşar’ın safra kesesinden 3 bin 765 taş çıkarıldı.
Ameliyatla ilgili açıklama yapan Opr. Dr. Aziz Cengiz, hastanın başarılı bir ameliyatla sağlığına kavuştuğunu belirterek, “Ameliyat sonrasında hastamızın safra kesesinden çıkan taş sayısı biri biraz şaşırttı. Taşların sayımı için 4 arkadaşımızı görevlendirdik. Yaklaşık bir saat sürdü sayım. 3 bin 765 adet taş sayıldı” dedi.
Cengiz, hastanın genel durumunun iyi olduğunu ve taburcu olacağını açıkladı.
Safra kesesi taşları bayanlarda özellikle sık olduğunu dile getiren Cengiz, “Son dönemlerde genç yaştaki erkeklerde safra kesesi taşı artmakta. Bunda da özellikle beslenme alışkanlığının değişimi ve hareketsiz yaşam etkili oluyor” dedi.
Blog
-
Safra Kesekinden 3 Bin 765 Adet Taş Çıkarıldı
-
Renault Grubu ve Nino Robotics’ten Engel Tanımayan İş Birliği
Renault Grubu, engelli bireylerin hareket özgürlüğüne destek olacak yeni çözümlere imza atmak üzere teknoloji tasarım şirketi Nino Robotics ile iş birliği anlaşması yaptı. Anlaşma ile Renault Grubu, hareket kısıtlı kişilerin ihtiyaçlarına da cevap verecek şekilde herkes için sürdürülebilir ve ulaşılabilir mobilite çözümleri geliştirme misyonunu devam ettiriyor.
İş birliği kapsamında Renault Grubu Sosyal ve Sürdürülebilir Etki Departmanı, mobilite alanında güçlü toplumsal etki yaratma potansiyeli olan projeleri destekleyen Mobilize Invest şirketi aracılığıyla Nino Robotics’e finansal katkı sağlayacak ve Renault Grubu mühendisleri (akü uzmanları, motorizasyon, bağlanırlık vb) ile özel çalışmalar yürüterek bir sponsorluk planı oluşturacak. Hedef, uygun ulaşım çözümlerine yönelik algıyı değiştirmeyi amaçlayan yeni “alternatif oturma düzenine sahip, kişisel taşıma aracı” tasarımcısı Nino Robotics’in büyümesini desteklemek ve özellikle yakın gelecekte piyasaya süreceği elektrikli aracı NINO4’ün üretim hacminin endüstriyel ölçekte artırmak.
Nino Robotics’in kurucusu Pierre Bardina, NINO4 ile hareket etme kabiliyeti kısıtlı olan engelli bireylere yönelik sıkça sunulan çözümlerden çok daha farklı bir alternatif sunmayı hedefliyor. Oldukça dikkat çekici, şık ve renkli tasarımının yanı sıra, minimum yer gerektiren boyutu ile de öne çıkan bu “alternatif oturma düzenine sahip kişisel taşıma aracı” ayrıca, kullanıcılara akü seviyesi, hız ve gidilen mesafe gibi verileri sunan bağlanırlık özelliğine sahip olacak. “Beni Takip Et” fonksiyonu ile araç, üçüncü şahısların NINO4’e ve kullanıcısına otomatik-takip özelliği sayesinde kılavuzluk etmesine olanak sağlayacak.Günümüze dek, Nino Robotics şirketi engelli bireylere yönelik Nino– kendi kendini dengeleyen kişisel taşıyıcı ve One– tekerlekli sandalyeler için tasarlanmış scooter olmak üzere iki farklı ürün geliştirdi ve piyasaya sürdü.
NINO4 engellilerin mobilitesini artıracak
Renault-Nissan-Mitsubishi İttifakı’nın Proje Direktörü ve Nino Robotics’in akıl hocası Pierrick Cornet iş birliği anlaşmasıyla ilgili şunları söyledi: “Nino Robotics’in mobilite vizyonu elektrikli, bağlanırlık özellikli ve mümkün olduğunca çok insan için ulaşılabilir çözümler yaratmayıiçeriyor. Bu da Renault Grubu’nun stratejisi ve toplumsal taahhütleri ile örtüşüyor. Bir akıl hocası olarak, misyonum Nino Robotics ile otomotiv dünyası arasındaki potansiyel bağları ortaya çıkarmak ve deneyim paylaşımına olanak sağlamak. Ekiplerimizle Nino Robotics arasında bilgi ve uzmanlık alışverişini teşvik edecek olan bu anlaşmayı gerçekleştirmekten çok mutluyuz. Bu iş birliği ben de dahil olmak üzere Grubun birçok çalışanının ‘toplum menfaatine yönelik hedefleri olan faaliyetlerde bulunma arzumuzu’ gerçekleştirmemize olanak sağlayacak.”
Nino Robotics CEO’su Pierre Bardina da değerlendirmesinde, “Nino Robotics, az yürüyebilen, yürümede zorluk çeken ya da hiç yürüyemeyenlerin hareket edebilme ihtiyaçlarını karşılamak için kuruldu. NINO4’ün konsepti, ezber bozan bir tasarıma sahip küçük bir elektrikli aracı kullanma arzusu yaratmaya dayalı. NINO4’ü yaşlılar, engelli bireyler ve hareket kabiliyeti kısıtlı olan herkes geçici ya da kalıcı olarak kullanabilir. Çünkü Nino Robotics’in tasarımı özgüveni önemli düzeyde artırıyor, kullanıcılarının sosyalleşmesini sağlıyor ve onlara hem duygusal hem fiziksel anlamda moral katarak olumlu etki yaratıyor. Nino Robotics tarafından tasarlanan araçları mobilite, modernlik ve bağlanırlık sunan sosyal makineler olarak tanımlayabiliriz” ifadelerini kullandı.
Renault Grubu Hakkında
Renault Grubu 1898’den bu yana otomobil üretmektedir. Günümüzde uluslararası çok markalı bir grup olarak faaliyetlerine devam eden Grup, 2018 senesinde 134 ülkede 3.9 milyona yakın araç satışı gerçekleştirdi. Dünyanın dört bir yanında 36 üretim tesisi, 12.700 satış noktası olan Grubun 180.000’den fazla çalışanı bulunmaktadır. Geleceğin önemli teknolojik zorluklarına çözüm bulmaya çalışırken aynı zamanda karlı büyüme stratejisini de sürdüren Renault Grubu, tüm dünyada büyümeye odaklıdır. Bu bağlamda, beş markasıyla (Renault, Dacia, Renault Samsung Motors, Alpine ve LADA), elektrikli araçlarla ve Nissan ve Mitsubishi Motors’la kurduğu benzersiz ittifakıyla oluşturduğu sinerjiden yararlanır. 2016’dan bu yana yüzde yüz Renault’nun sahibi olduğu ekiple Formula 1 Dünya Şampiyonası’na katılan Grup, inovasyon ve farkındalığın önemli bir platformu olan motor sporlarına da büyük önem verir.
Nino Robotics Hakkında
Nino Robotics, 2014 senesinin Aralık ayında, az yürüyebilen, yürümede zorluk çeken ya da hiç yürüyemeyenlerin mobilite ihtiyaçlarını karşılamak için kuruldu. Güçlü tasarım, son teknolojik özellikler ve kullanım kolaylığı Nino Robotics’in ürünlerini benzersiz mobilite çözümleri haline getiriyor. Nino Robotics’in misyonu mobilite ihtiyacını karşılarken aynı zamanda insanların bakış açısını değiştirerek günlük ulaşımı benzersiz bir keyfe dönüştürmek. Günümüze dek, Nino Robotics iki ürün geliştirdi ve piyasaya sürdü: Nino- kendi kendini dengeleyen kişisel taşıyıcı ve One- tekerlekli sandalyeler için tasarlanmış bir scooter. (moped). Kurulduğundan bu yana şirket 400’den fazla Nino ve 140 adet One sattı ve cirosu toplam 2.5 milyon EUR’ya ulaştı. NINO4 ile Nino Robotics, MaaS (Hizmet olarak Mobilite) ve mikro mobilite dünyasına girerek bir dönüm noktasına imza atıyor.
-
‘Podcast’ Yeniden Trend Oldu
Dijital medya ürünlerinin internet üzerinden bilgisayara ve taşınabilir cihazlara indirilebilecek şekilde yayınlanmasını sağlayan “Podcast” uygulaması giderek yaygınlaşıyor.
“Podcast” kültürü yaklaşık 20 yıl öncesine dayanıyor. Dijital formatta yer alan ve Türkiye’de yeni yeni yaygınlaşmaya başlayan Podcast medya programları, ilk olarak ABD ve İngiltere’de yayımlanmaya başladı. Küresel teknoloji firması Apple, müzik dinleme cihazı olarak ürettiği iPod’larda, müzik dinlemenin yanında “Podcast” servislerine de yer vermeye başladı.
Podcast yayıncıları teknolojiden sağlığa, eğitimden seyahate kadar birçok alanda tecrübe ve bilgilerini dinleyicilere aktarıyor. Bu sebeple Podcast, “bireysel bülten” olarak da anılıyor.
Çok uluslu teknoloji firmaları Google ve Spotify de bu alandaki yatırımlarını artırıyor. Geçen yıl “Google Podcasts” hizmetini kullanıcılarına sunmaya başlayan şirket, uygulamanın daha fazla yayılmasını sağlamak için çalışma yürütüyor. Google, ağustos ayında yaptığı güncellemeyle “Podcast”leri ayrı bir modülde kullanıcılarına göstermeye başladı. Bu güncelleme sayesinde kullanıcılar Google Podcasts uygulaması veya internet portalı üzerinden istedikleri Podcast yayınını dinleyebiliyorlar.
Müzik dinleme uygulaması Spotify ise eylül ayında kullanıcılarının oluşturdukları müzik listelerine, Podcast yayınlarının da eklenebileceğini açıklamıştı.
Şehir hayatı “Podcast” trendini yükseltiyor
Dijital Hayat Akademisi Kurucusu Bilal Eren, “Veriler, ABD’de Podcast ile yüzde 14-15 teknoloji, yüzde 13 yemek kültürü, yüzde 13 gezi, yüzde 11 hikaye anlatıcılığı alanlarında yayınların yapıldığını gösteriyor. Buradan bir anlamda bir şeyler öğrenme derdi olan kişiler için platformun uygun olduğu anlaşılabilir.” dedi.
Podcast’ın yeni bir teknoloji olmadığını, neredeyse çeyrek asır öncesine dayandığını belirten Eren, şöyle konuştu:
“Podcast sonuçta yeni bir teknoloji değil fakat şu an yükselen bir trendde. Çünkü artık dünya nüfusunun yüzde 51’i şehirlerde yaşıyor. Şehir hayatının getirdiği yoğunluktan dolayı da birden çok işi bir arada yürütmemiz gerekiyor. İşte veya evde, kendinize bir şey katmak istiyorsanız Podcast bunu tam anlamıyla karşılıyor. Çarşıda, pazarda, yolda, kulaklığınızı takıp, belirli konularda hedefinize yönelik şeyler hakkında donanımlı kişilerden bir şeyler dinleyebileceğiniz bir platform olma özelliğine sahip.”
Türkiye’nin Podcast yayıncılığında henüz işin başında olduğunu vurgulayan Eren, “Bilim, yemek, hikaye anlatıcılığı, sanat, dinlenme ve takip oranları diğer mecralara göre düşük, genel olarak eğlence içerikleri daha fazla dinleniyor.” bilgisini paylaştı.
Teknoloji şirketlerinden yeni hamleler
Eren, Podcast yayıncılığında dünya genelinde henüz iş modellerinin oturmadığını bildirdi.
Eren, “Soundcloud, Spotify gibi ses formatında çalışan şirketler bu alana yatırım yapıyorlar fakat Apple’ın bu alanda stratejisi ve bakış açısı daha farklı. Çünkü onlar bir ekosistem oluşturmaya çalışıyorlar. Spotify ise 2 Podcast şirketini satın aldı ve içerik üreticileri için platformunu açtı. Bu önemli bir hamle.” diye konuştu.
Teknoloji şirketlerinin bu alandaki hamlelerine dikkati çeken Eren, şunları kaydetti:
“Spotify son dönemde bu alanda bir şeyler yapmak istiyor. Bu işin tabiri caizse ‘Google’ı olmak istiyor fakat bu işin gelir modeli hala net değil. Gelir modeli biraz netleşirse o zaman içerik üreticiler için de bu içerikleri yayımlayan platformlar için de bir yatırım alanı olacak.”
-
Doç. Dr. Karakeçili: “HIV/AIDS Sosyal İlişkilerle Bulaşmaz”
Dünya AIDS Günü dolayısıyla bir açıklama yapan Doç. Dr. Faruk Karakeçili, şu bilgilere yer verdi:
“İnsan immün yetmezlik virüsü (HIV) bağışık yanıtta görev alan hücrelerimizi hedef alarak hasara uğratır. Bu hücrelerin kaybı sonucu savunma sistemi zayıflar ve ileri aşamalarında bağışıklık sistemi çöker. Böylece, normal sağlıklı bir insanda çok sorun oluşturmayacak olan basit enfeksiyonlar veya fırsatçı enfeksiyonlar çok ciddi seyrederek ölüme sebep olabilir. HIV/AIDS dünyada ilk tanımlandığı 1980’li yıllardan günümüze kadar milyonlarca ölüme sebep olmuştur. HIV/AIDS din, dil, ırk, cinsiyet ve ülke ayrımı yapmadan hızla yayılmakta ve ülke ekonomilerine büyük yük getirmektedir. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre 2018 yılında 770 bin kişi HIV/AIDS ve buna bağlı bağlı komplikasyonlar nedeniyle yaşamını yitirmiştir. 2018 yılı sonu itibariyle yaklaşık 37.9 milyon HIV ile yaşayan insan olduğu bildirilmiştir. Son 5 yıl içinde ülkemiz gibi gelişmekte olan ülkelerde yeni tanı konan HIV/AIDS vakalarındaki artış dikkat çekicidir.Günümüzde virüsü tamamen yok edip kür sağlayacak bir tedavi olmamakla birlikte çok etkili tedaviler mevcuttur. Antiretroviral tedavi (ART) kullanımı sonucu virüs yükü ciddi olarak baskılanmakta ve yaşam kalitesi ve beklentisi oldukça artmaktadır. Dünyada 2000 ila 2018 yılları arasında, yeni HIV enfeksiyonları %37 azalırken HIV’e bağlı ölümler %45 azalmış ve bu süre zarfında ART sayesinde 13.6 milyon hayat kurtarılmıştır. Günümüzde tüm dünyada yetişkinlerin %62’sinin, çocukların ise %54’ünün yaşam boyu ART aldığı bildirilmektedir. Günümüzde düzenli ART kullanımı ile birlikte HIV/AIDS artık ölümcül değil tıpkı diyabet, hipertansiyon gibi kronik hastalıklar kategorisine alınmıştır.
HIV’in temel bulaşma yolları; korunmasız cinsel ilişki, kan/kan ürünleri ve HIV(+) bir anneden bebeğine doğum sırasında veya doğum sonrası emzirme yoluyladır. Dünyada halen en sık bulaşma yolu korunmasız cinsel ilişkidir ve prezervatif (kondom) kullanımı bulaşmanın engellenmesinde oldukça etkilidir. HIV; sarılmakla, el sıkışmakla, öpüşmekle, aynı kaptan yemek yemekle, aynı ortamdaki havayı solumakla bulaşmaz. Yani, genel olarak toplumdaki yanlış algının aksine HIV sosyal ilişkilerle bulaşmaz. Henüz etkili aşısı olmayan HIV/AIDS ile en etkili mücadele yolu, bu virusun bulaşma yollarını bilerek etkin bir biçimde korunmaktır. Bununla birlikte korunmasız cinsel ilişki gibi riskli bir temas sonrası test yaptırılması, test sonucunun pozitif saptanması durumunda hekim kontrolünde tedavi olunması önerilmektedir.
HIV/AIDS konusunda toplum farkındalığını artırmak üzere, 1988 yılından beri 1 Aralık günü Dünya AIDS Günü olarak kabul edilmiştir. Küresel sağlık kampanyası kapsamında Dünya AIDS Günü’nün 31. yılında Dünya Sağlık Örgütü etkinlikler yapmaktadır. Bu kapsamda dünya çapında her yıl olduğu gibi bu yıl da HIV/AIDS’e dikkat çekmek amacıyla hastaneler, mesleki dernekler ve sivil toplum kuruluşları tarafından etkinlikler düzenlenmektedir. Dünyada olduğu gibi ülkemizde de HIV/AIDS’in yayılımının sınırlandırılması, hatta durdurulması, öncelikle toplumun bulaşma ve korunma yolları konusunda bilgi düzeylerinin ve farkındalığının artırılmasıyla mümkün olacaktır. Hastalığın tanınması ve erken tanı konulmasıyla birlikte, erken tedavi başlanması çok önemlidir. Erken tanı ve tedavi, HIV pozitif bir bireyin kendi sağlığı kadar diğer kişilere bulaştırmanın engellenmesi açısından da çok önemlidir. Özellikle etkili koruyucu önlemlerin alınması, hastalığın erken tanı ve tedavisi için Dünya AIDS Günü’nün bu anlamda uyarıcı işlevi olması hedeflenmektedir”
-
Soğuk Havalar Kalbi Krizi Riskini Arttırıyor
Isı kaybını önlemek için vücutta otomatik reflekslerin devreye girmesi ile başta derideki damarlar olmak üzere yaygın damar ağlarında büzüşme sağlanarak sıcak kan kalbe yönlendirildiğini ifade eden Medicana Bursa Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Enbiya Aksakal, “Koruyucu refleksler aynı zamanda sıcak kanın tekrar vücuda pompalanması için kalp hızını arttırmakta böylece nabız hızlanmaktadır. Sonuçta hem kalbe geri dönen kan miktarı hem de dakikada kalp atım sayısı artması sebebiyle kalbin iş yükü artmış olmaktadır. Kalbin iş yükünün artması kalp kasına olan kan akımında arz ve talep dengesini değiştirmektedir. Bu sebeple şiddetli soğuklarda ve aşırı ısı kayıpları olan durumlarda sağlıklı insanların kalplerinde bile kalp kasında beslenme yetersizliklerine ve buna bağlı olarak göğüs ağrısı, göğüste yanma ve baskı hissine yol açmaktadır. Soğuk havaya bağlı kalbin iş yükünün artması ve kan akımında arz ve talep dengesinin olumsuz etkilenmesi kalp damar hastalıkları olan bireylerde kalp hastalıklarına bağlı şikâyetlerin artmasına veya tıbbi tedaviye rağmen şikâyetlerin giderilememesine yol açmaktadır” dedi.
Soğuk havanın doğrudan kalp damarlarında da büzüşmeye sebep olarak kalp kaslarında beslenme yetersizliklerine yol açtığını belirten Aksakal, “Bu sebeple aniden ve şiddetli olarak soğuğa maruziyet kalp krizlerine ve ani kalp ölümlerine yol açmaktadır. Kış aylarında kalp krizi riski yaz aylarına göre 2- 3 kata kadar yükselmektedir ve klinik olarak daha kötü seyretmektedir. Soğuk hava aynı zamanda vücutta damarlarda büzüşmeyle birlikte pıhtılaşmaya meyil oluşturarak kalp hastalıklarına bağlı şikâyetlerin ortaya çıkmasına, şiddetlenmesine veya aniden olumsuz sonlanmasına yol açmaktadır. Soğuk havaya maruziyet süresi uzadıkça kalp sebepli olumsuz olay sıklığı orantılı olarak artmaktadır. Daha önce kalp hastalığı olmayan bireylerde soğuk hava ile birlikte göğüs ağrısı veya göğüste baskı, yanma hissi meydana gelmesi kalp damar hastalığını şüphelendirecek önemli bir belirtidir” diye konuştu.
Kalp hastalarının soğuk havalarda basit önlemlerle korunabileceğini de ekleyen Aksakal, “Kalın giysiler giyilmesi, meyve sebze tüketiminin ölçülü olarak devam ettirilmesi, hareketsizlikten kaçınılması, düzenli egzersiz yapılması, beslenme ve uyku düzenine dikkat edilmesi, gerekli hallerde D vitamini takviyesi alınması, nezle-grip durumlarında hekime danışmadan ilaç kullanılmaması, grip aşısı yaptırılması, kullanılmakta olan kalp ve hipertansiyon ilaçlarına devam edilmesi kolay uygulanabilir koruyucu yöntemlerdir” ifadelerini kullandı.
-
METÜM’de Organlar Aslına Uygun Üretilerek Hastanın Vücuduna Yerleştirilebiliyor
SBÜ bünyesindeki METÜM’ün çalışmalarının konu alındığı etkinliğe, SBÜ Rektörü Prof. Dr. Cevdet Erdöl, METÜM Müdürü Doç. Dr. Simel Ayyıldız, akademisyenler ve tıp öğrencileri katıldı.
SBÜ Rektörü Prof. Dr. Erdöl burada yaptığı konuşmada, kişiye özel implant tasarım ve üretimi yapan METÜM’ün, sanayici ve kurumlar için endüstriyel alanda ürün tasarımı ve üretimleri ile bu alanda öncü merkezlerden biri olduğunu vurguladı.
METÜM’ün ayrıca üniversiteler ve araştırmacılar için ARGE projelerine tasarım ve üretim açısından da destek verdiğini anlatan Erdöl, “METÜM’de, kafatası, göğüs, çene, omurga ve yüz gibi bölgelerde kaza, silahla yaralanma ya da doğumsal nedenlerle kaybedilen, olmayan organlar aslına bire bir uygun üretilerek hastanın vücuduna yerleştirilebiliyor. Merkezimiz, kamuda medikal anlamda tasarımdan üretime hizmet eden ve sertifika üretimleri yapan tek merkezdir” diye konuştu.
Prof. Dr. Erdöl, merkezde, konvansiyonel yöntemlerle rekonstrüksiyon yapılamayan vakalarda kafatası, kalça kemiği, çene, göğüs kemiği gibi yaşam kalitesi için büyük önem taşıyan, parçalanan ya da alınan kemik dokularının yerine 3 boyutlu yazıcı teknolojisiyle üretilen parçaların da eklenebildiğini belirtti.“Daha fazla hasta merkezimizden yararlanabilecek”
Hasta memnuniyeti ve medikal işlemlerde verimliliğin arttırılabilmesi, mikro ve makro boyutlardaki ürünlerin geliştirilmesi yönünde, gerekli araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin yürütüldüğünü de anlatan Erdöl, METÜM’de imal edilen tıbbi cihazların finansmanının, Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından karşılanmasına yönelik protokol imzalandığını da hatırlattı.
Erdöl, “Özellikle gazilerimizin ve diğer vatandaşlarımızın ortez-protez ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik güzel bir adım attık. Bu protokolle, kamuda daha fazla hasta, merkezimizden yararlanma imkanı bulabilecek. Vatandaşlarımızın daha etkin bir şekilde sağlık hizmetine ulaşmasına katkı sağlamak ve yaşam kalitelerini arttırmak bizim için çok önemli. Aynı zamanda alternatif üreticilerle rekabet edebilmek ve yurt çapında yaygın olarak tercih edilebilme adına önemli bir avantaj sağlamış olduk.” diye konuştu.“Tasarım ve üretim aynı merkezde”
METÜM Müdürü Doç. Dr. Simel Ayyıldız ise konuşmasında, merkezin esas amacının gazilere hizmet etmek olduğunu belirterek, 2011’de kurulan merkezin 2016’da Sağlık Bilimleri Üniversitesine devredildikten sonra 2018’de Gülhane Medikal Tasarım ve Üretim Merkezi adını aldığını söyledi.
Türkiye’de tek, dünyada ise sayılı merkezlerden olan METÜM’ün özelliğinin, tasarımdan üretime tüm hizmetin aynı çatı altında verilmesi olduğunu dile getiren Ayyıldız, “Tasarladıklarımızı aynı yerde üretebilme imkanına sahibiz. Bu da bizi bu alanda öncü ve lider bir merkez konumuna taşıyor. Kişiye özel implantlar üretirken bunları araştırma, geliştirme faaliyetleriyle insan sağlığına daha faydalı hale getirmeye çalışıyoruz.” ifadelerini kullandı.
Ayyıldız, merkezde; kişiye özel üretilen implantların, trafik kazası, kanser, ateşli silah yaralanması gibi durumlarda sert doku ihtiyacı için standart yollarla yapılması mümkün olmayan her bir hasta için özel olarak tasarlanan vücut protezlerinin üretiminin yapıldığı bilgisini verdi. Konuşmaların ardından, kişiye özel implant üretimleriyle sağlığına kavuşan hastalara yapılan operasyonlar hakkında bilgi verildi. -
HIV Raporu: Türkiye’de 22 Bin Taşıyıcı Var, Yüzde 80’i Erkek
1 Aralık Dünya AIDS Günü nedeniyle virüse dair bilgi veren Prof. Dr. Emel Erdal Çalıkoğlu, virüsün vücuda girmesinden itibaren bağışıklık sistemini çökerttiğini dile getirdi.
Prof. Dr. Çalıkoğlu, HIV’in tedavi edilmemesi halinde evrildiği AIDS’in ölümcül olduğunu anımsatarak HIV virüsünün dokunmak, sarılmak, tokalaşmak, gözyaşı, ter, tükürük, giysilerin ortak kullanımı, tabak, çatal, bardak paylaşımı, genel tuvalet, havuz, banyo, hamam ve sauna paylaşımı gibi ortak kullanım alanlarından bulaşmadığını kaydetti.
’22 bine yakın HIV taşıyıcısı var’
Dernek başkanı, Türkiye ve dünyaya ilişkin istatistikleri şöyle anlattı: “AIDS vakaları son altı yılda beş kat arttı. Bugün için dünya üzerinde çoğunluğu Afrika’da olmak üzere 36.9 milyon kişinin HIV ile yaşadığı bilinmektedir. 2017 yılında 1 milyon 800 bin yeni vaka tanımlanmış, 940 bin kişi AIDS ile ilişkili hastalıklardan kaybedilmiştir. Virüs bulaşan insanların yüzde 75’i kendi hastalıklarının durumunun farkındayken 9.4 milyon kişi kendi hastalığının farkında bile değildir. Dünyada her hafta 15-24 yaş aralığındaki 7 bin genç kadın HIV’le enfekte hale gelmektedir.
Türkiye, dünyada HIV-AIDS açısından hastalığın az sıklıkta görüldüğü ülkeler arasında değerlendirilmektedir. Ülkemizde 1985 yılında üç olan toplam vaka sayısı, 31 Aralık 2018 itibariyle toplam 21 bin 520’dir. Bu vakaların yüzde 79.9’u erkek, yüzde 20.1’i kadın olup yüzde 15.4’ü yabancı uyruklu kişilerden oluşmaktadır. Vakaların en fazla görüldüğü yaş grubu 25-34 yaş grubudur.”
‘Taşıyıcıların yarısı bilmiyor’
Pozitif Dayanışma adlı platformun açıklamasında, HIV taşıyıcılarının düzenli ilaç kullanması durumunda hayatılarına ‘herkes gibi’ devam edebildikleri ifade edildi.
“HIV ile yaşamak sürekli bir hastalık hali değildir, HIV ile yaşayanlar da hasta değildir” denen açıklamada, HIV’le yaşayan kişilerin yüzde 49’unun, virüs taşıyıcısı olmadığını bilmediklerinin tahmin edildiği dile getirildi.
Açıklamada, bu kişilerin HIV’e karşılık Antiretroviral (ART) tedaviye erişimlerinin olmadığı belirtilerek, tedavinin virüsün bulaşmasını engellediği kaydedildi.
‘Ayrımcı tutum sergileniyor’
Açıklamada şöyle dendi: “Türkiye’de HIV tanısı almak ve tedaviye erişmek zor gibi görünmese de toplumsal önyargılar, damgalanma, ayrımcılığa maruz kalma endişesi gibi nedenlerle kişiler düzenli test yaptırmaktan kaçınmaktadır. Yasalar gereği sağlık sigortası sahibi herkesin, eşit olarak sağlık imkânlarından yararlanması gerekirken uygulamada ciddi sıkıntılar yaşanabilmektedir.
Devlet hastanelerinde ya da özel kliniklerde test için ısrarla kimlik bilgilerinin istenmesi, sağlık çalışanlarının HIV hakkında yeterli ve doğru bilgiye sahip olmamaları, ayrımcı tutum ve davranışlar sergilemeleri kişilerin düzenli test yaptırmalarının önünde ciddi engeller teşkil etmektedir. Bu nedenle Sağlık Bakanlığı tarafından HIV alanında çalışan sivil toplum örgütleri de sürece dahil edilerek tüm sağlık çalışanlarına, doğru ve güncel bilgilerle, damgalama ve ayrımcılığın önlenmesi amacıyla eğitimler düzenlenmelidir.”
Açıklamada, tanı merkezlerinin sayısının artırılması talep edilirken, yabancıların sigorta başlangıçlarının HIV tanısından sonraya rastlaması nedeniyle ilaçlarını sigorta kapsamında alamadıkları aktarıldı.
-
Komşu Şifayı Edirne’de Arıyor
Bulgarca, Sırpça, Arnavutça, Makedonca, Boşnakça başta olmak üzere 6 dil bilen hastane personeli, güler yüzleriyle hastane girişinde karşıladıkları hastalara yardımcı oluyor.
Son teknolojiye sahip cihazlarla ve otel konforundaki hasta odalarıyla şifa dağıtan Edirne Sultan 1. Murat Devlet Hastanesi, engelli hastalar başta olmak üzere hastaların ve refakatçilerin bütün ihtiyaçlarını düşünerek hazırlanan özellikli hemşire çağrı sistemi sayesinde artık hastalara bir nefes kadar yakın.Hastanenin nitelikli ve yetkin kadrosu, bir anne şefkatiyle beraber tam donanımlı yeni doğan ünitesiyle minik bedenlere hayata tutunma çabasında destek veriyor. Hastane yönetimi tarafından yaptırılan özellikli görüntüleme sistemi sayesinde ise aileler yeni doğan ünitesinde yatan bebeklerini her an izleyebiliyor.
Edirne ve Trakya’nın yanı sıra Balkan ülkelerindeki vatandaşların da gözdesi haline gelen “balkanların sağlık üssü” Edirne Sultan 1. Murat Devlet Hastanesine yurt dışından gelen hasta sayısı her geçen gün artıyor.Edirne Sultan 1. Murat Devlet Hastanesi Başhekimi Opr. Dr. Mustafa Talha Sütçü, gazetecilere yaptığı açıklamada, sağlık turizmi kapsamında hastane açıldığından beri binlerce, son 10 ayda da yüzlerce yabancı uyruklu vatandaşın tedavi edildiğini söyledi.
2019 yılında yabancı uyruklu hasta sayısında yüzde 50’ye yakın artış yaşandığını açıklayan Opr. Dr. Sütçü, Ocak-Ekim ayları arasında 921 yabancı uyruklu hastayı tedavi ettiklerini belirtti.
Tedavilerini özellikle Edirne Sultan 1. Murat Devlet Hastanesinde yaptırmak isteyenlerin çoğunlukla Bulgaristan vatandaşı olduğunu ifade eden Sütçü, bu senenin ilk 10 ayında 222 Bulgaristan vatandaşını tedavi ettiklerini açıkladı.En çok tedavi başvurusunda Yunanistan’ın ikinci sırada yer aldığını söyleyen Sütçü, ardından Azerbaycan ve Türki Cumhuriyeti ülkelerinin geldiğini belirtti.
Opr. Dr. Sütçü, sağlık turizmi kapsamında daha çok Balkan coğrafyasına hitap ettiklerinin altını çizerek, hastaneye gelen yabancı uyruklu hastaların balkan dillerinin yanı sıra 6 dil bilen personel tarafından karşılandığını açıkladı.Hastane personeline yönelik Yunanca ve Bulgarca dil kurslarının devam ettiğini de vurgulayan Opr. Dr. Sütçü, hasta memnuniyetine önem verdiklerini söyledi.
Balkan ülkelerinde yaşayan soydaşlara seslenen Sütçü, soydaşların konsolosluklardan Türk soylu belgelerini aldıklarında ayrı bir ücretlendirmeye tabi olmayacaklarını açıkladı.
Sağlık turizmi kapsamında gelen hastaların tedavilerinin başarıyla tamamlandığını ve mutlu şekilde tabucu olduğunu anlatan Sütçü, Hastanenin sağlık turizmi akreditasyon belgesi aldığını da vurguladı. -
Twitter Aktif Olmayan Hesapları Silmekten Vazgeçti
Altı aydan uzun zamandır kullanılmayan milyonlarca hesabın silineceğini açıklamıştı. Platformdan dün yapılan açıklamada bu karardan vazgeçildiği belirtildi. Hayatını kaybeden kullanıcıların profillerini anıtlaştırmak için bir proje geliştirilene kadar hesaplar silinmeyecek.
Twitter, gelen tepkiler üzerine aktif olmayan hesapları silmekten şimdilik vazgeçti. Twitter, Çarşamba günü dünyanın dört bir yanından gelen tepkiler üzerine aktif olmayan hesapları silme politikasından şimdilik vazgeçtiğini açıkladı. Platformun altı aydan fazladır aktif olmayan hesapları sileceğini açıklamasına en çok yakınlarını kaybeden kullanıcılar tepki göstermişti.
Twitter, altı aydan fazladır aktif olmayan hesaplara 11 Aralık tarihi itibarıyla giriş yapılmazsa bu hesapların silineceğini açıklamıştı. Ancak çok sayıda kişi, kaybettikleri yakınlarını anmak için hesaplarını bir vesile olarak kullandığını söyleyerek bu politikaya karşı çıktı.
‘ANIT FORMÜLÜ BULUNACAK’
Bir yatırım şirketinde iletişim uzmanı olarak çalışan Drew Olanoff, TechCrunch internet sitesine yazdığı makalesinde bu haberi duyunca, ‘kalbinin acıdığını’, dört yıl önce ölen babasının Twitter hesabını halen onu anmak için kullandığını yazdı. Bu tepkilerin üzerine Twitter, bu durumu göz önünde bulunduramadıklarını, hayatını kaybeden kullanıcılarının hesaplarını bir anıt haline getirmek için bir yöntem bulana kadar bu politikadan vazgeçtiklerini aktardı.
BBC’nin teknoloji muhabiri Dave Lee’nin haberine göre bu hesaplara giriş yapılmadığı için Twitter’ın yeni gizlilik politikasına onay vermemiş olmaları bu kararın alınmasında rol oynamıştı. Twitter da yaptığı açıklamada bu politikanın Avrupa Birliği’nde uygulamaya konan verilerin korunması yasası çerçevesinde kararlaştırıldığını aktardı.
Twitter ilk defa aktif olmayan hesaplara yönelik bu kadar büyük çapta bir temizliğe girişecekti.
Twitter, bazılarının iddia ettiği gibi bu adımla bazı kullanıcı isimlerini boşa çıkarmayı amaç edinmediğini söyledi. Şirket, aktif olmayan hesapların takipçi sayılarından düşerek gerçek bir rakama ulaşılacağını da belirtti.
Yavaş yavaş uygulanacak bu politikanın ilk olarak ABD dışında başlaması öngörülüyordu.
Şirket, ileride hesaba giriş yapan ancak hiçbir etkileşimde ya da aktivitede bulunmayan hesaplara da aynısının yapılacağını söyledi.
Toplamda kaç hesabın bu durumdan etkileneceği bilinmese de milyonları bulması bekleniyordu. Eylül ayında açıklanan verilere göre Twitter’da 145 milyon kullanıcı var.
-
Türk Mühendisleri Geliştirdi Dünya Sıraya Girdi
Savunma sanayii alanına inovatif ürünlere bir yenisini daha eklendi. Tamamen yerli ve milli kaynaklarla üretilen ateşli silah modifikasyon sistemi Wattozz T61 tüm özellikleriyle görücüye çıkarıldı. Albayraklar Savunma Sanayi tarafından geliştirilen ateşli silah modifikasyon sisteminin, susturucuya benzer bir dış görünüşü var. Silahlarda geri tepme ve şahlanmayı önlemesinin yanı sıra, merminin çıkış hızını ve etki menzilini artırarak namlu alevini yok ediyor. Sistem, kara savunmasının yanında hava savunmasına da büyük katkılar verebilir. Silahlı drone’larda kullanılan silahlara monte edilecek hedefe seri olarak isabetli atışlar yapılmasını sağlıyor.
Albayrak: “T61’i sektörde bir eksiklik gördüğümüzden dolayı geliştirdik”
Savunma sektörünün zor bir sektör olduğunun altını çizen Albayraklar Group Holding Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Albayrak, “6 yıldır bu sektörün içerisindeyiz. Bir çok proje geliştirdik. T61’i sektörde bir eksiklik gördüğümüzden dolayı geliştirdik. Drone’larda da kullanılacak aparatla şahlanmayı ve geri tepmeyi önledik. Ateşli drone’larda en büyük sıkıntı şahlanma ve geri tepmeydi. Bundan dolayı hedefe nokta atışı yapılamıyordu. Bir hedefe bir mermi atmak gerekirken 50-100 mermi atılıyordu. Şimdi bu aparatla nokta atışı yapılabilecek” diye konuştu.“Dünyadan talep var”
Wattozz T61’e şimdiden ABD, Rusya ve Çin gibi ülkelerden patent alma teklifleri geldiğini anlatan Albayrak, “Ben patentini satma taraftarı değilim. Bu bizim akademisyenlerimizin, mühendislerimizin ürettiği bir milli projedir. Bu ürünün Türkiye’ye mal olmasını istiyorum. Bu arada tabi Ar-Ge çalışmaları bir maddiyat gerektiriyor. Devletten destek almadan kendimiz yaptık. Bu nedenle lisans hakkını, dost ülkelere vermeyi düşünüyorum” diye konuştu.Ayçiçek: “Menzili artırıyor”
T61’in takıldığı silahın namlu çıkış hızını ve menzilini artırdığından bahseden Albayraklar Savunma Sanayi CEO’su Sertan Ayçiçek, “Wattozz T61 susturucu formatında üretildi. Bundaki nedenlerden biri T61’in dünyadaki rekorları kıran en iyi susturucu olmasıdır. Wattozz T61’in uyumlu olduğu mühimmat çeşitlerinden bazıları; 22 kalibre-6.35, 7.65, 9.17, 9.19, 5.45, 5.7 NATO, 5.56 NATO, 7.62 NATO’dur” dedi.Ayçiçek, T61’in dünyadaki örneklerinden ayrıldığını belirterek “Bugüne kadar dünyada mevcut namlu frenleyici, bastırıcı, kompansator, suppessor, alev gizleyen şeklinde adlandırılan aparatlardan farkı; bu aparatlar ‘subsonic’ dediğimiz ses hızının altında ve barut iştikakları düşürülmüş mermilerle uygulanırken, Wattozz T61 bu başarıyı direkt olarak NATO mühimmatlarıyla sağlamıştır. Tüfeklerdeki kontrol ile tabancalardaki kontrol çok farklıdır. Birinde infilak sizden 1 metre ötedeki namlu uzunluğunda patlarken, tabancada bu uzunlun 12 cm’lere kadar düşer. Wattozz T61 tüfeklerde yakaladığı üstün başarıyı tabancalarda da yakalayan dünyadaki ilk ve tek sistemdir” şeklinde konuştu.
Şirketin Wattozz T61 sayesinde İngiltere’nin en prestijli iş dünyası dergilerinden International Finance tarafından ödüle layık görüldüğünü anlatan Ayçiçek, “Silah sanayisinin başlangıcından itibaren 194 ülkede bugüne kadar bu tarz bir ürün geliştirilemedi” dedi.
“T61 drone’lara takılan silahlarda da kullanılacak”
Ayçiçek, Wattozz T61’in sadece kara savunmasına değil hava savunmasına da büyük bir inovasyon getirdiğini vurgulayarak, “Silahlı drone’larda geri tepme ve şahlanma probleminin önüne geçilemiyordu. Bu sorunu çözmek için drone’ların altına ağır stabilizasyon düzenekleri ve profiller kurarlar. Geri tepme ve şahlanma problemlerinden dolayı bu sistemler hedefe seri atış yapamaz. Wattozz T61 bu stabilizasyon düzeneklerin hiç birine ihtiyaç duymadan silahlı drone’larda namlulara takılarak direkt olarak stabilizasyonu sağlar ve seri ateş imkanı verir” şeklinde konuştu.“Halka satış olmayacak”
Sistemin tamamen yerli ve milli olduğunun altını çizen Albayrak, “Askeriyeyi ilgilendiren bir ürün olduğu için halka satış olmayacak. Ülkemize kazandırdıktan sonra gerekli izinlerden sonra lisans ve teknoloji transferiyle alakalı dost ülkelerle görüşmeler sağlanabilir” diye konuştu.