Blog

  • “Taahhüdünüz bitti” aldatmacısının önüne geçilecek

    Bayilerin, İnternet Servis Sağlayıcısı firmalar adına müşterileri arayıp “Taahhüdünüz bitti, yeni tarifeye geçirelim” şeklindeki çağrıları mercek altına alınıyor. Tüketicilerin, bayiler tarafından yanlış yönlendirmesinin önüne geçmek amacıyla komisyon kuruluyor.

    Ticaret Bakanlığı son zamanlarda tüketicilerden gelen yoğun şikayetler üzerine, sabit internet hizmetiyle ilgili haksız ticari uygulamalara son verilmesi amacıyla BTK ve sektör temsilcilerinin katılımıyla bir toplantı gerçekleştirdi.

    Toplantıda müşterilerin “0850” ile başlayan numaralardan aranıp taahhütlerinin bittiği veya bitmek üzere olduğu gerekçesiyle arandıklarına yönelik birçok şikayet alındığı belirtildi. Bu aramalarda, “yeni sözleşme yapılması gerektiğinin, aksi takdirde yüksek tutarda fatura yansıtılacağının, taahhütlü aboneliğin erken sonlandırılması durumunda cayma bedelinin firmaları tarafından karşılanacağının” söylendiği ifade edildi.

    Müşterinin taahhüdünün bitmesine uzun süre olmasına rağmen bayiler tarafından yanlış bilgilendirilip, mevcut taahhütlerinin sonlandırılıp yeni abonelik için onay alındığı, bu şekilde birçok mağduriyetin yaşandığının altı çizildi.

    Yanlış bilgi veren bayiler kapatılacak

    Yaşanan mağduriyetlerin önüne geçmek için bir komisyon oluşturulmasına karar verildi. Komisyon, tüketicileri yanlış bilgilendirip yanlış yönlendiren telefon numaralarının kapatılması, aramaları yapanların ilgili firma tarafından bayiliğine son verilmesi, diğer firmaların bu bayilerle çalışmaması, yeni abone veya abone taşınması için sadece internet hizmeti veren şirketin çağrı merkezinin yetkili kılınması için çalışma yapacak. Yanlış bilgilendirme yapan firmalara ağır cezalar verilmesi için planlamalar yapılacak.

  • Aylık 500 Lira Harcıyorlar… PKU Hastalarının En Büyük Sorunu Ve Nedenleri

    Kişinin protein parçalanmasını sınırlandıran, beyinde ciddi hasar bırakabilen ve nadir hastalıklardan olan fenilketonüri (PKU) Avrupa’da 10 binde 1 kişiyi etkiliyor. Türkiye’de 20 binin üzerinde PKU tanısı almış birey bulunurken, ülkede her yıl yaklaşık 300 çocuğun PKU’lu olarak dünyaya geldiği ifade ediliyor.

    İstanbul Gelişim Üniversitesi Sosyal Hizmet Bölümü Öğretim Görevlisi Mehmet Başcıllar ve öğrencisi Yasemin Aydoğan, PKU tanısı almış çocukların sorun ve gereksinimlerini ortaya koymak adına 5 ay süren bir araştırma gerçekleştirdi. 89 ebeveyn ile gerçekleştirilen çalışmaya göre PKU’lu hastaların en büyük sorununun özel besinlerin uygun fiyatlı olmadığı ortaya konuldu. Katılımcıların özel besinlere yaptıkları harcamanın ise ortalama olarak aylık 500 Türk lirası olduğu belirlendi.

    EN BÜYÜK SEBEBİ AKRABA EVLİLİĞİ

    Hastalık hakkında bilgilendirmede bulunan araştırmanın mimarlarından Yasemin Aydoğan, “PKU tanısı almış çocuklar et ve et ürünleri, süt ve süt ürünleri, yumurta, bisküvi, kek gibi yüksek proteinli gıdaları tüketemiyorlar. Çocukların, özel diyetlerine uygun yaşam sürdürmeleri gerekiyor. Dikkat edilmemesi durumunda ise hastalık zeka geriliğine ve sinir sistemi sorunlarına neden oluyor. PKU topuktan alınan bir damla kan ile fark edilebiliyor. Türkiye’de 20 binin üzerinde PKU tanısı almış birey olduğu tahmin ediliyor. Her yıl Türkiye’de yaklaşık 300 çocuk PKU’lu bebek dünyaya geliyor. Türkiye’de bu oranın dünyadaki diğer ülkelere göre yüksek olmasının nedeni ise Türkiye’deki akraba evliliklerinin yaygınlığından kaynaklanıyor” dedi.

    OKUL KANTİNLERİNDE BU HASTALIĞA UYGUN BESİN SATILMIYOR

    Öğretim Görevlisi Mehmet Başcıllar araştırmanın diğer sonuçlarını da açıkladı. Buna göre yaklaşık 5 anne-babanın 3’ü okul kantininde PKU hastalığına uygun besinlerin satılmamasından şikayetçi. Çalışmada her 5 ebeveynden 3’ü bu hastalığın çocuklarının ruh sağlığını olumsuz yönde etkilediğini söylerken, yaklaşık her 2 kişiden 1’i de beslenme saatinde diğer öğrencilerden farklı yemek yemenin kendilerini üzgün hissettirdiğini bildirdi. Ayrıca her 5 katılımcıdan 4’ü ise toplumun PKU hastalığı hakkında bilgi sahibi olmadığını ifade etti.

    “HAMMADDE TÜRKİYE’DE ÜRETİLMELİ”

    Hastalığın toplum tarafından bilinmemesinin PKU’lu bireylerin sosyal yaşamını derinden etkilediğini vurgulayan Mehmet Başcıllar, “Özel besinler Türkiye’de üretilmesine karşın hammaddeleri ithal edildiği için döviz kuru nedeniyle sürekli artış gösteriyor ve piyasa fiyatlarının üzerinde seyrediyor. Bunu önlemek adına ilgili bakanların özel besinlerin hammaddelerinin de Türkiye’de üretilmesini sağlayacak projeleri destekleyip, teşvik paketlerini açıklaması gerekiyor. Böylece hem besin fiyatları arzulanan seviyenin altına düşmüş olacak hem de PKU tanısı almış çocukların ailelerine maddi olarak yardım yapılmasına gereksinim duyulmayacak” diye tavsiyede bulundu.

    “TOPLUMUN BİLGİLENDİRİLMESİNE GEREK DUYULUYOR”

    Mehmet Başcıllar tavsiyelerini şöyle sürdürdü:

    “Bunun yanında okul kantininde çocukların kendilerine uygun besin maddelerine erişemediklerini görüyoruz. Özellikle Milli Eğitim Bakanlığı’nın okul kantinlerini denetlemesi, bununla ilgili tedbirler alması, düzenlemeler yapması gerekiyor. Başta sosyal hizmet uzmanları olmak üzere ilgili profesyoneller tarafından çocuklara ve çocukların bakım verenlerine psiko-sosyal destek sunulması gerekiyor. Çocuklar en çok zamanı evlerinden sonra okulda geçiriyor. Bu nedenle okul sosyal hizmet uygulamasının da ne kadar önemli olduğunu anlıyoruz ve okul sosyal hizmet uygulamasının da acilen hayata geçirilmesinin ihtiyaç olduğu karşımıza çıkıyor. Halk sağlığı profesyonelleri olmak üzere ilgili kamu kurum ve kuruluşları tarafından kamu spotları vasıtasıyla toplumun bilgilendirilmesine gerek duyuluyor. Aksi halde çocuklar istenmeyen davranışlara maruz kalabiliyorlar.”

    KİŞİYE ÖZEL BESLENME PLANI OLUŞTURULUYOR

    Kişiye özel beslenme planı oluşturulması gerektiğinin altını çizen İstanbul Gelişim Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü Öğr. Gör. Azize Nur Yıldırım da, “Fenilketonüri, doğum sonrasında topuktan alınan kan ile teşhisi konulan bir hastalık. Bu yüzden mutlaka bireylerin tolere edebileceği fenilalanin adı verdiğimiz aminoasitin planlanması gerekiyor. Kalan protein ihtiyacını ise protein karışımları ile tamamlanması gerekiyor. Çünkü neredeyse bütün besinlerde yüksek ya da normal miktarda fenilalanin bulunmakta. Biz ise bu kişilere fenilalanini kısıtlı diyetler vermek durumundayız. Aksi takdirde zeka ve gelişim geriliği geri dönüşümsiz bir şekilde görülmektedir. Diyetisyenler aracılığıyla kişiye özel fenilketonüri sınıfına göre tolere edilebilecek fenilalanin düzeyi hesaplanır. Bu yiyeceklerden alınabilecek en yüksek fenilalanin düzeyine göre beslenme düzeyi planlanır. Örneğin bir gram proteinde 50 miligram kadar fenilalanin vardır. Anne sütünü bile bu miktarı hesaplayarak veriyoruz” dedi.

  • Estetik Hekimi Genç Kalmanın Püf Noktalarını Anlattı

    Estetik Hekimi Dr. Nüket Eroğlu genç görünmek için formülün çok basit olduğunu söyledi. Hayatı seven herkesin belli bir disiplin geliştirerek yaşamına yeni kurallar koyması gerektiğini söyleyen Dr. Nüket Eroğlu, öncelikle insanların kendini sevmeleriyle genç kalmalarının mümkün olabileceğini belirtti.
    Dr. Eroğlu, “Zamanla hormonlarımız yavaşlıyor, cilt kalitemiz bozuluyor, uyku düzenimiz değişiyor ve gizli depresyona giriyoruz. Yaş aldıkça sadece aklımızda sorunlar, takıntılar, pişmanlıklar değil; bedenimizde toksinler, kirler, paslar birikiyor” dedi.
    Eroğlu, yaşlanmanın elbette önüne geçmek mümkün olmadığını ama daha zarif, güzel ve sağlıklı yaşlanmak için neler yapmak gerektiği ve koruyucu kalkanlar nelerdir konusunda değerlendirmelerde bulundu.
    “Uyku kalitesinin bozulması demek günün çok kötü geçmesi demek” diyen Dr. Nüket Eroğlu, “Az ve kalitesiz uyku sonrasında dikkat dağılır, depresyon gelişir, tahammülsüzlük artar, sürekli sinirli ve gergin ruh hali olağandır. Öncelikle uyku problemi ile savaşmak gerekiyor. Uykusuzluğun en güzel tedavi yöntemlerinden biri ise tabii ki düzenli egzersiz; kas aktivitesi endorfin ve seratonin salgılatır aynı zamanda konsantrasyon gücümüzü arttırır. Spor ile kanser oluşumu engellenir, kandaki insülin seviyesini düşer, hormon dengesini iyileşir, detoks sistemleri aktive olur. Spor beyin ve ruh sağlığı için bilgisayarın “reset“ tuşuna basmak gibidir, adeta ruh ve bedene format atılır” dedi.
    Sağlıklı beslenmenin genç kalmanın en önemli komponentlerinden biri olduğunu dile getiren Dr. Nüket Eroğlu, açıklamasını şöyle sürdürdü;
    “Bol su içmek kuralların başında gelir. Günde en az 2 litre su içmek gerekir. Hibrit tohumlu, GDO’lu, cüce buğdaydan yapılmış, glikoz şurubu kullanılmış, uzun raf ömrü olan katkılı gıdalardan uzak durulmalıdır. Yüksek karbonhidrat ve yağ birlikteliği çok tehlikelidir. Un ile kaplanıp kızartılmış gıdalar kanserojendir, vücudun antioksidanlarını yok ederek vücudu paslandırırlar; kanı yoğunlaştırlar ve pıhtılaşma eğilimini arttırırlar; damar duvarındaki koruyucu Nitrit Oksit üretimini azaltırlar; insülin patlamalarına sebep olarak metabolizmayı bozarlar.
    Sigara gibi kötü alışkanlıklara dikkat edilmelidir. Sigara içenlerin hücreleri 5 kat daha hızlı yaşlanır.
    Her saat vücudumuzda 800 DNA hasarı gerçekleşir. Bunun sebebi serbest radikallerdir. Vücutta herhangi bir aktivite sonrası kendi kendine oluşurlar ya da dışarıdan alınırlar. Bizi bu DNA hasarından koruyan en önemli etmen antioksidanlardır.
    Esansiyel yağ asitleri özellikle zeytinyağı, badem,fındık her gün tüketilmelidir. Yağlı balıklar sofranın vazgeçilmezi olmalıdır. Omega 3 ve 6 oranı çok önemlidir. Yeşil salata rengarenk hazırlanmalıdır. Yeşil soğan, tere, maydanoz, havuç, kırmızı pancar, kara lahana, sarımsak, brokoli, pazı, muz, siyah üzüm, kızılcık, domates ve limon başta olmak üzere turunçgiller vücudu korumada çok önemlidir.
    Sağlıklı bir metabolizma için magnezyum, selenyum, çinko tabletleri her gün kullanılmalıdır. Koenzim Q10 enerji veren güçlü bir antioksidandır. Yüksek efor sarf edildiği durumlarda kullanılması performansı arttırır.
    Güneşi ışığı deri ve kemik sağlığı için D vitamini sentezini sağlar bu yüzden düzenli güneşlenmelidir. Cildin sağlığı için B vitamini çok önemlidir bu yüzden bira mayası, kabuklu pirinç, kepekli gıdalar bolca tüketilmelidir.
    Cilt gece onarılır bu yüzden gece kremlerinin içerisinde seramit, squalen, A ve E vitaminleri, Alfa Hidroksi Asit, peptitler ve çinko olmasına önem verilmelidir. A vitamini cildi onarırken E vitamini cildin bağışıklığını güçlendirir.
    Gündüz kremlerin içerisinde olması gereken en önemli vitamin C’dir. C vitamini cildi güneşe karşı korur.
    Zencefil, zerdeçal, üzüm çekirdeği, keten tohumu ezmesi ve çörek otu yemeklere ya da salatalara baharat gibi her gün kullanılmalıdır.
    Basit karbonhidratlardan kesinlikle uzak durulmalıdır. Tatlılar, pastalar, rafine şeker, cüce buğday unu hayattan çıkarılmalıdır.
    Tuz kullanılacaksa kaya tuzu ya da deniz tuzu tercih edilmelidir çünkü bunlardaki mineral oranları insan kanına yakındır, tansiyonu yükselterek kalp sağlığına zarar vermezler.
    Yeşil çay iltihabı ve DNA hasarını önler, Günde bir bardak tüketilmesi önerilir.
    Yenilenler ne olursa olsun aşırı kalori almak yaşlanmayı hızlandırır bu nedenle diyetteki günlük kalori miktarını kısıtlamak gerekir.”
    Dr. Nüket Eroğlu ‘Serbest radikallerle savaşırken daha genç ve dinç görünmek için medikal estetikte yardım alacağımız teknoloji nedir?’ sorusunu şöyle cevapladı: “Stanford üniversitesinde, BBL ile tedavi edilen hastaların üzerinde yapılan genetik bir çalışmada; BBL teknolojisinin, ciltteki genetik yapıları yenileyerek hücre ve dokuların yaşını gençleştirdiği gösterilmiştir. 1293’ün geni yenileyen BBL tedavisi ayda 1 kez olmak üzere toplam 3 kez uygulandığında cilt yaşını 10 yaş geriye götürmüştür.
    BBL, “Geniş Spektrumlu Işık” anlamına gelen İngilizce olarak “Broad Band Light” kelimelerinin baş harflerinden oluşur. Doğal yapıyı onarmaya dayalı natürel bir anti-aging metodudur. BBL, 560 – 1200 nanometre aralığındaki çeşitli dalga boylarında ışık üretir. Her bir dalga boyu, dokularda yer alan farklı tipteki kromofor adını verilen, renk veren maddeler tarafından emilir. Bu sayede lekeler silinirken fibroblast uyarımıyla gözenekler daralır, nemlenir, yağ salgısı dengelenir, cilt gençleşir ve sıkılaşır.
    BBL ile yeni elastin ve kolajen oluşumuyla cilt yapısında düzelme, kırışıklıklarda azalma, ciltte sıkılaşma ve cilt altı dokuda kalınlaşma sağlanır. BBL cildi onarırken bağışıklık sistemini de güçlendirir buna bağlı olarak cilt kanserine karşı koruyucu olduğu yönünde çalışmalar devam etmektedir.
    BBL; genellikle yüz, boyun, dekolte el üstleri gibi güneş ışınlarına sıklıkla maruz kalan bölgelere uygulanır.
    Cilt kanserine ve güneşin zararlı etkilerine karşı tedbir almaya da yardımcı olur.
    BBL uygulaması ağrısız ve konforludur. Herhangi bir anestezik krem uygulamaya gerek yoktur. Uygulama esnasında sadece hafif bir ısı hissedilir, soğutucu plaklar cildin yüzeyinin aşırı ısınmasına izin vermez, cilt altındaki dermiste ısının yükselmesini sağlar. Bazı hastalarda uygulama sonrasında sadece 10-15 dakika süren hafif bir kızarıklık olabilir.
    BBL sonrasında ödem, kızarıklık veya ciltte soyulma olmaz. İşlem sonrası sosyal hayata ara verilmesine gerek yoktur. BBL uygulamasının hemen sonrasında makyaj yapılabilir. Bu özellikleri nedeniyle yaz mevsiminde bile güvenle uygulanabilir.”

  • TÜRKSAT Genel Müdürü Şen: “Endüstri 4.0 ile Geleceğe Yön Vermeye Çalışıyoruz”

    Ege Üniversitesi (EÜ) Moda ve Tasarım Yüksekokulu tarafından “Endüstri 4.0 ve Moda Sektörü” adlı konferans düzenlendi. EÜ Prof. Dr. Yusuf Vardar MÖTBE Kültür Merkezinde gerçekleştiren konferansta konuşmacı olarak TÜRKSAT Genel Müdürü Cenk Şen yer aldı.
    Cenk Şen, konuşmasının başında gelişen teknolojiler içerisinde “Endüstri 4.0 her şeyi değiştirdi” diye vurgu yaptı. Endüstri 4.0’ın en geniş tanımının dijitalleşme olduğunu belirten Şen, “Sadece üretimde değil tasarımdan başlayıp modaya kadar ilerleyen bir teknolojiden bahsediyoruz. Bu teknoloji bize üç önemli sorunda yardımcı oluyor; bunları inceleyecek olursak ilkini hız olarak adlandırabiliriz. Tüm sektörlerdeki asıl hedef; pazara giriş süresini kısaltmak çünkü zaman denilen şey sınırlı ve bizim bir yerlere yetişmemiz için gerekli olan şey de hızlı iş yürütmek. İkinci önemli olan nokta ise; esneklik yani kişiselleştirme teknolojisidir. Örneğin; tekstilde hangi bedeni giyeceğimizi tespit eden teknoloji herkesin kullanmak isteyeceği bir konu. Son olarak da maliyet çok önemli ve bunu verimliliği sağlayarak gerçekleştirebiliriz. Endüstri 4.0’ın ortaya çıkış hikâyesine bakmak gerekirse önce endüstri devrimini anlamamız gerekecek” dedi.

    Endüstri 4.0 ile ise geleceğe yön vermeye çalışıyoruz
    Endüstri 4.0’ın hayatımıza giriş nedenini açıklayan Cenk Şen, “İnsanlar hep bir şekilde üretiyorlar; ama en büyük sorunları sınırsız ihtiyaçlarını sınırlı kaynaklarla gidermeye çalışmak oluyor, bu da işleri zora sokuyor. Tam bu noktada gelişen ve dönüşen teknoloji sayesinde endüstri 4.0 dediğimiz ve bizim de konferansımızın konusu olan kavram ortaya çıkıyor. Bu bağlamda; kablosuz erişim, yapay zekâ, büyük veri, artırılmış gerçeklik, sanal gerçeklik gibi birçok olgunlaşmış teknoloji üretim içerisine girmeye başlıyor; çünkü üretime endüstri 4.0’ı dahil etmedikçe maalesef başka teknik çözümler bulamayız. Tüm üretilen teknolojilerin asıl amacı geleceği öğrenme merakından gelir; çünkü insanın en büyük karanlığı geleceği görememesidir. Yapay zekâyla biz geleceği öğrenmeye çalışıyoruz, büyük veriyle biz geleceği tahmin etmeye çalışıyoruz. Endüstri 4.0 ile ise geleceğe yön vermeye çalışıyoruz” diye konuştu.

    “Trendleri moda sektörü oluşturmaya başladı”
    Endüstri 4.0’ın moda ve tekstil sektörüyle bağlantısını anlatan Şen, “Tekstil ve hazır giyim sektörü ülkemiz açısından çok önemli. 2016 yılında tüm ihracatımızın yaklaşık yüzde 16’sını hazır giyimde yapmışız. İşte bu yüzden moda ve tasarım sektörünün, tekstilin endüstri 4.0’a ihtiyacı var. Eskiden moda sektöründe tasarlamak için trendlerin oluşturulması bekleniyordu; fakat işin içine endüstri 4.0 girince trendleri moda sektörü oluşturmaya başladı. Önceden yaz sezonu, kış sezonu gibi toplam dört sezon varken artık sezon sürekli devam ediyor ve sektör sürekli üretim halinde. Bu hıza yetişebilmek adına gelişen teknoloji ile makinelerin operatörü yine makinler olur hale geldi. Moda sektöründe tasarım yapıldığı anda planlama ve üretim için bilgiler dijital ortamda saklanıyor olacak ve veriler sayesinde amaçlanan maksimum hıza ulaşılacak. Önceden planlanan ve sürekli üretim sayesinde işletme maliyeti düşeceği için endüstri 4.0 moda sektöründe gelişime katkıda bulunacak” diye konuştu.
    TÜRSAT Genel Müdürü Şen, son olarak moda sektöründe endüstri 4.0’ı kullanmanın önemini, “Bu sektörde gelecek giyilebilir teknolojiden geçiyor; çünkü insanlar taşımayı değil her zaman giymeyi seviyorlar. Mesela akıllı saatlerimizin gömleğimizin üstünde olduğunu düşünelim; elbette bu tekstil ürününe olan ilgi daha fazla olacaktır. Artık sadece tasarımla değil kumaşın teknolojik olarak kesimi ve fonksiyonunun artırılmasıyla gelişim sağlanabilir” şeklinde anlattı.
    Konuşmanın arından EÜ Moda ve Tasarım Yüksekokulu Müdürü Prof. Dr. Ziynet Öndoğan, TÜRKSAT Genel Müdürü Cenk Şen’e teşekkür belgesi ve çiçek takdim etti. Ayrıca etkinlikte Rektör Prof. Dr. Necdet Budak tarafından Şen’e plaket verildi.
    Programa ayrıca EÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Ersan, Güzel Sanatlar Tasarım ve Mimarlık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Alev Fatoş Parsa, Moda ve Tasarım Yüksekokulu Müdürü Prof. Dr. Ziynet Öndoğan, Müdür Yardımcısı Dr. Öğr. Üyesi Arzu Kılıç, akademisyenler ve öğrenciler katıldı.

  • Bel Fıtığı Tedavisinde Tam Kapalı Cerrahi Yöntem Dönemi

    İnsan yaşamının hemen hemen her döneminde görülebilen bel ağrıları sonucunda oluşan ve kendiliğinden geçmeyen bel fıtığı rahatsızlığında cerrahi müdahaleler gerekebiliyor. Gelişen teknolojilerle birlikte bel fıtığı bulunan hastalar, tam kapalı (full endoskopik) bel fıtığı ameliyat tekniğiyle sağlığına kavuşuyor. Bu teknik, bel fıtığı bulunan ve ameliyat gereken hastaların yaklaşık yüzde 90’ına uygulanabiliyor. Önceden uygulanan tedavi yöntemlerinde küçük de olsa kesikler açılırken, bu teknik sayesinde vücutta sadece bir kalemin genişliği kadar yani 0,6 milimetre gibi küçük bir yerden içeriye girilip fıtığa müdahale ediliyor. Böylece ameliyat sırasında hastanın kas dokularına zarar verilmiyor.

    Bel fıtığı rahatsızlığında bacak ağrısı oluşmasının sebebi hakkında bilgi veren Medicana Konya Hastanesi Beyin, Sinir ve Omurga Cerrahi Uzmanı Dr. Öğretim Üyesi Timur Yıldırım, “Her iki omurga kemiğinin arasında bulunan diskin etrafını çevreleyen zarda bir yırtılma olduğu zaman içerideki daha sulu kıvamdaki kıkırdak parçasının omurilik kanalının içine doğru itilmesiyle ortaya çıkar. Her omurga segmentinde yani her omurga arasında, sağ ve sol bacağımıza sinirler çıkmaktadır. Bu fıtığın omurilik kanalının içine doğru yer değiştirmesiyle kemikle kıkırdak parça arasında bacağa giden sinirin ezilmesiyle bacak ağrısı oluşur” dedi.

    “Ağrısı geçmeyen hastalarda cerrahi müdahale kaçınılmazdır”
    Bir çok bel fıtığı hastasının ameliyat olmadan da iyileşebileceğini söyleyen Dr. Öğretim Üyesi Yıldırım, “Tabii bazı acil cerrahi durumlarımız var özellikle bel fıtığında; aniden gelişen ayakta ve bacakta kuvvet kaybı, idrar kaçırma, idrar yapamama ya da büyük abdestle ilgili sıkıntılar olduğunda bel fıtığında cerrahi müdahale kaçınılmaz olur. Onun haricinde başlangıç aşamasındaki bel fıtıklarında bir takım koruyucu yöntemlerle, yatak istirahatiyle, ağrı kesicilerle, kas gevşeticilerle bel fıtıkları tedavi edilebilir. Ama acil cerrahi gerektiren durumlarda bütün tedavi yöntemlerini almasına rağmen ağrısı geçmeyen hastalarda cerrahi müdahale kaçınılmazdır” şeklinde konuştu.

    “0,6 milimetre kadar küçük bir bölgeden içeriyi girilir”
    Gelişen teknolojiyle birlikte 2000’li yılların sonundan itibaren artık bel fıtığı rahatsızlığında tam kapalı bel fıtığı ameliyatı uygulandığını kaydeden Dr. Öğretim Üyesi Yıldırım, bu tedavi yöntemi hakkında bilgi verdi. Yıldırım, “Tam kapalı bel fıtığı cerrahisi yönteminin mikro diskektomiye göre daha az invaziv olması en büyük avantajıdır. Normalde bel fıtığı ameliyatı mikro diskektomide de belin arka kısmından küçük de olsa bir cerrahi kesiğiyle yapılmaktayken, tam endeskopik cerrahi yöntemde sadece bir kalemin genişliği kadar, yani 0,6 milimetre kadar küçük bir bölgeden içeriyi girilir ve herhangi bir şekilde bel bölgesindeki kemik ve yumuşak dokulara, kas dokusuna zarar vermeden her iki omurga arasında fıtıklaşarak bacakta ağrıya sebep olan, cerrahi müdahale gerektiren fıtık parçasına ulaşılır ve kolaylıkla, çevredeki diğer normal dokulara zarar vermeden hasta sağlığına kavuşur” ifadelerini kullandı.

    “Omurganın diğer hastalıkları için de uygulanıyor”
    Hemen hemen her bel fıtığının tam kapalı cerrahi yöntemle tedavi edilebileceğine değinen Yıldırım, bu yöntemin diğer omurga hastalıklarında da kullanılabileceğinin altını çizdi. Yıldırım, “Yüzde 90’dan fazla bel fıtığı hastası kapalı yöntemle tedavi edilebilir. Ancak beraberinde eşlik eden bir bel kayması varsa o gibi durumlarda mikro diskektomi yönteminin avantajı olabilir. Tam kapalı bu omurga cerrahisi aslında sadece bel fıtığı için değil, omurganın diğer hastalıkları için de uygulanıyor. Örneğin, omurgada kanal daralması olduğunda, omurga enfeksiyonlarında, omurgada omuriliği ilgilendiren omurilik tümörlerinde de artık gelişen teknolojiye paralel olarak bu ameliyatlar yapılabilmektedir” diye konuştu.

    “Hasta aynı gün içerisinde taburcu edilir”
    Tam kapalı bel fıtığı cerrahisi sonrasında hastaların ameliyattan yaklaşık 2 saat sonra hareketlendirilebileceğini ve ayağa kaldırılabileceğini vurgulayan Yıldırım, “Yaklaşık olarak 6 saat sonra da hasta aynı gün içerisinde taburcu edilir. Çok kısa bir 3 ya da 4 günlük bir dinlenme sürecinden sonra, sonuçta bir ameliyat olduğu için, günlük yaşantısına dönebilir. Bu hasta için çok konforlu bir durumdur. Tam kapalı bel fıtığı cerrahisi tüm dünyada 2000’li yıllardan sonra aslında uygulanmaya başlandı. Ülkemizde de 2009’dan sonra, yaklaşık olarak bir 10 yıldır sadece belli merkezlerde uygulanan bir teknik. Konya’da da ilk kez bizim hastanemizde tam kapalı, full endoskopik bel fıtığı tedavisini uygulamaktayız” ifadelerine yer verdi.

  • Alışveriş yapacaklar dikkat! Çok önemli uyarı geldi

    Tüketici Hakları Derneği Onursal Başkanı Aydın Ağaoğlu, iki gündür devam eden Kasım ayı indirimlerine dikkat çekti. Çoğu mağazanın indirim dönemlerinde, önce ürünlerin fiyatını artırıp sonra indirim uygulayarak tüketiciyi aldattığını anlatan Ağaoğlu, dürüst esnafın da bu nedenle töhmet altında kaldığını vurguladı.

    Yok 11.11 diye bir şey. 11.11 bahane. Aslında önce bindirim, sonra indirim var” diyen Aydın Ağaoğlu, tüm senenin bir bahane ile indirim kampanyalarıyla geçtiğini belirterek, “Ayın birinci günü indirim, sezon başladı indirim, sezon bitiyor indirim, yılbaşı geldi, sevgililer günü, anneler günü, babalar günü, 365 gün bakın vitrinlere; indirimsiz etiket göremezsiniz. Satıcılar bizim bir zaafımızı gördüler. O zaafımız, marka düşkünlüğümüz. Özellikle marka ürünlerde 70 liralık ürün 200 liradan aşağı satılmıyor. Onun da fiyatını önce 400 lira yapıp, sonra 200’e indirdikleri zaman tüketici olarak hepimizin dikkatini çekiyor ve biz o ağa gidip takılıyoruz” dedi.

    İNDİRİMDEN ÖNCEKİ FİYATI KANITLAMAK ZORUNDALAR

    Mahmutpaşa’da yerli malı dünya kadar ürünün tüm sene hiç indirimsiz ama gerçek fiyatı ile satıldığını belirten Ağaoğlu, “Ama çarşıda, pazarda, AVM’lerde vs 365 gün indirimle karşı karşıyayız. Tüketiciler kanunun kendisini koruduğunun bilinciyle yalancı indirme kanmasınlar. Tüketici kanununda da bu hususta ciddi düzenlemeler var. Öyle aldatıcı indirim yapıp da tüketiciyi kandırmak mümkün değil. Bu noktada tüketiciler bilinçli ve dikkatli olsunlar. Gerçek indirimin kanıtı, daha önce yüksek fiyatlı ürünün satıldığını satıcının kanıtlayabilmesidir. Nitekim tüketici kanununun 54’üncü maddesi üçüncü fıkrası da burada ispat yükümlülüğünü satıcıya yüklemiş durumda” diye konuştu.

    İNTERNETTEN KOLAYCA BAŞVURULABİLİR

    Yasal mevzuata göre indirimden önce uygulanan fiyatla, indirimde uygulanan fiyatın aynı puntolarla etikette yazılmak zorunda olduğunu belirten Ağaoğlu, bunun da yeterli olmadığını söyledi. Ağaoğlu, şöyle konuştu:

    Satıcının etikete kendi yazdığı fiyat, ispat belgesi sayılamaz. Tüketici şayet indirimli yazılan fiyatın yüksek olduğu kanaatinde ise satıcıdan o ürünün indirimsiz fiyatını kanıtlanmasını istesin. Bu nasıl kanıtlanır? Satıcı der ki ben bundan geçen hafta, yüksek fiyattayken beş tane sattım, bunlar da faturası. Böyle bir ispat belgesi yoksa, tüketici satıcıdan o indirimli denilen fiyat üzerinden indirim yapmasını talep edebilir, bu talebi kabul görmediği takdirde 8 bin 480 liraya kadar tüketici hakem heyetlerinde hak arayabilirler. Tüketici hakem heyetine başvuru artık zor değil. İnternet üzerinden de başvuru olabiliyor. Kaymakamlıklara veya illerde Ticaret İl Müdürlüklerine giderek ücret ödemeden başvurmak mümkün. Üstelik tüketici hakem heyetlerinin verecekleri kararlar da mahkeme karar hükmündedir.”

    BU SAYEDE FAZLADAN 945 TL ÖDEMEKTEN KURTULDUM

    Kendisinin de geçen günlerde böyle bir durumla karşılaştığını anlatan Aydın Ağaoğlu, hakkını nasıl aradığını şu cümlelerle anlattı:

    “Cep telefonuma gelen yüzde 70’e varan indirim mesajı ile ünlü bir mağazaya ceket almaya gittim. Kasada bin 400 lira dediler. İndirimi nerede diye sorduğumda 4 bin 45 liradan bin 400 liraya indirdiklerini söylediler. O halde dedim, tüketici kanuna göre siz bunu daha evvel 4 bin 45 liradan sattığınızı kanıtlayın. Kanıtlayamazsanız bana bin 400 lira üzerinden yüzde 65 indirim yapmak zorundasınız. Nitekim kanıtlayamadılar, etikete yazmışlar 4 bin 45 TL, üzerini çizmişler, tek kanıtları bu. Ben tüketici hakem heyetine internet üzerine başvurumu yaptım, 40 gün sonunda bana karar geldi, o kararla 915 liramı geri aldım. İşini dürüst yapan, gerçek indirim yapan satıcılar da arada kaynıyor. Çünkü tüketici onlara da şüpheyle bakıyor.”

  • 4. Siber Savaş ve Güvenlik Konferansı Ankara’da Olacak

    Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanı Prof. Dr. İsmail Demir tarafından açılışı yapılacak konferans, 2 gün boyunca Siber Güvenlik sektöründe yer alan yerli ve yabancı katılımcıları, firmaları, kamu ve akademi temsilcilerini bir araya getirecek.
    Sektörün önde gelen isimlerinin konuşmacı olarak yer alacağı konferansın bu yılki teması “Siber Güvenlikte Küresel Oyuncu Nasıl Olunur?” olarak belirlendi.
    Küresel Siber Güvenliğe Bakış, Uluslararası Firmalarla İş Birliği, Global Pazara Ulaşım Yolları gibi konu başlıklarının yer alacağı Konferansta ayrıca Dijital Çağda Siber Savaşlar, Silah Sistemlerindeki Siber Güvenlik, Siber Güvenlik Teknolojilerindeki Yol Haritası gibi konular da uluslararası siber güvenlik uzmanları tarafından masaya yatırılacak. Siber Güvenlik sektöründeki kadınları bir araya getiren bir panelin de yer alacağı konferansta, iki ülke ile de iş birliği anlaşmaları imzalanacak.
    Türkiye’yi siber güvenlik alanında cazibe merkezi haline getirmek amacıyla düzenlenen konferansta 2 gün boyunca yerli ve yabancı heyetler, uluslararası misyon temsilcileri, Siber Güvenlik uzmanları ve ilgililerine ev sahipliği yapacak.
    Türkiye’nin sahip olduğu milli ve yerli siber güvenlik ürün ve hizmetlerini, yine Türkiye’de yapılacak uluslararası bir etkinlikte tanıtmak amacıyla kümelenme üyesi firmaların stantlarıyla da yer alacağı 4. Siber Savaş ve Güvenlik Konferansının, iki gün boyunca binin üzerinde katılımcıyı ağırlaması bekleniyor. Konferansa katılmak için www.icwcturkey.com adresinden online kayıtlar yapılabiliyor.

  • Psikodiyet ile Sağlıklı Hayat

    Beslenme insanın en temel ihtiyaçlarından birisidir. Gıdaların sağlıklı alternatiflerini seçmek yerine alışılmış ve lezzet algısına yönelik olarak hazırlanmış olanlarının tercih edildiğini ifade eden Medicana Bursa Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Hande Güngör, “Bu tercihlerin hayat tarzı haline gelmesi, içinden çıkılmaz bir lezzet bağımlılığı, azalan yaşam kalitesi ve birbirini takip eden, obezite, diyabet gibi kronik hastalıklara sebep olur. Aynı zamanda sağlıklı hayat tarzını benimsemek yolunda verdiğimiz çabayı hiçe sayar. Hatta hedeflediğimiz ideal ağırlığa ulaşmamıza engel olur. İşte bu noktada doğru, yeterli ve dengeli bir diyet sürecinde miktar ve porsiyon kontrolü sağlarken, besin seçimini etkileyen psikolojik problemlerin çözümlenmesi süreci hem kolaylaştırıcı kılar hem de kalıcı etki oluşturur” diye konuştu.
    Diyet sürecinin psikolojik açıdan desteklenerek, kişilerin başarılı sonuçlara ve kalıcı davranış değişiklerine ulaşmalarını sağlayacaklarını ifade eden Güngör ve Ülker, “Zihnimizde ‘bir kereden bir şey olmaz’, ‘şimdi yersem bir sonraki öğünde telafi ederim’, ‘diyetimi yine bozdum, ben diyet yapamayacağım’, ‘kilolarımdan çok sıkıldım, artık kurtulmak istiyorum’ ve ‘obezite, diyabet gibi birçok kronik hastalığım var. Bunlardan kurtulmak için beslenme ve yaşam tarzımı değiştirmeliyim. Ancak bunu yapacak güce sahip değilim’ cümlelerinin sonucu olarak gelişen ve hayatı zorlaştıran düşünce kalıplarına psikolog ve diyetisyen işbirliği ile çözüm üretiyoruz. Bu programı psikolojik destek ile yeme davranışını değiştirmeyi hedefleyen sağlıklı, yeme bozukluğu ya da kronik hastalığı olan, kilo vermekte ve diyet yapmakta zorlanan bireylere kolaylıkla uyguluyoruz” dedi.
    Psikodiyetin şuurlu ve farkında yeme davranışı geliştirerek faydalı olduğunu ifade eden Uzman Klinik Psikolog Begüm Derici Ülker ise, “Ayrıca diyet sürecini kabullenmeyi sağlayarak, hayat boyu kendi kendinin diyetisyeni ve psikoloğu olabilmeyi deneyimleyerek, hayat boyu fiziksel ve ruhsal sağlığa katkıda bulunur. Yanlış beslenme davranışlarına kalıcı çözümler üreten, psikolog ve diyetisyen ile paralel görüşmeler eşliğinde hasta takipleri gerçekleştirilen ‘psikodiyet’ programında, diyetisyen ile klinik bulgular, kan parametreleri, antropometrik ölçümler ve vücut analizi sonucunda sağlıklı ağırlığa ve sağlıklı beslenme alışkanlıklarına ulaşmayı hedefleyen kişiye, özgü beslenme programı uygulanır. Psikolog ile psikolojik testler ve bilişsel davranışçı terapi ekolüne dayanan klinik görüşmeler içerisinde önce var olan düşünce ve davranış sistemleri, var ise yeme bozuklukları tespit edilerek hedef düşünce ve davranışlar doğrultusunda dönüşüm odaklanır. Burada öncelikli olan farkındalık ve gelişim sayesinde kalıcı sonuçlar oluşturmaktır” şeklinde konuştu.

  • Tütün Ürünleri Akciğer Kanseri Riskini 30 Kat Artırıyor

    Türkiye Solunum Araştırmaları Derneği (TÜSAD) Başkanı Prof. Dr. Ülkü Yılmaz, sigara içen bir bireyin tüm yaşamı boyunca sigara içmemiş kişiye göre akciğer kanserine yakalanma riskinin 10-30 kat fazla olduğunu açıkladı.

    TÜSAD Başkanlığının yanı sıra Sağlık Bilimleri Üniversitesi Öğretim Üyesi de olan Prof. Dr. Yılmaz, Akciğer Kanseri Farkındalık Ayı kapsamında akciğer kanserinin tüm dünyada ve Türkiye’de en ölümcül kanserler arasında yer aldığını söyledi.

    Yılmaz, akciğer kanserinin tüm dünya ve Türkiye’de erkeklerde kansere bağlı ölümlerin başında geldiğini, kadınlarda dünya verilerine göre 2., Türkiye’de ise 5. sıradaki ölüm nedeni olduğunu belirtti. Dünya Sağlık Örgütü verileri doğrultusunda 2018 rakamlarına göre 2,1 milyon kişiye akciğer kanseri tanısı konulduğunu aktaran Yılmaz, 1,8 milyon hastanın da bu hastalık nedeniyle yaşamını kaybettiğini kaydetti.

    Türkiye’de her yıl yaklaşık 35 bin yeni olgunun akciğer kanseri tanısı aldığını vurgulayan Prof. Dr. Yılmaz, şu bilgileri verdi:

    “Hastalık en sık 55-75 yaş grubunda ortaya çıkmaktadır. Artan yaş ile risk artmaktadır. Akciğer kanserine genellikle ileri evrelerde tanı konabilmektedir. Ülkemiz verilerine bakıldığında olguların yüzde 82’sinin lokal ileri ve ileri evre aşamasında tanı aldığı gözlenmektedir, Yüzde 18’lik bölümüne erken evrede tanı konmakta ve bu evrede tanı alan hastada etkin tanı yaklaşımları mümkün olabilmektedir. Böylece bu hastalarda sağ kalım oranları da yüksek olmaktadır. Erken tanı oranlarını artırmaya yönelik tarama çalışmaları devam etmektedir. Etkin ve erken evrede tanı koymaya yönelik olarak lezyonun yerleşim yerine göre farklılıklar olmakla birlikte bronkoskopik, endobronşiyal ultrasonografik biyopsi yöntemleri, transtorasik, elektromanyetik navigasyonel biyopsi yöntemleri kullanılmakta, gelişen teknolojiye uyum sağlayarak her geçen gün yenileri eklenmektedir.”

    “En önemli neden sigara”

    Prof. Dr. Ülkü Yılmaz, bu ölümcül hastalığın en önemli nedeninin sigara olduğuna dikkati çekerek, “Pasif sigara maruziyeti de önemli etmenler arasındadır. Sigara içen bir bireyin tüm yaşamı boyunca sigara içmemiş bireye göre akciğer kanseri geliştirme oranı 10-30 kat fazladır. Ağır sigara içen bir bireyin riski yüzde 30’lara çıkarken hiç sigara içmeyen bir bireyin akciğer kanserine yakalanma riski yüzde 1’den daha düşüktür. Kanser riski, sigara sayısı, sigara içme süresiyle de yakın ilişki göstermektedir. Bunlara ek olarak sigaraya başlama yaşı, inhalasyon derinliği, sigaranın katran ve nikotin içeriği, filtre içerip içermemesi de kanser gelişme riskiyle yakından ilişkili faktörlerdir.” şeklinde konuştu.

    Sigaranın bırakılmasıyla kanser gelişme riskinde azalma kaydedildiğini, sigarayı bırakmayı takiben 5. yılda risk grafiğinde belirgin bir iniş gözlenirken 15. yılda yüzde 80-90 risk azalmasının söz konusu olduğunu vurgulayan Yılmaz, bu riskin sigara içmemiş bir bireyin grafik özelliğine göre hiçbir zaman gerilemeyeceğinin de akılda tutulması gerektiğini anlattı.

    Pasif sigara maruziyetinin de çok erken yaşlarda karsinogenezisin başlamasına neden olabildiğini belirten Yılmaz, şunları söyledi:

    “Sigara ve pipo kullanımı da önemli risk faktörleri arasındadır. Elektronik sigaranın da sigara bırakmada bir çözüm olmadığı, hatta riski artırdığını bilmek gereklidir. Çevresel etkenlerden asbestozis önemli bir risk faktörüdür. Diğer etmenler radon, pişirme ve ısınma sırasında ortaya çıkan gazlar, hava kirliliği, daha önce çeşitli nedenlerle uygulanmış olan radyoterapi risk faktörleri arasındadır. Nedeni başlıca sigara olan Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı (KOAH) da akciğer kanseri gelişme riskini artıran önemli hastalık grubunu oluşturmaktadır. Ülkemizde 1996’da uygulanmaya başlanan ve 2008’de yoğunlaştırılan önlemler sonucunda erkeklerde tütüne bağlı kanser ve akciğer kanser oranlarında bir miktar düşme gözlenmiştir. Akciğer kanserlerinde etkin tedavi yaklaşımlarının uygulanabilmesi doku düzeyinde ayrıntılı tanı olanaklarıyla mümkündür. Ayrıntılı tanı için yeterli ve tekniğine uygun alınmış doku tedavi için atılacak en önemli adımdır.

  • Web Hosting Kullanıcılarına Tavsiyeler

    hizhosting.com genel müdürü Caner Çakı, her kullanıcıya göre bir hosting paketi olduğunu ve bu alt yapı ve paketlerin ihtiyaca göre tercih edilmesi gerektiğini ifade etti.
    Çakı, “Hosting, bir web sitesinin üstünde barındırılan ve yayına geçmesini sağlayan platformdur, web sitesini oluşturmadan önce bir hosting paketi satın almanız gerekmektedir.

    Blog sayfaları için uygun alt yapıyı barındıran bir paket
    WordPress Hosting: Kişisel veya blog tarzı bir site açmak istiyorsanız WordPress alt yapısı size uygun olacaktır. Bu nedenle size uyumlu hosting paketi WordPress hosting paketini tercih etmelisiniz.
    Linux Hosting: Küçük çaplı kurumsal siteler ve blog sayfaları için uygun alt yapıyı barındıran bir pakettir. Güvenilirliği, sağlamlığı ve verimliliği ile de ön plana çıkmaktadır. e-posta sunucusu olarak en gelişmiş seçeneklerden biri olduğunu söyleyebiliriz. Linux hosting için kullanıma hazır ana sayfa çözümleri, uygulamalar, içerik yönetim sistemleri ve tartışma forumları gibi çok sayıda açık kaynak uygulama sunar.

    Microsoft’a özgü uygulamalar
    Windows hosting , ASP.NET uygulama tabanlı web siteler için güçlü alt yapıya sahip hosting hizmeti almanızı sağlayacaktır. Winows’un Linux’a karşı en önemli üstünlüklerinden biri yüksek performanslı web uygulama frameworkü olan ASP.NET’tir. SharePoint ve Exchange hala Microsoft’a özgü uygulamalardır.

    Özel hosting çözümleri sunulur
    Kurumsal Hosting, internet dünyasında büyüyen kurumsal firmalar için güçlü alt yapı ile donatılmış üst seviye hosting hizmeti olarak karşımıza çıkmaktadır. Şirketinize değer katacak bir hosting hizmeti sunulması amaçlanmış ve bu hizmetlerde, en yüksek süreklilik ve en yüksek hizmet kalitesine sahip özel hosting çözümleri sunulur.

    DNS yönlendirme ve buna benzer birçok işlem yapılabilmekte
    Bayi(Reseller) Hosting: Birden fazla site sahibi iseniz veya her gün sitelerinizi çoğaltan ve büyüyen bir firma iseniz bu paket tam size göre. Bayi hostinge sahip olan bir kullanıcı adeta bir hosting firması gibi hizmet verebilmektedir. İstenilen paket büyüklüğü sunulabilen bu hizmet sayesinde sahip olunması gereken sadece alan ve trafiği yeterli olan bir bayi hostinge sahip olunmasıdır. Bayi hostingin alınmasından sonra yönetim işlemlerinin yapılması için site adının sonun a /WHM yazılması yeterli olmaktadır. Bu şekilde yönetim paneline girilmekte ve istenilen işlemler yapılabilmektedir. Genel olarak bu işlemler arasında hesap ekleme ya da kaldırma, kota belirleme, paket oluşturma, askıya alma, DNS yönlendirme ve buna benzer birçok işlem yapılabilmektedir” dedi.