Blog

  • Bulut servislerinin barındıran sunucuların yurt içinde olması neden avantajlı?

    Sunucu sayısı ve kapasite her zaman istikrarlı ve yüksek performans anlamına gelmese de özellikle faaliyet gösterdiği ülkenin dışındaki sunucuları kullanan kişi veya kurumlar sıklıkla bağlantı ve yönetim problemleri yaşayabiliyorlar. Sunucuların yurt dışında olması elbette ki her zaman kötü veya zayıf servis anlamına gelmiyor. Bununla birlikte özellikle yoğun trafik yaşanan bulut e-posta gibi servislerin barındırıldığı sunucuların yurt içinde olmasının bazı tartışılmaz avantajları mevcut.

    Hız

    Sunucu ne kadar gelişmiş, barındırıcı şirket ne kadar profesyonel olursa olsun eğer binlerce kilometre uzaktaki bir ülkede konumlanmışsa, zaman zaman erişimde yavaşlamalar olması kaçınılmazdır. Örneğin web sitelerini yabancı sunucularda barındıran kurum ve kişilerin sık sık yavaş yüklenme hızından şikâyet ettiğini duymuşsunuzdur. Denizaltı kablolarından oluşan dev internet aktarım ağı üzerinde sunucunuzun bulunduğu nokta size ne kadar uzak ve hat ne kadar duraklıysa iki nokta arasında veri transferi hızında ve istikrarında düşüş ihtimali de o denli fazla olur. Yeni ziyaretçi kazanıp elde tutmanın son derece zor olduğu günümüzde özellikle gelirini web sitesi üzerinden kazanan şirketlerin barındırma tercihlerini, sunucularını yurt içinde tutan deneyimli ve referanslı servis sağlayıcılardan yana kullanması sürecin sağlıklı yürümesi için çok daha avantajlı olacaktır.

    Maliyet

    Gerek web sitesi gerekse bulut tabanlı servislerin barındırılma maliyetleri oldukça düştü. Rekabetin yoğun olduğu bu alanda müşterilerin en tanınmış ve ucuz görünen barındırma servislerini tercih etmesi anlaşılır bir durumdur. Bununla birlikte bağlantı hızında yavaşlama, servis kesintisi ve diğer teknik arızalar sırasında sunucuları işleten ekibe hızlı bir şekilde ulaşabilmek, sorunu kendi dilinizde anlatabilmek ve çözüm için hızlı geri dönüş almanın maliyeti sanıldığı kadar yüksek değildir. Unutmamak lazım ki kesintili ve yavaş servis veren bir web sitesinden kaçan müşterinin yarattığı maliyet çok daha fazla olur.

    Milli güvenlik

    Son yıllarda yerli bilişim ve teknoloji konusunda duyarlılık artarken başta kamu kuruluşları, vakıf şirketleri, belediyeler, hastaneler ve bankalar olmak üzere hassas verilerin birikip işlendiği kuruluşlarda yerli servis sağlayıcılara geçiş oldukça hız kazanmaya başladı. İster bulut e-posta ister daha kapsamlı SaaS uygulamaları olsun, Türkiye’deki kuruluşların kullandığı tüm internet servisleri vasıtasıyla yaratılan veriler hem milli hem de ticari olması açısından önem taşır. Bunların yasal veya ticari nedenlerle korunması veya raporlanması gerektiğinde, kendi sunucularını işleten ve Türkçe konuşan bir servis sağlayıcıdan destek, yasal rapor ve kayıtları temin etmek çok daha kolay olacaktır.

  • Dolandırıcılar kimlik avı saldırıları için YouTube ünlülerini taklit ediyor

    YouTube bir yıldan fazla süre önce, kanalların ve içerik üreticilerin videolardan para kazanabilmesi için gereken şartları sıkılaştırdı (mevcut şartlar Şubat 2018’da yürürlüğe girdi). Günümüzde, reklam destekli kanalların birçok kritere uyması gerekiyor. Bunlar arasında en az 1000 aboneye sahip olmak ve son 12 ay içinde toplam 4000 saat izlenmek gibi şartlar bulunuyor. YouTuber’lar bu nedenle hesaplarının detaylı inceleneceğine dair bildirimleri çok ciddiye alıyor. Dolandırıcılar da bunu kendi lehlerine kullanmak için gerçek gibi görünen e-postalar hazırlıyor. Bunun yanı sıra binden fazla aboneye sahip YouTube hesaplarını ele geçirmeye yönelik bir eğilim oluştu.

    Böyle bir içerik üreticiye, YouTube’dan para kazanma talebinin değerlendirileceğini belirten sahte bir mesaj gönderiliyor ve istenen verileri doldurup göndermesi söyleniyor. Dolandırıcıların istedikleri bilgiler arasında kanalın URL’si ve parolası da yer alıyor. Hesapta iki faktörlü kimlik doğrulama yönteminin kullanılması bu duruma karşı iyi bir çözüm olabiliyor. Bu tür teşebbüslere maruz kalan YouTuber’lar, bu sahte bildirimlerin kanallarına bağlı olan e-posta adresine değil de herkese açık olarak kullandıkları e-posta adresine geldiğini (eğer farklılarsa) söylüyor.

    Saldırganlar istedikleri verileri aldıktan sonra, kanalın takipçilerini dolandırmak için hesabı ele geçirmeye çalışıyor. YouTuber’ın adına sahte bir reklam kampanyası düzenleyerek ücretsiz ürün dağıtacaklarını, değerli ödüllerin verileceği yarışmalar düzenleyeceklerini veya buna benzer şeyler yapacaklarını duyuruyorlar. Takipçileri dolandırmak için önlerinde sınırsız fırsat bulunuyor.

    Kaspersky, YouTuber’lara ve YouTube kullanıcılarına sosyal medyadaki faaliyetlerini güvene alabilmeleri için şunları öneriyor:

    YouTube’un bir e-posta ile size asla hesabınızın parolasını sormayacağını aklınızdan çıkarmayın.

    Bir e-postaya yanıt verirken, özellikle de kimin gönderdiğinden emin değilseniz, her şeyi ayrıntılı bir şekilde inceleyin.

    Hesabınızda iki faktörlü kimlik doğrulama özelliğini kullanın. Google, YouTube da dahil olmak üzere tüm uygulamalarında bu seçeneği sunuyor. İki faktörlü kimlik doğrulamayı nasıl kullanacağınızı öğrenmek için buraya tıklayın.

    Tüm arkadaşlık taleplerini ve doğrudan mesajları dikkatle inceleyin. Gönderenin kim olduğunu doğrulayın. Gönderen kişinin kanalında resmi bir durum belirtiliyorsa kanalın içindekileri ayrıntılı bir şekilde okuyun.

    YouTube platformundan gelen bir mesajda yer alan bağlantılarla eriştiğiniz sitelere kendi hassas bilgilerinizi girmeyin.

    Tıkladığınız bağlantılar kimlik avı veya diğer zararlı web sayfalarına götürmeye çalıştığında sizi uyaran bir antivirüs çözümü kullanın.

  • Intel ESL Türkiye Şampiyonası’nın kazananları belli oldu

    Çekişmeli karşılaşmalar ve binlerce oyuncunun katıldığı etkinliğin son günü İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Tunç Soyer’in katılımıyla açıldı. Intel ve ESL’in iş birliğiyle hayat bulan organizasyonda Monster Notebook, Mercedes ile Teknosa’nın sponsor olduğu Intel ESL Türkiye Şampiyonası’nda ilk gün oynanan Dota 2 Final karşılaşmasında Regnant Esports, rakibi Kamikaze’yi 3-0’la geçerek kupayı kaldırdı.

    İkinci gün ise ilk kez gerçekleşen ve Türkiye’nin en fenomen olmuş yayıncı ve esporcu isimlerinin yer aldığı şov maçı ve ardından oynanan Taktik Savaşları Karşılaşması Kasım “Holythoth” Polat’ın birinciliğiyle sona erdi.

    CS:GO’DA ŞAMPİYON SANGAL ESPORTS

    Rekabetin üst düzeyde olduğu ve seyircilerin heyecanla izlediği CS:GO yarışmasının finalinde Arena Bulls’u 2-1 mağlup eden Sangal Esports şampiyonluk ipini göğüsledi.

    İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Tunç Soyer sahneye şampiyona kupasıyla çıkarken, salonu dolduran iki binin üzerindeki izleyiciye ve ekranlarının başındaki tüm esporseverlere, “Bu bir oyun değil, bu bir elektronik spor. İnsanlık bu hikayeyi yeniden keşfedecek” dedi. Soyer, gelecekte ESL ile daha büyük etkinliklere ev sahipliği yapmak istediklerini ekleyerek emeği geçen tüm sponsor ve kurumlara teşekkür etti.

    Esporculara kupayı Intel Türkiye Perakende Satış Direktörü Koray Yıldız ve Pazarlama Müdürü Pınar Dülgerler takdim ederken, finalin en değerli oyuncusu seçilen, Doğukan “qRaxs” Balaban’a ödülünü Monster Notebook’un kurucusu ve CEO’su İlhan Yılmaz, hediye çekini de Teknosa adına Tedarik Zinciri Genel Müdür Yardımcısı Doğa Oran verdi.

    ALANDA 17 BİN ZİYARETÇİYİ AĞIRLADI

    Oyun dünyasından, Pintipanda, Zeon, Levo, Miafitz, Eastergamers, Pqueen gibi otuza yakın fenomen ve esporcu ismin hayranlarıyla buluştuğu festivalde, katılımcılar ödüllü yarışmalar, VR deneyimi, ödüllü fiziksel aktiviteler, ralli simülasyonları, PC deneyim alanı, Cosplayer gösterileri gibi farklı aktiviteler katılımcılardan yoğun ilgi gördü. Hem internet hem televizyondan canlı olarak verilen INTEL ESL Şampiyona’sını dört gün boyunca milyonlarca oyunsever takip etti. Alanda ise 17 bin ziyaretçi bir yandan maçları seyrederken bir yandan fuar alanında INTEL, Monster Notebook, Teknosa ve diğer oyun standlarında keyifli vakit geçirdi.

  • ‘İçme suyunda alüminyum: Alzheimer’ı tetikliyor’

    Yapılan araştırmalar, bazı içme suyu markalarının ürünlerinde alüminyum olduğunu ortaya koydu. Suyun, bağışıklık sistemini güçlendirme, toksinlerden arındırma, kilo vermeye yardımcı olma, cildin parlaklığını koruma gibi özelliklerini sıralayan Bahçeşehir Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü’nden Uzman Dr. Selen Gür Özmen, içme suyunun içinde bulunan alüminyuma vücudun ihtiyacı olmadığını dile getirdi. Dr. Özmen, alüminyumun 200’den fazla hücresel düzeyde istenmeyen reaksiyona neden olduğunu vurguladı.

    ALÜMİNYUM ALIMININ YÜZDE 5’İ SU İLE OLUYOR

    Vücudun ihtiyacı olmamasına rağmen çevresel faktörlerin de etkisiyle alüminyum alımının yaşandığını söyleyen Özmen, “Su ve beraberinde başka içeriklerden de alüminyumu vücudumuza alabiliyoruz. Su da bunların arasında en önemlilerden bir tanesi ve bütün alüminyum alımının yaklaşık 5 ila 10’unu oluşturuyor” dedi.

    pH DEĞERİNE ODAKLANIN

    Sudaki alüminyumun zararını tetikleyen bazı etkenler olduğunu belirten Dr. Özmen, içme suyu alırken pH değerine dikkat edilmesi uyarısında bulundu.

    Asidik sulardan uzak durulması gerektiğini söyleyen Özmen, “pH 7’nin aşağısı ise su asidik, pH 7’nin üzeri ise bazik sudur. Bir suyun pH’ı daha fazla asidikse daha çok alüminyum vücuda giriyor diyebiliriz. İkinci dikkat edilmesi gereken şey de silikat miktarıdır. Eğer silikat suda çok az ise o zaman da alüminyumun emilimi artıyor. Suda her şeyin birbiri ile denge içerisinde olması gerekmektedir” ifadelerini kullandı.

    SUYU KARBONAT ATARAK TÜKETİN

    Asidik sulardan uzak durulması gerektiğini vurgulayan Özmen, “Asidite alüminyumun emilme oranını artırıyor. Suda karbonatın çözülmesi, asiditesini azaltıyor. Bu da kötü elementlerin vücut tarafından emilmesini de azaltıyor. 2 litre suya çeyrek çay kaşığı karbonatın eklenip, içilmesini öneriyoruz” dedi.

    FİLTRASYONDA HATA YAŞANIYOR

    Uzman Dr. Özmen, “Dünya standartlarında belirlenmiş bazı değerler var. Bu suyun litresinde 0,9 miligram olarak belirlenmişti. Mikroorganizmaları uzaklaştırmak, bir takım içerikleri uzaklaştırmak için alüminyum aslında suyun filtrasyon sisteminde kullanılan bir element. Ancak suyun filtrasyonu sırasında alüminyum bir takım nedenlerden dolayı karışıyor. Bu nedenle içme suyunda biraz bulunabiliyor. Bunun en minimum miktarda olması gerektiğine karar verildi. Bu da bakıldığında 0,1 ile 0,2 miligram / litre olarak belirlendi.  Alüminyum su filtrasyonunda koagülasyon elementi olarak kullanılıyor. Burada da suya bir miktar alüminyumun karışması gerekiyor. Fakat içme suyu haline geldiğinde bunun uygun bir mekanizmayla uzaklaştırılması şart” diye konuştu.

    BU HASTALIKLARA DAVETİYE ÇIKARIYOR

    Uzun süreli mazuriyette alüminyumun hafıza problemlerine yol açtığına vurgu yapan Özmen, vücuda alınan alüminyumun birçok hastalığa davetiye çıkardığını söyleyerek, sözlerine şöyle devam etti:

    “ Hiçbir şey akut değil. Bir anda alüminyumla çok yüksek miktarda karşılaşmıyoruz. Uzun süreli, minik minik, fakat gittikçe biriken bir metal olduğu için bir zaman sonra yanıt veriyor ve yan etki yapıyor. En başta hafıza problemleri, daha uzun vadede Alzheimer  ve parkinsonla ilişkisi bulundu. Özellikle, diyalizde su kullanılıyor ve alüminyum toksitesini en çok yaşayan insanlar diyaliz hastaları. Alüminyuma bağlı ciddi ensefalopati dediğimiz beyinde son durum bir hastalıkla karşılaşıyorlar. Bunlar literatürde görülen ve çok nadir olmayan durumlar. Daha hafif formları da konsantrasyon bozukluğu, kısa dönem hafıza problemleri gibi sıralanabilir.”

    ROLL-ON VE MİDE İLAÇLARINA DİKKAT!

    Uzman Dr. Özmen, besinlerin uzun dönemli korunmasını sağlayan katkı maddelerinde de alüminyumun bulunduğuna vurgu yaparak, “Hazır yiyeceklerden kaçınmamızın bir sebebi de bu. Koltuk altı roll-onlarının birçoğunda da alüminyum var. Bazı mide ilaçlarının da içeriğine bakmakta fayda var” ifadelerini kullandı.

  • Instagram, diyet ve estetik cerrahi gönderilerini kısıtlayacak

    Dünyanın en popüler sosyal medya uygulamalarından Instagram, yalnızca bireysel kullanıcıların değil, markaların da en çok kullandığı platformların başında geliyor. Ancak Instagram’da paylaşılan bazı gönderiler, özellikle genç kullanıcıları oldukça fazla etkileyebiliyor.

    Eğer sıklıkla Instagram kullanıyorsanız, ‘mucizevi’ olduğu söylenen kilo verme ilaçları ve ‘kesin sonuç’ sunduğunu ifade eden estetik operasyon reklamlarıyla sıkça karşılaşmışsınızdır.

    INSTAGRAM, DİYET VE ESTETİK GÖNDERİLERİNİ KISITLAYACAK

    Instagram, özellikle diyet içecekleri ve takviyeleri gibi ürünleri tanıtan ve bazı estetik cerrahi ürünlerini kullanmaya teşvik eden pazarlama hesaplarını kısıtlama kararı aldı. Bu gibi gönderilerin, bazı genç kullanıcıların üzerinde olumsuz etki yaratabileceğini düşünen şirket, bu haftadan itibaren, söz konusu gönderileri kısıtlama yoluna gidecek.

    Instagram’ın Kamu Politikası Müdürü Emma Collins, ”Mucize sloganı adı altında paylaşılan bu tür ürünler, toplum üzerinde olumsuz bir etkiye neden oluyor. Bundan böyle bu tür gönderiler hakkında daha fazla kısıtlama yapacağız ve özellikle 18 yaşın altındaki Instagram kullanıcılarının, bu tür gönderileri görmemesini sağlayacağız.” ifadelerini kullandı.

  • Öğrencilerin yetenek keşfini yapay zeka yapacak

    Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2023 hedefleri doğrultusunda eğitimde dijitalleşme öncelikli konular arasında yer alıyor. Eğitimde yapay zeka sürecinin başlatılmasıyla okullardaki dersler, seminerler ve atölye kurulumları hız kazandı. Bu yıl eğitimde yapay zekanın önemine dair farkındalık oluşturulması için tüm okullarda öğretmen, öğrenci ve velilere seminerler verilmeye başlanacak.

    YAPAY ZEKA ÖĞRETMENLERİN KİŞİSEL ASİSTANI OLACAK
    Yapay zeka teknolojileri eğitimde öğrencilerin kişisel öğrenme süreçlerinin iyileştirilmesi, öğretmenlerin öğrencileri ölçme ve değerlendirmenin yanı sıra öğrenci takibinin yapılmasında etkin rol alacak. Ayrıca öğretmenler, öğrencilerin yeteneklerine, ilgi alanlarına ve öğrenme süreçleri üzerinde daha da hakim olacak. Door Teknoloji’nin yaptığı araştırmaya göre; yapay zeka teknolojilerinin öğrenciler üzerindeki etkilerinin yanı sıra, öğretmenlerin iş yükünün büyük bölümünü hafiflettiği, yüzde 68 oranında yardımcı olduğu ve öğrenci takibine yüzde 93 etki ettiği belirlendi. Yapılan düzenlemelerle birlikte yapay zekanın öğretmenlerin kişisel asistanı konumuna erişmesi bekleniyor.

    YAPAY ZEKA MÜFREDATA GİRİYOR
    Yapay zeka konusunda eğitimlerin yakın zamanda müfredata gireceğini ifade eden Door Teknoloji’nin kurucularından Murat Kara, “Yapay zeka artık okullarda ders olarak da okutulmaya başlanacak. Mesleklerin değişimiyle birlikte yapay zeka, bölüm tercihlerini etkileyecek. Lise öğrencileri üniversite tercihlerini ve meslek seçimini bu değişimi göz önünde bulundurarak yapacak. Aynı şekilde öğretmenlerin beceri ve yetkinlikleri de değişecek. Yapay zeka yönetimini bilmek ve derslere uygulamak öğretmenlerde aranacak yeni özellikler olacak. Öğretmenin sınav hazırlama ve sonucu okuma, ders konusu belirleme alanlarında sınıf geneline ya da sınıftaki her öğrenciye özel işlem yapmasını yapay zeka ile mümkün olacak” dedi.

    “YAPAY ZEKA, EĞİTİM ÖĞRETİMİ DAHA VERİMLİ HALE GETİRECEK”
    Gelişmiş ülkelerde eğitim alanında hali hazırda yapay zekanın kullanıldığını belirten Murat Kara, “Eğitim alanına yatırımları artıran Çin gibi büyük ülkeler, eğitimin daha verimli olması için birçok yenilikçi metot üzerine çalışıyor ve yapay zeka teknolojilerinin meyvelerini topluyor. Biz de eğitimi verimli hale getirecek yapay zeka teknolojilerinden faydalanabiliriz. Yapay zeka öğrencinin ders dinlemesini, ilgisini, mutlu olup olmadığını, hangi konuları daha çabuk öğrenip hangisinde öğrenme zorluğu çektiğini belirleyip, kişisel ders programı oluşturuyor. Öğretmen ise kendi gözlemlerini yapay zekadan sağlanan bilgilerle birleştirerek daha verimli dersler gerçekleştirebiliyor” ifadelerini kullandı.

  • Sosyal Medya Paylaşımları Yüzünden İşinizden Olabilir Misiniz?

    Teknolojik gelişmeler hayatın her alanında olduğu gibi iş yaşamında ve şirketlerin stratejilerinde de köklü değişikliklere yol açtı. İşveren ve çalışanlar arasındaki ilişkiler de yaşanan bu değişimle şekillenmeye devam ediyor. İstanbul Bilgi Üniversitesi Karşılaştırmalı İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Uygulama ve Araştırma Merkezi, bu yıl dördüncü kez düzenlediği “İş Hukukunda Yeni Yaklaşımlar Sempozyumu” ile bu değişimi gözler önüne serdi. Etkinliğin açılış konuşmasını İstanbul Bilgi Üniversitesi Vekil Rektörü Prof. Dr. Kübra Doğan Yenisey yaptı.

    İşçi bulma ve seçme süreçlerinde sosyal medya etkisi

    Sempozyumda söz alan İstanbul Teknik Üniversitesi İşletme Fakültesi Dr. Öğr. Üyesi Gizem Sarıbay Öztürk, iş başvurusu yapan adayların artık sosyal medya hesapları üzerinden araştırıldıklarına dikkat çekti. Sosyal medya hesaplarının işe alındıktan sonra da takip edildiğinin altını çizen Dr. Öztürk paylaşımların istenerek yapıldığını ve buna elektronik teşhircilik de denildiğini belirtti. Öztürk; “Amerika’da yapılan araştırmalara göre çalışanlar LinkedIn hesaplarında daha ihtiyatlı davranıyorlar. Türkiye’de de durum farklı değil. Tüm bu bireysel davranışlar işverenler tarafından takip ediliyor” dedi. Farklı ülkelerde sosyal medya paylaşımları nedeniyle işine son verilen kişilerin davalarından örnekleri katılımcılarla paylaşan Öztürk aynı şekilde iş için değerlendirme sürecindeyken, atılan bir tweet yüzünden geri çekilen iş tekliflerinin de mevcut olduğunu söyledi. Dr. Öztürk, “Çalışanlar kendilerini zor durumda bırakacak paylaşımlardan kaçınmalı ama ifade özgürlüklerini de gözetmeli. İşveren kontrolü ise özel hayatın ihlaline girmemeli. Ne yazık ki karşılaştırmalı hukuka baktığımız zaman kişisel verilerin korunması kanununda işçiye yönelik özel hükümler, iş kanununda da ifade özgürlüğüne yönelik maddeler yok. Konu kaygan bir zeminde” dedi.

    Teknoloji kişilik haklarını sınıyor

    Her şeyin çok hızlı geliştiği iş yaşamında çalışanlarda aranan en büyük özelliklerden biri ulaşılabilirlik. Esnek çalışma saatleri yüzünden iş ve özel hayat dengesini kurmada zorlanan çalışanlar, akıllı telefonlar aracılığıyla 7/24 ulaşılabilir hale geldi. Manisa Celal Bayar Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Sevil Doğan, mevcut durumun özel yaşama müdahale noktasına vardığını belirtti. Dr. Öğr. Üyesi Doğan; “Türkiye’de çalışanların yüzde 33’ü uzun sürelerde (haftalık 48 saat ve üstü) çalışıyor. Bu konuda OECD ülkeleri arasında son sıradayız. Buna bir de izinlerde, tatillerde ve iş aralarında ulaşılma da eklenince iş ve dinlenme arasındaki sınır bulanıklaşıyor” dedi. İşçinin ulaşılamama hakkına ilişkin ülkelerdeki yasal düzenlemeleri ele alan Doğan; “İlk kez Fransa’da işçinin ulaşılamama hakkı pozitif biçimde düzenlenmiştir. İtalya’da da benzer bir durum söz konusudur. Almanya’da ise yasal bir düzenleme olmamasına rağmen şirket politikalarıyla bir koruma mekanizması geliştirilmiş durumda. Volkswagen, IBM gibi global ölçekteki bazı markalar iş saatleri dışında serverlarını kapatarak önlem alıyorlar. Türk hukuku bakımından baktığımızda da işçinin dinlenme süreleri içinde ulaşılamama hakkının olduğunu söylemek mümkün ancak işlerliği maalesef tartışılır durumda. Çalışma sürelerine ilişkin düzenlemelerde reformlara ihtiyaç var” dedi.

    Yeni çalışma düzeni ve işçi tanımı

    Sempozyumda söz alan isimlerden Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dr. Öğr. Üyesi İlke Gürsel, şirketlerde yaşanan fesihlerin geçerli olabilmesi için hukuksal bir karşılığı olması gerektiğini belirterek, “İşletmelerin karar alma özgürlüğünü de göz önüne alacak şekilde denetimler yapılmalı” dedi.

    Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dr. Öğr. Üyesi Sedef Koç Tangün ise gelecekte robotların da devreye girmesiyle daha da farklı bir çalışma ağının oluşacağına dikkat çekerek, “İngiltere’de yapılan araştırmaya göre düzenli olarak evden çalışanların sayısı 2005’de 1 milyon 280 bin kişiyken 2015’te 1 milyon 521 bin kişiye çıktı. Geleneksel modelden farklı bir iş görme edimi oluşuyor. Elbette bütün koşullarda iş ve sosyal güvenlik hukuku var olmaya devam edecek” dedi. Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ar. Gör. Hazal Tolu da Airbnb, Letgo, Armut, Getir, Scotty gibi mobil uygulamaların iş kavramını farklılaştırdığını belirttiği konuşmasında, “İşçilerin yerini makineler almasa bile işçi kavramı değişti ve bu konuda hukuksal düzenlemelerin yapılması olmazsa olmaz bir hal aldı” ifadelerini kullandı.

    Sempozyumda İstanbul Bilgi Üniversitesi Vekil Rektörü Prof. Dr. Kübra Doğan Yenisey, İstanbul Teknik Üniversitesi Hukuk Fakültesi Prof. Dr. Gülsevil Alpagut, Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden Prof. Dr. Murat Engin ve İstanbul Teknik Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden Prof. Dr. Mahmut Kabakcı da oturum başkanı olarak yer aldı.

  • Teknofest’te Bursa Bilim ve Teknoloji Merkezi Çalışmalarına Yoğun İlgi

    Kurum, kuruluş ve firmaların “milli teknoloji hamlelerinin” görücüye çıktığı festivale Bursa Bilim ve Teknoloji Merkezi (BTM) öğrencilerin bilimsel yeteneklerini geliştiren atölye çalışmaları ve kendi ürettiği yerli ve millî deney düzenekleri ile festivale renk kattı. Bursa BTM standını ziyaret edenler, deney düzeneklerini tecrübe etmenin haricinde merkezin organizasyonları ve faaliyetleri hakkında bilgi aldı. TÜBİTAK alanında bulunan BTM’nin standında yer alan Türkiye’nin ilk uzay ve havacılık temalı girişimi, Gökmen Uzay Havacılık ve Eğitim Merkezi (GUHEM)’in maketi de ilgi odağı oldu. Bursa Büyükşehir Belediyesi, TÜBİTAK ve BTSO işbirliğinde yapımı devam eden merkez, ziyaretçilerden tam not aldı. BTM standında ayrıca ONS Makine’nin havacılık ve savunma sanayinde kullanılmak üzere ürettiği insansı robotları da ziyaretçilerinden yoğun ilgi gördü.

    BTM Türkiye’ye rol model 
    Gençlerin kendi teknoloji projelerini geliştirmesi ve üretmelerinin hedeflendiği TEKNOFEST’in ülkenin bilim ve teknoloji alanında gelişmesi adına önemli bir misyou yerine getirdiğini ifade eden Bursa Bilim ve Teknoloji Merkezi Genel Koordinatörü Fehim Ferik, ülkelerin güçlü olmasının yolunun bilim ve teknolojiden geçtiğini söyledi. BTM Exhibit markasıyla tamamen yerli ve milli sermaye ile ürettikleri deney düzeneklerine gösterilen ilginin kendilerini mutlu ettiğini ifade eden Ferik, “Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın yerli ve millî üretim modeli doğrultusunda milli teknolojiyi hedefliyor, yerli deney düzenekleri ve sergilerimizle kent ekonomimize katkıda bulunuyoruz. Bu şuur ile hareket ediyor, Bursa Bilim ve Teknoloji Merkezimizin Türkiye’ye rol model olması için gayretli çalışmalarımızı sürdürüyoruz” diye konuştu.

  • Yapılan her 10 kartlı ödemeden biri temassız

    Bankalararası Kart Merkezince (BKM), ağustos sonu itibarıyla Türkiye’de kullanılan kart adedinin geçen yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 11 arttığı, her 10 kartlı ödemeden birinin de temassız yapıldığı bildirildi.

    BKM tarafından ağustos ayı kartlı ödeme verileri açıklandı.

    Buna göre, ağustos sonu itibarıyla Türkiye’de 68,2 milyon kredi kartı ve 159 milyon banka kartı bulunuyor. Geçen yılın ağustos ayına göre kredi kartı sayısı yüzde 5, banka kartı sayısı ise yüzde 14 yükseldi. Böylece Türkiye’de kullanılan kart adedi ağustosta geçen yılın aynı ayına göre yüzde 11 artarak 227,2 milyona ulaştı.

    Bu dönemde, banka ve kredi kartlarıyla toplam 83,6 milyar liralık ödeme yapıldı. Bu ödemenin 71,2 milyar lirası kredi kartları, 12,4 milyar lirası banka kartlarıyla gerçekleştirildi.

    Her 2 kredi kartından biri temassız özelliği taşıyor

    “Nakitsiz ödemeler toplumu” olma yolunda en önemli ödeme yöntemlerinden birinin temassız teknolojisi olduğu görülürken, veriler, bugün her 10 kartlı ödemeden birinin artık temassız gerçekleştiğini ortaya koydu. Söz konusu gelişmede, temassız ödemede işlem limitinin 120 liraya çıkması etkili oldu.

    Türkiye’de ağustos sonu itibarıyla 30,9 milyon temassız banka kartı, 34,8 milyon da temassız kredi kartı bulunuyor. Bu da cüzdanlarda yer alan her 2 kredi kartından birinin temassız özellik taşıdığını ortaya koydu.

    Toplama bakıldığında ise toplu taşıma, akaryakıt istasyonları, market ve restoranlarda hızla yaygınlaşan temassız teknolojisiyle uyumlu kart sayısı 65,7 milyon oldu.

    Temassız ödemelerde son 3 yılda 10 kat artış

    Hem kart tarafında hem de kart kabul noktası tarafında görülen yaygınlaşma, temassız ödemeler tarafına da yansıdı. Günlük temassız işlem adedi ağustosta 1,5 milyona ulaşırken, aylık temassız işlem adedi son 3 yılda 10 kat arttı.

    Mağaza içi yapılan ödemeler baz alındığında, 3 yıl önce yüzde 1 olan temassız ödeme payı ağustosta yüzde 9’a ulaştı. 25 Ağustos’ta ise günlük işlemler içinde temassız ödeme oranı yüzde 10’a yükseldi.

    Temassız ödeme adedinin ise Ağustos 2016’da bulunduğu 4 milyon düzeyinden, Ağustos 2019 itibarıyla 42 milyona çıktığı görüldü. Son 3 yılda yaşanan bu gelişim, kullanıcıların ve iş yerlerinin temassız ödemelere ne kadar uyum sağladığının bir göstergesi olarak öne çıktı.

  • Hayranı Olduğu Dizinin Yeni Sezonu İptal Edilince Netflix Önünde Açlık Grevine Başladı

    Brit Marling ve Jason Isaacs‘in başrolünde yer aldığı The OA, iki sezonun ardından Netflix’ten yeni sezon onayı alamamıştı.

    Bu ayın başlarında gelen iptal kararının ardından Twitter‘da dizinin hayranları “#SaveTheOA” (The OA’i Kurtar) etiketiyle büyük bir sosyal medya kampanyası başlatmış ve Sunset Bulvarı‘ndaki Netflix genel merkezinin önünde protesto gösterisi düzenlemişti.

    O hayranlardan biri olan 35 yaşındaki Emperial Young ise protestosunu bir adım daha ileri götürerek 16 Ağustos’ta Netflix binasının önünde açlık grevine başladı. Young, dizinin yeni sezonu için onay verilene kadar açlık grevine devam edeceğini söyledi.

    ​’TELEVİZYON BİR BAŞA ÇIKMA MEKANİZMASI’

    Bir süredir işsiz olduğunu söyleyen Young, televizyonun kendisi ve kendisi gibi iş bulamayanlar için ‘başa çıkma mekanizması’ görevi gördüğünü ifade etti.

    “Bir televizyon şovunun iptalini açlık greviyle protesto etmek saçma ve aşırı bir tepki. Bunu onaylıyorum, ancak OA protestosu çok sayıda farklı faktörün bir sonucudur” diye konuşan Young, dizinin insanların travmalarını atlatmalarına yardımcı olduğunu, onları ‘görünmez oldukları’ hissinden kurtardığını söyledi.

    Bunun nedenini ise protestoyu organize edenlerden Mandy Paris şöyle açıklıyor:

    “Dizideki Fiziksel ve ruhsal sağlıkları yerinde olmayan karakterlerin, LGBTQI karakterlerin ve siyah karakterlerinin varlığı, toplumdaki dezavantajlı gruplar adına çığır açıcıydı. YouTube’a bakarsanız bipolar bozuklukları, depresyon ve diğer rahatsızlıklara sahip kişilerin diziyi izledikten sonra ‘anlaşılmış ve görünür’ hissettiklerini söyledikleri birçok video var.”

    ‘KAPİTALİST GÜÇLERİ DE PROTESTO EDİYORUM’

    Young ayrıca, “Eğlence insan ruhunun besinidir ve Netflix’in algoritması şu anda bunu ölçmüyor” diye konuştu.

    Protestosunun ‘kapitalist güçlere karşı’ da olduğunu vurgulayan Young, Twitter’dan yaptığı açıklamada “Ben diziyi sona erdiren kapitalist güçleri, sosyal destek kaynaklarının genel eksikliğini protesto ediyor ve yapay zeka öğretiminin doğru yapılması konusunda farkındalık yaratmayı amaçlıyorum” ifadelerini kullandı.