Blog

  • Ankara’daki tren kazasıyla ilgili flaş gelişme!

    Ankara’da soruşturmayı yürüten savcıya verdiği ifadesinde kazanın meydana  geldiği gün görevde bulunduğunu belirten Ünal, elektrikli kontrol makasının işleyişiyle ilgili eğitim almadığını söyleyen dosyanın şüphelilerinden tren  teşkil memuru Osman Yıldırım’ın göreve başladığı 20 Ekim 2018’de ise rahatsızlığı nedeniyle raporlu olduğunu, o dönemde en kıdemli gar müdür yardımcısının kendi yerine baktığını bildirdi.

    2 Nisan 2018 tarihli 8 nolu gar emriyle yaptığı görevlendirmeye göre  tren teşkil memurlarının vardiyalarının planlamasının ve eğitimlerinin  yaptırılmasının Gar Müdür Yardımcısı Kadir Oğuz’un sorumluluğunda bulunduğunu  ifade eden Ünal, “Kendisi vardiyalarını ayarladıktan sonra tebliğ edip bana da  bilgi verirdi. Görevlendirmede benim onayım gerekmiyordu. 07.12.2018 tarihli emir  üzerine yapılan toplantıda 09.12.2018 tarihinden itibaren vardiyaların nasıl  düzenleneceği, garda görevli (asli-geçici) tren teşkil görevlileriyle Kadir Oğuz  tarafından yapılan toplantı ile belirlendi. Bu konuda da Kadir Oğuz bana bilgi verdi” diye konuştu.

    Oğuz’un gar şefi olduğunu ancak Gar Müdür Yardımcılığına vekaleten  baktığını aktaran Ünal, “Zaten şu anda gar müdür yardımcılığı unvanı kurumda  yoktur. Yerine gar şefleri bakmaktadır. Gar Müdür Yardımcısının  görevlendirmelerini ve zaman zaman denetimlerini ben yaparım.” beyanını  verdi.

    “BENİM HUZURUMDA İMZALADIKLARINA DAİR İMZA ATTIM”

    Talip Ünal, Osman Yıldırım’a eğitim verildiği yönünde hazırlanan  belgeye ilişkin, “Bana göstermiş olduğunuz 19.12.2108 tarihli tren teşkil memuru  Osman Yıldırım’a 20 Ekim 2018’de Ankara Gar’ında göreve başladığında eğitim  verildiğine dair tutanakların imzalatılmasının unutulduğuna dair tutanağı ben  amir olarak imzaladım. Bu tutanakta yer alan diğer görevlilerin bunu benim  huzurumda imzaladıklarına dair ben tutanağı imzaladım. Yoksa  Osman Yıldırım’ın  Ankara Gar’da göreve başladığında istirahatli olduğum için görevde değildim.  Ayrıca tren teşkil memuruna eğitim yaptırılması benim bizzat yapacağım görevler  arasında değildir.” dedi.

    Ankara Garı’ndaki trafik düzenlemesine ilişkin yazıda, “Ankara batı  taraftan tren kabul ve sevkleri için yeteri kadar tren teşkil memuru  bulundurulacak” ibaresi bulunmasına rağmen olayın meydana geldiği saati de  kapsayan 06.00-07.00 arasında neden tek tren teşkil memuru görevlendirildiği  sorulan Ünal, saat 23.00 ile 07.00 arasında yoğunluğun fazla olmaması ve kadro  durumu nedeniyle bu saatlerde tek tren teşkil memuru görevlendirildiğini söyledi.

    Saat 10.00 ile 11.00 arasında da benzer yoğunluk bulunduğu ancak bu  saatlerde 3 tren teşkil görevlisinin olduğunun belirtilmesi üzerine Ünal, “Bu  saatlerde görevli olan 3 kişiden biri baş manevracı olarak tabir edilen kıdemli  tren teşkil memurudur. Diğer iki görevli tren teşkil görevlisidir. O da yoğunluğa  göre planlanmıştır.” dedi.

    Olayda kusurunun bulunmadığını savunan Ünal, kendisine yöneltilen  suçlamayı kabul etmediğini söyledi.

  • Mersin’deki çöken binada ek kat skandalı!

    Alınan bilgiye göre, Mevlana Mahallesi 101067 Sokak’taki 5 katlı binada oturanlar akşam saatlerinde kolonlardan sesler gelmesi üzerine binayı boşaltıp, akrabalarının ve komşularının yanına gitti. Boşaltılan bina ise sabah erken saatlerde çöktü.

    Olay yerine sevk edilen itfaiye ekipleri her ihtimale karşın enkazda arama kurtarma çalışması yaptı. Aramalarda bina altında kalanın olmadığı belirlendi.

    Bu arada binanın sadece birinci ve ikinci katının kullanıldığı öğrenildi.

    İKİ KATLI BİNAYA SONRADAN ÜÇ KAT EKLENMİŞ

    Bina sahibi Hasan Yakut, gazetecilere yaptığı açıklamada, yengesi ve oğlunun oturduğu binayı kendilerinin yaptığını söyledi.

    Binanın normalde 2 katlı olduğunu sonradan üzerine 3 kat çıktıklarını anlatan Yakut, şöyle konuştu:

    “Bina 5 kat oldu. Akşam binanın alt kolon demirlerinin dışarı çıktığını gördüm. Çocuklara binayı boşaltmalarını söyledim. Birlikte dışarı çıktık. Beyaz eşyaları da dışarı çıkardım. Çocuklarımız her birimiz bir yerde komşularda yattık. Sabah binanın oynamasını gördüm, bina olduğu yere çöktü. Yani 40 yıllık emeğim bir anda kül oldu gitti.”

    Dün binanın durumuyla ilgili zabıtaya bilgi verdiğini belirten Yakut, evi boşaltmalarının söylendiğini sözlerine ekledi.

  • Bakan Kurum depremin bilançosunu açıkladı!

    Bakan Kurum, 5 büyüklüğündeki depreme ilişkin hasar tespit çalışmalarının devam ettiğini kaydederek, “Dün Çanakkale’nin Ayvacık ilçesinde meydana gelen 5 büyüklüğünde depremde can kaybımız yok. 12 köyde 85 konut, 5 ahır, 1 okul ve 2 cami hasar gördü. Şu an ekiplerimiz sahadalar. Şu an bütün köylerde ve ilçelerde hasar tespit çalışmaları devam ediyor” diye konuştu.

  • Boğaz sis altında; yüzlerce gemi geçiş için bekliyor

    İstanbul Boğazı’nda 3 gündür sis nedeniyle transit gemi geçişlerinde aksama yaşanıyor. Boğaz’ın kapatılmasıyla Kuzey ve Güney girişinde yüzlerce gemi geçiş için beklemek zorunda kaldı. Uzun süreli beklemeler küçük ölçekli gemilerde yakıt, kumanya ve su sorunu oluşturuyor. Gemi şirketleri taahhüt ettikleri sürede mevcut yüklerini götüremedikleri için de yüz binlerce dolar zarar ediyor.

    Geçtiğimiz yıl Nisan ayında da İstanbul Boğaz’ında 5 günlük sis kabusu yaşanmıştı. Boğaz’ın 70 saatten fazla transit gemi geçişlerine kapatılmasıyla 351 gemi uzun süre beklemek zorunda kalmıştı.

  • Yargılama başladı! ‘Kazayla oldu deriz, korkma bir şey olmaz’

    Olay, 31 Ekim 2018 Çarşamba günü saat 08.00 sıralarında Selçuklu ilçesinde meydana geldi. Daha önceki evliliğinden 3 çocuğu olan işsiz Mesut Babayiğit, bir süre birlikte yaşadığı ve önceki evliliğinden 1 çocuğu olan Hanife Babayiğit ile olaydan bir yıl önce evlendi. Evliliklerinde bir kız çocukları dünyaya gelen çift arasında iddiaya göre, ekonomik nedenlerle şiddetli geçimsizlik başladı. Hanife Babayiğit, çocuğuna bakabilmek için 2017 yılının eylül ayında bir barda çalışmaya başladı. Ancak Mesut Babayiğit, burada çalışmasını istemediği eşini dövdü.

    BENİ EŞİM VURDU

    Hanife Babayiğit, olay günü saat 05.30 sıralarında iş çıkışında, çocuğunu görmek için taksiyle Mesut Babayiğit’in yanına geldi. Taksiyle bir süre dolaştıktan sonra Mesut Babayiğit, eşiyle birlikte taksiyle araziye gitti. Çift arasında yakınlaşma olduktan sonra Hanife Babayiğit, eşine, “Barda çalışmama karışmayacaksın” dedi. Mesut Babayiğit, bunun üzerine eşinin yanına gelirken spor çantasının içerisine sakladığı tüfeği alıp Hanife Babayiğit’e ateş etti. Mesut Babayiğit, kanlar içerisinde kalan eşini Beyhekim Devlet Hastanesi Acil Servisi’ne bırakarak kaçtı. Burada ilk müdahalesi yapılan Hanife Babayiğit, ambulansla Konya Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne sevk edildi. Son sözlerinde kendisini eşinin vurduğunu söyleyen Babayiğit, yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı.

    Olayla ilgili çalışma başlatan Asayiş Şubesi Cinayet Büro Amirliği ekipleri, Mesut Babayiğit’i kısa sürede yakaladı. Gözaltına alınan Babayiğit’in suç aleti tüfeği ise merkez Meram ilçesinde bulunan ailesinin evinin bahçesine sakladığı tespit edildi. Babayiğit çıkarıldığı mahkemece tutuklandı.

    İLK KEZ HAKİM KARŞISINA ÇIKTI

    Konya 3’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın ilk duruşmasına tutuklu sanık Mesut Babayiğit, öldürülen Hanife Babayiğit’in ailesi ve taraf avukatları katıldı. ‘Eşi kasten öldürme’ suçundan ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezası istemiyle yargılanan Mesut Babayiğit, duruşmadaki savunmasında eşini yanlışlıkla vurduğunu ileri sürdü. Babayiğit, ifadesinde, ”Olay günü eşim beni 05.30 sıralarında taksiyle aldı. Taksiyle biraz dolaştıktan sonra tenha bir yere gittik. Eşimle aramızla yakınlaşma oldu. Bana daha önce bir müşterisiyle öpüşürken ki fotoğraflarını atmıştı. Ona, ‘Beni seviyorsan neden bana bu işkenceyi yapıyorsun?’ dedim. O da bana, ‘Eğer ben benden gidersen bunların videosunu çekip sana gönderirim’ dedi” diye konuştu.

    ‘KIZIMI ALIP GEL’ DEMİŞ

    Konuşması sırasında çıkan tartışmanın ardından arka koltuktaki spor çantanın içindeki tüfeği çıkarıp kendi boğazına dayadığını söyleyen Babayiğit, “Daha önce de iki kez intihar girişiminde bulundum. Eşime, ‘3 yıldır seni sırtımda taşıyorum, senin her isteğini yaptım, kendimi öldüreyim de benden kurtul’ dedim. Hanife o sırada arabada oturuyordu. Bana ‘Yapma’ diyerek, silaha uzandığı sırada tüfek birden ateş aldı. Sonra arabayla hastaneye gittik. Hanife yolda bana, ‘Kaza oldu deriz, korkma bir şey olmaz’ dedi. Kızımızı alıp gelmemi söyledi. Ben de Hanife’yi acil müdahale odasına bırakıp hastaneden ayrıldım. Kızımı alıp kardeşime bıraktım. ”dedi.

    ‘TÜFEK ÇANTADAYMIŞ

    Cumhuriyet Savcısının, tüfeği yanına niye aldın sorusu üzerine Babayiğit, ”Tüfek spor çantasındaydı. Ben çocuklarımı görmek için eski eşimin evine gittim. Oraya giderken de çantayı yanımda getirmiştim. Hanife sabahleyin beni arayınca birlikte yaşadığımız eve gideriz diye düşünüp çantayı da yanıma almıştım” dedi.

    ‘KIZIMI O ÇALIŞTIRIYORDU’

    Duruşmada müşteki olarak dinlenen anne Seher Babayiğit ise, kızını barda  damadı tarafından çalıştırdığını ileri sürdü. Anne Babayiğit, “Mesut’un verdiği ifadelere katılmıyorum. Ondan şikayetçiyim. Benim kızımı kaç kez dövdü. Ankara ve Konya’dayken benim yanımda da kızımı tekme tokat dövdü. Kızımı onun elinden ben aldım. Kızımı hayatı dayaktan ibaretti. Bana, ‘anne ben bunu istemiyorum’ derdi. ‘Kızım sen bilirsin’ dedim. Benim kızım barda bunun isteği üzerine çalıştı. Mesut, kızımdan ‘Annen kredi çeksin’ demiş. Ben de bunun üzerine 35 bin lira kredi çektim. Ancak Mesut bu parayı ödemedi. Bana, ‘Bu parayı ödemeyeceğim, İstanbul’daki evi de satıp seni sıfıra düşüreceğim’ dedi. Mesut kızımın parasını yedi. Ölmeden önce kızım beni evine çağırdı. Kızımı eroin kullanırken gördüm, Mesut temin ediyordu. Ondan şikayetçiyim” diye konuştu.

    ‘HAKSIZ TAHRİK SÖZ KONUSU OLAMAZ’

    Hanife Babayiğit’in ailesinin ve aynı zamanda Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu avukatı Akerke Onat ise, böyle bir olayda haksız tahrikten söz etmenin mümkün olmadığını söyledi. Onat, ” 2018 yılında 440 kadın çeşitli sebeplerle öldürüldü. Bunlardan biri de Hanife Babayiğit’tir. Mesut Babayiğit eşini iyi bir anne, iyi bir eş olmamakla itham ediyor. Bu doğru değildir. Hanife Babayiğit, çocuğu ve ailesi için orada çalışmaktaydı. Sanığın bu ifadeleri asılsızdır. Biz bir olayda haksız tahrik olduğunu düşünmüyoruz. Sanığa takdir indirimi uygulanmamasını talep ediyoruz. Bu olay tasarlayarak meydana gelmiştir” dedi.

    Duruşma ileri bir tarihe ertelendi.

  • Selamına Karşılık Vermeyen Gençleri Uyardı, Tokat Yedi

    Olay, dün saat 17.30 sıralarında, Cedidiye Mahallesi Rıhtım Caddesi üzerinde meydana geldi. Mustafa Necati Erdem, şehir merkezinde dolaştıktan sonra çilingir olan akrabalarının iş yerine girerken, iddiaya göre karşıdan gelen iki gence selam verdi. Selamını almayan gençleri uyaran Mustafa Necati Erdem daha sonra iş yerine girdi. Erdem’in arkasından gelen bir kişi tartışarak, “Sen kimsin, bana laf ediyorsun?” diyerek yaşlı adamın yüzüne tokat attı. Erdem aldığı darbe ile yere düşerken, iş yerinde bulunanlar gencin üzerine yürüdü. Yere düşen yaşlı adamı kaldıranlar polise haber verdi. Polis ekipleri gelene kadar yaşlı adama tokat atan genç kaçtı. Yaşananlar iş yerinde bulunan güvenlik kamerasına yansıdı.

    Yaşadığı olayı anlatan Mustafa Necati Erdem, olaydan dolayı üzüntü yaşadığını ifade ederek, “Dükkana gireceğim anda iki kişi karşı istikametten bana yakın geldiler. Selam vermedikleri için özellikle ben bu selam işinde çok hassasım, ‘Bir selam vermediniz’ dedim, dükkana girdim. Dükkanda dururken adam geldi. ‘Ulan sen kimsin, bana laf edecek adam mısın? Sana bir dayak atayım da bir gör’ dedi. Onu derken benim sol tarafıma bir yumruk salladı. Neredeyse beynim yerinden çıktı. Orada görevliler vardı ve ben yere düştüm. Orası karıştı, ne oldu bilmiyorum. Sonra kaçıp gittiler. Daha sonra oradaki görevli polisi aradı. Bende durumu anlattım. Ben 25 sene Avrupa’yı gezdim. Amerika’ya gittim, tüm Avrupa’yı dolaştım. 95 yaşındayım, bana kimse laf etmedi, hatta biri bana tokat atmadı. Şikayetçi misin? diye sordular. Şikayetçi olduğumu söyledim. Doktor raporu alınsın dediler. Acilden rapor aldık. Karakola götürüp ifademizi aldılar ve geldik evimize. Ben çok üzgünüm, benim gibi yaşlı ve Merkez Büyük Camii’nin eski vaizlerinden birisi olarak böyle bir şeyle karşı karşıya kalmam çok üzücü bir hadisedir. Yüzümdeki morluk o yumruktan sonra oldu.” dedi.

    Polis yaptığı araştırma sonucu yaşlı adama vuran kişinin Y.B. olduğunu tespit etti. Y.B.’nin yakalanması için çalışma başlatıldı.

  • Mersin’de 5 katlı bina çöktü

    Gece binadan sesler gelince oturanların evlerini boşalttığı ortaya çıktı. Arama kurtarma ekipleri, yıkıntıların içinde çalışmalarını sürdürüyor.

     

  • Leyla diş teli yüzünden mi öldü? Ameliyatı yapan doktorun ifadesi ortaya çıktı

    Özel bir hastanede burun ameliyatı olduktan sonra hayatını kaybeden Leyla Sönmez’i ameliyat eden doktorun ifadesi ortayı çıktı. Sönmez’i ameliyat eden doktor M.S.A.’nın ifadesinde genç kızı burnundaki et ve şekil bozukluğu nedeniyle nefes almakta zorluk çektiği için 29 Ocak’ta ameliyat ettiğini belirterek, “Hasta, burnunun üzerindeki hafif kemik çıkıntısının da alınmasını önerdi ve burun düşüklüğü olması nedeniyle burnunun ucunun kaldırılması talebinde bulundu. Ameliyat bittikten sonra düzenli bir şekilde uyandı, dinlenme odasına alındı ve ben de kendisiyle konuştum. Hasta çok iyi durumdaydı” dedi.

    Leyla’nın, ‘hasta dinlenme odası’na alınırken, kendisinin de bir sonraki ameliyatına devam ettiğini belirten M.S.A., ameliyattan bir süre sonra hastanın hafif bir burun tampon altında sızıntısı olduğu bildirilince genç kızın yanına gidip kontrol edip, tamponunu değiştirdiğini ve anormal bir durum da olmadığını söyledi. M.S.A., bundan 2 saat sonra bu kez mide bulantısı şikayeti bildirilince de kendisine bulantı kesici ilaçlar uygulandığını belirtti.

    Hastanın ameliyattan sonra tedbir amaçlı uyutulduğu bilgisini de veren M.S.A., “Kan bulgularının değerlendirilmesinde de kan takviyesini gerektiren bir durum olmadığına karar verildi ve hasta yatmaya devam etti. Hastanın kontrolümüzde kalması ve daha iyi tetkik edilmesi için bir gece daha kalmasına ben ve anestezi uzmanı doktor ile birlikte karar verdik. Diğer uzman doktorlarla serumun devamına ve ilaç takviyesine karar verdik” diye anlattı.

    30 Ocak’ta akşam saatlerinde Leyla’nın, eve gitmek istediğini, ancak kendisinin bir gece daha kalması için ısrar ettiğini kaydeden M.S.A., “Ameliyattan 40 saat sonra anestezi uzmanı P.D. ile bir durum değerlendirmesi yapıp, kan testlerini inceledik. Hastanın durumu kritiklik arz edebilir düşüncesiyle yoğun bakıma aldık. Hastanın bilinci yerindeydi, ancak solunum sıkıntısı vardı, tansiyonu da hafif düşme eğilimi gösteriyordu. Bunun üzerine serum vermeye devam ettik. Bizim tespit ettiğimiz kadarıyla burundaki kanama durmuştu” diye konuştu.

    M.S.A., savunmasını şöyle sürdürdü:

    “Hastanın mevcut durumunun sadece psikolojik olduğu yönünde hiçbir beyanım olmadı, ancak nöroloji uzmanı S.K. tarafından, hastanın psikolojik olarak tepki verdiği tespit edilerek, ‘Xanax’ isimli ilaca başlandı. İvedi olarak 5 dakika içinde hastanemizin yoğun bakım ünitesine alındı. Durumu daha da kritik olabilir, tedbirimizi önceden alalım düşüncesiyle kendisini Balcalı Hastanesi’ne sevk ettik. Hasta Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesinde yoğun bakıma kaldırıldı. Bu tür operasyonlarda ameliyatın hemen ardından az miktarda olağan bir kanama vardı, biz de mevcut tamponu çıkartıp yenisini taktık. Hastanın kanaması 29 Ocak’tan itibaren 2 gün içinde hiç artmadı. Hastanın diş telleri vardı. Bunun her ne kadar yapılan ameliyata engel teşkil etmese de biz operasyondan sonra diş tellerinden enfeksiyon kapma ihtimalini düşünmeye başladık. Leyla Sönmez’in, söz konusu durumunun karnındaki bir durumdan kaynaklandığı şüphesi üzerine Balcalı Hastanesinde karın ameliyatına alındı. Ancak herhangi bir sonuca ulaşılamadı. Bu hastanın vefat etmesinden çok üzgünüm. Hasta yakınlarının Leyla ile ilgilenmediğim yönündeki iddiaları gerçeği yansıtmıyor. Hastadan ilgi ve alakamı kesmedim. Vefat ettikten sonra ambulansla konulup Balcalı’ya sevk edildiği iddiaları da doğru değil.”

  • Sendikalı devlet memurları sakal bırakacak, kravat takmayacak

    Cumhuriyet’ten Mustafa Çakır’ın haberine göre, devlet memurlarının örgütlü oldukları Memur-Sen’e bağlı Büro Memur-Sen, halen yürürlükte olan kamudaki kılık kıyafet yönetmeliğine uymama kararı aldı. Kravat, sakal gibi sınırlamalara uymayacağını ilan eden sendika, üyelerinin kılık ve kıyafetlerini “inançları veya tercihleri” doğrultusunda belirleyeceklerini, eylemlerini ise yeni düzenleme yapılıncaya kadar sürdüreceklerini bildirdi.

    Kamu çalışanlarının görevleri sırasında uyacakları kılık ve kıyafet şartları, “Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetine Dair Yönetmelik” ile düzenleniyor. Yönetmeliğe göre, kamu çalışanı erkeklerde şu şartlar aranıyor:

    “Elbiseler temiz, düzgün, ütülü ve sade; ayakkabılar kapalı, temiz ve boyalı giyilir. Bina içinde ve görev mahallinde baş daima açık bulundurulur. Kulak ortasından aşağıda favori bırakılmaz. Her gün sakal tıraşı olunur ve sakal bırakılmaz. Bıyık tabii olarak bırakılır, uzunluğu üst dudak boyunu geçemez. Üstten alınmaz, yanlar üst dudak hizasında olur, alt uçları dudak hizasından kesilir. Kravat takılır, kravatı örtecek şekilde balıkçı yaka veya benzeri süveterler giyilmez.”

    UYMAYACAKLARINI İLAN ETTİLER

    Kamuda büro hizmet kolunda yetkili sendika olan Memur-Sen’e bağlı Büro Memur-Sen yürürlükte olan bu yönetmeliğe uymayacağını ilan etti. Sendika aldığı kararda, yönetmeliğin meşruiyetini anayasa, uluslararası sözleşmeler, yasa ve tüzükten almadığını savundu.

    2013 yılında Memur-Sen tarafından başlatılan “kılık kıyafet ile ilgili sivil itaatsizlik eylemi” sonucunda kadınlar için başörtüsü sorununun çözüldüğüne işaret edilen kararda, şöyle denildi:

    “Erkek kamu görevlilerine yönelik, kravat takılması, favori, bıyık şekli, sakal bırakılması, pantolonun ütüsü, ayakkabının boyası, saçın şekli, kazak ve süveter giyilmemesi vs. şeklindeki yasak ve sınırlamalar devam etmektedir. Eylemin kılık kıyafet özgürlüğünü teminat altına alacak yasal ve yönetsel düzenleme yapılıncaya kadar devam ettirilmesi, kısıtlamaların dikkate alınmaması, söz konusu yönetmelikte belirtilen çağdışı yasaklara bağlı kalmaksızın kamu hizmetinin sunulmasına karar verilmiştir.”

  • ‘Halka bağışlanan ürünler tanzimde ücretli satıldı’

    CHP Antalya Milletvekili Aydın Özer, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu’nda sebze ve meyve fiyatlarının düşmesi amacıyla başlatılan tanzim satış uygulamasına ilişkin konuştu. Özer, 12 Şubat 2019 tarihinde Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin resmi Twitter hesabından yaptığı bir paylaşıma dikkat çekerek şu ifadelerde bulundu:

    “Bakan; Kaş ve Kınık’ta tüccarlık yapan Vahit ve Ali Uçak isimli kardeşlere teşekkür ederek ‘Halkımızın cebine ve mutfağına göz dikenleri boşa çıkarmak için iki TIR ürünü bedelsiz olarak tanzim mağazalarına teslim ettiler’ paylaşımında bulunmuştur. Buradan sormak istiyorum: Bu iki TIR malın karşılığı irsaliyelerle tespit 36 bin 526 kilogram yapmaktadır. Bu bağış yapılan ürünler halkımıza bedava verilmesi gerekirken tanzim satış mağazalarında niye satışa sunulmuştur? Bunun karşılığı da 109 bin lira civarında para yapmaktadır. Bu para nerede kullanılmıştır?”

    ‘KAÇ TON ÜRÜN BEDELSİZ ALINDI?’

    Konuyla ilgili Bakan Bekir Pakdemirli’ye bir de soru önergesi veren CHP’li Aydın Özer, şu soruları yöneltti:

    “Tarım Bakanı’nın Twitter hesabından da teşekkür ettiği Uçak Kardeşler, tanzim satışlar için toplamda kaç ton ürünü bedelsiz olarak teslim etmiştir? Uçak Kardeşler gibi başka kimler ‘halkımızın cebine ve mutfağına göz dikenleri boşa çıkarmak için’ bedelsiz ürün tesliminde bulunmuştur? Halkımızın cebine ve mutfağına göz dikenler kimlerdir?”