Blog

  • Flaş İddia! “Yabancı İlaç Firmaları Türkiye’ye İlaç Göndermiyor”

    Sağlıkta cepten harcamalar giderek artarken, vatandaşlar ise pek çok ilacı piyasada bulmakta sıkıntı çekiyor. Son dönemde piyasadaki ilaçların durumuyla ilgili odalarına çık sayıda şikâyet geldiğini belirten Bursa Eczacı Odası Başkanı Okan Şahin, “Her sene yıl başında o sene kullanılacak avro kuru devlet tarafından açıklanıyor. Bu avro kuru bütün yıl boyunca sabit tutuluyor. 2018 yılında avro kuru 2, 69 TL seviyesindeydi. Bu yılki avro kuru hâlen açıklanmadı. Maalesef bu açıklamanın gecikmesiyle birlikte ilaç firmaları piyasaya ilaç vermekten imtina ediyor. Şu anda elimizdeki verilere göre 140 kalem ilaca piyasada ulaşılamıyor. Bunun dışında 150-200 kalem ilaca ise kısıtlı ulaşma söz konusu. Mesela Bursa’da aylık bir ilaçtan bin kutuya ihtiyaç varken, şu anda 100 kutu veya 50 kutu var. Hastalarımız bu kısıtlı ürünlere de ulaşmakta sıkıntı çekiyor” dedi.

    Piyasada ilaç bulunmamasından eczacıların sorumlu tutulmaya çalışıldığını belirten Şahin, “Halbuki hastalarla eczacılar sürekli iç içe. Onların ilacının tedariki noktasında elimizden geldiğince gayret sarf ediyoruz. İlaç firmalarından depolara ilaç sevkiyatında sıkıntılar var. Bu ilaç firmalarıyla alakalı hükümetle yaptığımız görüşmelerde, denetlemelerin sıkılaştırıldığını ifade ediyorlar. Ancak piyasada baktığımız zaman sıkıntının devam ettiği gözlemleniyor. Şu anki yasa ve yönetmeliklere göre, her yılın ilk 45 gününde duyuru yapılıyor. 15 Şubat olarak görülen bu tarihin yakın bir tarihe çekilmesi için gerekli başvuruları yaptık. İlaç firmaları maalesef sektöre düşük kurdan ilaç vermek istemiyor. İlacın fiyatının artacağını bildikleri için ilacı bekletiyorlar. İlaca ticari olarak bakıyorlar. Hâlbuki sağlıkta ticaretin ikinci planda olması gerekirken, maalesef bazı ilaç firmaların ticareti ön plana çektiğini görüyoruz” şeklinde konuştu.


    Yerli ilaçlara bakıldığı zaman bu sıkıntının pek fazla olmadığını belirten Şahin, “Çünkü yerli ilaçlarda muadilleri olduğu için en azından hastalarımıza hizmet verme noktasında çok sıkıntı yaşamıyoruz. Büyük sıkıntıları muadili olmayan ve ithal ettiğimiz ilaçlarda yaşıyoruz. Almanya, İsviçre, Japonya, Amerika, bunlar ilaç sektöründe büyük ülkeler. Bu ülkelerin hepsinden farklı farklı ilaçlar geliyor. Euro kurunda yeni gelecek zammı bekliyorlar” dedi.

    Bazı ilaçlarla alakalı korumalar olduğunu ifade eden Şahin, “Bir ilacı firma bulduktan sonra yaklaşık 10 yıl boyunca kimse üretemiyor. Yerli ilaç sanayiimizin gelişmesi gerekiyor. İlaç piyasasına baktığımız zaman yüzde 70’i yerli. Ancak, TL bazında baktığımız zaman son dönemde yapılan yatırımlar ve teşviklerle yüzde 49’lara kadar yerli sanayi çıkabildi. Yabancı firmalar ilaç vermeyi kestiği zaman yerli ilaç sanayiimizin güçlü olması gerekiyor. Bizim artık kendi kendimize yeter hale gelmemiz lazım” şeklinde konuştu.

  • Yakalanmamak İçin Gözcü Tutmuşlar: 28’i Kadın 44 kişi Gözaltında

    Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı Ahlak Büro Amirliği ekipleri, kent genelinde ‘fuhuş, fuhşa aracılık ve yer temini eden’ kişilere yönelik 16 Ocak günü şafak operasyon düzenledi. Cumhuriyet Başsavcılığından alınan izinle teknik ve fiziki takip başlatan ekipler, şafak vakti adreslere eş zamanlı baskın yapan polis, çok sayıda kişiyi 28’i kadın 44 kişiyi gözaltına aldı. Şüphelilerin kent genelinde faaliyet gösteren 9 masaj salonunda fuhuş yaptığını saptayan ekipler, 100’e şakın kişinin ifadesine başvurdu.

    YAKALANMAMAK İÇİN GÖZCÜ TUTUMUŞLAR

    Ekipler ayrıca, fuhuş yaptıran şüphelilerin masaj salonun çevresine polis baskınlarını önceden görmek için, günlük 100-150 liraya gözcü tuttukları ortaya çıktı. 24 saat boyunca belirli noktalarda bekleyen gözcülerin ise, polis baskınlarını haber verecekleri öğrenildi. Emnietteki sorgularında suçlamaları kabul etmeyen şüphelilerden 6’sı emniyetten serbest bırakıldı.

    19’u kadın 38 şüpheli ise, mahkemeye sevk edildi.

  • Cumhurbaşkanı Erdoğan eşi ile Fazıl Say konserine katıldı

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, eşi Emine Erdoğan ile piyanist ve besteci Fazıl Say’ın Ankara’da gerçekleşen “Truva Sonatı” konserini izledi. Ankara’da temaslarda bulunana ABD’li Senatör Lindsey Graham da, konseri Cumhurbaşkanı Erdoğan ile birlikte izledi. Erdoğan, konser bittikten sonra sahneye çıktı ve piyanist Fazıl Say’a, Aşık Veysel’in ‘Kara Toprak’ parçasının bulunduğu bir plak hediye etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan daha sonra kısa bir teşekkür konuşması yaptı.

    Erdoğan konuşmasında şunları kaydetti:

    “Sevgili Fazıl, bizlere bu eserleri  gerçekten farklı bir şekilde takdim etti. Çanakkale eyvallah, İzmir eyvallah ama bizim artık Ankara, İstanbul’u istememiz lazım.”

    Cumhurbaşkanı Erdoğan konser sonunda kulise geçerek tekrar Fazıl Say ile biraraya geldi. Fazıl Say da CD’lerinden oluşan bir albümü imzalayarak Erdoğan’a sundu.

     

    Fazıl Say, bir süre önce annesinin vefatı dolayısıyla kendisini arayan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı Ankara’da gerçekleşecek Truva Sonatı prömiyerine davet etmişti. Erdoğan ise “program uyarsa gelebilirim” mesajı vermişti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve eşi Emine Erdoğan bu akşam konsere katıldı.

  • 12 Eylül davası tekrar görülmeye başlandı

    12 Eylül darbesine ilişkin dönemin Genelkurmay Başkanı ve 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren ile dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya hakkındaki dava, Yargıtay 16. Ceza Dairesinin sanıklar hakkında verilen hükmü usul yönünden bozmasının ardından Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesinde yeniden görülmeye başlandı.

    Duruşmaya davanın bazı müdahilleri ve avukatları ile mülga Başbakanlık yerine Cumhurbaşkanlığı, TBMM, DİSK, Muğla Barosu ve 68’liler Derneğinin de arasında bulunduğu müdahil tüzel kişiliklerin avukatları katıldı.

    Ölen sanıkların mirasçılarının avukatlarının bulunmadığı duruşmada hazır bulunanların tutanağa geçirilmesinin ardından usul tartışmaları yaşandı.

    Müdahil avukatlardan Ömer Kavili, dosyaya giren belgelerin duruşmada okunmasını istedi. “12 Eylül darbecilerinin, darbe yapmak için ortamın ısınmasını bekledikleri en önemli olayın 1 Mayıs 1977’de yaşandığını” ifade eden Kavili, buna ilişkin belgenin dosyaya kazandırılmasını talep etti.

    Müdahil Muğla Barosu avukatı Senih Özay, mahkeme heyetinde dördüncü hakim görevlendirilmesini talep etti. Ahmet Türk’ün de aralarında bulunduğu bazı müdahillerin avukatı Öztürk Türkdoğan ise duruşmanın görüntülü olarak kaydedilmesini istedi.

    Mahkeme heyeti, cumhuriyet savcısın da görüşü doğrultusunda taleplerin reddine karar vererek, taraflara bozma ilamına uyulup uyulmamasına ilişkin görüşlerini sordu.

    Avukat Senih Özay, mahkemenin kararında direnmesini istedi.

    Bazı müdahil gerçek kişiler takdiri mahkemeye bırakırken, diğer müdahiller ve avukatları bozma ilamına uyulmasını talep ettiler.

    Mahkeme, savcının da talebi doğrultusunda “usul ve yasaya uygun” bozma ilamına uyulmasına karar vererek, taraflara beyanlarını sordu.

    Müdahillerin birçoğu, sanıkların mirasçılarına intikal eden mal varlıklarına tedbir konulmasını istedi.

    Müdahillerden Azize Yıldız, 12 Eylül darbesi mağduru olduğunu belirterek, “Vakıf Gureba Hastanesinde başhemşireyken ihtilal oldu ve beni tutukladılar. Yeni kapanmıştım, İslami kitaplarım vardı. Bunu suç unsuru yaptılar. En son Selimiye Kışlası’nda bırakıldım. Çok mağdur oldum. Maddi ve manevi haklarımın tazminini istiyorum” dedi.

    Yılmaz Yukarıgöz, 12 Eylül darbesinin ardından Merkez Bankasından 170 ton altın çalındığına yönelik iddialar bulunduğunu belirterek, yargılamada bu iddiaların üzerinde durulmasını istedi. MASAK raporlarının incelenmesini ve darbecilerin varislerine intikal eden miraslarına tedbir konulmasını ifade eden Yukarıgöz, zaman aşımı nedeniyle düşürülen işkence davalarının tekrar görülmesini ve işkenceye karışmış isimlerin yargılanmasını talep etti.

    Hüseyin Esentürk de 12 Eylül’ün sanık iki generalden ibaret olmadığını söyleyerek, “5 generalden de ibaret değil. Kocaman bir yapı. Nurettin Ersin’in mal varlığı niye es geçiliyor? Nejat Tümer’inki? Bunların ölmesi suçu ortadan mı kaldırdı? Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya için alınan kararlar onlar için niye alınmıyor?” ifadelerini kullandı.

    Müdahil Cumhur Yavuz ise darbenin ardından 11 yıl cezaevinde kaldığını, idamının istendiğini ancak sonrasında serbest bırakıldığını anlatarak, sanıkların mirasçılarının malvarlıklarına tedbir konulmasını istedi.

    Tayfun Görgün de Türkiye’nin halen 12 Eylül’ün zararlarını gördüğünü, bugünkü sorunların hepsinin gerisinde 12 Eylül ve diğer darbelerin bulunduğunu söyledi. Görgün, sanıkların mirasçılarına intikal eden mal varlıklarına tedbir konulması talebinde bulundu.

    Devlet mezarlığından çıkarılsın

    Mahkeme heyetinin taleplerini dinlediği TBMM vekili avukat Şebnem Demirhan, MASAK’tan yeniden rapor talep edilerek, sanıkların mirasçılarına intikal eden mal varlıklarına tedbir konulması ve söz konusu mal varlıklarının müsadere edilmesini istedi.

    Cumhurbaşkanlığı vekili avukat Mehmet Faruk Öztürk de suçun işlemesiyle elde edilen maddi ve manevi tüm menfaatlerin müsadere edilmesini ve Kenan Evren’in naaşının devlet mezarlığından çıkarılmasını talep etti.

    Avukat İlyas Danyeli, “Madem yasal açıdan bu sanıkların cezalandırılması mümkün değil, 12 Eylül darbesinden itibaren sanıkların elde ettiği maddi, manevi tüm kazanımların ellerinden alınmasını, rütbelerinin sökülmesini, cumhurbaşkanlığı, genelkurmay başkanlığı gibi sıfatlardan arındırılmalarını ve mirasçılarının mal varlıklarına el konulmasını talep ediyoruz.” diye konuştu.

    Avukat Ömer Kavili, Cumhurbaşkanlığının davaya katılması kararının kaldırılmasını talep etti.

    Avukat Mehmet Horuş da 12 Eylül darbesinin finans ayağının araştırılması talebinde bulundu.

    Başka darbelerin önüne geçilmesi için Türkiye’nin geçmişindeki darbe ve muhtıralarla hesaplaşması gerektiğini vurgulayan avukat Şeref Süslü de “Askeri Ceza Yasası’nın 30 ve 31. maddelerinin sanıklara uygulanmasını, sanıkların rütbelerinin geri alınmasını istiyorum. Sanıkların bu suçtan elde ettikleri tüm malvarlıklarının müsadere edilmesini, mirasçılarına geçen terekenin tespit edilmesi ve bunlar hakkında karar alınmasını talep ediyorum.” dedi.

    Senih Özay, sanıkların mal varlıklarına ilişkin MASAK’ın dava dosyasına gönderdiği raporun mahkeme huzurunda okunup zapta geçilmesini talep etti.

    68’liler Derneği adına davaya katılan avukat İmdat Balkoca, 12 Eylül’ün siyasi ayağının ortaya çıkarılmasını talep etti.

    Tüm uygar ülkelerde darbe ve darbeyle birlikte işlenen suçların insanlığa karşı işlenmiş suç olarak kabul edildiğini belirten Avukat Öztürk Türkdoğan da “Bu davada bizi hayal kırıklığına uğratan en önemli husus şu oldu, iddianamede darbeye hazırlık olarak işlendiği belirtilen suçlara yer verildi ancak gördük ki bu suçlara ilişkin bir ceza talep edilmedi. 12 Eylül döneminde suç işleyenlerin yargılanmasını, işkence ve infaz suçlarının tamamının cezalandırılmasını istiyoruz.” dedi.

    Beyanların ardından söz alan duruşma savcısı, davaya katılma talebinin kabulünü, diğer taleplerin reddini istedi.

    Müzakereden sonra ara karar açıklayan mahkeme heyeti, müşteki Utku Erdoğan, Azize Yıldız ve İpek Keskin Gür’ün davaya katılma talebini kabul etti.

    TBMM ve Cumhurbaşkanlığının davaya katılma kararının kaldırılması talebini reddeden heyet, 1 Mayıs 1977 olaylarına ilişkin MİT’ten rapor aslının getirilmesi ve Bayrak Harekat Planının dosyaya kazandırılmasına ilişkin talebi de kabul etmedi.

    Heyet, insanlığa karşı işlenen suçlar nedeniyle suç duyurusunda bulunulması talebini, suç duyurusunun ilgililer tarafından yapılmasının mümkün olduğu gerekçesiyle reddetti.

    Sanıkların ve mirasçılarının sanıklardan temin edilen maddi kazanımlar ve mal varlıklarının tespit edilip söz konusu mal varlıklarına tedbir konulması talebi de heyetçe kabul edilmedi.

    Dava, 12 Nisan 2019’a bırakıldı.

    Davanın geçmişi

    12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra yürürlüğe giren, “Milli Güvenlik Konseyi üyelerinin yargılanamayacağı”na dair anayasanın geçici 15. maddesi, 12 Eylül 2010 referandumu ile kaldırıldı. Türkiye genelinde birçok kişi ve örgüt, darbenin sorumluları ile bu kişilerin emir ve talimatlarını uygulayanlar hakkında suç duyurusunda bulundu.

    Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının Evren ile Şahinkaya hakkında hazırladığı iddianamenin Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesince 10 Ocak 2012’de kabul etmesiyle Türkiye tarihinde ilk kez bir darbenin sorumluları yargı önüne çıktı.

    İddianamede iki komutan, ”Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın tamamını veya bir kısmını değiştirmeye veya ortadan kaldırmaya ve anayasa ile teşekkül etmiş olan Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasına engel olmaya cebren teşebbüs etmek” ile suçlandı.

    Evren ve Şahinkaya, savunmalarında, suçlamaları kabul etmeyerek, kurucu iktidar olduklarını, mevcut mahkemelerin kendilerini yargılayamayacağını öne sürdü.

    Dava devam ederken çıkan yasayla Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi kapatılınca yargılama Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesine devredildi.

    Mahkeme, 18 Haziran 2014’te Evren ve Şahinkaya’yı, 1979’da verdikleri muhtırayla anayasa ve TBMM’yi ortadan kaldırmaya ve görevini yapmasını engellemeye teşebbüs, 1980’de de cebren anayasayı tağyir, tebdil veya ilgaya ve bu kanun ile teşekkül eden TBMM’yi ıskat ve cebren men suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırdı, takdiri indirimle cezayı müebbet hapse çevirdi.

    Evren ve Şahinkaya hakkında, Askeri Ceza Kanunu’nun “askeri rütbelerin sökülmesi”ne ilişkin 30. maddesinin de uygulanmasına karar verildi.

    Kararın ardından sanık avukatları kararı temyiz etti. Dosya Yargıtaydayken Evren, 10 Mayıs 2015’te 98 yaşında, Şahinkaya da 9 Temmuz 2015’te 90 yaşında hayatını kaybetti.

    Yargıtay 16. Ceza Dairesi, temyiz incelemesinde, sanıkların ölümleri nedeniyle davanın düşürülmesine karar verdi.

    Dosyayı yeniden görüşen yerel mahkeme, karara uyarak düşme kararı verdi ve dosya tekrar Yargıtay 16. Ceza Dairesine geldi.

    Daire, yerel mahkemenin kararını bu kez usul yönünden bozdu.

    Bozma kararında, yerel mahkemenin gerekçesinde lehe olan kanunun 765 sayılı Türk Ceza Kanunu (TCK) hükümleri olduğunun belirtilmesine karşın, hüküm fıkrasında 5237 sayılı TCK ve Ceza Muhakemesi Kanunu hükümleri uyarınca karar verilmesi suretiyle gerekçe ile hüküm arasında karışıklığa neden olunmasının kanuna aykırı olduğu belirtildi.

  • Kediye işkence yapan şahıs akıl hastanesine sevk edildi

    Kocasinan’da tekstil işi yaptığı öğrenilen işadamı Hakan G.,bir kediye yaptığı işkence videosunun sosyal medya üzerinden yayılması ve tepki oluşması üzerine Bahçelievler İlçe Emniyet Müdürlüğü ekipleri tarafından gözaltına alındı. Bahçelievler Asayiş Büro Amirliği’ne götürülen Hakan G., Bakırköy Adliyesi’ne sevk edildi. Adliyedeki işlemlerinin ardından Hakan G. hakkında 5199 Hayvanları Koruma Kanunu’nu kapsamında işlem başlatıldı. Hakan G.’nin akıl sağlığının incelenmesine karar verildi. Hakan G.’nin akli dengesinin yerinde olup olmadığının belirlenmesi için Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde sevk edildi. Şüpheli Hakan G. hakkında hastanenin vereceği sağlık raporuna göre işlemlere devam edileceği öğrenildi.

  • ‘Bu adam beni öldürecek, kurtarın beni’ demiş… Kübra da kurtarılamadı

    Havsa ilçesine bağlı Necatiye köyünde oturan Emre Şahin, iddiaya göre 3 ay önce evlendiği eşi Kübra Olgun Şahin’e şiddet uygulamaya başladı. Kübra Olgun Şahin, bunun üzerine Cumhuriyet Mahallesi’nde oturan ablası Hatice Özcan’ın yanına taşındı ardından Edirne Aile Mahkemesi’nden geçen 19 Aralık tarihinde eşi Emre Şahin için 3 aylık uzaklaştırma kararı aldırıp, boşanma davası açtı. Dün boşanma evraklarını alan Emre Şahin, Kübra Olgun Şahin’in ablasının evine giderek eşini av tüfeğiyle vurup öldürdü. Kendisi de intihar etti.

    Kübra Olgun Şahin, bugün ilçeye bağlı Osmanlı köyünde gözyaşları arasında toprağa verildi. Şahin’in cenaze töreninde yakınları gözyaşları döktü. Babasını daha önce kaybeden Şahin’in cenazesinde annesi Fatma, ikizi Büşra Olgun ve ablası Özcan güçlükle ayakta durabildi.

    ‘BU ADAM BENİ ÖLDÜRECEK KURTARIN BENİ’

    Şahin’in öldürülmeden önce eşinden sürekli şiddet gördüğü ve bu yüzden yakınlarından kendisini kurtarmaları için yardım istediği öğrenildi. Evini terk edip boşanma davası açan Şahin’in ablası Hatice Özcan’a, en son kocasının kendisinin boğazını sıkarak öldürmeye çalıştığını anlatarak, “Bu adam beni öldürecek, kurtarın beni” dediği öğrenildi. Bunun üzerine abla Hatice Özcan’ın jandarmaya haber vererek, gidip kardeşini eşi ile yaşadığı evden aldığı belirtildi.

    ‘KÜBRA KAÇMASA TORUNLARIMI DA ÖLDÜRECEKTİ’

    Olayın yaşandığı evde oturan 2 çocuk annesi olan abla Hatice Özcan’ın kayınpederi Hüseyin Özcan, yaşanan olayda Kübra Şahin’in evden kaçmasının evde biri yeni doğan 2 torunun öldürülmesini önlediğini söyledi. Özcan, “Emre Şahin, oğlumun evine elinde tüfekle geliyor. O sırada evde Kübra’nın ikizi Büşra, gelinim Hatice ve 2 torunum oturuyor. Eve zorla girip pencereden ateş etmiş. Daha sonra evde Büşra, Hatice ve Kübra kaçmaya başlamış. Kübra kaçarken arkasından ateş ederek öldürmüş. Daha sonra eve tekrar dönmüş bu sırada diğer odada biri yeni doğan olmak üzere 2 torunum bulunuyordu. Emre Şahin, Kübra’nın kendisini terk etmesini gelinim Hatice ve ikizi Büşra’nın neden olduğunu söylüyormuş. Buraya hepsini öldürmek için geldiğini söylüyormuş. Eğer Kübra evden kaçıp Emre Şahin, onun arkasından gitmese evde torunlarımla birlikte herkesi öldürecekmiş. Kübra’yı vurduktan sonra kendisini vurarak öldürdü” diye konuştu.

    Eşini öldürdükten sonra intihar eden Emre Şahin ise ilçeye bağlı Necatiye köyünde toprağa verildi.

  • SMA hastası minik Nehir, hayata tutunamadı! Bursa’ya gelen ailenin büyük acısı…

    Trabzon’da 2017 yılında dünya evine giren Yonca- Recep Maral çiftinin, 2018 yılının ağustos ayında ‘Nehir’ adını verdikleri bebekleri dünyaya geldi.

    4 aylık olduğunda hareketlerinin tuhaflaştığını fark eden aile, bebeği Karadeniz Teknik Üniversitesi Farabi Hastanesi’ne götürdü.

     

    Hastanede ‘gevşek bebek sendromu’ olarak da bilinen SMA Tip 1 teşhisi konulan Nehir bebek, yoğun bakım ünitesinin yeterli donanımda olmaması nedeniyle ambulans helikopterle Samsun’da tam donanımlı bir özel hastaneye nakledildi.


    SMA Tip 1 hastalarının iyileşmesi için gerekli olan ve değeri yaklaşık 400 bin Türk lirası olan ilaç Sağlık Bakanlığı’nın girişimiyle ABD’den sipariş edildi. Kısa bir süre içinde Türkiye’ye gelen ilaç, ailenin iddiasına göre Nehir bebek özel bir hastanede olduğu için hastane yetkililerine verilmedi.

    14 Ocak’ta çocuğunu kaybettiğini belirten anne Yonca Maral, daha sonra eşiyle beraber Bursa’da yaşayan ailesinin yanına geldiklerini belirterek, yaşadıklarını şöyle anlattı:

    “Çoğuhastaya bu ilaç gelmiyor. Şans eseri bu ilaç bize geldi. Bu ilaç geldi ama çocuğumuz özel hastanede olduğu için ilacı bize vermediler. Devlet bizi 3’üncü basamak yoğun bakımı olan özel bir hastaneye kendisi nakil etmişti ama gelen ilacı özel bir hastaneye veremeyeceklerini söylediler. İlacı devlet hastanesine götüreceklerini söylediler. Devlet hastanesinde 10 gün kadar yer bekledik ama yer bulunamadı. Bu süre zarfında çocuğun durumu kötüleşti. Çocuğumun öldüğünü yoldayken öğrendim.”

  • MEB’in sistemini hackleyen öğrenci serbest bırakıldı

    Olay, geçtiğimiz hafta Pazartesi Kayapınar ilçesinde bulunan bir okulda yaşandı. Edinilen bilgilere göre, yaklaşık 2 ay devamsızlığı bulunan 10. sınıf öğrencisi Sultan Şeymus M., iddiaya göre, MEB’in not sistemini hackledi. Burada notlarını 20’şer puan yükselten öğrenci, daha sonra 59 gün olan devamsızlığını da 9 güne indirdi. Öğrenciye not veren öğretmenler, sorunun kendilerinden kaynaklandığını düşünerek sistemi düzeltip eski haline getirdi. Sonraki gün tekrar sisteme giren Sultan Şeymus M., notları ve devamsızlığı tekrar kendine göre güncelleyince okul yönetiminin dikkatini çekti. Polise haber verilmesinin ardından Siber Suçlarla Mücadele Müdürlüğü ekipleri, not sistemini takibe aldı. Yapılan çalışmaların ardından Sultan Şeymus M.’nin evinde bulunan IP adresinden sisteme girildiğini tespit eden güvenlik güçleri, öğrenciyi gözaltına aldı.
    Sultan Şeymus M., emniyetteki işlemlerinin ardından serbest bırakıldı.

  • Ayrı Yaşadığı Kocasının Başkasıyla Evlendiğini Öğrendi

    Manisa’da 2016 yılından bu yana ayrı yaşadığı eşinin başka bir kadınla düğün yaptığını öğrenen bir çocuk annesi kadın, anlaşmalı ayrılma kararı aldığı eşinden boşanmaktan vazgeçti. Kocasının düğününü arkadaşından gelen videoyla öğrenen kadın büyük bir şok yaşadı.

    “NASIL BİR DEVİRDE YAŞIYORUZ ANLAMIYORUM”

    Manisa’da evli ve bir çocuk annesi olan 25 yaşındaki Özge K., cep telefonuna gelen görüntü ve fotoğraflarla hayatının şokunu yaşadı. Bir arkadaşı tarafından 2016 yılının Ağustos ayından bu yana ayrı yaşadığı ve boşanma aşamasında olduğu resmi nikahlı kocası Naim K.’nın bir hafta önce başka bir kadınla yaptığı düğünün görüntülerini izleyen Özge K., ne yapacağını şaşırdı. Şiddetli geçimsizlik yüzünden eşinden ayrılma kararı aldığını anlatan Özge K., “2018 yılının 30 Aralıkgünü arkadaşım aradı. ‘Eşin yine birinin başını yakmış’ dedi bana. Ben de sevgilisi olduğunu sandım. Çünkü daha önceden de başka insanlarla fotoğraflarını görüyordum. Ben ilk anda arkadaşıma inanmadım. Kendisinden fotoğraf istedim. Arkadaşım da bana fotoğraf ve düğün videosunu attı. Eşim ve karşısındaki kadın gelin ve damatlıkla düğün yapmış. Büyük şok oldum, nasıl bir devirde yaşıyoruz anlamıyorum” diye konuştu.

    “BEN NASIL ŞOK OLDUYSAM, ONLAR DA ÖYLE ŞOK OLSUN”

    2016 yılının Ağustos ayından beri ayrı yaşadıklarını ancak eşinin hiçbir zaman boşanma taraftarı olmadığını belirten Özge K., “Ben kendisini çok aradım. ‘Gel anlaşmalı boşanalım. Beş kuruş para istemiyorum’ diyordum ama yapmadı bunu. Daha sonra yine bir gün biz anlaşmalı boşanma kararı aldık. Benim 4.5 yaşında bir çocuğum var ve kreşe gidiyor. Arkadaşları kreşte sürekli babasını soruyormuş. Ben de çocuğum için düzenli bir hayatım olsun istedim. Eşim çocuğuyla da görüşmüyor. Bu yüzden 16 Ocak tarihine anlaşmalı boşanma günü aldık. Biz daha boşanmadan bu şekilde bir evlilik yapmasını görünce ben boşanmaktan vazgeçtim. Bunu evlendiği kadın da biliyor. Bu saten sonra ben boşanmam. Onların da evlilikleri bu şekilde sürsün. O kadın da bile bile böyle evlendiyse hayatını böyle devam ettirsin. Hiçbir zaman resmiyette onun hakkı olmayacak. Yarın bir gün çocuğu da olacak. Onun çocuğu da ‘neden senin soyadın farklı, babamın soyadı farklı’ diye sorsun. Ben nasıl şok olduysam, onlar da öyle şok olsun” dedi.

    “EVLENECEĞİ HİÇ AKLIMA GELMEMİŞTİ”

    Eşiyle severek evlendiklerini ifade Özge K., sözlerine şöyle devam etti:”Her şey usulüne uygundu. Ben kendisinin daha önce bir çok kişiyle sevgili olduğunu biliyordum zaten. Başka bir bayan yine Facebook’ta profil resmi yapmıştı. Bunları görüyordum ve alışıktım ama evleneceği hiç aklıma gelmemişti. Ben sonuçta hala onunla evliyim. Bir 16 gün daha bekleseydi, biz zaten boşanmış olacaktık. O zaman evlenseydi ve ben de boşanmak istiyordum. Ancak şu anda ben de boşanmayacağım. Annesi beni aradı, ‘Gel kızım anlaşmalı boşan, nafaka vereceğiz’ dedi. Bu zamana kadar hiç arayıp sormadılar. Şu anda sanırım nikah yapabilmek amacıyla beni arıyor”

  • İran, Suriye’deki patlamanın faili olarak Polat Alemdar’ı gösterdi

    İran resmi haber ajansı Press TV, Necati Şaşmaz’ı MİT ajanı olarak gösteren fake paylaşımı gerçek gibi paylaşarak, Münbiç saldırısının failini MİT gibi gösterdi ve PKK’nın yalanına destek çıktı.

    PKK’yı öven bir Twitter sayfasındaki paylaşımı alıp gerçekmiş gibi resmi devlet ajansında kullanan Press TV büyük bir skandala imza atmış oldu.

    TWİTTER’DA ALAY KONUSU OLDU

    İran Resmi Haber Ajansı Press TV’nin yaptığı bu skandala Twitter’da birçok kullanıcıdan tepki yağdı. Bir Twitter kullanıcısı bu paylaşımın altına, “Memati, Abdulbey nerede onları da MİT’çi diye yutturmayın İranlıların devrelerini yaktırmayın” notunu düştü.