Blog

  • Eşi Boşanma Davasından Vazgeçince Kendi Salasını Okuttu

    Kemer’de belediyeden emekli 2 çocuk babası Muzaffer Ünal, eşiyle yaşadığı sıkıntılar nedeniyle evden ayrıldı. Bir akrabasının çocuğunun eğitimi için çektiği kredinin ödenmemesi nedeniyle emekli maaşının büyük kısmı kesilen Muzaffer Ünal, ilçe merkezindeki bir iş hanının alt katındaki boş alanda, etrafını sandalyelerle çevirdiği kanepede yaşamaya başladı. Evden ayrıldıktan sonra eşinin boşanma davası açtığı Muzaffer Ünal, bir süre sonra rahatsızlandı. Muzaffer Ünal’a önce KOAH, sonra zatürre tanısı, yapılan patalojik incelemenin ardından da akciğer kanseri teşhisi konuldu.

    SALASINI OKUTTU

    Hastalandıktan sonra eve dönmek istediğini, ancak eşinin ‘Can güvenliğim yok’ diyerek, kabul etmediğini öne süren Muzaffer Ünal, hastalığını öğrenen eşinin ise boşanma davasından vazgeçtiğini söyledi. Eşinin davadan vazgeçmesine tepki göstermek isteyen Muzaffer Ünal, kendisi için geçen hafta cuma günü ‘öldü’ diye sala verdirdi. Sala okunduktan sonra bir süre cep telefonunu kapatan Muzaffer Ünal, olayla ilgili İlçe Emniyet Müdürlüğü’nde ifade verdi.

    ‘CAN GÜVENLİĞİ OLMADIĞI GEREKÇESİYLE KABUL ETMEDİ’

    Muzaffer Ünal, 2017 yılında aralarında çıkan tartışma sonucu eşinin kendisini polise şikayet ettiğini ve 1 ay evden uzaklaştırma aldığını söyledi. Uzaklaştırma süresinin bitmesinin ardından eve dönmek istediğini aktaran Muzaffer Ünal, ancak eşinin can güvenliği olmadığı gerekçesiyle kabul etmediğini kaydetti. Bu süreçte rahatsızlık geçirdiğini ve eşine durumu anlatmasına rağmen kendisini eve almadığını öne süren Muzaffer Ünal, “25 yıllık evliliğimizin hatırına minnettar olurum dedim ama eşim hepsini reddetti” dedi.

    AKCİĞER KANSERİ TEŞHİSİ KONULDU

    Yaşadığı süreçte hastalığının ilerlediğini anlatan Muzaffer Ünal, bir arkadaşı tarafından götürüldüğü hastanede önce KOAH sonra zatürree tanısı konulduğunu söyledi. Akciğerinden parça alınarak patolojiye gönderildiğinde ise akciğer kanseri olduğunun anlaşıldığını belirten Ünal, “Tedavi olmam gerektiği için onkolojiye havale ettiler. Bu süreçte de tıbbi onkoloji ve radyasyon onkolojisinde ışın ve kemoterapi tedavilerine başladık” diye konuştu.

    ‘CAN GÜVENLİĞİ OLMAYAN BENİM’

    Eşinin sürekli ‘Can güvenliğim yok’ dediğini kaydeden Muzaffer Ünal, “Can güvenliğim yok’ demesinden bu yana 1 yıldan fazla süre geçtiği halde, eşimin rüzgarından dahi geçmedim. Ama asıl can güvenliği olmayan kişi, şu anda mağdur olan benim. Beni akciğer kanseri yaptılar. Hapis cezası aldırdılar. Hep sokakta acıyla, gözyaşıyla bu günlere geldim. Ama onlara hiç zarar vermedim. Can güvenliği nasıl yokmuş. Can güvenliği olmayanın ben olduğum kanısına vararak ve ‘Nasıl bir eylem yapar, rahatlarım’ diye gittim ‘öldü’ diye salamı verdirdim. Acaba kimler memnun oluyor kimler olmuyor” dedi.

    Eşinin kendisine açtığı boşanma davasının akciğer kanseri olduğunu öğrenmesinin ardından kapandığını söyleyen Muzaffer Ünal, şöyle dedi: “Ne hikmetse birden kapandı. Bu kapanma olayı da akciğer kanseri olduğum anlaşıldıktan sonra. Vazgeçmesinin tek bir sebebi var, ‘Nasıl olsa bu akciğer kanseri, ölecek, bunun maaşını alalım’ düşüncesi olduğu bende ağır bastı. Ben de bu salayı verdirdim. Rahatlamak adına. İyi mi yaptım kötü mü yaptım, bu da toplumun takdirine kalmış bir şey. Saladan sonra telefonu kapattım. Çünkü ben salayı verdirdiğim gün hastaneye gittim. Tomografi sonuçlarını bekliyordum. Doktorumla görüştüm. Bu sürecin devam edeceğini söyledi ve bazı ilaçlar yazdı. Telefonumu açtığımda bir arkadaşım polisin beni aradığını söyledi. Polise gittim ve ifademi verdim.”

    ‘ÖLECEKSEM ÖZGÜR ŞEKİLDE ÖLEYİM’

    Şu an bir pasajda kanepede yaşadığını anlatan Muzaffer Ünal, “Benim tek isteğim en azından öleceksem özgür şekilde öleyim. Eşim bir an önce benden boşansın. Ben de rahatlayayım, onlar da rahatlasın. Kimse üzülmesin, kimsenin canı yanmasın. Benim isteğim bu” dedi.

  • Hamallık yaparken elektrik çarptı! Sonrasında yaşananlar şaşkına çevirdi

    Şanlıurfa’nın Eyyübiye ilçesinde yaşayan 19 yaşındaki Abdüsselam Çiçekçi, babasına ait tahıl ürünleri işletmesinde hamal olarak çalıştığı sırada yüksek voltajlı elektrik akımına kapıldı. Akıma kapılarak yaralanan Çiçekçi, yakınları tarafından hastaneye kaldırıldı. Yaklaşık bir haftalık tedavisinin ardından normal hayatına devam eden genç, hayatının tamamen değiştiğini belirterek, sözel öğrencisi olmasına rağmen daha önce hiç ilgilenmediği matematikle uğraşmaya başladığını söyledi. Matematik aşığı olmaya başladığını aktaran Çiçekçi, matematik teorisi ile ilgili yaptığı çalışmalarının hayata geçirilmesi için yetkililerden destek istedi.

    Elektrik akımına kapıldıktan sonra hiç ilgilenmediği matematik üzerine çalışmalar yapmaya başladığını ifade eden ortaöğretim mezunu Abdüsselam Çiçekçi, “Hafta sonları günde 17 saat babamın iş yerinde çalışıyorum. 2016 yılının 12 Eylül Pazar günü bana elektrik çarptı. Tam 38 bin volt. Elektrik çarptıktan sonra tamamen matematiğe yöneldim. Hem iş yerinde hamallık yapıyorum hem de matematik teorisiyle uğraşıyorum.

    3 yıl boyunca yapmış olduğum çalışmalardan sonra büyük bir matematik teorisi buldum. İspatını da matematik uzmanlarıyla birlikte yaptık, noterde tasdikledik. Daha sonra Gaziantep’e de gittim, oradaki profesörlerle konuştum. Dedim bu teori daha önce bulunmuş mu bulunmamış mı diye soruşturdum. Dediler bulunmamış. Bana elektrik çarptıktan sonra kafam çalışmaya başladı. Bu sanayi elektriği 38 bin volttur. Bana çarptıktan sonra benim hayatım tamamen değişti. Ondan sonra matematiğe yöneldim. Ajitasyon yapmak istemiyorum, sadece bana sahip çıkmalarını istiyorum. Benim büyük bir projem daha var. Dünyayı alt üst edebilecek bir projem var. 8 yıldır bu projenin üzerinde çalışıyorum. Bu projeyi benden başka hiçbir insanoğlu bilmiyor. Bu projeyi gerçekleştirmek için devletten yardım istiyorum” dedi.

    “Oğlum elektrik akımına kapıldıktan sonra hayatı değişti”

    Baba Cezayir Çiçekçi ise oğlunun elektrik akımına kapılmasının ardından matematikle uğraşmaya başladığını belirterek, “Oğlum Abdüsselam Çiçekçi 3 yıl önce elektrik akımına kapıldı. Elektrik çarpmasından sonra bizim hesap makinesi ile yaptığımız hesapları oğlum kafadan yapmaya başladı. Biz makine kullanmadan oğlum hesap bu kadardır, diyor. Elektrik çarpmasından sonra hayatı tamamen değişerek matematiğe yöneldi” şeklinde konuştu.

    “Yüksek lisans konusu olan bir önermenin sonucunu bulmuş”

    Harran Üniversitesi Fen-Edebiyat Bölümü öğretim görevlisi Dr. Kemal Toker, ortaokul mezunu Abdüsselam Çiçekçi’nin yüksek lisans konusu olan bir önermenin sonucunu bulduğunu belirtti. Toker, Çiçekçi’nin elektrik akımına kapıldıktan sonra matematiğe yönelmesinin hayatına artı değer kattığını belirterek, çalışmalarına devam etmesi gerektiğini vurguladı. Toker, “Arkadaşımızın burada çabası büyük. Çünkü orta öğretim mezunu olmasına rağmen yükseköğretimdeki bir önermenin sonucunu kendi çabasıyla, kendi gayretiyle elde etmiştir. Bundan dolayı önemli bir çabadır, başarılarının devamını diliyorum. Bu anlamda çalışmalarına devam etmesini istiyorum. Yapacağı çalışmaları getirirse bizde tabi ki destekleriz. Elektrik çarpmasından sonra kendilerinin matematiğe yönelmesi de oldukça güzel bir durum” diye konuştu.

  • Sigara’da Vergi Sıfırlandı! “Paket Fiyatı 3 TL Olabilir”

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan imzasıyla yayımlanan Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) değişikliğine ilişkin karar Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.

    Tütün içeren sigaralar ile diğer tütün mamullerinin ÖTV’sinde yapılan değişiklikle, sigaradan alınan yüzde 63’lük nispi ÖTV oranı yüzde 67’ye çıkarıldı. Buna karşılık sigara fiyatlarının 7 lira ve altına düşmesini önlemek için uygulanan paket başına 5.6 liralık ‘asgari maktu vergi’ sıfırlandı. Paket başına alınan 42 kuruşluk maktu vergi ise aynı kaldı.

    Sözcü’den Erdoğan Süzer’in haberine göre, sigaraya farklı bir vergileme yöntemi uygulandığı için yapılan bu değişiklik zamdan çok büyük indirimlerin önünü açmış oldu. Sigaradan şimdiye kadar nispi vergi, asgari maktu vergi ve maktu vergi olmak üzere 3 tür ÖTV alınıyordu. Asgari maktu vergi, geçmişte Maliye ile sigara firmaları arasında yaşanan zam savaşı nedeniyle getirilmişti. Maliye’nin nispi ÖTV oranını artırması üzerine bazı firmalar sigara fiyatlarını düşürmüşler, bu yüzden Maliye ciddi vergi kaybına uğramış, fiyat indirimlerini önlemek için de bu vergiyi getirmişti. Yeni düzenlemeyle sigaranın ucuzlamasını ve devletin vergi kaybına uğramasını önleyen bu vergi kalktı. Ancak büyük kayıp yaşanacağı için bu verginin seçimlerden hemen sonra geri getirilmesi bekleniyor.

    AZ ZAM, ÇOK İNDİRİM

    Bu düzenleme öncesine kadar 7.5 liranın altında sigara satmak imkansızdı. Çünkü örneğin bir firma 7 liraya sigara satmak istese bile 7 lira 08 kuruş vergi ödemek zorunda kalıyordu. Yeni düzenlemeyle alt fiyat sınırı kaldırıldığı için artık paket başına 5.6 liralık asgari maktu yerine fiyat üzerinden yüzde 67 ÖTV alınacak. Dolayısıyla örneğin 7 liraya sigara satan firma devlete artık 7 lira 08 kuruş değil, 6 lira 17 kuruş vergi ödeyecek, 83 kuruş firmaya kalacak. Eğer firma 3 liraya sigara satmak isterse Maliye 7 lira değil, 2 lira 89 kuruş vergi alacak. 5 liraya satılan sigaranın vergisi 7 liradan 4 lira 53 kuruşa, 4 liraya satılan sigaranın vergisi 7 liradan 3 lira 71 kuruşa düşecek. Halen 8 liraya satılan sigaranın vergisi ise 24 kuruş düşecek.

    Nispi vergi yüzde 63’ten yüzde 67’ye çıkarıldığı için vergi yükü 8.5 liralık sigarada 9 kuruş, 9 liralık sigarada 36 kuruş, 10 liralık sigarada 40 kuruş, 13 liralık sigarada ise 52 kuruş arttı. Yeni vergi artışıyla örneğin 13 liralık sigaradan Maliye’ye giden KDV dahil toplam vergi 10 lira 59 kuruştan 11 lira 11 kuruşa çıktı. Firmalara kalan para ise 2 lira 41 kuruştan 1 lira 89 kuruşa düştü. Bu 1 lira 89 kuruşun içerisinde 1 paket sigaranın üretim ve dağıtım maliyetleriyle firma ve bayi kârı hepsi dahil. Eğer firmalar bu sigaranın fiyatını 13.5 liraya çıkarırlarsa 50 kuruşluk zammın 41 kuruşu yine vergiye gidecek, firmaya ise sadece 9 kuruş kalacak.

  • Samsun’da gemi battı, 3 mürettebat kurtarıldı

    İçişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, “Karadeniz Samsun açıklarında (77 mil) uzaklıkta, Panama bayraklı bir geminin battığına dair gemiden tehlike sinyali alınması üzerine Sahil Güvenlik Komutunlığı tarafından bir bot, bir helikopter ile anında arama-kurtarma faaliyeti başlatılmış olup, söz konusu gemiden 3 mürettebat sağ kurtarılırken diğer mürettebatların kurtarma çalışmaları devam ediyor.” denildi.

  • Öğrenci servisi ile işçi servisi çarpıştı! Ölü ve yaralılar var…

    Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinde iki minibüsün çarpışması sonucu ilk belirlemelere göre 2 kişi öldü, 7 kişi yaralandı.

    Sürücüsünün kimliği henüz belirlenemeyen 44 EG 340 plakalı öğrenci servis minibüsü, Suruç-Birecik karayolunun Yanaloba Mahallesi yakınlarında sürücüsü henüz belirlenemeyen 37 BF 201 plakalı işçi servis minibüsüyle çarpıştı.

    İhbar üzerine olay yerine çok sayıda ambulans sevk edildi. Kazada ilk belirlemelere göre 2 kişi öldü, 7 kişi yaralandı.

    Yaralılar, 112 Acil Servis ekiplerince Suruç Devlet Devlet Hastanesine kaldırıldı.

  • “Ateistlerin yaşamı Kuran’a daha uygun”

    KONDA Araştırma Şirketi’nin geçen hafta açıkladığı 10 yıllık toplumsal değişim raporu büyük tartışma yarattı. Zira raporda, her fırsatta yüzde 99’unun Müslüman olduğu belirtilen Türkiye’deki ateistlerin oranında artış görülüyordu.

    Rapora göre ateistlerin oranı 10 yıl içerisinde yüzde 1’den 3’e çıkarken, kendini dindar olarak tanımlayanların oranıysa yüzde 55’ten 51’e geriledi.

    DW Türkçe’ye konuşan ilahiyatçı yazar Cemil Kılıç, halihazırda Türkiye’nin yüzde 99’unun Müslüman olduğunu ancak bunun kültürel ve sosyolojik bir Müslümanlık olduğunu savunuyor.

    Türkiye’de namaz, hac ya da türban takmak gibi dini ritüelleri yerine getirenlerin dindar olarak tanımlandığını belirten Kılıç, İslamiyet’in yalnızca ritüellerden ibaret olmadığınıysa şu sözlerle anlatıyor: “Oysa ahlaki ve insan hakları değerleri üzerinden de bir dindarlık tanımlaması yapılması gerekiyor. Gözlemlerime göre itikadi anlamda Türkiye’deki Müslümanların sayısı yüzde 60’ı geçmez.”

    Konda’nın raporuna atıfta bulunan ilahiyatçı, azalan dindarlığın bunlardan hangisi olduğunuysa şöyle sorguluyor: “Türkiye’de hâkim olan Emevi Müslümanlığı’dır. Kuran’da geçen namaz, haksızlıklara bir isyandır. Emevi Müslümanlığı’ndaki namazsa sultana, devlete, iktidara bir itaat olarak görülür.”

    ‘NAMAZ, SİYASİ İKTİDARA İTAATİN BİR İFADESİ OLARAK KILINIYOR’

    Bugün Türkiye’de namazın Allah rızası için kılınmadığını söyleyen Kılıç sözlerine şöyle devam ediyor: “Namaz, siyasi iktidara itaatin bir ifadesi olarak kılınıyor. Nitekim camilerde de siyasi iktidarın politikalarını yansıtan vaazlara artık daha sık tanık oluyoruz.”

    Tartışmayı evrensel insan hakları, vicdan ve akıl üzerinden de değerlendiren Kılıç, deist ve ateistlerin Kuran’daki öğütleri Müslüman olduğunu söyleyenlerden daha fazla uyguladığını da savunuyor: “Bugün ateist veya deistlerin pek çoğu Müslümanlardan daha ahlaklı ve vicdanlı.”

    Türkiye’nin 17 yıldır dindar bir iktidar tarafından yönetildiğini hatırlatarak “Bu şartlar altında dindarların sayısında artış olması gerekmez miydi” diye sorduğumuz Kılıç şu yanıtı veriyor: “İnsanlar artık cemaatler, tarikatlar, diyanet ve siyasi iktidar tarafından kendilerine anlatılan egemen din anlayışına tepkili. Anlatılan bu dini ve resmi dindarlığı reddediyor.”

    ‘DİNDARLAR BİRBİRİNE DARBE YAPTI, ATEİSTLER HAKLI ÇIKTI’

    Ateizm Derneği adına DW Türkçe’ye konuşan dernek başkanı Selin Özkohen de Kılıç’ın sözlerine benzer şeyler söylüyor.

    Konda’nın raporundaki rakamlara işaret eden Özkohen, dindarların sayısındaki düşüşü şuna bağlıyor: “Dindar nesil yaratma arzusu ile çıkılan yolda insanlar daha fazla baskı altına alındı. Ayrıca son zamanlarda tarikat ve cemaatlerin de yaptıkları ortada. Biz ezelden beri devletin cemaatlerle yönetilemeyeceğini söylüyorduk, haklı da çıktık. Tüm bu yaşananlar, insanların inandıkları dini sorgulamaya başlamasını ve hümanist bir çizgiyle de ateist olmalarını sağladı. Artık insanlar ateist olduklarını söylemede de daha cesur. Rapordaki artışın bir nedeni de bu olabilir.”

    Dindarlığın toplumu kaosa sürüklediğini savunan Özkohen sözlerine şöyle devam ediyor: “Dindarlar birbirlerine darbe yapmaya kalkıyor, lüks ve ihtişam içinde yaşıyorlar. İnsanlar artık bu kaosu görüyor ve kendilerini çemberin dışında tutmaya çalışıyorlar. İşin içine birazcık bilimsel düşünme, mantık ve sorgulama da girince ya deist ya da ateist olmaya başlıyorlar.”

    Özkohen’e göre Türkiye’de ateist ve deistlere karşı toplumsal baskı bitmedi hatta azalma dahi yok. Ateistlerin kendilerini açıkça ifade edemediklerini söyleyen Özkohen, bu durumun siyasilerden kaynaklandığı görüşünde: “Dindar nesil yaratma iddiasıyla yapılanlar, ortaya gerici bir toplum çıkardı. Gericilerin yaptıklarına da göz yumuluyor. Baskı, mahalle ve camilerde başlıyor artık. 2019 yılında Türkiye’de hâlâ zorunlu din eğitiminin olması sanırım bunun en net göstergesi.”

    ‘İSLAM’IN ÖZÜ TAM DA BU’

    Konda’nın raporundaki gibi son 10 yıl içerisinde ateist olanlardan 36 yaşındaki Ahmet Balyemez bilişim sektöründe çalışıyor. Balyemez, daha önce kendini oruç tutan, cuma namazlarını kaçırmayan bir Müslüman olarak tanımlarken, okuduğu dini kitaplardaki çelişkilerle dini ve tanrıyı sorgulamaya başladığını söylüyor.

    “Okudukça birçok ayette çelişkiler olduğunu gördüm” diyen Balyemez, yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Türkiye’de bir din dayatması var. Bugün Türkiye’de yaşananlar nedeniyle rahatsız olan pek çok insan, ‘Gerçek İslam bu mu’ diye soruyor. İktidarın politikalarına baktığımızdaysa İslamiyet’in ilk döneminde yaptıklarıyla aynı olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla İslam’ın özü aslında tam da bu. Dinlerin tümünde bu baskıcılık var.”

  • Süleyman Soylu: Suriyeliler bizim için imtihan

    Taksim’de kutlama yapan Suriyeli gençlerin görüntülerinin sosyal medyada yayılmasının ardından başlayan tartışma bir haftadır devam ediyor. “Ülkemde Suriyeli İstemiyorum” kampanyasının ırkçı bir yaklaşım olduğunu düşünenler kadar, meselenin sosyolojik ve siyasi boyutunun iyi analiz edilmesi gerektiğini düşünenler de var.

    “Hastanede, okulda, ulaşımda maalesef bir konfor paylaşımı söz konusu oluyor. Bu konfor paylaşımından dolayı böyle bir reaksiyon olabilir” diyen Soylu, devamında “Ama bir gerçek var ve biz bu gerçeği göz ardı edemeyiz. Hayat sadece meta değil. Allah, tarih bizi bir imtihana tabi tutar. “Sizden sonra gelecek nesillerin üstünden bela ve musibet kalksın” derler ya, Suriyeliler ile böyle bir sınavın içerisindeyiz” ifadesini kullandı.

    Soylu, şunları kaydetti:

    — Bizi birbirimizden ayırmaya, özümüzde olmayan birtakım üretmeye çalışanlara karşı tahriklere gelmeyelim. İçişleri Bakanı olarak diğer ülkeleri ziyaretimde, bu mesele açıldığı zaman bütün dünyanın yüzü yere bakarken, bu, bizim dünyaya üstünlük sağladığımız birinci mesele oluyor. Hem insanlık adına hem Müslümanlık adına hem de Anadolu medeniyetinin bize öğrettikleri adına bu duruşumuzu terk etmeyelim. Ülkeler ve devletler avantajlarıyla üstünlük sağlar. Bu bazen coğrafi avantaj olur, bazen yeraltı zenginlikleri avantajı olur, bazen liman avantajları olur, bazen enerji üretim avantajları olur, bazen de nüfus avantajı olur. Şu anda elde ettiğimiz bu büyük avantajla dünyaya karşı üstünüz. Orada Özgür Suriye Ordusu da dahil olmak üzere o mücadeleyi sadece Suriyelilerin çok daha rahat yaşaması adına yapıyor değiliz; ülkemizi uluslararası bir tehdit altına almaya çalışanlara karşı onlarla birlikte orada büyük bir mücadele veriyoruz.

    ‘TÜRKİYE’DEKİ SURİYELİ GENÇLER DE YARIN BİR GÖREV OLUNCA ORAYA GİDECEK’

    Soylu, Par’ın”‘Bizim askerimiz orada şehit olurken onlar niye gidip ülkeleri için savaşmıyorlar?’ veya ‘Kadına, yaşlıya, çocuğa bakalım ama bu Tosunları istemiyoruz’ şeklindeki tepkilere cevap niteliğinde mi bu söyledikleriniz?” sorusu üzerine de şunları söyledi:

    — Türkiye’de aynı zamanda terörle mücadelenin de içerisinde yer alıyorum. Ailesinin, çevresinin, milletimizin bir bölümünün yaşadığını herkes aynı yoğunlukta yaşamayabiliyor. Bu Suriyeliler için de geçerli. Oradaki gençler mücadele ederken, burada onlarla aynı ruh halini yaşamayanları eleştirecek değilim. Oradaki insanlar o mücadeleyi yapacak. Buradaki gençler de yarın bir görev olunca oraya gidecek.

    — Avrupa’yı kendilerine örnek alan, üstenci bakan bir kesimde birtakım yanılgılar var. Avrupa’da yükselen bir ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve İslam düşmanlığı var. Türkiye’de de sadece yabancı düşmanlığı üzerinden iç siyaset ve hükümet karşıtlığı geliştirmeye çalışan bir grup var ve bu bir işaret fişeği yakıyor. Bazen konjonktürel olarak bu işaret fişeğinin etrafına toplananlar oluyor.

  • Sedat Peker ile Nevşin Mengü sosyal medyada birbirlerine girdi

    Gazeteci Nevşin Mengü ile Sedat Peker arasında sosyal medyada kavga çıktı. Mengü, sosyal medya hesabından Sedat Peker’in Ahsen TV muhabiri Bülent Yapraklıoğlu ile çekilmiş bir fotoğrafını yayınladı.

    ADNAN OKTAR’LI FOTOĞRAFINI YAYINLADI

    Nevşin Mengü, Sedat Peker ve Bülent Yapraklıoğlu’nun o fotoğrafını “Tek fotoğrafla Türkiye’deki mevcut durumun özeti” yorumuyla paylaştı. Mengü’nün yaptığı bu paylaşıma kısa sünede yüzlerce yorum geldi. Sedat Peker ise Mengü’nün kendi fotoğrafıyla ilgili yaptığı yoruma Instagram’dan cevap verdi. Peker, Mengü’ye Adnan Oktar ile çekilmiş fotoğrafıyla cevap verdi.

    “SAYGISIZCA YORUM YAPMASINA İMKAN SAĞLAMIŞ”

    Sedat Peker açıklamasında, “Eski haber sunucularından Nevşin Mengü hanım, Ahsen TV’nin yorumcusu Bülent Yapraklıoğlu’yla beraber çekilmiş olduğum fotoğraf kullanarak fotoğrafın altına (tek fotoğrafla Türkiye’deki mevcut durumun özeti) diye not düşmüş. Bu hanımefendi yorum bölümünü de açık bırakarak bazı müptezellerin aleyhimde saygısızca yorum yapmasına imkan sağlamış. Geçmiş röportajlarımda da devamlı olarak belirttiğim üzere ben herkesin sevgisine asla talip olmadım, onurlu ve şerefli insanların sevgisine talip oldum.Adnan Oktar’in karşısında gelinlik kız gibi oturan Nevşin Mengü hanim’in ve onun paylaşımının altına şahsıma saygısızca yorum yapan müptezel kişilerin sevgisine takdir edersiniz ki ömrümün hiçbir döneminde asla ihtiyaç duymadım.” ifadelerini kullandı.

  • İnternetten alışveriş yapanlar için önemli uyarı

    Bankalararası Kart Merkezi (BKM) Genel Müdürü Soner Canko, internetten kartlı ödeme tutarının geçen yıl 140 milyar TL seviyesine ulaştığını belirterek, “İnternetten kartlı ödeme tutarının 5 yılda 4 kat artması dijital dönüşümün ne kadar hızlı gerçekleştiğini ve kartlı ödemelerin dinamosunun internetten kartlı ödemeler olduğunu gözler önüne serdi.” dedi.

    Canko yaptığı açıklamada, geçen yıl kartlı ödemelerin dinamosunun internetten kartlı ödemeler olduğunu vurguladı.

    İnternetten ödeme alışkanlıklarının her geçen gün artmasının kartlı ödeme istatistiklerine de yansıdığını ifade eden Canko, geçen yılın ocak-kasım döneminde 135,5 milyar TL tutarında internetten kartlı ödeme yapıldığını bildirdi. Canko, geçen yılın tamamında ise internetten kartlı ödeme tutarının 140 milyar TL seviyesine ulaştığını aktardı.

    2013’te 35 milyar TL olan söz konusu tutarın 5 yılda 4 kat artmasının dijital dönüşümün ne kadar hızlı gerçekleştiğini ve kartlı ödemelerin dinamosunun internetten kartlı ödemeler olduğunu gözler önüne serdiğini belirten Canko, şunları kaydetti:

    “2017 yılında yüzde 45 büyüyen internetten kartlı ödemeler, 2018’de yüzde 41 büyüyerek hızlı artışına devam ederken, internetten kartlı ödemelerin toplam kartlı ödemeler içindeki payı ise yüzde 16 seviyesini geçmiş bulunuyor. 5 yıl önce bu payın yüzde 8 seviyesinde olduğu düşünüldüğünde, bugün gelinen noktada internetten alışverişlerin hayatımızda ne kadar önemli bir paya sahip olduğu görülüyor. BKM Express verilerine göre de internetten yapılan işlemlerin artık yüzde 68’i mobil cihazlar üzerinden gerçekleşmektedir.”

    Canko, son yıllarda sadece internetten ödemelerde daha çok kullanılan sanal kredi kartı sayısının da artışını sürdürerek 6,3 milyon adede ulaştığını bildirdi.

    Toplam kredi kartı sayısının yüzde 9’unu oluşturan sanal kredi kartlarıyla geçen yılın 11 ayında 6,1 milyar TL tutarında internetten ödeme gerçekleştiğini belirten Canko, 2017’nin aynı dönemine göre yüzde 57 artış gösteren sanal kredi kartlarıyla yapılan ödemelerin internetten yapılan toplam kartlı ödemelerin yüzde 5’ini oluşturduğunu kaydetti.

    ‘TURİZM AÇISINDAN ÇOK İYİ BİR SEZON GERİDE KALDI’

    Soner Canko, 2018’in en önemli gelişmelerinden birinin turizm sektöründe gerçekleştiğine işaret ederek, geçen yılın 11 aylık verilerine bakıldığında, yabancı kartlarla Türkiye’de yaklaşık 41 milyar TL alışveriş yapılırken, 2017’nin aynı dönemine göre yüzde 85 artış gerçekleştiğini söyledi.

    Bunun, yabancı kartlarla yapılan alışverişlerde son yıllarda gerçekleşen en yüksek artış ve alışveriş tutarı olduğuna dikkati çeken Canko, turizm açısından çok iyi bir sezonun geride kaldığını anlattı.

    Canko, geçen yıl yabancı kartlarla Türkiye’de yapılan ödemelerin 44 milyar TL seviyesine ulaştığını da bildirdi.

    DOLANDIRICILARA DİKKAT

    BKM Genel Müdürü Canko, teknolojinin hayatın her alanına girmesi ve sosyal medya kullanımın artmasıyla dolandırıcılık faaliyetlerinin de boyut değiştirdiğini söyledi.

    Dolandırıcıların sahte SMS, e-posta ve sosyal medya (Facebook, Instagram, Twitter) üzerinden finansal kuruluşlara ait gibi görünen sahte hesaplar, reklamlar veya arama motorları üzerinden tüketicilere ulaştığını belirten Canko, dolandırıcıların sahte internet siteleri aracılığıyla kimlik bilgileri, şifre, pin, parola, annenin evlenmeden önceki soyadı ve benzeri gizli bilgileri isteyebildiğini anlattı.

    Canko, SMS, e-posta ve sosyal medya üzerinden yönlendirilen veya arama motorları üzerinden giriş yapılan web sitelerinin adreslerinin mutlaka kontrol edilmesi gerektiğine dikkati çekti.

    Sertifika ve adreslerde sorun görülmesi durumunda kesinlikle işlem yapılmaması ve bankaya bilgi verilmesi gerektiğini belirten Canko, şunları kaydetti:

    “Bilmediğiniz kaynaklardan gönderilen veya tanıdığınız kişilerden şüpheli konu başlıklarıyla gelen SMS, WhatsApp ve e-posta iletilerindeki linklere tıklamayın. Cep telefonlarınıza yüklemek istediğiniz uygulamaları mutlaka resmi uygulama mağazalarından (Google Play, Apple Store gibi) indirin. Resmi olmayan uygulama mağazalarından veya internet sitelerinden indireceğiniz uygulamalar nedeniyle telefonunuza virüs bulaşabilir. Ayrıca, telefon rehberiniz, size gelen SMS’ler ve bankacılık bilgileriniz ele geçirilebilir.”

    ‘GÜVENİLİR SİTELERDEN ALIŞVERİŞ YAPIN’

    Soner Canko, elektronik ticaretin son dönemde yaygınlaşmasıyla bu alandaki dolandırıcılık olaylarında artış yaşandığına dikkati çekti.

    Bu konuda tüketicilere uyarılarda bulunan Canko, “Alışveriş yapacağınız siteyi iyice araştırın. Bilinen ve güvenilir bulduğunuz alışveriş sitelerinden alışveriş yapın. SMS’le iletilen tek kullanımlık şifrelerin bulunduğu mesajlarda, iş yeri adı ve tutar bilgilerini mutlaka kontrol edin.” dedi.

    Dolandırıcıların ATM’lerde bazı mekanizmalar kurarak kartları kopyaladığını belirten Canko, ATM’lerden işlem yaparken de dikkatli olunması gerektiğini söyledi.
    ATM’lerde işlem yaparken kimseden yardım talep edilmemesi, banka görevlileri dahil şifrenin kimseyle paylaşılmaması gerektiğini vurgulayan Canko, “İşlem yaptığınız ATM’de özel olarak yerleştirilmiş bir cihazdan şüphe duyarsanız derhal bankanıza haber verin. Kartınızın, çekmek istediğiniz paranızın ATM’de sıkışması durumunda kendi telefonunuzdan derhal bankanızı arayın. Kartınızı kapattırmadan ATM başından ayrılmayın. Bu tip durumlarda size yardımcı olmak isteyen kişilere karşı dikkatli olun.” şeklinde konuştu.

    Kaynak: (AA)
  • Milyonluk eserleri çaycıya boyatan müdür hakkında karar çıktı

    Bakanlık, Gündoğdu’ya 12 Şubat 2014’te DÖSİMM işçisi ve müzenin çay ocağında görevli bulunan Erol Öztürk’e restoratör olmamasına rağmen verdiği talimatlar ile müzede bulunan eserlerde hasar ve değer kaybına neden olduğunu, 25 adet tabloya yapılan hatalı müdahaleler sonucu 7 milyon 239 bin 500 TL kamu zararı meydana getirdiği gerekçesiyle dava açmıştı. Ankara 8. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görülen davada, bakanlık bu bedelin Gündoğdu’dan tahsilini talep etmişti.

    Bilirkişi, çerçevelerini müze çaycısının boyadığı Diyarbakırlı Tahsin’in ‘Sultan Ahmet Çeşmesi’, Mahmut Celayir’in ‘Müdahale’, Fausto Zonaro’nun ‘Genç Kız Portresi’ gibi eserlerde 1.996 lira 20 kuruşluk zarar oluştuğu yolunda rapor verdi.

    ALTI ESER YER ALDI

    Mahkeme, konuyu bilirkişilere sordu. 10 Mayıs 2015’de hazırlanan ilk bilirkişi kurulu raporunda Gündoğdu’nun Bakanlık Resim ve Heykel Müzeleri Yönetmeliği hükümlerine aykırı davranması sonucu 25 eserden sadece Diyarbakırlı Tahsin’in ‘Sultan Ahmet Çeşmesi’, ‘Tophane’de Cumhuriyet Vapuru’ eserlerinde yüzde 10, Mahmut Celayir’in ‘Müdahale’, Şevket Dağ’ın ‘Valide Han’, Bahriyeli İsmail Hakkı’nın ‘Denizde Fırtına’ eserlerinde yüzde 5 ve Fausto Zonaro’nun ‘Genç Kız Portresi’ adlı eserinde yüzde 10 oranında değer kaybı oluştuğu tespitinde bulunmuştu.

    Mahkeme, ilk bilirkişi raporuna itiraz sonrasında yeni bir bilirkişi kuruluna başvurdu. 10 Mayıs 2016’da hazırlanan yeni kurul raporunda ise ilk raporda belirtilen değer kayıpların eserlerin müzeye teslim edilmeden önceki görsellerinde de yer aldığı belirtildi. Resimlerdeki hasarın Gündoğdu ve diğer çalışanlara atfedilen kusurlu davranışa dayanmadığı vurgulandı. Raporda, Gündoğdu’nun restorasyon kurallarına aykırı olarak uzman olmayan müze çalışanına çerçeveleri boyatmasından dolayı kusurlu bulunduğu kaydedilerek, “Buna ilişkin zarar da uzman bir restoratör tarafından bin 996.20 TL’ye restore edilebilecektir” denildi.

    OY BİRLİĞİ İLE KARAR

    Bakanlık son olarak Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 26. Hukuk Dairesi’ne istinaf başvurusuna gitti. Mahkeme, 9 Şubat 2017’de verdiği kararda da Gündoğdu’nun çerçeve dışındaki zararlardan sorumlu tutulamayacağını kaydederek, ilk derece mahkemesi kararının usul ve yasaya uygun bulunduğuna hükmetti. Bakanlık, mahkemenin istinaf başvurusunu esastan reddetmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’ne temyiz başvurusunda bulundu. Daire de 4 Haziran 2018’de “verilen kararda bir isabetsizlik görülmediğini” belirterek, oy birliği ile temyiz itirazlarının reddine karar verdi.