Blog

  • Zabıta son kullanma tarihi geçen ürünlere el koydu

    Zabıta son kullanma tarihi geçen ürünlere el koydu

    Bilecik’te çok sayıda iş yerinde denetim yapan zabıta ekipleri, raflarda son kullanma tarihi geçen ürünlere el koydu. Vatandaşların başta gıda ürünleri olmak üzere birçok alanda sağlıklı ve güvenli hizmet alması amacıyla görevlerini aralıksız sürdüren Zabıta Müdürlüğü ekipleri, kentte faaliyet gösteren kasap ve marketlerde denetim yaptı.

    Yapılan denetimlerde reyonlarda tarihi geçen ürünlere el konularak, imha edildi. Yasal bekleme süreleri sona eren ürünlerin imha edildiği çalışmalar kapsamında ayrıca işyeri sahipleri ve çalışanlara gerekli bilgilendirme ve uyarılar yapıldı.

  • Liseliler ürettikleri projeyle havayı santim santim ölçecek

    Liseliler ürettikleri projeyle havayı santim santim ölçecek

    Bursa’dan katılan öğrenciler, liseler arası İnsansız Hava Araçları (İHA) Yarışması’nda danışman öğretmen Sinan Çetin yönetiminde büyük bir başarıya imza attı. Özel Mesafe Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nin BARLAS Takımı, endüstriyel bölgelerde aşırı kirli gaz salınımı yapan fabrikaları tespit etmek amacıyla geliştirdikleri İHA projesi ile finallere katılmaya hak kazandı.

    Bu proje, çevresel sorunların hızlı tespitini ve çözümünü sağlayarak sürdürülebilirlik hedeflerine önemli katkılarda bulunmayı hedefliyor. BARLAS Takımının öğrencileri Niğda Nedir, Azra Nur Pehlivan, Selen Gümüşkaya, Fatma Kurtulan, Halil Efe Toklu, Ömer Kerim Süt, Muhammed Yalınız ve danışman öğretmen Sinan Çetin, finale çıkan projenin amacını ise şöyle sıraladı;
    “Endüstriyel bölgelerde aşırı kirli gaz salınımı yapan fabrikaları tespit ederek denetim sürecini hızlandırmak istedik. Otonom uçuş kabiliyeti ve entegre sensör sistemleri ile fabrika bacalarından yayılan CO, SO2, NOx gibi gazları anlık olarak ölçmek ve verileri kontrol merkezine iletecek. Projenin yenilikçi yapısı ve geniş kullanım alanı, ticari potansiyelde sunuyor.”
    Kurumsal İletişim Sorumlusu Ayla Köseler ise, okulun teknoloji odaklı kalıcı ve etkin öğrenme modelinin, öğrencileri insanlığa faydalı buluşlarla kazanma ve yetiştirme misyonunu nasıl gerçekleştirdiğini vurguladı.

  • Öğrenciler Yeni Dünya Zirvesi’nde

    Öğrenciler Yeni Dünya Zirvesi’nde

    Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi (BŞEÜ) öğrencileri, İstanbul’da İş Sanat ve Kültür Merkezi’nde düzenlenen Yeni Dünya Zirvesi’ne katıldı.
    İstanbul’da İş Sanat ve Kültür Merkezi’nde düzenlenen Yeni Dünya Zirvesi’ne ‘Yeni Dünya İle Bir Olmak’ isimli etkinliğe BŞEÜ öğretim üyeleri, önlisans, lisans ve lisansüstü öğrencilerinden oluşan bir ekip katılım sağladılar.

    Öğrenciler iş ve sanat dünyasının yetkin isimleriyle tanışma, mentörlük alma, kişisel gelişim ve sürdürülebilirlik alanında dünyadaki durumla ve geleceğe yönelik çözümlerle ilgili sunumlarını dinleme fırsatı buldu. Etkinliğe katılan öğrenciler etkinlik kapsamında dijital sertifika verildi.

  • Aslanların nefes kesen beslenme testi

    Aslanların nefes kesen beslenme testi

    Bursa Büyükşehir Belediyesi’ne ait hayvanat bahçesinde aslanların bakıcıları tarafından bırakılan karkas olarak bırakılan yaklaşık 50 kiloluk eti, iştahla midelerine indirdi. Yaklaşık 206 bin metrekarelik bir saha üzerine kurulu bulunan Bursa Hayvanat Bahçesi’nde bir aslanın günde ortalama 5-6 kilogram et yediğini belirten yetkililer, günün bir kısmını dinlenerek geçiren bu vahşi kedilerin beslenme ve davranış zenginleştirme programına tabi tutulduğunu söyledi.

    Tabiatta zamanlarının büyük bir kısmını yiyecek bulmak, yuva yapmak ve kendi hakimiyet alanlarını korumak için geçiren aslanların hayvanat bahçesinde veteriner, biyolog ve yetkililer tarafından kalorileri tek tek hesaplanan gıdalarla beslenirken, vatandaşlarla onları ilgiyle izledi.

  • “Yanık Yurt” isimli sergi Anadolu’da sistematik bir şekilde çıkarılan yangınları anlatıyor

    “Yanık Yurt” isimli sergi Anadolu’da sistematik bir şekilde çıkarılan yangınları anlatıyor

    Yunan ordusu, 15 Mayıs 1919’da İzmir’e ayak bastığı ilk günden başlayarak işgal ettiği bölgelerde yaptığı; katliam, yağma ve tecavüzlerle Türkleri göçe zorlamıştı. Büyük Taarruz ile bozguna uğradığında ise çekildiği yerleşim yerlerini “yakarak imha etme” politikasını uygulamaya koydu. İmha birlikleri, geçtikleri yerlerdeki; köy, kasaba, okul, cami, kilise demeden her yeri ateşe vererek, yerleşim yerlerini kullanılamaz hale getirmeyi amaçladı. Afyonkarahisar’dan başlayarak; Uşak, Salihli, Alaşehir, Turgutlu, Manisa gibi büyük kentler başta olmak üzere, sayısız kasaba ve köy sistematik şekilde ateşe verildi.

    İzmir yangınında 20 bin bina yandı

    9 Eylül 1922’de İzmir’in 3 yıldan fazla süren işgal girişimi nihayet son bulurken, kentteki savaş hali henüz bitmemişti. Yunan ordusu İzmir’deyken başlayan kundaklamalar, 13 Eylül’de Ermeni Mahallesi civarındaki 20 kadar kundaklama girişimi ile zirveye ulaştı. O gün ortaya çıkan şiddetli lodos, yangını mevcut İzmir itfaiyesinin müdahalesinin sonuç vermeyeceği boyuta taşıdı. Kent kısa sürede ateş topuna döndü. 52 saat süren yangında, 42 bin 945 haneden geriye 14 bin tanesi kaldı, şehrin ortasında adeta kapkara kara bir delik açıldı.

    “Yakarak imha” politikası bu sergide

    İşte tüm bu İzmir ile Batı Anadolu’daki yangınlar ve Yunan ordusunun imha politikası, “Yanık Yurt” isimli sergide ziyaretçilere açıldı.
    İzmir Büyükşehir Belediyesi Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesinde (APİKAM) açılan serginin küratörlüğünü ise İzmir Kent Tarihi Araştırmacısı ve Koleksiyoner Nejat Yentürk yürütüyor.

    “Yanık” kokusuyla geçmişe “acı” yolculuk

    Sergide pek çok fotoğraf ve film ilk kez gün yüzüne çıkarken, sergi için özel hazırlanan “yanık” kokusu da ziyaretçileri o acı günlere götürüyor.

    Yerli ve yabancı ziyaretçilerin büyük ilgi gösterdiği sergiyi anlatan Nejat Yentürk, serginin bir araştırma çalışması olduğunu söyledi.

    “Bu sistematik ve önceden planlamış politikanın tek amacı var; hayat devam edemesin”

    Yentürk, “Sergimizin ana temasını, Büyük Taarruz ile bozguna uğrayan Yunan ordusunun çekilirken uyguladığı siyaset oluşturuyor. ‘Yakarak imha’ politikası diyebiliriz; yani geride yaşam şansı bırakmamak üzere, geride kalan halklara sadece; konutlar, camiler, okullar, hükümet konakları değil; ürün depoları, harman yerleri, meyve bahçeleri, bağlar, içindeki hayvanlarla birlikte ahırlar ateşe veriliyor. Hatta öldürdükleri insanlarla doldurarak su kuyularını yok ediyorlar. Bu sistematik ve önceden planlamış politikanın tek amacı var; geride bıraktıkları işgal bölgelerinde bir hayat devam edemesin. Bu planlı hareketi sergilemek istedik. Müfredatımızda Kurtuluş Savaşı’nın bu yönüne hemen hiç değinilmez. Bu ölçüde dramatik bir süreci görsellerle anlatmak, bir tarih metninden daha etkileyicidir. Yakın zamanda işgalci Yunan ordusunun geride bıraktıklarını fotoğraflayan Albert Kahn gibi çok önemli bir arşiv dünya kamuoyuyla paylaşıldı, sergide bu fotoğraflara da yer veriyoruz. Onun dışında 30 yıldan fazla bir çabayla bir araya getirdiğim kendi kişisel, orijinal fotoğraf koleksiyonumla harmanladım. Diğer koleksiyoncu dostlarımız ve başta APİKAM arşivi çok değerli katkı sağladılar. Kurtuluş Savaşı’nda, cephedeki iki ordunun çarpışması dışında, ziyaretçiyi sivil halkın neler yaşadığı üzerinde düşünmeye davet ettik. Öyle büyük acılar yaşanmış ki, onun ipuçlarını vermekle yetindik ve yerleşim yerlerindeki tahribatı sergilemeye çalıştık” dedi.

    “50 yıllık, çok hızlı eskimiş bir modelle İzmir yangını söndürülmeye çalışıldı”

    Yunan Ordusunun imha politikasını anlatan Yentürk, “Bunu bir bütün olarak ele almak gerekiyor. Batı Anadolu’da; Afyon’dan, Eskişehir’den başlayan; Salihli, Alaşehir, Turgutlu, Manisa’yı yaktıktan sonra kaçarak İzmir’e giren Yunan ordusunun, İzmir’i de ateşe vermesinden korkuluyordu. Zaten şehir günlerdir kundaklamalara maruz kalıyordu. İtfaiye şefi, günde 15 yangınla baş etmek zorunda kaldıklarını rapor eder. 13 Eylül 1922’de ortaya çıkan şiddetli fırtına, o gün aynı anda 20 noktada yapılan o kundaklamalardan artık kurtulamaz noktaya getirdi İzmir’i. İzmir itfaiyesinin elinde bir adet buharlı yangın söndürme aracından başka araç yoktu; bunun dışında bir merdiven arabası, hortum arabaları vardı. Diğerleriyse; çok eski model, kol kuvveti ile çalışan tulumba araçlardı. İzmir, İstanbul gibi devletin sahibi ve yönettiği bir itfaiye teşkilatı değildi. İzmir itfaiyesi, İngiliz sigorta şirketlerinin tasarrufunda olan bir İtfaiye teşkilatıydı. 1886 yılında satın aldığı yegane araç, altında odun yakarak enerjisini temin ettiği bir buharlı araçtır. Birinci Dünya Savaşı sırasında limanı kapanan İzmir’e yeni bir itfaiye aracını ithal etmenin imkânı olmadığı gibi, işgal edip büyük Yunanistan sınırları içine katma hayalleri kuran Yunan yönetimi, şehrin itfaiyesi için hiçbir yatırım yapmamıştı. Çağ, benzinle çalışan motorlu itfaiye araçları çağıydı; ancak İzmir bu imkanın çok uzağındaydı. 1886 yılından kalma tek bir araçla bu büyük yangınla mücadele edilemezdi” ifadelerine yer verdi.
    İzmir Kent Tarihi Araştırmacısı ve Koleksiyoner Nejat Yentürk, son olarak şöyle devam etti:

    “Yunan ordusu çekilirken uygulanan politika, son derece sistematikti; yani Manisa kentinin yüzde 90’ı yok edildi. Turgutlu keza öyle; yani Manisa’da 10-11 bin binanın yakılması tesadüf olamaz. Sistematik bir şekilde, benzin ya da gaz yağı dökerek konutlar yakılmıştır.”

  • ‘Modern Devletin 3 Ana İlkesi’ semineri

    ‘Modern Devletin 3 Ana İlkesi’ semineri

    Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi (BŞEÜ) İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi tarafından ‘Modern Devletin 3 Ana İlkesi’ semineri düzenlendi.
    BŞEÜ İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi tarafından ‘Modern Devletin 3 Ana İlkesi’ konulu “Modern Devletin Üç Ana İlkesi’ başlıklı seminer toplantısı düzenlendi.

    BŞEÜ İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İlhami Yurdakul sunum yaptığı seminerde, akademisyenler ve öğrenciler yoğun katılımıyla gerçekleşti. Seminerde ayrıca sistem tartışmaları, tırtıl ve kelebek metaforu, bürokratikleşme-kurumsallaşma, profesyonelleşme-ihtisaslaşma, demokratikleşme-meclisleşme’ gibi başlıklı konular da işlendi.

  • “Hemşehrilerimiz ile hasret giderdik”

    “Hemşehrilerimiz ile hasret giderdik”

    Ordu’nun Ünye Belediye Başkanı Hüseyin Tavlı, bu yıl 13’üncüsü düzenlenen Ordu Günleri’nin amacına ulaştığını belirterek, “Ordu Günleri’ne bu yıl yoğun bir katılım olduğunu gördük. Ünye’mizi en güzel şekilde temsil ederek tanıtımını sağladık, hemşehrilerimiz ile hasret giderdik” dedi.
    İstanbul Yenikapı’da 14-17 Kasım tarihleri arasında ‘Ordu Burada İstanbul’da’ mottosu ile Ordu Günleri düzenlendi. Görkemli açılışın ardından 4 gün boyunca ilçe belediyelerin kurduğu stantlarda Ordu ve ilçeleri tanıtıldı. Yöresel ürünlerden belediyecilik hizmetlerine kadar birçok yönden gelen misafirlere Ordu ili anlatıldı.

    Ünye Belediyesi tarafından ‘Yaşayan Kültürel Miras Müzesi’ konsepti ile kurulan Ünye Evi misafirlerin dikkatini çekerken su böreği, lokum, üzüm suyu ve burma tatlı ikramı ise beğeni topladı. Ünye standında ayrıca Ünye’de çekilen ve 10 Ocak’ta gösterime girecek olan ‘Aşkın Dünkü Çocukları’ adlı sinema filminin ilk klibi izleyenlerle buluştu.

    “Katılım bizi ziyadesiyle mutlu etti”
    Ünye Belediye Başkanı Hüseyin Tavlı, etkinlik boyunca vatandaşlarla yakından ilgilenirken hemşehrileriyle hasret giderdi. Türkiye’nin farklı illerinden gelen vatandaşlara Ünye’nin anlatıldığı etkinliği değerlendiren Başkan Tavlı, “Tabi sosyal medya aracılığıyla olsun, basın kuruluşlarımızın aracılığıyla olsun kıymetli hemşehrilerimize hep şöyle bir ricada bulunmuştuk; ‘kendilerinden etkinlik alanına gelirken aynı zamanda farklı illerden olan dostlarınızı, komşularınızı, arkadaşlarınızı da davet edin, mümkünse onlarla birlikte gelin’ demiştik.

    İlimizi ve ilçelerimizi tanıtalım istedik. ‘Misafir bereketiyle geliyor anlayışından biz onların bereketiyle geldiğine inandığımız için onları en güzel şekilde ağırlarız’ diye ifade etmiştik. Bu katılıma ve yoğunluğa baktığınızda şunu görüyorum; bu kıymetli hemşehrilerimizin hakikaten onların da bu vermiş olduğumuz mesajı dikkate alarak bütün dostlarıyla, komşuları ve arkadaşlarıyla birlikte geldiğine şahit oluyoruz.

    Aşırı bir yoğunluk var. İğne atsanız yere düşmüyor ifadesi bu yoğunluğu anlatıyor. Bu ilgi de ziyadesiyle bizleri yapılan işin netice itibari ile sonuç itibari ile hedefine ulaştığını gösterdiğinden dolayı mutlu ve memnun etmektedir. Farklı illerden gelen misafirlerimiz oldu. Onlarla sohbet etme fırsatı bulduğumuzda kendi illerinin yaptığı organizasyonlarda böyle bir yoğunluğu, böyle bir katılımı görmediklerini ifade ettiler. Ben emeği geçen herkese teşekkür ediyorum” diye konuştu.

    Başkan Tavlı, Ordu Günleri’nde gurbetteki hemşehrileriyle de hasret giderdiğini ifade ederek, “Bizim kıymetli hemşerilerimizin Ünye‘yle olan bağları hiçbir zaman kopmamıştır. Ünye’ye olan sevgileri hiçbir zaman tükenmemiştir. Buna şahit olma memleket duygusu, memleket sevgisi ve memlekete olan bağlarının halen capcanlı durmasından dolayı ziyadesiyle mutlu oluyor, buraya geldiklerinde bize olan sevgileri bize olan muhabbetleri memlekete olan aşklarını ortaya çıkartmış oluyor. Bu açıdan da gerçekten bu da ayrıca keyif verici bir durum. Katılımları nedeniyle hemşehrilerime de canı gönülden teşekkür ediyorum” ifadelerine yer verdi.

  • Hindistan değil, Adana

    Hindistan değil, Adana

    Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre trafiğe kayıtlı motosiklet sayısı 2024 yılı Eylül ayı itibarıyla 5 milyon 996 bin 886’ya yükseldi. Aynı verilerde Adana’da da trafiğe kayıtlı otomobil sayısı 419 bin 282 iken motosiklet sayısının 227 bin 939 olması dikkat çekti.

    Adana Hindistan’a döndü

    Motosiklet sayısının artış göstermesi trafikte de yoğunluğa neden oldu. Seyhan ilçesindeki Güney Kuşak Bulvarında sabah işe gidiş saatlerinde motosikletleriyle trafiğe çıkanlar nedeniyle Hindistan’ı andıran görüntülerin ortaya çıkmasına neden oldu. Ayrıca motosiklet kullanan bazı kişilerin de ehliyetsiz olması dikkat çekti. Motosikletlerin çoğalmasıyla birlikte polislerin kent genelinde denetimleri de arttı.

    Kentte motosiklet satışı yapan Taner Mert, motosiklete rağbetin arttığını belirterek, “Her gün motosiklet satışı var. Eskiden bu kadar talep yoktu ama artık insanlar sıfır otomobil alamıyor. Motosiklete yöneliyor. Bir de yakıt konusu var. Motosikletler adeta yakıtları kokluyor” dedi.

    Motosiklet kullanan Bilal Çakır isimli vatandaş, “Önceden bu kadar motosiklet sorunu yoktu. Ancak son dönemlerde kuryeler başta olmak üzere herkes motosiklet aldı. Kullanımlar arttı. Bizlerde motosiklet kullananlar olarak sorun yaşıyoruz. Bu kadar motosikletin trafikte olması bizleri de etkiliyor. Kask takmak lazım ama ben takmıyorum. Kurallara uymak lazım” ifadelerini kullandı.

    Kask takmadan motosiklet kullanan Tahir Kutlu, “Motosiklet kullanımı çok arttı. Son günlerde trafikte otomobillerden daha çok motosiklet var. Motosiklet kullanırken korkmuyoruz ama Allah’tan başka korkumuz yok. Şimdi 16-17 yaşında herkesin altında motosiklet var” diye konuştu.

    “Eskiden bu kadar motosiklet yoktu”

    Motosikletler nedeniyle trafikte sıkıntı yaşadığını anlatan Adnan İldaş isimli vatandaş, “Motosikletlerin artması kazalara da sebep veriyor. Motosikletler çok tehlikeli. Geçtiğimiz gün 20 yaşında bir yeğenimiz kazada hayatını kaybetti. Ben 61 yaşındayım ama eskiden bu kadar motosiklet yoktu” dedi.

    “Hızlı olan hayatını yaşıyor”

    Motosiklet kullanan Eyüp Yaşar, “Hızlı olan hayatını yaşıyor. Biz trafikte zorlanmıyoruz. Ölümden korkmuyoruz, kask takmıyoruz. Birçok arkadaşımız trafikte motosiklet kazası nedeniyle hayatını kaybetti ama biz korkmuyoruz” diye konuştu.

  • İki mevsim, sarı ve beyaz bir arada

    İki mevsim, sarı ve beyaz bir arada

    Türkiye’nin en önemli kayak merkezlerinden olan Erciyes Dağı’nda; iki mevsimin rengini bir arada görmek mümkün. Piste yakın yerlerde sonbaharın rengi olan sarı hakimken, gece yağan kar ile birlikte zirveye doğru da dağ beyaz renge büründü.

    Türkiye’nin önemli kış sporları merkezlerinden biri olan Erciyes Kayak Merkezi’nde dün gece saatlerinden itibaren kar yağışı etkili oldu. Soğuk havanın etkisini gösterdiği Erciyes Dağı yağan karla birlikte 2 bin 400 metreden 3 bin 917 metreye kadar beyaz rengini aldı. Pist alanları da sonbaharın rengi olan sarı rengini alınca kartpostallık görüntüler ortaya çıktı. Sarı ile beyazın buluştuğu Erciyes Dağı’nda yağan karla birlikte kartpostallık görüntüler oluştu.

  • Artvin’de atıl kalan tünel mantar üretim merkezi oldu

    Artvin’de atıl kalan tünel mantar üretim merkezi oldu

    2012 yılında hizmete giren Deriner Barajı’nın inşaatı sırasında Artvin-Yusufeli karayolunun güzergâhı değiştirilmiş, bu süreçte teknik sorunlar nedeniyle 2019 yılında kullanımdan kaldırılan Oruçlu Tüneli atıl durumda kalmıştı. Ancak tünel, sahip olduğu uygun altyapı sayesinde mantar üretimi için bir merkez haline getirildi.

    Tünelin 150 metrelik bölümü, kompost üretimi, kurutma, soğutma ve paketleme gibi işlemler için kullanılırken, diğer 150 metrelik kısmında özel odalar yapılarak istiridye mantarı üretimi gerçekleştiriliyor. Böylece tüm üretim süreçleri entegre bir şekilde tünel içinde yürütülüyor.

    Artvin Valisi Dr. Turan Ergün, tesisi ziyaret ederek çalışmalar hakkında bilgi aldı. İncelemeleri sonrasında konuşan Vali Turan Ergün, tünelde yılda yaklaşık 45 ton istiridye mantarı üretildiğini belirterek “Daha önce üreticilerimiz kompostu il dışından temin ediyordu, bu da hem maliyeti artırıyor hem de sürdürülebilirliği zorlaştırıyordu. Şimdi ise üreticilerimiz kendi ihtiyaçlarını karşılayabiliyor ve daha fazla üretim yapabiliyor. Artvin’de toplam 29 mantar üreticimiz var. Hepsi seralarında üretimlerini sürdürüyor ve hiçbir pazarlama sorunu yaşamıyorlar. Üretilen mantarlar ulusal marketlere ulaştırılıyor. Bu tesis, yıllık yaklaşık 7,5-8 milyon liralık bir ekonomik değer sağlıyor” dedi.

    Artvin İli Mantar Üreticileri Kooperatifi Başkanı Fuat Beyaz ise tünelin mantar üretimi için uygun koşullara sahip olduğunu ifade ederek “Burası daha önce karayolu tüneli olarak planlanmıştı ancak yol güzergâhında yaşanan sorunlar nedeniyle iptal edilip atıl vaziyette kalmıştı. Daha sonra burayı mantar üretimi için değerlendirdik. Tünelin 150 metrelik kısmında kompost üretimi, kurutma, soğutma ve paketleme işlemlerini yapıyoruz. Diğer 150 metrelik kısımda ise özel odalar kurarak üretimi artırmayı hedefliyoruz” diye konuştu.

    Bölgedeki 29 üreticinin seralarında yapılan üretim, Artvin’i istiridye mantarı üretiminde bölgesel bir merkez haline getiriyor. Proje, yerel kalkınmaya ve ekonomik büyümeye önemli katkı sağlıyor.