Etiket: 102.yıl

  • İnegöl’de kurtuluşunun 102. yılı kutlamaları başladı

    İnegöl’de kurtuluşunun 102. yılı kutlamaları başladı

    6 Eylül 1922’de düşman işgalinden kurtulan İnegöl’de kurtuluşun 102’nci yılı coşuşu yaşanıyor. 30 Ağustos’ta Zaferden Kurtuluşa etkinlikleriyle başlayan programlar bu sabah 09.30’da gerçekleştirilen resmi törenlerle devam etti.

    6 Eylül İnegöl’ün düşman işgalinden kurtuluşunun yıldönümü etkinlikleri kapsamında sabah 09.30’da Küçükçalık Anadolu Lisesi bahçesinde çelenk töreni gerçekleştirildi. Törene; Yenişehir Kaymakamı ve İnegöl Kaymakam Vekili Osman Aslan Canbaba, AK Parti Bursa Milletvekili Ayhan Salman, Belediye Başkanı Alper Taban, ilçe protokolü, siyasi parti temsilcileri, STK temsilcileri, kurum ve daire amirleri ile vatandaşlar katıldı. Törende sırasıyla Kaymakamlık çelengi, Garnizon Komutanlığı çelengi ve İnegöl Belediyesi çelenkleri anıta bırakıldıktan sonra saygı duruşu ve İstiklal Marşı okundu.

    Tören daha sonra Belediye Başkanı Alper Taban’ın günün anlam ve önemine ilişkin konuşması ile devam etti. İnegöl’ün düşman işgalinden kurtuluşunun 102’nci yılının kutlandığını hatırlatan Başkan Taban, şöyle devam etti: “İnegöl’ümüzün düşman işgalinden kurtuluşunun 102’nci yıl dönümü. 102 yıl önce bugün, bu topraklar bir milletin küllerinden doğuşuna şahitlik etti. Bugün, bir asır önce yazılmış kahramanlıkların ve destanların gölgesinde, kurtuluş coşkusunu yaşamak ve ilelebet yaşatmak için yine buradayız. 1071’in 26 Ağustos’unda Malazgirt’te açıldı Anadolu’nun kapısı bizlere. Tam 851 yıl sonra, yine bir 26 Ağustos sabahı başladı Büyük Taarruz Bu defa hedef, Anadolu’yu işgal eden düşmandı. 30 Ağustos 1922’de ise dirildi Malazgirt ruhu ve aziz milletimiz tarafından kapı dışarı edildi işgalci birlikler. 13 aylık esaretin ardından, yeniden güneş doğdu 6 Eylül’de İnegöl’de. Tarihe şahitlik etmiş, kuruluştan kurtuluşa uzanan kadim bir şehir İnegöl. Tarihin ta kendisi. Ticaretin dünyaya açılan kapısı, tarımda bereketli toprakları, turizmde şifalı kaplıcaları, yeşilin ve şifanın merkezi Turgut ili İnegöl. Osmanlı’nın imparatorluğa açılan kapısı. Dün olduğu gibi bugün de tarihin en güzel şahidi İnegöl. Sungurpaşa’nın, Baş Vezir İshakpaşa’nın, Osmanlı’nın ilk şehidi Baykoca’nın, inancın ve kararlı mücadelenin şehri, kurtuluş komutanı Şükrü Naili Paşa’nın emaneti bu şehir. Kolay mı öyle zapt etmek Edilemedi elbet. Pes etmedi İnegöl. Hüsnü Güven, Edebeyli İzzet, İnegöllü Küçük Kamil, Arnavut Halil, Mahmut Şenal, Kurşunlu’dan Mehmet ve daha niceleri. Nice isimsiz kahraman 7’den 77’ye kadını, erkeği, çocuğu ne geçit verdi ne aman verdi düşmana. Halhalca’da, Doma Köyde ve daha pek çok bölgede gözünü kırpmadan ölüme yürüdü de düşmanı bu topraklarda yürütmedi İnegöl insanı” dedi.

    Konuşma sonrası protokol üyeleri ve davetliler önce Hastane Mezarlığı içerisinde bulunan Garnizon Şehitliğini ziyaret etti. Burada yapılan dualar sonrası Gaziler Derneği ziyaret edildi.
    İnegöl Belediyesi tarafından Cuma namazı öncesi ise Sani Konukoğlu Camisinde mevlit okundu. Namaz çıkışında da vatandaşlara lokma ikramları gerçekleştirildi.

  • İstiklal Marşı kabulünün 102. yılı

    İstiklal Marşı kabulünün 102. yılı

    Türk Kurtuluş Savaşı’nın başlangıcında, Milli Mücadele’yi milli ruhla kazanma imkanını sağlamak için Maarif Vekaleti 1921 yılında bir şiir yarışması düzenlemiş ve yarışmaya toplam 724 şiir katılmıştır. Burdur Milletvekili Mehmet Akif Ersoy, şiiri Ankara’da Taceddin Tekkesi’nde yazıp Türk ordusuna gönderen Milli Eğitim Bakanı Yardımcısı Hamdullah Suphi’nin ısrarı üzerine kazanan esere para ödülü koydu. Mehmet Akif’in şiiri, bazı delegelerin itirazlarına rağmen,  Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 12 Mart 1921 tarihli toplantısında büyük alkış aldı ve kabul edildi. TBMM’de İstiklal Marşı’nı ilk söyleyen Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver oldu. Mehmet Akif Ersoy, şiirlerini topladığı Safahat’ta İstiklal Marşı’nın sözlerine yer vermemiş ve İstiklal Marşı’nın Türk milletinin marşı olduğunu ilan etmiştir.

    İstiklal Marşı 12 Mart 1921 günü Milli  Marş olarak kabul edildi.

    Mehmet Akif Ersoy kimdir?

    20 Aralık 1873’te İstanbul’da doğan Ersoy’ın babası Fatih Medresesi müderrislerinden Mehmet Tahir Efendi, Osmanlı Devleti’ne bağlı Arnavutluk’un İpek kazasına bağlı Şuşise Köyü’nden İstanbul’a gelmişti. Ersoy’un annesi Emine Cemile Hanım ise Buharalı Mehmet Efendi’nin kızı olarak Samsun’da doğmuştu. Mehmet Tahir Efendi, ona ebced hesabıyla doğduğu yıl olan 1290’a karşılık gelen Rağıf ismini vermişse de çevresi tarafından Akif olarak çağrıldı. Akif dışında bir de Nuriye adında bir kızları bulunuyordu.

    Mehmet Akif, İstanbul’da Fatih’in Sarıgüzel semtinin Nasuh Mahallesi’nde doğdu. Çocukluğu Osmanlı Devleti’nin “hasta adam” olarak nitelendirildiği döneme denk geldi. 1878 yılında, Akif 4 yaşındayken Fatih’de Emir Buhari Mahalle Mektebi’ne başladı. Burada iki yıl eğitim gördükten sonra Fatih İbtidaisi’ne geçti. Aynı yıl babası ona Arapça dersleri vermeye başladı.

    Babasının yazın Emin Paşa’nın çocuklarına ders vermesi sebebiyle Emin Paşa’nın çocukları ile arkadaşlık kurdu. Mehmet Akif, 1882 yılında ilköğretimini tamamlayarak Fatih Merkez Rüştiyesi’ne başladı. Ayrıca Fatih Camii’nde Esad Dede’nin İran Edebiyatı derslerine katılıyordu. Lise eğitiminde Mülkiye’nin İdadi bölümünde başladıktan sonra yüksek kısmına geçti. Kısa bir süre sonra evlerinin yanması ve babasının vefatı sebebiyle okula devam edemeyip sivil veterinerlik okulu olan Baytar Mektebi’ne geçti. Şiirle ilgisi bu dönemde başlayan Mehmet Akif, ilk şiirlerini bu dönemde yazmaya başladı.

    İstiklal Marşı sözleri:

    Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
    Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
    O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
    O benimdir, o benim milletimindir ancak.

    Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
    Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celal?
    Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal…
    Hakkıdır, hakk’a tapan, milletimin istiklal!

    Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
    Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
    Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
    Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

    Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
    Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
    Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
    ‘Medeniyet!’ dediğin tek dişi kalmış canavar?

    Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın.
    Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
    Doğacaktır sana va’dettigi günler hakk’ın…
    Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.

    Bastığın yerleri ‘toprak!’ diyerek geçme, tanı:
    Düşün altında binlerce kefensiz yatanı.
    Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
    Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.

    Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
    Şuheda fışkıracak toprağı sıksan, şuheda!
    Canı, cananı, bütün varımı alsın da hüda,
    Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.

    Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli:
    Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.
    Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli,
    Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.

    O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım,
    Her cerihamdan, ilahi, boşanıp kanlı yaşım,
    Fışkırır ruh-i mücerred gibi yerden na’şım;
    O zaman yükselerek arsa değer belki başım.

    Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!
    Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
    Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:
    Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
    Hakkıdır, hakk’a tapan, milletimin istiklal.

    Mehmet Akif Ersoy