Etiket: 28 şubat

  • “28 Şubat mağduru öğretmenlerimizin tamamı mesleğe başlatılmış durumda”

    “28 Şubat mağduru öğretmenlerimizin tamamı mesleğe başlatılmış durumda”

    Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, AK Parti İnsan Hakları Başkanlığı’nca düzenlenen İnsan Hakları Eğitim Programı’nda “Eğitimin Demokratikleşmesi ve Fırsat Eşitliği” konulu bir sunum yaptı. Bakan Tekin, 2002 yılından günümüze kadar eğitim ve öğretimde fırsat eşitliğinin mümkün olduğunca sağlandığını ifade etti.

    “1 milyon 200 bin öğretmenin 800 bini AK Parti döneminde atanmış”

    Bakan Tekin, 2002 yılından günümüze kadar öğretmen, okul ve sınıf sayısının arttığına dikkat çekerek, şunları kaydetti:
    “2002 yılında 540 bin öğretmenimiz var. 1 milyon 200 bin öğretmenimizin 800 bin tanesi Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde atanmış. Bu önemli bir gösterge. 2002 yılında 43 bin okulumuz var. Şu an 74 bin okulumuz var. Şu anda toplam 751 bin sınıfımız var. 2002 yılında ilköğretimde ortalama olarak sınıf başına 36 öğrenci düşüyordu. Bu yıl itibarıyla 23 öğrenci düşüyor. Öğretmen başına 28 öğrenci düşerken, şimdi 16 öğrenci düşüyor. Sınıf başına ortaöğretimde 2002 yılında 30 öğrenci vardı, şimdi 22 öğrenci var.”
    Söz konusu rakamlara göre eğitimde bir devrim yapıldığını söyleyen Bakan Tekin, bu durumun eğitim fakültelerinde ders kitaplarında okutulması gerektiğini ifade etti.

    “Parası verilen ders kitapları 1 ila 2 ay arasında teslim edilirdi”

    Bakan Tekin, “2003 yılından itibaren ücretsiz ders kitapları dağıtılmaya başlandı. Lise yıllarımı hatırlıyorum. Kırtasiye önlerinde uzun kuyruklar olurdu. Parasını öderdik, 1 ila 2 ay sonra ders kitapları elimizde olurdu. 2023 yılı itibarıyla 249 milyon adet ders kitabını öğrencilere ücretsiz masalarının üzerine bırakmış durumdayız” diye konuştu.

    “45 bin 580 okulda fibef erişimimiz var”

    Eğitimdeki teknolojik hamleleri de anlatan Bakan Tekin, “İnternet ve eğitim teknolojilerinin çok yaygınlaştığı dönemdeyiz. FATİH Projesi kapsamında 12 bin 500 tanesi fiber olmak üzere toplam 45 bin 580 okulda fiber erişimimiz var. 750 bin sınıfımızın yüzde 83’ünde akıllı tahtalarımız var. İstedikleri herhangi bir derse gerek video, gerek başka bir öğretmen anlatımıyla istediği her an ulaşabilecek durumda” diye konuştu.

    “28 Şubat’tan sonra FETÖ’nün dershane sayısında artış var”

    28 Şubat döneminde insanlara yapılan baskıları ve zorbalıkları hatırlatan Bakan Tekin, şöyle konuştu:
    “2002 yılı öncesinde eğitim sistemimiz yasaklar ile dolu. Başörtüsü yasak, okulda namaz kılmak yasak, okulda mescit yasak. Ders kitaplarıyla ilgili yüzlerce yasak var. 28 Şubat’tan 2002’ye gelinceye kadar bu yasaklar güçlü bir şekilde uygulanmış. 28 Şubat’ı yapan kişiler, yaptıkları işin eğitimle ilgili ihalesini FETÖ’ye vermiş durumdaydılar. 28 Şubat’a kadar FETÖ’nün dershane sayısı ile 28 Şubat’tan sonra FETÖ’nün dershane sayısını kıyasladığınızda geometrik bir artış var. Yasaklar ile dolu bir eğitim-öğretim süreci var. Başörtüsü başta olmak üzere birçok sebepten dolayı eğitim-öğretim hayatından, öğretmenlik mesleğinden yoksun bırakılan arkadaşlarımız vardı.”

    “Öğrencileri sabah namazına kaldırdığı için ihraç edilen öğretmenlerimiz var”

    28 Şubat’ta ihraç edilen öğretmenlerin mağdur olduğunu dile getiren Bakan Tekin, “Pansiyonda erkek öğrencileri sabah namazına kaldırdığı için ihraç edilen öğretmenlerimiz var. Cumhurbaşkanımızın çok hassas olduğu konular. 28 Şubat mağduru öğretmenlerimizden ve soruşturma geçiren öğretmenlerimizden tamamı mesleğe başlatılmış durumda” şeklinde konuştu.

    “28 Şubat mağduru 4 bin 758 kişi mesleğine geri döndü”

    Bakan Tekin, konuşmasını şöyle sürdürdü:
    “Toplam 4 bin 758 kişi, bize ulaşan, başvuran 28 Şubat mağduru bütün öğretmenlerimizin mesleğe geri kabullerini sağlamış olduk. Bir başka yasak cuma namazı. Çocuklarımızın ibadet alanlarıyla ilgili sorunlarımız vardı. Önce yönetmelik değişikliği yaptık. 2014 yılında okullarda isteyen öğrencilerin namaz kılabilmesi için mescit açılma zorunluluğu getirdik. Bunu da merdiven altında boşluğa karton sererek bizi kandırmaları değil, doğal aydınlatmalı ibadet alanı zorunluluğu getirdik. Merdiven altında değil, güneş gören, kendiliğinden aydınlatması olan bir yerde mescit açılması zorunluluğu getirmiştik. Başörtüsünün serbest bırakılması kamu çalışanları için bildiğiniz bir şey. 2014 yılında yönetmelik değişikliği ile ortaöğretim kurumlarında öğrencilerin başörtüsü takmasının önünü açmış olduk. Cuma namazını kılmakta zorlanan öğretmen ve öğrencilerimiz vardı. Onu da mümkün hale getirdik. 2023 yılının başında da yatılı ortaöğretim kurumlarında aydınlatmalı uygun mekanda mescit açılması zorunluluğu getirdik.”

    Azınlık okullarındaki özgürlüğe de işaret eden Bakan Tekin, “Azınlık okullarıyla ilgili mevzu çok önemli. Yaşadığımız coğrafya bir imparatorluk bakiyesi. Amiyane tabirle 72 milletin yaşadığı bir alan. Şu an Türkiye’de bu ülkenin vatandaşı olan azınlık mensubu herhangi bir vatandaşımız istediği türden eğitimi almakta özgürdür. Ermeni, Musevi ve Rum okulları kendi müfredatlarını uygulamakta özgürlerdir. Birçok ülkede kendi okulumuzu açamazken biz, kendi ülkemizde azınlıklarla ilgili her türlü özgürlükleri tanıdık” ifadelerini kullandı.
    Öğretmen atamalarıyla ilgili de konuşan Bakan Tekin, “Biz Cumhurbaşkanımızın talimatları doğrultusunda bugüne kadar kimseyi dışarıda bırakmadık. Yine elimizden geleni yapacağız. Bu tek başımıza vereceğimiz bir karar değil. Bu konuyu zaten ilgili arkadaşlar tartıyor” ifadelerini kullandı.

  • 28 Şubat davasının görülmesine devam edildi

    28 Şubat davasının görülmesine devam edildi

    Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen duruşmaya, tutuksuz sanıklardan bazıları ile avukatları katıldı. Mahkeme Başkanı dava dosyasına gelen evrakı okumasının ardından tanık dinleneceğini söyledi. Duruşmada tanık olarak dinlenen dönemin Devlet Bakanı Namık Kemal Zeybek, 28 Şubat’ı ‘darbe’ olarak değerlendirmediğini söyledi.

    İdamla yargılandığını söyleyen Zeybek şunları söyledi:
    “12 Eylül’de hükümeti devirmek suçundan idamla yargılandım ve aklandım. 28 Şubat süreci diye adlandırılan bu süreçte bütün inancımla söylüyorum hiçbir şekilde darbe söz konusu değildir.”

    “Tankların yürütülmesinin bir mantığı yok, gülünç geliyor”

    Zeybek, generallerin hükümet üzerinde bir baskısının mümkün olmadığını savunarak, “Sincan’dan tankların yürütülmesinin bir mantığı yok. Bu iddia bana gülünç geliyor. Sonradan tankların sıradan geçişi olduğunu öğrendik. O gün tankların Sincan’da yürümesiyle devletin değişmesinin hiçbir ilişkisi yok. O dönemin şartlarında eğer bir darbe düşüncesi olsaydı yapılırdı. Bunu kimse engelleyemezdi” ifadelerini kullandı. Söz alan sanık avukatları, Adli Tıp Kurumundan (ATK) gelen raporu inceledikten sonra beyanda bulunmak için mahkeme heyetinden süre talep etti.
    Ardından ara kararını açıklayan mahkeme, sanık avukatlarına dosyaya sunulan ATK raporuna karşı yazılı beyanda bulunmaları için bir sonraki celseye kadar süre verdi.
    Duruşma 9 Eylül’de devam etmek üzere ertelendi.

    Olayın geçmişi

    Yargıtay 3. Ceza Dairesi, eski orgeneraller Çevik Bir, Çetin Doğan, Fevzi Türkeri, Ahmet Çörekçi, İlhan Kılıç, emekli korgeneraller Çetin Saner, Yıldırım Türker, Vural Avar ve Hakkı Kılınç, emekli koramiral Aydan Erol, emekli tümgeneraller Erol Özkasnak, Cevat Temel Özkaynak, Kenan Deniz ve emekli tuğgeneral İdris Koralp hakkında “hükümeti cebren vazife görmekten men” suçundan verilen müebbet hapis cezasını onamıştı.

    Aynı cezaya çarptırılan sanıklar Halil Kemal Gürüz, Erdoğan Öznal, Hayri Bülent Alpkaya ve Muhittin Erdal Şenel’in ise “yardım eden” sıfatıyla cezalandırılmaları gerektiği gerekçesiyle haklarındaki mahkumiyet kararını bozan Daire, haklarında “zaman aşımı” nedeniyle düşme kararı verilen sanıklar Orhan Yöney, Şükrü Sarıışık, İzzettin İyigün, Kamuran Orhon, Köksal Karabay, Altaç Atılan, Ersin Yılmaz, Şevket Turan, Yücel Özsır, Metin Yaşar Yükselen, Refik Zeytinci ve İbrahim Selman Yazıcı’nın ise diğer sanıklarla “gizli ittifakları”nın olduğu gerekçesiyle cezalandırılmalarını istemişti.

    Haklarında bozma kararı verilen 16 sanık, Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yeniden yargılanmaya başlanmıştı.

  • Erdoğan: O kara günleri unutmadık, unutmayacağız

    Erdoğan: O kara günleri unutmadık, unutmayacağız

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, “Türkiye’nin demokrasi ve kalkınma yolculuğu her darbede, her cunta girişiminde, her siyasi ve ekonomik krizde, her sosyal kargaşada kesintiye uğradı. Menderes’i hoyratça Başbakanlık koltuğundan indirip darağacına gönderen zihniyet, 28 Şubat darbesinde kendince daha incelikli yöntemler kullandı. Kafa aynı kafaydı, sadece metot farklıydı” dedi.

    “Bu darbe girişiminin elebaşlarından birinin, gerekirse ülkemizin nüfusunun birkaç milyon azalmasından ziyan gelmeyeceğini söylediği rivayet edilir” ifadelerini kullanan Erdoğan, “Hatta dönemin cuntacıları, 28 Şubat’ın bin yıl süreceğini ilan etmişlerdir. Kılık kıyafetinden dolayı kadınların okuma ve çalışma haklarının gasp edildiği, milli irade hazımsızlığının en sefil örneklerinin sergilendiği, sermayenin renklere bölünerek baskı altına alındığı, bazı medya organlarının darbe bülteni gibi yayınlar yaptığı… Velhasıl demokrasi, hukuk, adalet ve özgürlük namına ne kadar değer varsa hepsinin çiğnendiği o kara günleri unutmadık, unutmayacağız. Allah güzel ülkemizi bir daha bu faşist zihniyetin eline düşürmesin” dedi.

  • “28 Şubat’ı savunan zihniyet halen diridir”

    “28 Şubat’ı savunan zihniyet halen diridir”

    AK Parti İl Binası’nda düzenlenen toplantıda konuşan AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik, 28 Şubat’ın yıl dönümünde bazı zihniyetlerin halen o günleri savunduğunu söyledi. Çelik, Türkiye’deki demokrasi mücadelesinin sona ermediğini aktararak, “Bu seçim sürecinde Türkiye’de ki tartışmaları bir kere daha yakından izleme fırsatı buluyorsunuz. Dün gece özellikle bazı programlara baktım. Ne konuşuluyor, bazıları bunca acıdan sonra o günleri nasıl anlatacak diye baktım. Kuşkusuz ahlaki tutarlılığa sahip demokrat insanlar o günlerin ne kadar büyük kötü günleri olduğunu hatırlayarak analizlerini güçlü bir şekilde yaparak tespitlerini ortaya koydular. Fakat azda olsa bazı zihniyetler o günlerde yapılanların doğru olduğunu, bunun arkasında bir takım gerekçeler olduğunu izah etmekle meşguldü. 28 Şubat’a gelmeden önce bunlar 27 Mayıs darbesi bütün kötülüklerin anasıdır Türk siyasi tarihinde o darbeyi meşrulaştırırken şu siyasetçiler yanlış yaptı diyerekten gerekçeler dizerek bu yanlışları savunmaya çalıştılar. Dün de baktım devlette böyle oluşumlar vardı o sebeple 28 Şubat onun sonucunda çıktı diye savunan zihniyet halen diri. Hiç utanmadan bir yorumcu ona darbe bile dememek lazım bu darbe değil çünkü parlamento açıktı diyebiliyor. Bu zihniyet halen diridir. Türkiye’de demokrasi mücadelemiz sona ermemiştir. Genel ve yerel seçimlerde amacımız demokrasiyi güçlendirmektir” ifadelerini kullandı.

    “Belediyelere imza atmamız lazım”

    Bütün belediyelere AK Parti imzası atılması gerektiğini vurgulayan Çelik, “Yerel seçimlerde güçlü mesaj vermeye çalışacağız. Bu mesajın verilebilmesi için belediyelerin hepsine imzamızı atmamız gerekiyor. Dün özellikle bu 28 Şubat’ı savunanlar neler söyleyecekler diye dinledim. Kötülük halen diridir. Bu millete kötülük etmek isteyenler bu mühimmatları halen taze tutuyorlar. Halen bir takım varsayımsal iddialarla eski günlerin özlemi içerisindeler. Bizde bu kazanımlarımızın hiçbir şekilde gölgelenmesine müsaade etmeyeceğiz. Önümüzde yerel seçim var. Bu yerel seçimlerde vesayet odaklarına vereceğimiz en büyük mesajlardan bir tanesi hepsine imza atmamızdır. Gidip çalışacağız. Güçlü bir şekilde devam edeceğiz” diye konuştu.

  • “28 Şubat kara bir günün yıl dönümüdür”

    “28 Şubat kara bir günün yıl dönümüdür”

    Konya’nın merkez Karatay İlçe Belediyesi tarafından düzenlenen “28 Şubat; Dünü, Bugünü ve Yarını” konferansı, 28 Şubat’ın 27’nci yıl dönümünde gerçekleştirildi. Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Üyesi ve TBMM eski Başkanı İsmail Kahraman’ın konuşmacı olarak katıldığı program Konyalılar tarafından büyük ilgi gördü.

    “28 Şubat kara bir günün yıl dönümüdür ve hiç olmaması gerekirdi”

    Cumhurbaşkanlığı YİK ve TBMM eski Başkanı İsmail Kahraman; 28 Şubat öncesi ülkedeki siyasi, sosyokültürel ve ekonomik ortamın yanı sıra yaşanan sürecin ardından Türkiye’nin kat ettiği mesafeye de dikkatleri çekti. İsmail Kahraman, “Sen ne karışıyorsun benim giyeceğim kıyafete, kardeşlerimizin takacağı başörtüye? Ben nasıl giyinmek istiyorsam giyinirim, hesabı ben veririm. 28 Şubat kara bir günün yıl dönümüdür. Hiç olmaması gerekirdi. 28 Şubat ve benzerlerinin bir daha yaşanmamasını diliyorum. Kızlarımız başörtüsünü takıyor. Hemen birileri ‘çıkarın onu’ diyor. Sana ne? Okulun birincisi olmuş, ‘aç başını öyle gel.’ 80 yaşında kadın, hastalanmış. Hastaneye girecek giremiyor. Ona da ‘aç başını öyle gel.’ Kadına peruklu bir fotoğraf çektirilip kimliğine yapıştırıyorlar ama kadın öldü gitti” dedi.

    “Türkiye’nin bugünkü büyüklüğe ulaşmasını istemiyorlar ve habire engel çıkarıyorlar”

    Türkiye’nin aradan geçen 27 yılda büyük ilerlemeler ve gelişmeler kat ettiğinin altını çizen İsmail Kahraman, “5 yıllık plan yapıyoruz. Uçak motoru koyamazsınız plana diyorlar. Şimdi ne diyorlar? ‘S400’leri almayacaksınız, F35’leri de F16’ları da ben vermeyeceğim’ diyorlar. Şimdi ne oluyor? Gelişiyoruz, ilerliyoruz ve üretiyoruz. Ülkemizde harp sanayinde büyük gelişmeler var. Artık yerli üretime geçtik. Ülke olarak uçak gemisi yapıyoruz, denizaltımız çok yakında çıkacak. 500 kilometre menzilli füzeler üretiyoruz. Yapılan ve açıklanmayan daha birçok projemiz var. Türkiye’nin ihracatı 250 milyar dolar oldu. 1963’te 1 milyar dolardı dış ticaret hacmimiz. Türkiye’nin bu gelişmesine dünya müdahale etmez mi? Eder. Hükümet başarılı. Yerli otomobil, füze, İHA, SİHA TİHA ve uçak yapıyor. Libya ile anlaştık ve kıta sahanlığımız birleşti. Artık Akdeniz’de 410 bin kilometrekarelik bir mavi vatanımız var. 11 ülkede askerimiz, 6 ülkede üssümüz var. Türkiye’nin böyle bir büyüklüğe ulaşmasını kim ister? Olmaz, olamaz, indirin aşağı diyorlar. Güçlüyüz ve daha da güçlü olacağız inşallah” diye konuştu.
    Karatay Belediye Başkanı Hasan Kılca, geçtiğimiz yıl yapımını tamamladıkları Karatay Belediyesi Ali Ulvi Kurucu Gençlik Merkezi’ne olan ilginin kendilerini çok mutlu ettiğini belirterek, “Ali Ulvi Kurucu Gençlik Merkezimiz çok güzel oldu. Medya, Müzik, Masal, Fotoğrafçılık, Yabancı Dil ve Geleneksel El Sanatları Atölyeleri’nin yanı sıra E-Spor Odaları, Sesli-Sessiz Kütüphane, Mustafa Sabri Küçükaşçı Kütüphanesi, Spor Salonları, Kafeterya ve otoparkın yer aldığı merkezimize bir hayli de ilgi var. Bu vesileyle siz gençlerimize teşekkür ediyorum” ifadelerini kullandı.

  • 28 Şubat mağduru öğretim görevlisi yaşadıklarını anlattı

    28 Şubat mağduru öğretim görevlisi yaşadıklarını anlattı

    28 Şubat sürecinde ÇOMÜ’de Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü öğretim görevlisi olarak görev yapan Bünyamin Nami Tonka, 1998 yılında sınıfında başörtülü öğrencilerin bulunması sebebiyle birçok kez soruşturmadan geçti. 1998’de eğitim-öğretimin başladığı ilk hafta basın mensupları ÇOMÜ Rektörlüğü’ne hayırlı olsun ziyaretinde bulundu. Bir sınıftan da görüntü almak isteyen basın mensupları, Bünyamin Nami Tonka’nın dersine girerek çekimler yaptı. Görüntülerde birçok başörtülü kız öğrencinin görülmesi üzerine rektörlük tarafından Tonka hakkında arka arkaya soruşturmalar açıldı. Kısa süre sonra üniversite ile ilişiği kesilen Tonka, bir süre Manisa Celal Bayar Üniversitesi’nde görev yaptıktan sonra emekliye ayrılmak zorunda kaldı.

    28 Şubat 1997 tarihinde Türkiye’de hiç olmadığı kadar ceberut bir baskı oluştuğunu belirten 28 Şubat mağduru Bünyamin Nami Tonka, “Bu bilhassa akademik dünyada üniversitelerde daha çok imam hatip ve ilahiyat orijinli rektörler görevlerinden alındı. Yerlerine daha seküler dedikleri rektörler atandı. Bir talimat verildiği gibi tahmin ederim. Ne kadar iman ve inanç açısından daha muhafazakar daha mütedeyyin insanlar varsa bunların üniversiteden atılmalarına, bunun yanında iman ve inanç açısından kendi inancını yaşamak isteyen başörtülü kızlarımızın da başörtülerini açmak suretiyle üniversiteye girmelerine yönelik bir baskı oluştu. Ve ikna odaları oluşturuluyordu. Kızlar da bu konuda çok bizardı. Ben Cumhuriyet’in bize bir kazanımı olarak kızlarımızın üniversitede eğitim görmelerinden büyük mutluluk duyuyordum. Hedefimiz de annelerimizin çok kaliteli olmaları açısından kızların okumalarından çok mutluluk duyuyorduk. Sınıflarımızda kız öğrencilerin olması bize gelecek nesillerin daha kaliteli gelişmesi için bir umut vaat ediyordu. Bu yüzden de kız öğrencilerimizin sınıflarda başörtülerini açmalarına karşıydım. Bu yüzden de başörtülerini açtırmadım. Kız öğrencilerimizi en arkaya oturtturdum. Orada dersleri dinlemelerine fırsat tanıdım. Bu konuda şikayetler oluşuyor ve bu şikayetler sonucunda rektörlük benle ilgili soruşturma açmaya başladı. Bir, iki, üç, böyle ve bu arada görev süremizin uzatılma dönemi geldiğinde de biz onların ruh dünyasının dışında olduğumuz için bizim görev süremiz uzatılmadı ve üniversiteden atılmış olduk. Yani çalışan, üreten, bilimin peşinde gitmiş olan ama daha çok mütedeyyin ve muhafazakar bir yapıya sahip olan insanlar, milli değerlere sahip olan insanlar üniversitelerde pek tutulmak istenmedi. Bizim üniversitemizden de 180 kadar arkadaşımızın o birkaç yıl içinde mesela doçentlik unvanı almış olan, bir üst kadrosu onlara verilmedi. Hak etmiş oldukları yerlere unvanlarla ilgili herhangi çalışma yapılmadı ve bizim arkadaşlarımızın büyük bir çoğunluğu mağdur edildi. Mağdur edildiği için de arkadaşlarımızın hepsinin görev sürelerine son verildi. Görev süreleri uzatılmadığı için 180 kadar da bizim üniversitemizden akademik personel başka yerlere gitmek zorunda kaldı. Bir kısmı sokağa atılmış oldu, başka mesleklere yönelmiş oldular ve bunlardan bir tanesi de benim, biz sokağa atılmış olduk. En azından en verimli olduğumuz dönemde, en üretimli olacağımız dönemde bizimle ilgili herhangi bir şey yapılmamış oldu, destek verilmemiş oldu. Tabi ki daha sonraki dönemde mesela üniversitelerde FETÖ’cülerin hiçbir tanesinin atılmadığını gördük. Bu bir Amerikan projesi gibi geldi bana ve FETÖ’cülere kadro açmak için de daha çok milliyetçi, mukaddesatçı bazı arkadaşlarımızın üniversitelerden kovulmasına vesile oldular ki kadro açılmış oldu. Bu bir projeydi ve bu proje uygulanmış oldu” dedi.
    Daha sonraki dönemde itibarlarının iade edilmesi konusunda herhangi bir şey yapılmadığını ifade eden Bünyamin Nami Tonka, sözlerine şöyle devam etti:
    “Bu da bizim yüreğimizde bir yaradır. Benim aslında yüreğimde bir yaradır. En azından tekrar itibarımız iade edilse, tekrar göreve gelseydik ama tekrar ayrılsaydık. Yani biz kendi rızamızla ayrılmış olsaydık daha güzel olur diye düşünüyorum. Bence artık toplumumuzda böyle 28 Şubat gibi kıl tüy meselelerinden, insanlarımızın okumasına engel olacak herhangi bir şeyin olmamasını talep ediyorum. Artık biz daha çok bilimin peşinde koşan, bilimi arayan nesiller yetiştirmemiz lazım. Çocukların saçıyla, kılıyla, başörtüsüyle ilgilenmememiz lazım. Bu şekilde bir gelişmeyi ortaya koymamız lazım. Biz bilimde yarışan nesiller yetişmemiz lazım. Bunu yaparsak Türkiye çağ atlayacaktır. Çok daha güzel yerlere gelecektir diye düşünüyorum.”

  • 28 Şubat’ı ‘travma’ diye özetledi

    28 Şubat’ı ‘travma’ diye özetledi

    Afyonkarahisar’da Uzman Çocuk Doktoru olarak görev yapan Kavak, 28 Şubat sürecinde yaşadıklarını muhabirlere anlattı. Cuntanın amacının sivil halk, kurumlar ve yargı üzerine vesayet kurmak olduğunu ifade eden Kavak, “O dönemlerde Jandarma Tabip Üsteğmen olarak görev yapmaktaydım. Gülhane Askeri Tıp Akademisi (GATA) mezunuyum. 28 Şubat’ın kalıntıları ile birebir mücadele etmiş dava arkadaşlarımdan birisi olarak o dönemlerde ‘Bin yıl sürecek’ dedikleri olay tarihi bir leke olarak tarihin karanlık sayfalarında yerini aldı. 28 Şubat’ta askeri cuntanın amacı sivil halk, kurumlar ve yargı üzerine vesayet kurma ve onlara bir nevi emir verme, dizayn etmekti. Batı Çalışma Grupları adı altındaki yapılanma derin bağlantıları ve dış ülkelerden aldıkları destekler ile Türkiye Cumhuriyeti’nde yargı, kamu ve STK organlarının üstünde belli bir doktrin uygulayarak onları dizayn etmeye çalışmışlardır” dedi.

    “Binlerce kişiyi (askeri) mağdur etmişlerdir”

    Cuntacıların askeri personellerde travma oluşturacak uygulamalar gerçekleştirdiklerini dile getiren Kavak açıklamalarını şöyle sürdürdü:
    “Orduda psikolojik baskıları çok farklı ve çeşitliydi. İnsanlara sürekli olarak baskıcı tutumları vardı. Orduda askeri personele uyguladıkları tavırlar ve verdikleri cezalar çok fazlaydı. Bunların hiçbiri bir hukuki temele dayanmıyordu. Özellikle disiplin subaylığı adı altında onların vermiş oldukları kararlar ile hiçbir hukuki temeli olmayan gerekçeler ile binlerce kişiyi (askeri) mağdur etmişlerdir. Gerek psikolojik gerekse insanları kurumlardan ayırmaya yönelik yaptırımlar, ayrıca ayrıldıktan sonra da sivil hayatlarındaki işlerini de olumsuz etkileyecek şekilde travmalara maruz bırakmışlardır. Mesela içtima sahasında askerleri veya asker adaylarını uzun süre bekletip ardından çok farklı askeri eğitim adı altında ezici travmalara maruz bırakmışlardır.”

  • 28 Şubat mağdurları için öneri

    28 Şubat mağdurları için öneri

    Memur-Sen ve birçok sivil toplum kuruluşu tarafından 28 Şubat mağdurlarının yaşadığı sorunlar ve çözüm önerileri düzenlenen çalıştaylarda ele alınmıştı. Çalıştayın sonucunda ortaya çıkan rapor ise Memur-Sen Konfederasyonu Genel Başkanı Ali Yalçın tarafından yapılan basın toplantısında kamuoyuna sunuldu. Basın toplantısında konuşan Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, ‘Kapanmayan Yara, 27. Yılında 28 Şubat Mağdurların Sorunları ve Çözüm Önerileri Çalıştayı’nda önemli tespitlerin yapıldığını ve çözüm önerilerinin ortaya çıktığını ifade etti.

    Yalçın, 28 Şubat mağdurlarının yaşadıkları hak ihlalleri karşısında devletin, mağdurların maruz kaldıkları ihlalleri ve failleri tespit etmesi, mağduriyetleri tazmin etmek veya zararı telafi etmesi ve hak ihlallerinin tekrarlanmaması için kurumsal reform niteliğinde gerekli adımları atması gerektiğini vurgulayarak, mağduriyetin giderilmesi adına yapılması gerekenleri şu şekilde sıraladı:
    “Eğitim hayatına ara vermek durumunda kalmış ancak daha sonra eğitim hayatına devam edenlerin, ara verilen dönemden kaynaklı olarak ortaya çıkan dezavantajlı durumları giderilmelidir. Kamu hizmetlerine giriş sınavlarını kazandıktan sonra iptal edilen sınavlar nedeniyle halen hak ettiği kadro ve pozisyonlarına girememiş olanlara ilişkin atanma hakkı tanınmalıdır. Kamu görevine atanma veya yeniden atanma yönünde verilen kararlarda ilgilinin hak ihlali tespiti yapılmış tarihte geçerli kamu görevine giriş şartları haricinde başkaca bir şart aranmamalıdır. Geç atanma veya yeniden atanma nedeniyle emsallerine göre hizmet süresi eksik kalan kamu görevlilerinin açıkta geçen sürelerinin kurumda geçmiş sayılarak aylık ve çalışma/hizmet sürelerinin buna göre belirlenmeli, bu süreler meslekî ilerlemelerine yansıtılmalı, sigorta primi ve emekli kesenekleri kurumlarınca karşılanmalıdır.”

    Yalçın, benzer mağduriyetlerin giderilmesi için geçmişten bugüne kadar devletin hak ve hukuk ihlalleri karşısında sorumluluğundan hareketle çıkarılan belli başlı kanunların, “Kapanmayan Yara, 27. Yılında 28 Şubat, Mağdurların Sorunları ve Çözüm Önerileri” başlıklı raporda değerlendirildiğini aktardı.

    “28 Şubat mağdurlarının geçmişe dönük hakların iadesi kararı alacak bir kurulun tesis edilmesi zorunluluktur”

    Rapor çerçevesinde belirli önerilerin sunulduğunu açıklayan Yalçın, “Raporumuzda 28 Şubat mağdurlarının ve mağduriyetlerinin niceliksel ve niteliksel çeşitliliği dikkate alınarak, takdir hakkı ekseninde, somut mağduriyetler özelinde tasarrufta bulunacak, daha hakkaniyetli ve adil bir sonuç üretecek, etkin giderime imkân tanıyacak bir komisyonun kurulması önerilmiştir. Komisyonun teşekkülünü sağlayacak kanunda bir yetki çerçevesi önerisi getirilmiştir. Bu bağlamda, 28 Şubat mağdurları ve hak sahipleri yönünden, geçmişe dönük hakların iadesi ve mali hakların tazminine yönelik tespit ve tazmin, telafi, hak iadesi kararı alacak bir kurulun tesis edilmesi gerektiği bir zorunluluktur” değerlendirmesinde bulundu.
    Yalçın, oluşturulacak komisyonun doğrudan Cumhurbaşkanlığına bağlı olması gerektiğini ve objektif, adil, hakkaniyete uygun, hukukî denetime elverişli kararlar alabilmesine imkân tanıyacak şekilde tarafsız ve bağımsız bir kuruluş olarak teşekkül edilmesi gerektiğini vurguladı.
    Yalçın, Memur-Sen ve çalıştay bileşenleri olarak, ortaya koydukları raporun 28 Şubat’ın mağduriyetlerinin çözümü noktasında önemli bir adım olacağına inandıklarını sözlerine ekleyerek, mağduriyetlerin giderilmesi ve bu tartışmaların tamamen bitirilmesi adına önemli bir çaba sarf ettiklerini dikkati çekti.

  • 27 yıl geçti ama hala 28 Şubat’ı unutamıyor

    27 yıl geçti ama hala 28 Şubat’ı unutamıyor

    Marmara Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun olduktan sonra İstanbul’da öğretmenliğe başlayan 49 yaşındaki Saadet Çiçek, 28 Şubat 1997’de gerçekleşen postmodern darbe sonrasında zorla istifa ettirildi. 15 yıl sonra tekrar atanarak Bingöl İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nde göreve başlayan evli ve 4 çocuk annesi Çiçek, aradan geçen 27 yıla rağmen o günleri unutamadı. Öğretmenlik yaptığı sırada okul idaresinin kendisine başörtüsünden dolayı mesleğini yapamayacağını söyleyerek görevden alındığını aktaran Çiçek, yaşadıklarını anlattı. Görevine 15 yıl sonra döndüğünü ve şu an Bingöl İl Milli Eğitim Müdürlüğü bünyesinde görev yaptığını aktaran Saadet Çiçek, “Süreç içerisinde birçok kişi o dönemde öğretmenlikten istifa ettirildi. Ben de onlardan birisiydim. 2 sene sonra öğretmenliğe başladım. Üniversitede yaşanan herhangi bir sorun yoktu, öğretmenlikte sorun yaşadım. Perukla okula gelen bir müdürümüz vardı. İkna odasına beni aldı ve ‘Saadet hocam farkındaysan ben de düzen ne istiyorsa onu yerine getiriyorum. Siz de farklı bir çözüm üretebilirsiniz, eğer başınızı açmazsanız istifa etmek zorundasınız. İstifa etmediğiniz takdirde bütün cezaları sırayla alıp atılacaksınız zaten. Biz bunu işletmek istemiyoruz. Siz kendiniz istifa ediniz’ demeye getirdi. İlçe Milli Eğitim Müdürlüğüne götürüldüm, birlikte gittik. Öğrencilerimle çok güzel bir iletişimim olmasına rağmen ben istifa etmeyi, bir daha geri dönmemeyi tercih etmek zorunda bırakıldım” dedi.

    “Hala tüylerim diken diken oluyor, ürperiyorum”

    Çiçek, o dönemi hatırladığında hala ürperdiğini belirterek şöyle devam etti:
    ”Ağır bir süreçti. Doğrusu hatırlayınca hala tüylerim diken diken oluyor, yani ürperiyorum. Büyük hayallerle okuldan mezun oluyorsunuz. Tek istediğiniz şey öğretmenlik ve elinizin altında her şey. Öğrenciler, masum yüzleri ve vermek istediğiniz her şey elinizin altında ama veremiyorsunuz. Ve oradan bir el çekiyor sizi alıyor. Bunu yapmak istemedim ama istifa ederken şunu düşündüm; ben inandığım bir ideale çok sahiptim. Ben inandığım gibi yaşamak zorundaydım, inandığım gibi de öğrencilerime örnek teşkil etmek durumundaydım. Yaşamadığım, olmadığım bir şeyi onlara sunamazdım.”

    ”Ben yaşantımla dimdik durarak, inancımı temsil ederek onlara gerçekten ideallerine sahip çıkmaları noktasında örnek olduğunu düşünüyorum” diyen Saadet Çiçek, ”İlçe

    Milli Eğitim Müdürlüğünde de bana şu seçenek sunulmuştu; ‘Ailevi nedenlerle ifadesini işaretleyin hoca hanım. Sonradan geri dönmek istiyorsanız.’ Çok güzel bir ikna odasıydı. Gerçekten ben de öğrencilerime hiçbir açıklama yapmadan sadece çeşitli nedenlerle ayrılmak durumunda olduğumu söyledim. Ama o an gelen bir duyguyla dedim ki ‘Canlarım sizinle birlikte aynı okullarda öğretmenlik yapacağım. Beraber öğretmenlik yapacağız. Beraber öğrencilerimiz olacak’ dedim. O an sadece hissettim. Bugün olsa aynı şeyi elbette yapardım. Ben hala aynı benim, kesinlikle yapardım” diye konuştu.

  • Demokrasiye vurulan darbe

    Demokrasiye vurulan darbe

    28 Şubat, Türkiye’de 1997 yılında yaşanan önemli bir döneme işaret eder. Bu tarih, “28 Şubat Postmodern Darbesi” olarak,  sivil-asker ilişkilerinin, demokrasi ve laiklik konularının ön plana çıktığı bir dönemin başlangıcını simgeler.

    İşte 28 Şubat’ın temel unsurları:

    1. Necmettin Erbakan’ın İstifası: Refah Partisi’nin lideri olan Necmettin Erbakan, 28 Şubat 1997’de Türkiye Başbakanı olarak istifa etmek zorunda kaldı. Bu istifa, o dönemdeki koalisyon hükümetinin çözülmesine neden oldu.
    2. Askeri Müdahale Atmosferi: 28 Şubat döneminde, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) sivil siyaset üzerinde etkili bir şekilde rol aldığı bir atmosfer oluştu. TSK, ülkedeki laiklik ilkesinin korunması ve radikal İslamcı unsurların etkisini azaltma amacıyla müdahale edeceğini açıkça ifade etti.
    3. Medya ve Toplumsal Baskılar: 28 Şubat sürecinde, medya üzerinde sıkı bir denetim uygulandı. İslamcı unsurlara karşı sert eleştiriler ve baskılar arttı. Sivil toplum örgütleri, İslami referanslı kurumlar ve faaliyetler sıkı denetim altına alındı.
    4. Demokratik Hakların Kısıtlanması: 28 Şubat sürecinde, demokratik haklar kısıtlandı ve özellikle dini referanslı faaliyetlere sınırlamalar getirildi. Üniversitelerde, kamu kurumlarında ve orduda başörtüsü gibi dini sembollerin kullanımı kısıtlandı.
    5. Ekonomik Etkiler: 28 Şubat sürecinde, siyasi belirsizlikler ve toplumsal gerilimler nedeniyle ekonomik istikrarsızlık yaşandı. Yatırımların durması ve ekonomik belirsizlikler Türkiye ekonomisini olumsuz etkiledi.