Etiket: acı

  • Tarladan sofraya acının serüveni

    Tarladan sofraya acının serüveni

    Türkiye’nin yemeklik isot (Pul Biber) ihtiyacının büyük bir bölümünün karşılandığı Şanlıurfa’da biber hasadı başladı. Güneşte kurutulan biberler çeşitli işlemlerden geçirildikten sonra isot haline getiriliyor. İlkbaharda fide olarak ekilen, bakım ve sulamanın ardından ürünü elde edilen biber bu yıl kavurucu sıcağın etkisi ile erken hasat edilmeye başlandı.

    Kavurucu sıcaklar işçilerin mesaisini zorlaştırıyor

    Tarlada yetişen biber, sıcağın etkisi ile çabuk olgunlaşıp kırmızı rengi alıyor. Bu da tarlada çalışan kadınların işini daha da zorlaştırıyor. Tadı ve kokusuyla birçok yemeğe lezzet katan, tescilli kırmızı renkteki biberler, kadınlar tarafından toplandıktan sonra yıkanarak ayıklanıyor.

    Kadınların acı serüveni yaklaşık 4 ay sürüyor

    Ekimden çapasına, toplanıp ayıklanmasına ve isot haline getirilip yemeklere konulmasına kadar her işlemde kadınların büyük emeği var. Kadınlar tarafından tarladan toplandıktan sonra gölgelik bir alana getirilen biberler, temizlendikten sonra doğranarak yere serilen bezlerin üzerine dökülüyor. Güneş altında kurutulmaya bırakılan biberler, çeşitli işlemlerden geçerek isot (Pul Biber) veya biber reçeline dönüşüyor.

    “Hasat erken başladı”

    Sıcaklar nedeniyle hasadın bu yıl erken başladığını söyleyen çiftçi İsmail Bulut, “Biber kızarıp kırmızı halini aldıktan sonra işçiler tarafından toplanıyor. Belli bir işlemden geçtikten sonra onu parçalıyoruz, güneşe tutup kurutuyoruz. Belli bir aşamadan sonra kırmızı pul biber, isot haline dönüştürüyoruz. Genelde yüzde 90 kadınlar çalışıyor, yüzde 10 da erkeklerin katkısı oluyor. Bu sene biberlerimiz sıcaklardan dolayı erken kızardı. Bu Urfa’ya has bir biber, tescilli bir ürünümüz. Tadını, aromasını Türkiye’nin hiçbir yerinde bulamazsınız. İsotu çiğköftede kullanıyoruz. Özellikle ciğer kebabına tadını veren isot zaten. Türkiye’nin başka yerinde ektiğiniz zaman bu aromayı, tadı alamazsınız” diye konuştu.

    Biberin yüzde 41’i Şanlıurfa’da üretiliyor

    Yurt genelinde 285 bin tonluk biber üretiminin 2023 yılından 115 bin tonu Şanlıurfa’da üretildi. Şanlıurfa’da üretilen 115 bin ton kurutmalık ve pul biber Türkiye’nin her yerindeki yemeklere tat katıyor. Ayrıca Türkiye’deki biber üretiminin yüzde 41’ni üreten Şanlıurfa, bu konuda ilk sırada yer alıyor.

  • Depremde yaşadıkları acıyı unutmaya çalışıyorlar

    Depremde yaşadıkları acıyı unutmaya çalışıyorlar

    Çocuk yaşta babasını kaybeden Taha Güler, evinin geçimini sağlamak amacıyla hem ilkokula gitti hem de bulduğu işlerde çalışarak ev ekonomisine destek oldu. Aradan gecen yılların ardından mobilya sektöründe usta olan Güler, evlendi ve iki oğlu ve bir kız babası oldu. Temizlik işçisi Güler, 24 Ocak 2018’de ilk eşinin sabah saatlerinde işe gitmek için evden ayrıldığını ve bir daha dönmediğini belirterek, “Eşimin cesedini 4 gün sonra sahil kenarında bulduk. Yapılan araştırmalar ve soruşturmalar sonucunda hiç bir sonuç alamadım. Mahkemenin de takipsizlik kararı vermesi bizi çok yaraladı. Eşim faili meçhul kadın cinayetine kurban gitti” dedi.

    “Eskişehir’de ailemle birlikte ikinci baharı yaşıyorum”

    Depremin ardından ailesi ile birlikte Eskişehir’ geldiklerini ifade eden Güler, şöyle konuştu:
    “Eskişehir’e geldik. Bir ev bulduk. Eşyalarımız olmadığı için sağ olsunlar Büyükşehir ve Odunpazarı belediyeleri tarafından eşya yardımında bulundu. Yaklaşık 6 ay kaymakamlık ve belediyelerin yardımı ile ayakta durmaya çalıştık. Yaş sınırından dolayı kendi mesleğim olan mobilya sektöründe iş bulamadım. CHP Odunpazarı İlçe Başkanı Rahmi Çınar ile görüştüm, durumumu anlattım. 4 çocuk bir anne 5-6 nüfusluyuz; artık dayanacak gücüm kalmadığını kendine ilettim. Yardımcı oldular. Odunpazarı Belediye Başkanı Kazım Kurt bana iş verdi. Çinlilerin bir sözü var. ‘Bana balık verme, balık tutmayı öğret’. Bize nereye kadar yardım edebilirlerdi. Ben de kendi emeğimle kazanıp ailemin ihtiyaçlarını karşılayabilmek adına çalışıyorum. Sokakları, caddeleri temizliyorum. Eskişehir’de ailemle birlikte ikinci baharı yaşıyorum.”
    Taha Güler, Odunpazarı Belediyesi Temizlik İşleri Müdürlüğü yöneticilerinin her zaman yanında olduğunu belirterek, “Vatandaşlarımız ellerini biraz taşın altına koymalarını rica ediyoruz. Elbette ki bizim görevimiz çevreyi temiz tutmak, ancak vatandaşlarımız yere atılmaması gereken şeyleri poşete koyup çöp kutusuna atabilirler” dedi.

  • 3 dakikada 323 gram acı yedi

    3 dakikada 323 gram acı yedi

    Cumhuriyet Meydanında düzenlenen yarışmayı Kumluca Kaymakamı Tekin Erdemir, Belediye Başkanı mesut Avcıoğlu, daire amirleri, belediye meclis üyeleri, STK temsilcileri, mahalle muhtarları ve vatandaşlar izledi. Yarışmacılar önce tartılan biber kolilerini aldılar. Yarışma standına geçen yarışmacılar. Acı biberleri tek tek yemeye başladı. Yarışmacılar acı biberi yedikçe ağızlarında yanma hissettikçe bu yanmayı ayran ve domatesle bastırmaya çalıştılar.

    7 bin 500 TL’nin sahibi olmak için acı biberleri peşpeşe yiyen yarışmacıların acıdan gözleri yaşardığı gözlendi.
    Bazı yarışmacılar ise acı biberin verdiği acıyı ve yanmayı gidermek için başından aşağı ayran döktü.
    Yarışma sonunda 3 dakikada 323 gram acı biber yiyen Ahmet Gürhan birinci, 310 gram acı biber yiyen Celal Demir ikinci, 306 gram acı biber yiyen Yetkin Tuncer ise üçüncü oldu. Birinciye 7 Bin 500 TL ödül, İkinciye 5 Bin TL ve üçüncüye de 3 Bin TL para ödülü verildi.

    Dereceye giren yarışmacıların madalya ve para ödüllerini Kaymakam Tekin Erdemir ve Belediye Başkanı mesut Avcıoğlu verdi.

  • Sahnede o acıları anlattılar

    Sahnede o acıları anlattılar

    Odunpazarı Belediyesi Tiyatro Ekibi tarafından hazırlanan oyun, Hasan Polatkan Kültür Merkezi’nde sanatseverlerle buluştu. ‘Hasret’, Kırım – Tatar ailelerinin 18 Mayıs 1944 yılında yurtlarından alınıp başka ülkelere zorla sürgün edilmesini anlatan bir tiyatro oyunu.

    Senaristliğini Derya Dobrişan’ın üstlendiği oyun, Elçin Karaahmet ve Süleyman Karaahmet tarafından yönetildi. Ceren Tüysüz, Ferhat Karataş, Hüseyin Demir, İpek Uzkalan ve Tuğçe Güney’in rol aldığı ve 4’üncü defa sahnelenen oyunun, daha önce günümüzde yaşamakta olan Kırım Tatarlı ailelere yönelik oynanmıştı. Son oyunun seyirciler üzerinden duygusal anlar yaşattığı gözlemlendi. Beş kişilik oyuncu kadrosu ile sanatseverler karşısına çıkan ekip, kendileri için çok büyük bir tecrübe olduğunu ve unutulmaz bir anı olarak kaldığını söyledi. ‘Hasret’ oyununu 4’üncü kez sergileyen oyuncu kadrosu yaşadıkları heyecanı, tecrübeyi ve başka insanların acılarını benimseyişlerini dile getirdi.

    “Kırım-Tatar sürgününü anlatan bir oyun olmadığını duyunca bilekleri sıvadık”

    Tiyatro oyuncusu Ceren Tüysüz, Yönetmen Elçin Karahmet’in daha önce hiçbir ekibin Kırım-Tatar Türklerinin bu sürgününü tiyatro olarak oynamadığını söylediğini ve bunu duyunca çok heyecanlandıklarını dile getirdi. Tüysüz, nasıl bir süreçten geçtiklerini şöyle anlattı:

    “Yönetmenimiz bize ‘Bu projeyi yapalım mı?’ diye sordu ve bir fikir ortaya çıktı. Daha sonra hep birlikte araştırmasını yaptık. Projeyi bir taslak halinde hazırladık. Sonra arkadaşımız Derya Dobrişan yazıya döktü ve bu proje ortaya çıktı. Aslında Kırım-Tatar sürgününe dair bir oyun olmadığını duyunca bilekleri sıvadık. Bunu da duyduktan sonra çok heyecanlandık ve araştırma sürecimiz daha da hızlı gerçekleşti. Çünkü belgeseller var, kısa filmler var, şarkılar var. Ama gerçekten Kırım-Tatar sürgününü anlatan bir tiyatro yoktu. Bunun üzerine de biz hemen harekete geçmiş olduk.”

    “Bu sürgün tiyatroya yansıtılacağı için Kırım Tatarlı aileler de bizim kadar heyecanlıydı”

    Oyunun senaryosunun yazılma aşamasında en büyük rolü oynayan Kırım Tatarlı ailelerden senaryoyu oluşturabilmek adına yardım aldıklarını ve bu süreçte ailelerin, sürgünün tiyatro sahneline taşınasını duyduklarında çok heyecanlandıklarını dile getiren Ceren Tüysüz, “Rüstem Bey ile görüştük, birebir yaşayanlarla ya da daha üst jenerasyonda yaşayanlar, tanık olanlar var Hasan Bey gibi. Onlarla konuşmuştuk biz. Rüstem Bey vagonla Kırım’dan gittiğinde 2 yaşındaydı. O görüşme de bizim için çok duygusaldı. Onlar için de öyleydi. Tiyatroya yansıtılacağı için bence onlar da çok heyecanlıydı ve bize bir an önce o bilgileri aktarmaya çalıştılar. Değerli bir süreç geçirdik onlarla ve çok duygusaldı. Bize yardım edebilmek için gerçekten belediye başkanımızdan tutun da Kırım-Tatar Müzesi, Kırım-Tatar Derneği herkes seferber oldu” şeklinde konuştu.

    “Duygusal anlamda ağır bir süreçten geçtik”

    Oyunun yazılma ve çıkarılma aşamasında derin bir araştırma yaptıklarını dile getiren oyuncu İpek Uzkalan ise, “Yaşanan olaylar çok acı olduğu için aslında, yani okuduğumuz, izlediğimiz her şey bize çok acı verdi ve bir oyuncu olarak empati kurmak, nasıl yansıtacağımızı düşünebilmek çok acılı bir süreçti. Ama bunları bilmeyen insanlara aktaracağımız için de heyecanlıydık. Biz de birçok şey öğrendik aslında projede. Bence Eskişehir’de bile birçok kişi bilmiyor Kırım-Tatar ailelerinin hikâyesini. Bu anlamda seyirciye de ulaşmak çok değerli. Biz bile projeyi araştırırken aa bunlar mı olmuş diye çok içine aldı bizi proje. Öte yandan bu acı olayları, Tatar sürgününü araştırırken, aynı zamanda Kırım-Tatar sürgününü de araştırmak gerekti. Bizim için zor olmadı ama duygusal anlamda ağır bir süreçten geçtik” ifadelerine yer verdi.

    “Yaşadıkları acılardan bahsetmektense kültürlerinden bahsetmeyi daha çok seviyorlar”

    Hüseyin Demir de, Kırım-Tatar Türklerinin memleketlerinden sürgün edilmesini konu edinen tiyatro oyunun dekor ve kostüm anlamında nasıl bir yol izlediklerini ve Kırım Tatar ailelerinin kültürlerine ne kadar düşkün olduklarını belirtti. Odunpazarı Belediyesi tiyatro oyuncusu Demir, “Kırım-Tatar müziklerini araştırdık, enstrümanları araştırdık ve bu araştırma sonucunda da o enstrümanlardan oyunun orijinal müziklerini ortaya çıkarmaya çalıştık ve onların türkülerinden de, tarih boyunca gelmiş müziklerinden de faydalandık. Dekoru da Çiğdem arkadaşımız yaptı. Kostümlerimizi ve dekorlarımızı da yönetmenimizle birlikte yaptı. Mesela bu olayları yaşayan insanlarda genel olarak şöyle bir durum var; yaşadıkları acılardan bahsetmektense, kültürlerinden bahsetmeyi daha çok seviyorlar. Zamanında çok ağlamışlar zaten, artık ağlamak yerine ayakta durmak varlıklarını tekrardan ortaya çıkarmak, kültürünün varlığını sürdürmek adına bir durum içerisindeler. Onlar da sağ olsunlar hem dekorumuzda hem kostümümüzde bize çok fazla materyal verdiler” dedi.

    “Oyundan ağlayarak çıkıyorlar”

    Bir diğer oyunca, Ferhat Karataş, oyunda Kırım – Tatar ailelerinin yaşamış oldukları zorlukları ve nasıl mücadele ettikleri anlatılırken, içerisinde sürgünü bizzat yaşamış olan insanların da olduğu salonda duygusal anlara şahitlik ettiğini belirterek, “Kırım -Tatar aileleri geldiğinde bunlar hâlâ içlerinde bir yara olduğu için oyundan çok etkileniyorlar. Oyundan ağlayarak çıkıyorlar. Yorum yazmışlar, Kırım Tatar aileleri dışında Hatay depreminden göç eden insanlar da gelmiş geçen oyunda ve ortak bir acı var. İnsanlar, bugün olmasa bile o aileden ayrı kalmanın acısını alıyorlar. O acıyı bizimle birlikte hissedebilmeleri çok kıymetli. O yüzden acıyı yansıtabilmişiz ne mutlu bize” dedi.

  • Acılarını içine gömüp yardıma koştular

    Acılarını içine gömüp yardıma koştular

    6 Şubatta Kahramanmaraş merkezli meydana gelen 7.7 ve 7.6 şiddetindeki depremde Adıyaman da ağır hasar almış ve binlerce kişi yıkılan binaların enkazı altında kalarak hayatını kaybetmişti. Adıyaman Belediyesi Ulaştırma Hizmetleri Müdürlüğünde görevli bir çok otobüs şoförü de ailesiyle birlikte enkaz kalmıştı. Kendi imkan ve çabalarıyla enkaz altından çıkan bir çok otobüs şoförü, kendilerine zimmetli olan şehir içi otobüslerinin direksiyonu başına geçerek ulaşım hizmeti sağladı. Otobüslerle yaralı, cenaze, yolcu, arama kurtarma ekibi, yardım malzemesi taşıyan otobüs şoförleri günlerce uykusuz direksiyon salladı.

    13 yaşındaki oğlunu defnettikten sonra işinin başına geçti

    Diğer otobüs şoförleri gibi enkaz altında kalan ve 13 yaşlarındaki çocuğunu kaybeden şoför Mustafa Kara da depremin ilk saatlerinde cenazesini çıkardığı evladını toprağa verdikten sonra direksiyon başına geçti.

    Acısını içine gömen ve başka canların kurtarılması için arama kurtarma ekiplerinin ulaşımını sağlamaya çalışan Mustafa Kara, “Benim çocuğum öldü, belki başka çocukları kurtarabiliriz diye evlat acısı psikolojisiyle günlerce direksiyon çevirdim” sözleri duygulandırdı.

    “Getireceğim kurtarma ekipleri başkalarının çocuklarını kurtarır diye işimin başına geçtim”

    Yaşadıklarını anlatan Adıyaman Belediyesi Ulaştırma Hizmetleri Müdürlüğünde görevli şoför Mustafa Kara, “Her zamanki gibi deprem esnasında da evdeydik. Deprem oldu, evimiz yıkıldı, 3.katta oturuyordum. İlk gün kendim, eşim ve 2 çocuğumla çıktık, 13 yaşındaki oğlum da enkazda vefat etti. Çocuğumu çıkarıp defnettikten sonra müdürümün gruplara attığı mesajları gördüm. Müsait olanlar işe gelsin diye mesaj atılmıştı. Ben de acımı içime gömdüm o an. Belki getireceğim kurtarma ekipleri başkalarının çocuklarını kurtarır diye gelip işimin başına geçtim. Yani o an çocuğumu kaybetmiştim, psikolojim bozuktu ama havaalanından getireceğim bir kurtarma ekibi belki başkasının çocuğunu kurtarır diye özveriyle işimi yaptım. Yaralılar taşıdım, cenazeler taşıdım, havaalanından sağlık ekibi de getirdim, asker getirdim, polis getirdim, kurtarma ekibi getirdim. Birilerinin çocuğunu kurtarabilmişsek ne mutlu bizedir. Sürekli geliyor aklıma, çünkü zor bir süreçti, çocuğumu da kaybettiğim için zordu benim için. Eşimin halen psikolojisi bozuk, sürekli hastaneye de götürüp getiriyorum. Çocuklarım sürekli abilerini soruyor, abimiz nerede diye. Bir türlü atlatamıyoruz o anı” dedi.


    “Herkes, kurtarma ekipleri bir çok insanı kurtarabilir motivasyonuyla çalıştı”

    Adıyaman Belediyesi Ulaştırma Hizmetleri Müdürü Hacı Metin Doğan ise konuşmasında, “Cenaze de taşıdık, yaralı da taşıdık, arama kurtarma da taşıdık, arama kurtarma malzemeleri de taşıdık, çadır da taşıdık. Yani bu süreç boyunca otobüslerimiz aralıksız çalıştı. Çok kötü bir durumdaydı. Şoför arkadaşlarımız içerisinde enkazdan çıkan, ailesini kaybeden, çocuklarını kaybeden şoförlerimiz vardı. Bir kısmına ulaşabildik, bir kısmına ulaşamadık. Bir çoğu kısa sürede görevlerinin başına geldiler. Gönüllü vatandaşlar da gelip yardım edebileceklerini söylediler, vatandaşlarımızdan da talepler geldi, onlar da sağ olsunlar bizlere yardımcı oldular. Şoförlerimizin psikolojisi pek iyi sayılmazdı ama biz onları en kısa sürede motive edip biran önce arama kurtarma ekiplerinin enkaz alanlarına yetiştirilmesi konusunda bir şekilde ikna ettik, bir şekilde başardık. Sağ olsunlar özverili davrandılar, günlerce uyumayan, uyumadan direksiyon sallayan şoför arkadaşlarımız oldu. Ben bütün Adıyaman adına onlara teşekkür ediyorum, minnet borçluyuz. Çünkü çok ulvi bir amaçla geldiler. Hiçbir beklentileri yoktu, bütün acısını içine gömüp gelip burada ben çocuğumu kurtaramadım, ailemi kurtaramadım ama bu taşıyacağım arama kurtarma ekipleri bir çok insanı kurtarabilirler motivasyonuyla çalıştılar. Çok güzel, çok mutluluk verici bir şey, ben bu arkadaşlarla birlikte çalışmaktan şeref duyuyorum, onur duyuyorum” diye konuştu.

  • Şehit ailesinin acısına ortak oldu

    Şehit ailesinin acısına ortak oldu

    Vali Şefik Aygöl, 1995 yılında şehit düşen Uzman Çavuş Ayhan Ünver’in ailesini yalnız bırakmayarak, elinde çiçeğiyle kapılarını çaldı. Vali Şefik Aygöl’e, Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürü İlkay Türkoğlu eşlik etti.

    Aile görüşen Aygöl, acılarına ortak oldu, ellerini öptü ve yalnız olmadıklarını belirtti. Vali Aygöl, “Şehitlerimiz, hürriyet ve bağımsızlığımızın ölümsüz sembolleridir. Sizler bizlere şehitlerimizin emanetisiniz” ifadelerine yer verdi.

  • Kız kardeşinin cansız bedenini arıyor

    Kız kardeşinin cansız bedenini arıyor

    Kahramanmaraş merkezli depremlerde Hatay’da binlerce insan hayatını kaybetti. Felaketin ardından birçok insanda depremin üzerinden aylar geçmesine rağmen yakınlarından gelecek haberi umutla bekliyor. Depreme Antakya ilçesi Akevler Mahallesi’nde bulunan Melis Apartmanında yakalanan Ayten Tüncer’in, annesi Yüksel Tüncer, babası Nizamettin Tüncer ve kız kardeşi Nesrin Tüncer enkazda kalarak hayatını kaybetti. Tüncer, enkazdan babası ve annesinin cesetleri çıkarıldığını ancak 40 yaşındaki kız kardeşinin cansız bedenini bulamadığını söyledi.

    Kız kardeşini bir türlü bulamayan Tüncer, artık onun cansız bedenine bile razı halde. DNA eşleşmesi çıkmayan Nesrin’in ablası Tüncer, 10 ay boyunca 21 şehir gezerek kız kardeşinin cansız bedenini bulmaya çalışıyor. Kız kardeşinin cansız bedenini bulma ümidini kaybetmeyen Tüncer’in, tek isteği kız kardeşinin bir mezarının olması.

    “Kız kardeşimin cansız bedeninden herhangi bir haber yok”

    Enkazdan annesi ve babasının cansız bedenleri çıkarken kız kardeşinin cansız bedeninin çıkmadığına dikkat çeken Tüncer, “Kız kardeşimden herhangi bir haber yok. Her türlü üzerimize düşen yasal işlemleri yaptık. DNA testleri ve fethi kabir yaptık. Hastaneleri, huzurevleri ve bakımevleri gezdim ama kız kardeşimin cansız bedeninden bir haber alamadım” dedi.

    “Gece saatlerinde kız kardeşimle konuştum”

    Deprem gecesi kız kardeşi ile sabah kahvaltı yapmak için konuştuklarını söyleyen Tüncer, “Gece saatlerinde kız kardeşimle konuştum. Kız kardeşim ‘Abla sabah kalktığında annemlere gel. Hep birlikte kahvaltı yapalım’ sözlerini söyledi. Kız kardeşimle son konuşmamızdı” ifadelerini kullandı.

  • Eşinin acısına dayanamayıp kendini vurdu

    Eşinin acısına dayanamayıp kendini vurdu

    Tuzluca’nın Yeni Mahallesi’nde yaşayan Seriye T. (74) kalp krizi geçirerek hayatını kaybetti. Eşinin ölümü sonrası büyük üzüntü yaşayan Hüseyin T. (79), evinde bulundurduğu av tüfeğiyle kendini vurdu. Olayı gören çevredekilerin ihbarıyla gelen sağlık görevlileri, ilk müdahalede bulunduğu Hüseyin T.’yi ambulansla Tuzluca Devlet Hastanesi’ne götürdü. Hüseyin T., doktorların tüm müdahalelerine rağmen kurtarılamadı. Olayla ilgili inceleme başlatıldı.

  • Ekmek paralarını acıdan çıkarıyorlar

    Ekmek paralarını acıdan çıkarıyorlar

    Gaziantep’in İslahiye ilçesinde üretilen ve yoğun acı tadıyla meşhur olan biberler, bölgedeki birçok insana iş imkanı sağlıyor. Hasat edilen acı biberler, fabrikalarda işlenmeden önce çalışanlar tarafından çöplerinden ayrılarak hem salça yapımına hem de toz ve pul biber yapımına hazır hale getiriliyor. Çoğu depremzedelerden ve kadınlardan oluşan çalışanlar ise yöreye özgü olan ve yoğun acısıyla bilinen biberleri temizlerken adete ekmeklerini acıdan çıkarıyorlar. Çalışanlar, yoğun acısıyla bilinen biberleri temizlerken özellikle ellerinin çok yandığını da söylüyor.

    “Eşim emekli evin geçimine katkı sağlıyor”

    Biber salçası satıcısı Leyla Aslan, “Antep’in biberi meşhur, Antep yemekleri hem güzel oluyor hem de lezzet veriyor. Ben 20 yıldır biber yapar satarım. Günlük 400-500 kilo alıyorum yaptıktan sonra satıyorum. Kilosunu 275 TL’den satıyorum ve müşterilerim çok. O yüzden talep çok yoğun. Sipariş üzeri çalışıyorum, evimin damı buna müsait ben de dama tavalarla çıkarıyorum daha sonra biber salçası oluyor. Biberlerimizi güneşte beklettiğimizden dolayı pişiyor. Sonbahara kalmasıyla rüzgar yerse ve biber çok pişerse sam kalır. Şuan da salçalarımızı güneşte 5-6 gün kalıyor. Ama sonbahar mevsiminde yaklaşık 8 gün bekletiyoruz” diye konuştu.

    “Günlük yaklaşık 400 ila 500 kilo arasında temizliyoruz”

    Sabah namazından itibaren başlayarak aile ekonomisine katkı sağlamak için biber temizlediklerini söyleyen Zeynep Dağ ise “Yaptığımız iş biberlerin sapını kırmak, sabah namazından itibaren başlıyoruz. Kilosunu 2 TL’den yapıyoruz. Günlük yaklaşık 400 ila 500 kilo arasında temizliyoruz. Başka gelirimiz yok. Aşırı yorucu bel, baş ağrısı oluyor ama mecburuz yapmaya” dedi.

    “Gece 11-12’ye kadar devam ediyoruz”

    Celal Tan ise “Sabah bir miktar geliyor. Yaklaşık 100 kilo civarında çöp çekiyoruz. Bir de akşama yakın tekrardan biber geliyor. Gece 11- 12’ye kadar devam ediyoruz. Yorucu ama mecburuz yapmaya. Ben 10 yıldır bu işi yapıyorum” şeklinde konuştu.

  • Acıyla kıvranıyorlardı, yardıma itfaiye ekipleri yetişti

    Acıyla kıvranıyorlardı, yardıma itfaiye ekipleri yetişti

    Olay, kent merkezi Paşabahçe mesire alanında meydana geldi. İki yavru köpeğin ayakları, parkın etrafına korkuluk olarak yapılan kütüklerin arasına sıkıtı. Yavru köpekerin sesini duyanlar Sivas Belediyesi itfaiye ekiplerine haber verdi. Olay yerine gelen ekipler hidrolik ayırıcı ile kütüklerin arasını açarak köpekleri sıkıştığı yerden kurtardı. Sağlık durumları iyi olan iki köpek daha sonra doğaya bırakıldı.