Kaza, Alaca’nın Eskiyapar köyü yakınlarında meydana geldi. Alaca’dan Ankara istikametine daha önce Ankara’da kaza yapan oğlunu ziyarete giden baba- anne kaza yaptı.
Farız D. (49) yönetimindeki otomobil, Eskiyapar köyü mevkinde kontrolden çıkarak takla atarak şarampole devrildi. Kazada otomobil sürücüsü Fariz D. ile araçta yolcu olarak bulunan eşi Yeliz D. (45) ve 1 çocuk yaralandı. Kazayı gören sürücülerin yaptığı ihbar üzerine bölgeye ambulans, itfaiye ve polis ekipleri sevk edildi. Kazada araç içeresinde sıkışan yaralıları Alaca Belediyesi itfaiye ekipleri çıkardı. Yaralılara Olay yerinde yapılan ilk müdahalenin ardından ambulanslarla Alaca Devlet Hastanesi’ne kaldırıldı. Hastanede yapılan tetkiklerin ardından yaralılardan 2’si Hitit Üniversitesi Erol Olçok Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne sevk edilirken çocuk taburcu edildi.
Kazayla ilgili olarak başlatılan tahkikatın devam ettiği bildirildi.
Etiket: aile
-
Kaza yapan oğullarını ziyarete giden aile kaza yaptı
-
Ailelerin sokağa saldığı çocuklar suça karışıyor
Kent merkezinde hırsızlık yapan, birbirlerine şiddet uygulayan, çevreye zarar veren ve bölgedeki kafelerde dilencilik yapan çocuklar, vatandaşların tepkisini topladı. Konuyla ilgili konuşan Ali Kaplaner, çocukların iyi bir şekilde eğitilmesi gerektiğini ifade ederek “Çocukların hırsızlık yapması kötü bir şey. Ama birinci derecede o çocukların aileleri sorumlu. İkinci ve üçüncü derecede de halk sorumlu, biz sorumluyuz. Çocuklar eğitilmeli. Dünyanın her yerinde bu tarz şeyler olabiliyor ama bu biraz daha eğitimsizlikten, insanların yetiştirme tarzından kaynaklanıyor. Belki ailelerin derdi var, belki ihtiyaçları var. Tabii ki de çalmalarını hiçbir zaman tasvip etmiyoruz. Ama o çocuklar eğitimli olsa böyle olmaz” dedi.
“Çocuğu eğitirsek büyükler de eğitilmiş olur”
Emekli vatandaş Vedat Çabukoğlu ise Eskişehir’de daha önce bu tür olaylarla karşılaşmadıklarını belirterek, “Bunların önlenmesi lazım. Mutlaka eğitim verilmeli. Polisiye yöntemlerle engellenemiyor. Burada polislerimiz de görev yapıyor ama gözlerinden kaçabiliyor. Ya bu çocuklar aileleri tarafından sokağa salınmayacak ya da eğitimlerine önem verilecek. Bu noktada yerel yönetimlerin de rolü var. Çocuk eğitimlerine biraz daha önem verebilirler. O konuda biraz eksiklikler var. Esnafın mağduriyeti daha fazla. Geçtiğimiz günlerde bir kuruyemişçinin önünden poşetle kuruyemiş çaldılar. Bunlar hoş şeyler değil. Bizim yakın zamana kadar Eskişehir’de böyle şeylerden şikâyetimiz olmazdı. Benzer olayları görmezdik, duymazdık. Ama şu son zamanlarda gerçekten sıkıntı olmaya başladı. Zaten eğitim çocuktan başlar. Çocuğu eğitirsek büyükler de eğitilmiş olur” şeklinde konuştu.
-
Deprem sonrası kızının sesli mesajlarıyla yıkılmıştı
Türkiye’yi yasa boğan 6 Şubat’ta Kahramanmaraş merkezli meydana gelen 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki depremler sonrası çok sayıda insan hayatını kaybederken birçok kişi de yaralanmıştı. Hatay Antakya’da çok sayıda kişiye mezar olan Elit Apartmanı’nda eşi Sena ve kızları 6 yaşındaki Ece Birce ile 9 yaşındaki Elif Eylül’ü kaybeden Mümtaz Gövce’nin vefat eden kızından kalan ses kaydının ortaya çıkması da herkesi duygulandırmıştı. Gövce, depremin üzerinden geçen yaklaşık 1 yılın ardından yaşadıklarını anlattı. Acılı baba, vefat eden kızının yanında bulunan eşinin telefonunda yaklaşık 2 ay önce, 6 Şubat’a ait 13 yeni ses kaydını bulduğunu ilk kez İhlas Haber Ajansı muhabirine anlattı. Yeni bulunan ses kayıtlarından bir tanesinde küçük Eylül’ün kendini tanıttığı, annesi ve kız kardeşinin yanında olduğunu söylediği ve yardım istediği anları dinleyen baba Gövce’nin gözleri doldu. Bir kaç ses kaydını dinledikten sonra fenalaştığını aktaran Gövce, kızından kalan diğer ses kayıtlarını dinleyemediğini belirtti.
“Kızım bu kadar çaba gösterdiyse Mümtaz sen de ayağa kalk dedim”
Deprem günü işi nedeniyle ailesinin yanında olmadığını ifade eden 41 yaşındaki Mümtaz Gövce, “İşim gereği İstanbul’daydım, eşim, çocuklarım, ailem Antakya’daydı. Apartman grubuna yazdım, annemi, babamızı arıyoruz; şebeke olmadığından kaynaklı hiç kimseye ulaşamıyoruz. Karayolu üzerinden Antakya’ya gittim, vardığımda öğleden sonra 14.00 falandı. 7’nci gün Zonguldak’tan madenci arkadaşlar sağ olsunlar bizim daireye ulaştılar. Özellikle ses kaydını bırakan kızım Eylül için stetoskop istediler, beden rengi, hiçbir sıkıntısı yoktu. 3’ünü bir çıkarttılar, teşhis ettik, insan bulabildiğine şükrediyor öyle diyeyim. Hayatımın 6 Şubat’tan sonraki süreci; ne babalığımın ne kocalığımın bittiğini düşünmüyorum. Onları bulmak bir görevdi, defnetmek ayrı bir görevdi şimdi onları yaşatmak için de ayrı bir görev olarak bakıyorum. Sesini duyduğumda ‘Baba galiba ben de öleceğim’ diye onun o çabasını, Whatsapp’tan, telefon aramalarından defalarca denemesine, gördüğümde sadece şunu dedim; kızım bu kadar çaba gösterdiyse Mümtaz sen de ayağa kalk, onun bu gayreti karşılıksız kalmasın diyorum” diye konuştu.
“Nice Eylül, Ece’ler var, bu ülkede bayrağı onlar devralacaklar”
Yaşadıklarından sonra deprem bölgesinde çalışanlara başladıklarını anlatan Gövce, “Deprem bölgesine kendi imkanlarımızla, yardımseverlerle o süreçten sonraki durumda gerek nakdi gerek tırlarla yardımlar başladı. 11 ay oldu şu çok önemli; o görev bilincini kaybetmeyeceksiniz, onlar vefat etti, bu dünyada değiller ama onları yaşatabilirsiniz. Biri 6 biri 9 yaşında olan 2 kızım vardı, o bölgede birçok çocuk annesiz, babasız kaldı. Çocuklar bizim geleceğimiz o yüzden kızlarımın adına 6 Sıfır 2 diye bir dernek kurulum aşamasında çocuk hakları derneği. Şuna inanıyorum; benim kızım yaşasaydı 20 yıl sonrasına o bizim geleceğimiz olacaktı, nice Eylül, Ece’ler var. Bu Eylül, Eceler, Ahmetler, Mehmetler 20 yıl sonra bizler yaşlandığımızda onlar bu ülkede bayrağı devralacaklar. Ümit ediyorum ki bu ülke yaşamaya, büyümeye devam edecek. Onlara bakar, eğitir, barındırır gibi kendi çocuklarımdan bahsediyorum, başka çocuklara da bu şekil temas etmek istiyoruz” ifadelerini kullandı.
“2 ay önce baktım ki 13 tane ses kaydı var hepsi 6 Şubat’tan”
Kızının enkaz altındayken aramalar yapmaya çalıştığı, kendisine ses kayıtları attığı telefonu şuan kendisinin kullandığını ifade eden Gövce, “Bu telefonu eşime yeni almıştık 3 gün falan olmuştu. Evde sürekli deprem tatbikatı yapıyorduk, eşim öğretmen olduğu için hem okulda hem evde yapıyordu hatta yatak odasının dizaynını bile öyle yapmıştık. Eşim Sena, böyle bir durumda telefonu Eylül’e vereceğini bile beyan etmişti, kızım kullanmayı biliyordu nitekim vermiş telefon Eylül’ün kucağında çıktı. Ve o telefonu şu an ben kullanıyorum. İlginç bir durum var, Whatsapp yazışmasını şubat ayında telefonu açınca gördüm ama o dönemde deşifre ettirmeme rağmen telefonda hiçbir şekilde başkası yoktu. Bilişim uzmanına baktırdım, şu an böyle söyleyince insanlara biraz garip gelecek ama 2 ay önce çok ilgisiz bir noktada ses kaydı yapayım dedim. Bir kuşun ses kaydını alayım derken bir baktım ki 13 tane ses kaydı var hepsi 6 Şubat. Öğleden sonra 14.00’a kadar kızım her saat başı ses kaydı yapmış. Bunlar içinde; ilk ses kaydında kendini tanıtmış, hepsini dinlemedim. 3 tanesini dinledim sonra 2 gün hastanede müşahede altında kaldım. Bütün yas sürecim tekrarlandı, kızınızın ‘Evet baba ben de öleceğim’ mesajı zordu ama annesinin kanına, saçına dokunduğunu, kardeşinin tenine dokunduğunu anlattığı mesajlar var. ‘Allah’ım daha önce söylediğim kötü şeyler varsa beni affet, beni buradan çıkar’ demiş. Kızımın en ufak bir ağlaması yok, en ufak bir çığlığı yok, isyanı yok tam tersi sürekli kendini tanıtmış bana seslenmiş, hayatı, yaşamayı çok sevdiğini söylemiş. Annesinin, kardeşinin cansız bedenine dokunduğunu söylemesine rağmen öyle bir ortamda aklını yitirmeden çok sakin bir şekilde olanı biteni anlatmış. Sürekli yardım seslenmeleri yapmış” dedi.
“Kayıtlarda enkazdan çıkma duası var”
Kısa süre önce telefonda bulduğu ses kayıtlarının kendisini çok etkilediğini ifade eden Gövce, “2 ay öncesine kadar hep yardımlarla, iyilikle, inançla bir şekilde ayakta durdum. Ama 2 ay önceki o 12-13 tane ses kaydı gerçekten bir babanın evladını, sevdiklerini kaybettiğini idrak edip, bir şeyleri tam rayına oturtturma derken ben tekerrür ettim. 6 Şubatı o çaresizliği tekrardan yaşadım. Kayıtlarda yardım duası, enkazdan çıkma duası var, son dua diye bir şey söylemiş çok ilginçtir; Fatiha’yı bol bol okumuş. Umarım unutulmaz, umarım artık gerçekten yatay mimariye geçilir, şu an İstanbul’dayız burası da çok sağlam yapıların olduğu bir yer değil, elimizden geldiği kadar çaba göstereceğiz. Geçen senenin başında annem, babam, kızlar zaten son ailece videomuz o, hayatımızda geçirdiğimiz en güzel yılbaşıydı. Çocuklar büyümüş artık hanımın tabiriyle altlarını temizleme, yemeklerini yedirme derdi yok, kendi çapımızda çok güzel bir sofra hazırlamıştık. Yılbaşı derken yeni bir yıla girme ümidi, çocukların talepleri var; hediye istiyorlar vs. hayatında ilk defa babama kukuleta taktık. Müthiş bir yılbaşı geçirdik, hatta rahmetli eşim dedi ki ‘Mümtaz bu 15 yılın en güzel yılbaşını yaşadık’ bu gerçekten çok mutluyduk, kafayı yiyor insan. Artık yılbaşı kelimesinden nefret ediyorum, bu tür özel günler artık bize ceza, bana hiçbir anlam ifade etmiyor” ifadelerini kullandı.
-
Bir aile karbonmonoksit gazından zehirlendi
Edinilen bilgiye göre olay, Yeni Mahalle Nizamı Cedit Caddesi üzerindeki tek katlı evde meydana geldi. İşten dönen Emir Albayrak, evin kapısını açan olmayınca kapıyı kırarak eve girdi. Aile Ferhatlarını baygın halde bulan genç, durumu 112 Acil Servisine bildirerek yardım istedi. Bunun üzerine olay yerine polis ve sağlık ekipleri sevk edildi. Olay yerine ulaşan sağlık ekiplerinin ilk müdahalesinin sobadan sızan gazdan zehirlendikleri tespit edilen Harun Berat Albayrak (17), Hasan Albayrak (52), Hacer Albayrak (50), Meriç Albayrak (21) ve Hanife Durak (69) ambulanslarla Karabük Eğitim ve Araştırma Hastanesine kaldırılarak tedavi altına alındı.
Polis olayla ilgili inceleme başlattı. -
MÜSİAD İzmir’de “Günümüz Ailesi” konuşuldu
Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği İzmir’de gerçekleştirilen toplantıya bölge ve il müdürleri, STK’lar ve iş dünyası temsilcileri katıldı. Bilal Saygılı Camii Külliyesi Ertuğrul Gazi Konferans Salonunda gerçekleşen ve MÜSİAD İzmir Başkanı Gökhan Temur’un ev sahipliğindeki toplantının konuğu ise İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Saffet Köse oldu.
“Aileyi yaşat ki devlet yaşasın”
Programın açılış konuşmasını gerçekleştiren MÜSİAD İzmir Başkanı Gökhan Temur, “Biz aileyi; toplumun çekirdeği, kilit taşı, mayası olarak gören bir medeniyetin mensuplarıyız. Öyle ki bizim milletimiz alışverişte, sokakta, ticari ve sosyal hayatta tanımadığı insanlara dahi teyze, abi, amca gibi aile kavramlarıyla hitap eder. Güçlü bir ülke, güçlü bir millet, huzurlu bir toplum olabilmenin öncelikli şartı güçlü bir aile yapısına sahip olmaktır. Aileyi yaşatmadan ne devleti, ne de milleti yaşatabiliriz. Bu açıdan aile, millet varlığımızın temelidir, asli dayanağıdır” dedi.
“Aile tehdit altında“
“Aile kurumunda yaşanan bir sıkıntının siyasetten ticarete, eğitimden ikili ilişkilere kadar hayatın her alanına sıçraması kaçınılmazdır” diyen Temur, “Aile bağları çözülmüş, aile mefhumu ortadan kalkmış bir toplum ne kadar zengin, ne kadar gelişmiş olursa olsun ayakta kalamaz. Millet olarak elimizdeki en büyük imkân tüm projelere/saldırılara rağmen, halen varlığını güçlü bir şekilde devam ettiren aile kurumumuzdur. Egemen güçlerin, toplumların ifsadını öngören her türlü projelerinin, çalışmalarının karşısındayız. Günümüz dünyasında Aile kurumunu tehdit eden sınamaların boyutu da değişmiştir. Devletin tek başına bu tehditlerin üstesinden gelmesi mümkün değildir. Şayet millet olarak varlığımızı korumak istiyorsak, aile kurumuna hep birlikte sahip çıkmalıyız. Bizler elimizden telefonu, tableti, karşımızdaki televizyonu şöyle bir yana bırakıp aile fertleriyle daha çok hemhal olamazsak, zihinlerimizin kontrolünü engelleyemeyiz. Değişimi önce kendimizden, kendi şahsımızdan, kendi hayatımızdan başlatmazsak kimseye sözümüzü de geçiremeyiz” ifadelerini kullandı.
“Bizim geleneklerimizde, kaynaklarımızda böyle bir kavram yok”
Toplantıda konuşan İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Saffet Köse ise “Günümüz dünyasında egemen güçler, ailesiz toplum, cinsiyetsiz insan ve nikahsız ilişkiyi yaygınlaştırmak amacıyla ciddi çabalar sarf ediyorlar. Son zamanlarda popüler olan toplumsal cinsiyet eşitliği ya da adaleti, cinsiyet disforisi, cinsel yönelim, akran zorbalığı gibi kavramlar üzerinden aile kurumu temelinden dinamitleniyor. Özellikle ‘toplumsal cinsiyet’ projeleri tam anlamıyla doğrudan insanı ve aileyi hedef alan ve örtük biçimde yıkıcı etkiye sahip olan bir kavramdır. Bu kavramlar bize ait değildir. Geleneksel heteroseksüel ailede karı-koca arasındaki eşitsiz ilişkinin değiştirilerek kadını ezen ‘hegemonik erkeğin’ etkisizleştirilmesini hedefleyen “ataerkil yapı” tiplemesinin yetersiz kaldığından hareketle “toplumsal cinsiyet” kavramının geliştirildiğini bununla ‘gay’, ‘partner’, ‘erkek arkadaş’ farklı erkeklik tiplerini ezen hegemonik erkekliğin etkisizleştirilmesinin amaçlandığı konu ile ilgili Batılı literatürde anlatılmaktadır. Dolayısıyla toplumsal cinsiyetin cinsiyeti anlama projesi değil cinsiyet karmaşası oluşturma çabası olduğu bizzat bu yazarlar tarafından ifade edilmektedir” ifadelerine yer verdi.
Köse, sözlerine şunları da ekledi: “O zaman biz egemen erkekliği parçalamalıyız, değersizleştirmeliyiz ve farklı erkeklik tiplerini normalleştirmeliyiz diyorlar. Bunu da “toplumsal cinsiyet” kavramı üzerinden yapıyorlar. Hedefte de LGBTİ+’yi meşrulaştırma arzusu var. Bunu kendileri söylüyorlar.”“Sorunlar çeşitli olduğu gibi çözümleri de çeşitlidir”
Aileyi korumak için ciddi şekilde bilinçlenmeye ihtiyaç olduğunu aktaran Köse, “Çünkü alenin yıkımı devletin, toplumların yıkımıdır. Bugün aile ile ilgili en temel sorunun ne olduğunu sorarsanız şunu söylerim: Elbette sosyal problemler birçok etki altında gelişir ve sorunlar çeşitli olduğu gibi çözümleri de çeşitlidir. Ama bunlardan birisi merkezi konumda olabilir. Günümüz ailesi için de böyle temel bir problem var. O da: Anaların-babaların, analık-babalık rollerini oynamaması, oynamak isteyenlerin de bunu bilmemesi. Bazı sosyologlar, psikologlar ve psikiyatrların bir tespiti var. Bugün çocuklar için iki ana sorun var: Babalığın ölümü ve anneden yoksunluk sendromu. Yani çocuklar, anasız babasız büyüyorlar demek istiyorlar. Bizim kaynaklarımızda babanın velayet, annenin hidâne görevi vardır. Baba kanundur, sınırları çizer, kurallı yaşamayı öğretir, anne şefkat transfer eder. Anan-baba görevlerini yaparken de söz-eylem tutarlığına dikkat ederler, çocuklarına örneklik sergilerler, iyi bir model olurlar. Dolayısıyla bu çerçevede anneler-babalar, çocukları doğduğu andan itibaren onunla gerektiği şekilde ilgilenirler ve annelik-babalık yaparlarsa, çocuklarına sevgi ve güven aşılayabilirlerse, çocuklarına yaşlarına ve seviyelerine göre aile içi işlerde sorumluluk yükleyebilirlerse çocuklarda kendilerine bir saygı bilinci gelişir, bir aile kimliği, aileye aidiyet şuuru oluşur. Bugünün dünyasında buna her zamankinden daha çok ihtiyacımız var diye düşünüyorum. İnanın bunu başarabiliriz ama biraz iş ve kariyer planlarken orada çocuklarımızla ilgilenmeyi de düşüneceğimiz bir planlamaya ihtiyaç var. Yoksa önce kendimize sonra topluma canavar yetiştirmeye devam edeceğiz. Zira bir toplum için sevgisiz ve sorumluluk bilincinden mahrum büyüyen çocuklar ciddi bir tehlikedir” diye konuştu.
-
Şehit ailesinin acısına ortak oldu
Vali Şefik Aygöl, 1995 yılında şehit düşen Uzman Çavuş Ayhan Ünver’in ailesini yalnız bırakmayarak, elinde çiçeğiyle kapılarını çaldı. Vali Şefik Aygöl’e, Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürü İlkay Türkoğlu eşlik etti.
Aile görüşen Aygöl, acılarına ortak oldu, ellerini öptü ve yalnız olmadıklarını belirtti. Vali Aygöl, “Şehitlerimiz, hürriyet ve bağımsızlığımızın ölümsüz sembolleridir. Sizler bizlere şehitlerimizin emanetisiniz” ifadelerine yer verdi.
-
Hayırsever aileye vefa
Bolu’ya sayısız eser kazandıran hayırsever İzzet Baysal’ın anıt mezarı bakıma alınarak, İzzet Baysal Vakfı Başkanı Ahmet Baysal’ın 18 Ocak 2023 tarihinde hayatını kaybeden hayırsever eşi Solmaz Baysal için anıt mezar yaptırılıyor.
Anıt mezar yapım işini Bolu Belediyesi üstlendi. Belediye ekipleri, Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi (BAİBÜ) Gölköy yerleşkesi içindeki İzzet Baysal anıt mezarının yanına defnedilen Solmaz Baysal için yeni bir anıt mezar inşa ediyor. Ayrıca her yıl binlerce kişinin ziyaret ettiği Bolu’nun babası olarak tabir edilen insan İzzet Baysal’ın anıt mezarı ve çevresinde de peyzaj çalışmaları yapılıyor.
Söz konusu çalışmaların en geç 2 hafta içinde tamamlanması planlanıyor.
-
Ailesi kızlarının hastalığına çare arıyor
Didim’de kafe işletmecisi Kadir ve Senem Çelik’in kızları Deniz, 14 yıldır kulağının arkasında kapanmayan yara ile mücadele ediyor. Doğumundan bir süre sona yapılan rutin kontrollerinde kulağının arka kısmında fistül adı verilen bir deliğin tespit edildiğini kaydeden Anne Senem Çelik, “Kızım doğduktan sonra kontrol amaçlı götürdüğümüzde tespit edildi. 2018 yılında çocuk cerrahisindeki kontrolden sonra kulak arkasında yara oluştu.
Sonrasında İstanbul’a tedaviye gittik. Ardından İzmir’de Ege Üniversitesinde tedaviye gittik; MR çekildi. Ameliyat önerildi. Antibiyotik tedavisinin ardından 2019 yılında ameliyat oldu. Ameliyattan 20-25 gün sonra enfeksiyon oluştu. Ameliyat olduktan sonra yarası geçmedi. ‘1,5-2 senede geçer, vücut tepki veriyor, bekleyelim’ dediler. Aynı yerden yine gittik durumu anlattık. Geçmediğini ifade ettik; bize yeni hasta muamelesi yaptılar. Ege Üniversitesinde yangın çıkınca kızımı bu kez Marmara Üniversitesine götürdüm. Oradaki hocamız özelde ameliyat yaptı. Bize ‘O bölgeyi temizleyeceğiz’ dedi ama kısa süre sonra fayda etmediğini gördük. Bu süreç kızımın günlük yaşamını da olumsuz etkiledi” dedi.
Anne Senem Çelik, kızının doğduğu günden bu yana deniz kıyısında olmalarına rağmen denize giremediğini ve çocukluğunu yaşamadığını anlatarak, “Kızım okul hayatında da başarılı ama bu hastalık onu ruhsal olarak da etkiliyor. Son yaptığımız araştırmalar neticesinde, bu hastalıkla ilgili ABD’de bir yakınımız yardımcı oldu. ABD’deki bir hoca, iyi bir teşhis koyan hem KBB hem de boyun-baş cerrahisi olan bir ekiple ameliyatın gerekli olduğunu bildirdi. Biz de bu anlamda bu konuda bize yardımcı olabilecek doktor arıyoruz. Bu ameliyatın da bize maliyetinin 500 bin TL’ye yakın olduğunu bildirdiler. Umarım bu anlamda bizlere yardımcı olurlar. Kızımın artık bu hastalıktan kurtulup normal hayatına dönmesi tek isteğimiz” dedi.
-
En mutlu kareden geriye bir tek o kaldı
Kahramanmaraş merkezli depremlerde Hatay’da binlerce insan vefat etmişti. Asrın felaketine Antakya ilçesi Ürgen Paşa Mahallesi’nde yakalanan Hikmet Özkan’ın; eşi Zeynep, oğlu Kağan, kızları İlknur ve Buse enkazda kalarak hayatlarını kaybetti.
Kışı sıcak geçirmek için 2 katlı evlerinden apartman dairesine taşınan ve burada enkazda kalarak hayatlarını kaybeden 5 kişilik aileden geriye, deprem esnasında Antalya’da bulunan baba Hikmet Özkan kaldı. Evlatlarının acısıyla içi yanan Hikmet Özkan, aracına ailesiyle birlikte olduğu fotoğrafla donattı. Görenlerin dikkatini çeken fotoğrafın üzerinde bulunan ‘Depremzedeler, canım ailem’ sözleriyse duygulandırıyor. Ailenin katıldıkları bir düğününde çektirdikleri fotoğraftan geriye hayatta kalan Hikmet Özkan, bu mutlu anın fotoğrafını yanından ayırmıyor.
“Bu fotoğraftan geriye bir tek ben kaldım”
Kış ayını sıcak geçirmek için ailesiyle apartman dairesine taşındıklarını ve yaşadıkları apartmanın depremde çöktüğünü belirten Özkan, 45 yıllık evlerininse ayakta kaldığını ifade ederek “Bu evimizde doğal gaz olmadığından dolayı soba yakmak istemediler. Abisinin evi var, oraya gittiler amaçları ısınmak ve sıcak bir kış geçirmekti. 45 yıllık evimizde tek bir duvar yıkılmış, 20 yıllık bina yerle bir oldu. Doğal gaz olduğu için oraya geçtiler ve 15 gün sonra felaket oldu” dedi.
“Arabamın her yerinde hanımım ve çocuklarımın fotoğrafları var”
Aracının her yerinde eşinin ve 3 çocuğunun fotoğrafı olduğunu belirten Özkan, “Depremde hanımım ve 3 çocuk vefat etti. Yaşananlar Rabbimin takdiri. Aracımın arkasına bastırdığım fotoğrafı görenler dua ediyorlar. Bana korna çalıyorlar, 6 ay boyunca Kırşehir’e git gel yaptım. Arabamın her yerinde hanımım ve çocuklarımın fotoğrafları var. Eşim Zeynep, 27 yaşındaki kızım İlknur, 24 yaşındaki kızım Buse ve 20 yaşındaki Mersin’de üniversite okuyan oğlum vefat etti. Tek istekleri kışı sıcak geçirmekti. Evimiz hala ayakta duruyor, bir duvar yıkılmıştı. Burada olsalardı kesin yaşarlardı” şeklinde konuştu.
-
Cinayetten önce intihar notu paylaşmış
Beyoğlu’nda cinnet getiren şahıs, tartıştığı eşini ve 3 çocuğunu başından vurduktan sonra kendini de vurmuştu. Anne ve 3 küçük çocuk hayatını kaybederken, baba ağır yaralı olarak hastaneye kaldırılmıştı. Özgür N.’ın ailesini öldürdükten sonra sosyal medya hesabında intihar edeceği bilgisini paylaştığı ortaya çıktı. Özgür N., olaydan çok kısa süre önce ‘X’ hesabından yaptığı paylaşımda, “Böyle bir durumda ne denir? Nereden başlanır kelimelere bilmiyorum. Yaşadığım süre zarfında, duygusal olarak hayal kırıklığı yani insanın üzülüp kırılacağı ne kadar hissiyat varsa hepsinde defalarca öldüm. Fark edenler oldu, edemeyenler oldu. Herkesin canı sağ olsun. Gerçek ölümü ilk ve tek seferde yaşayacağım.
Çocukken yakınlarımın, eş, dost, akraba ölümlerine çok üzülüyordum. Fakat yaşım ilerledikçe iyi ki ölüm var, yani bu yalan ve samimiyetsiz sahte hayattan ebedi kurtuluş var diye yaratana şükrettim. Bir düşünün bu hayatı, menfaat ve çıkarlara dayalı hesaplarla, planlarla, açgözlüce ebediyen yaşadığınızı, düşüncesi bile ürkütücü. Konuşurken hitabetim iyidir. Ama işi satırlara dökmekte pek başarılı değildim. Ama ekranı kaydırıp baktım da, son defa yapıyorum diye her halde aklıma gelenleri güzel yazdım diye düşünüyorum. Ne kadar yazsan da her zaman bir şeylerin eksik kalacağını bildiğim, yaşadığım sürece edebiyat yapmayı sevmediğimden bu kadar yeter. Bu kararı almamda tek bir sebep veya neden veyahut da tek bir kişi yok. Beni gerçekten sevenlerden son özrümü dileyerek ölmeye karar verdim. Bu kararımın ne maddiyatla ya da herhangi bir dünyevi sebeple ilgisi yok. Çok sıkıldım her şeyden. Anlamsız geliyor artık. Eninde sonunda öleceğim. Ha bugün ha yarın. Eşimi ve çocuklarımı da çok sevdiğim için onları da bu yalan dünyadan kurtarmak istiyorum. Sevdiklerimi ve beni sevenleri son kez üzeceğim” ifadelerini kullandı.