Etiket: antibiyotik

  • Doğal antibiyotik ve şifa deposu

    Doğal antibiyotik ve şifa deposu

    Kocaeli’de havaların soğuk seyretmesiyle gribal enfeksiyon vakalarında artış görülmeye başlandı. Hastalıklara karşı doğal çözüm yollarına başvuran vatandaşlar ise paça çorbasına rağbet gösteriyor. Parça et, sakatat, kemik suyu ve sarımsakla özenle hazırlanan paça çorbası hem dillerde unutulmaz tat bırakırken, hem de hastalıklara karşı direnç kazandırıyor. Kış aylarının vazgeçilmezi ve şifa deposu olarak gösterilen paça çorbası bu özellikleriyle “doğal antibiyotik” görevi üstleniyor.
    Başiskele Yeşilyurt Mahallesi Çuhadar Caddesi ve Mahmut Paşa Caddesi keşişimi Yuvacık Sapağı mevkiinde bulunan Danyal Çorba Pilav ise birçok çorba çeşidiyle hizmet veriyor. Başiskele Belediye Başkanı Mehmet Yasin Özlü, Gölcük Belediye Başkanı Ali Yıldırım Sezer ve CHP Kocaeli Milletvekili Harun Özgür Yıldızlı’ın katılımıyla birkaç gün önce açılan mekan, ilçenin en çok tercih edilenleri arasında yer almayı başardı.

    “Bağışıklık sistemini güçlendiriyor”

    Lezzetin yanı sıra müşterilerinin sağlığına da katkı sağladıklarını söyleyen Şef Danyal Doğancıoğlu, “İnsanların bu lezzeti seveceğini düşünerek, bir işletme açma kararı aldım. Bizim sırrımız öncelikle taze malzemeler kullanmakta. Günün belirli saatlerinde özenle hazırladığımız paça çorbamızda, baharatların dengesi ve pişirme süresine de büyük önem veriyoruz. Şükürler olsun yeni açılmamıza rağmen müşteri geri dönüşleri oldukça olumlu. Lezzetin ve kalitenin peşinden giden bir müşteri kitlesi oluşturduk. Sık sık gelen müdavimlerimiz olmaya başladı, kısa sürede bunu başarmak bizi çok mutlu ediyor. Kış aylarında daha fazla talep alıyoruz, ancak yaz aylarında da paça seven müşterilerin olacağını düşünüyorum. Çorbamızı, her mevsim taze ve kaliteli malzemelerle hazırlıyoruz. Ayrıca çorbayı içerken yanında taze ekmek, limon, sarımsak ve baharatlarla servis edilmesini öneririm. Bu lezzeti daha da artırıyor. Soğuk kış günlerinde bir bardak sıcak paça çorbası, sadece lezzetli olmakla kalmayıp aynı zamanda sağlığımıza da destek oluyor. İçeriğindeki kemikten ve bağ dokusundan gelen kolajenle birlikte, vitamin ve mineral bakımından oldukça zengin bir içeriğe sahiptir. Bu özellikleri sayesinde bağışıklık sistemini güçlendiriyor ve vücudu kış aylarının olumsuz etkilerine karşı koruyor. İçeriğinde bulunan besinlerle bağışıklık sistemini destekler. Bu, hastalıklara karşı direncinizi artırarak koruma altına alır. Kemikten gelen kollajen ve içeriğindeki vitaminler, paça çorbasını doğal bir antioksidan kaynağı haline getirir” ifadelerini kullandı.

  • Kış aylarının doğal antibiyotiği

    Kış aylarının doğal antibiyotiği

    Yemeğin yanına en çok yakışanlardan birisi olan turşu aynı zamanda sağlık içinde oldukça faydalı. Kış aylarında gribal enfeksiyonlara karşı vücudumuzu koruyan bu besinin pek çok çeşidi de mevcut. Bunlardan bir tanesi de beyaz lahana turşusu Ağrı’da hamarat kadınların kış ayına hazırlık olarak yaptıkları beyaz lahana turşusu tam bir antibiyotik görevi görüyor. Kışın yemeklerimizin yanında sofralarımızı süsleyen doğal antibiyotik olduğunu söyleyen Türkan Doğan, “Şu an kışlık turşumuzu yapıyoruz. Lahanalarımızı getirdik, yıkadık, ayıkladık güzelce kestik doğradık.

    Havuçlarımızı doğradık biberlerimizle beraber karıştırıp küplerime koyacağım üstüne salamurasını dökeceğim. Kışlık turşumuz hazır olacak, daha önce tuzladığımız lahanaları dinlendirdik. Turşumuzun olmazsa olmazı sirke ve limon, tadını vermesi için sarımsak çok güzel aromasını veriyor” diye konuştu.

  • Antibiyotiğin yeri olmayan hastalıklar

    Antibiyotiğin yeri olmayan hastalıklar

    Doç. Dr. Mansur Doğan, “Kış hastalıkları, özellikle sonbahar ve kış aylarının gelmesiyle oldukça sık görülmeye başlandı. Özellikle gördüğümüz üst solunum yolu enfeksiyonları gibi kulak burun boğazı ilgilendiren hastalıklar. Bunlardan başta gribal enfeksiyonlar, özellikle de virüslerin neden olduğu soğuk algınlıkları şeklinde karşımıza geliyorlar” dedi.

    “Antibiyotiği her hastaya kullanmamak gerekiyor”

    Sözlerini antibiyotik kullanımı üzerine sürdüren Doç. Dr. Doğan, “Bu hastalarda dikkat edilmesi gereken şey, destek tedavisinin düzgün alınmasıdır. Bu hastalarda antibiyotiğin yeri yoktur. Tabi hastalığın beraberinde, eğer bakteriyel bir enfeksiyon eklendiyse tonsilit, faranjit, sinüzit, otit gibi enfeksiyonlara dönüştüğünü ve bunun da sebebinin bakteriyel olduğunu düşünüyorsak antibiyotik uygulaması yapılmaması gerekir. Elbette hastalığın tanısının bir hekim tarafından konulması gerekir. Tanısı konulduktan sonra tedavide antibiyotiğin etkisi ve yeri vardır. Antibiyotiği her hastaya kullanmamak gerekiyor. Antibiyotik kullanırken dikkatli olmak gerekir. Dozunda almak gerekiyor. Bu konu, uzman hekimlerin değerlendirmesi sonrası karar verilmesi gereken bir durumdur” şeklinde konuştu.

    “Hastalığı artırıcı sigara ve alkol tüketimini azaltmak çok önemli”

    Konuşmasının devamında koruyucu hekimlik hizmetlerine değinen Doç. Dr. Doğan, “Gerek kış hastalıklarında, gerekse de mevsimsel hastalıklarda dikkat edilmesi gereken en önemli nokta, koruyucu hekimlik hizmetleridir. Koruyucu hekimliğin iyi bir biçimde anlatılması gerekmektedir. Koruyucu hekimlikle anlatmak istediğimiz kış aylarında daha yoğun bir arada bulunulan, dış mekânlardan ziyade iç mekânların tercih edildiği durumlarda yakın temasın daha fazla olduğu ve bu hastalıklarda damlacık yoluyla bulaştığı için, hasta kişilerin enfeksiyonu birbirine bulaştırmaması önemli. Hasta kişilerin önce kendisini sonra da diğer insanları koruması gerektiğini, unutmaması lazım. Hastaların maske ve hijyen konusunda çok dikkatli olması gerekiyor. Maske ve mesafe bu konuda çok önemli. Yine sağlıklı beslenme, düzgün uyuma ile hastalığı artırıcı sigara ve alkol tüketimini azaltmak da çok önemli” ifadelerini kullandı.

    “Hastaların yeme içmelerine dikkat etmeleri gerekiyor”

    Açıklamasının sonunda kış hastalıklarının tedavisine dair bilgi veren Doç. Dr. Doğan, “Tedavi olarak, ilk önce istirahati öneriyoruz. İstirahatle ilk olarak yatak istirahati olarak anlaşılmaması lazım. Ayakta da olsanız bu daha çok dinlenme modunda olmalı. Hastaların yeme içmelerine dikkat etmeleri gerekiyor. Hekimlerinin uygun gördüğü tedavi şekline uyarak tedavi olmaları, bu hastalıkları atlatmalarında etkili olacaktır” dedi.

  • Antibiyotik kullananlar dikkat!

    Antibiyotik kullananlar dikkat!

    Diyarbakır Selahaddin Eyyubi Devlet Hastanesi’nde görevli Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Dr. Erkan Erbaş, “Dünya Antimikrobiyal Direnci Farkındalık Haftası” çerçevesinde açıklamalarda bulundu. Antibiyotik direncinin artmasıyla birlikte gelecek yıllarda en basit enfeksiyon hastalığının bile tedavi edilemeyeceğini ifade eden Dr. Erbaş, gereksiz yere, uygun olmayan dozda antibiyotik kullanımının özellikle antibiyotik direncine yol açan en önemli sebeplerden bir tanesi olduğunu vurguladı.

    Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) antimikrobiyal ilaç direncini dünyanın 10 küresel halk sağlığı tehdidi arasında değerlendirdiğini aktaran Dr. Erbaş, “Yapılan çalışmalarda göstermiştir ki, ilaca dirençli bakterilerin neden olduğu enfeksiyonlar sonucu tüm dünyada yılda yaklaşık 700 bin hasta hayatını kaybetmektedir. Antimikrobiyal ilaç direncinin 2050 yılında 10 milyon hastanın ölümüne yol açacağı tahmin edilmektedir. Antibiyotik ve antimikrobiyaller üzerinde durmak gerekiyor. Antibiyotik bakterileri öldüren ilaçtır. Antimikrobiyaller ise tüm mikropları yani bakterileri, virüsleri, parazitleri ve mantarları öldüren ilaçlar olarak ifade edilebilir” dedi.

    Bilinçsiz antibiyotik kullanımı sonucu ortaya çıkan dirençten dolayı basit bir enfeksiyon hastalığının bile tedavi edilemeyeceğini ifade eden Uzm. Dr. Erbaş, şöyle konuştu:

    “Özellikle bizim korkumuz şudur ki, mikroorganizmaların dirençlerinin daha da çok artmasıyla gelecek yıllarda basit enfeksiyonları dahi örneğin idrar yolları enfeksiyonunu bile tedavi edemeyeceğimiz endişesi var. Antibiyotiğin gereksiz yere, uygun olmayan dozda kullanımı özellikle antibiyotik direncine yol açan en önemli sebeplerden bir tanesidir. Bunun yanında tarımda ve hayvancılıkta uygun olmayan dozlarda antibiyotiklerin kullanıldığını görüyoruz. Bu da antimikrobiyal dirence yol açan en önemli sebeplerden bir tanesi olarak karşımıza çıkıyor. Antimikrobiyal dirençle mücadelede sadece bizim değil bütün paydaşların da bir arada çalışması bir çözüm bulunması gerekiyor.”

    Grip ve nezle halinde antibiyotiklerin kullanılmaması gerektiğinin altını çizen Uzm. Dr. Erbaş, “Hastalar başkalarının önerisiyle değil de bir hekim önerisiyle antibiyotik kullanması gerekiyor. “Hastalıklarla mücadele ederken hastalara çok önemli bir rol düşüyor. Üst solunum yolu enfeksiyonlarında sıklıkla virüsleri etken olarak görmekteyiz. Antibiyotik virüslere kesinlikle etki etmez. Bu hastalıkları tedavi ederken antibiyotik kullanılmamalıdır. Gereksiz yere kullandığımız antibiyotiklerle özellikle bağırsak floramızda ve tüm vücut floramızda bulunan faydalı mikropları öldürüyoruz” diye konuştu.

    “Hastalarımız başkalarının önerisiyle değil de bir hekim önerisiyle antibiyotik kullanılmalı”

    Özellikle enfeksiyon hastalıklarından korunmada el hijyenine çok dikkat edilmesi gerektiğine dikkat çeken Dr. Erbaş, “Aşılama burada çok önemli. Eğer ki vatandaşlarımız önerilen aşılarını yaptırırsa enfeksiyona yakalanma riski azalacaktır. Hastalarımız başkalarının önerisiyle değil de bir hekim önerisiyle antibiyotik kullanılmalı. Ülkemizde son yıllarda antibiyotik kullanımının kısıtlanmasıyla ilgili çalışmalar yapıldı. Şuanda eczaneden reçetesiz antibiyotik alamaz vatandaşlarımız. Bu yapılan çalışmalarla bir program dahilinde antibiyotik tüketiminin azaltılarak direnç gelişimin azaltılması hedeflenmektedir. Ülkemiz antibiyotik tüketiminde maalesef dünyada iyi bir noktada değil. Son yıllarda etkili politikalarla antibiyotik tüketiminin kısıtlanmasına rağmen halen antibiyotiğin en çok kullanıldığı ülkelerden biriyiz” şeklinde konuştu.

  • Uzmanından antibiyotik uyarısı

    Uzmanından antibiyotik uyarısı

    Antibiyotiklerin bakteriyel enfeksiyon hastalıklarının tedavisinde kullanılan ve insan sağlığı açısından çok büyük öneme sahip olan ilaçlar olduğunu belirten eczacı Emire Bengisu Keçeci, bilinçli antibiyotik kullanımına dikkat çekti.

    Keçeci, ”Antibiyotikler bakteriyel enfeksiyon hastalıklarının tedavisinde kullanılan ve insan sağlığı açısından çok büyük öneme sahip ilaçlardır. Antibiyotikler soğuk algınlığı veya grip gibi virüslerin yol açtığı enfeksiyonlarda etkili değildir. Bu gibi durumlarda kullanılmamalıdır. Sadece bakterilerin neden olduğu enfeksiyon hastalıklarında kullanılmalıdır. Antibiyotik kullanımı sonrasında hastalarda dengeli barsak florasının bozulması sonucu ishal gelişebilir. Hasarlı mikrobiyomu onarmak ve korumak için probiyotikler önemli bir araçtır. Bu nedenle probiyotik kullanımını tavsiye ediyoruz” dedi.

    “Sadece gerekli olduğunda doğru seçilen ilaçlarla, uygun dozda ve uygun sürede antibiyotik kullanılmalıdır” diyen Keçeci, sözlerini şöyle sürdürdü:

    ”Antibiyotiklerin doğru kullanılmaması, bakterilerin direnç kazanmasına yol açar. Antibiyotik direnci doğal olarak oluşur, ancak insanların antibiyotikleri yanlış kullanması süreci hızlandırmaktadır. Bu da daha uzun hastanede kalış süresine, daha yüksek tıbbi maliyetlere ve artan ölümlere yol açmaktadır. DSÖ’nün verilerine göre ilaca dirençli bakterilerin herhangi bir önlem alınmazsa her yıl 10 milyon ölüme yol açacağı öngörülmektedir. Bu yüzden bilinçli antibiyotik kullanımı toplum sağlığı açısından büyük önem arz etmektedir. Hayır. Her hastanın kendine ait özellikleri olduğu gibi her antibiyotiğin de birbirinden farklı özellikleri vardır. Hastaların bilinen kronik hastalıkları dışında yaş, gebelik, alerji gibi özel durumları da dikkate alınarak antibiyotik seçilmesi gerekir. Bu yüzden başka bir hasta için önerilen antibiyotiği kendiniz için kullanmamalısınız. Sadece doktorunuzun reçete ettiği ve eczacınızın tarif ettiği şekilde antibiyotikleri kullanmalısınız. İlaçları akılcı kullanarak antimikrobiyal direnci birlikte önleyelim.”

  • “Antibiyotikler virüse etki etmez”

    “Antibiyotikler virüse etki etmez”

    Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Özay Akyıldız, 18-24 Kasım Dünya Antibiyotik Farkındalık Haftası çerçevesinde antimikrobiyal direnç farkındalığını artırmak ve dirençli enfeksiyonların daha fazla ortaya çıkmasını ve yayılmasını önlemek amacıyla önemli bilgiler paylaştı. Doç. Dr. Akyıldız, antimikrobiyal ilaçların bakteriler (antibiyotikler), virüsler (antiviraller), mantarlar (antifungaller) ve parazitlerin (antimalaryaller dahil) neden olduğu enfeksiyonlar gibi çeşitli enfeksiyonlara karşı aktif olan ilaçlar olduğunu; antibiyotiklerin de modern tıbbın temelini oluşturan özel bir antimikrobiyal ilaç kategorisi olduğunu ifade etti.

    Antibiyotik dirençli enfeksiyonların her yıl yaklaşık 5 milyon ölüme katkıda bulunduğuna işaret eden Doç. Dr. Akyıldız, “Antibiyotikler hayat kurtarır, ancak yoğun ve kontrolsüz kullanılması bakterilerin bu antibiyotiklere farklı mekanizmalarla direnç geliştirmelerine yol açmıştır. Bir bakterinin bir antibiyotiğe dirençli hale gelmesi, artık o antibiyotiğin o bakterinin yol açtığı enfeksiyonların tedavisinde kullanılamayacağı anlamına geliyor” dedi. Dirençli bakterilerin ekonomik kayıplara da yol açtığına değinen Akyıldız, bu konuda toplumun bilinçlenmesi gerektiğini, aksi halde yaygın hastalıkların tedavi edilemez hale geleceğini ve modern hayat kurtarıcı prosedürlerin uygulanmasının daha riskli hale geleceğini söyledi.

    “Doktor önermedikçe kullanmayın”

    Geçmişte dirençli enfeksiyonların ağırlıklı olarak hastaneler ve bakım ortamları ile ilişkilendirildiğini ancak son on yılda dirençli enfeksiyonların daha geniş topluluklarda da görülmeye başladığını belirten Doç. Dr. Akyıldız, “Örneğin üriner sistem enfeksiyonu geçiren hastaların yaklaşık üçte birinde artık oral bir antibiyotik verilemiyor. Bu durum alt ve üst solunum yolu enfeksiyonları, deri ve yumuşak doku enfeksiyonları için de geçerli. Bu yüzden doktor önermedikçe kesinlikle antibiyotik kullanılmamalıdır” diye konuştu.
    Akılcı antibiyotik kullanımını sağlamak için tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de yoğun çabalar bulunduğuna dikkat çeken Doç. Dr. Akyıldız, antibiyotiklerin reçetesiz verilmemesinin sadece direnç gelişimi açısından değil ilaçların yan etkileri, gereksiz maliyet gibi sıkıntıları azaltmak açısından da çok önemli olduğunu vurguladı.

    “Gereksiz kullanımı bağışıklık sistemini zayıflatır”

    Özellikle solunum yolu enfeksiyonları gibi akut enfeksiyonların yüzde 80-90’ının virüslerden kaynaklandığını belirten Doç. Dr. Akyıldız şunları dile getirdi:
    “Antibiyotikler virüslere etki etmediği gibi ateş düşürücü olarak da kullanılmaz. Enfeksiyona neden olan bazı mikroorganizmaları öldürürken vücuttaki yararlı bakterileri de öldürerek bağışıklık sisteminin zayıflamasına neden olurlar. Antimikrobiyal dirençli mikroorganizmalar hayatta kalır ve çoğalır. Bu durum Metisiline dirençli Staphylococcus aureus (MRSA) gibi ”süper mikroorganizmaların” ve ilaca aşırı dirençli tüberküloz gibi mevcut ilaçlarla tedavi edilmesi zor veya imkansız olan bakterilerin ortaya çıkmasına neden olur. Tüm bunları önlemenin yolu antibiyotiklerin doğru ve dikkatli kullanılmasıdır.”

  • Çağın sessiz salgını

    Çağın sessiz salgını

    Sağlık Bakanlığı Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu (TİTCK) öncülüğünde akılcı antibiyotik kullanımına yönelik yürütülen çalışmalar ve bilgilendirmeler sonucunda, 2011’den bugüne antibiyotik tüketiminin yüzde 19 azalması sağlandı.

    Antibiyotik direnci, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ve birçok ülkenin üzerinde hassasiyetle durduğu, çözüm yolları geliştirmek için çaba sarf ettiği konuların başında geliyor.

    Kısaca bir mikroorganizmanın antibiyotiklerin etkilerine karşı durabilme yeteneği olarak tanımlanan direnç gelişimi, uluslararası kuruluşlar ve uzmanlarca çağın sessiz salgını olarak da adlandırılıyor.

    10 MİLYON İNSANIN YAŞAMI TEHLİKE ALTINDA

    Uluslararası son verilere göre, antibiyotiklere dirençli bakterilerin yol açtığı enfeksiyonlar nedeniyle her yıl dünyada yaklaşık 700 bin kişi yaşamını yitiriyor. Antimikrobiyal direnç gelişimi önlenemez ve etkili antibiyotikler geliştirilemezse 2050’de yaklaşık 10 milyon insanın enfeksiyon kaynaklı yaşamını kaybedeceği belirtiliyor.

    Doğru kullanımıyla insan hayatı için mucize olabilen antibiyotiklerde direnç gelişimi, yoğun ve gereksiz tüketim sonucunda ortaya çıkıyor. Bu direnç gelişimi sadece insan sağlığını değil hayvanları ve tarımı da olumsuz etkiliyor.

    ANTİBİYOTİK TÜKETİMİ YÜZDE 19 AZALDI

    DSÖ, Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) gibi kuruluşlar, artan antibiyotik direncine çözüm oluşturmak için hükümet yetkilileri, ilaç şirketleri, sivil toplum ve BM örgütleriyle bir ittifak oluştururken, Türkiye’de Sağlık Bakanlığı TİTCK öncülüğünde akılcı ilaç ve antibiyotik kullanımına yönelik program yürütülüyor.

    Bu program kapsamında antibiyotik reçeteleyen hekimlere, sağlık çalışanlarına yönelik çalışmalar yapılırken, toplumsal farkındalığı artırmaya dönük bilgilendirme broşürleri ve toplantıları düzenleniyor.

    Gereksiz antibiyotik kullanımını önlemeye yönelik bu çalışmalar sonucunda, Türkiye’de antibiyotik tüketiminin yüzde 19 azaltılması sağlandı.

    1000 KİŞİ BAŞINA DÜŞEN GÜNLÜK ANTİBİYOTİK TÜKETİM MİKTARI 34,2

    TİTCK verilerine göre, 1000 kişi başına düşen günlük antibiyotik tüketim miktarında da düşüş kaydedildi.

    2011’de 42,2 birim olan 1000 kişi başına günlük antibiyotik tüketimi, 2016’da 40,1’e geriledi. Yıllar içinde belli oranlarda azalma ve kısmi artışların ardından geçen yıl itibarıyla 1000 kişine başına düşen günlük antibiyotik tüketim miktarı 34,2 olarak kaydedildi.

    Antibiyotik direnç gelişiminin azaltılması amacıyla yürütülen çalışmalarla bu oranın ilerleyen yıllarda daha da aşağı çekilmesi hedefleniyor.

    ANTİBİYOTİKLER AĞRI KESİCİ YA DA ATEŞ DÜŞÜRÜCÜ DEĞİL

    Uzmanlar, antibiyotiklerin sadece bakteriyel enfeksiyonlarda etkili ve tedavi edici olduğuna dikkat çekiyor.

    Ağrı kesici, ateş düşürücü olmayan ve gelişi güzel kullanılmaması gereken antibiyotiklerin sadece bakteriyel enfeksiyon varlığında, hekim tavsiyesiyle belirtilen sürede kullanılmaları önem taşıyor.

  • Rusya ve Almanya’ya organik antibiyotik

    Rusya ve Almanya’ya organik antibiyotik

    Nüfusunun yüzde 80’inin tarım ve hayvancılıktan geçimini sağladığı Aksaray’da üretilen organik sarımsaklar yurtdışına ihraç ediliyor. Türkiye’de ilk olan sarımsak ihracatı Aksaray’ın merkeze bağlı Acıpınar köyünden gerçekleştirilirken, organik ve GDO’suz olarak üretilen sarımsaklar yurtdışından yoğun talep görüyor. Aksaray dışında Türkiye’nin hiçbir ilinden yurtdışına sarımsak ihracatı yapılmazken, 2017 yılında Rusya ile başlayan ihracata şimdi de Almanya talepte bulundu. Aroması, selenyum ve germanyum oranlarının yüksek olması ve iri taneli olması nedeniyle talep edilen sarımsaklar yurtdışında antibiyotik ilaç üretimi yapan fabrikalarda ilaçlarda kullanılıyor. 2017 yılından beri her yıl Rusya’ya yapılan sarımsak ihracatında bu yılki talep 200 ton. Bin ton talepte bulunan Almanya ise Tarım ve Orman Bakanlığınca yapılan anlaşma sürecini bekliyor.

    “Şu an Rusya’ya gidiyor ama Almanya ile anlaşma halindeyiz”

    Acıpınar köyünde Aydın Öngün (65) ve gelini Ebru Öngün (25) tarafından üretilen sarımsakların pazarlama ve satışında yardımcı olan Uğur Öngün (32), 15 yıldır ailesinin sarımsak ürettiğini ve geçimini bu şekilde karşıladığını belirterek, “Ben yurtdışında eğitimlerimi tamamladıktan sonra buraya gelip aileme satış noktasında bazı firmalarla iletişime geçtim ve başarılı olduk. İlk defa Türkiye’den Rusya’ya 2017 yılında ilk sarımsak ihracatımızı gerçekleştirdik ve hali hazırda ihracatımız devam ediyor. Şu an özellikle Rusya’ya gidiyor ama Almanya ile anlaşma halindeyiz. Anlaşmamız kabul olursa bu yıl büyük bir miktar Almanya haline göndermeyi planlıyoruz. Şu an oraya numunelerimiz gitti. Taleplerimiz yüksek, çok büyük derecede bir talep var. Özellikle bizim kendi Aksaray sarımsağımızdan” dedi.

    “Selenyum ve germanyum oranlarının yüksek”

    Türkiye’nin bazı bölgelerinde sarımsak üretimi yapıldığını, ancak Aksaray’daki sarımsağın bazı minerallerinin yüksek olduğunu belirten Uğur Öngün, “Türkiye’nin 4-5 bölgesinde sarımsak üretimi gerçekleştiriliyor. Ancak bizim Aksaray’da üretimini yaptığımız sarımsaklar özellikle kışlık bir çeşit olduğu için, raf ömrü uzun olduğu için ve Rusların antibiyotik firmasında, fabrikasında kullandıkları için, içindeki selenyum ve germanyum oranlarının yüksek olmasından dolayı, acıdaki keskinliğini de gösteriyor bu arada. Bu aromasından çok memnun kaldıkları için şu an bizden aşırı derecede bir talep, bin ton kadar bir talepte bulundular. Antibiyotik fabrikasının alma sebebi ise bizim Aksaray’da Tuz Gölü havzası ve Hasan Dağı’nın topraklarındaki elementlerin sarımsağı etkilemesi, yani sarımsaktaki selenyum ve germanyum oranlarının yüksek çıkması, antibiyotik firmasının bunu detaylı bir şekilde laboratuvarlarında inceleyip buna aşırı derecede bir talep etmesiydi. Biz de buna bağlı olarak şuan üretimimizi geliştirdik, yükselttik” diye konuştu.

    Rusya aynı sarımsağı üretmeye çalıştı ama başaramadı

    Rusya’nın aldığı sarımsakların bir kısmını ilaç fabrikasında kullandığını belirten Uğur Öngün, bir kısmını da aynı özelliklerde yetiştirmek istedikleri uçun kullandıklarını belirterek, “Onlar bir kısmını antibiyotik firmasında değerlendiriyorlar, antibiyotikte kullanıyorlar. Bir kısmını da Türkiye’den ürün almamak için üretmeye çalışıyorlar. Bizim görüşme yaptığımız mühendislerle, orada çok küçük bir alanda üretim yapmışlar ama iklim şartları ve toprak yapısından dolayı maalesef istenilen sonuçlara ulaşılamamış. Bu nedenle de aşırı talep var. Bu yıl inşallah bin ton kadar Almanya’ya gönderme planımız var” ifadelerini kullandı.

    “Organik sarımsaklar GDO taramasından sonra gönderiliyor”

    Rusya’nın her türlü test ve laboratuvar sonuçlarına baktığını belirten Uğur Öngün, “Şu an üretim alanımız ortalama yüz bin metrekare alanda. Ortalama buradan 200-220 ton bandında üretimimiz var. Ama ihracata uygunluk düzeyi ise ortalama 150-160 ton bandında. İhracat yaptığımız için aslında biz ilk defa Rusya’ya ürün gönderirken, biliyorsunuz Rusya çok sıkıntılı bir ülke ihracat noktasında. GDO taramaları istedi bizden. Ürünlerimizi suladığımız baraj sularımızın tahlil raporlarını dahi istedi. Çünkü organik tarım yapıyoruz, organik tarımda her şeye dikkat etmemiz gerekiyor. Biz ihracattan önce bunların GDO taramalarını ve tescili için başvuru yaptık. Şu an tescil noktasında Aksaray Ticaret Odamız zaten devam ettiriyor. GDO taramalarımız ise Ankara’da Tarım Bakanlığında yaptırıyoruz. Ürünlerimizin her hangi bir GDO’su yok. Genetiğiyle hiçbir şekilde oynanmamış, insan sağlığına her hangi bir sıkıntısı yok ve organik tarım olarak da devam ediyoruz. Bu da dış pazarda bizim için çok büyük bir artı” şeklinde konuştu.

    Sarımsaklara çocukları gibi bakarak yetiştirdiklerini belirten Ebru Öngün, “Bizim sarımsaklarımız Aksaray’da değil Türkiye’de bir ilk. Organik tarım ve Türkiye’de ilk ve tek ihracatı biz yapmış bulunmaktayız. Sarımsaklarımız çok değerlidir. Aroması olsun, ilaçsız, katkısız üretimi olsun her türlü Türkiye’yi şaha kaldırmış bulunmakta. Sarımsaklarımıza kendi ellerimizle çocuğumuz gibi bakarak büyütüyoruz” dedi.
    İşletme sahibi Aydın Öngün ise “Antibiyotik ilaç fabrikalarında kullanıyorlar bizim buradaki sarımsağı. Gübresiz olduğu için, organik olduğu için, bakanlıkla çalıştığımız ve kaç tane denetimden geçtiğimiz için onlar öyle ilaç sanayiinde kullanıyorlar. Almanya ve Rusya’nın antibiyotiğini buradan biz gönderiyoruz” diye konuştu.

  • Bursa İl Sağlık Müdürü uyardı!

    Bursa İl Sağlık Müdürü uyardı!

    Bursa İl Sağlık Müdürü Fevzi Yavuzyılmaz, gereksiz antibiyotik kullanmamaları konusunda vatandaşları uyararak, “Hekiminiz reçete etmediği zaman antibiyotik kullanmayın ve hekiminizin gerekli gördüğü antibiyotiği mutlaka verilen doz, şekil ve sürelerde kullanın” dedi.

    Yavuzyılmaz, 16-22 Kasım Dünya Antibiyotik Farkındalık Haftası dolayısıyla yaptığı açıklamada, antibiyotik direncinin tüm dünyayı ilgilendiren önemli bir sağlık sorunu olduğunu söyledi.

    Gereksiz antibiyotik kullanımı konusunda vatandaşları uyaran Yavuzyılmaz, şunları aktardı:

    “Antibiyotiklerin hem insanlarda hem de tarım ve hayvancılık sektörlerinde uygunsuz kullanımı, hijyen yetersizliği, aşılama ve enfeksiyon kontrol önlemlerinin yetersiz uygulanması gibi nedenler antibiyotik direncinin ortaya çıkmasını ve yayılmasını arttırıyor. Akılcı antibiyotik kullanımının sağlanması için öncelikle kanıta dayalı tanı yöntemleri kullanılarak enfeksiyonların tanısının doğru konulması şart. Tanının mikrobiyal testler ile desteklenmesi antibiyotik seçiminde en önemli süreçtir. Antibiyotik duyarlılık testlerinin standardizasyonu etkene yönelik antibiyotik tedavisinin daraltılmasına olanak verir. Böylece gereksiz geniş spektrumlu antibiyotik kullanımının azaltılması mümkün olur.

    Nezle ya da grip gibi virüslere bağlı enfeksiyonlarda antibiyotiklerin tedavide yerinin olmadığı ve gereksiz antibiyotik kullanımıyla istenmeyen yan etkilerin görülebileceği unutulmamalıdır. Enfeksiyonlara karşı mücadelede, hijyen, sanitasyon, sağlık bakımı, el hijyeni gibi standart önlemleri içeren gerekli bütün enfeksiyon kontrol önlemlerinin uygulanmasının sağlanması, aşı ile önlenebilen hastalıklarda etkili bağışıklama programlarının yürütülmesi de önem arz etmektedir. Hekiminiz reçete etmediği zaman antibiyotik kullanmayın ve hekiminizin gerekli gördüğü antibiyotiği mutlaka verilen doz, şekil ve sürelerde kullanın. Bu yalnızca siz ve aileniz için en iyi tedaviyi sağlamakla kalmamakta, toplumda antibiyotik direnci riskinin azalmasını da sağlayacaktır.”