Etiket: Arkeoloji

  • Uzuncaburç Ayağa Kalkıyor

    Uzuncaburç Ayağa Kalkıyor

    Silifke ilçesinde kazı çalışmaları devam eden Uzuncaburç Antik Kenti ile ilgili İçel Sanat Kulübü’nde “Uzuncaburç Ayağa Kalkıyor” konulu söyleşi ve sergi düzenlendi. İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aydınoğlu, söyleşide, bir süredir kentin gündeminde olan Uzuncaburç’un Mersin’in en güzel ören yerlerinden biri olduğunu ancak akademik olarak ele alınmadığını söyledi.

    Bölgede kazı çalışmalarına 2020’de başladıklarını belirten Aydınoğlu, kazıya başlamak için hazırladıkları projeleri ve yaşadıkları süreci anlattı. Mersin’in kültürel varlıklar açısından zengin olmasına rağmen Antalya, Muğla ve İzmir kadar bilinmediğine işaret eden Aydınoğlu, bu açıdan kentteki tüm aktörlerin bir araya gelmesi gerektiğini vurguladı.

    “Avrupa’da adını duyurmaya başladı”
    Önümüzdeki 4 yılın Türkiye’deki arkeolojik kazılar için ‘altın çağ’ olacağını belirten Aydınoğlu, “Biz de Mersin olarak bunu iyi değerlendirmeliyiz” diye konuştu. Uzuncaburç Antik Kenti’nde uyguladıkları projeyi anlatan Aydınoğlu, şöyle devam etti: “Uzuncaburç’ta inanılmaz şeyler var. Avrupa’da adını duyurmaya başladı ama en büyük eksiğimiz bunu kente duyurmak noktasında. Kente kimlik, kazanç ve karakter katan şey kültür, sanat ve spordur. Ticaret tabiki önemli ama sadece ticaret kentiyiz diyemeyiz. Çünkü ticaretten elde ettiğiniz gelirin gideceği bir yer lazım. Kültür, sanat ve spor ayrı bir şeydir. Bir kenti tanımlarken kente karakter katan değerler öne çıkar. Mersin bu anlamda çok şanslı çünkü ayakta duran tarihi zenginlikler var. Buraya turist gelmesi, bunların ayakta durması sağlanmalı. Uzuncaburç için ‘2 bin yıldır orada duruyor’ diyorduk, ama şimdi orada inanılmaz projeler yapıyoruz. Bakanlık destekleri devam ettiği sürece önümüzdeki 10 yılda Avrupa’daki en önemli arkeolojik alan modellerinden birini uygulayacağız. İçinde çok güzel korunmuş arkeolojik eserler, tescilli bağlar var. Kırsal üretim yapılıyor. Yörük evlerinin 4’ünü kamulaştırdık ve restore ettik. Proje tamamlandığında burası Avrupa’nın en önemli arkeolojik parklarından biri haline gelecek.”

    Geçmişte Erdemli ilçesindeki Kanlıdivane Antik Kenti’nin de şu anki Uzuncaburç Antik Kenti gibi dağınık olduğunu belirten Aydınoğlu, “Üniversite olarak orada kazılar, deneysel arkeoloji yaptık, 4 adet zeytinyağı presini kullanılır hale getirdik. Yürüyüş yolları, tabelama çalışması yaptık. Orada bir gezi parkı, çok sayıda eser, seyir terası, bilgi var. Bunları bir düzene koyduğumuz zaman kentin ismi tanınıyor. Giden herkes bize ne kadar güzel olmuş diye mesaj yazıyor. İşte Uzuncaburç da Kanıdivane’nin bir üst modeli olarak önümüzdeki 5 yıl içinde Avrupa’da duyulacak. Valilik ve belediyeler de oraya büyük yatırımlar yapıyor. Bunu hepimiz sahiplenmeliyiz” dedi.

    “Defineciler kuleye yürüyüşe geçmişler”
    Uzuncaburç Antik Kenti’nin, Olba bölgesinin başkenti ve dini merkezi olduğunu, kalıntılar açısından da zengin olduğunu vurgulayan Aydınoğlu, antik kentteki yapıların da çok iyi korunduğunu kaydetti. Antik kentteki projelerin devam ettiğini dile getiren Aydınoğlu, şöyle konuştu: “En ilginçlerden birisi benim de hayalim olan Hellenistik Kule Kazısı ve Restorasyon projemiz devam ediyor. Kule 30 metre ama bazı yerlerden ayrılma, yıkılma tehlikesi var. Kulenin içine girdiğinizde tahrip olmuş taşlar görünüyordu. 1990’lardaki basit restorasyon kulenin bugünlere kadar gelmesini sağladı. Zor şartlarda kazılar yaparak merdivenleri, Bizans döşemelerini ortaya çıkardık. Kahramanmaraş merkezli depremlerde de içeride ve dışarıda kurduğumuz iskeleler kuleyi korudu. Önce kazılar yaptık, sonra tadilata başladık. Çalışmaların ardından alandan ayrıldık. Zincir, kamera, ışık taktık ama Türkiye’nin çeşitli yerlerinden toplanan defineciler kuleye yürüyüşe geçmişler. Jandarmanın müdahalesi ile bunlar alındılar. Kazı yaparak bu değeri kente kazandırmaya çalışıyoruz ama bir yandan da bunlarla uğraşıyoruz.”

    Kazılar bittikten sonra kuleyi korumaya karar verdiklerini aktaran Aydınoğlu, “30 metre yükseklikte on binlerce taş ile yapılmış yapıda bir tane yeni taş kullanmadık. Tüm taşları yıkadık, tamir ettik, doldurmalar yaptık. İşçi bulamayınca köyden kadın bulduk, öğrettik onlara da yaptırdık. Ayrıca bir çatı ve yağmur suyu drenaj sistemi yaptık. Kule yerinden oynamasın diyerek çelik iskeletler inşa ettik. Burada çok büyük bir mühendislik işi yapıldı diyebiliriz. Amacımız kuleyi bir kaç nesil daha ayakta tutmak oldu. Şimdi bu konuyla ilgili bir film hazırlattık UNESCO’ya sunacağız” ifadelerini kullandı.

    Yörük evleri restore ediliyor
    Aydınoğlu, bölgedeki Yörük evlerinin bazılarının antik yapının üzerinde olduğunu, bunlardan da 12’sinin kamulaştırıldığını söyledi. Valilik ve Üniversite olarak ilk etapta 4’ünün restorasyonunun tamamlandığını aktaran Aydınoğlu, “Arkeolojik tescilli alan olduğu için maliyetler ne yazık ki 4 kat artıyor. Birini satış ofisi olarak planladık. Birini ziyaretçi merkezi yapacağız. Birini de kafeterya ve güvenlik merkezi olarak kurguladık. Diğer 8 evin de ihalesi hazır, en son kuruldan geçti. Kalan 8 evi de buraya kazandıracağız. Herkes elini taşın altına koyuyor. Eğer yapabilirsek bu yıl 8 evin restorasyonunu başlatmak istiyoruz” diye konuştu.

    Antik kentte yapılan ve yapılacak projeleri anlatan Aydınoğlu, bölgenin zamanla tanınacağını ve daha gezilebilir bir yer haline geleceğini belirtti. Uzuncaburç’ta bugüne kadar ki anlayışın dışına çıkarak alan yönetimi geliştirdiklerini ifade eden Aydınoğlu, şunları kaydetti: “Kültür ve Turizm Bakanlığı ören yerindeki yapıları ayağa kaldırıyor. Ama bu ören yerinin içinde bulunduğu bir de köy var. Köyün okulları, yürüyüş yolları, tabelaları var. Köylüye eğitimler verilmesi gibi çalışmaları belediyelerle yapıyoruz. Parklar, okullar, yollar hepsi düzenleniyor. Büyükşehir Belediyesi ile anlaştık, arkeoloji koruma stratejisini hazırladık. Satış ofisleri, oturma yerleri olacak. Belediye 3 binayı satın aldı; bunların da restorasyon projesi kuruldan geçti. Burası yakın zamanda kafeterya ve sergi salonu için kullanılacak. Böylece Uzuncaburç’a gelenler köyün içini de kullanarak zaman geçirme imkanı bulabilecekler. Kadınlara verilen eğitimlerle düzenli olarak tezgahlar açılacak, satış imkanları sunulacak. Burayı yaşayan bir yer haline getireceğiz. Bir yandan arkeolojik alanı yönetmeye diğer yandan da içinde bulunduğu çevreyi yönetmeye çalışıyoruz. Birlikte bir model oluşturabilirsek Türkiye’nin, Avrupa’nın en önemli modellerinden biri haline gelecek.”

  • En Önemli 10 Arkeolojik Keşfi arasında

    En Önemli 10 Arkeolojik Keşfi arasında

    PAÜ İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Arkeoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Bilal Söğüt başkanlığında yürütülen Stratonikeia Antik Kenti ve Lagina Kutsal Alanı’ndaki arkeolojik kazı ve restorasyon ve çizim çalışmaları yılın 12 ayı devam etmekte olup antik dönemlerden günümüze farklı yapı ile kalıntılarda kazı ve restorasyon çalışmalarına devam ediyor.

    Dokuz ayrı döneme ait yoğun kalıntıların bulunduğu Stratonikeia’da antik dönem yapılarının yanı sıra özellikle Türk dönemi eserleri ve buluntuları önemli bir grubu oluşturuyor. Prof. Dr. Bilal Söğüt ve ekibinin yürüttüğü kazı çalışmalarında Roma İmparatorluk Dönemi’ne ait Roma Hamamı’nın Frigidarium bölümünde yapılan kazılarda günümüzden Roma Dönemi’ne kadar tarihlenen yapı kalıntıları ve buluntular ele geçirildi. Bunlar arasında milattan önce ikinci yüzyıl ortalarına ait antik dönemin ilham perilerinden dansı temsil eden Mousa Tersichore’ye ait olan heykel ile milattan sonra ikinci yüzyıl ortalarına ait farklı yaşlarda üç ayrı çocuğa ait ayak izleri ünik eserler arasında yer aldı.

    2 Buluntu, 2023 Yılında Türkiye’de öne çıkan 10 Arkeolojik Keşif Listesi’nin 6. ve 8. sırasında yer aldı

    Arkeofili tarafından, arkeologlar arasında yapılan anket sonuçlarına göre “2023 Yılında Türkiye’de Öne Çıkan 10 Arkeolojik Keşif” Listesinin altıncı sırasında M.S. 2. yüzyıla ait tuğlalar üzerindeki 2-3 yaşlarında 3 çocuğa ait ayak izleri yer alırken, listenin sekizinci sırasında ise M.Ö. 2. yüzyıl ortalarına ait antik dönemin meşhur heykeltıraşlarından Philiskos’un tipinde yapılmış olan dans eden Mousa heykeli de yer aldı. Antik döneme ait sosyal hayat, mimari ve plastik sanatı ile ilgili önemli verilere ulaşılmasını sağlayan buluntular, Stratonikeia’nın dokuz ayrı döneme ait kalıntıları ve yerleşim dokusu dışında, 2023 yılında ele geçen eserleri ile de ilgi merkezi haline gelmesini sağladı.

  • Arkeoloji hiç bu kadar eğlenceli olmadı

    Arkeoloji hiç bu kadar eğlenceli olmadı

    Tarihi ve kültürel miras çalışmaları çerçevesinde Türkiye’de örnek çalışmalara imza atan Bursa Büyükşehir Belediyesi, 8 bin 500 yıllık Arkeopark’ta şehrin tarihi değerini ülke vitrinine çıkaracak bir etkinliğe daha imza attı. Türkiye’nin ilk arkeoloji festivali olma özelliği taşıyan ve ilki 2020 yılında yapılan Arkeoloji Festivali’nin üçüncüsü Aktopraklık Höyük Arkeopark ve Açık Hava Müzesi’nde düzenlendi. Şehir içinden ve şehir dışından birçok vatandaşın büyük ilgi gösterdiği festival, 7’den 70’e her kesime hitap eden eğlenceli aktivitelere imza attı.

    Tarihi bölgede hazırlanan stantları gezen katılımcılar, restorasyon, kilden çömlek yapımı, çarkta çömlek yapımı, kağıt atölyesi, fosil kolye yapımı, kalıp baskı, mancınık yapımı, güneş saati yapımı, ilkel el matkabı, sikke basım, mandal kukla, çini boyama, Hitit çivi yazısı, kumaş boyama, doğada ateş başlatma gibi birçok deneyimi keyifle yaşadı. Aileleriyle festivale katılan çocuklar ise tekstil baskı, çömlekçi çarkı, çatlak yumurta boyama, kâğıt atölyesi, boyama, hazine avı gibi faaliyetlerle unutamayacakları bir gün geçirdi. Uzman personeller eşliğinde arkeoloji kazı yapan çocuklar, toprak altından buldukları çömlekleri büyük bir mutlulukla çıkardı. Alan içerisinde hazırlanan drama atölyeleriyle arkeoloji tutkunları zamanda yolculuk yaptı.

    Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş da festival alanını gezip, atölye çalışmalarında çocuklara eşlik etti. BESAŞ standında çocuklarla birlikte ekmek hamuru hazırlayan Başkan Aktaş, fırının başında ekmeklerin pişme aşamasını da takip etti. Uygarlıklar beşiği Bursa ve çevresinin, çok eski çağlardan beri yerleşimlere sahne olduğunu hatırlatan Başkan Aktaş, “Bursa’nın medeniyet birikiminin en önemli göstergelerinden biri de Aktopraklıkta gerçekleştirilen çalışmalarla ortaya çıkmıştır.

    Arkeopark, bir açık hava müzesi olarak, kentin kültürel mirasına ve 8 bin 500 yıl öncesine uzanan köklü arkeolojik değerlerine şahit olma şansı sunuyor. Büyükşehir Belediyesi olarak 2014 yılından bu yana Aktopraklık Höyük kazılarına sağladığımız desteği, bu yıl üçüncüsünü düzenlediğimiz Arkeofest etkinliği ile sürdürüyoruz. Festival, ülkemizin ilk ve tek arkeoloji festivali olması açısından büyük önem taşıyor. Bu yıl Türkiye’deki farklı kurum, kuruluş ve müzelerden 37 arkeoloji atölyesi ile etkinliğimizi zenginleştirdik.

    Festivali, her yaştan misafirimize hitap edecek şekilde planlayıp çocuklara, gençlere ve yetişkin ziyaretçilere özel atölyeler hazırladık. Festivalin hazırlanmasında emeği geçen ve iki gün boyunca bizi burada yalnız bırakmayan tüm arkeoloji meraklılarına teşekkür ederim” dedi.

  • Yeni bir kilise gün yüzüne çıkıyor

    Yeni bir kilise gün yüzüne çıkıyor

    BUÜ’lü akademisyen İbrahim Hakan Mert tarafından hazırlanan SGA-2023-1228 numaralı “Dönemler Boyunca İnanç, Kült ve Kutsal Alanlar. Priene’de Helenistik, Roma İmparatorluk ve Geç Antik Dönemlerdeki Dini Dinamiklerin Araştırması” başlıklı proje, BUÜ Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinatörlüğü’nün Araştırma Üniversiteleri Destek Projesi (ADEP) çerçevesinde destek almaya hak kazandı. Söz konusu projede; Priene’deki farklı inançlara ait tapınak, sinagog ve kilise gibi yapılar araştırılarak, çok tanrılı dinlerin yanında Yahudilik ve Hıristiyanlık gibi tek tanrılı dinlerin de temsil edildiği kentteki dini dinamiklerin daha iyi anlaşılması hedefleniyor.

    Daha tanınır hale gelecek

    Çalışma hakkında açıklamalarda bulunan Prof. Dr. İbrahim Hakan Mert, yürütücülüğünü üstlendiği proje ile bilimsel çıktıların yanı sıra yılda ortalama 40 bin turistin ziyaret ettiği Priene’nin inanç turizmi çerçevesinde daha tanınır hale getirilmesini amaçladıklarını söyledi. Projede farklı üniversite ve disiplinlerden akademisyenlerin de bulunduğu bir proje ekibi kurduklarını aktaran Prof. Dr. Mert; “Hem çok tanrılı Helen inancı hem de tek tanrılı Yahudilik ve Hristiyanlık inançlarının temsil edildiği Priene’nin kült topografyasının harita ve modellemesini hazırlayarak kentin daha etkin tanıtımını sağlamak istiyoruz. Proje ekibinde Üniversitemiz Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü, İstanbul Üniversitesi Veteriner Fakültesi Anatomi Anabilim Dalı, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Bizans Sanatı Anabilim Dalı ve Kastamonu Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’nden akademisyenler yer alıyor. Bunun dışında iki yüksek lisans öğrencisi de projeye katkı sağlayacak” dedi.

    Yeni bir kilise gün yüzüne çıkıyor

    T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın izniyle Bursa Uludağ Üniversitesi adına 2014 yılından itibaren kazı başkanlığını üstlenen Prof. Dr. İbrahim Hakan Mert, Priene kazıları hakkındaki güncel bilgileri de aktardı. Kentin Doğu Nekropolünde 2015 yılında gerçekleştirdikleri yüzey araştırması esnasında tespit ettikleri bir yapı ile 2019 yılında kazılara başladıklarını belirten Mert: “Çalışmalar sonunda 2023 yılında söz konusu yapının Apsis kısmının zemininde mozaik ve duvarlarının fresklerle kaplı erken Bizans Dönemine (MS 5. yüzyıl) ait bir Şapel olduğu ortaya çıktı. Bu tespitle Priene’deki Hristiyanlık inancına ait Bazilika, Kilise ve Şapel türü yapıların sayısı toplamda dokuza ulaştı. Bunlar dışında kentte MS 3. yüzyıla tarihlenen en erken sinagoglardan bir tanesi ve çok tanrılı Helen inancını temsil eden farklı tanrılara adanmış altı kutsal alan ve tapınak da bulunmaktadır. Projenin ana amacı, söz konusu kutsal alan ve yapıların ve bunlarla dair her türden arkeolojik bulgunun (heykel, seramik, sikke, kitabe ve Bizans dönemi liturjik malzeme) bilimsel sorular doğrultusunda araştırılarak değerlendirilmesidir” şeklinde konuştu.

    Prof. Dr. İbrahim Hakan Mert, yaklaşık üç yıl sürecek proje için BUÜ Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinatörlüğü’nün kendilerine 395 bin TL’lik bir destek sağladığını da sözlerine ekledi.

  • Anadolu’nun en büyük koleksiyonu

    Anadolu’nun en büyük koleksiyonu

    Oluz Höyük aslanlarının benzeri yok

    Pers dönemine ait ateş tapınağında üzerinde aslan figürlerinin de olduğu iri çanak, çömlek parçalarının bulunmasının ardından bunların kazı evinde incelemeye alındığını belirten İstanbul Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Dönmez, “Oluz Höyük aslanlarının benzeri yok.

    17 yıllık kazılarda bulunan 2 binin üzerinde boya bezemeli çanak, çömlek parçası Anadolu Demir Çağı ve çanak çömlekçiliği açısından çok değerli. Zannediyorum bu da bugüne kadar hiçbir kazıda ele geçmiş değil” diye konuştu.

    Oluz Höyük’te M.Ö. 1200 ile M.Ö. 300’lü yıllar arasında boya bezemeli çanak, çömlek üretimimin gerçekleştirildiğini değerlendirdiklerini anlatan Prof. Dr. Dönmez, “Persler Anadolu’ya geldiklerinde aslan figürünü severek kullanmışlar.

    Aslanın gücü ve kuvveti Perslerin her zaman hoşuna gitmiştir. Ancak Perslerin çok güçlü bir çanak, çömlek yapma geleneği yok. Ama Anadolu’ya geldikleri zaman çanak, çömlek atölyelerini de idare etmeye başlıyorlar. Kendi beğenilerine de buna göre şekillendirmeye başlamışlar” şeklinde konuştu.

    Kazılar heyecan verici

    2 bin 500 yıllık Pers yolu, Anadolu’da ilk defa bulunan ateşgede ve çok sütunlu ibadethane gibi kompleksle karşılaştıkları kazıların heyecan verici sonuçları sürdürdüğüne işaret eden Dönmez, kazı projesine izin ile destek veren Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü ile katkı sağlayan Türk Tarih Kurumu, Amasya Valiliği ve Amasya Belediyesi’ne teşekkür etti.

  • Açığa çıkartılanların eşi benzeri yok

    Açığa çıkartılanların eşi benzeri yok

    Kayseri-Sivas karayolu üzerinde bulunan Kültepe-Kaniş-Karum Ören Yeri’nde Prof. Dr. Fikri Kulakoğlu başkanlığındaki kazı çalışmaları devam ederken, elde edilen bulgular tarihe ışık tutuyor. İlk sistematik kazıların 1948 yılında başladığını ve kesintisiz olarak kazıların 75 yıldır devam ettiğini aktaran Kazı Başkanı Prof. Dr. Fikri Kulakoğlu Kültepe’nin; Anadolu ve Orta Doğu’nun bilinmeyen tarihine ışık tuttuğunu belirtti. 75 yıl içerisinde birçok bilim insanının da Kültepe’de yetiştiğinin altını çizen Kulakoğlu; “İlk sistematik kazılar 1948 yılında başladı Kültepe’de. O zaman Anadolu’da ya da Türkiye’de sınırlı sayıda kazı vardı. En başta Atatürk tarafından başlatılan Alacahöyük kazıları o dönem bekleme sürecindeydi. Şimdi ise Türkiye’de 500’e yakın kazı yapılıyor. Kültepe; bu kazılar içerisinde 75. yılını dolduran ender kazılardan bir tanesi. Kesintisiz olarak aynı ekip tarafından 75 yıldır yapılan bir kazıdan bahsediyoruz. Bakanlığın izinleriyle Ankara Üniversitesi adına yapılan. Kazılarda 75 yılda neler oldu? Açıkçası 75 yıl içinde yapılan keşifler; o zamana kadar Anadolu’nun ve Orta Doğu’nun bilinmeyen tarihi geçmişini bize gösterdi.

    O zamana kadar hiç bilinmeyen ‘koloni çağı’ diye bir kavram bilinir hale geldi. Bu sayede Anadolu’nun ortasındaki Kayseri’deki bir merkez, sadece bu bölgeyi değil bütün Orta Doğu’daki yaklaşık olarak 250-300 yıl arasındaki döneme ışık tuttu. Mezopotamya’dan, Asur şehrinden gelen tüccarlar sayesinde Anadolu insanı okuma-yazmayı öğrendi. Onların bıraktığı çivi yazılı tabletler aracılığıyla bunları okuyabiliyoruz. Kültepe’de bulunan tabletler ve arkeolojik eserler sayesinde dünyanın bir dönemine ışık tutan bir merkez haline geldi. Kültepe’de bu 75 yıl içerisinde birçok bilim insanı burada yetişti. Önasya Arkeolojisi dediğimiz disiplin dalı içindeki bütün hocalar hemen hemen hepsi Kültepe’de yetişti. Kültepe’den sonra kendi kazılarını yaptılar, daha sonra kendi öğrencilerini yetiştirdiler. Sadece Türkiye’den değil dünyadan da birçok önemli arkeolog Kültepe’ye geldi, çalıştı, yetişti ve bu sayede onlar da hem kazı tekniklerini hem de tarihi öğrenip kendi ülkelerinde veya başka ülkelerde kazılara devam ettiler” ifadelerini kullandı.

    “4 bin sene önce Kayseri, dünyanın önemli şehirlerinden bir tanesiydi”

    Bölgedeki kazıların şu ana kadar yüzde 3’lük kısmının tamamlandığını da sözlerine ekleyen Prof. Dr. Kulakoğlu; çivi yazılı tabletlerden elde edilen bilgiler istikametinde Kültepe’nin 4 bin yıl önce dünyanın önemli şehirlerinden bir tanesi olduğunu vurguladı. Kulakoğlu açıklamalarına şöyle devam etti:
    “Dolayısıyla 75 yıl belki uzun bir süre gelebilir ama bu Kültepe için bir şey değil. Kültepe’nin kapsadığı alan yaklaşık 3 kilometre çapında bir alan. 4 bin sene önce çok büyük bir alanda yerleşim vardı ve aslında dünyanın en önemli şehirlerinden bir tanesiydi. Burada şu ana kadar 75 yıl içinde yapılan çalışmalar yüzde 2-3’lük kısımdan fazlası değil. Arkeolojik kazılar yavaş yapılması gerekir, iş makinesiyle kazı yapmıyoruz zaten. Dolayısıyla bu sisteme bağlı kalarak yapılan kazılar uzunca zaman alıyor. Ama ona rağmen dünyadaki diğer kazılarla karşılaştırdığımızda açığa çıkartılan kalıntılar ve mimari objeler başka hiçbir yerde yoktur.”

  • Zerzevan Kalesi’nin altında devasa yapılar

    Zerzevan Kalesi’nin altında devasa yapılar

    Zerzevan Kalesi, Çınar ilçesi Diyarbakır-Mardin Karayolu üzerinde yer alıyor. Roma’nın sınır garnizonu olan 3 bin yıllık Zerzevan Kalesi’nin tarihi Asur Dönemi’ne (MÖ 882-611) kadar varıyor. Roma Dönemi’ne M.S. 3. yüzyılda Severuslar Dönemi’nde (MS 198-235) asıl askeri yerleşim inşa edilen kale, 639 yılına İslam ordularının fethine kadar kesintisiz kullanıldı.

    1200 metre uzunluğunda, 12-15 metre yüksekliğinde surlarla çevrelenmiş askeri yerleşimde, kamu yapılarının bulunduğu güney alanda, 21 metre yüksekliğinde gözetleme ve savunma kulesi (güney kule), kilise, yönetim binası, arsenal, kaya sunağı gibi mimari kalıntılar yer alıyor. Kuzeyinde ise cadde-sokaklar ve konutlar takip ediliyor.

    Konutların bulunduğu alanda aynı zamanda su sarnıçları, yeraltı kilisesi, yer altı sığınağı, Roma’nın doğu sınırındaki Mithras Tapınağı tespit edildi. Surların dışında ise yerleşime su sağlayan kanallar, sunu çanakları ve taş ocakları, nekropol alanında ise kaya mezarları ve tonozlu mezarlar dikkat çekiyor.

    Kalede 2014 yılında başlayan kazılarla onlarca eser gün yüzüne çıkartıldı. Kazı ekibi, jeoradar ile yaptığı taramalarla yeraltında devasa yaptılar tespit etti. Mithras Tapınağı’nın gizemine ulaşmak için kazılar tekrar başlayacak.

    Zerzevan Kalesi Kazı Heyeti Başkanı Doç. Dr. Aytaç Coşkun, mevcut yapılarda restorasyon projelerinin tamamlandığını, kısa zaman içinde Zerzevan Kalesi’nde güney kulede ve büyük kilisede restorasyon çalışmaları başlayacağını söyledi.

    Kazı çalışmalarının devam edeceğini belirten Coşkun, “Önemli alanlarımızdan birisi Mithras kutsal alanında kazı yapacağız. Mithras Roma’nın gizem kültü. Yazılı bir belgenin olmadığı inanç sistemi. Mithras ilgili bilinmeyen birçok soruya cevap bulunduğunu biliyoruz. Yeni sorular ve merak edilen konular var. Bu yıl sonuna kadar Mithras’ın gizemlerinden bir kısmına da yapılan kazılarla cevap bulabileceğiz” dedi.

    Zerzevan Kalesi’nde büyük bir yerüstü şehri olduğunu, çalışmayla büyük bir yeraltı şehri tespit ettiklerini ifade eden Coşkun, özelikle jeoradar çalışmalarıyla yeraltında devasa yapılar tespit ettiklerini kaydetti.

    4-5 kat yapılar olduğuna dikkat çeken Coşkun, “İçine binlerce kişinin girebileceği devasa yapılar bunlar. Yerüstü şehrinin daha büyüğü yeraltında da kazı çalışması başlatacağız. Zerzevan Kalesi’nde binlerce eser ortaya çıkartıldı. Şu an 120 tanesi İç Kale Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmekte. Yakın zamanda bir müze projesi planlanıyor” diye konuştu.

  • “Kayıp Saray” ortaya çıkarıldı

    “Kayıp Saray” ortaya çıkarıldı

    Irak’ın güneyinde yapılan kazı çalışmalarında Sümerler dönemine ait bir saray, Londra merkezli British Museum tarafından ortaya çıkarıldı.

    “Kayıp Saray” olarak nitelendirilen 4500 yıllık yapı, Sümer Uygarlığı döneminde Lagaş’ın dini merkezi olan kullanılan Girsu’da bulunuyor.

    Keşif esnasında antik Sümer tanrısı Ningirsu’nun tapınağı da gün yüzüne çıktı.

    British Museum’ın direktörü Hartwig Fischer “Sümerler dünyasına dair bilgimiz kısıtlı olsa da Girsu’da yaptığımız keşif, bu önemli uygarlığı anlamamıza ve geçmiş ve geleceğe ışık tutmamıza olanak sağlayacak” dedi.

    Saraya ilk kez geçtiğimiz yıl yapılan kazı çalışmalarında rastlanmıştı. Uzmanlara göre Girsu, milattan önce 5300’lü yıllarda yerleşim yeri olarak kullanılıyordu.

    Girsu Projesi’nin başında olan Sebastian Ray, Girsu’nun “dünyanın en önemli miraslarından biri” olduğunu ve hakkında çok az şey bilindiğini belirtti.

  • Kültürel Miras Enstitüsü, vakıf olarak hizmet verebilecek

    Kültürel Miras Enstitüsü, vakıf olarak hizmet verebilecek

    Mecliste görüşülen kanun teklifi üzerine söz alan TBMM İdare Amiri ve AK Parti Gaziantep Milletvekili Ali Şahin, Türkiye’nin bütün kadim ve antik uygarlıkların doğduğu bir medeniyetler vadisinin merkezinde yer aldığını belirterek, Anadolu’nun da dünyanın en zengin arkeolojik yataklara ev sahipliği yaptığını söyledi. İngiltere, İtalya, Almanya ve Hollanda gibi birçok Avrupa ülkesinin bugüne kadar Türkiye’de 8 arkeoloji enstitüsü kurduğunun altını çizen Şahin, “Türkiye’nin bu alanda çok geç kaldı. Arkeoloji enstitümüz eğer 100 yıl önce kurulmuş olsaydı bugün Avrupa’nın önde gelen müzelerini Anadolu’muzun zenginlikleri süslemeyecekti” dedi.

    Enstitü Projesi, Başkan Fatma Şahin’in girişimleriyle başlatılmıştı

    Şahin, Gaziantep’in arkeolojik açıdan büyük bir öneme sahip olduğunu ifade ederek, “Dünyanın en büyük mozaik müzesine ev sahipliği yapıyor. Gaziantep, Göbekli Tepe, Zeugma ve Nemrut gibi çok büyük bir arkeolojik vahanın tam ortasında bulunuyor. Türk Arkeoloji ve Kültürel Miras Enstitüsü projesi, Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanımız Fatma Şahin tarafından başlatıldı. Bugün de onun kanun teklifine ilişkin görüşmeleri Meclis genel kurulundaydı.”

    TBMM Genel Kurulu’ndaki kanun teklifi görüşmesinde Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin, AK Parti Gaziantep milletvekillerinden Nejat Koçer, Mehmet Erdoğan, Mehmet Sait Kirazoğlu, Derya Bakbak ve MHP Gaziantep Milletvekili Muhittin Taşdoğan da bulundu. Bey Mahallesi’ndeki 162 yıllık Kendirli Kilisesi’nin restore edilmesinin ardından kurulan ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın açılışını yaptığı enstitü bölge arkeolojisi için önem taşıyor. Birçok medeniyete ev sahipliği yapan Gaziantep’te hayata geçirilen Türk Arkeoloji ve Kültürel Miras Enstitüsü, Anadolu’nun kadim tarihine ışık tutacak.

    Yasa görüşmeleri öncesi TBMM kulisinde enstitü sergisi ve Antep yemekleri ikramı

    Yasa görüşmeler öncesi, Türk Arkeoloji ve Kültürel Miras Enstitüsü Yayınları Sergisi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Şeref Holü’nde açıldı. Açılışa, TBMM İdare Amiri ve AK Parti Gaziantep Milletvekili Ali Şahin, Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin, milletvekilleri ile Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkilileri katıldı. Ayrıca sergide, Gaziantep’e ait yöresel lezzetler davetlilere ikram edildi.

  • Mudanya Arkeoloji Günleri başlıyor

    Mudanya Arkeoloji Günleri başlıyor

    Bursa Uludağ Üniversitesi Arkeoloji Bölümü iş birliği ile Tirilye Taş Mektep Akademi’de düzenlenecek Mudanya Arkeoloji Günleri’nin ilk konuğu “Antik Çağda Aydınlatma Araçları: Kandiller” temasıyla Selçuk Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Deniz Pastutmaz Sevmen olacak. Doç Dr. Hakan Öniz, “Türkiye’de Sualtı Arkeolojisi Geçmişi ve Geleceği”, Prof. Dr. Nurettin Arslan “Assos- Arkeoloji ve Diplomasi”, Prof. Dr. Zeynep Koçel Trakya’da “Bir Başkent Perinthos& Herakleıa: Kazılara Başlarken”, Doç. Dr. Serdar Hakan Öztaner“Çift Yakalı Kent: Nysa Ad Maeandrum”, Prof. Dr. Fikri Kulakolu“75. Yılında Kültepe- Kaniş Kazıları”, Doç. Dr. Ali Umut Türkcan ise“Çatalhöyük Neolitik Dönem Araştırmaları ve Alan Yönetimi Çalışmaları” ile Tirilye Taş Mektep’te arkeloji meraklıları ve öğrencilerle buluşacak.