Etiket: artış

  • Google’ın kararı kumar bağımlılığını artırabilir

    Google’ın kararı kumar bağımlılığını artırabilir

    Geçtiğimiz yıllarda kumar uygulamalarının Play Store’da yayınlanmasına izin vereceğini duyuran Google, geçtiğimiz günlerde de artık Türkiye’de kumar uygulamalarına izin verileceğini aktardı. ‘Bu yeni karar kumar bağımlılığını artırır mı’ sorusu üzerine görüşlerini bildiren Psikiyatrist Prof. Dr. İbrahim Balcıoğlu, “Özellikle 18 yaş altı gençlerimiz tehlike altına girer. Bu kadar kolay ulaşılır ve serbest olmaması lazım” diyerek değerlendirmelerde bulundu.

    “Her türlü bağımlılık bir hastalıktır”

    Her türlü bağımlılığın bir hastalık olarak ele alındığını söyleyen Prof. Dr. İbrahim Balcıoğlu, “Madde, kumar, yeme-içme bağımlılığı gibi her türlü bağımlılık aslında bir hastalıktır. Bu sebeple kumar bağımlılığı da literatüre ‘kumar oynama bozukluğu’ adı altında geçer. Kim derdi ki bundan önce internet de zamanla bağımlılık olacak ve hastanelerde internet bağımlılığı polikliniği açılacak. Zaten internet ve bilgisayar kontrolsüz kullanılırsa bağımlılığa yol açıyor. Bir de buna kumarı eklediğiniz zaman artık kumar oynama bağımlılığına dönüşecektir ve birçok aile de sönecektir” dedi.

    “Bağımlı olmak biyolojik hastalıklara ve başka bağımlılıklara neden olur”

    Bağımlılığın beyni ipotek altına aldığını ve başka bağımlılıkları da tetiklediğini hatırlatan Prof. Dr. Balcıoğlu, “Kişi, kumar bağımlılığında zaman ve para harcar ve kazanma isteği vardır fakat bunu durduramaz. Durdurmadıkça daha fazla kazanacağını düşünerek daha fazla bu işe zaman ve para ayırır. Ayrıca sağlığından da oluyor ve biz buna tolerans artışı diyoruz. Diğer yandan bağımlılık bir süre sonra beynimizde ve vücudumuzda bir takım biyolojik hastalık belirtilerine de yol açıyor. Uykusu, yemesi-içmesi, insan ilişkileri, bozuluyor. Bunun dışında bir süre sonra başka bir başka bağımlılığı da çağrıştırır. Mesela bağımlı olduğu şeye ulaşma imkanı olmadığı zaman gidiyor madde kullanıyor ya da bilgisayar ya da internet bağımlısı olabiliyor gibi” şeklinde konuştu.

    “Bağımlılık intihar düşüncesini tetikler, arttırır”

    Online olarak oynanabilecek kumar oyunları ile özellikle gençlerin tehlike altında olduğunu ve bu durumun farklı sonuçlar da doğurabileceğini aktaran Balcıoğlu, “intihar” konusuna da dikkat çekti. Balcıoğlu sözlerine şöyle devam etti:

    “Biz biliyoruz ki ergenlik döneminde edinilen alışkanlıklar ömür boyu sürer. Ergenlik döneminde intihara teşebbüs de daha fazladır. Bu bağımlılık sonucunda vatandaşlarımız da dahil diğer sosyal problemlerin yanı sıra intihara teşebbüs oranlarının ve düşüncelerinin artacağı da muhakkaktır. Diğer taraftan bu kumar oynama bağımlılığı sebebiyle insanlar ne bulacaksa, hangi maddeyi kullanacaksa onlara da yönelecektir. Kumar oynayan kişi ben sadece vakit geçiriyorum, oyalanıyorum diye düşünebilir bu da onun bu bağımlılığını daha da arttırabilir. Tabi maddi kayıplara da yol açabileceği ve düzeni de bozulacağı için boşanma oranları da artacaktır. Bu parçalanmış aile çocukları da ülkemizin geleceği için bir dert olacağını, en hafif ifadeyle düşünürsek, genel toplumsal bir salgın haline dönüşebilir.”

    “Tedavisi diğer bağımlılıklardan daha zordur”

    Kumar bağımlılığının diğerlerinden daha zor olduğunu çünkü kişinin bu bağımlılığı kabul etmediğini de aktaran Balcıoğlu, “Bir de kumar oynama bağımlılığının tedavisi var fakat çok zor. Çünkü kişi genellikle bu durumu hastalık olarak kabul etmiyor. Bu yüzden de diğer bağımlı kişiler gibi bizlere gelmezler” dedi.

    “Kolay ulaşılabilir ve serbest olmaması lazım”

    Son olarak “Bu oyunların serbest olmaması lazım” diyerek özlerini sürdüren Balcıoğlu, “Yukarıdaki ve daha fazla sorunlar, bu oyunların elimizdeki cep telefonlarında serbest hale gelmesi ile bir süre sonra gençlerimiz, evlatlarımız, vatandaşlarımız bunun pençesine düşecek ve sağlıkları bozulacaktır. Tabi arkasından neler gelebileceğini, kriminal anlamda da konuşmak dahi istemeyiz. Tedavisi de çok zor oluğu için biz daha ziyade bağımlı olmadan neler yapabiliriz diye düşünmek gerekir. Öncelikle bu oyunların serbest olmaması lazım. Anne-babalar, sivil toplum kuruluşları ve buna bağlı olarak medya, hepsi beraber el ele verip özellikle çocuklarımızı, gençlerimizi bu dertten kurtarmanın yollarına bakmalıyız” diyerek sözlerini sonlandırdı.

  • Kızamık vakalarında korkutan artış

    Kızamık vakalarında korkutan artış

    İstanbul’da kızamık hastalığı nedeniyle 2 çocuk hayatını kaybetti. Nisan 2022 – Mart 2023 arasında Türkiye, 457 kızamık vakası ile Avrupa’da 3. sırada yer aldı. Vakaların 343’ünün ise 2023’ün ilk 2 ayında görülmesi dikkat çekti.

    Konuyla ilgili açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Haluk Çokuğraş, Cerrahpaşa Çocuk Kliniği’ne 4.5 ayda 22 kızamık vakası geldiğini dile getirdi. Çokuğraş, vakaların 11 tanesinin aşısız, 11 tanesinin aşılı olduğunu belirterek, “Bu 22 vakanın 3 tanesi yabancı uyruklu ama çoğunluğu Türk. Bir kere aşısızlar ciddi risk altında. Ama aşılı olmak da her zaman çok yeterli değil. Koruyuculuğu yüzde 96-98 gibi. Yani 100 çocuğa aşı yaparsanız bunlardan 3-4 tanesi korunamıyor.” dedi.

    “Bir kızamık salgınından bahsedebilir miyiz?” sorusuna da yanıt veren Çokuğraş “Evet, kızamıkta çok ciddi bir artış var. Çünkü kızamık yakın zamanlara kadar neredeyse sıfırlanmış bir hastalık gibiydi. Bunun için bir salgın diyebiliriz” diye konuştu.

    Kızamık salgınının en önemli nedeninin aşı karşıtlığı olduğunu belirten Çokuğraş, şöyle devam etti:

    “Pandemiden sonra özellikle aşı karşıtlığında bir artış söz konusu. Öte taraftan yurt dışından çok sayıda kontrolsüz insan ülkemize girdi. Ne yapıp edip çocuklarımızı yüzde 100 ya da ona yakın bir oranda aşılamamız gerekiyor.”

    Çokuğraş, “Anne babaların çocukları için aşı hakkında karar verdikleri ve bu kararlarla ilgili farklı yaklaşımlar ele alınmalı mı?” sorusuna da yanıt verdi. Pek çok ülkede aşısını yaptırmayan çocukların toplum içerisinde ya da kamusal alanlarda kabul edilmediklerini söyleyen Çokuğraş, “Bizim ülkemiz için bence birtakım yasal düzenlemeler gerekli. Çünkü o çocuk sadece anne babanın çocuğu değil, toplumun çocuğu her şeyden önce.” diyerek sözlerini noktaladı.

  • “Artışlar sürerse etsiz menülere hazır olun”

    “Artışlar sürerse etsiz menülere hazır olun”

    2023 yılı başından itibaren kırmızı ve beyaz fiyatının yüzde yüzü geçen oranda artış olduğunu söyleyen endüstriyel yemek sanayicileri, spekülatif artışların durdurulmasını istedi. Bursa Yemek Sanayicileri Derneği (BUYSAD) Başkanı Coşkun Dönmez, kırmızı ve beyaz etin maliyetlerine etkisinin yüzde 40 olduğunu belirterek, “Artık müşterilerimize et nedeniyle sürekli artan maliyetlerimizi anlatamıyoruz. Bir süredir uyguladığımız eskalasyon sitemi de soruna çözüm bulmaya yetmemeye başladı. Kırmızı ve beyaz etteki kontrolsüz artışın devam etmesi halinde maalesef menülerimizden eti çıkartmak zorunda kalacağız” dedi.

    Coşkun Dönmez, her yıl kurban bayramı öncesinde kırmızı et fiyatının yükseldiğini ancak bu yıl beyaz ette de enflasyonun çok üzerinde nedensiz artış olduğunu ve bu durumun endüstriyel yemek sektörünü büyük bir açmaza soktuğunu söyledi. Başkan Dönmez, “Artık dayamıyoruz. Yeni kurulan hükümetten piyasadaki spekülatif artışlara çözüm bulmasını istiyoruz. Kırmızı ette artışın nedeni arz yetersizliğidir. Çünkü üreticiler kurban bayramı öncesinde fiyatların daha da artacağı varsayımı ile hayvanlarını kesime göndermiyor. Şap hastalığı da bu işin tuzu biberi oldu. Ama beyaz et fiyatlarının artmasını nedeninin, kimse açıklayamıyor. Çünkü beyaz ette maliyet artışı yılbaşından bugüne sadece yüzde 17 olduğu halde fiyatları yüzde 100 arttı.” Diye konuştu.

    İthalat şart

    Coşkun Dönmez kırmızı et fiyatlarının arz düşüklüğünden kaynaklandığını vurgulayıp acil olarak ithalat yapılarak bu arzın sağlanmasını da istedi. Hayvan yetiştiricilerin, fiyatların daha da artacağı beklentisi ile pazara hayvanlarını getirmediklerini vurgulayan Başkan Dönmez şunları söyledi: “Yeni kurulan kabineden beklentimiz bu soruna acil çözüm bulmasıdır. Kısa vadede fiyatların konsolide edilmesi için ithalat şart oldu. Yapılacak ithalattan sonra etlerin dağıtımında önceliğin endüstriyel yemek sektörüne verilmesini bekliyoruz. Bu konuda sektör dernekleri ile görüşülerek talepler belirlenmeli ve buna göre bir dağıtım ağı kurulmalıdır. İthalat yapılırsa yerli üreticilerin de hayvanlarını pazara getirmelerini umuyoruz. Bu sayede en azından artış kontrol altına alınabilir.
    Bunun yanı sıra beyaz et sektörüne karşı da yaptırımlar getirilmesini bekliyoruz. Kırmız etteki arz eksikliğinden kaynaklanan fiyat artışını kopyalayıp fiyatlarını aynı oranda artırmalarına mutlaka önlem alınmalı. Rekabet Kurumu bu sektörü mercek altına almalı.”

  • Alerjik hastalıklarda artış

    Alerjik hastalıklarda artış

    Havaların ısınmaya, doğanın canlanmaya başladığı zamanları çoğu kişi heyecanla bekliyor. Fakat bazı kişilerde bu dönemler kabus haline gelebiliyor. Çünkü alerjiler tam da bu süreçte tetikleniyor. Son rakamlara göre de dünya üzerinde alerji görülme sıklığının yüzde 30-35 oranında arttığı görülüyor. Bu sıklıkta devam ederse 2030 yılında özellikle de ülkemizde toplumun yüzde 50’sinin alerjik hasta olabileceği belirten Medicana Sağlık Grubu Göğüs Hastalıkları Bölümü’nden Uz .Dr. Ergi Hysi, alerjinin artma sebepleri hakkında bilgi verdi.

    Alerjik reaksiyonların son 200 yıldır dünya gündeminde olduğunu söyleyen Medicana Bahçelievler Hastanesi Göğüs Hastalıkları Bölümü’nden Uz. Dr. Ergi Hysi, “Bahar alerjisi, egzamalar ve besin alerjisi günümüzde en sık karşılaştığımız bir durum haline gelmiştir. Hepimiz farkındayız ki her geçen gün biz ya da çevremizde yaşayan insanlarda daha fazla alerjik reaksiyonlar yaşanmaya başladı. Yeni istatistik bilgilere göre, dünyada son yıllarda alerjinin görülme sıklığı yüzde 30-35 oranında artmıştır. Bu oran her geçen yıl artarak büyümekte ve çözülmesi gereken bir problem haline gelmiştir” dedi.


    Anne sütü önemli bir faktör

    Alerjinin, doğum ile başlayan bir süreç olduğunu ifade eden Uz. Dr. Ergi Hysi, şöyle devam etti:
    “Doğum sırasında bebeğin doğum kanalından geçmesi ve bu sırada bir takım bakteriler ile karşılaşması yeni bir bireyin kendine ait bir bağışıklık oluşmasına yardım edecek en değerli olaydır. Günümüzde sezaryen doğumların artması yenidoğan bebeklerin alerji sorunlarını birlikte getiriyor. Devamında anne sütü ile beslenme önemli bir faktördür. Yeterince anne sütü ile beslenen bebeklerin bağırsak florası daha erken ve sağlıklı bir şekilde oluşurken, anne sütü yerine ek besin alan bebeklerin üst solunum yolu enfeksiyonları daha sık görülmektedir. Ayrıca çalışmalarda görülmüş ki, hayatın ilk yıllarında çocukların açık havada ve kedi, köpek gibi hayvanlarla birlikte olmaları alerjik reaksiyonları görülmesinin ciddi bir oranda azaltmaktadır.”

    Gereksiz antibiyotik alerji nedeni olabilir

    Ülkemizde fazla ve gereksiz antibiyotik kullanımının alerjiyi artıran bir başka faktör olduğunun altını çizen Uz. Dr. Hysi, “Bedenimizde dengede yaşayan faydalı mikropların sık sık antibiyotik kullanarak yok etmek alerjiler için zemin hazırlar. Özellikle bu geçtiğimiz kış döneminde Covid-19, RSV ve rinovirüsün oluşturduğu üst ve alt solunum yolu enfeksiyonları, belirgin bir hassasiyete yol açarak astıma benzer solunum yolu reaksiyonlarına sebep olmuştur. Solunum yollarının üzerinde çok güçlü oldukları bilinen bu virüslerin etkilerinin ne olacağı da merak edilmektedir. Virüslerin yanında hava kirliliği ve sigara içmenin de alerji üzerinde olumsuz etkileri olmaktadır. Sadece sigara içimi değil, pasif içicilik de alerjik rekasiyonları artırmaktadır. Son zamanlarda karşılaşılan elektronik sigaralar, nargile de alerji nedeni olmaktadır” şeklinde konuştu.

    D vitamini eksikliği olumsuz etki veriyor

    “Kanda görülen D vitamini eksikliği de alerji üzerinde etkilidir” diyen Uz. Dr. Ergi Hysi, şöyle devam etti: “Düşük D vitamini oranları alerji ve astım için önemli bir faktördür. D vitamininin sadece bağışıklığı koruyucu reaksiyonlarında yer almadığı aynı zamanda mukoza ve ciltte oluşan alerjik reaksiyonları da azalttığı düşünülmektedir. Bu nedenle D vitamini kış aylarında önem verilmesi gereken vitaminlerin başında gelmektedir. D vitamini dışında, stres de ciddi biçimde alerjileri artıran bir durumdur. Uzun süren stresli dönemler alerjik reaksiyonları oluşturmak için en uygun zamanlardır. Bununla birlikte tekrarlayan alerjiler ciddi hayat kalitesini düşüren bir durumdur. Sadece solunum yolları ya da cilt üzerine etki göstermemekte; sık tekrarlayan üst ve orta düzeyde alerjik reaksiyonlar sinir sistemin üzerine anksiyete ve depresyona sebep olabilmektedir. Özellikle ağır ve hayati önem taşıyan alerji formların riskleri azaltmak için önlem almak gerekmektedir. Çünkü anaflaksi olarak adlandırdığımız ani ve ölümle sonuçlanan alerjik reaksiyonlar da vardır. Öncelikle bir uzmana başvurarak nasıl bir tip alerjiye sahip olunduğunu ve korunma yollarını öğrenmek önemlidir. Önlem alınmadığı takdirde öngörülere göre 2030 yılında özellikle ülkemizde toplumun yüzde 50’sinin bir alerjiye sahip olduğu öngörülmektedir. Umut verici bir gelişme olarak 2020 yılında Amerika’da onay alan ilk oral imünoterapiler piyasaya sürülmesi bu konuda yeni kapıların açılması ve çözüm bulunmasına doğru önemli bir adımdır.”

  • Halı ihracatında yüzde 48,5 artış

    Halı ihracatında yüzde 48,5 artış

    Kaplan yaptığı değerlendirmede “Uzun zamandır düşüşte olan halı ihracatımız hayatın normale dönmesiyle birlikte bu ay önemli oranda artışa geçerek halı ihracatçılarımızın yüzünü güldürmüştür. Mayıs ayı halı ihracatımız Türkiye geneli yüzde 48.5 artışla 234 milyon 317 bin dolar olarak gerçekleşmiştir Tüm Halı İhracatçılarımızı tebrik ediyorum” dedi. 28 Mayıs’ta gerçekleştirilen seçimin ardından bundan sonra asıl gündemin ekonomi olması gerektiğini de vurgulayan Başkan Kaplan “Türkiye 6 Şubat’ta 11 ilimizde yaşanan depremin ardından özellikle Gaziantep’teki halı üretici ve ihracatçılarımız ciddi sorunlarla karşılaştı. Depremin yaralarını sararken bir yandan da üretim ve istihdamını korumak için üretim tesislerinin çarkları dönmeye başladı. Liman sorunumuz ise alternatif olarak Mersin limanıyla çözüldü. Ancak halen devam eden sorunlarımız var. Özellikle bankalarla çok ciddi sorunlar yaşıyoruz. Bankalardan istenilen krediler kullanılamadığı gibi mevcut mevduat hesaplarımızda bulunan dövizlerimizi de kullanamıyoruz. Bu sektörümüz için en önemli sorunlar arasında yer alıyor. Bunun için seçim sonrası en önemli gündemimiz ekonomi, üretim ve ihracat olmalı. Önümüzdeki süreçte sorunlarımızın çözüme kavuşmasını bekliyoruz. Bizler üretmeye, istihdam oluşturmaya ve ihracatımızı arttırmaya devam etmek için önümüzdeki yol haritasını harfiyen uygulamaya devam edeceğiz” diye konuştu.

  • Su ürünleri üretimi arttı

    Su ürünleri üretimi arttı

    TÜİK, 2022 yılı su ürünleri üretimi verilerini yayınladı. Buna göre, üretimin yüzde 30’unu avcılık yoluyla elde edilen deniz balıkları, yüzde 5,6’sını avcılık yoluyla elde edilen diğer deniz ürünleri, yüzde 3,9’unu avcılık yoluyla elde edilen iç su ürünleri ve yüzde 60,6’sını yetiştiricilik ürünleri oluşturdu.

    SU ÜRÜNLERİ AVCILIĞI 2022 YILINDA YÜZDE 2,1 ARTTI

    Avcılık yoluyla yapılan toplam üretim 335 bin 3 ton olurken, yetiştiricilik üretimi 514 bin 805 ton olarak gerçekleşti. Su ürünleri avcılığı 2022 yılında yüzde 2,1 artış gösterdi. Deniz ürünleri avcılığı bir önceki yıla göre yüzde 2,3, iç su ürünleri avcılığı ise yüzde 0,4 arttı.

     

    EN ÇOK HAMSİ AVLANDI

    Avlanan deniz balıkları miktarı 254 bin 535 ton olarak gerçekleşti. Avlanan deniz balıklarının türlerine göre dağılımı incelendiğinde, hamsinin 125 bin 980 ton ile en yüksek miktarda avlanan balık olduğu görüldü. Hamsiyi, 49 bin 892 ton ile palamut-torik ve 16 bin 729 ton ile sardalya takip etti.

    YETİŞTİRİCİLİK 2022 YILINDA YÜZDE 9,1 ARTTI

    Yetiştiricilik yoluyla yapılan üretimin 2022 yılında 368 bin 742 tonu denizlerde, 146 bin 63 tonu iç sularda gerçekleşti. Yetiştirilen en önemli balık türü iç sularda 145 bin 649 ton ile alabalık, denizlerde ise 156 bin 602 ton ile levrek ve 152 bin 469 ton ile çipura oldu.

     

  • Nehrinin debisi arttı, suyu kahverengi oldu

    Nehrinin debisi arttı, suyu kahverengi oldu

    Ülke genelinde özellikle son zamanlarda yağan yoğun yağışlar akarsulardaki su debisini arttırırken, göl ve barajların su seviyesinde de yükselmeler neden oldu. Bilecik’ten de geçen Kızılırmak ve Fırat nehirlerinden sonra toplam 824 kilometrelik uzunluğuyla Türkiye’nin üçüncü en uzun nehri olan Sakarya Nehri’nde yaşanan su artışının yanı sıra suyun renginde de yaşanan değişiklik dikkat çekti. Yağışların ardından su debisindeki yaşanan artış toprak aşınmasına neden oldu. Aşınan toprağın nehir suyuna karışması ile birlikte nehir yoğun bir kahverengi olarak akmaya başladı. Eskişehir’in Çifteler ilçesi yakınlarında doğan, Sakarya, Bolu, Ankara, Eskişehir, Bilecik, Bursa, Kütahya, Konya ve Afyon gibi şehirlerin il sınırlarından geçerek Karadeniz’e dökülen nehrin rengi Bilecik’te vatandaşların ilgisini çekti.

  • Sapanca Gölü’nden sevindiren haber

    Sapanca Gölü’nden sevindiren haber

    Sakarya Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü (SASKİ) tarafından korunan ve sürekli olarak izlenen Sapanca Gölü’nden sevindiren haber geldi. Son dönemde seviye olarak düşüş gözlenen gölde, su seviyesi 32.01 metreye ulaştı. Bu çerçevede, Sakarya Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem Yüce, özellikle kış aylarının son dönemlerinde sık sık durumuyla ilgili gündeme gelen Sapanca Gölü’nde detaylı inceleme yaptı. Serdivan sınırlarında bulunan SASKİ Göl Tesisleri’nde ilgili mühendis ve yetkililerle bir araya gelen Yüce, göl seviyesinin son durumu ve içme suyu kalitesiyle ilgili bilgi aldı. Göl seviyesinin kritik noktayı aşarak yükseldiğini belirten Sakarya Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem Yüce, gölde biyolojik ve kimyasal tahlilleri yapıldığını, göl seviyesi ve su kalitesini maksimum noktada tutmak için ellerinden geleni yaptıklarını söyledi.

    “Suyumuz 32 metre seviyesinde”

    Göl seviyesi hakkında bilgi veren Sakarya Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem Yüce, “Sapanca Gölü’müzün kaynayan en derin noktasında suyu alıp, arınma tesisimize buradan pompalıyoruz ve arıtma tesisimizde su gerekli tahliller ve gerekli işlemler yapıldıktan sonra vatandaşımızın hizmetine sunuyoruz. Göl suyunun yüksekliği ve göl suyunun zaman zaman düşüşü tabii bizi direkt etkiliyor. Yakından takip ediyoruz, her hafta ölçümler yapıyoruz. Gölümüzün su seviyesini ve gölümüzdeki suyu her türlü kimyasal ve biyolojik tahlillerini gerçekleştiriyoruz. 2014 yılı genel manada bir tarih olarak kullandığımız ve göl suyumuzun en düşük seviye olarak tarihte geçtiği için biz baz olarak en düşük seviyesi olarak 2014 yılındaki su seviyesine göre bugünkü su seviyesiyle mukayese ediyoruz. 4 Mayıs 2014 tarihinde göl seviyesindeki suyumuzun mesafesi 30 metre civarlarında aynı gün yine 4 Mayıs 2023 tarihinde göl seviyesindeki suyumuz 32 metre seviyesinde yani iki metre yükseklikte. Önümüzdeki su seviyesi ideal rakamlarda inşallah bu da bize götürür ki Sakarya’mızın ve Sakaryalılarımızın su ihtiyacından herhangi bir sorun olmadığını göstermektedir” dedi.

    “Herhangi bir risk, herhangi bir sorun gözükmemektedir”

    Başkan Yüce, sözlerini şöyle noktaladı:
    “Zaman zaman buna benzer açıklamaları yapmaktayız. Tabii ki tamamen göl suyuna da bağlı kalmak istemiyoruz. Farklı farklı alanlarda kuyular açarak kuyu sularıyla kimyasal ve biyolojik analizler yapıp buradaki sularımızı güvenilir içme suyu seviyesinde olanları vatandaşımıza bulunduğu bölgelerde takdim ediyoruz. Bununla birlikte Akçay Barajımız var. Akçay Barajımızı da geçen sene devreye aldık. Akçay Barajımızı da aynı şekilde vatandaşlarımıza intikal ettiriyoruz. Netice itibariyle Sakarya’mızda, içme suyu yönünde yakın tarihte herhangi bir risk, herhangi bir sorun gözükmemektedir. Bununla birlikte biz her an her türlü olumsuzlukları göz önüne olarak, Sakaryalılarımızın içme suyunu en hijyenik, en güvenilir, en sağlıklı bir şekilde vatandaşlarımıza ulaştırmak için her türlü teknolojik her türlü fiziki çalışmalarımızı gerçekleştiriyoruz”

  • Yağışlar sonrası debisi yeniden arttı

    Yağışlar sonrası debisi yeniden arttı

    Kışın donan ve su seviyesi bir hayli azalan Çoruh Nehri, bahar aylarının gelmesiyle birlikte dolarak eski su seviyesine ulaştı. Çoruh Nehri’ni bahar aylarında daha çok taşkınlarla hatırlayan Bayburtlu vatandaşlar, geçen senelerde yaşanan kuraklık nedeniyle nehrin su seviyesinin azalmasından dolayı üzüntü duyduklarını belirterek, Çoruh’un bu sene doluluğundan memnun olduklarını söylediler. Çoruh Nehri’nin Bayburt’a ayrı bir güzellik kattığını ifade eden vatandaşlar, Çoruh Nehri’ni daha çok yüksek su seviyesiyle görmeye alışkın olduklarını ifade ettiler.


    Nisan ayının sonuna kadar karların erimesiyle birlikte kar sularının iyice su seviyesini yükselteceğini söyleyen Ahmet Demiröz isimli vatandaş, “Türkiye’de yaşanan yağmur olayı Bayburt’ta sistematik bir şekilde etkili oldu. Diğer illerde yağmur aşırı şekilde yağdı ve sele neden oldu. Bayburt’ta durum böyle olmadı, çok fazla yağış oldu ama sistematik bir şekilde olduğundan afete neden olmadı. Bu yağışlar ise Çoruh’un su seviyesini en az 2 katına çıkardı. Bu gördüğünüz su seviyesi daha da yükselecektir. Nisan ayının sonuna kadar karlar iyice eriyecek ve kar sularıyla birlikte su seviyesi bir hayli artacaktır” dedi. Şeref Arslan isimli vatandaş ise geçen sene Çoruh’un suyunun neredeyse kuruma noktasına geldiğini belirterek, “Geçen sene yazın neredeyse Çoruh Nehri kuruyacaktı, dibi gözüküyordu. Balıklar görünüyordu, balıklar daha derin yerlere doğru akın ediyorlardı. Son zamanlarda yağan yağışlar, Çoruh’un bu şekilde yükselmesine neden oldu. Bu su seviyesi daha da yükselir, dağlardaki karlar eridiği sürece yükselmeye devam edecektir. Öyle bir zaman gelecek ki su seviyesi bayağı bir yükselerek taşacak, köprünün üzerine çıkacak” ifadelerini kullandı.

    Bununla birlikte meteorolojinin hava tahmin raporuna göre, Bayburt’ta hafta boyunca gök gürültülü sağanak yağış etkili olacak. Hava sıcaklığı gündüz saatlerinde 8 ila 10 derece arasında değişkenlik gösterecek, gece saatlerinde ise hava sıcaklığı eksi 1 ile 3 derece arasında olacak.

  • Arıcılık öğrenmek isteyen kişi sayısı arttı

    Arıcılık öğrenmek isteyen kişi sayısı arttı

    Bu yıl 3’üncüsü başlayan arıcılık kursuna vatandaşların katılımı yoğun oldu. Arıcılık kurslarına yüksek oranda katılım sağlayan Eskişehirliler, dersleri dikkatle takip etti. Genellikle hobi amacıyla arıcılık yapmak isteyen kişilerin katılım sağladığı kursta, vatandaşların kendi arılarını yönetebilecek kadar bilgiyle donatılması ve mezun edilmesi amaçlanıyor. Pazartesi, Çarşamba ve Cuma günleri yapılacak kursta, dersler saat 17.00 ile 20:40 arasında işleniyor. Arıcılık kursuna katılmak isteyen vatandaşlar Halk Eğitim Merkezi’nden ve internet üzerinden başvuru yapabiliyor.


    “Arıcılığa genel bir talep var, arıcılığın önemi gittikçe anlaşılıyor”

    Eskişehir İli Arı Yetiştiricileri Birliği Başkanı Bünyamin Yiğit, arıcılığa çok yoğun bir talep olduğunu belirtti. Arıcılığın öneminin gittikçe anlaşılmaya başladığını ifade eden Yiğit, “Bu sene arıcılık kursumuz 3’üncü defa açılıyor, arıcılığa çok yoğun bir talep var. İlk kursumuzu 50 kişilik bir gruba vermiştik, 2’incisine ise 60 kişi katılmıştı ve bu grubumuz ise yine 50 kişilik. Ancak şu anda bu kursumuza 43 vatandaşımız katılım sağladı.

    Kursumuzda arıcılıkla ilgili bilgilendirmeler yapıyoruz. Hobi olarak arıcılık yapmak isteyen kişileri kendi arılarını yönetebilecek kadar bilgiyle donatıp, onları kurstan mezun etmeye çalışıyoruz. Arıcılığa genel bir talep var, arıcılığın önemi gittikçe anlaşılıyor. Pandemiden sonra çoğu kişi şehir merkezinden çıkarak biraz daha uzak yerlerden bahçeler ve evler satın aldı. Buralarda ikamet eden vatandaşlar arıcılık yapabileceklerinin farkına vardılar ve kurslarımıza yöneldiler. Çoğu vatandaş 2-3 kovanla hobi şeklinde arıcılık yapmak istediğini söyledi. Biz de vatandaşlarımızı kendi kovanlarını yönetebilecek duruma getirmek için bilgilerimizi aktarmaya çalışıyoruz” dedi.