Etiket: aşı çalışmaları

  • Covid aşıları bu dolaplarda saklanacak

    Covid aşıları bu dolaplarda saklanacak

    Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, Türk profesörler Uğur Şahin ve eşi Özlem Türeci’nin kurucusu olduğu BioNTech ile Pfizer’in geliştirdiği koronavirüs aşısının saklanabileceği dolabı gösterdi. Prof. Dr. Ceyhan, aşının eksi 70 derecelik dolaplarda saklanması gerektiğini belirterek, “Çin aşısı sıcaklığa daha dayanıklı; ancak diğer aşı sentetik biyolojik madde, düşük derece ısılarda çok çabuk bozulabiliyor” dedi.

    Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın Türkiye’ye aralık ayında 5 milyon doz geleceğini açıkladığı Çin menşeli ‘CoronaVac’ aşısı ve Türk bilim insanları Uğur Şahin ile eşi Özlem Türeci’nin kurucusu olduğu BioNTech ve ABD merkezli Pfizer’in geliştirdiği, koronavirüse karşı yüzde 90’dan fazla koruma sağladığı bildirilen aşının transfer süreci ve depolama koşullarına ilişkin DHA’ya açıklama yaptı. Prof. Dr. Ceyhan, üretilen tüm aşılarla ilgili kural olarak çalışmalar tamamlanıp, bilimsel veriler elde edildikten sonra ülkelerin ruhsat müesseselerine başvurulduğunu söyledi. Ceyhan, bu müesseselerin Türkiye’deki karşılığının Sağlık Bakanlığı’nın Ruhsat Kurulu olduğunu söyledi.

    ‘ÇİN AŞISININ DEPOLANMASI DAHA KOLAY’

    Çin aşısının ‘inaktif’ aşı olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Ceyhan, “Bu aşılar çok olay üretilir. Birçok ülke şu anda inaktif aşı üretmeye çalışıyor. Ancak bunların etkinliği canlı aşı ve teknoloji ile üretilen aşılardan düşüktür. Bunların depolanması, gönderilmesi, uygulanması daha kolaydır. Genellikle sıcağa daha dayanıklıdır, ölü aşı olduğu için. Diğer taraftan Alman-Amerikan ortak yapımı olan aşıda ilk defa bir koronavirüs aşısında etkinlik rakamı telaffuz edildi. Bu aşının 1 haftalık gözleminden elde edilen sonuç, bunun en az 3 ay incelenmesi, beklenmesi lazım. Görülen o ki bu aşı daha etkin bir aşı. Fakat şöyle bir dezavantajı var; bu aşının depolanması için eksi 70 derece gerekiyor. Hiçbir ülkenin böyle bir hazırlığı yok” diye konuştu.

    ‘ÜLKELERDE EKSİ 70 DERECELİ DEPOLAR YOK’

    Prof. Dr. Ceyhan, “Milyonlarca kutu aşıyı depolayacağınız eksi 70 derece depolar yok ülkelerde. Bu demektir ki önce bu altyapının hazırlanması lazım, oldukça pahalı bir iş bu. Uç noktalara eksi 70 derecede göndermek daha zordur, onların sağlanması lazım, gidilecek yerlerdeki depolarda bu ortamın sağlanması lazım. Ama siz eksi 70 derecelik dolapları her yere dağıtamayacağınız için daha az merkezlerde uygulanacak demektir. Bu ciddi bir sorun, bunun aşılmasına çalışılıyor, süre çok kısa. Su çiçeği aşısında da böyle bir problem vardı; ama süre vardı ve birkaç sene içinde o aşı buzdolabında saklanabilir hale getirildi” dedi.

    ‘5-6 AYDAN ÖNCE UYGULANMASI MÜMKÜN DEĞİL’

    Prof. Dr. Ceyhan, bu kadar az sürede aşının getirilip, uygulanabilmesini hayal etmenin zor olduğunu belirterek, “O altyapının hazırlanıp, bu aşının uygulanması, nereden bakarsanız bakın 5-6 aydan önce olması mümkün değil. Aşılamada bir umut ışığı açısından baktığınız zaman aşılması gereken bir adım aslında. Neticesinde önce aşıyı bulacaksınız, bunun çalışmasını yapacaksınız, bu noktaya gelinmesi son derece önemli. Bundan sonra 2 önemli nokta daha var. Birincisi bireysel koruma için belli sayıda aşının yapılması. Burada halk yanlış anlıyor, bireysel aşılama başladığında ne salgın etkilenecek bundan ne aşıyı yaptıranlar maske ve mesafeden kurtulacak. Çünkü yüzde 100 etkili aşı yapmadığınız sürece ve aşıyı yaptıran kişilerin bu hastalığı taşıyıp başkalarına bulaştırmayacağını anlayana kadar herkes aşılananlar dahil maske, mesafe kuralları ile yaşayacak. Belli bir süre biz bu koruyucu önlemler ile yaşamaya devam edeceğiz” dedi.

    ‘HASTANEMİZDE 2 TANE EKSİ 80 DERECELİK DOLAP VAR’

    Prof. Dr. Ceyhan, kendi hastanelerinde bazı çalışmalar için kullandıkları 2 adet eksi 80 derecelik dolap olduğunu belirterek, “Bu 2 dolaba en fazla 1000 tane aşı koyabilirsiniz. Bizim bahsettiğimiz milyonlarca kutu aşı, birçok yerde 1 tane bile yok eksi 70 derecede dolap; bunların fiyatları da yüksek. Bu aşıyı yapacaksanız başka çare yok; bu altyapının oluşturulması parasını verirseniz mümkün. Tabi birden bire eksi 70 derecelik dolabı elde edemeyebilirsiniz. Bu Amerika ve Almanya’nın ürettiği aşı sentetik bir biyolojik madde; onlar düşük derece ısılarda çok çabuk bozulabiliyor. Çok büyük merkezlerde araştırma amaçlı kullanılan dolaplar var; ama onlar aşı amaçlı kullanılmıyor, zaten başka amaçlarla doludur. Çin aşısı çok kolay saklanıyor. Diğer aşı için ön şart saklama koşulunu elde etmeniz, eksi 70 derecelik dolabınızın olması” diye konuştu.

    ‘FİYAT PROBLEMİ DE SIKINTI ÇIKARABİLİR’

    Amerika’da da eksi 70 derecelik dolapların mevcut olmadığını kaydeden Prof. Dr. Ceyhan, “2 gün önce Amerika’nın en büyük hastanelerinden biri, ekonomik açıdan iyi bir hastanedir, ‘Benim böyle bir imkanım yok’ diye açıkladı. ABD’de de tartışılıyor ve ciddi bir sorun. Onların da bu aşıyı uygulayabilmek için kısa süre içinde bu eksi 70 derece dolapları, depoları ayarlaması lazım. Diğer Avrupa ülkelerinde de konuşuluyor. 20 dolar olacağı konuşuluyor. Çin aşısının daha ucuz olması bekleniyor; ama onunla ilgili de bir öngörü dün okudum, 30 dolar civarında diye. İlk başta bu fiyat problemi de sıkıntı çıkarabilir” dedi.

  • Türkiye’de aşı çalışmalarının ikinci merkezi Kocaeli oldu

    Türkiye’de aşı çalışmalarının ikinci merkezi Kocaeli oldu

    Çin’de geliştirilen aşının geçtiğimiz hafta Türkiye’de başlayan Faz 3 klinik araştırmalarında gönüllü uygulamaları için ikinci merkez, Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi oldu. İlk olarak geçtiğimiz hafta Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde başlanan gönüllü aşılamalarında, şimdiye dek 23 sağlık çalışanının aşılaması tamamlandı. Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde de ilk olarak yüksek risk grubundaki gönüllü sağlık çalışanları aşılanacak, merkezde günde 10 gönüllüye aşı yapılması planlanıyor.

    Türkiye’de ilk olarak geçtiğimiz hafta Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde başlatılan Çinli Sinovac Biotech firmasına ait Kovid 19 aşı adayının Faz 3 gönüllü aşılamalarında, ikinci merkez Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi oldu. Merkezde toplam 550 kişinin çalışmaya dahil edilmesi planlanıyor, öncelik yüksek risk grubundaki gönüllü sağlıkçılara veriliyor. Aşılamalar günde 10’ar kişilik gruplar halinde gerçekleştirilecek. Hastanede ilk aşılanan gönüllü olan ve hastanenin nöroloji bölümünde tekniker olarak çalışan Tarkan Tuna, çok heyecanlı olduğunu ve böyle bir çalışmaya katkıda bulunduğu için çok mutlu olduğunu söyledi. Tuna, “Üniversitemiz içinde bir ilan yayınlandı. Böyle bir çalışmanın merkezimizde başlayacağını duyunca çok gururlandım. Tabii ki ben de gönüllü olarak bu çalışmalara katkıda bulunmak istedim. Önce eşime danıştım. Kendisi ‘Tabii ki, hatta ben de katılmayı düşünebilirim’ dedi. Hemen başvurumuzu yaptık, bilgilendirme formlarımızı okuduk. Daha sonra aklımıza takılan konuları hocalarımızla konuştuk. Çok büyük bir güven telkin etti bütün bu süreçler bize. Aşının güvenilir olup olmadığı, tabii ki herkesin en çok merak ettiği şey bu. Ama tıbbın ilerlemesi için de insanların bir şeyler yapması lazım. Hepimizin bir adım atması lazım” dedi.

    “BİZ HİÇ AŞI OLMAMIŞ GİBİ KORUNMAYA DEVAM EDECEĞİZ”

    Bu çalışmaya dahil edilen gönüllülerden hangisine gerçek aşı hangisine plasebo yapıldığını henüz kimsenin bilmediğini söyleyen Tuna, “Dolayısıyla biz yine eskisi gibi aynı şekilde kendimizi korumaya devam edeceğiz. Gördüğünüz gibi maskelerimiz hala takılı. Bu aşıyı olduk diye kendimizi tamamen güvende hissedemiyiz. Ama hocalarımıza, ülkemizin sağlık sistemine güveniyoruz. Herhangi bir sorun çıkacağını düşünmüyorum. Gönül rahatlığıyla geldim, inşallah bu çalışmalar sayesinde de bu virüs illetinden en kısa zamanda kurtulacağız” diyerek sözlerini noktaladı.

    Çalışmayı yürüten KOÜ Tıp Fakültesi Hastanesi Klinik Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı’ndan Prof. Dr. Sıla Akhan ise “Faz 3 çalışması aşı için çok önemli bir aşama. Çünkü pandemiyi durduracak olan noktalardan bir tanesi aşı ve biz de bunun içine dahil olduk. Bu yüzden çok ümitle başladık. Umarım iyi sonuçlanır alınır herkes için. Bu pandemiye bir şekilde bir nokta koyduracak aşı çalışmaları” dedi.

    “KABARIK BİR GÖNÜLLÜ LSTEMİZ VAR HER GÜN 10 KİŞİYİ ÇAĞIRACAĞIZ”

    Gönüllü olarak başvuran herkesin tüm sorularını yanıtlamaya çalıştıklarını ve imzalı onamlarını alarak çalışmaya dahil ettiklerini vurgulayan Prof. Dr. Akhan, “Öncelikle gönüllü olarak başvuran sağlık çalışanlarımıza aşılama yapıyoruz. Benim dışımda burada yardımcı araştırmacı Dr. Sonay Arslan’a da başvuru yapabiliyorlar. İsimleri kaydediyoruz ve sonra onlarla irtibata geçip konuşuyoruz, soruları oluyor, onları cevaplıyoruz. Kaç kişi olacağını şu anda tam netleştirmesek de önümüzde bir liste var; toplamda tamamlayacağımız sayı belli. Her gün 10 kişiyi aşılamayı planlıyoruz. Liste şu an kabarık ve insanların istedikleri zaman sorularını cevaplayıp, başvurularını kabul ediyoruz. O listeden her gün 10’ar kişiyi çağırıyoruz. İnsanlar en çok yan etkilerini soruyorlar. Onun dışında etkinliğini merak ediyorlar. Tabii ki bu çalışmanın içinde plasebo grubu da olacağı için, çift gör bir çalışma bu çünkü, kime aşı kime plasebo yapıldığını biz de bilmiyoruz. O yüzden de bu etkinliğin ne kadar olacağını, biz de tabii ki merak ediyoruz. Ama bu aşının Faz 1 çalışmalarında, beklenen büyük bir yan etki olmamış. Onun dışında Faz 2’de de zaten dozlar ayarlandığı için, Faz 3’de daha çok etkinlik düzeyi ortaya çıkacak aslında. Burada da bizim için en önemli olan soru bu; etkinliğin ne kadar olduğunu görebilmek” diye konuştu.

    “BİR YIL BOYUNCA GÖNÜLLÜLERİMİZİ TAKİPTE OLACAĞIZ”

    Prof. Dr. Akhan, gönüllü onam formlarının önemli olduğunu söyleyerek sözlerini şöyle sürdürdü: “Sadece aşı değil, tüm çalışmalarda bir onam formu yer alır. Zaten aynı zamanda kişi ile sorumlu araştırmacı da iletişim halinde olur. Detayların anlatılması vs sözel olarak da yapılır. Onları aynı zamanda gönüllü formda da okuyup, orada sormak istediği başka bir şeyler varsa onları da bize iletir ve ondan sonra çalışmaya dahil edilir. Daha sonra gönüllüler bir sağlık taramasından geçirilir. PCR örnekleri alınır, antikorlarına bakılır ki hastalığı geçirmiş mi ya da aktif bir hastalık var mı bu belirlenir. Tıbbi açıdan çok sıkı gözlem altında tutulurlar. Sağlıklı gönüllere yapıldığı için aşılar, çok büyük bir sağlık problemi olan kişiler değil bunlar zaten. Sadece yaş sınırı var burada önemli olan. Testlerle güncel durumlarına bakıldıktan sonra 3 gün içinde aşılamayı yapmamız gerekiyor. 14. günde tekrar bir aşı olacaklar. Ondan sonra gönüllülerimizi aylık kontrollere çağıracağız. Gene PCR testleri yapılacak kontrollerde. Bu arada yeniden de enfekte olabilirler çünkü. Ayrıca antikorların oluşup oluşmadığına bakıyoruz. 4 aya kadar ayda bir gibi kontrollerimiz olacak sonra bu periyot seyrelecek. Bizim için bir yıl önemli. Onda sonraki takipler çok daha seyrek olacak ama bu gönüllerimiz tabii ki her zaman kontrolümüzde kalacaklar.”

    “ONLAR ÇAĞIRMASAYDI BİZ BAŞVURACAKTIK”

    KOÜ Rektörü Prof. Dr. Sadettin Hülagü ise bu çalışmaya dahil edileceklerini öğrendiğinde mutlu olduğunu söyleyerek “Zaten biz çalışmaya dahil olabilmek için merkez olarak başvuru yapacaktık. Gerek kalmadı biz de dahile dildik. Aşıda Faz 3 büyük bir aşama. Sanırım yakın zamanda da bu ilaç ve aşı çalışmaları bir sonuç verecek. Aşı toplumsal korunmanın oluşması açısından önemli. Toplum bağışıklığının kazanılması oldukça zaman alacak bir durum. Bu nedenle aşılar kritik. Sahada görev alan sağlıkçıların aşılanması önem arz ediyor. Biz üniversite olarak bu konuda aktif olarak çalışmaların içindeyiz ve her türlü desteği de gösteriyoruz zaten. Önümüzdeki aylar içerisinde bir de Almanya’dan bir aşı gelecek, onun da yine Faz 3 çalışması Türkiye’de de yapılacak. Onda da mutlaka yer alacağız” dedi.

  • Cerrahpaşa’da önümüzdeki hafta deney aşıları yapılmaya başlayacak

    Cerrahpaşa’da önümüzdeki hafta deney aşıları yapılmaya başlayacak

    Koronavirüsle mücadele kapsamında Türkiye’de geçtiğimiz günlerde uygulanmaya başlanan deney aşıları önümüzdeki hafta itibarıyla Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde uygulanmaya başlayacak. İlk etapta 400 kişi üzerinde denenecek Çin menşeli aşılara 1 Ekim itibarıyla Almanya menşeli aşılar da eklenecek. Gönüllülerin büyük bir kısmını sağlık çalışanları oluştururken, fakültenin bazı yerlerine gönüllü olmak isteyenler için afişler asıldığı görüldü.

    Koronavirüsle mücadelede aşı çalışmaları devam ederken Çin’de geliştirilen koronavirüs aşısının gönüllü uygulaması Brezilya ve Endonezya’da başlatıldı. Faz 3 aşamasına Türkiye’de dahil edildi ve aşının ilk dozu, geçtiğimiz günlerde Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde gönüllülere yapıldı. Aşı uygulamasının yapılacağı merkezlerden biri olarak belirlenen Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde de önümüzdeki hafta Çin menşeli aşı yapılacak. Ekim ayının ilk haftasında ise Almanya kökenli aşı gerçekleştirilecek. Fakültenin bazı yerlerine gönüllü olmak isteyenler için afişler asılırken, gönüllülerin büyük bir kısmının belirlendiği ve çoğunluğunu sağlık çalışanlarının oluşturduğu öğrenildi.

    “FAZ 3 ÇALIŞMASINI BAŞLATACAĞIZ”

    İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa-Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sait Gönen, “Koronavirüsle ilgili oyun bozucu olan ve bu işe dur diyecek olan aşı çalışmaları. Dünyada çok sayıda aşı çalışması şu an devam ediyor. Bildiğimiz kadarıyla Faz 1, Faz 2 ve evrelerini tamamlamış Faz 3 evresinde. Ülkemizde de şu an iki aşı çalışması var. Bir tanesi Çin’den gelen ve bir tane de Almanya kökenli. Sağlık Bakanlığı’ndan ve etik kurullardan izin alındı. Önümüzdeki hafta itibarıyla biz de Çin menşeli aşı için Faz 3 çalışmasını başlatacağız. Gönüllüler büyük oranda tespit edildi. Gönüllerin büyük bir kısmı sağlık çalışanları arasından ama tamamı sağlık çalışanı değil. Gelenleri de gönüllü olarak alıyoruz. Gönüllülerde aradığımız kriterler, 18 yaşından büyük olmak, koronavirüs geçirmemiş olması, bunlar çalışmaya alınmadan önce PCR testleri yapılıyor. Negatif olması gerekiyor. Antikorun da negatif olması gerekiyor” ifadelerini kullandı.

    “YAKLAŞIK 400 KİŞİ BU ÇALIŞMAYA ALINACAK”

    Gönüllülerin aşı için hızla kendilerine ulaşmaya başladıklarını belirten Prof. Dr. Sait Gönen, fakültenin bazı bölümlerine afişler de asıldığını ifade etti. “Zannediyorum sayı tamamlandı” diyen Gönen, “Yaklaşık 400 kişi bu çalışmaya alınacak ama ekim ayı başında da bir başka çalışmanın startı verilecek. O aşı için de yaklaşık 100’ün üzerinde vaka alınacak” diye konuştu.

    “8 TANE AŞI ÇALIŞMASI VAR”

    Türkiye’deki aşı çalışmalarını değerlendiren Prof. Dr. Sait Gönen, 8 aşı çalışması olduğunu belirterek şunları söyledi:

    “Ülkemizde de Dünya Sağlık Örgütü tarafından incelemeye alınmış 8 tane aşı çalışması var. Ama bunlar Faz 3 aşamasına geçmiş değil henüz. Faz 3 aşamasından önceki aşamalar devam ediyor. Bir aşının Faz 3 çalışmasına gelebilmesi için önce laboratuvar şartlarında incelemelerin yapılması lazım. Faz 1 ve Faz 2 aşamalarında başarılı olup tüm aşamaları tamamladıktan sonra Faz 3 aşamasına geliniyor. Benim bildiğim kadarıyla Faz 3 çalışmasına gelen yok. Önümüzdeki hafta itibarıyla Çin menşeli aşının Faz 3 çalışması başlayacak. Ekim başında da Almanya menşeli aşının eş zamanlı olarak Almanya, Amerika’da ve Türkiye’de Faz 3 çalışması başlayacak. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi de her iki aşıda da merkezlerden bir tanesi.”

    “BEKLİYORUZ VE UMUTLUYUZ”

    Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde uygulanacak aşı denemelerinde gönüllü olan Doç. Dr. Devrim Sarıbal, “Bu süreçte zaten enfeksiyon hocalarımızla beraber çalışıyorduk. Böyle bir teklifle geldiler. Süreçten zaten haberimiz vardı. Ben, annem, babam ve iki kardeşim gönüllüyüz. Laboratuvarda çalışan arkadaşlarımızın çoğu da gönüllü. Bize ilk doz 1 Ekim’de yapılacak. Bekliyoruz ve umutluyuz. Aşıdan başka korunma yöntemimiz yok. Bununla ilgili bir endişemiz yok” diye konuştu.

    “AŞI ÇALIŞMASINDA GÖNÜLLÜ OLMAK İSTERİM”

    Hastanede afişleri gören pek çok vatandaş da gönüllü olabileceğini belirtiyor. Batuhan Eğrikaya adlı vatandaş, “Aşının biraz hızlandırılması gerekiyor. Maske takılsa bile korunmak çok zor. Aşı çalışmasında gönüllü olmak isterim” ifadelerini kullandı.

  • Akdeniz Üniversitesi’nden aşı için bir adım daha

    Akdeniz Üniversitesi’nden aşı için bir adım daha

    Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ata Nevzat Yalçın, yurt dışında geliştirilen koronavirüs aşısının bir ve ikinci faz çalışmalarının tamamlandığını, üçüncü faz çalışmalarında Akdeniz Üniversitesi Hastanesi’nin de yer alabileceğini söyledi. Önümüzdeki kasım, aralık ayından itibaren aşıların insanlar üzerindeki etkinliğine yönelik çalışmalar yapılacağını belirten Prof. Dr. Ata Nevzat Yalçın, “Bu insanlar aşılar yapıldıktan sonra 1-2 yıl değerlendirilip takip edilecek. Böylece aşının etkinliği konusunda, antikor düzeylerinin ne olduğu konusunda bir fikir sahibi olunacak” dedi.

    Koronavirüsün yaklaşık 6 aydır tüm dünyanın olduğu gibi ülkemizin de gündeminde olduğuna dikkati çeken Prof. Dr. Yalçın, hastalığın yaz aylarında yayılma riskinin daha da azalmasını beklediklerini, fakat beklenen düzeye inmediğini aktardı. Bundan sonra da özellikle solunum yolu enfeksiyonunun yoğun yaşandığı sonbahar ile birlikte vakaların artmasının beklendiğini ifade eden Prof. Dr. Yalçın, “Tabii ki insanlar sonbahar ile birlikte kapanacak, okulların açılma durumu da var. Bu hastalığın biraz da uzaması riski çok, çünkü dünyada bu tür pandeminin kısa sürede bitmesi söz konusu olamıyor. Toplumun yüzde 80’i, hastalığı herhangi bir yakınma olmadan, hafif bulgularla geçiriyor. Yüzde 15’inin hastaneye yatması gerekiyor. Yüzde 5’i de hastaneye yatıp gerektiğinde entübe olan olgular” dedi.

    ‘TOPLUMUN ÖNEMLİ BÖLÜMÜ BU HASTALIĞA YAKALANACAK ‘

    Hastalığın geçiriliyor olmasının en büyük etkeninin uygun tedavi ve güçlü ajanlara bağlı olduğunu açıklayan Prof. Dr. Yalçın, “Yeni ajanlar üzerinde de duruluyor. Güçlü ilaçlar da var. Bu ilaçlarla ilgili başarı oranları oldukça yüksek. Şu anda kullanılan klorokin, favipravir, remdesivir gibi ilaçlar var. Bunlar tedavi şansı yüksek ajanlar ama yeni antiviraller üzerinde de çalışılıyor. Toplumun önemli bir bölümü bu hastalığı geçirecek” diye konuştu.

    Prof. Dr. Yalçın, bu hastalığı hafif geçirme oranının daha yüksek olduğunu belirterek, “65 ve üzeri yaştaki kronik bir akciğer, kalp, karaciğer hastalığı, böbrek yetmezliği, obezite ya da bağışıklık sistemini baskılayan bir hastalığı olanlar ya da tümörü veya kanseri olanlar, hastalık risk derecelendirmesi yaparsak biraz daha ağır geçirme ihtimalleri söz konusu. O nedenle bunlar çok daha öncelikli bireyler. Bu bireylere 13 değerlikli pnömokok aşısını, iki ay sonra da 23 değerlikli bir aşıyı temin etmelerini, grip mevsimi geldiğinde de grip aşısını yaptırmalarını öneriyoruz” dedi.

    ‘AŞIDA FAZ ÜÇ AŞAMASINA GELİNDİ’

    Şu anda dünyada 142 merkezde değişik aşı çalışmalarının sürdürüldüğünü açıklayan Prof. Dr. Yalçın, şöyle konuştu:

    “Bu çalışmalarda ilk iki faz yapıldı. Yani laboratuvar deneyleri ve hayvan deneyleri tamamlandı. Faz üç aşamasına gelindi. İnsanlar üzerinde plasebo kontrollü çalışmalar gerçekleştirilecek. Muhtemelen bunların çok merkezli gerçekleştirilmesi durumu var. Merkezimiz de aşı çalışmaları içinde yer alabilecek bir merkez olabilir. Birkaç aşı, örneğin kızamık ya da başka virüslerden çalışılan değişik aşılar üzerinde çalışmalar sürdürülüyor. Bunlar da muhtemelen tek ya da ikinci bir doz olabilir. Önümüzdeki kasım, aralık ayından itibaren aşıların insanlar üzerindeki etkinliğine yönelik çalışmalar yapılacak. Bu insanlar aşılar yapıldıktan sonra 1-2 yıl değerlendirilip takip edilecek. Böylece aşının etkinliği konusunda, antikor düzeylerinin ne olduğu konusunda bir fikir sahibi olunacak.”

    ‘AŞI ERİŞKİN VE RİSKLİ GRUPLARA UYGULANACAK’

    Araştırması yapılan aşıların riskli gruplara ve erişkin yaş grubu herkes için uygulanabileceğinin öngörüleri içinde olduğunu açıklayan Prof. Dr. Yalçın, bu hastalığı toplumun büyük kısmının hafif geçireceğini, ama aşıların uzun vadede çok daha güvenilir olduğunu ifade etti. Prof. Dr. Yalçın, etkinliği beklenen düzeylerde olduğu takdirde toplumun hastalıkla karşılaşmadan bir şekilde bağışık olmasının aşılar yoluyla sağlanacağını aktardı. Dünyada birçok enfeksiyon hastalığının dünyanın gündeminden silindiğini kaydeden Prof. Dr. Yalçın, muhtemelen bu etkin aşılar sayesinde bu hastalıkla ilgili ciddi bir şekilde yol alınacağını belirtti.

    ‘AŞI GRUBU ÇALIŞMASI İÇİNDE YER ALMA ŞANSIMIZ OLABİLİR’

    Prof. Dr. Yalçın, “Benim bildiğim kadarıyla ilk verilerde, mesela bir aşı grubu çalışması içersinde yer alma şansımız olabilir. Sanırım çok merkezli çalışmalar olacak diyebilirim. Birkaç koldan bu çalışmalar yapılacaktır. Tabii bu dünya çapında değişik ülke verilerinin de toparlanması gerekecektir. Uygun olursa belli bir takvim içersinde aralık ayı itibarıyla olabilir” dedi.

  • Türkiye’de gönüllü aşı denemeleri Eylül’de başlıyor

    Türkiye’de gönüllü aşı denemeleri Eylül’de başlıyor

    Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Serap Şimşek Yavuz, Kovid-19’a karşı Çin ile Almanya ve ABD’nin ortak yürüttüğü iki ayrı aşı çalışmasının son aşaması olan Faz 3 gönüllü insan denemelerinin Türkiye’de 10’a yakın merkezde yapılacağını söyledi.

    Prof. Dr. Yavuz, geçtiğimiz hafta sosyal medya gündemine de oturan aşılarda gönüllü denemelerine yönelik tartışmalarla ilgili, “Kobay mı olacağız, gönüllüler parayla mı çalışmaya katılacak, kimler çalışmaya dahil edilecek, Faz 3 denemeleri hayati riskler yaratıyor mu?” gibi vatandaşların merak ettiği tüm soruların yanıtlarını verdi.

    İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Serap Şimşek Yavuz, tüm dünyanın merakla beklediği Kovid aşılarındaki son gelişmeleri ve Türkiye’de de çok merkezli olarak yürütülecek Faz 3 gönüllü insan denemeleri hakkında DHA’ya önemli bilgiler verdi. Etik kurul ve Sağlık bakanlığı onaylarından geçen Çin ve Almanya-ABD ortak çalışması olan iki farklı aşı adayı için İstanbul Tıp Fakültesi’nin de aralarında bulunduğu 10’a yakın merkezde, faz 3 gönüllü insan denemeleri yürütülecek. Dünyada 10’dan fazla Kovid aşısı çalışmasında sona yaklaşıldığını vurgulayan Prof. Dr. Yavuz, “İnsanlarda etkili olduğunun ve olası yan etkilerinin tekrar değerlendirildiği son aşama olan Faz 3’e gelen aşı çalışmaları bunlar. Geçtiğimiz günlerde Sayın Bakanın da açıkladığı iki tane aşı çalışmasının ise Faz 3 denemelerine Türkiye’den de gönüllü insanlar dahil edilecek. Çalışmalara başlamak üzereyiz. Eylül ayı gibi, çok yakın bir tarihte başlayacağız” dedi.

    “GÖNÜLLÜLERE ÜCRET ÖDENMESİ YA DA BASKI SÖZ KONUSU OLAMAZ”

    Aşı çalışmalarında son aşama olan Faz 3’e gelmeden, yani aşı adayının klinik olarak binlerce gönüllüde denenmesinden önce, çok ciddi klinik öncesi (preklinik) çalışmaların yürütüldüğüne işaret eden Prof. Dr. Şimşek, şunları söyledi:

    “Bunun öncelikle bir laboratuvar ayağı var. Hangi molekülü kullanacağız, nasıl kullanacağız, hücre dizilerinde etkili oluyor mu gibi. Laboratuvar çalışmaları yapıldıktan sonra hayvan deneyleri aşaması var. Bunlar, insandan önceki aşamalar. Burada işte toksik etkilerinin olmadığı, hastalığa karşı kısmen etkili olup olmadığı, işe yarayıp yaramadığı gibi bazı temel soruların yanıtları aranır. Klinik çalışmalar bundan sonra başlar. Bunda da Faz 1 dediğimiz aşama, aşının güvenliğiyle ilgili kısmı. İnsanlarda, küçük gönüllü gruplarında yapılan, aşı etkili mi değil mi, güvenli mi, bunlar değerlendirilir. Faz 1’de esas güvenlik sorusunun yanıtı alınır. İstenen sonuçlar elde edilirse de Faz 2’ye geçilir. Tüm bu aşamalarda çalışmaya dahil edilen insanlarda gönüllülük esastır. Kimseye bir ücret ödemesi, zorlama yapılması mümkün değildir. İsteyen katılır, istemeyen katılmaz. Katılan insanların da tüm tetkikleri, yakın tıbbi gözlemleri ve tıbbi bakımları da uzmanların kontrolündedir.”

    “FAZ 1’DE GÜVENLİK VE ETKİNLİK, FAZ 2’DE HEDEF KİTLE BELİRLENİR”

    Ortalama 10-20 kadar gönüllünün dahil edildiği Faz 1’de “Bu aşı güvenlidir, hastalığa karşı etkinliği vardır, insanlarda umulmadık, beklenmeyen yan etkiler çıkmıyor” yönünde sonuçlar elde edilirse Faz 2 aşamasına geçildiğini anlatan Prof. Dr. Yavuz, şöyle devam etti:

    “Bu aşamada yüzlerle ifade edilebilecek sınırlı sayıda gönüllü insan çalışmaya alınıyor. Bu noktada da aslında aşılama için hedeflenen nüfus, aşı kimlere yapılmalı, yaşlılar mı, risk grubundakiler mi vs, o özellikteki gönüllüler de çalışmaya dahil edilerek, vücut aşıya ne kadar cevap veriyor, koruyucu antikorlar oluşuyor mu bu insanlarda, bunların çalışması da yapılıyor Tabii ki yine güvenlik çalışmalarına da devam ediliyor. Yani istemediğimiz bir etki, en basiti kolunda ağrıdan tutun ateşin çıkması vb her türlü parametreye bakılıyor. Faz 1 ve 2 aşamaları aşıyı geliştiren ülke neresiyse orada gerçekleştiriliyor. Şu an Çin ve Almanya-ABD ortak yapımı aşı adayları bu aşamaları kendi ülkelerinde geçti. Aşı çalışması bu aşamaları geçerse eğer, Faz 3 aşamasında hem aşıyı geliştiren ülkede, hem de vakaların görüldüğü diğer ülkelerde çok merkezli çalışmalar başlıyor. Mesela Avrupa’da, Amerika’da, Güney Amerika’da şu anda çok yoğun devam ediyor Faz 3 aşaması. Faz 3’de gönüllü insan sayısı artık 10-30 binlere çıkarılıyor. Burada da aşı verilen gönüllülerin yanı sıra kontrol grubu dediğimiz hiçbir şey verilmeyen bir grup da dahil ediliyor.”

    FAZ 3’DE, BİR ÖNCEKİ AŞAMALARIN SAĞLAMASI BÜYÜK İNSAN GRUPLARINDA YAPILIYOR

    Prof. Dr. Yavuz, “Aşı çalışmalarının Faz 3 aşamasında, kime aşı veriliyor, kim kontrol grubunda (yani placebo -etkisiz aşı- alıyor), çalışmanın başında bunu uzmanlar da gönüllüler de bilmiyor. Kodlarla her şey kaydediliyor. Çalışmanın sonunda bu kodlar açıldığında uzmanlar sonuçları daha güvenli değerlendirebiliyor. Çünkü “Kontrollü Çift Kör Çalışma” olarak bilinen bu çalışma şekli sayesinde, aşı verilen gönüllülerde gözlenen farkların, gerçekten aşı ile ilgili olup olmadığı her iki grubun kıyaslanmasıyla anlaşılıyor.” dedi.

    Prof. Dr. Yavuz, Faz 3’de aşı uygulanan gönüllülerin hastalanıp hastalanmayacağı, aşının yan etki düzeyi gibi kriterlerin gözlendiğini anlatarak “Her ne kadar hem hayvan deneylerinde, hem iki aşamalı Faz çalışmalarında bu güvenlik sorusuna cevap verilmiş olsa da Faz 3’te de aşının güvenliği mutlaka yeniden değerlendirilir” şeklinde konuştu.

    TÜRKİYE’DEN 10 MERKEZDE YAPILACAK

    Faz 3 çalışmasında gönüllü denemelerine katılan insanların aşı olduktan sonra hastalanıyor mu hastalanmıyor mu bunların yakından takip edildiğini belirten Prof. Dr. Yavuz, şu bilgileri verdi: “Burada, aşı olanların, olmayanlara göre daha az hastalanması beklenir. Ama bu da büyük oranda bir fark olmalıdır ancak o zaman anlamlı olur. Yani diyelim ki aşı olanlar yüzde 10 daha az hastalanıyor, bu yetersiz bir etkidir. Faz 3 çalışmaları sadece bir ülke ya da bir merkezde değil, çok sayıda ülkede (aşıyı geliştiren ülke de dahil) ve farklı pekçok merkezde yapılır. Türkiye’de de 10’a yakın merkez var bu çalışmaların başlatılacağı. Her merkezin alması gereken belli bir gönüllü sayısı var. Bu sayılar tutturulana kadar, örneğin bizim yapacağımız çalışma kısmı bir ay belki sürecek. Ama tabii tüm dünyadan verilerin toplanması, etkili oldu mu olmadı mı onların değerlendirmesi daha uzun sürecek. Biz gönüllüleri alacağız ama örneğin bir yıl boyunca takip edeceğiz. Burada da bu aşının kullanılmış olması, bu ülkedeki insan gruplarında da çalışmanın yapılmış olması, neresinden bakarsanız bakın avantaj. Sonuçta genetik yapı farkları olabiliyor, aşıya yanıt farkları olabiliyor, bu anlamda bu ülkenin insanıyla da bu aşıların çalışılmış olması avantaj.

    “KRİTERLER BELLİ, BU BİR AŞILAMA DEĞİL DENEME AŞAMASI”

    Bu çalışmalara alınacak olan insan gruplarının kriterleri de önceden bellidir. Vatandaşlarımız bu çalışmaların yürütüleceği merkezlere ‘Hadi burada aşı yapılıyor, gidelim de olalım’ diye başvurmasın. Bunu da özellikle vurgulamak istiyorum, çünkü bu, bir aşılama değil deneme aşaması. Hangi yollarla gönüllü çağrılarının yapılacağı, çalışmaya hangi özellikteki insan gruplarının dahil edileceği, aşı çalışmasının protokollerinde önceden bellidir ve merkezler bu kriterlere göre insanları çalışmaya dahil eder. Gönüllülere ulaşmak anlamında farklı kanallarımız var, onlar üzerinden yürütülür bu süreç.”

    “EN ÇOK SAĞLIK ÇALIŞANLARI GÖNÜLLÜ OLMAK İSTİYOR”

    Birçok insanın aşı çalışmalarında gönüllü olmak istediğini de vurgulayan Prof. Dr. Yavuz, özellikle risk grubundaki sağlık çalışanlarının buna çok istekli olduğunu söyleyerek gönüllü insan denemelerinin “kobay olarak kullanılıyoruz” şeklinde yorumlanmasının çok büyük bir hata olduğunu vurguladı ve sözlerini şöyle sürdürdü:

    “Ben açıkçası kobay olarak düşünmem kendimi. Aşı çalışmalarına katılmaktan mutluluk da duyarım. Kovid için bir çare bulunması gerekiyor. Bu çarenin bir parçası olmak çok iyi bir şey bence. Aşı ile ilgili modern tıbbın inanılmaz bir deneyimi var. Büyük bir zarar verecek bir şey asla olmayacağını söyleyebiliriz. Sonuçta bu aşılar eğer gerçekten etkili bulunursa, insanlık için çok önemli bir şey yapılmış olacak. Zaten bizler de bu kadar işimizin içinde, bu çalışmalarda yer alıyorsak bunun için. Sonuçta gerçekten çok katastrofik bir durumla karşı karşıyayız. Gönüllülerden çalışmanın protokolüne uygun olanları detaylıca aydınlatılır, onam formları alınır ve çalışmaya öyle dahil edilir.”

    “HER FİRMA İSTEDİĞİ GİBİ GELİP BURADA AŞI DENEMESİ YAPAMAZ”

    “Bir firmanın çalıştığı bir aşı var ve bu geldi, ülkemizde istediği gibi bu çalışmaları yapıyor” gibi bir algının da çok yanlış olduğunu anlatan Prof. Dr. Yavuz, gönüllü insan denemelerinin ülkemizde yürütülebilmesi için çok ciddi izin aşamalarından geçildiğini, her türlü detayı değerlendiren etik kurul uzmanlarının izin için gelen dosyada kimsenin aklına gelmeyecek binlerce sorunun cevabını araştırdığını ve uygun bulunursa onay verildiğini belirtti. Prof. Dr. Yavuz, “Yani bu etiktir, çalışılabilir şeklinde etik kurul onaylarını almak zorundalar. Daha sonra da Bakanlık izinleri alınır. İşte Türkiye’de bu aşamayı geçmiş iki aşı adayı için Eylül ayı gibi gönüllü insan deneylerine başlanacak.” dedi.

  • Türkiye’de ilk kez insan üzerinde aşı denenecek

    Türkiye’de ilk kez insan üzerinde aşı denenecek

    Türkiye’de ilk kez bir Kovid-19 aşı adayı, insanlarda denenmeye başlanacak. 10 yıl önce, başka bir proje için geliştirilen yapay akciğer modeli ile azot tankında dondurularak bekletilen akciğere özel bağışıklık hücrelerinin ‘uyandırılarak’, Kovid aşısı araştırmasında kullanılması, projede hızla yol kat edilmesini sağladı. Böylece, hem ilk sonuçları, hem de etkinliği açısından dünya devlerinin Kovid-19 aşısında elde ettiği başarıya Ankara’da da ulaşıldı. Her şey yolunda giderse yıl sonunda hazır olması hedeflenen yerli Kovid aşısı, burundan uygulanacak ve dünyada ilk kez bir aşının ek içeriğinin belirli bir süreliğine de olsa tedaviyi destekleyici özelliği de olacak.

    Sanayi Bakanlığı’nın, Kovid 19 salgınının Çin’de ortaya çıkmasının ardından Şubat ayı sonlarında Türkiye’de aşı geliştirmek için özel sektör ve üniversitelere çağrı yapması ve Sağlık Bakanlığı’nın da yönlendirmesiyle yerli koronavirüs aşısı geliştirmek üzere bir bilim ordusu kuran Nanografi A.Ş. ve aşı ekibi, 5 aydır büyük bir gizlilik içinde yürüttükleri aşı çalışmalarının detaylarını ilk kez Demirören Haber Ajansı (DHA) ile paylaştı. Kamu ve özel sektör desteği ile üç üniversiteden bilim insanlarının geliştirdiği aşının gönüllü insan denemeleri için gerekli başvuruları da yapıldı. ODTÜ, Ankara Üniversitesi ve Gazi Üniversitesi gibi Türkiye’nin en iyi üniversitelerinden kimya, genetik, biyokimya ve tıp alanlarında her biri önemli çalışmalara imza atmış akademisyenlerden oluşan 40 kişilik ekip, Kovid 19’a çare olacak aşıyı geliştirmek için gece gündüz çalıştı, hayvan ve bağışıklık hücresi deneylerini tamamladı. Çalışma sonuçlarını içeren dosyalar ve detaylı raporlarla etik kurul onayı için başvurusu yapılan aşı çalışmasında, maymun denemeleri ile eş zamanlı olarak insan denemeleri de yürütülecek.

    “10 YILDIR UYUYAN YAPAY AKCİĞER HÜCRELERİNİ UYANDIRDIK”

    Yerli Kovid aşısı ekibinde akciğere özgü insan bağışıklık hücreleri deneylerini yürüten Ankara Üniversitesi Tıp Fakütesi İç Hastalıkları Bölümü Fizyopatoloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Nuray Yazıhan, çalışmanın temellerinin ODTÜ Kimya Bölümü laboratuvarlarında atıldığını anlattı. Yazıhan, “Aşının ilk formülasyonu orada yapıldı ve onların dizaynı seçildi. Bağışıklık sistemi konusunda daha önce de çalışmalarım olduğu için belli malzemeler zaten elimizde vardı. Yaklaşık 10 yıl önce Almanya ile ortak yürüttüğümüz bir projemiz vardı. Bu proje kapsamında akciğer hücrelerinin hipoksik yani oksijensiz kalırsa, enfeksiyon geçirirse ya da astım gibi alerjik reaksiyonlarla karşılaşırsa nasıl tepki vereceğini çözebilmek için yapay bir akciğer modeli çalışmıştık. Alveol dediğimiz akciğerlerin nefes aldığı bölümleri, laboratuvar ortamında yapay olarak geliştirmiştik. Kovid aşısı için yola çıktığımızda, o modeller elimizde hazırdı” diye konuştu.

    Ayrıca akciğere özel makrofaj denilen vücuttaki yabancı maddelerin yok edilmesini sağlayan bağışıklık hücreleriyle de çalıştıktan sonra azot tankında dondurarak sakladıklarını anlatan Prof. Dr. Yazıhan, “Yaklaşık 10 yıldır uyuyan bu hücrelerimizi yeniden uyandırdık ve geliştirdiğimiz aşının akciğerdeki etkilerini hem yapay alveol modelimiz, hem de bu hücreler üzerinden anlamaya çalıştık. Bu da çalışmada çok hızlı yol almamızı sağladı. Hayvan çalışmaları ile beraber hücre çalışmalarını da gerçekleştirmiş olduk” dedi.

    “VİRÜSLE BULAŞTIĞI YERDE SAVAŞMAYA BAŞLAYACAĞIZ”

    Geliştirilen aşının dünyadaki örneklerden farklı olarak enjeksiyonla değil nazal yolla yani burundan verilecek şekilde dizayn edildiğini vurgulayan Prof. Dr. Yazıhan, “Nazal aşılar genellikle çok tercih edilmiyor. Ama bu virüsü düşündüğünüzde, enfeksiyonun ilk bulaşma yolu nazal sistem. Burada da mukoza dediğimiz bir yapı var. Aslında bağışıklığımız için de çok kritik mukoza yapısı. Hem bir bariyer görevi görüyor hem de hastalık için ortam oluşturuyor. Bizim yaptığımız çalışmayı dünyadaki benzerlerinden ayıran ve kritik olan kısmı, aşı formülasyonunu hangi maddeler içinde verdiğimiz ve nasıl uyguladığımızla ilgili. Çünkü aşıda en önemli nokta, doğru ve güçlü bir bağışıklık yanıt oluşturmanız ve aşı uyguladığınız kişiye bir zarar vermemeniz. Tüm bunların ince ayarlarını biz buradaki çalışmamızda yaptık. Akciğere özel makrofaj dediğimiz, insan bağışıklık hücreleriyle de çalıştık. Yani sadece hayvanda tek tip hücre ile değil, hem hayvan çalışmasını hem de insan bağışıklık hücreleri üzerindeki çalışmayı bir arada yürüttük ve bu nedenle de sonuca yaklaşmak açısından oldukça zaman kazandık” şeklinde konuştu.

    “DÜNYADAKİ AŞILARA GÖRE BİZİM AŞIMIZIN POTANSİYELİ DAHA YÜKSEK”

    Bağışıklığı uyaran aşı formülasyonlarının yanına ek maddeler olarak konulan adjuvanların da vücutta aşırı yanıt oluşturmadan bağışıklığı doğru yönlendirebilmesini sağladıklarının altını çizen Prof. Dr. Yazıhan, “Bu açıdan baktığımızda, insan denemelerinde de olumlu sonuçlar alabileceğimizi ve diğer aşılara nazaran bizim aşımızın potansiyelinin daha yüksek olabileceğini düşünüyorum. Sonuçların başarısı açısından şu anda gündemde de olan uluslararası aşı çalışmaları ile aynı noktadayız diyebilirim. Hatta nazal aşı olması itibariyle alternatifimiz yok. Nazal aşı zor bir aşı ama diğer yandan da hem uygulama alanı virüsle mücadele açısından çok uygun, hem de enjeksiyon gibi farklı uygulama yöntemlerine nazaran etkinliği daha yüksek. Deney hayvanlarımızdaki sonuçlarımız böyle. Sıçan çalışmalarını tamamlamış durumdayız. Herhangi bir yan etki de görmedik. Bu, çok önemli. Böyle olduğu için de artık maymun çalışmalarına başlayabiliyoruz. Klinik çalışmalara yani gönüllü insan denemelerine geçebilmemiz için etik kurulu başvurularımızı, dosyalarımızı, raporlarımızı ilgili yetkililere sunduk. Süreç olumlu devam ederse insan çalışmalarına hazırız” ifadelerini kullandı.

    HAYVAN DENEYLERİNDEKİ İLK SONUÇLAR

    Hayvan deneylerinde elde ettikleri sonuçlara göre, geliştirdikleri aşının yaklaşık bir yıl koruma sağladığı yönünde sonuçlar aldıklarını söyleyen Prof. Dr. Yazıhan, “Tabii ki sıçanların yaşam ömrü ile insanların yaşam ömrü çok farklı. Onların haftalık dönemine göre süreyi hesaplıyoruz. Mesela sıçanlarda gebelik süresi 3 hafta, insanda 9 ay. Yani onlarda yapacağınız 3 haftalık bir çalışma aslında bizim 9 ayımıza denk geliyor. Bu hayvanlara iki dozlu aşılama yaptığımızda, yaklaşık 2 ila 4 hafta etkisinin devam ettiğini gördük ki bu da bir yıllık bir süre demek kabaca. Bu da gayet iyi bir sonuç. Ama bu bir öngörü sonuçta. Asıl sonuçları insan çalışmaları yapıldığı zaman göreceğiz” dedi.

    “İLK KEZ BİR AŞININ TEDAVİYİ DESTEKLEYİCİ ÖZELLİĞİ DE OLACAK”

    Koronavirüste bağışıklık sisteminin virüsle savaşırken aşırı çalışması sonucu vücuda da zarar verebildiğine işaret eden Prof. Dr. Yazıhan, “Hücresel düzeyde lenfosit dediğimiz, daha uzun dönem kalıcı bağışıklık sağlayan hücrelerde azalmalar görüyoruz Kovid’de. Bunun önüne geçebilmek için immünmodülasyon denilen (bağışıklık sistemini düzenlemeye yönelik) bir sistemin doğru yönlendirilmesi önemli. Bizim şu an çalıştığımız aşının bu özelliği de olacak. Asıl amaç bağışıklık hücreleri içerisinde yer alan T hücrelerini aşı ile doğru yönlendirebilmek. Aksi taktirde bu T hücreleri, vücuda zarar veren bir sistem halini alabiliyor. Eğer siz bu T hücrelerini doğru yönlendirebilirseniz, hem hastalıkla savaşabiliyorsunuz hem de bu bağışıklık hücrelerinin bu savaşı daha sonra tekrar hatırlamasını sağlıyorsunuz ki aynı etkenle karşılaştığında ne yapacağını bilsin. Bu aşının etkinliğini biz hem doğal katil hücrelerinde, hem T hücrelerinde, hem de makrofajda denedik. Aslında aşılardan tedavi edici bir etki beklemeyiz normal şartlarda. Ama bu yönüyle bizim aşımızın çok uzun süreli olmasa da böyle bir etkisi de söz konusu olacak. O zaman aşının destekleyici içeriğini hastalığın erken dönemlerinde immünoterapi tedavilerine ek olarak kullanma imkanı da doğacak. Dünyadaki çalışmalara baktığımızda, denek hayvanları ve hücre kültürü sonuçlarımızın onlarla yarışabilecek düzeyde olduğunu ve en az onlar kadar etkili bir aşı geliştirdiğimizi görüyoruz” şeklinde konuştu.

    “AŞININ FORMÜLÜ BU LABORATUVARDAN ÇIKTI”

    ODTÜ Kimya Bölümü’nden Doç. Dr. Görkem Günbaş ise aslında başka bir araştırma için aldıkları fonla kurdukları laboratuvarda, Kovid aşısı çalışmalarına katkıda bulunmak için ekibiyle beraber yola çıktıklarını anlatarak “Biz burada daha çok aşının fikir bazında öncül çalışmalarını yaptık. Temel mantığımız, virüsün kendisi olmadan üzerinde olan bir yapıyı, enjeksiyonla değil nazal yolla vererek vücudu Kovid spesifik bir antikor üretmeye ikna edebilir miyiz şeklinde oldu. Bu ana fikirle geliştirdiğimiz ana formülasyonun çıkış noktası bu laboratuvar oldu” dedi.

    “HEM BAĞIŞIKLIĞI ARTIRIYOR HEM DE YAN ETKİSİ YOK”

    Doç. Dr. Günbaş’ın laboratuvarında biyokimya alt grubunun takım lideri olarak çalışan Moleküler Biyoloji Uzmanı Dr. Ahmet Çağlar Özketen ise Dünya Sağlık Örgütü’nün listesinde Kovid aşıları için 4 senaryonun önde olduğunu belirtti ve “Birincisi zayıflatılmış virüs aşıları, ikincisi mRNA bazlı aşılar, üçüncüsü ‘virus like particle’ dediğimiz virüs benzeri parçacıklar içeren aşılar ve dördüncüsü de ‘subunit vaxcine’ dediğimiz virüs elementlerinin yani virüsün belli protein veya DNA ya da RNA parçalarını içeren aşılar. Bizimkisi bu sonuncu gruba giriyor. Subunit aşılar genelde daha az yan etkili olması yönünden tercih ediliyor. Aşı formülümüzde, virüsün insandaki ACE 2 reseptörüne bağlanma bölgesini modifiye ederek çıkardığımız bir protein var. Buradaki ana hikaye, adjuvan formülasyonunuz yani aşıya eklediğiniz katkı maddeleri oluyor. Bir de biz nazal uygulamayı seçtiğimiz için, hem bağışıklığı artırıcı hem de istenmeyen yan etkileri ortadan kaldıran bir formül denedik. Bununla alakalı hayvan deneylerinde olumlu sonuçlar aldık. Herkes belirli ülkelerle anlaşma yapıp onların tesislerini kullanıp büyük dozajlarda ürün üretmeye çalışıyor. DSÖ’nün tahminine göre 2021 ortalarında aşı çıkacak ama belirli bir süre de sırf aşının ülkemize gelmesi için beklemek söz konusu olabilir. O yüzden maliyetli de olsa yerli aşı çalışmalarına geçmek çok önemli” şeklinde bilgi verdi.

    “YIL SONUNA HAZIR ETMEYİ HEDEFLİYORUZ”

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın salgınla mücadelede bilimsel araştırmaların desteklenmesi için özel sektöre de çağrı yapması sonucu harekete geçen Ahlatcı Holding bünyesindeki Nanografi A.Ş.’nin, Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Ahlatcı’nın sınırsız desteği ile bu aşı çalışmasındaki başarıya ulaştığını anlatan şirketin Genel Müdürü Dr. Osman Coşkun, biyoteknoloji grubu ile DNA konusunda yaklaşık 3-4 yıldır başarılı olan bir çalışma yürüttüklerini ve aynı ekiple Kovid 19 aşı geliştirme konusunda neler yapılabileceğini görüştüklerini anlatarak “ODTÜ, Ankara Üniversitesi ve Gazi Üniversitesi’nden bilim insanları ile akademik işbirliği yaptık. İhtiyacımız olan tüm ürünlerin, proteinlerin daha önceden elimizde hazır olması çok büyük avantaj oldu. Kovid aşısı olarak şu anda tüm küresel ilaç firmalarının geldiği noktaya ulaştık diyebiliriz. Bundan sonraki süreçte yapacağımız çalışmalarla inşallah yıl sonu itibariyle bu aşı çalışmasını tamamlamayı hedefliyoruz” dedi.

    PATENTLERLE KORUMA ALTINA ALINDI

    Dünya Sağlık Örgütü ve uluslararası otorite kuruluşların (FDA, EMA vb) tavsiye ettiği protokol ve uygulamalar ışığında gerçekleştirilen AR-GE çalışması sayesinde aşı kliniğe girerse referans kabul edilen protokolleri de sağladığı için üretim safhasından sonra ihracatının da kolayca gerçekleşmesi sağlanacak. Çalışma boyunca kullanılan özgün malzemelerin patent başvuruları ile koruma altına alındığını ve yakında uluslararası bilimsel dergilerde yayınlanmak üzere makalelerin de uzmanlar tarafından hazırlandığı çalışmaya dair bilgiler veren Dr. Coşkun, “Tamamen yerli ve milli olarak yürütülen bu çalışmada üretim aşamasında da hiçbir ithal bağımlılığımız olmayacak. Patentleri ile çalışmada kullanılan malzemeler ve proteinler ile tamamen bize ait olan bir aşı üreteceğiz” dedi.

    SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI İLE SAĞLIK BAKANLIĞI DESTEKLEDİ

    Firma olarak asıl ilgi alanlarının nanoteknoloji ve biyoteknoloji olduğuna dikkat çeken Dr. Coşkun, “Şubat ayında dünyada Kovid pandemi süreci başlayınca bizim bu konuda çalışma yapmamız için Sanayi ve Teknoloji Bakanımızın teşviki ve Sağlık Bakanımızın da desteğiyle girişimlerimize başladık. Bütün süreci, olabildiğince gizlilik içerisinde yürüttük. Bu yaptığımız çalışma, üniversite, özel sektör ve kamu işbirliğinin çok güzel bir örneği oldu. ODTÜ Teknokent’te bizim merkezimiz bulunuyor. ODTÜ akademisyenleri ile çalışma yaptık, genetik konusunda özellikle. Sonra da Ankara Üniversitesi’nden yine kıymetli hocalarımıza çalıştık ve Gazi Üniversitesi bunlar arasında yer aldı. Özel sektör olarak ise Yönetim Kurulu Başkanımız Sayın Ahmet Ahlatcı’nın bize sınırsız desteği oldu. ekibimizin ihtiyacı olan tüm ürünleri, dünyanın neresinde oluşa olsun en hızlı şekilde temin etme imkanı sağladı. Kamu olarak da özellikle TÜSEB (Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı) ve TİTCK (Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu) Başkanlıkları bize çok güzel yol gösterdiler. Kısa zamanda bu noktaya gelmemizde vesile oldular” ifadelerini kullandı.

  • Rusya’da burundan damlatılan virüs aşısı geliştirildi

    Rusya’da burundan damlatılan virüs aşısı geliştirildi

    Rusya Devlet Viroloji ve Biyoteknoloji Araştırmaları Enstitüsü Vektor’un Genel Müdürü Rinat Maksyutov, merkezin geliştirdiği ve burundan damlatılabilecek aşılardan birinin üzerinde çalışmalara devem ettiklerini söyledi.

    Rossiya-1 televizyonunda konuşan Maksyutov, merkezin geliştirdiği ve üzerinde incelemelerin devam ettiği aşılardan birinin burundan damlatılabileceği bilgisini verdi.

    Maksyutov, “Aşılarımızdan biri kas içine zerk edilen klasik yöntemle değil, burun içine uygulama yöntemi ile kullanılıyor, yani burna damlatılıyor” dedi.

    Maksyutov, bu aşıların etkinliği ve güvenliliğini öğrenmeye yönelik tam kapsamlı klinik öncesi incelemelerinin başlatıldığını da ekledi.

  • Virüs aşısı maymunları sadece 2 ay koruyabildi

    Virüs aşısı maymunları sadece 2 ay koruyabildi

    Dünyayı etkisi altına alan yeni tip corona virüs (Covid-19) salgınına ilişkin birçok ülke aşı geliştirmek için çalışamalarını sürdürüyor.

    Bilim insanları, İngiltere’de bulunan Oxford Üniversitesi’nin geliştirdiği corona virüs aşısının fareler ve makak maymunları üzerinde yapılan deneyler sonucu insan üzerinde yalnızca “kısmi koruma” sağlayabileceğini söyledi.

    VİRÜS MİKTARI AZALMADI

    Maymunlar üzerinde gerçekleşen deneyde; aşılanmış maymunların bir süre sonra yeniden enfekte olduğu ve virüs miktarında aşılanmamış maymunlara kıyasla bir azalış olmadığı belirtildi.

    Geçen ay ABD’deki bir tesiste 6 adet rhesus makak maymununa Oxford Üniversitesi’nde geliştirilen aşıdan bir doz enjekte edildi. Ardından maymunlar, Covid-19 hastası olan diğerleriyle birlikte yaşamaya bırakıldı. 28 Nisan’da yapılan açıklamada dört hafta boyunca, aşı enjekte edilen altı maymunun hiçbirinin Covid-19 belirtisi göstermediği belirtildi.

    KORUMA YAKLAŞIK İKİ AY SÜRDÜ

    Ancak, eski bir Harvard Üniversitesi profesörü olan Dr. William Haseltine, bugün yaptığı açıklamada bağışıklığın yaklaşık iki ay sürdüğünü ve aşı alan maymunların, denemede aşılanmamış üç maymunla aynı miktarda virüs taşııdğını açıkladı. Bununla birlikte, insan testlerinin geçen ay başladığı aşıya ilişkin, virüse karşı kısmi bağışıklık sunduğu ve akciğerlere inerek ölümcül hale gelmesini kısmen engelleyebildiği belirtildi.

    ÇALIŞMAYA 130 MİLYON STERLİN DESTEK VERİLMİŞTİ

    İngiliz hükümeti dün corona virüs (Covid-19) aşısı çalışmaları için 130 milyon sterlinlik destek paketini açıklamış, Oxford Üniversitesi’nin ilaç firması AstraZeneca ile 100 milyon doz üretim için anlaştığı ve ilk 30 milyonun Eylül ayına kadar İngiltere içinde dağıtılması kararının alındığı belirtilmişti.

  • TÜBİTAK Başkanı aşı için tarih verdi

    TÜBİTAK Başkanı aşı için tarih verdi

    Dünyayı saran koronavirüs salgınına karşı çalışmalarını hızlandıran TÜBİTAK, aşı ve ilaç geliştirme projelerini sürdürüyor. Bu kapsamda TÜBİTAK desteği ile oluşturulan ‘Covid-19 Türkiye Platformu’ çatısı altında 25 farklı üniversite, 8 kamu araştırma kurumu, 8 firmadan toplam 225 araştırmacı, çalışma yürütüyor.

    TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Hasan Mandal pandemi öncesinde son 5 yıl içinde TÜBİTAK olarak Türkiye’deki ilaç ve aşı geliştirmelerine 2,3 milyar TL kaynak ayırdıklarını kaydetti. Mandal, “Bizim çalıştığımız kurumlarımız bu işe bugün başlamadı. Bu şu anda bizim kendimizi gösterme zamanımız. Araştırmacılarımız, firmalarımız olarak ve ülkemiz olarak biz bunu yapabileceğimiz noktasındayız. Ülkemizin en seçkin araştırma grupları, bilim insanları bu iş için çözüm üretme noktasında gece gündüz çalışıyor. Covid-19 Türkiye Platformu’nda yapılan aşı ve ilaç çalışmaları ve bu sürecin yönetilmesiyle ilgili topyekun bir seferberlik söz konusu” dedi.

    Aşı için tarih verdi

    İlaç grubundakilerin moleküllerinin modellenmesine 10 bin molekül üzerinden başlandığını belirten Prof. Dr. Mandal, “İn siliko çalışmalar sonrasında bu virüse çözüm noktası oluşturabilecek noktada 26 tane molekül belirlendi. Bununla ilgili şu an sentez çalışmaları başladı. Bir taraftan molekül çalışması gerçekleşti. Daha sonra bununla ilgili çalışmanın sentez ve takibinde de üretimle ilgili bir yapı başlamış oldu. Bunun memnuniyet verici bir gelişme olduğunu söyleyebilirim. Bunun arkasında çok farklı gruplarımız var. Klinik öncesi aşamaları ilaç için bu yaz aylarında belki daha da erken biz bunu sentezleme ve üretme noktasında olacağız. Aşı çalışmalarında ise 9 aylık bir zaman dilimi içinde klinik öncesi aşama tamamlanmış olacak.” dedi.