Etiket: beslenme

  • Ramazan Ayı’nda beslenmeye dikkat

    Ramazan Ayı’nda beslenmeye dikkat

    Vatandaşların sağlıklı bir Ramazan ayı geçirmesi için iftar, sahur ve bu öğünlerin arasında tüketilen besinler önem taşıyor. Hem sağlıklı hem rahat bir oruç süreci geçirilmesi için uzmanlar da beslenme önerilerinde bulundu. Prof. Dr. Esin Korkut mide problemleri yaşanmaması için dikkat edilmesi gerekenler ve mide hastalıkları olan kişilere yönelik tavsiyelerde bulunurken Diyetisyen Asya Naz Al da Ramazan Ayı’nda vatandaşların öğünlerde tüketmesi ve uzak durması gereken besinler hakkında konuştu.

    “Mide ağrıları, yanmaları, reflü ve kabızlık çok sık karşılaşılan problemler”

    İftar ve sahur öğünlerinde tüketilen ürünlere dikkat edilmesi gerektiğini aktaran Gastroenteroloji Bölümünden Prof. Dr. Esin Korkut, “Ramazan süresince yediklerimiz, yemek düzenimiz hepsi değişiyor. Gün içerisinde sürekli açız, çok ciddi susuz kalacağız. Akabinde gastroenterolojik problemler oluşmaya başlayacak. Mide ağrıları, yanmaları özellikle reflü ve kabızlık ilerleyen günlerde çok sık karşılaşılan problemler. En önemli öğün sahur öğünü, kesinlikle atlanmaması gerekiyor. Sadece su içeyim, yatayım tarzında olmamalı, mutlaka sahura kalkılacak ve yemek yenilecek. Yemekte daha çok tok tutmasını sağlayacak, protein kaynaklı gıdaları öneriyoruz, hem bizi tok tutuyor hem günümüzü rahat geçirtecek. Lif mutlak oranda öneriyoruz özellikle tam buğdaylı ekmekler bu süreçte soframıza dahil oluyor. İlerleyen günlerde kabızlık şikayeti olacağı için lifle birlikte kabızlık sorununu çözmeye başlayacağız. Kahveyi, çayı bu dönemde pek önermiyoruz. İçerisinde kafein var, aynı zamanda idrar söktürücü özelliği daha çok susuz bırakıyor. Çay, kahve yerine mutlaka su öneriyoruz. Protein, lif olacak, mutlaka su içeceğiz, iftar çok önemli. Bütün gün aç kaldık, hemen yeme tarzında olmayacak. En azından hafif bir çorba ile başlamayı öneriyoruz. Böylece hem su ihtiyacımızı almış oluyoruz hem de bir tokluk sinyali veriyoruz. Arkasından öğünlerimizde sebze, probiyotik mutlaka olmalı. Probiyotik en sevdiğimiz, sofralarımızın eksik olmaz yoğurdu” dedi.

    “Hastalar mutlaka hekimlerine danışmalı”

    Ramazan Ayı’nda sık karşılaştıkları rahatsızlıklar hakkında bilgiler veren Prof. Dr. Korkut, sözlerine şöyle devam etti:
    “Bu dönemde reflü ve kabızlık şikayetimiz çok ön plana geliyor. Bunun yanında ülser, gastrit şikayetlerimiz de oluşacak. Önlemek için başından itibaren önlem almak gerekiyor. Sahurda hemen yiyip yattığımızda ya da iftarda çok yedik hemen yatmaya kalkıştığımızda doğal olarak reflü şikayetleri çok olacak. Göğüs bölgesinde yanmalar, ağız içerisine acı su gelmeler, reflü hastalarının özellikle yağlı, çok fazla kızartmalar tüketmemesi gerekecek, yemekten hemen sonra yatmayı kesinlikle önermiyoruz. En az yarım saat, 1 saat oturur vaziyette olunmalı. Sahurda çalışma nedenlerimizden dolayı bunu çok yapamıyor olsak bile en azından yatak başını 10-15 santim yükseltip yatarsak reflü sorunlarını da gidermiş oluruz. Gastrik ülseri, gastriti olan hastalarımız neyin dokunup dokunmadığını biliyorlar. Çok acılı, baharatlı, yağlı gıdalardan uzak durması gerekecek. İlaç kullanımına gerek olabilir, gerekirse doktorunuz onu iftar, sahur şeklinde zaten bölecektir ancak tutmamanız gerekiyorsa da buna göre uygun önerilerde bulunacaktır. Özellikle kronik hastalığı olanlar, kronik ülseri, kabızlığı, reflü hastalarımız, tansiyonu, şekeri, kalp hastalığı olan hastalarımız mutlaka bu dönemde hekimlerine danışmalı. Ona uygun ilaçlarını ve beslenme düzenini korumalıdır”

    “Çok tuzlu, yağlı, ağır yemeklerini tercih etmemeliyiz”

    Ramazan Ayı’nda değişen beslenme düzenine uyum sağlanması için yapılması gerekenler hakkında konuşan Diyetisyen Asya Naz Al, “İftarda çok tuzlu, yağlı, ağır özellikle kırmızı et yemeklerini tercih etmemeliyiz. Edeceksek de bir tabakla sınırlandırmalıyız. Yanında mutlaka yoğurt, salata gibi lif, kalsiyum içeriği yüksek bir besinle birleştirmeliyiz. Sahur için de özellikle tuzlu, şekerli gıdaları tüketmemeliyiz çünkü gün içinde susuzluğumuzu artırabilir. Oruç tutmamızı zorlaştırabilir. İftarla sahur arasında en az 8-10 bardak su içmeye dikkat etmeliyiz. Sahurda kahvaltı şeklinde olması gerektiğini düşünüyorum. 1 veya 2 yumurta açlık durumunuza göre değişmekte. Yumurtayı sahurda tüketmemizi gerektiğini düşünüyorum çünkü tokluk süresini artırıyor. Lifli gıdalar, ekmek tercihimiz beyaz ekmek yerine tam buğdaylı olursa daha uzun süre tok tutacaktır. Çok tuzlu peynirler veya tuzlu zeytinleri su ihtiyacımızı artıracağından dolayı sahurda tüketmememiz gerekiyor. Normal bir kahvaltıyı nasıl yapıyorsak aslında sahuru o şekilde yapmamız gerekiyor. Pastırma gibi salamura etlerin tüketimini görüyoruz, bu da ertesi gün susamamızı ve çok fazla su ihtiyacımızın olmasını tetikliyor. İftarda zaten çok fazla ana yemek ağırlıklı tükettiğimiz için en azından sahuru biraz daha kahvaltı şeklinde, hafif yaparsak vücudumuzu biraz daha rahatlatmış oluruz. Her diyabetli ya da her hipertansiyonlu aynı olmuyor. Her kişinin hastalığı kendine özgü, her diyabetli ya da hipertansiyonlu oruç tutabilir diyemem. Önce hekiminden onay alması üzerine bir diyetisyenin de takip etmesi gerekiyor. Çorba ile başlayıp, 10 dakika ara verip sonra ana yemeğe geçebilirsiniz sonra tatlı tercih ediliyorsa edilebilir. Yemekler arası bir 10 dakika ara vermek en azından vücudu dinlendirir, hazmı da kolaylaştırır. İftarda çok fazla yemek yemekten kaçınmamız gerekiyor. sahurda da aynı şekilde. Yemeği hızlı ya da fazla yiyip tekrar uykuya dalıyoruz bu da hem zihnen hem metabolik olarak bizi rahatsız ediyor. Sahurda çok fazla su içip yatıyoruz bunun yerine iftarla sahur arasında bölerek suyu içmemiz gerektiğini düşünüyorum ”şeklinde konuştu.

  • Kanser hastalarına 6 beslenme önerisi

    Kanser hastalarına 6 beslenme önerisi

    Uzman Diyetisyen Gamze Gültekin, kanser hastalarının kullandıkları ilaçlara, uygulanan tedaviye ve süresine bağlı olarak yemek düzenlerinde olumsuz değişiklikler yaşayabileceklerini ifade etti. Hastanın iştahının da bu süreçte olumsuz etkilenebileceğini, bunun kilo kaybına yol açabileceğini belirten Gültekin, “Hastanın günlük ihtiyacı olan; protein, karbonhidrat, yağ, vitamin ve mineralleri almasının sağlanması çok önemlidir. Hasta yeterli enerjiyi almalıdır. Tedavi sürecinde ortaya çıkabilecek sindirim sistemi sorunları bu ihtiyacın karşılanmasına engel olabilir. Dolayısıyla yaşanan; ağız ya da boğaz ağrısı, koku ya da tat değişikliği, bulantı, kusma, ishal, kabızlık gibi sindirim sistemi şikayetlerinin giderilmesi gerekir. Örneğin; ağızda acıma, diş etlerinde hassasiyet ve boğaz ağrısı çoğu zaman kemoterapiden ve radyoterapiden kaynaklanır. Bu gibi durumlarda; tuzlu, asitli, sert ve kuru besinleri çiğnemek ve yutmak zor olacaktır. O nedenle yumuşak fakat besleyici besinler seçilmelidir.” diye konuştu.

    “Bulantınız olduğunda; az, sık ve yavaş yemeye gayret edin”

    Uzman Diyetisyen Gamze Gültekin, “Ağız ve boğaz ağrısı olduğunda; yoğurt, muz, patates püresi, ezme çorbalar, çok pişmiş et, sebze püresi, olgun taze meyveler, pişmiş yumurta, elma püresi, yumuşak peynir, makarna, muhallebi, sütlaç gibi yiyecekler doğru tercihler olacaktır. Tedavi sırasında tat ve koku algılama duyusu değişebilir; yiyeceklerin, özellikle et ve yüksek proteinli diğer besinler acı ya da metalik bir tat vermeye başlar. Bu değişikliklerin nedeni kemoterapi ya da radyasyon tedavisi olabileceği gibi, hastalığın kendisi de olabilir. Genellikle tedavi tamamlandıktan sonra bu değişiklikler normale döner. Tat ve koku değişikliği olursa; alışverişinizi kendiniz yapın, gözünüze hoş görünen ve güzel kokan yiyecekleri seçin. Beslenmede protein önemli. Dana eti kokuyorsa; tavuk, balık, kuzu eti gibi diğer et türlerini ya da yumurtayı deneyin. Etleri meyve suları ya da hoşunuza giden soslara yatırarak lezzetini arttırın. Fesleğen, biberiye, defne yaprağı vb. gibi aromalı baharatlar veya otlar kullanabilirsiniz. Kötü kokarsa yemeklerinizi dışarıda pişirin. Yemek pişirirken mutfağı iyice havalandırın, varsa pencere, balkon kapısı açın. Yemeğinizi oda sıcaklığına geldiği zaman yiyin. Sizi rahatsız etmezse tat ve kokularını değiştirmek için soğan veya sarımsak ekleyin. Sabah kalktığınızda 1 bardak oda sıcaklığında suya limon damlatarak o suyla ağzınızı çalkalayın. Kusma bulantı ile birlikte olabilir ve bazı tedavi şekillerine bağlı olarak ortaya çıkar. Bulantınız olduğunda; kızarmış ekmek, kraker, gevrek, simit ve bunlarla beraber peynir yiyebilirsiniz. Makarna, fırında pişmiş ya da haşlanmış derisiz tavuk, kuru meyveler, ayran, patates bulantı olduğunda tüketilebilir. Bu süreçte yağlı besinler, kızartmalar, şekerlemeler, tatlılar, baharatlı ya da sıcak yiyecekler, ağır kokulu yiyecekler bulantıyı daha da artıracağı için sakıncalı yiyecekler listesinde yer alır. Bulantınız olduğunda; az, sık ve yavaş yemeye gayret edin. Açlık hissederseniz öğün aralarında da yiyin ve sizi cezbeden yiyecekleri tüketin. İçecekleri öğünlerde değil öğün aralarında, oda sıcaklığında yavaş yavaş ve yudum yudum için. Sevdiğiniz yiyecekler bulantı yapıyorsa onları yemeyin. Bu sevdiğiniz yiyeceklerden tiksinmenize sebep olabilir. Yemeklerden hemen sonra 1 saat ya da daha fazla dinlenmek iyi gelecektir. Sabah kalktığınızda bulantı oluyorsa, yataktan çıkmadan önce kraker ya da kızarmış ekmek yemeniz sizi rahatlatabilir. Rahat giysiler giyin” şeklinde aktardı.

    Kusma, ishal ve kabızlık ile ilgili neler yapılabilir

    Kusma ile ile ilgili bilgi veren Gültekin; ishal ve kabızlık ile ilgili de önerilerini şöyle sıraladı:
    “Kusma sorunu geçmeden bir şey yiyip içmeyin. Kusma tekrar kontrol altına alındıktan sonra az miktarda su ya da et suyu gibi hafif sıvı yiyecek-içecekleri alın. Her 10-20 dakikada 1 çorba kaşığı ile başlayınız. 20-30 dakikada bir 2-3 çorba kaşığına çıkartın. Hafif sıvılarla rahatladıktan sonra tamamen sıvı ya da hafif yiyecekler yemeye çalışın. Tedavi sırasında, özellikle kemoterapi ve vücudun alt bölgelerin, mide ve bağırsaklara radyoterapi uygulanması sırasında ishal yaygın olarak görülür. Enfeksiyonlar, besinlere karşı hassasiyet (ilaçlar nedeniyle ortaya çıkabilir) ve duygusal sorunlar ishale yol açabilir. İshal durumunda kaybettiğiniz suyu yerine koymak için bol su için. Sık ve az yiyin. Ağır öğünler yemeyin. Yüksek oranda sodyum ve potasyum içeren besinler; et suyu, muz, patates, pişmiş havuç yiyin. Yoğurt, pilav, şehriye, makarna, yayla çorbası, ekmek, kraker, derisi alınmış tavuk ya da hindi, az yağlı kuzu eti ya da balık, katı haşlanmış yumurta bu süreçte tüketilebilecek yiyeceklerdir. Sakınılması gerekenler ise yağlı besinler, kızartmalar, çiğ sebze ya da salata, süt ve yağlı peynirler, fındık, fıstık, ceviz gibi yağlı tohumlar, brokoli, kuru baklagiller, mısır, karnabahar gibi zengin lifli gıdalar, kayısı, erik, armut gibi lifli meyveler olarak sıralanabilir. Tedavi sırasında bazı ilaçlar kabızlığa yol açabilir. Yeterince lif içermeyen ya da yağ oranı yüksek beslenme tarzı da kabızlığa neden olabilir. Kabızlık çektiğinizde her türlü sıvı besini daha çok alın. Günde en az 8 bardak su için. Kuru baklagiller, kepeği ayrılmamış tahılları tüketin. Kayısı ya da kuru erik ya da bunların komposto/hoşaflarını tüketin. Her gün hafif egzersiz yapın.”

  • Hastalıklardan korunmak için beslenme önerileri

    Hastalıklardan korunmak için beslenme önerileri

    Gülcan Yıldız, “Kış mevsiminde soğuk algınlığı ve grip gibi üst solunum yolu hastalıklarının görülme oranı artar. Toplu alanlarda uzun süre geçirilen zaman nedeniyle de enfeksiyonların bulaşması maalesef tümüyle önlenemez. Ancak vücudumuzda enfeksiyona yol açan virüs, bakteri, mantar ile parazit gibi mikroorganizmaların zarar veren etkilerine karşı bizi koruyan bağışıklık sistemini güçlendirerek riski en aza indirmek mümkün olabilir. Bağışıklık sistemi, vücudu çeşitli patojenlere karşı koruyan karmaşık bir savunma mekanizmasıdır. Beslenme, bağışıklık sisteminin sağlıklı bir şekilde çalışmasında önemli bir rol oynar. İyi bir beslenme, vücuda gerekli olan vitamin, mineral ve diğer besin öğelerini sağlayarak bağışıklık sistemimizi güçlendirebiliriz. A, C, D, vitaminlerini özellikle almayı ihmal etmeyelim. Kış sebzelerinin içerdiği sülforafan maddesi hem kilo kontrolü sağlarken hem de bağışıklığı destekler. A vitamini anti-infektiftir; bal kabağı, havuç, tatlı patates, yumurta sarısında bol miktarda bulunur. Bağışıklık hücrelerinin verimli çalışmasında rol alan C vitamininden zengin olan mevsim sebze ve meyvelerinden tüketip, azalan güneşli saatlerden kaynaklı kış aylarında D vitamini takviyesi alabiliriz. Özellikle çinko, magnezyum ve selenyum bağışıklık sisteminin güçlenmesinde önemli rol oynar. Kabuklu deniz ürünleri, kırmızı et, tam tahıllı ekmekler veya sert kabuklu kuru yemişler çinko bakımından zengindir” dedi.

  • Yılbaşında beslenme önerileri

    Yılbaşında beslenme önerileri

    “Yılbaşı, daha özenle kurulan aile sofralarında, sevdiklerimizle birlikte muhabbetlerin ayrı bir keyif yaşandığı gündür” diyen Prof. Dr. Karabudak, kendimizi özel hissetmek istediğimiz böyle günlerde, günlük yaşantımızda tükettiğimiz besinlerden daha fazlasını tükettiğimizi ve bu besinlerin daha yüksek kalori olabileceğine dikkat çekti.

    Bu durumun bazı istenmeyen sağlık sorunlarına yol açabileceğinden, sofralara konulan yiyecek ve içeceklerin çeşitlerinin daha özenle seçilse de beslenmenin aslında diğer günlerden farklı olmaması gerektiğine vurgu yapan Prof. Dr. Karabudak, bunu önlemek için uyarılarını şöyle sıraladı:

    “Güne mutlaka kahvaltı ile başlanmalı ancak kahvaltı içeriği hafif olmalıdır. Yumurta (haşlama tercih edilmeli), az yağlı peynir çeşitleri, tam tahıllı ekmek, bol sebze içeren bir kahvaltı güne zinde başlamanıza ve sağlıklı besinleri tüketmenize yardımcı olacaktır. Gün içinde aşırı yağlı ve yüksek karbonhidrat içeren (gözleme, katmer gibi) besinlerden uzak durulmalıdır. Çorba, sebze yemeği, tavuklu/peynirli salatalar, yoğurt gün içinde tercih edilebilecek besinler olabilir. Gün içinde yeterli sıvı alımı sürdürülmeli tercihen su tüketilmelidir. Yılbaşı akşamı sofrada yiyecek çeşitliliği fazlaysa yiyeceklerin ve içeceklerin porsiyon miktarının daha küçük olması ve küçük lokmalar halinde daha yavaş ve daha uzun sürede tüketilmesi sağlık açısından daha yararlıdır.”

    Yılbaşı akşamı en çok tüketilen çerezler konusunda da tuzlu, yağ içeriği çok yüksek olanlardan uzak durulması gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Karabudak, “Tuzsuz mısır patlağı (popcorn), fıstık, fındık, leblebiler, az tuzlu yöresel çerezler küçük kaplarda servis edilmelidir. Cipsler mümkünse evde fırında hazırlanmalıdır. Cipsler neredeyse tamamı yağ olan mayonezle tüketilmemeli, süzme yoğurt ve baharatlarla çeşnilendirilerek hazırlanmış soslarla tüketilmesine özen gösterilmelidir” ifadelerini kullandı.

    “Daha az yağlı besinler tercih edilmeli”

    Her zaman olduğu gibi yılbaşında da yiyecekler hazırlanırken kullanılan yağ miktarının az olması ve besinleri yağda kızartmaktan kaçınılması gerektiğini anlatan Prof. Dr. Karabudak, “Yağ içeriği fazla yiyeceklerin yağlı suyu veya sosu süzülerek servis tabağına alınmalı. Böylelikle daha az enerji alarak doygunluk sağlanıp, enerji içeriği daha yoğun besinlerden daha az miktarda tüketim sağlanabilir” uyarısını yaptı.

    Yemeğe az yağlı çorba ile başlanmasının doygunluğun sağlanması açısından yararlı olacağını hatırlatan Prof. Dr. Karabudak, ana yemekte sunulan kırmızı et yada tavuk eti yemeğinin yanında pilav, patates, makarna yerine ızgara sebze garnitürlerinin tercih edilmesinin de önemli olduğunu vurguladı.

    “İçecek seçiminde dikkat etmek gerek”

    Yılbaşı sofrasında gazlı ve şekerli içecekler yerine tercihin özellikle evde hazırlanmış az şekerli meyve suları, yüzde 100 doğal meyve suları, ayran gibi içeceklerden yana olmasını öneren Prof. Dr. Karabudak, gece boyunca su içmeye devam edilmesinin enerji içeriği yüksek içeceklerin tüketiminin de azalmasına yardımcı olacağını hatırlattı.

    Vazgeçilmez tatlılar

    Yılbaşı menüsünün vazgeçilmezlerinden birisinin de tatlılar olduğuna işaret eden Prof. Dr. Karabudak, “Tatlı seçiminiz pasta ise pastanızı meyve veya kestane ile hazırlanmış ve kreması az yağlı çeşitlerden seçebilirsiniz. Ağır bir menünün üzerine mümkünse meyveli ve sütlü tatlılar tercih ediniz” ifadelerini kullandı.

    “Tatlı servisinin zamanı da önemlidir ve çok geç saatlere kalınmadan yapılması en doğru olanıdır. Tatlı tabaklarının içeriği azaltılarak taze veya kuru meyveler eklenerek kalori içerikleri de azaltılabilir” diyen Prof. Dr. Karabudak, yılbaşı gecesi besin ve içecek tüketiminde aşırıya kaçılması durumunda yapılması gerekenleri şöyle özetledi:

    “Yılbaşı sofrasında fazla besin ve içecek tüketimi olduysa ertesi gün baş ağrısı ile uyanabilir ve kendinizi yorgun hissedebilirsiniz. Bu durumu kolay atlatabilmek için güne su içerek başlamalı ve gün içerisinde de su tüketimini sürdürmelisiniz. Güne kalori içeriği düşük, besin değeri yüksek yiyeceklerle hazırlanmış kahvaltı ile başlayabilirsiniz. Kendinize uygun fiziksel aktiviteyi seçebilir, açık havada yürüyüş yaparak vücudunuzu ödüllendirebilirsiniz.”

  • Çöpe atılan bebek, beslenmeye başlandı

    Çöpe atılan bebek, beslenmeye başlandı

    Edinilen bilgiye göre, 2 Kasım tarihinde Kuzeykent Mahallesi Karadut Sokak üzerinde vatandaşlar tarafından çöp poşetine sarılı vaziyette çöp konteynerinin yanına bırakılmış halde yeni doğan bebek bulundu. Sağlık ekipleri tarafından Kastamonu Eğitim ve Araştırma Hastanesine kaldırılan bebek, yeni doğan yoğun bakım ünitesinde entübe edilerek tedavi altına alındı. İleri tetkik ve tedavi için Ankara Etlik Şehir Hastanesine sevk edilen bebek, buradaki tedavisinin her geçen gün iyiye gittiği öğrenildi.

    Her geçen gün durumunun iyiye gittiği belirtilen bebeğin, entübe cihazından ayrıldığı ve normal beslenmesine başlanıldığı öğrenildi.

  • Şeker hastaları nasıl beslenmeli?

    Şeker hastaları nasıl beslenmeli?

    Eskişehir Fizyomer Terapia Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Tıp Merkezi İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Hasan Levent, şeker hastalarının nasıl beslenmesi gerektiğini anlattı. Şeker hastalığının kan şekeri çok yüksek olması durumunda ortaya çıkan bir hastalık olduğunu aktaran Dr. Levent, “Şeker hastalığı iyi tedavi edilmediği zaman kalp, kan damarları, sinirler, göz ve böbrek gibi hayati organlarda kronik hasara, işitme bozukluğu, depresyon ve Alzheimer gibi hastalıklara neden olabilir. Akut olarak gelişen şeker koması, şeker düşmesi gibi hayatı tehdit edici acil durumlara da yol açabilir” şeklinde konuştu.

    “Günde 3-6 öğün planlanmalı”

    Sağlıklı ve dengeli yiyecek seçimleri yapmanın kan şekerini sağlıklı bir seviyede tutmaya yardımcı olacağını vurgulayan Dr. Hasan Levent, “Kan şekeriniz güvenli bir aralıkta tutulmazsa, damar tıkanması ve sinir hasarı başta olmak üzere, şeker düşmesi ve koma gibi ciddi sağlık sorunları yaşarsınız.” dedi. Şeker kontrolü için doğru yiyeceklerin, doğru zamanda ve doğru miktarlarda yenmesi gerektiğine dikkat çeken Dr. Levent, “Doğru yiyecekleri yemek, tüm besin gruplarından çeşitli ve sağlıklı yiyecekleri tüketmek anlamına gelmektedir. Günde 3 ile 6 öğün zamanı planlanmalıdır. Şeker diyeti antioksidan bakımından zengin, yağ ve kalorisi düşük olan sağlıklı bir beslenme planıdır; ana unsurlar meyveler, sebzeler ve tam tahıllardır” ifadelerini kullandı.

    Beslenmede neler olmalı?

    Dr. Levent, şeker hastalarının beslenmesinde neler olması gerektiğini ise şöyle açıkladı:
    “Sağlıklı karbonhidratlar, sindirim sonrasında kan şekerinizi çok yükseltmeden kan şekerine dönüşür, enerji verir. Meyveler, tam tahıllar (tam buğday, arpa, yulaf, çavdar, esmer pirinç), kuru baklagiller (nohut, mercimek, fasulye, barbunya) gibi lif açısından zengin gıdalar aynı zamanda tokluk hissi vererek kilo kontrolüne de yardımcı olur. Sebzeler, mevsim yeşillikleri, meyveler, tam tahıllar, baklagiller, kuruyemişler ve proteinler metabolizmanın düzenli çalışmasında da önemli rol oynar. Haftada en az iki gün Omega-3 yönünden zengin; balık başta olmak üzere, az yağlı kırmızı et, tavuk, hindi, yumurta, az yağlı süt ve süt ürünleri gibi hayvansal proteinler, ilaveten ceviz, badem, fındık, fıstık gibi bitkisel proteinler tüketilmelidir. Sağlıklı yağlar kandaki yağ seviyelerinizi düşürmenize ve böylece kalp-damar sağlığınızı korumanıza yardımcı olur. Avokado, ceviz, badem, fındık, zeytin ve zeytinyağı gibi besinleri diyetinize ekleyin ancak aşırıya kaçmayın.”

  • Yanlış beslenme, kansere sebep

    Yanlış beslenme, kansere sebep

    Aşırı miktarda kırmızı et tüketimi kolon, rektum ve prostat kanseri riskini artırdığını dile getiren  Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Nilüfer Avcı, aşırı kilonun ve yetersiz fiziksel aktivitenin göğüs, rahim, kolon ve yemek borusu kanserine sebep olabileceğini belirtti. Salamura et ve şarküteri tüketiminin kolon ve rektum kanserine yakalanma riskini artırdığını söyleyen Avcı, balık tüketiminin kolon ve rektum kanseri riskini azalttığını aktararak, şunları kaydetti:

    ”Bazı besinler toksik bileşenler içerir. Bu bileşenlerin bazıları pişirme yöntemleri sebebiyle açığa çıkar. Bazıları ise tarımda kullanılan zirai ilaç ve kimyasalların, kimyasal gübrelerin, parazit ilaçlarının kalıntılarıdır. Bu kimyasalların besinlerde bıraktığı kalıntılar insan sağlığı için son derece zararlıdır. Bu tarım ilaçlarının ilk kurbanları ise bu tehlikenin farkında olmayan çiftçilerdir. Ürünlerin hasat sonunda depolama, saklama, işleme ve arıtma teknikleri son derece önemlidir. Bu aşamalarda yapılan hatalar sağlığımız için gerekli gıdaları birer silah haline dönüştürebilir”

    Vücudun su ve mineral ihtiyacının dengeli olması gerektiğini vurgulayan Avcı, ”Bir yetişkinin günlük su ihtiyacı 2,5 litredir. Bunun bir litresini tükettiğimiz gıdalardan alırken kalan 1,5 litresini içeceklerden almak gerekir. Günde en az dört porsiyon meyve tüketin, mevsim meyvelerini tercih edin. Meyvelerinizi farklı öğünlerde tüketin. Günde bir veya iki porsiyon çiğ sebze ve en az bir porsiyon pişmiş sebze tüketin. Yeşil, sarı, kırmızı sebzelerden her gün en az birer porsiyon tüketin” dedi.

    Nohut, kuru fasulye ve barbunya gibi gıdaların kırmızı et miktarından biraz daha fazla tüketilmesi gerektiğini sözlerine ekleyen Avcı, tüketilmesi gereken besinler şöyle sıraladı:

    ”Balık haftada bir mümkünse iki ya da üç kez tüketilmelidir. Yapay tatlandırıcı içeren tüm içeceklerden uzak durun. Özellikle semizotu ve ıspanak gibi yeşil yapraklı sebzeler antioksidan etki gösteren betakaroten ve lutein açısından zengindir. Kuarsetin tam bir antioksidan, antiinflamatuvar ve antialerjik etkiye sahiptir. Ek olarak antikanserojen kansere karşı koruyucu etkisi unutulmamalıdır. Kuarsetin daha çok soğan, elma ve karabuğdayda daha az miktarda da brüksel lahanası, lahana ve kuruyemişlerde bulunur. Domates, bir antioksidan olan likopen kaynağıdır. Ek olarak karoten ve vitamin E içerir. Likopen prostat ve akciğer kanserine karşı koruyucu özellik gösterir.”

    Zeytinyağının Akdeniz ülkelerinde daha fazla tüketildiğini söyleyen Avcı, ”Özellikle sızma zeytinyağı, rafine zeytinyağından çok daha fazla polifenol içerir. Polifenol tüketimi kanser vakaları ve kalp ve damar hastalıklarına bağlı ölümlerin görülme sıklığını azaltır” diye belirtti.

    Avcı şunları kaydetti;

    ”Soğan ve sarmısak bolca tüketilmelidir. Soğan ve sarımsak güçlü bir karsinojen olan nitrozaminleri bloke ederek bizleri kansere karşı korur. Brokoli özellikle prostat kanserine karşı koruyucu rolü olan glukorafanin içerir. Kırmızı üzüm bolca resveratrol içerir. Resveratrol kansere karşı koruyucu özellik gösterirken kanser hücrelerinin büyümesini de önler. Ahududu, çilek ve yaban mersini gibi orman meyveleri antikanserojen olan elarjik asitten zengin meyvelerdir. Elarjik asit kiraz, armut, elma ve kivide de bulunur. Doğadaki birçok besin kaynağı insanın gelişimi için gereklidir.”

    Yeter ki sağlıklı var olabilmek için sağlıklı yaşamayı öğrenelim diye belirten Avcı, ”Sağlıklı beslenmek tek başına yeterli değildir. Spor yapmalı, zararlı alışkanlıklardan uzak durmalı, stres faktörlerini iyi yönetebilmeli, dinlenmeli ve farklı hobiler ile uğraşmalıyız. Unutmayalım bizi kansere karşı koruyacak veya bizim kanserimizi tedavi edebilecek tek bir besin yoktur” diyerek açıklamasını sonlandırdı.

  • Eris varyantından korunurken nasıl beslenmeliyiz?

    Eris varyantından korunurken nasıl beslenmeliyiz?

    Zonguldaklı Diyetisyen Gizem Güneş, beslenmenin önemine dikkat çekti.

    Turunçgillerin C vitamini açısından yüksek olduğunu söyleyen Güneş, ”Öncelikle turunçgiller önem taşıyor. C vitamini açısından oldukça yüksek. Portakal mandalina gibi besinleri sofranızdan eksik etmiyoruz. Ispanak roka gibi A, C vitamini yüksek lif başkanından yüksek besinleri sofralarımız ekliyoruz. Tüm bunların yanında sarımsak anti bakteriyel hem de antiviral olduğu için bağışıklığı güçlendirecek etkisi var” dedi.

    Güneş açıklamasında şu ifadelere yer verdi;

    “Bir korona virüs çeşidi Eris varyantı tüm dünya da hızla yayılıyor. Yakın zamanda bizim ülkemizde de tespit edildi. Bu virüslerle nasıl başa çakacağız, bu virüslerle bağışıklığımızı güçlendirmemiz lazım biliyorsunuz. Bağışıklığımızı güçlendirmek için hangi besinlerden faydalanabiliriz bugün biraz onlardan bahsedeceğiz. Öncelikle turunçgiller önem taşıyor. C vitamini açısından oldukça yüksek. Portakal mandalina gibi besinleri sofranızdan eksik etmiyoruz. Ispanak roka gibi A, C vitamini yüksek lif başkanından yüksek besinleri sofralarımız ekliyoruz. Tüm bunların yanında sarımsak anti bakteriyel hemde antiviral olduğu için bağışıklığı güçlendirecek etkisi var. Yemeklerimize mutlaka sarımsak takviyesi yapmamız gerekiyor. Zencefil bağışık güçlendirme de çok önemli. Zencefili de sofralarınıza ekleyebilirsiniz. Sofralarınızın vazgeçilmesi yoğurt, yoğurt çok probiyotik kaynağı bağırsaklarımızın güçlenmesi demek, bir yerde bağışıklığımızın güçlenmesi demek. O yüzden yoğurdu da sofralarımızdan eksik etmiyoruz. Bu besinler dengeli diyetin parçası olduğu zaman bağışıklığımızı güçlendirebilir ürünleri eklenmesi yeterli gelmeyecektir. Sağlıklı bir beslenme programını oluşturmamız sağlıklı yaşama bu besinleri de ekleyerek öğünlerimizi zenginleştirmemiz gerekiyor.”

  • Sağlıklı beslenme ve düzenli uyku

    Sağlıklı beslenme ve düzenli uyku

    Yeni eğitim ve öğretim döneminin açılmasıyla birlikte milyonlarca öğrenci için ders zili çaldı. Okullarla birlikte kış hastalıklar da çocuklarda görülmeye başladı. Küçük yaştaki çocukları etkileyen ve kısa sürede yayılan hastalıklar aileleri endişelendiriyor. Hastalıklardan korunmanın en önemli yolu uyku ve beslenme düzeninden geçiyor. Çocukların saatlerce başında vakit geçirdiği tablet ve telefon gibi elektronik cihazlar ise uykusuz bırakıyor. Uykusuz kalan çocukların bağışıklık sistemi zayıflarken, hastalıklara karşı dirençsiz hale geliyorlar. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Erdal Pazar, yapılması gerekenleri anlatarak, ailelere uyarılarda bulundu.

    “Her öğününe veya ara öğünlerine sebzeleri bir şekilde eklemek lazım”

    Hastalıklardan korunmak için sağlıklı beslenmenin önemine dikkat çeken Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Erdal Pazar, “Sebzeler ve meyveler çok kıymetli. Özellikle farklı farklı renklerden sebze meyveleri mutlaka bir şekilde çocukların öğünlerine katmak lazım. Dünya Sağlık Örgütü’nün de önerdiği gibi gün içinde en az 5 öğünümüzde sebze veya meyve olsun. Özellikle burada sebzeler çok daha kıymetli bizim için. Çünkü meyvelerin içinde bir miktar şeker bulunuyor ve çok fazla meyve tüketen çocukların iştahı kapanabiliyor. Sebzelerde böyle bir sıkıntımız yok. Her öğününe veya ara öğünlerine sebzeleri bir şekilde eklemek lazım. Özellikle mevsiminde olan taze sebzelerden ve farklı renklerdeki sebzelerden faydalanmak lazım” dedi.

    “Ekrandan mümkün olduğunca çocuklarımızı uzak tutmamız lazım”

    Uyku düzeninin bağışıklık sistemi için önemine değinen Dr. Erdal Pazar, “Beslenme dışında uyku da bağışıklık açısından çok çok kıymetli. Uyku sırasında hem zihnimiz hem de toksinlerden arınıyoruz, vücudumuz dinleniyor, gevşiyor. Bağışıklık için de çok kıymetli, bağışıklık hücrelerimiz gece birazcık daha aktif hale geliyorlar. Hem kanser için, hem hastalık kültürü açısından da geçerlidir. Mavi ışıklar, ekranlar, tablet, telefon ve led ışıklar bizim melatonin dediğimiz uyku hormonu sentezini bozarak, uyku düzenini bozuyor. Hem uyku sırasında kaliteli uyumayı ve melatonin sentezini azaltıyor. Melatonin uyku hormonu olarak bilinir ama çok kuvvetli bağışıklığı destekleme gibi hem kanser hem enfeksiyonlara karşı korunma gibi etkileri de vardır. Bu yüzden ekrandan mümkün olduğunca çocuklarımızı uzak tutmamız lazım” diye konuştu.

  • Mevsim geçişlerinde beslenme önerileri

    Mevsim geçişlerinde beslenme önerileri

    Beslenme ve Diyet Uzmanı Gülcan Yıldız, mevsim geçişlerinde ve kış mevsiminde nasıl beslenilmesi gerektiğine dair açıklamalarda bulundu.

    Kış mevsiminde doğru beslenme ile hastalıkların önüne geçilebileceğini aktaran Yıldız, “Kış aylarına yavaş yavaş yaklaştığımız şu günlerde havaların soğumasıyla birlikte bağışıklık sisteminin zayıflamasıyla hastalıklar ve artan hareketsizlik nedeniyle kilo artışı artmaktadır. Kapalı alanda geçirdiğimiz vaktin artmasıyla beraber iştahta da artış meydana gelebilir ve özellikle yüksek kalorili olan yiyeceklere karşı ilgimiz artar. Bu durumdan korunmak için öncelikli hedefimiz öğün atlamamaktır. Kış aylarında daha fazla uyuma isteği ve alarm erteleme ile kahvaltı atlanmamalıdır. Kilo kontrolünde en önemli etken su tüketimidir. Terlemenin azalmasıyla su tüketimi de azalmaktadır. Her gün yetişkin birinin kilogram başına ortalama 30-35 ml su tüketmesi gerekir. Mevsim geçişlerinde su tüketimini azaltmamaya dikkat edelim. Ayrıca gün içinde kan şekeri regülâsyonu için çubuk tarçınlı bitki çayları tercih edelim. Bağışıklık sistemini güçlü tutmak ve vücut direncinin yüksek olması için vitamin alımı da önemlidir. A, C, D, vitaminlerini özellikle almayı ihmal etmeyelim. Kış sebzelerinin içerdiği sülforafan maddesi hem kilo kontrolü sağlarken hem de bağışıklığı destekler. A vitamini anti-infektiftir; bal kabağı, havuç, tatlı patates, yumurta sarısında bol miktarda bulunur ancak yanında 1 tatlı kaşığı zeytin yağ tüketelim. Bağışıklık hücrelerinin verimli çalışmasında rol alan koyu yeşil yapraklı sebzeler, kivi, limon, portakal gibi besinlerden C vitamini her gün almaya özen gösterelim. Azalan güneşli saatler kaynaklı kış aylarında D vitamini takviyesi alalım. Baharatlar termik etkileri sayesinde metabolizmayı hızlandırarak hem vücuttaki ısı dengesini korumaya hem de kilo kontrolünü sağlamaya yardımcı olur. Ayrıca bağışıklığı güçlendiren, grip enfeksiyonlarını hafifleten bazı bileşenler içerirler. Zerdeçal, zencefil, karabiber, tarçın, pul biber gibi baharatları yemeklere ekleyebilir veya çay olarak da tüketilebilir. Hem bedenin hem de beynin sağlıklı çalışması için, egzersiz yapmayı da ihmal etmeyelim” dedi.