Etiket: Beyin

  • Baş ağrısı beyin tümörü belirtisi olabilir

    Baş ağrısı beyin tümörü belirtisi olabilir

    Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Emre Yağız Sayacı, beyin tümörü ve belirtilerine yönelik açıklamalarda bulundu. Sayacı, baş ağrısının beyin tümörünün belirtisi olabileceğine dikkati çekti. En sık görülen semptomun baş ağrısı olduğunu vurgulayan Op. Dr. Sayacı, “Baş ağrısı ile başvuran hastalarda ağrının şekli her zamankinden farklı ve şiddetliyse, altta yatan nedene yönelik net bir saptama yapılamadıysa beyin tümörüne yönelik tetkik edilmelidir” uyarısında bulundu.

    Dr. Sayacı, baş dönmesi, bulantı/kusma, denge kaybı, yürüme güçlüğü, görme/duyma/konuşma problemleri, kol ve bacakta uyuşma, güç kaybı, işlev bozukluğu, unutkanlık, ani ortaya çıkan kişilik değişikliği ve duygusal değişiklikler, yüz felci, yutma güçlüğü, koku algılamada bozukluk ve nöbet geçirme gibi semptomların da beyin tümörü belirtisi olabileceğini vurguladı.

    Beyin tümörü tanı süreci

    Op. Dr. Emre Yağız Sayacı, kesin kanıtlanmış bir risk faktörü olmasa da radyasyon maruziyeti veya biyolojik ailesinde beyin tümörü öyküsü olan kişilerin beyin tümörünün görülmesi açısından riskli grupta olduğunu belirtti. Beyin tümörünün teşhis sürecini anlatan Sayacı, tüm hastalıklarda olduğu gibi beyin tümörlerinin teşhisinin de tıbbi geçmişin incelenmesi ve fizik muayene ile başladığını söyledi.

    Başvurulan yöntemler hakkında da bilgi veren Op. Dr. Emre Yağız Sayacı, şöyle devam etti:
    “Bilgisayarlı tomografi (BT) ve manyetik rezonans (MR) görüntüleme beyin tümörlerini saptamada en çok kullanılan tetkiklerdir. Tümörün yerine ve türüne göre anjiografi, PET görüntüleme tercih edilebilmektedir. Tümörün kesin tanısı için altın standart ise tümörün eksizyon veya biyopsi ile örneklemesinin yapılarak patolojik incelemesinin yapılmasıdır.”

    Beyin tümöründe tedavi süreci

    Op. Dr. Emre Yağız Sayacı, tümör tedavisinin konumu, sayısı ve türüne göre değiştiğini belirtti. Tüm bu kriterlerin cerrahi seçeneğinin uygulanıp uygulanmayacağı, uygulanacaksa da tümörün ne kadarının çıkarılabileceğine dair belirleyici olduğunu söyleyen Sayacı, radyoterapi, kemoterapi ve immunoterapi yöntemlerine tedavi sürecinde başvurulabileceğini ifade etti.

    Ameliyat teknikleri hakkında bilgi veren Sayacı, “Beyin tümörlerinin cerrahisi için ameliyat sırasında nöromonitörizasyon ve nöronavigasyon teknikleri ameliyata yardımcı olarak kullanılmaktadır. Gelişen teknoloji ve görüntüleme yöntemleri sayesinde operasyon süreci, tümör dokusunun tespiti ve tümörün tamamen temizlenmesi ameliyatların başarısında artış sağlanmıştır. Tüm bu teknolojiler, doğru kişiye doğru ameliyatın doğru teknikle ve minimal riskle yapılmasına imkan tanımaktadır” dedi.

    Operasyon sonrası iyileşme süreci

    Dr. Sayacı, beyin tümörü operasyonunun ardından iyileşme süreci hakkında da bilgi verdi.

    Yapılan cerrahinin büyüklüğüne göre oluşabilecek komplikasyonlar ve operasyon sonrasında dikkat edilmesi gereken durumların iyileşme süresini etkilediğini belirten Op. Dr. Sayacı, “Ortalama hastane yatış süresi 2-5 gün olmakla birlikte bu süre çok daha uzayabilmektedir. Normal yaşama dönme ise ortalama 2-3 hafta sürmektedir. Yara bakımı, istirahat, yürüyüş ve egzersizin çoğunlukla iyileşme sürecine olumlu yönde katkı sağlamaktadır. Beyin tümörlerinin tümörün özelliği ve yapılan cerrahiye göre değişen nedenlerle tekrar etmesinin de mümkün olabileceğini, bu yüzden de ameliyat sonrası doktorun önerdiği şekilde ve sıklıkta takibin önem kazanmaktadır” dedi.

  • “Bel ağrısını ciddiye alın”

    “Bel ağrısını ciddiye alın”

    Beyin, Omurilik ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Opr. Dr. Abdurrahman Özdemir, toplumda oldukça yaygın görülen sağlık sorunları arasında yer alan bel fıtığına dikkat çekti. Bel fıtığının korkulması gereken bir durum olmadığını belirten Op.Dr. Özdemir, doğru tedavi ile hastalıktan kurtulmanın mümkün olduğunu dile getirdi.

    Opr. Dr. Abdurrahman Özdemir, bel fıtığının belirtileri, nedenleri ve tedavi yöntemleri ile ilgili, “Omurgalar arasında yer alan kıkırdağın aşırı zorlama nedeniyle yerinden kayıp omurilik kanalı içine doğru uzanması sonucu, bacaklara gelen sinirlere ve omuriliğe baskıyla ortaya çıkan bir durumdur. Fıtık etkilenen kas grubuna bağlı olarak güçsüzlük, hissizlik, yanma, uyuşma, idrar tutamama ve büyük abdesti kaçırma gibi belirtiler verebilir. Her bel veya boyun ağrısı fıtık olmamakla birlikte bu ağrıları insanlar mutlaka hayatlarında birkaç kez yaşamaktadır ancak bunun araştırılması ve teşhisi çok önemlidir. Eğer fıtık hastayı hiçbir zaman tehdit etmeyip sadece belirli dönemlerde ağrılara sebep olacaksa, yılda 1-2 defa tutulma şeklinde görülecekse, bu dönemde ilaçlardan yararlanmak mümkündür. Başlangıç aşamasındaki bel fıtığının egzersiz, dinlenme ve ilaç gibi çok basit tedaviler ile kontrol altında tutulması mümkünken ilerlemiş bel fıtığı hem yol açtığı sağlık sorunları hem de yaşam kalitesi üzerindeki olumsuz etkisi ile mutlaka tedavi edilmelidir” dedi.

    Bel fıtığının ilerlemiş olup olmadığını anlamanın en kolay yönteminin bel fıtığı sorununun yaşam kalitesini düşürmeye başlaması olduğunu söyleyen Op.Dr. Özdemir, “Eğer bel fıtığı artık günlük hayatı olumsuz etkiliyor, bacağa yayılıyor, kişinin daha hareketlerini ciddi düzeyde kısıtlıyorsa, ağrılar ilaçlarla kontrol edilemiyorsa ilerlemeye başlamış demektir. İlerlemiş bel fıtığının en kısa sürede tedavi edilmesi kişinin hareket kabiliyetinin korunması ve tedavinin başarı oranının artması açısından büyük bir öneme sahiptir. Hastanın ameliyatına karar verilmeden önce, hastanın önce ciddi bir şekilde değerlendirilmesi gerekir. Fıtığın radyolojik görüntüsü, bulunduğu bölge gibi hususlar önem taşımaktadır. Belde çok büyük bir fıtık görüldüğünde eğer hiçbir bulgusu yoksa endişe duyulmaz. Fakat boyunda büyükçe bir fıtık görüldüğünde, hastanın hiçbir bulgusu olmasa da omurilik basısı kati ise ameliyat önerilir. Çünkü hastanın ters bir hareketinde omuriliğe bası artarsa hastanın felç kalma riski bulunmaktadır. Bu nedenle erken teşhis ve tedavi hayati önem taşımaktadır” diye konuştu.

  • Hastanın beyninden canlı solucan çıkarıldı

    Hastanın beyninden canlı solucan çıkarıldı

    Avustralya Ulusal Üniversitesi’nden (ANU) yapılan açıklamaya göre 64 yaşındaki bir kadın karın ağrısı, ishal, kuru öksürük, ateş ve geceleri terleme şikayetleriyle ilk olarak Ocak 2021’in sonlarında hastaneye kaldırıldı. Daha sonra 2022 yılında unutkanlık ve depresyon şikayetleri de görülen kadın, Canberra Hastanesi’ne sevk edildi.

    MR taraması yapılan kadının, beyninin sağ ön lobunda anormallik tespit edilmesi üzerine ameliyat kararı verildi. Ameliyat sırasında doktorlar, kadının beyninde 8 santimetre uzunluğunda canlı solucan buldu. Latince adı “Ophidascaris robertsi” olan solucanın normalde piton yılanlarında bulunan bir parazit olduğu belirtildi. ANU ve Canberra Hastanesi’nin önde gelen bulaşıcı hastalık uzmanı Doçent Sanjaya Senanayake, “Bu, dünyada bir insanda görülen ile Ophidascaris vakasıdır” ifadesini kullandı.

    Yeşillikten bulaştığı düşünülüyor

    Kadının evinin yakınlarında bir göl olduğu, gölün çevresinde de söz konusu parazitin yaşadığı piton türünün bulunduğu ifade edildi. Pitonun paraziti boşaltım yoluyla attığı, kadının ise gölün yanında bulunan yeşilliklere dokunması ya da topladığı yeşillikleri yemekte kullanması sonucu paraziti vücuduna aldığı belirtildi.
    Kadının enfeksiyon hastalıkları ve beyin uzmanlarından oluşan ekip tarafından takibi sürüyor.

  • Yeni şeyler beyne iyi geliyor

    Yeni şeyler beyne iyi geliyor

    Nörolog Nigar Ahmadova, beyin sağlığına ve nörolojik hastalıklar konusunda farkındalığın önemine dikkat çekti. Genel vücut sağlığını korumak için sürekli olarak düzenli beslenilmesi, egzersiz yapılması, alkol ve sigara gibi zararlı alışkanlıklardan ve stresten uzak durulması önerileri veren Uzm. Dr. Ahmadova, “Bu öneriler beyin sağlığımız için de gerekli ve önemli. Beynimize iyi bakmak için okuyup, sürekli yeni şeyler öğrenerek de beslemeliyiz” dedi.

    Kent Hastanesi Nöroloji Uzmanı Dr. Nigar Ahmadova, üyesi olduğu Türk Nöroloji Derneğinin 22 Temmuz Dünya Beyin Günü çerçevesinde, Türkiye genelinde farkındalık oluşturmak amacıyla “Beynine İyi Bak” kampanyası başlattığını söyledi. İnsanların yüzyıllar boyunca duygu, düşünce ve davranışların nasıl oluştuğu, nasıl değiştirilebileceği sorusuna yanıt aradığını belirten Uzm. Dr. Ahmadova, “Bu arayışlara yanıt bulmaya çalışırken beynimizin nasıl çalıştığını, onun hastalıklarını, korunma yöntemlerini öğrenmek için nörobilimcilere ve nörologlara kulak vermek gerekir” diyerek nörolojik hastalıkların tedavisindeki gelişmeler hakkında bilgi verdi.

    Tedavide önemli gelişmeler var
    Yaşam süresinin uzamasına bağlı olarak Alzheimer, Parkinson gibi nörodejeneratif hastalıkların toplumsal sorun oluşturduğunu, maddi manevi yük oluşturduğunu belirten Dr. Ahmadova, “Beynimizde Alzheimer ve felç kadar pek çok hastalık gelişebilir. Örneğin; yapılan çok sayıda çalışma sayesinde yeni ilaçlar geliştirilse de şu anda Alzheimer hastalığının tam tedavisi yok; ancak farkındalığın artması, böylece erken evrede yakalanarak tedavinin başlanması, hastalığın ilerlemesini önleyebiliyor.

    İleri evrelerde beyne giden kan akımının bozulması sonucu konuşamama, yürüyememe, yutma güçlüğü ve görme sorunu gibi serebrovasküler hastalıklar ortaya çıkıyor. Son dönemlerde trombolitik (iskemik inme geçiren hastalara beyni besleyen damar içerisinde oluşan ve damarı tıkayan pıhtıyı eritmek amacıyla uygulanan bir tedavi şeklidir) tedavi, tromboektomi (pıhtı çıkarılması) tedavisi gibi girişimsel işlemlerle elimiz güçlendi; ancak önemli olan hastalanmadan bunu engellemek” ifadelerini kullandı.

    “İnme, en çok yeti kaybına yol açan hastalıkların başında geliyor”
    Dünyada en sık görülen hastalıklar arasında sayılan inme yani felcin bir beyin hastalığı olduğuna dikkat çeken Dr. Ahmadova, “İnme, en çok yeti kaybına yol açan hastalıklar arasında birinci sırada; ama inmeden korunma ya da riski düşürme şansımız var.

    Obezite, hipertansiyon, sigara, alkol, pasif yaşam tarzı gibi alışkanlıklarımızı değiştirerek inmenin önüne geçebiliriz. Multiple skleroz gibi genç insanlarda gördüğümüz yeti yitimine neden olan hastalığın tedavisi de son yıllarda çok geliştirildi. Son dönemde hayatımızda yapay zekada yer almaya başladı. Gelişen teknolojiler sayesinde nörobilim alanında yeniçağ başladı diyebiliriz” dedi.

    “Beynimize iyi bakmak için okuyup, yeni şeyler öğrenmemiz gerekli”
    Uzm. Dr. Ahmadova, genel vücut sağlığını korumak için sürekli olarak düzenli beslenilmesi, egzersiz yapılması, alkol ve sigara gibi zararlı alışkanlıklardan ve stresten uzak durulması gerektiğini belirterek düzenli uykuya dikkat çekti. Bu önerilerin beyin sağlığımız için de gerekli ve önemli olduğunu kaydeden Ahmadova, “Beynimize iyi bakmak için onu okuyup, sürekli yeni şeyler öğrenerek de beslemeliyiz. Karşılaşacağınız nörolojik hastalıklarda da nörologlar size pusula olacaktır” şeklinde konuştu

  • Aşırı sıcaklar beyin kanamasına tehdit

    Aşırı sıcaklar beyin kanamasına tehdit

    Çok sıcak ve çok nemli havalarda vücut ısısının gereğinden fazla yükselmesinin vücutta ve beyin hücrelerinde hasara sebebiyet verdiğini söyleyen İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Serdal Baysal, bu durumun beyin kanamasına yol açabileceğini belirtti. Dr. Baysal, güneş çarpması sonucu beyinde meydana gelen hasarın seviyesi ile ilişkili kalıcı veya geçici nörolojik bozuklukların ortaya çıkabileceğini kaydetti. Aşırı sıcaklardan en çok küçük çocuklar, yaşlılar, kanser hastaları, kalp ve solunum yetmezliği olan hastalar, tansiyon ve şeker hastalığı gibi metabolik ve kronik hastalığı olanların etkilenebileceğini aktaran Dr. Baysal, “Yaz aylarında dikkatsiz güneşlenme neticesi sağlıklı insanlar da sıcak havalardan etkilenir” dedi.

    Güneş çarpmasına maruz kalan kişilerde bacaklarda kramp, karın ağrısı, bulantı, tansiyon düşüklüğü gibi belirtiler ortaya çıkabileceğini söyleyen Dr. Baysal, “Böyle bir durumla karşılaşıldığında kişinin üzerindeki fazla giysilerin çıkartılıp, gölge ve hava akımı olan bir yere alınması gerekir. Güneş çarpması durumunda kişiye mineral içeriği zengin olduğu için tuzlu ayran ve su içirilmesi tavsiye edilir. Kramp geliştiyse kesinlikle masaj yapılmaması da önemlidir. Güneş çarpmasına maruz kalan kişiye soğuk kompres uygulanması ve kişinin soğuk su ile duş almasında fayda vardır. Klima ve vantilatörler de vücut ısısının düşürülmesinde etkilidir” diye konuştu.

  • Uyku apnesi hem kalbi etkiliyor hem beyni

    Uyku apnesi hem kalbi etkiliyor hem beyni

    Göğüs Hastalıkları Uzm. Dr. Özgür İnce, uyku apnesinin hem kalbi etkilediğini, hem de beyni tetiklediğini söyledi.
    Medicana International Samsun Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzm. Dr. Özgür İnce, uyku apnesinin oksijen için en önemli olan beyin, kalp gibi organlarda tehlikeli durumlar oluşturabileceğini belirtti. Uzm. Dr. Özgür İnce uyku esnasında düzenli şekilde nefes alıp verme fonksiyonlarını engelleyen uyku apnesinin birçok organda sorun yaşatabilmesine karşı bu sıkıntıyı çeken hastaların bir an önce uzman hekimlere başvurmasını söyledi.

    “Eğer kişide bir horlama varsa yüzde 80 altında uyku apnesi zaten var olmaktadır”
    Uyku apnesi hakkında konuşan Uzm. Dr. Özgür İnce, “Uyku apne sendromu dediğimiz horlamanın eşlik ettiği, horlamanın yanında uykuda nefes durmasının da beraberinde göründüğü bir durumdur. Horlama kozmotik bir problem olup, insanın kendisinin değil yanında olan kişinin çok rahatsızlık duyduğu bir durumdur.

    Eğer kişide bir horlama varsa yüzde 80 altında uyku apnesi zaten var olmaktadır. Uyku apnesi uykuda belirli bir sürenin üzerinde, 10 saniyenin üzerinde nefesin durmasına denir. Normal bir kişinin nefes alıp verme süresi vardır. Bir nefesi aldığınızda hemen verme süresi başlar. Bizde ikisinin arasındaki geçiş süresinden bahsediyoruz. Yoksa nefes almaya başlamayla vermenin bittiği aradaki 10 saniyeyi rutin şekilde geçebilir” diye konuştu.

    “Vücut oksijenle çalışan bir makinedir”
    Uzm. Dr. Özgür İnce, “Uykuda zaten tüm metabolizma yavaşlar. Problem bu değildir. Nefes aldıktan sonra o nefesi vermeden 10 saniye geçerse vücuttaki oksijen tükendiğinden dolayı kandaki oksijen oranı düşüyor. Vücut oksijenle çalışan bir makinedir. Oksijen düştüğü zaman öncelikle oksijene en duyarlı olan organlarımız etkileniyor.

    Başta beyin ve kalp geliyor. Bunlar ilk etkilenmeye başladığında oksijensiz kaldıklarını algılayarak bir takım refleksler yapıyorlar. Örneğin beyin oksijensiz kaldığında dinlenme, nöronlarını temizleme fonksiyonunu askıya alıyor. Uyanıkmış gibi algılıyor ve dinlenme fonksiyonunu durduruyor. Uykuda rüya evreleri bozuluyor. Derin uyku dediğimiz 4 tane uyku evresi vardır. Bu evrelerin kalitesinde ve zamanlarında bozukluklar başlıyor.

    Bunun haricinde kalpteki oksijensizlik durumu kalbi paniğe sokuyor. Kalbin asıl görevi kan pompalamaktır. Kanı sıkar vücuda gönderir, gevşer ve vücutta geri toplar. Ama kanı göndermekteki amaç başta oksijeni kanla beraber taşımak, yanında da kanın içerisindeki oksijen hariç diğer besin maddelerini oraya göndermektir. Geri toplarken de kirlenmiş kanı yani içinde toksinlerin, istenmeyen atıkların bulunduğu kısmı geri toplayıp ilgili organlara göndererek temizliğini sağlamaktır.

    Kalp oksijensiz kaldığı zaman ben daha hızlı çalışmalıyım diye algılayarak oksijenin kanda az olduğunu fark ettiği için daha hızlı çalışmasını sağlayarak çarpıntıyı ortaya çıkarıyor. Yani gece uykuda nabzınız düşecekken hasta çarpıntı yaşıyor. Yetmiyor birde o kanın hızlı sirkülasyonunu yapmak için damar içi basıncı yükseltiyor.

    Halk arasında bu damar içi basınca hipertansiyon diyoruz. Dolayısıyla hastada çok basit bir bağlantıyla uyku apnesi başladıysa bu tarif ettiğimiz nefes durmaları gecede 3-5 kere oluyorsa çok büyük problem değildir. Ama biz yaptığımız uyku apneleri testimizde bunların sayılarına bakıp şiddetine bakıyoruz. Eğer o şiddet belirli bir eşitliğin üzerindeyse o zaman bu dediğim problemler ortaya çıkıyor.

    Fenotip dediğimiz kişinin öncelikle genel fizik yapısı bizi şüphelendirebilir. Kısa boylu şişman kişilerde bu hastalığı görme ihtimalimiz diğerlerine nazaran biraz daha fazladır. Hareketsiz kişilerde, stresli çalışanlarda, alkol ve sigarayı fazla tüketenlerde biraz daha fazla görünebilmektedir. Kronik kas hastalarımızda çok fazla görünebilmektedir.

    Dolayısıyla teşhisi için hastayı bir gece uyku laboratuvarımızda yatırıyoruz. Uyku laboratuvarında sadece birkaç tane elektrik sensörü, yani birkaç küçük bant yapıştırıp hastanın kas hareketlerini, uyku evresini, mimiklerini ve oksijen seviyesini ölçüyoruz” şeklinde konuştu.

  • Gündüz uykusu beyne iyi geliyor

    Gündüz uykusu beyne iyi geliyor

    Gündüzleri uyuklayanların beyinlerinin 15 santimetreküp daha büyük kaldığı tespit edildi; bu da yaşlanmanın 3-6 yıl ertelenmesi anlamına geliyor.

    Ancak bilim insanları uyku süresinin yarım saatten daha az tutulması gerektiğini aktarıyor.

    Araştırmayı yöneten bilim insanlarından Dr. Victoria Garfield sonuçları heyecan verici bulduklarını açıkladı.

    İş hayatı çoğu kişi için böyle bir fırsatın yaratılmasına imkan vermese de gündüzleri uyumanın kilo vermek ya da spor yapmaktan çok daha kolay bir yöntem olabileceği belirtildi.

    Bebekken beynin gelişimi için gündüz uyumak çok kritikkten yaş aldıkça bu uygulama terk ediliyor. Daha çok emeklilikte şekerlemeler geri geliyor.

    Beyin yaş aldıkça doğal olarak küçülüyor, ancak şekerlemenin Alzheimer gibi hastalıkların önüne geçip geçmediğini bulmak için daha çok araştırma yapmak gerekiyor.

    Araştırmacılara göre kötü uyku zamanla beyne ve beyin hücrelerine zarar veriyor.

    İngiliz Nöroloji Birliği ve Edinburgh Üniversitesi’nden Prof. Tara Spires-Jones, araştırma sonuçlarını ilginç bulduğunu söyleyerek, “Hafta sonları kısa şekerlemeleri seviyorum; bu araştırma kendimi tembel hissetmememem hatta beynimi koruduğumu düşünmem için beni teşvik edecek.” dedi.

  • Beyninin yarısı kafatası dışında doğdu

    Beyninin yarısı kafatası dışında doğdu

    Kahramanmaraş’ta yabancı uyruklu bir ailenin El Abbud adını verdiği bebek, beyninin yarısı kafatasının dış kısmına çıkmış olarak dünyaya geldi.

    Hastaneye getirilen bebek burada 11 günlük iken ameliyata alındı. Başarılı bir şekilde ameliyatı tamamlanan bebek sağlığına kavuştu.

    Beyin Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. İdris Altun, “Beynin yarısından fazlası kafatası kemiği dışında doğan bebek, başarılı bir ameliyat ile normal hale getirildi. Herhangi bir sıkıntısı olmayan bebeğin kontrolleri sağlıklı şekilde takip ediliyor” dedi.

  • Beyne iyi gelen 6 besin

    Beyne iyi gelen 6 besin

    ABD’de yer alan Harvard Üniversitesi’nden bir bilim insanı tarafından beyin sağlığına en faydalı besinler açıklandı.

    Harvard Tıp Okulu’nda beslenme psikiyatristi ve beyin uzmanı Dr. Uma Naidoo, araştırmasında diyet ve akıl sağlığının ayrılmaz bir şekilde bağlantılı olduğunu söylerken ve aralarındaki bağlantının iki yönlü olduğunu aktardı.

    Beyin sağlığı için en faydalı besinler nelerdir? Harvard’lı beslenme uzmanı açıkladı – 2
    Yönlerden birinin iyi beslenme seçeneklerinin olmamasının akıl sağlığı sorunlarının artmasına neden olacağını söyleyen Naidoo zihinsel sağlık sorunlarının da kötü beslenme alışkanlıklarına yol açacağını vurguladı.

    Dr. Uma Naidoo tarafından yüzlerce hastayla yapılan çalışmada ise beyin sağlığına en iyi gelen besinler açıklanırken, kişilerin bu besinleri yeterince yemediğinin tespit edildiği belirtildi.

    İşte Harvard Tıp Okulu beslenme psikiyatristi ve beyin uzmanı Dr. Uma Naidoo tarafından ruh haline iyi gelebilen, hafızayı keskinleştiren ve beynin en yüksek verimlilikle çalışmasına yardımcı olan besinler:

    BAHARATLAR

    Baharatların yemeklere lezzet katmasının yanı sıra antioksidan özelliklerinin altını çizen Naidoo, beynin zararlı serbest radikallerle savaşmasına yardımcı olduğunu ve bu nedenle dokulara zarar verebilecek oksidatif stresi önlediğini söyledi.

    Dr. Uma Naidoo, özellikle zerdeçal ve safranın beyin sağlığı için çok faydalı olduğunu sözlerine ekledi.

    FERMENTE GIDALAR

    Fermente gıdaların, süt, sebze veya diğer ham maddeleri maya ve bakteri gibi mikroorganizmalarla birleştirerek yapıldığını belirten Naidoo, bunların sağlıklı bağırsak fonksiyonunu artırabilen ve kaygıyı azaltabilen canlı bakteri kaynakları olduğunu vurguladı.

    Fermente gıdaların beyni koruyabileceğine, hafızayı iyileştirebileceğine ve bilişsel gerilemeyi yavaşlatabileceğine dair birçok araştırma olduğunu söyleyen Harvard Tıp Okulu’nda beslenme psikiyatristi, probiyotik açısından zengin yoğurtun güçlü bir parçası olabileceğini belirtti.

    BİTTER ÇİKOLATA

    “Bitter çikolata, nöronları koruyan kaplamayı oluşturmaya, ruh halinde yer alan kimyasalların ve kimyasal yolların sentezini kontrol etmeye yardımcı olan mükemmel bir demir kaynağı” diyen Dr. Uma Naidoo, 2019’da 13 binden fazla yetişkinle yapılan bir çalışmada, düzenli olarak bitter çikolata yiyen kişilerin depresyon belirtilerinin yüzde 70 daha az olduğunun tespit edildiğini aktardı.

    AVOKADO

    Harvard Tıp Okulu’nda beslenme psikiyatristi ve beyin uzmanı, avokadonun uygun beyin fonksiyonu için önemli olan yüksek miktarda magnezyum içerdiğini söylerken, depresyonun magnezyum eksikliği ile ilişkili olduğuna dair çalışmalar olduğunu vurguladı.

    KABUKLU KURUYEMİŞLER

    Dr. Uma Naidoo, “Kuruyemişler, temel vitamin ve minerallerin yanı sıra beynimizin iyi çalışması için ihtiyaç duyduğu sağlıklı yağlar ve sıvı yağlara sahiptir, örneğin, Brezilya fıstığındaki selenyum” derken, günde bir avuç yendiği takdirde omega-3 yağ asitlerinin anti-inflamatuar ve antioksidan etkileri nedeniyle düşünme ve hafızayı geliştirmede etkiye sahip olduğunu bildirdi.

    YAPRAKLI YEŞİLLİKLER

    Harvard Tıp Okulu’nda beslenme psikiyatristi ve beyin uzmanı Dr. Uma Naidoo, yaptığı araştırmasında son olarak yapraklı yeşilliklerin beyin sağlığı üzerinde etkileri olduğunu söylewdi.

    Lahana gibi yeşil yapraklı sebzelerin sağlıkta fark yarattığını söyleyen Naidoo, yapraklı yeşilliklerin bunama ve bilişsel gerilemeye karşı koruma sağlayan besinler olan E vitamini, karotenoidler ve flavonoidler içerdiğinin altını çizdi.

    Yeşilliklerin diğer bir faydasının ise, “kırmızı kan hücresi oluşumunda önemli olan doğal bir B9 vitamini formu olan inanılmaz bir folat kaynağı olmaları” diyen Dr. Uma Naidoo, “Ispanak, pazı ve karahindiba gibi yeşillikler de mükemmel bir folat kaynağıdır” ifadelerini kullandı.