Etiket: bilim insanları

  • Tunceli’nin Pülümür ilçesinde yeni bitki tespit edildi

    Tunceli’nin Pülümür ilçesinde yeni bitki tespit edildi

    Tunceli’nin Pülümür ilçesinde 2017 yılından bu yana var olan türleri kayıt altına almak ve yeni türlerin varlığını tespit amacıyla çalışmalar yürütülüyor. Bilim insanları tarafından yapılan çalışmalarda dünyada sadece Pülümür ilçesine bağlı 2 köyde yayılış gösteren bitki tespit edildi. Pülümür Çarşağı ismi verilen bitkiye ilişkin detaylar bilim insanları Aslı Doğru Koca, Mustafa Gökmen, Gülderen Yılmaz ve Mehmet Yavuz Paksoy tarafından bir Derginin Temmuz sayısında yayımlandı. Bitkinin tespiti çalışmalarında yer alan Munzur Üniversitesi Tunceli Meslek Yüksekokulu Tıbbi Dokümantasyon ve Sekreterlik Bölümünden Doç. Dr. Mehmet Yavuz Paksoy, çok küçük bir alanda yayılış gösteren bitkinin madencilik ve aşırı otlatma nedeniyle neslinin tehdit altında olduğunu söyledi. Paksoy, “Bu çalışmalar sonucunda Boraginaceae (Hodangiller) familyasına ait Çarşak otu olan yeni bir türü keşfettik. Bitkimizin yayılışı Pülümür’ün Karagöz ve Şampaşakaraderben köyü olmak üzere sadece iki lokalde bilinmektedir. Onun dışında bitkinin yayılışını tespit edemedik. Yani hem Türkiye hem dünya için sadece Pülümür’de iki köyde yayılışı olan bir bitkiden bahsediyoruz. Latince ismi Mattiastrum pulumurense, Türkçesi ise Pülümür Çarşağı şeklinde belirlendi” dedi.

     

    Bitkinin bin 800 ila 2 bin rakımda yayılış gösterdiğini ifade eden Doç. Dr. Paksoy, “Şampaşakaraderbent bölgesinde step diyebileceğimiz bölgede Karagöz köyünde ise taşlık, çalılık steplerde yayılışı var. Popülasyonu aşırı zengin değil. Küçük taş ve kaya parçalarının arasında öbek oluşturan küçük popülasyonlar mevcut. Bu yüzden bitki zarar görme tehlikesi altında. Çünkü bölgede madencilik faaliyetleri yapılmaktadır. Bitkinin yetişmiş olduğu toprak maden toprağı olarak kullanılacağından bitkimizin nesli tehdit altındadır. Bu yüzden bu faaliyetlerin durdurulması veyahut başka bölgelere kaydırılması gibi seçenekler ya da bu bitkiyi koruma altına alabilecek faaliyetler yapılmalıdır. Çok geniş alanlarda yayılış gösteren bir bitki değil. Ayrıca tohumdan üremesi de çok geç olan bir bitki. Yayılışının olduğu bölgenin toprağı tahrip edildiği anda bitkinin nesli tehlike altına giriyor. Şampaşakaraderbent tarafında da aşırı otlatma var. Karagöz’de de maden faaliyeti var. Hem otlatma hem de maden baskısı altında olduğu için bitkimizin nesli tehlike altına girebilir. Bu nedenle duyarlı davranmamız gerekiyor” diye konuştu.

    “Tunceli’deki bitki türleri 2 bini bulacak”
    Daha önce yapılan çalışmalarda Tunceli genelinde 922 bitkinin tespit edildiğini dile getiren Munzur Üniversitesi Tunceli Meslek Yüksekokulu Tıbbi Dokümantasyon ve Sekreterlik Bölümünden Doç. Dr. Mehmet Yavuz Paksoy, “Daha önceki çalışmalarda tüm Tunceli’de 922 bitki olduğu literatüre geçmişti. Ama bizim yaptığımız çalışmada Pülümür ilçesinde bulduğumuz tür sayısı 957 ve bunlardan 115’i endemik içlerinde 5 bitki de lokal endemik. Çalışmalarımız devam ediyor. 2023-2024 yılında topladığımız bitkiler bu listeye dahil edilmedi şu an için. Teşhisleri yapıldıktan sonra bu bitkileri de ekleyeceğiz listemize. Sırf bu çalışmadan yola çıkarak diğer ilçeleri de katarsak 2 bine yakın bitkiye ulaşacağımız rahatlıkla düşünüyoruz” şeklinde konuştu.

    Pülümür’ün bitkileri kitaplaştırıldı
    Tunceli’nin bitki çeşitliliği açısından en zengin ilçelerinden olan Pülümür ilçesinde yer alan bitkiler “Pülümür’ün Bin Bir Çeşit Bitkisi” ismiyle kitaplaştırıldı.
    İlçede bu anlamda yürütülen çalışmalara ilişkin bilgi veren Pülümür Belediye Başkanı Müslüm Tosun, “Pülümür ilçemiz bitki çeşitliliği ve özel konumu itibarıyla öne çıkan bir ilçe. Biz de bununla ilgili 4 sene önce bir çalışma başlattık. Ankara Kırsal Çevre ve Orman Sorunları Araştırma Derneği ile ortaklaştırdığımız bu çalışmayı en son kitaplaştırdık. Bu çalışma ciddi bir emek gerektiriyor. En kuytu yerlere varıncaya kadar ulaşılmaya çalışıldı. Yeterli mi değil. Bu çalışma sonunda 2 bin civarında bitkiye ulaşılabileceği söyleniyor. Çalışma bölgede öne çıkan çiçek balı açısından da önem arz ediyor. Bitkilerin korunması, kayıt altına alınması açısından önemli olan bu çalışmalarımız devam edecek” dedi.

  • Nesilleri daha erken tükenebilir

    Nesilleri daha erken tükenebilir

    CBS News’in haberine göre, NOAA’dan yapılan açıklamada, büyük balina türleri arasında “yok olma tehlikesi en yüksek” olan buzul balinalarının sayısının, dünya genelinde toplamda 350’den daha az olduğu ve 70’ten az dişi sayısıyla tükenmenin eşiğinde bulunduğu ifade edildi.

    Açıklamada, başta 100’e yakın balinanın yaşamını yitirdiğinin düşünüldüğü aktarılarak, gerçek ölüm sayısının, türün halihazırda az sayıdaki nüfusu göz önüne alındığında büyük bir rakama tekabül eden bu sayıdan da fazla olduğunun belirlendiği kaydedildi.

    Bu balinaların, Deniz Memelilerini Koruma Yasası kapsamında ani ölümlere neden olabilecek çeşitli olaylar ile 2017’den beri karşılaştığı belirtilen açıklamada, bu durumun buzul balinalarının neslinin beklenmedik şekilde tükenebileceğine işaret ettiği vurgulandı.

    Son 6 yılda 36 buzul balinasının öldüğü, 33’ünün ağır yaralandığı ve 45’inin hafif yaralanmalara veya hastalığa maruz kaldığı kaydedildi.

    Ölümlerin çoğunun gemilerin buzul balinalarına çarpması nedeniyle gerçekleştiği bildirildi.

    Ani ölümlere neden olabilecek durumlarda çoğunlukla dişi ve yavru buzul balinalarının ölmesinin ciddi endişeye yol açtığına işaret edilen açıklamada, nesli tükenme tehlikesindeki türün düşünüldüğünden daha erken yok olabileceği vurgulandı.

    Açıklamada, “Buzul balinalarının nesli tükenmek üzere. İnsan kaynaklı ölüm ve yaralanmaları önemli ölçüde azaltmak için acil önlem alınmazsa buzul balinası sayısı azalmaya devam edecek ve türün neslini devam ettirmesini tehlikeye atacaktır.” ifadelerine yer verildi.

     

  • Yeni parazit türü keşfedildi

    Yeni parazit türü keşfedildi

    Ali Aydoğdu,  Türkiye’de tanımlanan bu yeni parazit türü ile “Allocreadium” cinsine ait olan kayıtlı parazit tür sayısının 3’e yükseldiğini ve araştırma makalesinin helmint parazitleri alanındaki akademik prestiji yüksek bir araştırma dergisi olan “Journal of Helminthology” de haziran ayında yayımlandığını ifade etti.

    Keşfedilen parazit türünü isimlendirirken Bursa’nın adını onurlandırmak istediklerini belirten Aydoğdu, “Osmanlı’nın ilk başkenti, köklü tarihi, zengin kültürü ve eşsiz doğası ile pek çok listeye giren Bursa ismini bilim literatürüne de kazandırmak istedik. Yeni parazit türümüzün ismini ‘Bursensis’ olarak belirledik ve literatüre ‘Allocreadium Bursensis’ olarak kaydını bildirdik.” dedi.

    Parazit endemik bir balık türünün sindirim sisteminde bulundu

    Aydoğdu, keşfedilen parazitin Türkiye’de yaşayan endemik bir balık türünün (Oxynoemacheilus angorae) sindirim sisteminde bulunduğunu ifade etti.

    Nilüfer Çayı’nda buldukları paraziti morfolojik ve genetik olarak incelediklerini kaydeden Aydoğdu, “Ülkemiz iç sularında 401 balık türü yayılış göstermekte olup, bunların sadece 106’sı bilimsel yönden araştırılmıştır. Ve bu 106 türe ait balık türünde, 183 farklı helmint parazit türünün varlığı rapor edilmiştir. ” dedi.

    Araştırma ekibinin 4 kişiden oluştuğunu ve bilimsel araştırmaları mevsimsel olarak planladıklarını anlatan Aydoğdu, şöyle konuştu:

    Parazitlerin mevsimsel olarak görünümü, hangi ayda çok ve hangi ayda az olduğu sorularıyla hareket ediyoruz. Tür çeşitliliklerini incelemek o yüzden yaklaşık bir yıl sürer. Yeni bir parazit keşfedebilmek için önce literatüre hakim olmanız gerekir. Literatüre morfolojik olarak hakim olursanız, o grupları iyi bilirseniz o grupların içindeki parazitin hangi cinse ait olduğunu tespit edersiniz. Sonra o cins içerisindeki diğer türlerden benzerlikleri, farklılıkları nelerdir? Onları ortaya koyarsınız. Bu benzerlik ve farklılıkları morfolojik teyitle beraber moleküleri desteklediğiniz anda bulgular neticesinde artık yeni türü dünya literatürüne kazandırmış olursunuz.

  • X-ışınlarıyla ilgili önemli keşif

    X-ışınlarıyla ilgili önemli keşif

    Araştırmacılar, Chandra X-ışını Gözlemevi’nden alınan verileri inceleyerek kara delik parçacık akımlarından (jet) yayılan X-ışınlarında dalgalanmalar tespit etti.

    Tech Explorist’in haberine göre, yapılan bir araştırma, istatistiksel olarak önemli sayıda kara delik jetindeki X-ışını yayılımlarının sadece birkaç yıl içinde değişiklik gösterdiğini ortaya çıkardı.

    Araştırmacılar, kara deliklerden yayılan bu parçacıkların X-ışını yayabilecek yüksek enerji seviyelerine nasıl geldiğinin henüz bilinmemesine karşın, daha önce X-ışınlarının milyonlarca yıl süresince değişmediğinin düşünüldüğünü belirtti.

    Gözlemevinin arşiv verilerini analiz eden bilim insanları, 53 kara delik jeti içinde Chandra’nın birden fazla gözlem yaptığı 155 farklı konumu inceledi.

    Maryland Üniversitesi öğretim üyesi ve araştırmanın başyazarı astronom Eileen Meyer, “Bu tür kısa zaman ölçeklerinde nispeten sık değişkenlik keşfedilmesi bu jetler bağlamında ‘devrim’ niteliğinde. Verilerde bu sonucu görmek neredeyse bir mucize gibiydi çünkü gözlemler bunu tespit etmek için tasarlanmamıştı.” dedi.

    Araştırmacılar, jetlerin X-ışınlarını nasıl ürettiğine dair en basit hipotezin, parçacıkların galaksinin merkezinde akımları püskürten kara delik “motorunda” ivmelendiğini ve X-ışını emisyonlarının zaman içinde değişmediğini varsaydığını kaydetti.

    Öte yandan son araştırmada, jetlerin uzanımı boyunca X-ışını emisyonlarında hızlı dalgalanmalar keşfedildi. Bu, jetin kara delikte ilk başladığı yerden çok uzakta, jet boyunca parçacık ivmelenmesinin değiştiğini gösteriyor.

    Araştırmada Dünya’ya yakın kara delik jetlerinde uzaktaki jetlere oranla daha fazla değişim olduğu tespit edildi.

    Teleskoplara ulaşan verilerde yer alan uzaktaki kara delik jetlerine ait görüntülerin evrenin daha eski dönemlerini yansıttığı düşünüldüğünde, o dönemdeki evrenin daha küçük ve ortam radyasyonunun daha yüksek olmasının jetlerdeki X-ışını yayınımını daha kararlı hale getirdiğini gösterdiği belirtildi.

    Ekibin analizi, araştırmada incelenen jetlerin yüzde 30 ila 100’ünün X-ışını yayınımının kısa zaman ölçeklerinde değişkenlik gösterdiğini ortaya çıkardı.

  • Bilim insanları AFAD Kriz Merkezi’nde

    Bilim insanları AFAD Kriz Merkezi’nde

    Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin ile Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank’ın başkanlık ettiği toplantıya 20 akademisyen katıldı. AFAD’taki toplantıda yeni şehirlerin planlanması, lojistik, network yönetimi, eğitim, Ar-Ge, altyapı ve kritik yapılar, diri faylar, sakınım bandı, haritalama ile CBS gibi başlıklarda 11 çalışma grubu oluşturuldu.

    11 ilde yıkıma yol açan, yaklaşık 110 bin kilometrekare alanda yaşayan 13 buçuk milyon insanı doğrudan etkileyen deprem felaketi, ülke gündeminin en önemli maddesi olmaya devam ediyor. Hayatın her alanında değişikliklere yol açan felaket, bilim insanlarının da odaklandığı bir alan haline geldi.
    Deprem sonrası hayata geçirilecek politikalara temel teşkil etmesi için Ankara’daki AFAD Kriz Koordinasyon Merkezinde bir toplantı düzenlendi. AFAD ve TÜBİTAK tarafından organize edilen toplantıya Bakanlar Varank ve Bilgin’in yanı sıra AFAD Başkanı Yunus Sezer, TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Hasan Mandal, AFAD Deprem ve Risk Azaltma Genel Müdürü Prof. Dr. Orhan Tatar ile Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Haluk Özener ile da katıldı. Toplantıda, 20 akademisyen kendi alanlarıyla ilgili değerlendirmelerde bulunarak çözüm önerilerini sundu.


    Deprem bölgesinde yer seçimi süreçlerinde uzman akademisyenlerin desteklerinin yönetilmesi, yüksek deprem riski altındaki iller için acil eylem planları, tüm bilgilerin bir veri tabanında toplanması, mevcut yapı stoku ile ilgili politika belirlenmesi gibi konular, akademisyenler tarafından ele alındı.

    Toplantıda ayrıca, yapı denetim hizmetlerinin iyileştirilmesi ile ilgili öneriler sunuldu, yerel yönetimlerde uzman teknik personel istihdamı konusu görüşüldü, Ar-Ge boyutuyla TÜBİTAK – AFAD iş birliği konuşuldu.

    Toplantıda bir konuşma yapan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Bilgin, yeni şehirlerin planlanmasında yer seçiminin önemine işaret ederek akademisyenlerden bu konuda katkı beklediklerine söyledi. Kalite kontrol, sismik tasarım gibi konuların da önemli olduğunu belirterek atık ve asbest sorununun ilk adımda ele aldıklarını vurguladı.

    Bakan Varank da depremin etkilediği her alanda yenilikçi çözümlere ihtiyaç olduğunu söyleyerek özellikle imar ve kalkınma başlıklarında inovatif açılımlar yapmak gerektiğinin altını çizdi. TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Hasan Mandal, deprem sonrasında Doğal Afetler Odaklı Saha Çalışması Acil Destek Programını başlattıklarını hatırlatarak, “Şu an sahada 59 farklı kurumdan 510 araştırmacımızın yer aldığı 119 proje yürütülüyor” dedi.

    Projelerin tamamlanmasının ardından kendilerine raporların sunulacağını aktaran Prof. Mandal, “Tüm veriler AFAD ile birlikte çalıştığımız ortak bir veri merkezinde değerlendirilecek” ifadelerini kullandı.

    AFAD Deprem ve Risk Azaltma Genel Müdürü Prof. Dr. Orhan Tatar da deprem bölgesinde yer seçim sürecinde akademisyenlerin bilimsel katkısının önemli olduğunu kaydederek oluşturulan 11 alt çalışma grubunda bir koordinatör olacağını ve bu koordinatörlerin ilgili kurum ve kuruluşlarla ortak çalışma yürüteceğini anlattı. Alt çalışma gruplarından deprem ve deprem yönetimi konusunda katkı beklediklerini vurgulayan Prof. Tatar, “Buradan alınan kararların uygulayıcılara aktarılmasıyla daha sağlıklı adımlar atacağımızı düşünüyoruz” dedi.


    Toplantıda yapılan görüşmeler sonucunda 11 alt çalışma grubu oluşturuldu. Bu araştırma grupları ise Mevzuat Geliştirme, Eğitim, Ar-Ge Bilgi Destek ve İletişim, Haritalama ve CBS, Diri Faylar ve Yüzey Faylanması Haritalama, Geoteknik ve Kütle Hareketleri, Yer Hareketleri, Sismik Tehlike ve Senaryo Depremleri, Üstyapı, Altyapı ve Kritik Yapılar, Lojistik Network Yönetimi, Mülkiyet ve Arazi Yönetim, Planlama, Çevre ve Uygun Yer Seçimi olarak sıralandı.

  • Bilim insanları: Koronavirüs 2012’de ortaya çıktı

    Bilim insanları: Koronavirüs 2012’de ortaya çıktı

    Bilim insanları, koronavirüsün ilk olarak 2012’de Çin maden ocağından yarasa dışkısını temizleyen işçiler arasında ortaya çıktığını duyurdu. Virüs örneği, madende çalışan işçilerden alınarak Vuhan laboratuvarına gönderildiğini ve buradan yayıldığı ileri sürüldü.

    Çin’in Yunnan eyaletindeki Mojiang Madeni’nde yarasa dışkısı temizleyen 6 kişi, 2012 yılında zatürre benzeri bir hastalığa yakalandı ve üç madenci hayatını kaybetti. Hasta madencilerden alınan doku örneği, sekiz yıl önce Vuhan’daki virüs laboratuvara gönderildi ve o günden itibaren laboratuvarda bu örnekler saklandı.

    MADENCİLERİ TEDAVİ EDEN DOKTORUN TEZİ

    İngiliz basını, madencileri o sırada tedavi eden Doktor Li Xu, hastalarda yüksek ateş, kuru öksürük, uzuvlarda ve bazı durumlarda baş ağrıları olduğunu ifade etti. Virolog Jonathan Latham ve moleküler biyolog Allison Wilson, bu belirtilerin koronavirüs belirtileri olduğunu duyurdu. Latham ve Wilson, madencileri tedavi eden Çinli Doktor Li Xu’nun yazdığı tezden yola çıktıklarını belirtti.

    VUHAN LABORATUVARINDAKİ ÖRNEKLERDEN YAYILDI

    Latham, New York Post’a yaptığı açıklamada koronavirüsün, madencilerden alınan örneklerin Vuhan laboratuvarına gönderildiğini ve laboratuvardan yayıldığı konusunda neredeyse emin olduklarını söyledi.