Etiket: bilim kurulu üyesi

  • Bilim Kurulu Üyesi: Kurban etinden virüs bulaşabilir

    Bilim Kurulu Üyesi: Kurban etinden virüs bulaşabilir

    Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Tevfik Özlü, kurban etinden koronavirüs bulaşma riski konusunda, “İster hasta, isterse sağlıklı virüsü taşıyan kişilerin konuşma, öksürme, hapşırma sırasında saçtığı damlacıklar etin üzerine gelirse, burada birkaç saat canlı kalabilir. Bu süre içinde bulaşma riski olabilir” dedi.

    Özlü; “Ete virüs bulaşmış olsa bile, usulünce pişirip yediğinizde virüs bulaşmaz. Elinizle dokunduğunuzda da bulaşma olmaz. Ancak, ete dokunduğunuz ellerinizi, sabunla yıkamadan ağzınıza, burnunuza ve gözünüze temas ettirirseniz bulaşabilir. Kurban kesim ve pay işini yapan veya o kalabalık ortamda bulunan/gezinen kişilerden birinin virüsü bulaştırıcı olabilmesi mümkündür. Kesim, etin pay edilmesi, taşınması, depolanması, pişirilmeye hazırlanması gibi işlemler sırasında el hijyenine çok dikkat edilmeli. Ete dokunduktan sonra su ve sabunla en az 20-30 saniye yıkamadan, eller ağız, burun ve göze temas ettirilmemeli.

  • Bilim Kurulu Üyesi, ikinci dalga için tarih verdi

    Bilim Kurulu Üyesi, ikinci dalga için tarih verdi

    Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi ve Ankara Şehir Hastanesi Yoğun Bakım Uzmanı Doç. Dr. Sema Turan, yaptığı açıklamada, tüm dünyaya bakıldığında pandemilerde ikinci dalganın hep geldiğinin görüldüğünü söyledi. Doç. Dr. Turan, “Bu nedenle Covid-19 pandemisinde de ikinci dalganın geleceğini bilim insanları olarak ön görüyoruz, olabileceğini de düşünüyoruz. Onun için de gerekli önlemleri almamız gerektiğini biliyoruz. Aslında yaz aylarında kişilerin dirençlerinin biraz daha iyi olması, vaka sayılarının bir miktar azalması gözümüzü boyamasın. Özellikle vücut direncimizdeki değişiklikler, kalabalıkların artması, kapalı mekanlarda daha çok vakit geçirmeler nedeniyle ikinci dalga için eylül-ekim ayları beklediğimiz aylar. Çünkü vakalar henüz bitmiş değil. Rehavete kesinlikle kapılmamak lazım. Bununla ilgili yaptığımız uyarılar bazen halkımızda ‘Ne kadar çok uyarı yapıldı’ diye bir düşünceye sebep olabilir. Ama bu çok önemli ve önemli olduğunu gördüğümüz için vurgulamaya devam ediyoruz” dedi.

    ‘OLAY BİTMİŞ DEĞİL’

    Doç. Dr. Turan, koronavirüs süreci boyunca yoğun bakımdaki insanların halinin kendilerini çok üzdüğünü belirterek, “Çünkü özellikle bizler yoğun bakımda solunum açlığı içerisindeki hastaları görmekten oldukça mutsuzuz. Sağlık sistemimiz bu virüsü engellemek ve tedavi etmek için uğraşıyor, sağlık çalışanlarımız çok büyük efor sarf ediyor. Olay bitmiş değil. Bizim için her hasta çok değerli. Ve özellikle solunum açlığı çeken hastaları anlatmak hakikaten çok zor. Ondan dolayı bu konuda halkımızın virüse karşı dikkatini maksimum seviyeye çekmek istiyoruz. Hiç kimse bu şekilde bir solunum açlığı yaşamamalı. Ne yazık ki Covid-19’un yarattığı klinik tablo bu. Çok ciddi bir akciğer enfeksiyonu yapıyor. Yaptığı tablo nedeniyle de hastaları kaybedebiliyoruz. O yüzden eylül ve ekim ayları önemli aylar. Vaka sayıları artabilir. Sağlık sistemimiz buna yetmek için elinden geleni yapacak, yapmaya da devam edecek. Fakat eğer biz önlemleri ciddiye alırsak, bu önlemlere harfiyen uyarsak bu sayılar azalacaktır. Ve beraberinde belki önümüzdeki aylarda, aylar içerisinde daha iyi bir şekilde bu hastalıktan kurtulmuş olabileceğiz. Bu inancımızı yitirmemeliyiz” ifadelerini kullandı.

    ‘KURBAN BAYRAMI SÜRECİ ÇOK ÖNEMLİ’

    Kurban Bayramı’na giden sürecin hastalığın yayılma oranı bakımından çok önemli bir süreç olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Turan, “Bu zamanlar insan hareketlerinin yoğun olduğu zamanlar. Ve tabii ki bayramın özellikleri nedeniyle de toplu mekanlarda toplu alanlarda bir arada olma zorunluluğu var. Bu durumda aslında Kurban Bayramı için alınacak önlemler rehberini biz de Bilim Kurulu olarak hazırlayıp yayımladık. Önümüzdeki günlerde uyarılarımızı tekrar ileteceğiz. Mümkün olduğu kadar toplu alanlarda maskesiz bulunmamaları gerektiğini, birbirleriyle el sıkışmamaları gerektiğini tekrardan hatırlatmak istiyorum. Önlemlerimizi alarak, birbirimize zarar vermeden kurallara uymalıyız. Her birimiz diğer birimize zarar verebiliriz. Bunu yapmamak adına Kurban Bayramı süreci boyunca özellikle toplu mekanlardan uzak durmak, bayramlaşmayı bu bayramda mümkünse Ramazan Bayramı’nda yaptığımız gibi sevdiklerimize mümkün olduğu kadar telefonla ulaşmak önemli olacaktır” dedi.

  • Prof.Dr. Ceyhan’dan “Tatil Dönüşü” uyarısı!

    Prof.Dr. Ceyhan’dan “Tatil Dönüşü” uyarısı!

    Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, okulların açılacağı, tatil dönüşü döneme dikkat çekerek, “Türkiye şu andaki virüs yükü ile o döneme girerse mutlaka okula giden öğrenciler, öğretmenler ve diğer görevlilerde virüs taşıyan insanlar olacak. Burada başka önleyici yöntem yok; mutlaka maske ve sosyal mesafe olması lazım” dedi.

    Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, 31 Ağustos’ta açılacak okullarda koronavirüse karşı alınacak önlemleri değerlendirdi. Prof. Dr. Ceyhan, okulların açılacağı dönemde bir başka olumsuz faktörün de insanların tatilden dönmesi olacağını belirterek, “Türkiye şu andaki virüs yükü ile o döneme girerse mutlaka okula giden öğrenciler, öğretmenler ve diğer görevlilerde virüs taşıyan insanlar olacak. Burada başka önleyici yöntem yok, mutlaka maske ve sosyal mesafe olması lazım. Kabul etmek gerekir ki okullarda yaş aşağı doğru inince çocukların maske takması çok zor. Bir de 8 saat boyunca maske takılamaz. Mutlaka teneffüslerde çocukların yanlarında kimse olmadan havalanmaları sağlanmalı” dedi.

    ‘GARANTİ VEREMİYORSUNUZ’

    Prof. Dr. Ceyhan, Sağlık Bakanlığı’nın okullarda uyulması gereken kurallara ilişkin yayımladığı genelgeye de değinerek, “Genelgenin 2 farklı yerinde 2 mesafe belirtilmiş. ‘En az 1 metre mesafe olacaktır’ deniyor. 1 metre riskli bir mesafe, en az 1,5 metre olmalı. Bir başka yerinde de ‘4 metrekareye 1 kişi şeklinde ayarlama yapılmalı’ deniyor. O zaman da 2 metre oluyor mesafe. Bu genel anlamda bütün okulun bahçesi dahil bir hesap mıdır, tam anlaşılmıyor. Okulları belli bir tarihe erteleseniz o tarihte durumun daha iyi olacağına dair garanti veremiyorsunuz. Okulları açmazsanız anne ve babaların işe gitme durumu başta olmak üzere birçok problem ortaya çıkıyor. Tam gün yerine yarım gün eğitim önerseniz özellikle küçük çocukların o yarım günde nereye gidecekleri problem olabiliyor” diye konuştu.

    ‘YOĞUNLUK MUTLAKA AZALTILMALI’

    Bazı derslerin internet üzerinden online yapılabileceği önerisinde bulunan Prof. Dr. Ceyhan, “Bir kısım derslerin internet üzerinden bir kısım derslerin okulda yapılması sağlanabilir. Yoğunluk mutlaka azaltılmalı. Bir kısım dersler online, dolayısıyla okulun yarı süresi boşaltılırsa geri kalan yarı süresi de ikiye bölünerek 40 kişilik sınıflarda 20’şer 20’şer gibi o mesafenin mümkün olduğu kadar sağlanmasına çalışmak lazım. Hatta yarım yarım değil de 3’te 1’i okulda yapılacak şekilde yaparsanız; çünkü tamamen online ders için eğitimcilerin fikirlerini takip ediyorum, çok olumlu bakmıyorlar. En azından okula gitme alışkanlığı devam etsin, diye 3’te 1’i yaparsanız kalanı 3’e bölersiniz 45 kişilik sınıfı 15 kişi olarak bir araya getirebilirsiniz. Eğer bu şekilde bir tedbir almadan açarsanız ‘sosyal mesafe sağlanamayacak’ demektir, maskeyi çocuklar da düzgün takamazsa ‘oradan bulaş olacak’ demektir” dedi.

    Henüz kuzey yarımküre ülkeleri yaz tatili döneminde olduğu için bunları açıp deneyim kazanmış ülke de olmadığını anlatan Prof. Dr. Ceyhan, “Herkes bunları yaşayarak görüyor. Salgının seyri dünyada istenilen gibi olmadığı için herkes okulların açılacağı döneme daha az vaka yükü ile girileceğini hesapladı; ama gördük ki öyle olmadı, beklenenden daha fazla vaka yükü ile giriliyor. Maske takılmıyorsa en az 2 metre olmalı. Genelgede var ama bu sanıyorum daha da detaylandırılacaktır. Yüksek sesle konuşulmayacak, teneffüslerde temaslı oyunlar engellenecek, yemek verilmesi çok uygun değil gibi bazı tedbirler alınacaktır. Ama ne yaparsanız yapın risk artacaktır” diye konuştu.

  • “Keneden ölüm oranı koronavirüse göre daha yüksek”

    “Keneden ölüm oranı koronavirüse göre daha yüksek”

    Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu üyesi ve Kayseri Şehir Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. İlhami Çelik, son dönemde artış gösteren Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) hastalığıyla ilgili, “KKKA’dan ölüm oranı koronavirüse göre çok daha yüksek” dedi.

    Bilim Kurulu üyesi ve Kayseri Şehir Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Çelik, kene ısırmasıyla bulaşan KKKA hastalığıyla ilgili açıklamalarda bulundu. Şehir Hastanesi’ne özellikle çevre illerden KKKA hastası geldiğini belirten Çelik, “KKKA hastalığı yıllardır bildiğimiz bir hastalık olup, ciddi bir hastalıktır. KKKA’nın ölüm oranı, koronavirüse göre çok daha yüksek. Son dönemlerde KKKA hastalığıyla ilgili biz de hastanemize başvuru almaya yeniden başladık. Özellikle Kayseri’ye yakın kentlerden çok hasta geliyor. Bu kentlerin en başında da Yozgat geliyor” diye konuştu.

    Keneye karşı vatandaşı uyaran Prof. Dr. Çelik, “Özellikle tarım alanında çalışanlar kesinlikle vücutlarında kene kontrolü yapmalılar. Bugün maalesef KKKA hastalığı nedeniyle kaybettiğimiz hastalar var. Hastalıklarla ilgili yapılan önerilere vatandaşlarımızın uyması gerekiyor. Kayseri Şehir Hastanesi’nde şu anda KKKA hastalığından tedavi görenlerin durumu iyi. Çok uğraşılmasına rağmen hayatını kaybeden genç bir vatandaşımız var. Bunun dışındaki hastaların durumu iyiye gidiyor” dedi.

  • Bilim Kurulu Üyesi uyardı: Yeni yasaklar gelebilir

    Bilim Kurulu Üyesi uyardı: Yeni yasaklar gelebilir

    Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. Seçil Özkan, 1 Haziran’da başlayan normalleşme süreciyle birlikte artan vaka sayılarına dikkati çekerek, “Rakamları düşürmezsek yeni yasaklar gelebilir. Bir sürede daha sabretmemiz lazım” uyarısında bulundu.

    Habertürk TV’de yayınlanan Serap Belet ve Selçuk Tepeli ile ‘Gün Başlıyor’ programına katılan Prof. Dr. Özkan, pandemi süreciyle ilgili önemli açıklamalarda bulundu.

    Türkiye’nin vaka sayısında binli rakamların altına inmesi gerektiğini belirten Prof. Dr. Özkan, vatandaşlara maske, sosyal mesafe ve hijyen kurallarına uyması uyarısında bulundu.

    Özkan’ın açıklamalarından satır başları:

    * Okulların açılmasıyla ilgili her türlü plana hazırlıklıyız. Ancak, şu anda 15 Ağustos’ta ya da Eylül’de okulların açılır ya da açılmaz diye bir karar çıkması mümkün değil.

    * Her şey toplumun elinde. Eğer kurallara uyup, vaka sayısını düşürürsek toplu alanlarda daha rahat bir yaşam sürecine gireceğiz.

    * Bizim toplumumuz hastalanıp daha sonra tedavi olmaya odaklıyız. Vatandaş alması gereken tedbirleri biliyor ama hayatına uyarlanmıyor.

    * Toplumdaki sağlık okur-yazarlığıyla ilgili Sağlık Bakanlığı’yla 2017’de yapılan çalışmaya göre yüzde 70 düşük. Yani 10 kişiden 7’si sağlıkla ilgili bilgiyi anlama bulma, anlama konusunda yetersiz.

    KURBAN BAYRAMI UYARISI

    * Kişisel kanaatim rakamları düşüremezsek Kurban Bayramı’nda bir engel geleceğini düşünüyorum.

    * Rakamlar böyle devam ederse yasaklar yeniden gelebilir. Çünkü biz sarılmadan, öpüşmeden duramıyoruz.

    “SALGIN DİNAMİK BİR SÜREÇ”

    * Artışın pandemi sürecinin ilk ayları olan mart ve nisana göre artış hızı çok yüksek değil, ancak binli rakamların altına inmemiz gerekiyor.

    * Avrupa Birliği’nin kabul ettiği yüz binde 16 vaka sayısı Türkiye’de yüz binde 20. Bu nedenle bize sınırlarını açmadı.

    * Bilim Kurulu olarak bizi her türlü plana hazırlıklıyız. Salgın dinamik bir süreç

    * Ekim ayında influenza ile birlikte bu tip hastalıkların artmasını bekliyoruz. Bu dönemde okulların açılması da bir dezavantaj. Sağlık Bakanlığı ve Bilim Kurulu da bunun farkında.

    * Evlerimizde de kontrollü sosyal mesafemizi korumalıyız. Sadece sokakta maske takmak yeterli değil.

    * 65 yaş üstü daha fazla hastalanıyor ve entübe oluyor. Ölümlerde 70 yaş ve üzeri. Yaş ortalamamız arttıkça yoğun bakıma ihtiyacımız artıyor. Bu yüzden biraz daha sabretmemiz gerekiyor.

  • “Alarm zili çalıyor, kurallardan uzaklaşıyoruz”

    “Alarm zili çalıyor, kurallardan uzaklaşıyoruz”

    Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. Hasan Tezer, normalleşme döneminde kurallara yeterince dikkat edilmemesi nedeniyle vaka sayılarının tekrar 1500’lere çıktığını söyledi. Tezer, “Bizim için bir alarm diye düşünün 1500’lü rakamları, yani kurallardan uzaklaşıyorsunuz anlamına gelen bir rakam” dedi.

    Koronavirüs Bilim Kurulu üyesi ve Gazi Üniversitesi Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Hasan Tezer, 1 Haziran’dan itibaren başlayan normalleşme döneminde koronavirüs günlük vaka sayılarında yaşanan artışı değerlendirdi.

    Normalleşmenin beraberinde diğer ülkelerde de vaka sayılarında dalgalanmaları getirdiğine dikkat çeken Tezer, bu dönemde maske, mesafe ve temizlik kurallarına uymanın çok önemli olduğunu söyledi.

    Normalleşme kavramının Türkiye’de yanlış anlaşıldığını düşündüğünü belirten Tezer, “Normalleşme süreci işlerin bittiği, artık koronavirüsün ülkemizde olmadığı anlamına gelmiyor. Sadece vaka sayılarının azaldığını, daha kontrol edilebilir bir düzeye geldiğini ve artık kontrollü bir normal hayata geçiş anlamına geldiğini söylemektedir. Tüm dünyada salgın devam ediyor” dedi.

    Virüsün ultraviyole ışınlarından, nemden ve sıcaktan etkilendiğini, bulaşıcı özelliğini nispeten kaybettiğinin bilindiğini hatırlatan Tezer, “Ama temas arttıkça, maske takmadıkça, 1.5 metreden daha fazla yaklaştıkça, uzun süre sohbet ettikçe, özellikle 15 dakikanın üzerindeki sohbetlerde kalabalık yerlerde bulaş da kaçınılmaz” diye konuştu.

    ‘Vaka sayılarında 5 gün üst üste artış görürseniz, bu işlerin bir yerde ters gittiği anlamına gelir’
    Tezer, “İsterse kış virüsü olsun, isterse başka virüs olsun bulaşma devam edecektir. İnsanlarımızın biraz dikkat etmemesi sebebiyle vaka artışları meydana geldi. 900’lü rakamlardayken 1500’lü rakamlara geldik, tabii ki bizim için bu uyarıcı niteliğinde, yani çok ciddi bir artış olarak belki yorumlanmayabilir. Ama bizim için ciddi bir uyarı bu, önlemlere dikkat etmezseniz vaka sayıları daha da artabilir. Vaka sayılarında 5 gün üst üste artış görürseniz aslında bu işlerin bir yerde ters gittiği anlamına gelir. Bizim için bir alarm diye düşünün, 1500’lü rakamlar, kurallardan uzaklaşıyorsunuz anlamına gelen bir rakam. Bu, ‘alarm, zil çalıyor, dikkat edin, bakın daha fazla kurallara uymazsanız rakamlar artabilir’ demek”
    ifadelerini kullandı.

    ‘En sık yapılan yanlış fazla özgüven’

    Prof. Dr. Tezer, vaka sayılarındaki artış nedenlerine ilişkin şunları söyledi:

    “En sık yapılan yanlış fazlaca özgüven. İnsanlarımızda olan ‘Bana nasılsa bir şey olmaz’ yanlış bir algı. Sanki artık salgın bitti. Sonuç itibarıyla ekranlarda tüm dünyada bir normalleşme süreci görüyoruz, plajların yoğunluğunu görüyoruz, insanlar sokaklarda. Toplumda da bu yanlış bir algıya sebep oluyor, tamam ülkemizde azaldı, dünyada da azaldı, ‘daha rahatız’ gibi bir algı oluşuyor. Diğeri maskelerin yanlış kullanımı. İnsanlar psikolojik olarak maskeyi takıyorlar, alınlarına, çenelerine, burun açık ve onu bir aksesuar gibi kullanıyorlar. Sosyal mesafe, kalabalık içerisinde maske takmamak, yani maskeyi doğru taksak da kalabalıkta takmamak. Kalabalık içerisine artık büyük bir özgüvenle girmek, kalabalıkta bulunmak. Bunlar maalesef rakamlarımızın artmasına sebep oldu.”

  • Market arabaları ne kadar güvenli?

    Market arabaları ne kadar güvenli?

    Gülhane Eğitim ve Araştırma Hastanesi (GATA) Yoğun Bakım ve İç Hastalıkları Uzmanı ve Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. Levent Yamanel, marketlerde alışveriş arabalarının salgın açısından risk olduğunu söyleyerek, uyarılarda bulundu.

    Prof. Dr. Yamanel, bulaşı engellemede bu arabaların dezenfeksiyonun önemli olduğunu belirterek, “Öncelikle her zaman dediğimiz gibi bu virüse karşı el hijyeni çok önemli. Marketlerdeki alışveriş arabaları da çok sık dokunulan ve elden ele dolaşan araçlar. O nedenle bunların özellikle tutulan yerlerinin sık sık su ve deterjanla temizlenmesi ve daha sonra belki çamaşır suyu çözeltisiyle silinmesi çok önemli. Arabalar ile temastan sonra mutlaka el hijyenine dikkat etmemiz gerekiyor. Alışveriş bitiminde ulaşabiliyorsak su ve sabunla en az 20 saniye iyice ovarak ellerimizi temizlememiz gerekiyor. Eğer su ve sabuna ulaşamazsak el dezenfektanı ya da kolonyanın da mutlaka kullanılması lazım” diye konuştu.

    MARKET ARABASI İÇİN DEZENFEKTAN KABİNİ

    İşletmeler de alışveriş arabalarının temizliği için farklı yöntemler kullanıyor. Kimi marketlerde arabalar suyla yakınıp, silinerek temizlenirken, kimisinde de özel dezenfektan kabinleri kullanılıyor. Özel üretilen kabinde dakikada 50 market arabası aynı anda dezenfekte edilebiliyor. Üretici firma yöneticisi Tunca Çıplak, market arabası dezenfeksiyon cihazı ile ilgili bilgi verdi. Çıplak, “Proje ve imalat kısmı tamamen yerli olan bir ürün ortaya koymaya çalıştık. Marketler temel ihtiyaçların karşılandığı ve bulaşıcı zincirinin olduğu bir nokta. Ve bulaş zincirinin kritik noktası da market arabalarının temas yeri. Bu cihaz ile dakikada 50 market arabasını dezenfekte edebiliyoruz. Cihaz maksimum 38 litre ilaçlı su kapasitesine sahip. Bununla 6 bin alışveriş arabasını dezenfekte edebiliyoruz. Sağlık Bakanlığı?nın onay verdiği herhangi bir dezenfektan maddeyi de bu cihazda kullanabiliyoruz. Dezenfektan maddenin temas ettiği yüzeylerde virüsle ilgili hiçbir kalıntı kalmıyor” ifadelerini kullandı.

    ‘TEDİRGİN OLUYORUZ’

    Alışveriş yapan vatandaşlar da market arabalarını kullanırken tedirgin olduklarını söyledi. Aziz İmrenk (60) “Biz bu arabayı aslında eldivenle de kullanabiliriz; ama bilim adamları eldiven kullanmanın sakıncalı olduğunu söylediği için eldiven kullanmadan alışveriş arabasının buralarından tutmak zorunda kalıyoruz. Tutmadan önce çantamdan ıslak mendilimi çıkarıp tutacağım yerleri siliyorum. Çünkü bu yerlere akşama kadar kimler değiyor ve o kişilerin mikrop taşıyıp taşımadığını bilemeyiz. Onu da götürüp çöpe atıyorum. İşim bittikten sonra da hemen ellerimi dezenfekte ediyorum” diye konuştu.

  • “Virüsün denizden bulaştığına dair kanıt yok”

    “Virüsün denizden bulaştığına dair kanıt yok”

    Kayseri Şehir Hastanesi Başhekimi Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. İlhami Çelik, corona virüs günlük vaka sayısında iyi bir yerde olduklarını söyledi.

    Prof. Dr. Çelik, “Açıklanan rakamların son derece iyi olduğunu söyleyebilirim. Bir vaka olacak ve mutlaka birilerine bulaştıracak. Aile kümelerini görüyoruz. Onları biz alıp tedavi ediyoruz veya izole ediyoruz. Acele etmemek lazım. Çünkü koronavirüs durumu, bıçak gibi kesilmesini beklediğimiz bir olay değildir” diye konuştu.

    ‘KURALLARA UYULMAZSA, VAKA SAYISINDA ARTIŞ BEKLEYEBİLİRİZ’

    Corona virüse karşı alınacak tedbirlerin önemine dikkat çeken Prof. Dr. Çelik, “Bundan sonraki aşamada en önemli belirlenecek faktör, insanlarımızın davranışlarıdır. İnsanlar sosyal mesafeye uymayıp, maskelerini takmazlar ve hijyen kurallarına gereken önemi göstermezlerse vaka sayılarında bir artış bekleyebiliriz. Bu gayet doğal bir şeydir. Bulaşı engelleyecek adımlar atmamız gerekiyor.

    Tüm insanlarımızın ve vatandaşlarımızın buna çok dikkat etmesi gerekiyor. Tanımadığı kişilerden uzak durması, maskeli gezmeleri, yakın olacaklarsa 1,5 metre kuralını ihmal etmemeleri gerekir. Kapalı ve kalabalık ortamlardan kaçınmalarını öneriyorum. Asıl vaka artışını belirleyecek olan vatandaşlarımızdır. En önemli konu budur” dedi.

    ‘DENİZDEN VİRÜS BULAŞTIĞINA DAİR KANIT YOK’

    Yaz tatilinde deniz kıyısına gitme düşüncesinde olanlar için de önemli uyarılarda bulunan Prof. Dr. İlhami Çelik, “Corona virüsün denizden bulaştığına dair hiçbir kanıt yok. Oradan bulaşabilecek başka mikroorganizmalar var. Özellikle bakteriler var. Deniz suyunun temiz olup olmadığını anlamak için koli basiline bakılır. Bu aşamada virüsün buradan bulaştığına dair bir kanıt yok. İnsanların teorik olarak bulaşmayacağını bilmesi gerekiyor.

    Havuzda ise, klorlanma süreci önemlidir. Yeteri kadar klor varsa burada virüsün yaşaması imkansızdır. İnsanlar bir başkasının tükürüğünü yutarlarsa yakın mesafeden sıkıntı olabilir. O açıdan sosyal mesafe kurallarına uyulması gerekiyor. Deniz için böyle bir risk söz konusu değildir. Özellikle plajda veya havuzda şezlonglarda yatarken eğer birbirlerine çok yakın duracaklarsa bunlardan kaçınmaları gerekiyor. Bilim Kurulu’nda bununla ilgili bir rehberlik yayımlandı. Tüm oteller önlemlerini alıyorlar. Vatandaşlarımızın da bu kuralları bilmesi ve riayet etmesi en önemli faktörlerden biri olarak gözüküyor” ifadelerini kullandı.

    ‘HİJYENE ÇOK DİKKAT EDİLMELİ’

    1 Haziran’dan sonra hizmet vermeye başlayacak restoran ve kafelere ilişkin de Prof. Dr. Çelik, “Kalabalık ve kapalı ortamda duruyorsanız risk her zaman artar. O kapalı alanlarda mümkün mertebe işinizi çabuk bitirip, oradan ayrılmanız önem arz ediyor. Mutlaka yemek yeme durumunda kalacaksanız sosyal mesafe kurallarına uymanız gerekiyor. Masanın yan yana olmaması, başka insanlarla çok yakın mesafede olmamanız önemlidir. Yemekler hijyenik ortamda hazırlandıktan sonra sıkıntı yok. Restoran ve kafelerde çalışan insanların hijyene çok dikkat etmesi gerekiyor” dedi.

  • Bilim kurulu üyesi açıkladı… İkinci dalga kapıda!

    Bilim kurulu üyesi açıkladı… İkinci dalga kapıda!

    Sağlık Bakanlığı tarafından oluşturulan Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Alpay Azap, son haftalarda sıkça tartışılmaya başlanan ‘İkinci dalga gelecek mi?’ sorusuna ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

    Haber Global kanalına konuşan Azap, yaz aylarında ikinci dalganın beklenmediğini ancak sonbahar ve kışta bunun gerçekleşebileceğini söyledi. Azap şöyle konuştu:

    “Yaz aylarında beklemiyoruz ama sonbahar, kışta 2020 yılının sonlarına doğru bir ikinci dalga olma olasılığı var gerçekten. Bunun sebebi de havaların soğumasıyla birlikte bu solunum virüsleri tıpkı grip, nezle yapan virüsler gibi, kapalı ortamları severler, iyi havalandırılamayan ortamları severler. Soğuk havayı severler ve ultraviyole ışınlarından da hiç hoşlanmazlar. Dolayısıyla havaların soğumasıyla tam da onların seveceği daha kolay bulaşabileceği insanlar arasında daha kolay dolaşabilecekleri bir ortam oluşmuş oluyor.”

    ‘VİRÜS DE GRİP GİBİ’

    Koronavirüsün grip ile benzer özellikler taşıdığını ifade eden Azap, Koronavirüsün de gribin etkili olduğu aylarda etkili olabileceğinin altını çizerek, “Grip nasıl ki kasım, aralık aylarında artış gösterir, ocak şubat gibi çok grip vakası görürüz, sonra havaların ısınmasıyla birlikte grip vakaları azalır, yazın tek tük grip vakasıyla karşılaşırız, bu virüs de aynen onun gibi. Zaten çok benziyor pek çok özelliği grip virüsünü andırıyor. Bu nedenle bu virüste de biz, sonbahar kış aylarında bir ikinci artış bekliyoruz. Ama yaz aylarında ciddi bir artış olması, ikinci dalga olmasını beklemiyoruz.”

  • Sebze ve meyve yıkamada yapılan büyük yanlış

    Sebze ve meyve yıkamada yapılan büyük yanlış

    Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Öğretim Üyesi ve Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Seçil Özkan, koronavirüs salgınına karşı sebze ve meyvelerin ‘gümüş suyu’ ile yıkanarak dezenfekte edilmesi gerektiği iddialarıyla ilgili açıklama yaptı.

    Sebze ve meyveleri gümüş suyuyla temizlemenin önerilmediğini belirten Prof. Dr. Özkan, DHA’ya yaptığı açıklamada “Kesinlikle kullanmasınlar. Gümüşün antibakteriyel özelliği var, hatta bir ara çamaşır yıkamada kullanılmasıyla ilgili haberler de çıkmıştı; ama ikisini de önermiyoruz. Biz pandemide virüsle karşı karşıyayız. Antibakteriyel bile olsa sebze ve meyvelerin bu tür katkı maddeleriyle yıkama uygulamasının bize ne zarar vereceğini bilemeyiz. Kendi sağlığımıza zarar da verebiliriz. Asla ve asla önermiyoruz. Gıdayla bunu aldığımız zaman sindirim sistemimize nasıl etkileri olduğuna dair şu anda bilimsel bir çalışma, bir kanıt yok. Bilmediğimiz bu tür uygulamaları yapmak sağlığımızı olumsuz etkileyecektir” diye konuştu.

    ‘SİNDİRİM SİSTEMİMİZ ZARAR GÖREBİLİR’

    Pandemi sürecinde el hijyeninin, çevre hijyeninin, tüketilen gıdaların temizliğinin çok önemli olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Özkan, “Kendi sağlığımıza zarar vermeyecek şekilde bunları uygulamamız gerekiyor. ‘Sebze meyvelerinizi gümüş suyuyla yıkayın’ gibi söylemler kesinlikle yanlıştır. Çünkü gümüşün antibakteriyel olduğuna dair bazı yazılar var; ama sebze ve meyvelerimizi gümüş suyu içeren sularla yıkamak toksitesinin ne olduğunu bilmediğimiz için onu ağızdan tükettiğimiz zaman sindirim sistemimize nasıl bir etkisi olduğunu bilmediğimiz için zarar görebiliriz” ifadelerini kullandı.

    ‘BOL SUDA YIKAMAMIZ YETERLİ’

    Prof. Dr. Özkan, el hijyenini de çok önemsediklerini kaydederek, el yıkarken sadece su ve sabun önerdiklerini, antibakteriyel sabun bile önermediklerini ifade etti.

    Prof. Dr. Özkan, “Ne tür etkileri olduğunu bilmediğimiz kanıtsal bilimsel yayınları olmayan maddeleri asla kullanmamamız gerekiyor. Meyve ve sebzeleri sadece bol akarsuda yıkamamız yeterli. Çok girintili çıkıntılı sebze ve meyveleri suda bekletiyorsak eğer belki biraz sirke koyabiliriz ya da klor tableti kullananlar da var. Bunları önerebiliriz” dedi.