Etiket: bilim kurulu üyesi

  • Aşı zorunlu olmalı mı? Bilim Kurulu üyesinden net yanıt

    Aşı zorunlu olmalı mı? Bilim Kurulu üyesinden net yanıt

    Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Serap Şimşek Yavuz, kendi merkezlerinde test pozitiflik oranının yüzde 10’a ulaştığını söyleyerek, böyle giderse sağlık sisteminin zorlanacağını söyledi. Aşıların ölüm ve ağır hastalıktan korumada son derece etkili olduğunu vurgulayan Yavuz, aşı zorunlu olmalı mı tartışmalarına net yanıt verdi:

    “Öğretmenler, sağlık çalışanı gibi belli meslek gruplarında kesinlikle zorunlu olmalı. Sosyal ortamlara girmek isteyenlere de ya aşı kartı, ya da son 48 saatte yapılmış negatif sonuçlu PCR testini gösterme şartı getirilmeli. Zaten restoran sahipleri de bunu istiyor. Bu artık bireysel tercih olamaz, toplumun her şeyi buna bağlı. Kapanmalar, büyük ekonomik kayıplar yaşadık, okulları açamadık. Eylül’de aynı noktaya geri dönebiliriz.”

    Günlük pozitif vaka sayısının 20 binlere dayandığı bu günlerde bayram sonrası etkinin henüz bu sayılara yansımadığı, çok hızlı yayılan Delta varyantı nedeniyle önümüzdeki günlerde bu sayının da katlanacağı konuşulurken, iki doz aşısını tamamlayanların oranı ise halen yüzde 50’ye dahi ulaşmadı. Böyle giderse Temmuz-Ağustos aylarının çok sıkıntılı geçebileceğini ve özellikle Delta varyantın hızının kesilebilmesi için iki doz aşılamanın ve kişisel korunmayı sürdürmenin daha da önem kazandığını söyleyen Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi ve İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Serap Şimşek Yavuz, Demirören Haber Ajansı’na önemli açıklamalarda bulundu. Hem İstanbul’da hem de ülke genelinde ciddi bir artış olduğunu belirten Prof. Dr. Yavuz, “Hem test pozitiflik oranında hem başvuru sayısında ciddi artış var. Bizim kendi merkezimizde test pozitiflik oranı yüzde 10’u buldu neredeyse. Çok yüksek bir oran bu. Herkesin, özellikle aşısız olanların, kalabalık ortamlara girmemesini, iki doz aşısı tamamlanana kadar özellikle kapalı ortamlarda bulunmamasını tavsiye ediyorum” dedi.

    “İKİ DOZ AŞIDA YÜZDE 25’İ BULAN ÜLKELERDE BİLE ÖLÜMLER AZALDI”

    En az yüzde 25 oranında iki doz aşılamayı tamamlamış olan ülkelerde ölüm oranlarının dramatik bir şekilde düştüğünü vurgulayan Prof. Dr. Yavuz, “Mesela Delta pikini bizden önce yaşayan İngiltere’de vaka sayıları 50 binleri buldu. Ama ölüm oranları gerçekten çok çok düşük. Türkiye’de çift doz aşılanma oranı eğer yüzde 50 olsaydı, daha rahat olabilirdik. Ama şu anda yüzde 25’lerdeyiz. O kadar rahat olamıyorum, yani sistem zorlanmaz, hastanelerde sıkıntı yaşamayız diyemiyorum maalesef. O nedenle Temmuz-Ağustos boyunca aşılanmanın yanı sıra bireysel önlemlerin de çok önemli olduğunu düşünüyorum. Delta’ya etki edebilmesi için herkesin iki doz aşısını olması gerekiyor. Aşılar çok çok etkili. En en önemlisi de ağır hastalığı ve ölümleri engellemekti ve yüzde 90’lara varan etkinliği var bu konuda aşıların” şeklinde konuştu.

    “SADECE İNGİLTERE’DE AŞILAR 30 BİN ÖLÜM, 8 MİLYON HASTANE YATIŞINI ÖNLEDİ”

    Sadece İngiltere’de aşılanma sayesinde 30 bin kişinin hayatının kurtulduğunu söyleyen Prof. Dr. Yavuz, sözlerini şöyle sürdürdü: “Aşılar 30 bin ölümü engellemiş durumda İngiltere’de. Bu inanılmaz bir rakam. Yine 8 milyon hastaneye yatışı engellemiş. Yani aşılar etkisiz diyebilmek için ya çok cahil olmak gerekiyor, ya da en iyi niyetle konuyu hiç bilmemek gerekiyor. Aşıların hepsi etkili. İngiltere’de mesela Şubat Mart’ta yaşanan pikte, günlük 1000’in üzerinde ölüm oluyordu, şu anda günde 50-60 ölüm oluyor en fazla, ki aynı vaka sayılarına rağmen. Bu tamamen aşılanmanın farkı. Yine İsrail’de, günlük vaka sayısı çok yükselmedi. İngiltere’den daha fazla aşılama yaptı İsrail. Günlük vaka sayıları 10 binlere çıkarken o kadar düşük nüfusuna rağmen; şu anda 2 bin civarı bu sayı ve hastalananlar da genellikle küçük yaş grubu. Yine ölüm oranları da çok düşük, 1 kişi falan ölüyor şu anda İsrail’de.”

    “AŞI KARTI YA DA NEGATİF PCR ZORUNLULUĞU OLMALI”

    Elimizde etkili aşılar olduğu halde iki doz aşılanma oranlarında istediğimiz noktaya ulaşamadığımızı söyleyen Prof. Dr. Serap Şimşek Yavuz, aşı zorunlu olmalı mı tartışmalarına da kesin bir dille yanıt verdi. Prof. Dr. Yavuz şunları söyledi: “Herkesin aşılı olmasını istiyoruz, gerçekten bunu ikna ederek yapmak en güzeli. Ama şu anda acil bir durum var. Delta çok bulaşıcı ve elimizde aşı da var. Bu nedenle hızla bizim aslında aşılanmayı artırmamız gerekiyor. Belli meslek gruplarında aşının zorunlu olması gerektiğini düşünüyorum ben. Öğretmenler, sağlık çalışanları gibi… Bunlarda kesinlikle zorunlu olması lazım. Sosyal ortamlarda bulunmak isteyenler için ise diyelim ki toplantı yapacak, kongre yapacak, konser yapacak ya da restoranlara girecek, ki Türkiye’de zaten restoran sahipleri de bunu istiyor, ya aşı kartını ya da son 48 saatte yapılmış negatif sonuçlu PCR testini gösterme zorunluluğu olacak. Ancak bu şekilde toplu ortamlara girebilmeliler. Şu aşamada biz bu önlemleri almazsak yine Eylül geldiği zaman okulu nasıl açacağız diye kara kara düşünüyor olacağız. Bireysel özgürlük olarak düşünülemez artık bu. Çünkü toplumun her şeyi buna bağlı. Belli yerlerin kapatılması gerekiyor, çok büyük ekonomik kayıplar oldu, okulları açamıyoruz.”

    “OKULLARDA HIZLI TESTLERLE SÜREKLİ TARAMA YAPILMALI”

    Ne olursa olsun bu yıl artık eğitimin kesin olarak devam etmesi gerektiğini vurgulayan Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Yavuz, bunun için gereken şartları da şöyle sıraladı: “Bir, hızla aşı olması lazım toplumun. Diğeri de okullarda hızlı testlerle sürekli olarak tarama yapmak gerekli. Ayrıca altyapı olanaklarının düzeltilmesi gerekiyor. Yani havalandırma olanakları kötü olan okullarda bunun düzeltilmesi gerekiyor. Bu üçünü aynı anda yapmazsak, eğitimi başlatalım diye tutturursak da devam ettirmemiz mümkün değil. Bunu da şu anda, tam yaz aylarındayken, şimdiden yapmamız gerekiyor bu hazırlıkları.”

    “ÜÇÜNCÜ DOZ İHTİYACI ANTİKORLARIN DÜŞÜŞ SÜRESİYLE İLGİLİ”

    Kovid aşılarında şu an için nötralizan antikor titresi yani virüsle savaşan antikor miktarının koruyuculuğu belirlediğinin bilindiğini anlatan Prof. Dr. Yavuz, bu antikor düzeyinin zamanla düşmesi ya da bazı kişilerde baştan düşük olması nedeniyle aşıda ek dozların konuşulduğunu anlatarak “Ne kadar iyi bir nötralizan antikor titreniz varsa o kadar güzel korunuyorsunuz. Yüzde yüz doğru olmamakla birlikte, şu andaki verilerle bunu görüyoruz. Fakat antikor titreleri, belli kişilerde düşük olabiliyor, örneğin çok ileri yaş olanlarda. Zaman geçtikçe de düşüyor, bunu da biliyoruz. mRNA aşılarında başta çok yüksek olduğu için, biraz daha uzun sürüyor bu düşüş. (CoronaVac gibi inaktif aşılarda ise titreler baştan biraz daha az olduğu için, daha kısa sürede düşüş yaşanabiliyor.) Bu nedenlerle ek dozların gerekebileceği ortaya çıktı aslında. Ama ne zaman yapmamız gerekiyor, bu sıkıntılı şu an. mRNA aşılarının koruyuculuğunun 9-12 ay gibi sürdüğü düşünülüyor. İsrail’deki veriler de bunu gösteriyor. Zira iki doz aşısının üzerinden 6 ay geçmemişlerde ya da gençlerde çok daha iyi bir yanıt gözlenirken, yaşlılarda ve aşının üstünden 6 ay geçmiş kişilerde antikorlarda düşme görüyorsunuz. Bağışıklık sisteminde sıkıntı olanlarda biraz daha erken, belki 9 ay gibi gerekebilir. Çalışmalar yapılıyor şu anda üçüncü dozlarla ilgili sonuçları da göreceğiz. Ama tahminim mRNA aşılarında, normal insanlarda 9-12 ay gibi olacak üçüncü doz. Yaşlılarda vb ise daha erken gerekebilir.” dedi.

    “SİNOVAC’TA İSTEYEN ÜÇÜNCÜ DOZUNU DA SİNOVAC İLE YAPTIRABİLİR”

    Türkiye’de ilk uygulanan aşı olan Sinovac ile ilgili Çin’de yaklaşık 500 kişi ile yapılan üçüncü doz çalışmalarının sonuçlarına da değinen Prof. Dr. Serap şimşek Yavuz, sözlerini şöyle noktaladı: “Bizim ilk uygulamaya başladığımız Sinovac’ın Coronavac aşısı, inaktif virüs aşısı biliyorsunuz. Bu aşı da hastaneye yatış ve ölümleri azaltmada çok etkili oldu. Mesela sağlık çalışanlarında her ay onlarca kayıp yaşıyorduk. Gerçekten dramatik bir düşüş yaşandı, birkaç kişi kaybettik aşıdan sonra, tam aşılı olmayan kişilerdi onlar da. CoronaVac’taki sıkıntı şuydu, daha kısa dönemde ek dozlara ihtiyaç duyulacağını düşünüyorduk. Çünkü başlangıçtaki antikor seviyesi çok yüksek olmayınca, daha kısa sürede ek dozlara ihtiyacı oluyor. Bu konuda yapılan bir çalışmada da 6 aydan sonra yine inaktif aşı ile yapılan ek dozların, antikor seviyesini oldukça yükselttiği, ilk iki doz aşılamadan sonra çıkan antikor seviyesinden daha yüksek düzeye çıktığı gösterildi. Dolayısıyla üçüncü doz olarak CoronaVac tercih edenler olabilir, bunun da antikor seviyesini artıracağını görmüş olduk bu çalışmayla.”

  • “Hızlı bir artış görebiliriz, gidişat öyle görünüyor”

    “Hızlı bir artış görebiliriz, gidişat öyle görünüyor”

    Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. Seçil Özkan, koronavirüs vaka sayılarındaki artışın devam edeceğini söyledi. Özkan, “Rakam 14 bindeyken, koronavirüs pozitif olan kişiler ile karşılaşma ihtimalimiz daha çok olacak. Daha çok vaka oldukça, daha çok kişi ile temas edince hızlı bir artış görebiliriz, gidişat öyle görünüyor. Bunu engellemenin tek yolu aşı” dedi.

    Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Öğretim Üyesi ve Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. Seçil Özkan, vaka sayılarındaki tırmanışa ilişkin DHA’ya değerlendirme yaptı. Özkan, “1,5 yıldır evdeyiz, çok bunaldık, hemen bir tatile çıkma, akrabalarımızı görme hissiyatından dolayı bayramda birden açıldık. Ben de akrabalarıma gittim; ama gözlemimde kurallara uyulmadığını gördüm. Sıcak hava diye maskeleri attık, mesafeye de uymamaya başladık ve bu artışı bekliyorduk açıkçası. Bundan sonra da artışın devam edeceğini düşünüyorum” dedi.

    ‘ZİRVENİN SON NOKTASINA ULAŞMADIK’

    Prof. Dr. Özkan, vaka sayıları arttıkça pozitif kişiler ile karşılaşma ihtimalinin de arttığını kaydederek, “Tatil sezonu devam ediyor, biz halen birilerini, akrabalarımızı görme hissiyatı içindeyiz, beraber toplu aktivitelere katılmaya çalışıyoruz, çok özledik; ama kurallara uymamaya devam edersek ve aşı olmazsak ben henüz vaka sayılarında zirvenin son noktasına ulaşmadığımızı düşünüyorum. Biz bunu aşağıya indirebilir miyiz? Hep beraber aşımızı olup, mesafe, maske ve hijyen kurallarına uyarsak bu yükselişi aşağıya bükebiliriz. Bunu yapmazsak bu yükseliş devam eder gibi görünüyor. Rakam 14 bindeyken, koronavirüs pozitif olan kişiler ile karşılaşma ihtimalimiz daha çok olacak. Daha çok vaka oldukça, daha çok kişi ile temas edince hızlı bir artış görebiliriz, gidişat öyle görünüyor” diye konuştu.

    ‘BAYRAMDA KURALLARA UYULMADI’

    Prof. Dr. Özkan, Kurban Bayramı’nda yaşanan yoğunluğa da değinerek, “Bayramda kurallara uyulmadı. Ben çevremde de uyarmama rağmen el öpmeyi, sarılmayı bir türlü ihmal edemedik. Önümüzde kış var. Yeni bir varyant, virüste bir değişim yaratmadan yok olmasını sağlamanın tek yolu yayılımı engellemek ve aşı olmak. Bu virüsün bir mevsimsel grip gibi oluşması temel beklentimiz. Bunun oluşması için de aşı çok önemli. Gönlümdeki kısıtlamaların olmaması. Bizi eğitim, ekonomik, sosyal ve psikolojik yapımız bakımından bu kısıtlamalar çok etkiliyor. Tabii rakamlara ve delta varyantının yayılım hızına bağlı. Bunları analiz edip bakmak gerekiyor. İsrail’de, İngiltere’de vakalar artmaya başladı. Oldukça yüksek aşılama oranlarına sahip bu ülkeler. Aşı, o damlacığın size gelmesini engellemez. Bunu engelleyen maske ve mesafedir. O damlacık size ulaştıktan sonra, kötü hastalık yapma, hastaneye yatma ve ölümü azaltır. Literatürde baktığınızda aşılılarda hastaneye yatma ve ölüm olasılığı 10 kat daha düşük” ifadesini kullandı.

  • “Bir süre daha artış yaşanacak”

    “Bir süre daha artış yaşanacak”

    Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Mustafa Necmi İlhan, “Maalesef bir parça uyum sorunu yaşadığımız için vakaların arttığına şahit oluyoruz. Zira baktığımız zaman bu ayın başında 4 bin 900’lere kadar düşen vakalar dün akşam itibariyle 11 bin civarını bulmuş durumda. Bir süre daha bu artış trendi yaşanacak gibi gözüküyor” dedi.

    Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı ve Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Mustafa Necmi İlhan, Kurban Bayramı’nda yaşanan sosyal hareketliliğin tedirginlik oluşturduğunun söyledi.

    İlhan, yaptığı açıklamada, “Koronavirüs vakalarının ortaya çıkmasında hepimiz biliyoruz ki, kalabalıkta bir araya gelme, özellikle havasız mekanlarda bir araya gelme ve nüfusun yoğunlaşması en büyük etken. Artık bunu bir buçuk yıldır tüm dünya öğrendi. Fakat Kurban Bayramı’nda maalesef bazı vatandaşlarımızın memleketlerine gittiklerinde, tatil beldelerine gittiklerinde veya seyahat sırasında kalabalıklarda bir araya gelmeme koşullarına çok uymadıklarına şahit olduk. Elbette bayramlaşma yapalım ama özellikle fiziki temastan kaçınmak doğru bir yaklaşım olacak. Yine bir araya geliyorsak olabildiğince bahçe, balkon gibi yerlerde bir araya gelebiliriz. Böyle yerlerde bir araya gelebilme gibi bir imkân yoksa vatandaşların çok kısa süreli hızlı bir ziyaret yapıp çıkmaları ve ortamların havalandırılması doğru bir yaklaşım olacaktır. Fakat maalesef bir parça uyum sorunu yaşadığımız için vakaların arttığına şahit oluyoruz. Zira baktığımız zaman bu ayın başında 4 bin 900’lere kadar düşen vakalar dün akşam itibariyle 11 bin civarını bulmuş durumda. Bir süre daha bu artış trendi yaşanacak gibi gözüküyor” ifadelerini kullandı.

    “Aşı olmasaydı, şu anda vakaların çok daha yüksek olabileceğini öngörmek hiç de yanlış olmayacaktır açıkçası”

    Vaka artışlarının eğer aşılama olmasaydı daha yüksek olabileceğine dikkat çeken Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Mustafa Necmi İlhan, “Bu sürece baktığımızda, geçen sene ile bu zamanı kıyasladığımızda aslında artış daha da yüksek olabilirdi. Ama bu artışın önündeki en büyük engelin mevcutta iki doz aşılanmış vatandaşlarımızın olduğunu düşünüyorum. Hali hazırda baktığımızda iki doz aşısını olan vatandaşlarımız yüzde 35 civarında yani hedef nüfusun üçte birinden daha fazlası iki doz aşısını olmuş. Bunun hızlı bir şekilde artması gerekiyor. Geçen sene ile bu seneyi kıyasladığımızda elimizde çok güçlü bir silah var, aşılama. Bu nedenle aşısını olmayan vatandaşlarımız varsa, ister tek doz, ister ikinci dozunu olmayanlar, hatta 50 yaş üzeri olanlardan üçüncü dozunu olmayanlar bir an önce aşılarını olmaları gerekiyor. Şu an geldiğimiz noktada bizim her zaman söylediğimiz, fiziksel mesafeye uyma, maske kullanımı, ortamın havalandırılması ve aşı dışında elimizde açıkçası geçen seneden farklı bir mücadele aracımız yok. Ama aşının gücünü kullanmamız gerekiyor. Bakın aşı olmasaydı, şu anda vakaların çok daha yüksek olabileceğini öngörmek hiç de yanlış olmayacaktır açıkçası” diye konuştu.

    “Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yer alan illerimizde aşılama oranlarının daha düşük olduğuna şahit oluyoruz”

    Aşılama oranının düşük olduğu yerlerde, bu orana paralel bir şekilde vaka artış hızının daha yüksek olduğuna dikkat çeken Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. İlhan, “Türkiye’de baktığınız zaman daha çok Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yer alan illerimizde aşılama oranlarının daha düşük olduğuna şahit oluyoruz. Ama başka bir durum da var, bu illerimizde aynı zamanda vaka artış hızı da daha yüksek. O zaman aşı ile vaka artışındaki bu ilişkiyi düşündüğümüzde bu bölgedeki vatandaşlarımıza bir an önce aşılama çağrısı yapmamız gerekiyor. Daha lokal bazda, daha mahalle bazında aşıya teşvik sağlamak daha kolay olacaktır. Lokal bazda da baktığımız zaman açıkçası, o bölgenin aile hekimi, o bölgenin okulunun müdürü ve öğretmenleri, o bölgenin cami hocası, o bölgenin karakol jandarma gibi güvenlik merkezlerindeki amirler, muhtarlar o bölge içerisindeki teşviki sağlarsa vatandaşların daha etkili bir şekilde aşılamaya geleceğine inanıyorum. Zira baktığımız zaman yerelde muhtardan başlayarak, muhtarın, okul müdürünün, aile hekiminin etkisi çok fazla. Herkes tanıdığı için onlara çok daha fazla güveniyorlar açıkçası. Böyle bir strateji de benimsenebilir belki” şeklinde konuştu.

    “Aşılama oranının düşük olduğu illere baktığımızda bu bölgelerde genç nüfusun da fazla olduğunu görüyoruz”

    Aşılama oranının düşük olduğu bazı şehirlerde de genç nüfusun ağırlıklı olduğuna dikkat çeken Bilim Kurulu Üyesi İlhan şunları kaydetti:
    “Aşılama oranının düşük olduğu illere baktığımızda bu bölgelerde genç nüfusun da fazla olduğunu görüyoruz. Genç nüfus arasında da aşı olmama konusunda bir yaklaşım söz konusu. Pek aşı olmak istemiyor genç nüfus. Burada da aslında hem arkadaş çevresinden edilen yanlış bilgiler hem sosyal medyadan edilen yanlış bilgiler ve maalesef aşı karşıtlığı yapan bazı hekim arkadaşlarımızın görüşleri burada etkili oluyor. Ama baktığımız zaman, 20’nci yüzyıl ile 21’inci yüzyılı kıyasladığımızda insan ömrünün 40’lardan 70’lere, 80’lere gelmesinde en önemli iki tane etken var ve bunlardan bir tanesi yaygın aşılama. Hem de temiz suyun sağlanması. Su ve aşılama açıkçası insanın ömrünü 100 yılda 40’lardan 80’lere getirdi. Bu nedenle gençlerimizi bunlara ikna etmek gerekiyor. Genelde kulaktan dolma ve şehir efsanesi iddialar söz konusu. Ama bakıldığı zaman iddialar ile bir kaynak ve yayınlanmış makale söz konusu değil.”

  • Bilim Kurulu üyesinden bayram uyarısı

    Bilim Kurulu üyesinden bayram uyarısı

    Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. Mustafa Necmi İlhan, geçen yıl Kurban Bayramı’ndan sonra eylülden itibaren vaka sayılarında artış yaşandığını hatırlatarak, “Bayramda çok kalabalık olmamaya dikkat etmeliyiz. Elbette büyüklerimizi ziyaret edelim; ama maskeye, mesafeye dikkat edelim” dedi.

    Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı, Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Başkanı, Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. İlhan, Kurban Bayramı tatili öncesi uyarılarda bulundu. Prof. Dr. İlhan, geçen yıl bayramda kurallara uyulmadığı için eylül-ekim’den itibaren artan vakalar ile karşılaştıklarını dile getirerek, “Bu dönem biraz farklı bir dönem. Bu dönem korunmayı hepimiz biliyoruz. Bayram gelirken aşımızı olarak bayrama girmeye niyet etmiş olmalıyız. En azından 1 doz aşı olursak bayramdan sonra ikinci doz sıramız gelecektir. Bayramda çok kalabalık olmamaya dikkat etmeliyiz. Elbette büyüklerimizi ziyaret edelim; ama maskeye, mesafeye dikkat edelim. Aşılarını olmayan vatandaşlar varsa onların da bayrama girmeden aşılarını olmasının doğru olacağını ifade etmek gerekiyor” diye konuştu.

    ‘EN FAZLA 2 KİŞİ GİDİLMELİ’

    Prof. Dr. İlhan, kurban pazarlarında ve kesim yerlerinde koronavirüs ile mücadele kapsamında kalabalık oluşturulmaması gerektiğini söyledi. İlhan, “Kurban Bayramı’nda hem kurbanlık seçimlerinde hem de kesim yerlerinde bir kalabalık haliyle olacaktır. Kurban kesimine olabildiğince az sayıda kişi gitmekte fayda var. Bir aileden 2 kişinin gitmesi doğru olacaktır. Kurbanlık seçerken çok kalabalık oluyor, herkes bakıyor. Aslında bakıp, kararını verip gezenti yapmadan bir an önce kurbanlığını seçip dışarıya çıkmak daha doğru bir şey. Kurbanlık kesiminde de böyle. Kalabalık olmadan kurbanın kesilip, kurban etini aldıktan sonra dağıtım ve parçalamayı vatandaşların müstakil bir yerde yapması daha doğru olacaktır. Bazen görüyoruz, kurban kesilen yerlerde vatandaşlar dağıtacakları parçaları ayırmaya çalışıyor, bu da çok yoğunluğa neden oluyor. Bunun yerine olabildiğinde az kişi ile sırası gelince orada bulunmak, kapalı yerlere girmek için acele etmemek, sırası gelenlerin kesimhanelere girmesi en doğru yaklaşım olacaktır” dedi.

    ‘SİGARA’ UYARISI

    Prof. Dr. İlhan, kurban pazarlarında geçen yıl olduğu gibi bu sene de tokalaşma çubuğu kullanılabileceğini belirterek, “Dezenfektan bulunduruluyor kurban kesim yerlerinde; ama tokalaşmak yerine yine sopa kullanılabilir. Bir de bu kalabalık yerlerde vatandaşların sigara içmemesi gerektiğini de söylemek gerekiyor. Sigara içmek maskeyi çıkarmaya sebep oluyor hem kurban satış yerlerinde hem de kurban kesim yerlerinde. Maskenin çıkmaması sağlanmalı. Kurbanlıkları vatandaşlar Türkiye’nin farklı yerlerinden getiriyor. Virüsün çok kalabalık yerleri sevdiğini düşünürsek, buralarda mutlaka maske takmaya özen gösterilmeli. Temastan, tokalaşmaktan kaçınmalı, geçen yıl olduğu gibi tokalaşma çubuğu kullanmanın doğru bir yaklaşım olacağı kanısındayım” diye konuştu.

  • Bilim Kurulu üyesinden tek doz açıklaması

    Bilim Kurulu üyesinden tek doz açıklaması

    Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Sema Turan, hastalığı geçiren kişilerde tek doz aşı uygulamasının, literatürdeki bilgiler ışığında alınan bir karar olduğunu söyledi. Prof. Dr. Turan, “Sonuçta hastalığı geçirenlerin virüse karşı bir hafızaları var. Yani vücudun geçirdiği hastalıklara bağlı bağışıklık olduğu için tek doz aşının yeterli olacağı ile ilgili elimizde bulunan literatürdeki bilgiler ışığında alınmış bir karar bu” dedi.

    Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu, hastalığı geçirenlerde BioNTech tercih edenler için tek doz uygulanması kararı aldı. Bilim Kurulu’nun bu kararı tartışmalara neden oldu. Bilim Kurulu Üyesi ve Ankara Şehir Hastanesi Yoğun Bakım Uzmanı Prof. Dr. Sema Turan, dünyada hastalığı geçirmiş kişilerde 6 ay sonra antikor seviyelerindeki düşüşe bağlı aşılama programına alınma gerekliliğinin tartışılan bir konu olduğunu söyledi. Prof. Dr. Turan, “Bu nedenle biz de bu grup bireylerde 6’ncı ayını geçirdikten sonra hastalığa karşı koruyucu olsun diye tek doz aşı uygulamasını yapma kararı aldık. Bu karara istinaden de takip bu bireylerde devam ediyor. Eğer bu uygulama antikor filtrelerinde başarı olur ise tek dozda kalmak bu grup hastalarda mümkün olabilir. Sonuçta hastalığı geçirenlerin virüse karşı bir hafızaları var. Yani vücudun geçirdiği hastalıklara bağlı bir vücutta bir bağışıklık olduğu için bu bireylerde tek doz aşının yeterli olacağı ile ilgili şu an elimizde bulunan literatürdeki bilgiler ışığında alınmış bir karar bu” diye konuştu.

    ‘AŞILAMA İNAKTİF BAŞLADIĞI İÇİN HATIRLATMA DOZU’

    Prof. Dr. Turan, 6 ay sonra hatırlatma dozu aşısı uygulamasının da yine dünyadaki veriler ışığında, literatür bilgisi ışığında alınan bir karar olduğunu kaydetti. Prof. Dr. Turan, “Hastalığı geçirenlerde 6’ncı ayından sonra hatta virüsteki varyasyonlar nedeniyle bunu 3 aya çeken ülkeler de bulunmakta; o yüzden de bir hatırlatma dozu aşısı yapılabilir. Hastalığı geçirenler için bu aşının da ülkemizde BioNTech aşısı olarak seçeneği sunulmuştur. 2 doz inaktif aşı ile aşılanan bireylerde ise 3 ila 6 ay sonra nötralizan antikor düzeylerindeki düşüşe bağlı olarak hatırlatma dozu yapılması gerekliliği görülmüştür. Bu hatırlatma dozu 2 doz inaktif aşı olanlarda tercihe göre mRNA ya da inaktif aşı olabilir. Avrupa ülkelerinde çoğunlukta mRNA teknolojisine göre hazırlanmış aşıların kullanılması nedeniyle onlarda 3’üncü doz konusu bizdekinden farklı olarak ele alınmaktadır. Bizim ülkemizde inaktif aşı ile aşılama sürecinin başlaması sebebiyle böyle bir karar alınmıştır” dedi.

    ‘YETERLİ AŞI BULUNMAKTADIR

    Prof. Dr. Turan, aşılama sürecinin başarıyla devam ettiğini vurgulayarak, “Halkın aşıya uyumu da çok başarılı. Halkımız aşı olmak için çok istekli. Aşılama düzgün ve uyumlu bir şekilde gidiyor. Dünyada pek çok ülkeye örnek olacak şekilde aşılama süreci hızlandı ve şu anda halen hızlı bir şekilde gitmektedir. Sonuçta Uğur Şahin hocamızın teyit ettiği üzere aşılar söylendiği miktarlarda gelmektedir. Hiçbir sorun yok. Türkiye’nin elinde yeterli aşı bulunmaktadır. Zaten o kadar hızlı giden bir aşılama sürecinde aksini iddia etmekte bir o kadar anlamsız” diye ifade etti.

  • 50 yaş altına 3’üncü doz açıklaması

    50 yaş altına 3’üncü doz açıklaması

    Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. Mustafa Necmi İlhan, 50 yaş altına 3’üncü doz aşıyı süreç içinde değerlendirerek karar vermek gerektiğini söyledi.

    Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı, Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İlhan, sağlık çalışanları ve 50 yaş üstü için 3’üncü doz aşılamanın başladığını hatırlatarak, “Burada önemli olan şey 2’nci doz aşısını olan vatandaşlarımız 3’üncü doz aşısını 3 ay sonra olabilecekler, randevu bu şekilde veriyor. Örneğin sağlık çalışanlarımızın aşılaması şubat ayında büyük oranda tamamlanmıştı. Sağlık çalışanlarının büyük çoğunluğu için randevu sistemi açılacaktır. Diyelim ki mart ayında 50 yaş üzeri bir vatandaşımız 2’nci doz aşısını olduysa yeni dönemde de sistemde randevusu açılacaktır” dedi.

    50 YAŞ ALTI İÇİN 3’ÜNCÜ DOZ UYGULANACAK MI?

    Prof. Dr. İlhan, 3’üncü doz aşının tercihinin vatandaşlara bırakılması ile kendisine hangi aşının tercih edilmesi gerektiği yönünde çok fazla soru geldiğini belirterek, “Burada tercih vatandaşlarımıza kalmış durumda. Akıllarında soru işareti varsa aşı olurken bunu sorabilirler, kronik hastalıkları varsa hekimlerine danışabilirler, bu şekilde bir yaklaşım benimserlerse süreç en hızlı şekilde gerçekleşecektir. Şu anda dünyadaki yaklaşım 1 ve 2’nci doz aşının aynı aşı olması yönünde, tek aşı olan ülkelerde haliyle 3’üncü doz aşı için uygulama yapılacaksa mecburen o aşı tercih edilecek. Ama aşı tercihi olan Türkiye gibi ülkelerde ise vatandaşın tercihi burada söz konusu. 50 yaş altı için 3’üncü doz aşı için süreç içinde değerlendirip ona göre karar vermek doğru olacaktır” ifadesini kullandı.

    3’ÜNCÜ DOZ AŞININ GEREKLİLİK NEDENİ

    Prof. Dr. İlhan, 3’üncü doz aşıya neden gereklilik duyulduğuna ilişkin, “Normal aşılama şemasında 2 doz aşı ile başlıyoruz, ihtiyaç durumunda 3’üncü doz aşının olması gerekiyor. Şu an geldiğimiz aşamada yeni bir normal döneme giriyoruz, pek çok kısıtlamanın kalktığı bir gün yaşıyoruz. Bu nedenle vatandaşlarımızı korumak gerekiyor. Bir yandan da sürekli mutasyona uğrayan, değişen koronavirüs varyantlarını düşündüğümüzde hızlıca toplumsal bağışıklığa ulaşmamız gerekiyor. Toplumsal bağışıklığa ulaşmak için de ne kadar çok vatandaşımız aşı olur, ne kadar çok antikor düzeyi yüksek olursa o kadar avantajlı olacağımızı söylemek mümkün. Bu nedenle de vatandaşlarımızın aşılaması devam ederken diğer yandan da koronavirüs yönünden en riskli olan sağlık çalışanları ve hasta olduklarında hastalığı daha ağır geçirecek 50 yaş üstü vatandaşlarımızın aşısı başlamış durumda” dedi.

  • Prof.Dr. İlhan Temmuzu işaret etti

    Prof.Dr. İlhan Temmuzu işaret etti

    Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. Mustafa Necmi İlhan, pazar günü uygulanan sokağa çıkma kısıtlamasının kalkması için vaka sayılarının biraz daha oturması gerektiğini söyledi. İlhan, “5 binli rakamları gördük. Bu rakamlar bu şekilde devam ederse Sayın Cumhurbaşkanı’mız da ‘Temmuz başına kadar’ diye ifade etmişti. Temmuza da 15 gün kaldığını düşünürsek temmuz ayında daha rahat sosyal ortamın olabileceğini öngörebiliriz şimdiden” dedi.

    Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı, Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İlhan, kısıtlamaların vaka sayısına göre değerlendirildiğini belirterek, “Sayın Cumhurbaşkanı’mız da söylemişti; biz yeni bir döneme girdik. Bireysel önlemler ve aşılar ile ilerleyeceğiz. Toplumsal kısıtlamayı olabildiğince az yapmaya çalışıyor Türkiye Cumhuriyeti. İyi de bir politika bu ama bu rakamların biraz daha oturması gerekebilir. 5 binli rakamları gördük. Bu rakamlar bu şekilde devam ederse Sayın Cumhurbaşkanı’mız da ‘Temmuz başına kadar’ diye ifade etmişti. Belki önümüzdeki hafta değerlendirilebilir. Temmuza da 15 gün kaldığını düşünürsek, temmuz ayında daha rahat bir sosyal ortamın olabileceğini öngörebiliriz şimdiden” diye konuştu.

    ‘3’ÜNCÜ DOZ AŞI BU AY’

    Prof. Dr. İlhan, üçüncü doz aşıya ilişkin, “Üçüncü doz aşıyı pekiştirici olarak düşünmek gerekiyor, bağışıklığın daha uzun olmasını amaçlıyoruz. Önce nasıl sırayla başlandıysa nasıl önce sağlık çalışanları, 65 yaş üstü büyüklerimiz ile devam ettiyse aynı şekilde uygulanması düşünülebilir. Dünyada aşıda 9 aylık bir deneyim var. ‘Ne zaman yapıldığında acaba aşı ne kadar çok etki yapıyor’ bunun sonuçlarına göre bu ay içinde bu da belli olacaktır. Sağlık çalışanlarının aşılanması, 65 yaş üstü ile beraber ocak ayında başlamıştı, ikinci dozları şubatta yapıldı. Hesabı yaptığımızda temmuz-ağustos aylarında 3’üncü doz aşının da yapılmasının mümkün olacağını düşünebiliriz. Burada sıra benzer bir sıra ile gidecektir. Güz dönemi gelmeden özellikle en riskli meslek grubu olan sağlık çalışanları ve daha ileri yaştakilere yapılması ile beraber sürecin pekiştirici olacağını düşünüyorum” dedi.

    TATİLCİLERE UYARI

    Prof. Dr. İlhan, tatil sezonunun başlaması ile tatilcilere de uyarılarda bulunarak, “İki görüş ile bu konuyu değerlendirmek gerekiyor. Geçen yıl yaşadığımız bir deneyim var. Geçen yıl haziran ayından sonra açılmanın başlaması ile beraber özellikle Kurban Bayramı sonrasında memlekete, izne giden vatandaşların daha sonra büyük şehirlere dönmesi ile birlikte çok zor günler yaşadık ama bu sefer farklı bir durumdayız. Hem koronavirüs ile ilgili ciddi bilgiye sahibiz hem de ciddi bir aşılanmamız var. Bu, ‘Her şey rahat, gideyim tatilde kurallara uymayayım’ anlamına gelmiyor. Biraz daha dikkatli olarak; ama bir parça da içimiz rahat olarak tatil yapmak mümkün elbette. Tatile gittiğimizde aşılı olsak bile açık alanlarda risk biraz daha düşük; ama çok kalabalığa karışmamaya, kapalı alanlara gittiğimizde aşılı olsak da olmasak da maske ve fiziksel mesafeye dikkat edersek daha güvenli yaz dönemi yaşayacağımıza inanıyorum” diye konuştu.

    DENİZ VE HAVUZ RİSKLİ Mİ?

    Prof. Dr. İlhan, deniz ve havuzların tehlikeli olup olmadığına ilişkin ise “Deniz ya da havuzda yüzerken koronavirüs bulaşına bugüne kadar rastlanılmış değil ama plajda yan yana otururken ya da denizde çok yan yana duruyorsak 4-5 kişi su şakası yapıyorsak tabi ki orada risk söz konusu olabilir. Açık havada fiziksel mesafenin çok önemli olduğunun altını çizmem gerekiyor. Çok sıkış tıkış plajlara gitmekten vatandaşlar geri durmalı. Memleketlerine gidenler kurallara uydukları takdirde, düğün ve sünnet gibi etkinliklere katılmadıkları takdirde riskin düşük olduğunu söyleyebiliriz. Eğlence mekanları şu an kapalı; ama Cumhurbaşkanı’mız ‘Temmuz başında’ demişti, o zaman değerlendirme yapmak daha doğrusu olacaktır” dedi.

  • Bilim Kurulu üyesinden yazın maske uyarısı

    Bilim Kurulu üyesinden yazın maske uyarısı

    Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. Levent Akın, hava sıcaklığının, virüsün bulaşmasını engellemediğini söyledi. Akın, “Bu yüzden ‘Havalar sıcak, kalabalık ortam, açık hava maske takmazsam da olur. Virüs etkisiz hale geliyor’ diye bir söylem, hem bilimsel olarak hem uygulama olarak doğru değil. Özellikle kalabalık yerlerde bulunurken muhakkak maskemizi takmamız lazım” dedi.

    Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Uzmanı ve Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. Akın, kademeli normalleşme sürecinde havaların da ısınmasıyla açık alanlara çıkıldığını söyledi. Akın, açık alanlarda, sahil ve parklarda maskelerin çıkarıldığını gördüğüne dikkat çekerek, “Açık alanlarda bulaşma daha zordur, nadirdir; ancak açık alan dediğimiz zaman her yer kabul ediliyor. Ben parklarda, bahçelerde gruplar görüyorum. Sandalyeler, masalar diziliyor, yer sofraları kuruluyor. 8-10-15 kişilik gruplar var, mesafe yok. Normalde açık alanda, sakin yerlerde belki çıkarılabilir ama esas önemli olan parklarda, bahçelerde, çarşılarda, pazarda kalabalığın içine girdiğimizde mesafemizi 2 metre olarak ayarlayamıyoruz. Bu bizim elimizde, kontrolümüzde değil. Hareketli bir grup var. O yüzden özellikle kalabalık yerlerde bulunurken muhakkak maskemizi takmamız lazım. Açık hava ya da kapalı alan olması önemli değil. Eğer kapalı alana giriyorsak ne olursa olsun kendimizi korumak, kendimizden başkalarını korumak için muhakkak maske takmak lazım” diye konuştu.

    ‘HAVA VİRÜSÜN BULAŞMASINI ENGELLEMİYOR’

    Prof. Dr. Akın, sıcak havanın virüsün bulaşmasını engellemediğine dikkat çekerek, “Mikrop sıcaklarda bulaşmasını hiç değiştirmiyor. ‘Bu sıcakta etkisizleşiyor, inaktif olacak’ diye geçen sene de aynı söylemler vardı. Şurası net olarak bilinmelidir ki havaların sıcak ya da soğuk olmasından etkilenmeksizin virüs insandan insana bulaşabiliyor. Niye sıcak havalarda bu söylem ortaya çıkıyor? Sıcak havalarda biz genellikle açık alanlarda daha fazla bulunduğumuz için belki virüsün bulaşma olasılığı azalıyor ama eğer şu an sizinle benim aramdaki mesafe 75 santim. Bu mesafede ikimizden birinin maskesi olmasa ya da ikimizin de maskesi olmasa birimizde mikrop varsa öbürüne kesinlikle bulaşır. O yüzden de ‘Hava sıcak virüs bulaşmaz’ diye bir kavram yok. Virüs insandan insana bulaşıyor. Hava sıcaklığı virüsün bulaşmasını engellemiyor. Bu yüzden ‘Havalar sıcak, kalabalık ortam, açık hava maske takmazsam da olur. Virüs etkisiz hale geliyor’ diye bir söylem hem bilimsel olarak hem uygulama olarak doğru değil. Kapalı mekanlarda da serin ya da sıcak olmasına bakılmaksızın tüm kapalı mekanlarda maske takmak gerekiyor” dedi.

    ‘YÜZDE 90 AZALTABİLİRSİNİZ’

    Prof. Dr. Akın, esas tehditkar olanın, kurala uymayan kesim olduğunu söyleyerek, “Görebildiğim kadarıyla ‘Ben seni seviyorum, sen benim en iyi arkadaşımsın, sende hastalık olmaz’ diye toz konduramazsan, bu gözle görülen bir virüs olmadığı için arkadaşınıza bulaşmış olabilir. O yüzden maske ve mesafenize uyduğunuz sürece hastalığın bulaşmasını çok minimalize ediyorsunuz yüzde 90 oranında azaltabilirsiniz ama maske takanların arasında birkaç kişi maskesini çıkarırsa farklı ortamlarda size bulaşma olasılığı da var. Çünkü zaman zaman özellikle yemek yerken, bir şey içerken siz de maskenizi çıkartıyorsunuz, aynı ortamda size bulaşıyor. Yemek yerken bile lokmayı ağzınıza alırken maskenizi çıkarırsınız, ağzınıza lokmanızı koyduktan sonra tekrar maskenizi takarsanız riski minimalize etmiş oluyorsunuz” diye konuştu.

    DÜĞÜN VE CENAZE UYARISI

    Düğünlere mutlaka sınırlama getirilmesi gerektiğini kaydeden Prof. Dr. Akın, şunları söyledi:

    “Düğünlerdeki en büyük sıkıntımız; birincisi var olan gürültüye bağlı olarak yüksek sesle konuşuyoruz. İkincisi maske takmıyoruz. Ne kadar yüksek sesle konuşursanız mikrobun 2 metreden daha da öteye yayılmasına sebep olabilirsiniz. Çünkü ağızdan çıkan tükürüklerle çok mesafe olur. Masada oturuyorsunuz, gülüyorsunuz, eğleniyorsunuz, günü kutluyorsunuz; ama yüksek sesle de konuşuyorsunuz. Gülmek, günü kutlamak, yüksek sesle konuşmak bir anda bu riski artırıyor. Düğünlerde genelde kümeleşme görüyoruz. Düğüne katılanların önemli bir kısmı enfekte olabiliyor. Düğün çok güzel bir şeydir, güzel bir ortamdır; ama bu ortamın güzelliğini devam ettirebilmemiz, düğüne katılanların hiçbirinin etkilenmemesi için muhakkak maske ve mesafe kurallarına uymak lazım. Aynı şey cenazeler için de geçerli. Şu anda hala aşı programı tamamlanmadığı için toplumun tamamının maske ve mesafe kurallarına olabilecek en üst düzeyde uyması gerekiyor.”

  • Bilim Kurulu üyesi kaçınılmaz diyerek uyardı

    Bilim Kurulu üyesi kaçınılmaz diyerek uyardı

    Sağlık Bakanlığı Toplum Bilimleri Kurulu Üyesi Prof. Dr. Mustafa Necmi İlhan, “Türkiye’deki tüm vakaların yüzde 85’inin İngiliz mutasyonu olduğunu düşündüğümüzde mutant virüs ve kalabalık bir araya gelince vaka artışı kaçınılmaz oluyor” dedi.

    Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı, Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanı ve Sağlık Bakanlığı Toplum Bilimleri Kurulu Üyesi Prof. Dr. Mustafa Necmi İlhan, ülke genelinde koronavirüste vaka artışlarına dikkat çekti. İlhan, “Yüzde 85 mutant virüs, nüfus hareketliliği, dolaşımın artmasıyla beraber bu vakalardaki artışı açıklamak mümkün. İstanbul’da artış çok daha fazla katken, Samsun’daki artış 3 kat kadar. Bu yüzden karşılaştırma yaptığımızda kalabalık illerimizde özellikle vatandaşların kurallara uymakta imtina etmeleri, kalabalıkta bir araya gelmelerinin etkili olduğunu söylemek mümkün. Bunu örneğin sadece mutant virüse bağlamak mümkün değil. Sürecin başında olsaydı, mutant virüs az sayıda ilimizde olsaydı o zaman derdik ki ‘evet mutant virüs buralarda gerçekten etkili oluyor’. Ama şu an Türkiye’deki tüm virüslerin yüzde 85’inin İngiliz mutasyonu olduğunu düşündüğümüzde mutant ve kalabalık bir araya gelince vaka artışı kaçınılmaz oluyor” diye konuştu.

    ‘KALABALIK AZALTILMALI’

    Prof. Dr. İlhan, kalabalığın azaltılması gerektiğini belirterek, “Örneğin Karadeniz’de artışların çok olmamasının nedeni iki türlü olabilir; hem virüsün bulaşacağı kişi sayısı zaten belli bir doygunluğa gelmiştir, oralarda toplumsal bağışıklığa daha çok yaklaşılmıştır hem de o ilimizdeki virüsün hastalık yapma etkisinin potansiyeli görüldükçe, herkesin çevresinde hasta oldukça vatandaşlar kurallara daha çok uymuş hale gelmiş olabilir” diye konuştu.

    Prof. Dr. İlhan, alınabilecek önlemlere ilişkin, “İl yöneticilerimizin örneğin bir mahalleyi karantinaya almaları, kalabalık olan açık alanların, parkların dahi kapanması, market gibi yerlerde sırayla girilmesi, daha ciddi anlamda kısıtlama getirilmesi, kapalı ortamda fazla insanların bir araya gelmesine yönelik önlemleri almak mümkün. Burada kamu ile ilgili çalışanların esnek ve kademeli çalışmaları söz konusu olacak, aynı şeyi açıkçası özel sektörden de beklemek gerekiyor. Evden yapılacak işlerde iş yerine gelme zorunluluğunun olmaması gerekiyor. Evden yapılabilecek, özellikle bilgisayar bazlı işlerin şu an tamamen evden yapılması gerekiyor” ifadesini kullandı.

  • Bilim Kurulu üyesi duyurdu: Aşıdan sonra 4 kat azaldı

    Bilim Kurulu üyesi duyurdu: Aşıdan sonra 4 kat azaldı

    Ülke genelinde 65 yaş üzerindeki vatandaşların yüzde 76,4’ü aşı oldu. Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Mustafa Necmi İlhan, 1 Ocak’ta 65 yaş üzeri kişilerin toplam vakalar içindeki oranı yüzde 17,7 iken, aşıdan sonra şu an yüzde 8,2’ye düştüğünü, sağlık çalışanlarının da toplam vaka içindeki oranının 1 Ocak’ta yüzde 5,5 iken aşıdan sonra bu hafta yüzde 1,3’e düştüğünü söyledi. İlhan, “Yani 4 kattan fazla azalmış. Demek ki aşı, gerçekten çok fazla miktarda koruyor” dedi.

    65 YAŞ ÜZERİ HER 4 KİŞİDEN 1’İ AŞI OLMADI

    Şu an neredeyse 65 yaş üzeri her 4 kişiden 1’inin aşı olmadığını söyleyen İlhan, “Bu vatandaşlarımızı ivedilikle aşı olmaya davet etmek gerekiyor. Biliyoruz ki aşı olanlar içinde hastalığı ağır geçirenler çok daha az. Halihazırda hastanede yoğun bakımda olanlar içinden de aşılı olmayanların fazla olduğunu söylemek mümkün. Tüm yaş gruplarında aşının etkisine baktığımızda sağlık çalışanlarında hem hasta sayılarının hem de yoğun bakıma yatış sayılarının ne denli düştüğünü görüyoruz. Sağlık çalışanları her yaş grubundalar, 20 yaşında olanlar da var 80 yaşında olanlar da var. Bunların tamamına yakınında aşının etkili olduğunu görmek çok sevindirici ve olumlu bir gelişme. Aynı şey tabi 65 yaş üzeri yaşlılarımız ve diğer vatandaşlarımızda da geçerli, tüm vatandaşlarımız hiç beklemeden aşılarını hemen olmalılar sıraları geldiği takdirde” diye konuştu.

    ‘AŞIDAN SONRA 4 KAT AZALMIŞ’

    Prof. Dr. İlhan, 65 yaş üzeri kişilerin yüzde 76,4’ünün aşı olduğunu kaydederek, “1 Ocak’ta 65 yaş üzeri vatandaşlarımızın tüm vakalar içindeki oranı yüzde 17,7 iken şimdi ise yüzde 8,2’ye düşmüş. Yani aslında yarı yarıya azalmış bu açıdan baktığımızda aşının ne denli etkili olduğunu gösteriyor bize. Aynı şekilde sağlık çalışanlarına baktığımızda ise toplam vaka içinde sağlık çalışanlarının payı 1 Ocak’ta yüzde 5,5 iken bu hafta için baktığımızda bu rakam yüzde 1,3’e düşmüş. Yani 4 kattan fazla azalmış. Demek ki aşı gerçekten çok fazla miktardı koruyor. Üstelik bu bilginin de tamamını Sinovac aşısına yormak mümkün; çünkü Biontech daha yeni başladı, aşının etkisini görmek için henüz erken; ama demek ki halihazırda kullandığımız aşı bir hayli etkili. Bu nedenle vatandaşlarımızın aşılarını bir an önce olması gerekiyor. Yoğun bakımda yatanlar içerisinde de hem 65 yaş üzeri hem de sağlık çalışanlarının azaldığını söylemek mümkün, bu da aşının etkisini gösteriyor” dedi.

    ‘REHBERLERİ GÜNCELLEMEK GEREKİYOR’

    Prof. Dr. İlhan, Sağlık Bakanlığı’nın yayımladığı rehberlerin mutant virüse göre güncellenip güncellenmeyeceğine ilişkin değerlendirmesinde ise “Elimizdeki bilgilere göre elbette rehberlerin sürekli güncellendiğini hepimiz biliyoruz. Örneğin; mutant virüs ortaya çıktığında mutant virüse sahip olanlar ile olmayanların aynı odaya yatırılmaması hatta yoğun bakımlarının ayrılması söz konusuydu. Şu an herkes neredeyse mutant virüse sahip olduğu için güncellemek gerekiyor. Buradaki kriterleri hem dünyadaki bilimsel bilgilere hem de mutant virüsün bulaşma hızına göre elbette güncelleme söz konusu olabilir” diye konuştu.