Etiket: bilim kurulu üyesi

  • Yaşlıların bıraktığı yoğun bakımları gençler dolduruyor

    Yaşlıların bıraktığı yoğun bakımları gençler dolduruyor

    Çukurova Üniversitesi (ÇÜ) Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesi Başhekimi ve Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. Hasan Murat Gündüz, gençlerin yoğun bakımda tedavi görme oranının yüzde 25’e çıktığını söyledi. Gündüz, “Yaşlıların bıraktığı yoğun bakım alanlarını gençler dolduruyor” dedi.

    ÇÜ Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesi Başhekimi ve Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. Gündüz, normalleşmeye adapte olamayan gençlerin ‘Bize bir şey olmaz’ algısıyla daha sık hasta olmaya başladığını ve yoğun bakımlarda tedavi görme oranlarının yüzde 25’e çıktığını açıkladı. Hayatı tehdit eden tüm durumların topyekun milli mücadele gerektirdiğine vurgu yapan Prof. Dr. Gündüz, gençlerin çok düşük oranlarda görülen ağır tablolarının normalleşmenin ardından artmaya devam ettiğini belirtti. Tedbirlere uymamalarıyla birlikte yoğun bakımlarda yaşlıların boşalttığı alanı gençlerin doldurduğunu dile getiren Gündüz, “Görüyoruz ki yaşlı bireyler bu süreçte kendilerine daha da dikkat ediyorlar. O nedenle ne yazık ki yaşlıların bıraktığı yoğun bakım alanını gençler dolduruyor. Ayrıca 50 yaş altındaki hastalar da artık yoğun bakım tedavisi görecek kadar ağırlaşabiliyor” diye konuştu.

    ‘BELİRTİLERİ BİRBİRİNE ÇOK YAKIN’

    Sonbahar ve kış aylarında mevsimsel gripten de koronavirüs tedbirlerine uyumla korunulabileceğini belirten Prof. Dr. Gündüz, “Belirtileri birbirine çok yakın. O nedenle laboratuvar testleri ve birtakım hastanede yapılan tetkiklerle birini diğerinden ayırt etmek mümkün oluyor. Ancak toplumumuz eğer Covid-19 için alınan önlemlere devam ederse mevsimsel gripten de korunabiliriz. Biz yine maske, mesafe ve el hijyenine dikkat edelim. Düzensiz kalabalıklara girmekten kaçınalım. Böylelikle hem koronavirüsten hem de mevsimsel gripten korunmuş oluruz” dedi.

    ‘BÖLGESEL KISITLAMALAR GELEBİLİR’

    Vaka sayısının belli kentlerde artarken, bazı kentlerde azaldığına dikkat çeken Prof. Dr. Gündüz, buna önlem olarak bölgesel kısıtlamaların gelebileceğini söyledi. Aşı bulunana kadar virüsle yaşamayı öğrenmek gerektiğinin altını çizen Gündüz, “Biz geleneklerine bağlı bir milletiz. Bunlar son derece güzel şeyleri de ifade ediyor ama aşırı kalabalıkların oluştuğu kutlamalar, taziyeler ve benzeri birtakım faaliyetlerden kesinlikle kaçınmalıyız. Bunun aşısı, ilacı çıkmadıkça ya da virüs olumlu anlamda mutasyona uğramadıkça bu hastalık devam edecek. Biz basit önlemler alarak ve en azından aşı bulunana kadar bu virüsle yaşamasını öğrenerek bu süreci geçirmemiz gerekiyor” diye konuştu.

    ‘TOPLUM AŞIYLA BİRLİKTE BAĞIŞIKLIK KAZANACAK’

    Aşı ile ilgili çalışmalar hakkında da bilgi veren Prof. Dr. Gündüz, “Umuyorum ki 2021 yılının içinde toplum aşıyla birlikte bağışıklık kazanacak. Önümüzdeki yıl bu yıldan çok daha iyi olacağız. Biraz daha sabretmek gerektiğini düşünüyorum. Aşı çalışmaları Türkiye’de Sağlık Bakanlığı tarafından çok yakından takip ediliyor. Dünyada olduğu gibi bizde de aşı çalışmaları sürüyor. Çok testler yapılıyor, çok evrelerden geçiliyor ki ne kadar etkin olduğu, yan etkilerinin nasıl olduğu tam olarak test edildikten sonra insanların hizmetine sunuluyor. Tüm bunlar sağlandıktan sonra yoğun miktarda üretimi başlayacak. Aşıyı biz üretebilirsek kendi ülkemizde kendi vatandaşlarımıza çok daha hızlı bir şekilde sağlayabiliriz. Yurt dışından da birtakım aşılar gelebilir” dedi.

  • Bilim Kurulu Üyesi koronavirüse yakalandı

    Bilim Kurulu Üyesi koronavirüse yakalandı

    Türkiye Acil Tıp Derneği (TATD), Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi, Gazi Üniversitesi Acil Tıp Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ahmet Demircan’ın koronavirüse yakalandığını duyurdu.

    TATD’nın Twitter hesabından yapılan açıklamada, “Gazi Üniversitesi Acil Tıp Anabilim Dalı Başkanı, Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu üyesi ve Türkiye Acil Tıp Derneği Yönetim kurulu üyeliği yapmış değerli Prof. Dr. Ahmet Demircan hocamızın Covid-19 hastalığına yakalandığını büyük bir üzüntüyle öğrendik. Tedavisi devam eden hocamıza acil şifalar diliyor, en kısa sürede tekrar sağlıkla aramızda görmeyi umut ediyoruz” denildi.

  • “125 bin kişi toplum sağlığını tehlikeye attı”

    “125 bin kişi toplum sağlığını tehlikeye attı”

    Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi Doç. Dr. Afşin Emre Kayıpmaz, 125 bin karantina kaçağı tespit edilmesine ilişkin, “İzolasyonda olması gereken bir kişi toplum hayatına karışıyorsa, toplu taşıma araçlarını kullanmaya kalkıyorsa veya markete gidiyorsa sağlıklı insanların hayatını tehlikeye atmış demektir” dedi.

    Bilim Kurulu Üyesi Doç. Dr. Afşin Kayıpmaz, koronavirüs hastalığıyla mücadelede 6 ayın geride bırakıldığını ve halen aktif vaka sayısının artış eğiliminde olduğunu, ağır hasta sayısının da gün geçtikçe arttığını belirtti. Doç. Dr. Kayıpmaz, “Salgının başlangıcından bu yana 7 binden fazla insanımızı bu salgın hastalık nedeniyle kaybettik. Çok hassas olmamız gereken bir dönemdeyiz. Dünya Sağlık Örgütü de (DSÖ) yaptığı açıklamasında kış aylarının salgın hastalık açısından daha sert ve sıkıntılı geçebileceğini bildirdi” diye konuştu.

    ‘İNSANLARIN HAYATINI TEHLİKEYE ATTILAR’

    Doç. Dr. Kayıpmaz, izolasyonda olması gereken 125 bin kişinin HES kodu sayesinde seyahat etmek üzereyken yakalandığını Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın açıklamasından öğrendiklerini hatırlatarak, “İzole olmak ne demek? Ya Covid-19 hastasısınızdır ve testiniz pozitiftir ya da bu hastayla yakın temasınız olmuştur. Üzülerek ifade etmek istiyorum ki izolasyonda olması gereken bir kişi toplum hayatına karışıyorsa, toplu taşıma araçlarını kullanmaya kalkıyorsa veya markete gidiyorsa sağlıklı insanların hayatını tehlikeye atmış demektir. Özellikle hasta kişilerden ve hasta kişilerin temaslılarından ricamız sağlıklı insanlara da bu hastalığın bulaşmasını önlemek için ikamet adreslerinden ayrılmasınlar” ifadelerini kullandı.

    ‘TEMASLI TANIDIĞIM, KAPADOKYA’DAN FOTOĞRAF PAYLAŞTI’

    Doç. Dr. Kayıpmaz, karantina kaçaklarına ilişkin kendi yaşadığı olaylardan da örnekler vererek, “Hamile olan bir tanıdığıma yüksek riskli teması olduğu için 10 gün istirahat raporu verdim. Aradan bir hafta geçmeden kendisinin Instagram’da Kapadokya’dan fotoğraf paylaştığını gördüm. Aslında Ankara’daki ikametinde izolasyonda olması gereken bir kişiydi. Başka bir örnek filyasyon ekiplerinden. Filyasyon ekiplerimiz hasta kişilerin evlerine kadar ilaçlarını götürüyor. Bir ekip bir hastamıza ilacını teslim ediyor, sonrasında o bölgedeki diğer hastalarla ilgilenmeye başlıyorlar. O sırada bir bakıyorlar ki biraz önce ilaç teslim ettikleri kişi maskesiz bir biçimde markete gidiyor. Örnekleri bu şekilde çoğaltabiliriz. Hal böyleyken vaka sayılarındaki artış kaçınılmaz oluyor. Bir de ‘temas’ denilince sanki hasta kişiye dokunmak gibi anlaşılıyor. Aslında siz hasta bir kişiyle maskesiz, yüz yüze 1 metreden kısa mesafede 15 dakikadan fazla temas etmişseniz bu da yakın temastır. Veya otobüs, tren gibi bir toplu taşıma aracında maskesiz biçimde 1 metreden daha kısa bir mesafede 15 dakikadan fazla seyahat etmişseniz bu da bir yakın temastır” diye konuştu.

    ‘OLMAZSA OLMAZLARIMIZ, TEDBİR, İZOLASYON’

    Doç. Dr. Kayıpmaz, salgınla mücadelede olmazsa olmazların olduğunu bildirerek, “Birincisi tedbirdir. Tedbir dediğimiz düzgün maske kullanımı, fiziksel mesafeye uyma ve temizlik kurallarına uymadır. İkincisi izolasyondur, filyasyondur. Hastayı tespit edip, onların izole olmasını sağlamaktır. Tedavi aşamasına geldiğinizde erken tanıdır, erken tedavidir. Ve bu tedbirlere uyulup uyulmadığının denetlenmesidir. Erken tedavide de elimiz güçlü. Ülkemizde üretilen ilaçlarımız var. Favipiravir isimli virüse karşı geliştirilmiş ilacı önceden Çin’den ve Japonya’dan ithal ediyorduk. Artık bu ilacın hammaddesi ülkemizde sentezlenip ülkemizde üretilebiliyor. Ve böylece hastalarımıza ilacı kolaylıkla ulaştırma şansımız oluyor. Bu ilaç aynı zamanda virüslere karşı etkili bir ilaç olduğu için kış aylarında sıklığı artabilecek grip virüslerine karşı da etkin bir ilaç olduğu için bunun bir avantajını daha önümüzdeki aylarda göreceğiz” dedi.

  • Oxford Üniversitesi’ndeki aşı çalışması durduruldu

    Oxford Üniversitesi’ndeki aşı çalışması durduruldu

    Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. Ateş Kara, Oxford Üniversitesi’nde devam eden koronavirüs aşı çalışmasının görülen istenmeyen etki nedeniyle şimdilik durdurulduğunu belirtti.

    Prof. Dr. Ateş Kara, Twitter’daki hesabından İngiltere’de Oxford Üniversitesi Jenner Enstitüsü ile Oxford Aşı Grubu iş birliğinde geliştirilen ve üretim lisansı İngiliz-İsveç ilaç şirketi AstraZeneca tarafından satın alınan ‘AZD1222’ adlı aşıya ilişkin açıklama yaptı. Prof. Dr. Kara, “Klinik çalışma döneminde olan ‘AZDI1222’ aşı çalışması görülen istenmeyen etki nedeni ile şimdilik durduruldu. Tüm veriler incelendikten sonra istenmeyen etkinin ciddiyeti ve aşı ile mi ilişkili olduğu değerlendirilerek devam kararı verilecek. Özellikle aşı çalışmalarında katılımcı sayısı yüksek olduğu için görülebilecek sorunlar; örneğin aşı olan kişinin kanser tanısı alması aşı uygulandıktan sonra olduğu için aşı ile ilgisi olmasa dahi araştırılarak netleştirilir ve çalışma öyle devam eder” dedi.

  • Bilim Kurulu Üyesi’nden yüz yüze eğitim için dikkat çeken öneri

    Bilim Kurulu Üyesi’nden yüz yüze eğitim için dikkat çeken öneri

    Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. Tevfik Özlü, “Bazı illerde seçilmiş bazı okullarda yüz yüze eğitim, pilot uygulama kapsamında başlatılabilir ve bunların sonuçları izlenir. Bu uygulama, yapılan hazırlıklarda gözden kaçan noktalar, aksamalar, hatalar varsa bunların ortaya çıkması ve düzeltilmesi için şans verir” dedi.

    Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. Özlü, Youtube ve Twitter hesaplarından yaptığı videolu paylaşımda, bugün uzaktan eğitimin başladığını anımsatarak, 21 Eylül’de başlayacak yüz yüze eğitim için ‘pilot’ uygulama önerisinde bulundu. Prof. Dr. Özlü, “21 Eylül’de de yüz yüze eğitim, seyreltilmiş ve basamaklı model ile başlamış olacak sanırım. Okulların açılmasına epeyce zaman var. Bu sürede Milli Eğitim Bakanlığı, bir pilot uygulama başlatabilir. Bazı illerde seçilmiş bazı okullarda ve bazı sınıflarda yüz yüze eğitim pilot uygulama kapsamında başlatılabilir ve bunların sonuçları izlenir. Bu eğitime katılan öğretmenler, okul çalışanları, öğrenciler ve aileleri yakından izlenir ve okulların açılmasının topluma, öğrencilere, okul çalışanlarında bir risk artışına neden olup olmadığı görülebilir” dedi.

    ‘BU UYGULAMANIN YARARLI OLACAĞINA İNANIYORUM’

    Pilot uygulama ile, okulların pandemi sürecinde güvenli bir eğitime ne kadar hazır olduklarının da ortaya çıkabileceğine dikkat çeken Prof. Dr. Özlü, “Bu uygulama, yapılan hazırlıklarda gözden kaçan noktalar, aksamalar, hatalar varsa bunların ortaya çıkması ve düzeltilmesi için şans verir. Bundan sonraki süreçle ilgili kararların alınmasında yöneticilere yardımcı olur. Topluma ve ailelere de çocuklarını okula gönderme konusunda güven verir, rahatlatır. Bu pilot uygulamanın yaralı olacağına inanıyorum” ifadelerini kullandı.

  • “Endişelerimiz artıyor” dedi ve ekledi: Kısıtlama olabilir

    “Endişelerimiz artıyor” dedi ve ekledi: Kısıtlama olabilir

    Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Tevfik Özlü, “Büyük kentlerde Ankara, İstanbul gibi; toplu taşımanın üzerindeki yükü azaltmamız gerekiyor. Özellikle sabah işe gidiş saatlerinde ve akşamüstü de işten dönüş saatlerinde toplu taşımada kalabalıklaşma oluyor. Orada bulaş zincirleri meydana geliyor. Toplu taşımanın yol açtığı bulaşı, dikkate almak lazım” dedi.

    Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi ve Karadeniz Teknik Üniversitesi Farabi Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Tevfik Özlü, Youtube üzerinden yayımladığı videoda, koronavirüs salgının kısa süreceğini düşündüklerini; ama salgının durdurulamadığını belirtti. Özlü, “Pandemi hız kesmedi. 300 binlere yakın yeni olgu çıkıyor dünyada. Güvenli bir noktada olmadığımız aşikar. En iyilerden olan Avrupa’da da son zamanlarda artışlar başladı. Türkiye’de de vaka sayıları arttı, artıyor. Bayramın etkisini göreceğimiz, önümüzdeki günlerde bu sayının daha da artmasını bekliyorum ben. Tehlike aynen devam ediyor. Önümüzde de okulların açılması dönemi var” dedi.

    ‘YAYILMA İLE İLGİLİ ENDİŞELERİMİZİ ARTIRIYOR’

    Prof. Dr. Özlü, Türkiye’de üniversitelerin de dahil edildiğinde yaklaşık 26 milyon gencin okula gideceğini belirterek, “Bu da haftanın 5 günü en az 5- 6 saat 26 milyon insanın kapalı mekanlarda olması demek. Bu her gün tekrarlanacak. Dolayısıyla bulaşma konusunda önemli bir karşılaşma ortaya çıkıyor. Bu da önümüzdeki süreçte yayılma ile ilgili endişelerimizi arttırıyor. ‘Okullar açılmasın’ denilebilir evet. Ama düşünün ki 26 milyon gencin hayatından bir seneyi çalmaya hakkımız var mı? Eskisi gibi okulları da açmak sağlık açısından ciddi risk taşıyor. Bu kararı Milli Eğitim Bakanlığı verecek; ama her halükarda önceki yıllardaki gibi olmayacağını söyleyebilirim. Daha esnek, daha kontrollü hibrit yöntemler kullanılabilir. Bulaşma riskini azaltacak tedbirler alınacağını düşünüyorum. Ama okullarda ne yaparsak yapalım risk yok olmayacaktır, hep olacaktır. Ama şöyle de düşünelim; risk her yerde var, sadece okullarda değil. Ama okullardaki risk çok daha fazla. Bu riski kontrol etmek mümkün olursa hasarı azaltabiliriz” diye konuştu.

    ‘GÜZ MEVSİMİNDE RAKAMLARIN YÜKSELMESİ BEKLENİYOR’

    Tedbirlere uyulması gerektiğine vurgu yapan Özlü, “Güz mevsiminin gelmesiyle de diğer solunum yolu enfeksiyonlarında bir artış olacak. Hastane başvuruları ve sağlık sistemi üzerindeki yük artıyor. İnsanlar açık alanlardan tekrar kapalı alanlara dönecekler, oralarda bulaş riski artacak. Dolayısıyla güz mevsiminde daha da rakamın yükselmesi bekleniyor. Önümüzde çetin dönem var bunu görmemiz lazım. Tedbirlere dikkat etmemiz gerekiyor” ifadelerini kullandı.

    ‘KISITLAMA OLABİLİR’

    Prof. Dr. Özlü, Türkiye’de tekrar çeşitli kısıtlamaların uygulanıp uygulanmayacağına ilişkin, “Yasaklar ve kısıtlamalar bu işi frenler, doğru. Ama bu frenleme geçici bir etki. Onu gördük zaten. Daha önce aldığımız kısıtlamalar etkisini gösterdi; ama bu etki geçici. Aldığınız sürece geçerli, bıraktığınız zaman tekrarlıyor. Dolayısıyla bunları sürekli yapmanız mümkün değil. Söylediğim gibi bu salgının kaç yıl süreceği belli değil. Uzayabilir, uzadı da. Böyle genel kısıtlamalar, yasaklamalar dünyada da şu an gündemde değil. Bu tür kısıtlamalardan ziyade kontrollü bir şekilde hayata geri dönmek. Bunu olması gereken noktada tutamıyoruz. İnsanlar kurallara uyum konusunda farklılaşıyorlar. ‘Türkiye’de eskiye benzer yasaklar olur mu’ diye soruluyor, olmaz diyemeyiz; ama bugün için böyle bir şey gündemde değil. Asıl olan şey kontrollü şekilde hayatımızı sürdürebilmek. Ama kontrolün elden gideceğine dair kaygılar ortaya çıkarsa o zaman kısıtlamalar tekrar gelebilir. Özellikle lokal olarak bunların yapılaması daha doğru gibi şu anda. Her ilde durum aynı değil. İllere göre de bu bulaşmanın nedenleri farklılaşıyor” dedi.

    ‘DÜĞÜNLERİ, NİŞANLARI, SÖZLERİ, TAZİYELERİ KISITLAYABİLİRLER’

    Özlü, Anadolu kentlerinde daha çok aile içi bulaşmaların önemli olduğuna vurgu yaparak, “Özellikle bayramlaşma için, tatil için büyük şehirlerden gelen eş-dost ile temas, nişan, söz, düğün, taziye, asker uğurlama gibi töresel cemiyetler, toplantılar sırasında bulaşma oluyor. Daha çok bulaşma şekli bu. Bu kentlerdeki tedbirler daha çok bu bulaşmaları önleyici şekilde olması lazım. Bu konu ile ilgili İl Umumi Hıfzıssıhha Kurulu tedbirler alabilir. Örneğin düğünleri, nişanları, sözleri, taziyeleri kısıtlayabilirler, dar tutabilirler, katılımı sayı olarak azaltabilirler. Bu bulaşma ile ilgili süreçleri engelleyici, frene basıcı bazı lokal tedbirler il bazlı alınabilir. Bunlar illerdeki filyasyon çalışmalarının sonuçlarına ve vaka artış hızlarına göre alınması gereken kısıtlılıklar olacaktır ve ilden ile değişecektir” diye konuştu.

    ‘TOPLU TAŞIMANIN ÜZERİNDEKİ YÜKÜ AZALTMAMIZ GEREKİYOR’

    Büyük kentlerde toplu taşımalarda oluşan yoğunluğa da dikkat çeken Prof. Dr. Özlü, şunları kaydetti:

    “Büyük kentlerde Ankara, İstanbul gibi; toplu taşımanın üzerindeki yükü azaltmamız gerekiyor. Özellikle sabah işe gidiş saatlerinde ve akşam üstü de işten dönüş saatlerinde toplu taşımada kalabalıklaşma oluyor. Orada bulaş zincirleri meydana geliyor. Dolayısıyla bu yükü azaltmamız lazım. Toplu taşımanın yol açtığı bulaşı dikkate almak lazım. Büyük kentlerde sadece toplu taşıma değil onun dışında da kalabalıklaşan alanlar, AVM’ler, kalabalık caddeler, plajlar, restoranlar maskesiz mesafeye dikkat edilmeden insanlar bir aradalar, eskisi gibi gezmeye, alışveriş yapmaya devam ediyorlar. Bu alanlarda bulaşmalar ortaya çıkıyor. Büyükşehirlerde de buralara dönük bazı denetimler, cezaî müeyyidelerin getirilmesi lazım. İl Umumi Hıfzıssıhha Kurulları kendi illerindeki riskleri göre lokal kararlar alabilirler. Karantina, sokağa çıkma kısıtlamaları olabilir. İşletmelerin kontrolü ve cezalandırılması olabilir. Ulusal bazda, genel kısıtlamalar da ihtiyaç olursa alınabilir. Umarın onlara ihtiyaç olmaz. Dünyada bu kısıtlamalara geri dönen insanlar var. Okulları açıp tekrar kapatan ülkeler var. AVM’leri açıp tekrar kapatan ülkeler var. Bu tür geri adımlar da olmaz diyemeyiz” ifadelerini kullandı.

  • “En zor karar okulların açılması”

    “En zor karar okulların açılması”

    Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, dünyayı saran pandemi ile mücadele sürerken Türkiye dahil tüm ülkelerde okulların açılmasına yönelik uygulamaların en zor karar olduğunu belirtti. Prof. Dr. Ceyhan, “Okullar için açılış tarihi olarak açıklanan tarih konusunda erken diyemiyoruz çünkü geç dediğiniz bir tarihte bundan daha iyi olacağının garantisi yok” dedi.

    Milli Eğitim Bakanlığı koronavirüs nedeniyle mart ayında eğitime ara verilen okulların, 31 Ağustos’ta tekrar açılacağını bildirdi. Okulların açılma tarihi belli oldu ancak koronavirüsün etkilerinin sürmesi ile uygulanacak sistem merak konusu oldu. Milli Eğitim Bakanlığı’nca yapılan açıklamalara göre, uygulamalar arasında en fazla öne çıkan konu ise karma eğitim oldu. Okullarda sosyal mesafenin korunmasına yönelik sınıflarda yapılacak düzenlemelerin yanı sıra bir kısım öğrencinin evde online eğitim alırken, bir kısmının ise yüz yüze eğitim göreceği değerlendiriliyor. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, Türkiye’de dahil tüm ülkelerde okulların açılmasına yönelik uygulamaların en zor karar olduğunu belirtti, son yapılan araştırmalara göre 10-19 yaş grubunun virüs bulaştırma riskinin çok daha yüksek olduğunun belirlendiğini dile getirdi.

    ‘ÇOCUKLARDA ÇOK VİRÜS YOK, SADECE ÇOK AKTİFLER’

    Çocukların virüs alsa bile bulaştırmayacağı iddia edildiğini ancak son dönemde yapılan çalışmaların bunun doğru olmadığını gösterdiğini dile getiren Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, “Güney Kore’de yeni çıkan çalışmada bulaşların hangi yaş gruplarında ne kadar olduğuna bakıldı ve görülen en yüksek ev içi temasta en yüksek bulaş 10-19 yaş grubunda. Evin içinde virüsü taşıyan 10-19 yaş aralığında ise diğer yaş gruplarına göre daha çok bulaştırıyor ama dışarıda ev dışında arkadaş ortamında ise 20 yaş üstü daha riskli. İkisini kıyasladığında evde bir kişide virüs varsa bulaştırma ihtimali yüzde 11.8 iken, arkadaş ortamlarında virüs taşıyan biri varsa bulaştırma ihtimali sadece yüzde 1.9. O halde en büyük bulaş ev ortamında ve bunu en çok 10-19 yaş arasındaki çocuklar sağlıyor. Bu da çocuklarda çok virüs çıkıyor olarak anlaşılmamalı çok aktifler, evin içinde kontrolü sağlamak çok zor. Mesafeye dikkat etmeleri, evin içinde maske takmaları mümkün olmuyor gibi nedenlerle de bulaştırdıkları gösterildi” diye konuştu.

    ‘ÇOCUKLAR GENELDE BELİRTİ VERMİYOR’

    Çocuklarda genellikle virüsün belirti vermediğini ve bu nedenle hastalığı bulaştırdığında zaman konusunda bir dezavantaj yarattığını belirten Prof. Dr. Ceyhan, “Okullardaki dezavantaj bulaşan çocukların çoğu hafif ve belirtisiz geçirdiği için farkına varamıyorsunuz. O çocuk evde daha riskli ağır seyredebilecek, yaşı yüksek, kronik hastalığı olan birine bulaştırdığı zaman anlayabiliyorsunuz bu da tedbir almanızı geciktiriyor. Hangi okul olduğunu bulup tedbir aldığınızda bulaşın üzerinden ay geçmiş oluyor. O yüzden okulların açılması her ülkede en zor karar verilen konulardan biri. Bir ülkede salgın başladığında ilk kapatılan yerlerden biri okul oluyor. Türkiye’yi düşünürseniz 18 milyon kişiden bahsediyoruz. Bunları kontrol etmek kolay değil” dedi.

    ‘SINIFLARDA 1,5 HATTA 2 METRE MESAFENİN KORUNMASI GEREK’

    Okullar açıldığında sınıflarda alınması gereken tedbirlere de değinen Prof. Dr. Ceyhan, karma eğitimden söz edildiğini ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:

    “Belli tedbirler alınacaktır ancak bu tedbirleri almak da kolay değil. Sayın Milli Eğitim Bakanının konuşmalarından anladığım kadarıyla karma eğitim uygulanacak gibi görünüyor. Bilim Kurulu önerilerinde 1 metre bir mesafeden bahsediliyor. Bu hiç güvenli olmayan bir mesafe. 1.5 metreden aşağısı tehlikeli. Hele de bir de çocuk maskesini çıkaracaksa bu mesafenin 2 metre olması lazım. Sınıfların çok iyi bir şekilde havalandırılması lazım. Sınıflara giriş çıkışların çok iyi bir şekilde kontrol edilmesi lazım. Bu da ancak sınıfları ikiye, üçe bölerek karma eğitimde bir kısmı internetten bir kısmı okulda yüz yüze yapılabilir. Fakat anne baba çalışıyorsa o çocuklar okul saati dışında ne yapacağı belirsizleşiyor. Birçok zorluğu olan ve karar vermekte zorlanılan bir konu. Şu anda dünyada ülkelerin tartıştığı konular arasında birinci sırada.”

    EN ZOR KARAR OKULLARIN AÇILMASI

    En zor karar verilecek konuların başında eğitim sistemi geldiğini belirten Prof. Dr. Ceyhan, “Okullar için açılış tarihi olarak açıklanan tarih konusunda erken diyemiyoruz çünkü geç dediğiniz bir tarihte bundan daha iyi olacağının garantisi yok. Virüsün mutasyon riski var. Salgının iki seneden önce bitme ihtimali çok yüksek. Bir dönem ara verilmesi de çok zor. Çocukları evde bırakacak olan çalışan anne ve baba açısından o da zor. Üzerine çok çalışılması gereken bir konu. Bunun için Milli Eğitim Bakanlığından, Sağlık Bakanlığından, Çalışma Bakanlığından eğitim ve tıp fakültelerinden grupların çok sıkı bir şekilde çalışıp bir arada karar vermesi gereken bir konu. Bence en zor karar verilecek konu bu” diye konuştu.

  • Bilim Kurulu Üyesi: “Virüs resmen sahillere akın etti”

    Bilim Kurulu Üyesi: “Virüs resmen sahillere akın etti”

    Ankara Şehir Hastanesi Acil Tıp Kliniği Eğitim Görevlisi ve Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu üyesi Doç. Dr. Afşin Emre Kayıpmaz, “Sahillerdeki görüntüyü izledik. Koronavirüs resmen sahillere akın etti. Biz kalabalıklardan uzak durmayı, kişiler arasında sosyal mesafenin korunmasını, uygun biçimde maske kullanılmasını tavsiye ederken ve herkes bunu ezberlemişken gördüğümüz tablo bizi son derece üzdü” dedi.

    Doç. Dr. Afşin Emre Kayıpmaz, yaptığı açıklamada Kurban Bayramı’nda kurallara uyulmadığının görüldüğünü, bu görüntülerin gece gündüz demeden virüse karşı mücadele eden sağlıkçıları çok fazla üzdüğünü söyledi. Bayram namazlarında, kurban kesimlerinde ve plajlarda sosyal mesafe, hijyen ve maske kurallarının hiçe sayıldığını belirten Kayıpmaz, bayramdan önceki süreçte vatandaşı uyardıklarını hatırlattı. Kayıpmaz, Kurban Bayramı’nın virüsün yayılımı noktasında kritik bir eşik olduğunu ve ağustos ayında yeni vaka sayılarının daha da düşürülmesi konusunu sık sık gündeme getirdiklerini belirterek, “Sahillerdeki görüntüyü izledik. Resmen koronavirüs sahillere akın etti. Biz kalabalıklardan uzak durmayı, kişiler arasında sosyal mesafenin korunmasını ve uygun biçimde maske kullanılmasını özellikle tavsiye ederken ve herkes bunu ezberlemişken gördüğümüz tablo bizi son derece üzdü. Plajlara girerken kuyruklar oluştuğunu gördük. Sosyal mesafenin hiçe sayıldığını gördük. Kişilerin bu alanlarda maske takmadığını gördük. Sahillerde çok ciddi bir yoğunluk oluştu. Sahillerde sosyal mesafenin sıfır olduğunu gördük. Plajda sıra bekleyen kişiler ‘bize bir şey olmaz, koronavirüs bize bir şey yapmaz’ gibi bir yaklaşımı kameralara karşı dile getirdi. Bu da bizi çok üzdü” dedi.

    ‘EMEKLERİMİZ BOŞA GİTMESİN İSTİYORUZ’

    Doç. Dr. Kayıpmaz, Kurban Bayramı tatilindeki görüntülerin tedirginlik oluşturduğunu söyleyerek, şöyle konuştu:

    “Virüse karşı sağlık çalışanları olarak ilk vakaların görüldüğü mart ayından beri ciddi anlamda mücadele ediyoruz. Salgınla mücadele hazırlıklarına ise hastanelerde ocak ayı sonunda başlamıştık. Acil servislerde koronavirüs mücadelesi tüm hızıyla devam ediyor. İnsanları sağlığına kavuşturmak için 7 gün 24 saat çalışan sağlık personellerini, bu görüntüler ciddi anlamda üzdü. Aylardır çocuğundan ayrı, kurumların misafirhanelerinde veya kendi tuttukları ayrı evlerde konaklayanlar var. Durum böyle olunca, tedbirsizlik görüntüleri acil sağlık personelleri başta olmak üzere son derece fedakarca çalışan tüm sağlık çalışanlarını son derece üzüyor. Sağlık personellerimizde de ister istemez virüsle mücadele kapsamında ayların getirdiği bir yorgunluk başladı. Önümüz sonbahar ve kış. Sonbahar ve kış aylarında vaka sayılarının artacağı dünya genelinde öngörülüyor. Hal böyleyken bizim bireysel olarak bu önlemlere daha fazla dikkat etmemiz gerekiyordu. Bayram tatilinde bu önlemlerin hiçe sayıldığını gördük. Biz bayramda, bayram öncesinde de hep kontrollü sosyal hayattan bahsettik. Ne yazık ki bayram sürecinde kontrolsüz sosyal hayatı gördük. Bunun da 1 hafta, 10 gün içinde vaka sayılarına yansıyacağını öngörüyoruz. Sağlık personellerimiz çok fedakar çalışıyorlar. Onlar tatil yapamıyorlar. Belki yakın yerlere gezi olursa yapıyorlar. Onun dışında onlar da yoruldu. Artık bir mola vermek, dinlemek istiyor. Onlar fedakarca hastanelerde çalışırken bir yandan da tedbirsiz rehavet görüntüleri bizleri son derece üzüyor. Çabalarımız, emeklerimiz boşa gitmesin istiyoruz. Bunun da yolu her birimizin birey olarak önlemlere uyması.”

    ‘HİÇBİR ÜLKENİN SAĞLIK KAPASİTESİ SINIRSIZ DEĞİL’

    Kayıpmaz, hastalığa karşı etkinliği yüzde 100 kanıtlanmış ilaç olmadığına dikkat çekerek, şunları kaydetti:

    “Aşı çalışmalarını her birimiz merakla bekliyoruz. Bundan daha kolay yapabileceğimiz önlemler var. Örneğin, maske. Maskenin maliyeti 50 kuruş. 50 kuruşluk bir maskeyi dışarıda her yerde kullanarak hem kendimi koruyorum hem de bende olabilecek bir mikroba karşı etrafımdaki insanları koruyorum. Sosyal mesafeye de dikkat ederek hastalığın bulaşma riskini en aza indiriyorum. Ama siz bir hastayı yoğun bakımda tedavi etmeye çalıştığınız zaman maliyetler de çok yükseliyor. Günlük binlerce lirayı bulan tedavi maliyetleri var. Bu maliyet de hepimizin ortak bütçesinden çıkıyor. Biz hastalıktan korunur ve alacağımız tedbirlerle hastalığa yakalanmazsak hastane ve sağlık kapasiteleri zorlanmaz. Türkiye dahil olmak üzere hiçbir ülkenin sağlık kapasitesi sınırsız değil. Sağlık kapasitesinin zorlanmaması adına kendimizi hastalıktan korumamız lazım. ‘Sıcaklar bunaltıyor maske takamıyorum’ düşüncesinin olmaması lazım.”

  • Bilim Kurulu Üyesi: Bayram ziyaretine gitmeyin

    Bilim Kurulu Üyesi: Bayram ziyaretine gitmeyin

    Dünya genelinde etkisini sürdüren ve risk grubu vatandaşlarda çok sayıda ölüme neden olan koronavirüs salgınının bulaşma ihtimalinin normalleşme dönemine geçişle birlikte gözardı edilmemesi gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Yeşim Taşova, 31 Temmuz Perşembe günü başlayacak Kurban Bayramı için uyarılarda bulundu.

    ‘BAYRAM RİTÜELLERİNDAN KAÇININ’

    Taşova, Türk toplumunda her bayram büyüklerin elini öpme ve ziyaret etme ve bununla birlikte kalabalık ortamlar oluşturma gibi ritüellerden bu yıl mutlaka kaçınılması gerektiğinin altını çizdi. Geçen Ramazan Bayramı’nda olduğu gibi bu bayramda da aile büyüklerine gidilmemesi tavsiyesinde bulunan Bilim Kurulu Üyesi Taşova, “Özellikle iş ortamı içinde aktif olarak bulunan kişiler büyüklerini bu şekilde tehlikeye atmamaları gerekiyor” dedi.

    ‘SOSYAL MESAFEDE BAYRAMLAŞIN’

    Bayram ziyaretlerine gidildiğinde pandemi tedbirlerine tam anlamıyla uyulması gerektiğinin öneminden bahseden Prof. Dr. Yeşim Taşova, “Olur da gidilirse özellikle yaşlı ve risk grubundakiler için 1,5-2 metre mesafede bulunarak, el hijyenine dikkat etmek ve maske kuralına uymak gerekiyor. Toplu halde yenilen yemekler, ziyaretler olmasın. Ziyaret etmeyelim. Telefon var, görüntülü konuşma var, bu seneyi böyle geçirelim. Bunun başka yolu yok. Hele ki toplumda vakalar artarken böyle bir riske kimseyi atmamak gerektiğini düşünüyorum” diye konuştu.

    ‘YAPAY ELLE DAHİ TOKALAŞMA YOK’

    Kurbanlık alımındaki tokalaşarak yapılan pazarlıkla ilgili sosyal medyada gördüğü ‘yapay el’ örneğini veren Taşova, hiçbir şekilde bu durumun kabul edilir olmadığını belirterek şöyle konuştu:
    “Kurbanlık alımındaki tokalaşma için sosyal medyada görmüştüm araya yapay bir el koymuşlar. O şekilde anlaşmaya çalışılıyor. O da olmayacak, o da bir ritüel bizim için. Bütün bunlardan vazgeçmeliyiz. Bilindiği gibi sosyal mesafe, maske, temizlik ve havalandırma gibi önlemler çok önemli. Bu dönemi böyle geçireceğiz. Özellikle ikinci dalgayı beklerken daha dikkatli olmak gerekiyor.”

    ETLERİ KAPIYA BIRAKIN

    Kurban kesiminin ardından etlerin dağıtılırken kapıya bırakılmasının daha güvenli olacağını dile getiren Prof. Dr. Yeşim Taşova, “Belediye ve kurumların ayırdığı, hijyen ortamının sağlandığı alanlarda, daha kontrollü olan kısımlarda bu görevin yerine getirilmesi şart ve koşul. Etlerin dağıtımı da sosyal mesafe korunarak yapılmalı. Kapıya bırakılarak, mesafe korunarak yapılabilir. Maske kullanımına dikkat edilerek dağıtılabilir. Gidip evde oturma, kalabalık bir ortam oluşturup o şekilde dağıtmanın da olmaması lazım” diye konuştu.

  • Bilim Kurulu Üyesi: “Bu bayram daha riskli”

    Bilim Kurulu Üyesi: “Bu bayram daha riskli”

    Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Tevfik Özlü, “Bayram, başka etkinliklere benzemez. Kurban ritüeli nedeniyle, bu bayram, Ramazan Bayramı’ndan daha riskli. Ülkemizin her evinde yaşanan ve 83 milyonun katıldığı bir etkinlik söz konusu. Çok dikkatli ve hazırlıklı olmalıyız” dedi.

    Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi ve Karadeniz Teknik Üniversitesi Farabi Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Tevfik Özlü, Twitter’daki hesabından, Kurban Bayramı’nda koronavirüs salgınına karşı alınması gereken önlemlere ilişkin açıklama yaptı. Prof. Dr. Özlü, Kurban Bayramı’nda riskleri azaltmak için vatandaşların uyarılması ve önerilerde bulunulması gerektiğini belirtti. Prof. Dr. Özlü, “Toplu taşımada, hayvan nakilleri, turistlik tesisler, yol güzergahlarındaki tesisler, hayvan pazarları ve kesim yerlerinde sıkı denetimler yapılmalı ve cezai yaptırımlar uygulanmalı” dedi.

    ‘VEKALETLE KURBAN TEŞVİK EDİLMELİ’

    Prof. Dr. Özlü, vatandaşların vekaletle kurban kesimine teşvik edilmesi gerektiğine vurgu yaparak, “Hayvan pazarı, kesim yerine gitmeden, insanların kurbanı kesilip, eti teslim edilmeli. Hayvan pazarları ve kesim yerlerinin sayısı artırılmalı, alanlar genişletilmeli; yeterli sayıda lavabo, sıvı sabun, kağıt havlu, el dezenfektanı olmalı. Buraların bakımı; girişte ateş ölçümü, semptom sorgulaması, alana göre içerideki kişi sayısının kontrolü, fiziki mesafenin korunması, maskesiz girilmemesi, hijyene uyulması için ilgili kişi ve kurumlar ile bunların görev, yetki ve sorumlulukları tanımlanıp ilan edilmeli” diye konuştu.

    ‘BAYRAM NAMAZI AÇIK HAVADA KILINMALI’

    Kurban kesim alanlarının sıkı şekilde denetlenmesi gerektiğini kaydeden Prof. Dr. Özlü, “Denetimleri kimin ne sıklıkla, nasıl yapacağı ve cezai yaptırımların nasıl uygulanacağı netleştirilmeli. Mümkünse, bayram namazı açık havada kılınmalı, kişiler arası en az 1 metre mesafe olmalı, maskesiz gelinmemeli, giriş ve çıkışta kalabalıklaşma olmaması için uyarılar yapılmalı, namaz sonrası bayramlaşma, temas, tokalaşma olmamalı. Namaz öncesi cami, halılar, lavabo, abdest alma yerleri, tuvaletler ve çevre yüzeyleri temizlenip dezenfekte edilmeli, cemaat evinden seccadesini getirerek, onun üzerinde namaz kılmalı, müftülükler, din görevlileri, bu kuralları önceden cemaate duyurmalı” ifadesini kullandı.

    ‘BU BAYRAM DAHA RİSKLİ’

    Bayramlaşmanın tercihen telefonla, görüntülü arama ile yapılması önerisinde bulunan Prof. Dr. Özlü, “Bayram ziyaretleri kısa tutulmalı, mümkünse açık havada yapılmalı, maske ve mesafe korunmalı, bu sırada el öpme, sarılma, temas ile yeme içme olmamalı, yemek davetleri yapılmamalı ve davetlere katılmamalı. Bayram, başka etkinliklere benzemez. Kurban ritüeli nedeniyle bu bayram, Ramazan Bayramı’ndan daha riskli. Ülkemizin her evinde yaşanan ve 83 milyonun katıldığı bir etkinlik söz konusu. Çok dikkatli ve hazırlıklı olmalıyız. Bu tedbirler riski ortadan kaldırmaz; ama azaltabilir” ifadelerini kullandı.