Etiket: bitki

  • Türkiye’de ilk defa görülen bitki türü

    Türkiye’de ilk defa görülen bitki türü

    Düzce Üniversitesi Orman Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Necmi Aksoy ve Dr. Öğr. Üyesi Neval Güneş Özkan ile Ormancılık Meslek Yüksekokulu’ndan Dr. Öğr. Üyesi Nihan Koçer, yapmış oldukları “Yedigöller Milli Parkı, Kargalı Gölcük ve Göksu Tabiat Parklarındaki Sucul Ekosistem ve Habitat Alanlarındaki Bitki Türlerinin İzlenmesi ve Tehditlerin Belirlenmesi” başlıklı projeyle, yürütülen flora çalışmaları esnasında dünyada birçok ülke için istilacı bir tür olarak kabul edilen, ülkemiz florası içinse yeni kayıt olan yabancı bir bitki türü keşfettiler.

    Orman Fakültesi’nde görevli flora uzmanlarının yeni bir lokalitesini keşfettiği bu bitki türü Elodea nuttallii (Planch.) H.St.John (Hydrocharitaceae), (Nuttal Suotu) olarak adlandırılıyor. Kuzey Amerika’ya özgü olan bu tür, günümüzde birçok Avrupa ülkesi ile Kırım, Çin, Japonya ve Filipinler’e kadar girmiş bulunuyor. Bolu Göksu Tabiat Parkı’nda Elodea nuttallii ve Elodetum canadensis türlerinin baskın olarak yer aldığı Elodea canadensis toplumu, yabancı bitki toplumu olarak tespit edildi. Özellikle kıyaya yakın yerlerde yarı batık durumlu bu bitki toplumu baskın durumda yer alıyor. Yapılan araştırmalar sonucunda söz konusu bitki türünün birçok ülke florası için istilacı bir tür olduğu, özelikle de yüksek rekabet yeteneği ile girdiği ekosistemlerde kısa sürede doğal bitki örtüsünün yerini alma potansiyeli bulunduğu görüldü.

    Göksu Tabiat Parkı, Bahri Kuşu’nun (Podiceps cristatus) göç yolu üzerinde bulunuyor. Kuş özellikle çiftleşme ve yumurtlama dönemlerini Göksu Tabiat Parkı içerisinde bulunan Aladağ Göleti’nde geçiriyor. Kuşun alanda doğal olarak yayılış yapan Lemno-Potametum (Lemna minor – Potamogeton natans) bitki toplumu üzerinde yuvalandığı ve üreme danslarını yaptığı gözlendi. Bahri Kuşu’nun (Podiceps cristatus) üremesinde ve burada konaklamasındaki rolünden dolayı, gölün doğal bitki örtüsünün hassas olarak korunması gerekiyor. Alanda doğal bitki örtüsünün yerini alma potansiyeli bulunan yabancı bitki toplumunun yoğunluğunun izlenmesi ve risk yönetimi eylem planının hazırlanması gerekiyor.

    Alanda yapılan flora ve vejetasyon çalışmalarında toplanan, istilacı bitkiye ait örnekler herbaryum örneği haline getirildikten sonra, Düzce Üniversitesi Orman Fakültesi Herbaryumu (DUOF) ve uluslararası herbaryum örnekleri (P, E, V, W) ile karşılaştırıldı. Yapılan herbaryum ve literatür çalışmaları sonucunda; bu yeni bitki türünün istilacı makrofit bir bitki türü olduğu tespit edildi.

  • Uzayda yetişen ilk bitki  Ege Üniversitesine ulaştı

    Uzayda yetişen ilk bitki Ege Üniversitesine ulaştı

    İlk Türk astronot Alper Gezeravcı’nın uzayda gerçekleştirdiği 13 deneyden biri de Ege Üniversitesi bilim adamlarına ait deney oldu. Alper Gezeravcı’nın Tuz Gölü’nde yetişen “schrenkiella Parvula” isimli halofit bitkinin uzay ortamına karşı verdiği fizyolojik ve moleküler tepkilerini araştırdığı deneyi sonrası materyaller, Uluslararası Uzay İstasyonundan Ege Üniversitesine ulaştırıldı.

    Deney sonuçları kamuoyuyla paylaşılacak
    Bu önemli deneye ev sahipliği yapmanın heyecanını yaşadıklarını belirten Ege Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necdet Budak, “Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde Türkiye’nin ‘Milli Uzay Programı’ kapsamında ilk kez bir astronotumuz uzaya gönderildi. Astronotumuz Alper Gezaravcı, 21 gün boyunca uzayda kaldı ve orada TÜBİTAK onaylı 13 farklı deney gerçekleştirdi. Yürütücülüğünü Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Doç. Dr. Rengin Özgür Uzilday’ın yaptığı, Doç. Dr. Barış Uzilday ve Prof. Dr. İsmail Türkan’ın da araştırma ekibinde yer aldığı ekstrem halofit olan ‘Schrenkiella Parvulanın Tuz Stresine Verdiği Yanıtların Uzay Ortamında Araştırılması-Extremophyte’ deneyi, Gezeravcı’nın uzaydaki ilk deneyi oldu. Uzayda tarımın yapılabileceğine dair ilk deney oldu. Tüm dünyanın gözü üniversitemizde gerçekleştirilen bu deneylerin sonucunda olacak. Yerkürenin tarımsal alanları sınırlı. İnsan nüfusu artıyor. Küresel ısınma çok fazla. Çevre kirliliği tüm dünyanın gündeminde. Dolayısıyla yeni keşiflere ihtiyaç var. Bu keşiflerin arasında Mars ve Ay da yer alıyor. Bunlar gelecekte tüm insanlığın gündeminde olacak. Ege Üniversitesi Biyoloji Bölümüne gelen uzayda denenmiş materyaller, öğretim üyelerimiz tarafından takip edilecek. Uzayda tarımın başlangıcı adına da önem taşıyan deney sonuçları, üniversitemizce kamuoyuyla paylaşılacak. İlklerin üniversitesi olan üniversitemiz, bir ilke daha imza atmanın bahtiyarlığını yaşıyor. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde Milli Uzay Programı ile bilimin ışığında Türkiye Yüzyılı’nı Türk bilim yüzyılı yapmak için daha çok çalışacağız” dedi.

    “Uzayda tarımı başlattık”
    Proje yürütücüsü Doç. Dr. Rengin Özgür Uzilday, “Alper Gezeravcı, uzay istasyonuna ilk gittiği gün deneyimizi kurmuştu. 10 günlük bir büyümenin sonrasında Türkiye’den giden tohumlar, ilk kez Uluslararası Uzay İstasyonunda yetiştirilmiş oldu. Böylelikle Türkiye’de ilk uzay tarımını da başlatmış olduk. Yetişen örneklerimiz, astronotumuz Alper Gezeravcı tarafından hasat edildikten sonra bir fiksatif solüsyonun içine yerleştirildi. O solüsyon içerisinde yer çekimsiz ortam koşullarını tamamen sabitledik. Daha sonra Uluslararası Uzay İstasyonunda eksi 80 derecede depolandı ve geldiği kapsülde yine aynı koşullarda dünyaya getirildi. En sonunda da Axiom-Space aracılığı ile bizlere kargo yoluyla ulaştırıldı” şeklinde konuştu.

    “Tarihi bir ana tanıklık ediyoruz”
    Tarihi bir ana tanıklık ettiklerini belirten Doç. Dr. Barış Uzilday da, “Tarihi bir ana tanıklık ettiğimiz için çok heyecanlıyız. Ülkemizin uzayda yetiştirdiği ilk bitkinin örnekleri kuru buz içerisinde bize ulaştı. Araştırmamızın pek çok farklı yönü var. İlk olarak halofit bir bitkinin kullanılması önemli. Bu bitki aynı zamanda ağır metal ve düşük sıcaklık dereceleri gibi farklı streslere tolerans gösteriyor. Bitkimiz ileride Ay veya Mars’ta tarım yapılmasına ve oradaki toprağın ıslah edilmesine öncülük edecek. Bundan sonraki aşamada bitkimizin öncelikle RNA’larını izole edeceğiz. Yerçekimsiz ortamda ve tuz koşulunda hangi genlerin ortaya çıktığını inceleyeceğiz. Çünkü bu koşullara bitkilerin adapte olmaları için farklı mekanizmalar var. Bu mekanizmalardan hangilerinin aktifleştiğini anlayabilirsek, ileride bunu tarım bitkilerine aktarma olasılığımız da olacak. Böylelikle uzayda daha ileriki zamanda kurulacak kolonilerde tarım yapmamızı kolaylaştıracak, ortama daha iyi uyum sağlamış bitkileri yetiştirmemize olanak sağlayacak” dedi.

  • Minik öğrenciler itfaiye araçlarını ve bitkileri yakından inceledi

    Minik öğrenciler itfaiye araçlarını ve bitkileri yakından inceledi

    Mehmet Nuri Efendi ve Atatürk İlkokulu’nda eğitimlerini sürdüren öğrenciler, itfaiye memurları ve sera çalışanlarını ziyaret etti. İtfaiye Müdürlüğü görevlileri tarafından karşılanan öğrenciler, burada yapılan çalışmalar hakkında bilgiler aldı, merak ettikleri konuları sorarak öğrenme imkanı buldu. İtfaiye Müdürlüğünde kullanılan araçlar hakkında da bilgi alan öğrenciler daha sonra Bilecik Belediyesi Park ve Bahçeler Müdürlüğü Sera alanını ziyaret ederek, buradaki çalışanlarla bir araya geldi.

    Yetiştirilen çiçek ve bitkiler hakkında bilgi alan küçük öğrenciler, kendi elleriyle çiçek dikerek, fotoğraf çektirdi, merak ettikleri soruların cevabını aldı.
    Renkli ve güzel görüntülerin oluştuğu ziyaret, öğrenci ve öğretmenleri tarafından büyük bir beğeniyle karşılandı.

  • “Değişen iklim şartları verimi düşüyor”

    “Değişen iklim şartları verimi düşüyor”

    Hem ekosistemi hem de insan yaşamını tehdit edici iklim değişikliğine sebep olan faktörlere değinen Prof. Dr. Ahmet Balkaya, “Doğal olarak gözlemlenen iklim değişikliklerinin yanı sıra, insan kaynaklı sera gazı salınımlarından doğan sıcaklık farkları, küresel atmosferin bileşiminde meydana gelen değişiklikleri ifade eder. Bu değişiklikler; fosil yakıtların kullanımı, arazi kullanımı değişiklikleri, ormansızlaştırma ve sanayi süreçleri gibi insan etkinlikleriyle atmosfere salınan sera gazlarının birikmesi sonucunda doğal sera etkisini kuvvetlendirerek dünya yüzeyinin ortalama sıcaklığında artışa neden olur. Küresel ısınma ile birlikte dünya genelinde taşkınlar, yangınlar ve kuraklık gibi doğal afetlerin sıklığı, etkisi ve süresinde artışlar gözlemlenmekte. Türkiye gibi Akdeniz Havzası’nda bulunan coğrafyaların ise kuraklık ve aşırı sıcak günlerin artması gibi etkilere önemli ölçüde maruz kalacağı öngörülmektedir. Bu durum hem ekosistemi hem de insan yaşamını tehdit etmektedir” diye konuştu.

    “Mevsimsel değişiklikler ekim planlamasında değişiklik oluşturuyor”

    Açık alanlarda yapılan tarımsal üretimde farklı bitki türleri ve çeşitleri için iklim koşullarına uygun tohum ekim planlamasının şart olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Ahmet Balkaya, “Değişen iklim koşulları, tohum ekim zamanlarında değişikliklere neden olabilir. Bu durum, tohum ekimi sonrasında olumsuz hava koşullarının bitkilerde erken çiçeklenme, sapların kırılması veya düşük verim gibi sorunlara yol açma riskini artırabilir. İklim değişikliği, su döngüsündeki ve sıcaklıklardaki değişiklikler ile mevsimsel kaymalar, tarım sektörünü doğrudan etkileyerek ekim planlamasının değişmesine neden oluyor. Bu değişiklikler ise üretim yerlerini, üretimi ve hayvancılığı etkiliyor. Aşırı hava olaylarının (extreme weather events) sıklığı, şiddeti ve artma olasılığı, tarımsal üretimde toplam ürünün azalışı riskini artırıyor ve gıda güvenliğini tehdit ediyor. Ayrıca, sıcaklık ve yağış düzeninin değişmesiyle tarımsal zararlıların yayılım alanları ve türlerinde artış yaşanması da bekleniyor” şeklinde konuştu.

    “Erken çiçeklenen ürünlerde verimlilik ve kalite azalıyor”

    Bitkilerin büyüme için toprak, su, ışık ve sıcaklığa ihtiyaç duyduğunu belirten Balkaya, “İhtiyaçlarını karşılayamamaları durumunda sıcaklık stresi yaşayan karnabahar brokoli ve turp gibi kışlık türlerin maruz kaldığı sıcaklık değişimleri, bu bitkilerin büyümesine engel oluyor. Bu durum, bitkilerin erken çiçeklenmesine neden olarak ürün kalitesini olumsuz etkileyebilir. Gevşek baş oluşumu, koflaşma, çatallaşma ve meyve çatlaması gibi sorunlar ortaya çıkabilir” ifadelerini kullandı.

    “Su stresine dayanıklı bitkilerin geliştirilmesi, su kullanım verimliliğinin arttırılmasından daha fazla önem taşıyor”

    Tarım ürünlerinde verimliliğin nasıl arttırılabileceğine ilişkin değerlendirmede bulunan Prof. Dr. Balkaya, şunları söyledi: “Tarımsal üretimde modern teknikler ve kültürel uygulamalar gelişse de biyotik (canlı) ve abiyotik (cansız) stres faktörleri hâlâ ciddi verim ve kalite kayıplarına neden oluyor. Dünya üzerindeki kullanılabilir alanlar incelendiğinde, kuraklık stresi yüzde 26’lık oranla en yaygın stres faktörüdür. Kuraklık, birçok bitki için üretimi sınırlayan ve biyoçeşitliliği etkileyen önemli bir çevresel faktör. Bu nedenle, kuraklığa dayanıklı genetik materyallerin belirlenip çeşit ıslahı programlarında değerlendirilmesi en etkili önlemdir. Toleransı yüksek genotiplerin seçilmesi ve buna uygun çeşitlerin geliştirilmesi, mevcut su kaynaklarının en etkin şekilde kullanılmasını sağlar, dolayısıyla kurak ve yarı kurak alanlarda üretimi arttırabilir. İklim değişikliğinin hızlanmasından ötürü su stresi üzerine yapılan araştırmaların önemi artmakta. Su stresine dayanıklı bitkilerin geliştirilmesi, su kullanım verimliliğinin arttırılmasından daha fazla önem taşıyor. Son yıllarda çeşit ıslahı çalışmaları sayesinde bitkilerin adaptasyon yetenekleri ve dayanıklılıkları göz önünde bulundurularak değişen koşullara uyum sağlayan çeşitler geliştirilmekte.”

  • Pırasa deyip geçmeyin

    Pırasa deyip geçmeyin

    Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aysun Bay Karabulut, özellikle kış aylarının da bolca tüketilen pırasanın insan sağlığına bilinmeyen faydalarını sıraladı.
    Pırasanın allium yani aslında soğan sarımsak ailesinden geldiğini ve özellikle Orta ve Doğu Akdeniz bölgesinde yetiştiğini belirten Prof. Dr. Karabulut, pırasanın kökeni ve yetiştiriciliğinin çok eskilere dayandığını dile getirdi.

    Binlerce yıllık bir mutfak geçmişi olan pırasanın Mısırlılar ve Mezopotamyalılar gibi antik medeniyetler tarafından da yetiştirildiğine dikkat çeken Karabulut, “Zamanla Avrupa’nın çeşitli bölgelerine yayılmış ve çeşitli bölgesel mutfaklarda önemli bir yer edinmiştir. Günümüzde pırasa, dünyanın birçok yerinde yetiştirilmekte olup hafif soğan tadı ve yemek pişirme çeşitliliği nedeniyle tercih edilmektedir. Akdeniz kıyısında yetiştirildiği bilinmekte olup özellikle nemli toprakta yetiştiğine dair bulgular çöl ikliminde de rahatlıkla yetişiyor. Farmakoloji ve ilaç biliminde sakinleştirici özelliği olan opiadlara benzeyen bir madde içerdiğini savunan özelikle Romalılar döneminde uykuyu kolaylaştırması için pırasayı yemeklerin sonunda yiyorlardı. Bu şekilde rahatlıkla uykuya daldıklarını bildirmişlerdir” dedi.
    Dünya çapında yaygın olarak baharat ve çeşni olarak yetiştirilen pırasanın sağlık açısından uçucu yağlar gibi ikincil metabolitler de içerdiğini ifade eden Karabulut, “Polisakkaritler, fenoller ve diğer kükürt içeren bileşikler. Bu aktif maddeler soğangiller bitkilerine sadece eşsiz bir koku vermekle kalmaz, aynı zamanda koku sağlar. Farklı soğansı bitkilerinin benzersiz kokusu temel olarak başlıca alliin ve izoalliin olan farklı sistein öncüleri içerir.
    Organik sülfitler bitkilerde bulunan ana biyoaktif bileşenlerden biridir ve kükürt içeren sebzelerin tüketiminin insan sağlığı üzerinde olumlu etkisi vardır. Zengin organik sülfitleri ile bilinir” ifadelerine yer verdi.

    Sağlığa faydaları oldukça fazla

    Kalorisi düşük olan Pırasanın C, K ve beta-karoten vitaminleri gibi mükemmel bir Sülfit içeren antioksidan kaynağı olduğunu da kaydeden bitkilerin Profesörü Aysun Bay Karabulut, “Pırasa Antiinflamatuar özelliklere sahip olması nedeniyle yaşlanmayı geciktiren özelliklere sahiptir. Göz sağlığını koruma özelliği olarak özeliklle Karotenoidler arasında zeaksantin içerdiği K vitamini aracılı olduğu düşünülmektedir. Katarakt riskini ve yaşa bağlı makula dejenerasyonunu korur. Sağlıklı kemikleri korur ve osteoporoz riskini azalttığı bilimsel çalışmalarda geçmektedir. Pırasa kalbiniz için sağlıklıdır ve kalp atış hızınızın azalmasına katkıda bulunur. İyi bir folat ve B6 kaynağıdırlar. Felç riskini azalttığını da not edelim. Homosistein düzeylerini dengede tutmaya çalışarak, damar hasarı ve kan pıhtılarının oluşumunu azaltarak arterlerin daralmasını önler
    Kaempferol içeriği nedeniyle, vücudun tetikleyici bir gaz olan nitrik oksit üretmesine yardımcı olur. Böylece atardamarların gevşemesini ve genişlemesini sağlayarak kan basıncını düşürür ve kan dolaşımını da düzenler. Pırasadaki diğer B vitaminleri arasında tiamin (B1), riboflavin (B2), niasin (B3) ve daha küçük miktarda pantotenik asit vitaminleri de bulunur.
    Pırasa içerisinde beta karoten ve C vitamini içeriği çok yüksektir” şeklinde konuştu.

    Cilt sağlığı için birebir

    Antioksidan kaynağı olarak da bilinen pırasanın cilt sağlığında faydalı etkileri olduğunun da altını çizen Karabulut, cildin maruz kaldığı zararlı UV ışınlarını engellediğinden kozmetolojide de kullanımı yaygın olan pırasanın özellikle maske, temizleme ve arındırma işlemleri için kullanıldığını belirtti.

    Kanser riskini azaltıyor

    Pırasanın, yüksek kükürt içeriği ve glutatyon nedeniyle kanser riskini de azalttığını da ifade eden Prof. Dr. Karabulut, “Diğer allium sebzeleri gibi pırasa da kükürt içeriğinden dolayı kanser özellikle meme ve kolorektal kanser riskini azaltır. Ayrıca pırasa vücudumuzu besleyen diyet lifi içerir. Sağlıklı bağırsak florasının güçlendirilmesine katkıda bulunur. Pırasa yüksek demir ve barsak florası için faydalı lütein içeriyor. Özellikle biyokimyasal olarak incelendiğinde yüksek demir içeriği nedeniyle hemolitik anemi dediğimiz kansızlığı da önler.
    Dokulara giden oksijen ve düzenleme için önemli olan manganez sinir fonksiyonunu dengeler. Pırasa aynı zamanda potasyum da içerir Sodyum oranının düşük olması kan basıncını düşürmeye yardımcı olur” dedi.
    Pırasanın inanılmaz derecede dayanıklı olması ile kış aylarının sebzesi olarak bilindiğini belirten Karabulut, ancak pırasanın sonbahar ve bahar aylarında da yetiştirildiğini söyledi.

    Pırasanın tüketilmesi sırasında dikkat edilmesi gereken hususlar

    Pırasanın pek çok vitamin ve minerali barındırdığını da dile getiren Karabulut, düzenli ve doğru miktarda tüketildiği takdirde sağlığa faydalı olduğunu kaydetti. Ancak her besinde olduğu gibi pırasada da fazla tüketimin istenmeyen sorunlara yol açabileceğini ifade eden Prof. Dr. Karabulut, “Pırasa hem güçlü bir idrar söktürücü hem de sindirim sistemini düzenleyen bir besindir. Eğer pırasa gerektiğinden fazla tüketilir ise vücuttaki sıvı kaybında problem yaşanır. Bunun yanı sıra sindirim sisteminin daha hızlı çalışmasına neden olur. Bu da ishale yol açar. Bu yüzden pırasa tüketiminde yeterli miktarı aşmamaya dikkat etmelisiniz” diye konuştu.

  • Tıbbi aromatik bitki üretimi artıyor

    Tıbbi aromatik bitki üretimi artıyor

    Samsun Büyükşehir Belediyesi, kentte tarımın gelişmesi, çiftçi sayısının ve üretilen ürün miktarının artırılması amacıyla yaptığı çalışmalara aralıksız devam ediyor. Bu kapsamda Orta Karadeniz Kalkınma Ajansı ile ortak yürütülen ‘Tıbbi Aromatik Bitkilerin İhracatının Geliştirilmesi Eğitimi Projesi’ ve ‘Tıbbi ve Aromatik Bitki Yetiştiriciliğinin Yaygınlaştırılması Projesi’ ile Doğu Karadeniz Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı (DOKAP) iş birliğiyle gerçekleştirilen Tıbbi ve Aromatik Bitkilerde Hasat Kurutma ve İşleme Faaliyetlerinin Geliştirilmesi Projesi kapsamında çalışma yapıldı. 3 proje kapsamında kentte 2022-2023 yıllarında 134 çiftçiye 603 dekar alanda, 1 milyon 140 bin adet fide, 28 bin adet fidan ve 5 adet makine ekipman desteği verildi. Lavanta, adaçayı, ekinezya, kekik, aronya, kuşburnu, sumak bitkileri için yapılan desteklemeler Samsun’un Bafra, Kavak ve 19 Mayıs ilçelerinde yoğunlaştırıldı. Yine uygulanan eğitim projeleri kapsamında da 88 çiftçiye tıbbi aromatik bitkiler konusunda eğitim verildi.

    Yüksek kaliteli üretim ile gelirleri artacak

    Samsun’un Türkiye’nin en önemli tarım kentlerinden biri olduğunu belirten Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Demir, “Kentimizde tarımın daha da gelişmesi için Tarımsal Hizmetler Dairesi Başkanlığı ekiplerimiz yoğun bir çalışma yürütüyor. Özellikle tıbbı ve aromatik bitkiler konusunda kentimizin çok önemli bir potansiyele sahip. Bu potansiyeli ortaya çıkarıp geliştirmek için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. OKA ve DOKAP iş birliğiyle yürüttüğümüz projelerle çiftçilerimizi bu alanda destekliyoruz. Samsun’da kırsal kalkınmayı desteklemek, katma değerli üretim yapısına geçişte bölge için stratejik ve kritik sektör olarak belirlenen tıbbi ve aromatik bitkiler bizim çok önem verdiğimiz bir konu. Bu bitkilerin bilinirliliğinin artırılmasına yönelik çalışmalarla, uygulamalı alanda model ve iyi uygulama örnekleri ile uzun vadede çiftçilerimizin istenilen kalite ve verimde üretim yapmasına imkan sağlayarak gelirlerini artırmayı hedefliyoruz” dedi.

    Dikim alanı yüzde 85 arttı

    2022 TÜİK verilerine göre Samsun’da 943 dekar alanda tıbbi ve aromatik bitki yetiştiriciliği yapıldığını belirten Başkan Demir, “Büyükşehir Belediyesi olarak 17 çeşitte 2020 yılından bu güne kadar toplam 708 dekar alanda çiftçilerimize destek verdik. 2022-2023 yıllarında yürütülen projelerimiz kapsamında ise 603 dekar alanda tıbbi aromatik bitkilerin dikimi yapıldı. Bu da ilimizdeki dikim alanlarını yüzde 85 oranında artırdığımızı gösteriyor. Samsun tıbbi aromatik bitki üretiminde cazibe merkezi haline geliyor” şeklinde konuştu.

  • Bitkisel üretim arttı

    Bitkisel üretim arttı

    Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2023 yılı Bitkisel Üretim İstatistikleri’ni paylaştı. Buna göre, üretim miktarları, 2023 yılında bir önceki yıla göre tahıllar ve diğer bitkisel ürünlerde (yem bitkileri hariç) yüzde 10,3; sebzelerde yüzde 0,6; meyveler, içecek ve baharat bitkilerinde yüzde 2,3 oranında arttı. Buna göre 2023 yılında tahıllar ve diğer bitkisel ürünlerde 77,7 milyon ton; sebzelerde 31,8 milyon ton; meyveler, içecek ve baharat bitkilerinde 27,4 milyon ton üretim gerçekleşti.

    Tahıl üretimi 2023 yılında bir önceki yıla göre arttı

    Tahıl ürünleri üretim miktarları 2023 yılında bir önceki yıla göre yüzde 9,1 oranında artarak yaklaşık 42,2 milyon ton olarak gerçekleşti.
    Bir önceki yıla göre, buğday üretimi yüzde 11,4 oranında artarak 22 milyon ton, arpa üretimi yüzde 8,2 oranında artarak 9,2 milyon ton, çavdar üretimi yüzde 11,7 oranında artarak 305 bin ton, yulaf üretimi yüzde 12,3 oranında artarak 410 bin ton oldu.
    Kuru baklagiller grubunda nohut, kuru fasulye ve kırmızı mercimek üretimi sırasıyla 580 bin ton, 240 bin ton ve 424 bin ton oldu. Yumru bitkilerden patates ise bir önceki yıla göre yüzde 9,6 oranında artarak 5,7 milyon ton üretildi.
    Yağlı tohumlardan soya üretimi yüzde 11,3 oranında azalarak 137,5 bin ton, ayçiçeği üretimi ise yüzde 13,8 azalarak yaklaşık 2,2 milyon ton oldu.
    Şeker pancarı üretimi yüzde 22,1 oranında artarak 23,5 milyon ton olarak gerçekleşti.

    Sebze üretimi 2023 yılında bir önceki yıla göre arttı

    Sebze ürünleri üretim miktarı 2023 yılında bir önceki yıla göre yüzde 0,6 artarak yaklaşık 31,8 milyon ton olarak gerçekleşti.
    Sebzeler grubu ürünlerinden domateste yüzde 2,3, kuru soğanda yüzde 10,6, salçalık kapya biberde yüzde 8,2 oranında üretim artışı; karpuzda yüzde 7,3, kavunda yüzde 11,6, hıyarda yüzde 3,4 oranında üretim azalışı oldu.

    Meyve üretimi 2023 yılında bir önceki yıla göre arttı

    Meyveler, içecek ve baharat bitkileri üretim miktarı 2023 yılında bir önceki yıla göre yüzde 2,3 oranında artarak yaklaşık 27,4 milyon ton olarak gerçekleşti.
    Meyveler grubunda, bir önceki yıla göre elmada yüzde 4,5, zeytinde yüzde 48,9 üretim miktarı azaldı. Şeftali ve nektarin toplamında yüzde 6,8, kirazda yüzde 12,3, vişnede yüzde 19,5 oranında üretim arttı.
    Turunçgil meyvelerinden mandalinada yüzde 58,3, portakalda yüzde 74,8, limonda yüzde 75,8 oranında üretim artarken, sert kabuklu meyvelerden fındıkta yüzde 15,0, Antep fıstığında yüzde 26,4 oranında üretim azaldı. Cevizde ise yüzde 7,5 oranında üretim arttı.
    Muz üretiminde yüzde 6,7 oranında azalış gerçekleşti.

    Süs bitkileri üretimi 2023 yılında bir önceki yıla göre arttı

    Süs bitkileri üretim miktarı 2023 yılında bir önceki yıla göre yüzde 4,0 oranında arttı.
    Süs bitkileri üretimi içinde kesme çiçeklerin yüzde 65,3, diğer süs bitkilerinin ise yüzde 34,7’lik bir paya sahip olduğu görüldü.
    Bir önceki yıla göre kesme çiçek üretiminde yüzde 0,8 azalış, diğer süs bitkileri üretiminde ise yüzde 14,5 oranında artış gerçekleşti.

  • Sabah saatlerinde bitkiler beyaza büründü

    Sabah saatlerinde bitkiler beyaza büründü

    Eskişehir’de etkili olan yoğun kırağı sonrası park ve bahçelerdeki bitkilerin buz tutmasına sebep oldu.

    Kentin yüksek kesimlerinde eksi dereceye kadar düşen sıcaklıklar, ağaçların yapraklarından yerdeki otlara kadar her şeyin buz tabakasıyla kaplanmasına neden oldu.

    Ağaçların yaprak ve dalları ile otlar üzerinde oluşan kırağı güzel manzaralar oluşturdu.

  • Dal ve bitki gübreye dönüşüyor

    Dal ve bitki gübreye dönüşüyor

    Çayırova Belediyesi, atıkların geri dönüşümü ve organik gübre üretimi açısından önemli bir çalışmayı sürdürüyor. Çayırova Belediyesi Park ve Bahçeler Müdürlüğü’ne bağlı ekipler, budama döneminde ortaya çıkan dal ve bitki atıklarını kompost gübreye dönüştürüyor. Kasım-mart ayını kapsayan budama dönemi içerisinde ortaya çıkan dal ve bitki atıkları, özel budama makinesinden geçirilerek, öğütülme işlemine tabi tutuluyor. Bu işlemin ardından açılan kompost çukurlarına doldurulan atıklar, çeşitli kontrollere tabi tutularak belirli aralıklarla karıştırılıyor ve kompost gübre oluşumu sağlanıyor.

    Elde edilen kompostla beraber, Çayırova Belediyesi hem ortaya çıkan dal ve bitki atıklarını doğaya yeniden kazandırmış oluyor, hem de tasarruf elde edilmiş oluyor. Park ve Bahçeler Müdürlüğü’ne bağlı ekiplerin saha çalışmalarında ihtiyaç duyduğu gübre bu şekilde üretilirken, Çayırova Belediyesi’nin imkanı ile üretilen gübre, fidan dikimleri başta olmak üzere, parklarda, kavşak peyzajında ve birçok alanda kullanılıyor. Yılda elde edilen 200 metreküplük kompost gübreden 110 bin TL tasarruf elde ediliyor.

  • Bu kumsalda 200 tür bitki yetişiyor

    Bu kumsalda 200 tür bitki yetişiyor

    Türkiye’nin 14 kilometrelik en uzun sahili olan Samandağ’da kumsal birçok canlı türüne ev sahipliği yapıyor. Bozulmamış doğası ve el değmemiş doğal yaşam alanları bulunan Samandağ sahilinde 200 tür de bitki yetişiyor. Samandağ kıyı kumullarında tespit edilen türlerden bazıları alan boyunca az rastlanırken, bazı bitki türleri alan boyunca sıklıkla görülüyor. Samandağ kumsalında; sahil çoban değneği, rahip biberi, İzmir ılgını, sahil andız otu, inceçim, sahil ayrıkotu, yalancı gebre, kum zambağı, sabah sefası, devedikeni ve deniz rokası gibi karakteristik kıyı kumul bitkileri alan boyunca yoğunlukta. Bölge halkı tarafından toplanan kaya koruğu taze sürgünleri salata ve turşu yapımında tercih ediliyor.

    “Bitkilerin üzerinde kum biriktikçe bitkiler uzamaya devam eder”

    Biyolog Dr. Samim Kayıkçı, kıyı kumul bitkilerinin dayanıklılığına dikkat çekerek, “Kıyı kumul bitkilerinin yüksek tuzluluk, besin maddelerinin azlığı, yüksek sıcaklık, yüksek güneş ve denizden o rüzgarlarla sürüklenen kumların o fiziksel şiddetine inanılmaz dayanıklı türlerdir. Bitkilerin üzerinde kum biriktikçe bitkiler uzamaya devam eder. Kıyı kum bitkilerinin böyle bir özelliği var, dolayısıyla mesela kumdaki bir kum zambağını sökmeye kalkarsanız onun soğanın çok derinlerde olduğunu fark edeceksiniz. Yıllar içerisinde Samandağ kıyı kumulları üzerinde çeşitli olumsuz etkiler olmuş. Uzun zamanlar burası kum ocağı olarak kullanılmış. Saman eski evlerin büyük oranda deniz kumundan yapılmıştır. Bu da buradaki vejetasyonun bozulmasına sebep oldu. Zaman içerisinde belirli yerlerde hala bu vejetasyonun bozuk olduğunu görebiliyorsunuz” ifadelerini kullandı.

    “Bitki örtüsü ne kadar sağlam ve sağlıklı olursa diğer canlıları da burada görmemiz imkanlı olacak”

    Ekosistemin devamlılığı açısından doğanın önemine değinen Kayıkçı, “Kumul bitkilerinin daha çok olmasını beklerdik fakat insanların olumsuz etkiler ve buradaki özellikle gerideki kumullarının hepsinin tarım arazisine ve betonlaşmaya açılmış olmasından kaynaklı olarak tür sayısı biraz az kalmış. Kumsalda bulunan 200 tür bitki kaydı var ama bu da önemli bir şey çünkü kıyı kumul bitkileri çok hassas bitkiler ve bunlar kum dışında hiçbir yerde yaşamını sürdüremez. Bir kum zambağını gidip bir dağın başında göremiyorsunuz ya da burada kıyı kumullarını özgü olan kum sütleğeni, kum dikeni ve sahil tere otu gibi türlerin gidip başka bir yerde görme şansınız yok. Dolayısıyla buradaki bitkiler çok önemli oluyor. Korunması gerekiyor ve bitkilerin sadece doğayı korumak ya da doğada bu ekosistemi beslemek dışında insanlar tarafından farklı farklı kullanımları var. Bunlarla ilgili çok fazla yayın yapılmış. Tıbbi olarak, besin olarak ve kozmetikte kullanılmakta bu bitkiler. Ama işte bu bitkilerinin üzerine çok fazla araştırma yapılmamış. Bunlar aslında bizim genetik kaynaklarımız ve bu genetik kaynakları belki de ileride yapılacak araştırmalar sonucunda belki de birçok hastalığın tedavisinde kullanılabilecek ya da farklı alanlarda kullanım alanı olabilecek.

    Dolayısıyla bu bitkileri bu şekilde değerlendirmek lazım. Bizim doğa zenginliğimiz var ve bu doğa zenginliğinde bir ekonomik potansiyel de var açıkçası. Ekosistemin sürdürülebilirliği ya da oluşumuyla ilgili sadece bitkiler olarak değerlendirmemek gerekiyor. Bitkiler kelebeklerle, böceklerle, kuşlarla ve sürüngenlerle birlikte hepsi birer ekosistem. Burada bulunan bitki örtüsü ne kadar sağlam ve sağlıklı olursa diğer canlıları da burada görmemiz imkanlı olacak. Bunun için buranın sağlıklı ve temiz olması lazım. Bütün bunları sağlarsak aslında biz çocuklarımıza güzel bir gelecek bırakırız” dedi.