Etiket: bursa milletvekili

  • Bursa Milletvekili Vahapoğlu’ndan Karagöz-Hacivat çağrısı

    Bursa Milletvekili Vahapoğlu’ndan Karagöz-Hacivat çağrısı

    MHP Bursa Milletvekili Dr. Mustafa Hidayet Vahapoğlu, mobil teknolojilerin gelişimiyle birlikte sadece Ramazan eğlencelerine sıkıştırılıp, ışığını kaybeden geleneksel kültürümüzün bir parçası Karagöz oyunu için ilgili bakanlıkları ilave tedbir almaya çağırdı.

    Milletvekili Vahapoğlu, Türkistan’dan Anadolu’ya, Balkanlara kadim kültürümüzün miraslarından Hacivat-Karagöz Oyununun günümüzdeki durumunu, TBMM gündemine taşıdı. Karagöz oyununun sadece Bursa ve Türkiye’ye değil, bir Türk sanatı olarak bütün dünyaya mal olduğunu vurgulayan Milletvekili Vahapoğlu, TBMM kürsüsünden şu konuşmayı yaptı:

    “Geleneksel mizah tiplemelerinin en önemlilerinden biri Karagöz oyunudur. Karagöz gölge oyununun sosyal ve kültürel olarak kalite şehri Bursa’mız ve ülkemiz açısından önemli bir yeri vardır. Evrensel miras olarak kabul edilen ve UNESCO’nun somut olmayan dünya kültür mirası listesinde yer alan Karagöz sanatının unutulmaması için özel tedbirler geliştirilmesi gerekmektedir. Karagöz oyununu yaşatmak, gelecek nesillere aktarmak ve uluslararası sahada hak ettiği yeri bulması için Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Millî Eğitim Bakanlığı’nca ilave tedbirler alınması gerekmektedir.”
    Konuyla ilgili genel kurulun sonrası bir açıklama yapan TBMM Milli Savunma Komisyonu ile Güvenlik ve İstihbarat Komisyonu Üyesi MHP Bursa Milletvekili Dr. Mustafa Hidayet Vahapoğlu, gelişen dijital teknolojiyle beraber değişen eğlence-oyun anlayışı karşısında geleneksel gölge oyununun ayakta kalmasının çok zor olduğunu ifade etti. Türkiye’de Batılı anlamda tiyatro kavramının Tanzimat ile birlikte tanındığını hatırlatan Vahapoğlu, “Tanzimat öncesi Türk toplumunun Türkistan’dan beri bildiği tiyatro, seyirlik oyun ya da temaşa sanatıdır. Bu sanatın en önemli parçası da sadece görselliğiyle değil doğaçlama yani söz sanatının icrasını gerektiren Hacivat-Karagöz olarak bildiğimiz oyundur” dedi.

    Evliya Çelebi’nin Selçuklular döneminde yaşadığını öne sürdüğü Karagöz ve Hacivat tiplemesinin bir gölge oyunu olarak ilk kez Bursa’da perdelendiğini hatırlatan Milletvekili Vahapoğlu, “14. yüzyılda Sultan Orhan döneminde yaşadığı bilinen ve Karagöz-Hacivat’ın piri olarak kabul edilen Bursalı Şeyh Küşteri’den bugüne bu topraklarda asırlardır yaşattığımız kadim sanat dalımız, son yıllarda sadece Ramazan aylarına sıkıştırılmaya başlandı. Hatta Ramazan etkinliklerinde de eskisi gibi yer almıyor. Bu kıymetli kültür mirası her geçen gün ışığını yitiriyor. Karagöz’ümüzü dünyaya tanıtmak, Anadolu’muzun kültürel alaşımını bütün renkleriyle dünyaya anlatmak bir yana Karagöz’ümüzü, dijital oyunların bağımlısı haline gelen çocuklarımızla mutlaka buluşturmalıyız” diye konuştu.

    Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür” sözlerini hatırlatan Milletvekili Vahapoğlu, “Cumhuriyetin ilk yıllarında olduğu gibi bugün de geleceğin Türkiye’si için öngörülen kültür, millî köklere dayanan kültürdür. Bu nedenle hem Kültür ve Turizm Bakanımız Sayın Mehmet Nuri Ersoy, hem de Millî Eğitim Bakanımız Sayın Mahmut Özer gibi Bursa Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Alinur Aktaş bu önemli konuyu mutlaka dikkate alacaklardır” şeklinde konuştu.

    Milletvekili Vahapoğlu, ayrıca geleneksel Karagöz oyununun ışıltısını yeniden canlandırmak ve kadim sanatımızı hak ettiği yere taşımak için Karagöz ve Kukla Oyunları Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin kuruluşunu tamamlayan Bursa Uludağ Üniversitesi yönetimine de teşekkür etti.

  • CHP’li Sarıbal iktidarın tarım politikasını eleştirdi

    CHP’li Sarıbal iktidarın tarım politikasını eleştirdi

    Beyaz altın olarak bilinen başta tekstil endüstrisinin olmak üzere 60’tan fazla endüstri ürününün hammaddesi olan pamuk hasadı başladığını ama alım fiyatının maliyetinin altında kaldığını aktaran Sarıbal, şunları söyledi:

    Pamuğun kilosu en az 20 lira olmalı

    “AK Parti döneminde pamuk ekim alanları 2002 yılına göre 2020 yılında yüzde 50 azalmıştı. 2020 yılından sonra ülkemizde ve dünyada pamuk fiyatlarının yükselmesi ile ülkemizde ekim alanları arttı. 2020 yılında 3,6 milyon dekar, 2021 yılında 4,3 milyon dekar, 2022 yılında, tahmini yaklaşık 5 milyon dekar alanda pamuk üretimi yapıldı. Üretim alanlarındaki artış rekolteye de yansıdı. 2020 yılında 1,8 milyon ton olan pamuk rekoltesi 2021 yılında 2,3 milyon tona çıktı. Bu yıl da 2,5 milyon ton pamuk üretimi beklenmektedir.

    Artan bu üretime rağmen ülkemiz tarımsal ürünler içerisinde en fazla pamuk ithalatına para ödemektedir. 2003 yılından bugüne kadar 16,4 milyon ton pamuk ithalatına 28,7 milyar dolar para ödendi.

    Bir kilo pamuk tarlada yaklaşık 15 liranın üzerinde ama açıklanan fiyat 13-14 lira. Üreticiler bu fiyatlarla nasıl tekrar ekim yapsın? Mazot fiyatı 4 kat, taban gübresi 4-5 kat ve elektrik fiyatı da artmış, niye eksin? Eğer pamuğun kilosu 20 liranın altında olursa gelecek yıl pamuk ekimi azalacaktır. 15 liraya mal olan pamuğu siz 13-14 liraya alıyorsanız onu sürdüremezseniz. Pamuk üretiminde çiftçinin zarar etmeyeceği bir fiyat olmalı. Çiftçinin cebine toplamda 20 liranın altında para girmemeli. Pamuk üretiminde kota tamamen kaldırılmalı. Çiftçi ne kadar getiriyorsa o alınmalı. Ayrıca pamuğun kilosuna 1 lira 10 kuruş olarak ödenen fark ödeme desteğinin en az 2,5 liraya çıkartılı ve pamuk alımı yapan kooperatif, birlik ve küçük tüccarlara Ziraat Bankası üzerinden sıfır faizli kredi desteği verilerek piyasayı regüle etmesi sağlanmalıdır.”

    Ülkeyi şeker krizine soktular

    Hasadı devam eden şekerpancarında da fiyatların çiftçinin beklentilerinin altında olduğunu ifade eden Sarıbal, şekerpancarı üretiminde de ciddi politik hataların yapıldığını söyledi.

    Geçen yıl 18 milyon ton şekerpancarı üretildiğini ve bu yıl ise 19 milyon ton olması beklendiğini belirten Sarıbal, “Geçen yıl üretimin düşük olması ülkemizi şeker krizine sokmuştu. Üstelik bu beceriksiz yönetim yüzünden ithalatçı olduğumuz şekerde içerideki 297 bin ton şekeri 129 milyon dolara sattık. Bu yıl ise onun sonucu olarak ilk 8 ayda 295 bin ton şekere 211 milyon dolar para ödedik. Biz geçen yıl 15 kasımda şeker ihracatının durdurulması gerektiğini ifade etmiş ve hükümetin tedbir alması yönünde çağrı yapmıştık. Aralık sonunda hükümet nihayet şeker ihracatını durdurdu ama geç kalındı. Son bir yılda şeker fiyatları %300 oranında arttı. Elindeki 297 ton şekeri 129 milyon dolara satan hükümet, şekerdeki fiyat artışının önüne geçmek için 400 bin ton şekerin ithal edilmesi için izin verdi. Yılbaşından bugüne kadar ithal edilen yaklaşık 300 bin ton şekere 211 milyon dolar ödendi” dedi.

    Fiyatlar maliyetin altında

    Pamukta olduğu gibi şekerpancarı alım fiyatının maliyetlerin altında kaldığını vurgulayan Sarıbal, “Bugün şekerin dekara maliyeti 6 bin 500 lira ile 7 bin lira arasındadır. Türkşeker, bu sezon için şeker pancarı alım fiyatına ton başına 1450 lira olarak belirledi. Ülkemizde dekara şeker verimi ortalama 6 ton olup, 6 tonun altında üretim yapan her çiftçi bu alım fiyatı ile zarar etmektedir. 6 ton üzerinde üretim yapan çiftçimiz ise ancak ayakta kalabilmektedir. Bir sonraki üretim sezonu için teşvik edici bir fiyat değildir” diye konuştu.

    İthal edilen şeker, fabrikaların satış değerinden fazla

    AK Parti döneminde 10 şeker fabrikasının 682 milyon dolara özelleştirilerek satıldığını hatırlatan Sarıbal şöyle devam etti:

    “AK Parti döneminde şeker ithalatına ödediğimiz para 10 tane şeker fabrikasının özelleştirmesinden elde edilen paranın iki katından fazladır. AK Parti iktidarları döneminde ithal edilen 1,7 milyon ton şeker ithalatına 873 milyon dolar para ödendi. Ayrıca şekerin yan ürünü olan 5,3 milyon ton melas ithalatına ise 788 milyon dolar ödendi. Sadece bu iki ürün için AK Parti döneminde 1 milyar 660 milyon dolar ödeme yapıldı. Paranın korkunçluğuna bakar mısınız?

    AK Parti’nin temsilcileri her ağızlarını açtığında “yerli – milli” diyor ama işte faturası bu. Bundan daha büyük ihanet mi olur? Ülkemize yetecek kadar pamuk ve şeker üretme imkanı varken ithalatı tercih ediyorlar.”

    Çiftçi borcu 242 milyar lirayı geçti

    TBMM’deki basın açıklamasında çiftçi borçlarını da gündeme getiren Sarıbal, AK Parti’nin iktidara geldiği dönemde kayıtlı 2 milyon 700 bine yakın çiftçinin bankalar olan borcunun sadece 2,4 milyar lira iken bugün 2 milyon 100 bin civarında olan çiftçilerin sadece bankalara borcunun 242 milyar lirayı geçtiğini söyledi. “AK Parti iktidarı döneminde çiftçi sayısı düşerken borcu 101 kat arttı” diyen Sarıbal, “Son bir yılda çiftçinin borcu 97 milyar lira artmış. Çiftçi üretim maliyetlerinden kaynaklanan açığını borçlanarak sürdürmektedir.

    Tarım Kanunu 21. Maddesine göre Gayrisafi Milli Hasılanın (GSMH) %1’den az olmamak üzere çiftçiye destek verilmesi gerekirken, yasanın yürürlüğe girdiği 2007’den bugüne bu oranın yarısını bile çiftçiye ödemediler. Tarım Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten bugüne çiftçilere ödenmeyen destek miktarı toplamı 327 milyar liradır” dedi.

    Bu kötü gidişi düzelteceğiz

    Sarıbal, 2017’den önce her yıl şubat, mart, nisan aylarında açıklanan Tarımsal Desteklemeler Tebliği’nin hala açıklanmadığını söyledi. Tebliğin yayınlanmamasından en fazla etkilenen kesimin ise besiciler olduğunu kaydeden Sarıbal, sözlerini şöyle tamamladı:

    “Yani çiftçi besliyor. Belirli bir ağırlığa geldikten sonra kasaba ve Et Balık Kurumuna götürüp kestiriyor. 2011 yılında kasaplık hayvan başına 250 lira destekleme yapılmış. 2011 yılında etin kilosu 15 liraydı. Kesilen hayvanlardan %1 stopaj alınıyor. Etin kilosu 15 lira, 250 lira destekleme yapıldığında 40-45 lira stopaj çiftçiden kesiliyor. 2011 yılında çiftçinin cebine 205 lira çiftçinin cebine giriyordu. Bugün de destekleme 250 lira. Et kesimi 100 lira. Bir dana 300 kilo geldiğinde yaklaşık 30 bin lira gelir elde ediliyor. 30 bin liranın stopajı 300 lira ediyor. Ödenen destek ise 250 lira. Çiftçi neden 50 lira zarar etsin. Bu durumda ne oluyor, kesimler başka yerlere yapılıyor. Çiftçi zorlanıyor. 2011 yılından bugüne kadar hiç değişme olmamış. Kasaplık dana kesim desteğinin en az 1500 lira olması lazım ki 2011 yılının desteklemesine denk gelsin. Bu olmazsa çiftçi birliklere gitmiyor. Yasal olmayan kesimlere gidiyor.

    Bir başka sorun ise süt inekleri kesime gitmeye devam ediyor. Süt inekleri kesime gitmeye devam ederse yarın bırakın kasaplık danayı ne dişi dana ne erkek dana bulabileceğiz ne de sağılacak süt ineği bulabileceğiz.

    Kısacası AK Parti iktidarı tarımı çökertmeye devam ediyor. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak yaşanan bu temel sorunların tümünü gidereceğiz. Bu ülkede çiftçinin zarar etmeyeceği, çiftçinin güleceği, üreticinin insanca yaşayacağı, insanca işine sahip olacağı ve tüketicinin istediği miktarda ürüne ulaşacağı yeni bir düzeni hep birlikte kuracağız.”

  • Otobüs kazaları TBMM gündeminde

    Otobüs kazaları TBMM gündeminde

    Verdiği önergede Aydın, 2022 Temmuz Ayı’nda 41.763 trafik kazası meydana geldiğini ve bu kazaların 33 bin 116’sının yerleşim yerinde, 8 bin 647’sinin ise yerleşim dışında olduğunu söyledi. Emniyet Genel Müdürlüğü rakamlarına göre 2022 Temmuz Ayı’nda 260 vatandaşımızın hayatını kaybettiğini ve 30 bin 297 vatandaşımızın yaralandığını belirten Aydın, Temmuz Ayı’nda meydana gelen kazaların 409’unun yolcu otobüsü olduğunu kaydetti.

    “BİR AY İÇİNDE 409 OTOBÜSÜN KAZA YAPMASI NASIL AÇIKLANMALI?”

    2022 yılının ilk yedi ayında toplam otobüs kaza sayısının 3 bin 345 olduğuna dikkat çeken Erkan Aydın, Bakan Soylu’ya şu soruları yöneltti:

    “Trafik kazalarının yeniden artmasının gerekçesi nedir? 2022 Yılı Temmuz Ayı’nda kaza sayısı neden artış gösterdi. Bir ay içinde 409 otobüsün kaza yapması nasıl açıklanmalı? Otobüs şirketleri ve şoförleri yeterince denetleniyor mu? Bu konuda yeni önlemler alınması konusunda bir çalışmanız var mı?”

     

  • CHP’li Özkan: “Bursa susuz kalabilir”

    CHP’li Özkan: “Bursa susuz kalabilir”

    TBMM’ye Meclis Araştırma Önergesi veren Yüksel Özkan, haziran ayında Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı, Uludağ Üniversitesi, Bursa Teknik Üniversitesi, Devlet Su İşleri Bölge Müdürlüğü, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Müdürlüğü, Tarım ve Orman İl Müdürlüğü, BUSKİ yetkilileri ve akademik odaların temsilcilerinin yer aldığı bir toplantıda, Bursa’nın nüfusunun 3 milyonu geçtiğini ve kentin su sıkıntısı yaşayacağının açıklanması üzerine konuyu Meclis gündemine taşıdı.

    BURSA SUSUZ KALABİLİR

    Yüksel Özkan, BUSKİ yetkililerinin kentin içme suyunun büyük bölümünün Doğancı ve Nilüfer barajlarından sağlandığını ancak nüfusun artması ile birlikte mevcut talebe yetişemeyen barajların yanında su kuyularının da devrede olduğunu açıklamalarına istinaden, önümüzdeki yıllar için gerekli önlemler alınmaz ise maalesef Bursa susuz kalacaktır, dedi.

    YERALTI SULARININ KULLANIMI DENETLENMELİ

    Ayrıca yeraltı su kuyularının içme suyunun haricinde sanayi işletmeleri tarafından yoğun olarak kullanılması, kontrolsüz ve kaçak kullanımlarla birlikte Bursa Ovası’nda geri dönüşü olmayacak tahribatlar yapacağına dikkat çeken Özkan, yetkililerin açıklamalarına göre ovada obruk oluşumlarının başladığını dile getirdi. TBMM’ye Meclis Araştırma Önergesi sunduklarını ifade eden Yüksel Özkan, konunun takipçisi olmaya devam edeceklerini sözlerine ekledi.

  • CHP’li Sarıbal’dan gübre fiyatı tepkisi

    CHP’li Sarıbal’dan gübre fiyatı tepkisi

    Çiftçilerin girdi maliyetleri her ay biraz daha artıyor. Çiftçi maliyetleri içinde gübredeki fiyat artışı ise dikkat çekici boyutta.. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı son tarımsal girdi fiyat endeksine (Tarım-GFE) göre gübre fiyatları son bir yılda yüzde 234 (3,4 kat) arttı.

    Ekim ayından itibaren yeni tarımsal üretim sezonu başlayacak. Bu dönemde en fazla kullanılan taban gübrenin tonu ise 18 bin lirayı buldu. Konuyu değerlendiren CHP Bursa Milletvekili ve PM Üyesi Orhan Sarıbal, geçen yıl fiyatlar nedeniyle çiftçinin yeterli gübre kullanamadığını, bu yıl da aynı durumun yaşanabileceğini söyledi.

    Sarıbal, özellikle fosforlu gübredeki fiyat artışının ise Mehmet Cengiz hegemonyasına dikkat çekti. Sarıbal, fosforlu gübrelerdeki Mehmet Cengiz faktörünü şu sözlerle aktardı:

    Mehmet Cengiz karteli

    “Gübre fiyatları son altı ayda fosforlu gübrelerde yani 18/46 (DAP) gübresinde yüzde 50 arttı. Dünyada 500 dolar iken bizde 1000 doları buldu fosforlu gübrenin tonu. Bunun sebebi ne? Kartelleşmiş Mehmet Cengiz egemenliği.

    Çünkü Mazı Dağı’nın bütün fosfor yatakları Mehmet Cengiz’e teslim edilmiş. Eti Maden’e ait olan bu fosfor kaynakları iktidarın özelleştirmesiyle Mehmet Cengiz’e geçti. Diğer bütün firmalar abluka altında. Doğru dürüst bir işlem yapılamıyor. İthalat yapılamıyor. Bütün fosfor hegemonyası Mehmet Cengiz’de.

    Mehmet Cengiz, Anadolu’nun dağlarında halka ait olan fosforu alıyor ve çiftçimize %100 zamla satıyor. Bu kadar da olmaz! Bu kadar çiftçiyi bitiren bir politika olmaz.

    Birkaç ay sonra buğday, arpa, kışlık ürünler ekilecek. Fosforlu gübre fiyatının nereye gideceği belli değil. Bu koşullarda çiftçi ne bu gübreyi alabilir ne buğday ekebilir ne de toplumun gıda sorunu ve tarım sorunu çözülebilir.

    Bu ülke gıda sorununu da buğday sorununu da tarım sorununu da ancak maliyetler ucuzlarsa giderebilir. Oysa fosforlu gübrede sınırsız bir yükseliş var. Sebep Mehmet Cengiz. Sebep iktidar. İktidar – Mehmet Cengiz diyaloğu, iş birliği, bütün kaynakların Mehmet Cengiz’e verilmesi ve Türkiye tarımının ve gıdanın çökmesi.”

  • CHP’li Sarıbal: Elektrik kesintileri üretimi vuruyor

    CHP’li Sarıbal: Elektrik kesintileri üretimi vuruyor

    Mecliste düzenlediği basın toplantısında gündemdeki konuları değerlendiren CHP Genel Başkan Başdanışmanı ve Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal, Ankara’da alevi kurumlarına yapılan saldırıyı kınayarak sözlerine başladı. Ülkenin farklı bölgelerinde benzer saldırıların olduğunu ama bu saldırıların her defasında cezasızlıkla sonuçlandığını kaydeden Sarıbal, “Her cezasızlık yeni bir olay demektir. Her cezasızlık, tarihe baktığımızda, daha ağır bedellerin olduğunu ortaya koyan birer yol haritası gibi” dedi.

    Konuşmasında tarımdaki önemli konu başlıklarını da değerlendiren Sarıbal, hububat alımlarında Toprak Mahsulleri Ofisi’nin (TMO) uygulamalarını eleştirdi. Hububat hasadının tamamlanmak üzerine olduğunu söyleyen Sarıbal, TMO’nun buğday alım fiyatı olarak açıkladığı taban fiyatına ek olarak bir de prim verdiğini hatırlatarak, şöyle devam etti:

    Buğday primini bütün çiftçilere verin

    “TMO ton başına bin, kilo başına bir lira prim vereceğini açıkladı. Bir çiftçi TMO’ya ürün verirse kilo başına 7 lira 45 kuruş alacak. Ama bir çiftçi ürününü TMO’ya vermez ise bu primden yararlanamıyor. Bu TMO AKP ve Saray İktidarı döneminde yaklaşık 24 milyar lira görev zararı yapmış. Bu zarar ithalatı teşvik ettiği için oluşmuş. 2021 ile 2022 ilk 6 ayındaki yaklaşık zarar 10 milyar lira. Bu zararı Hazine yani vatandaş karşılıyor. Yabancı şirketleri desteklemek için görev zararı yapılıyor. Bu zararı hepimiz ödüyoruz. Ama kendi çiftçimizde ürün almaya başladığında ‘bana ürün verirsen sana prim veririm’ diyor. Çiftçi ürününü kime satarsa satsın bütün üreticileri bu prim verilmeli. Ayrıca ürününü satmayan, sadece kendi ihtiyacı için üretim yapan çiftçilerimiz de bu primlerden faydalanmalıdır.”

    Çiftçinin özgürlüğü nerede?

    TMO’nun aldığı son karar ile Ağustos sonuna kadar satılan ve 16 Eylül’e kadar satış belgelerini ibraz etmeyenlerin de hububat primlerinden yararlanmayacağını hatırlatan Sarıbal, “Bir yandan lisanslı depoculuk uygulaması getirdiler. Üreticilerin ürününü lisanslı depolara vermeleri için teşvik ettiler. Ürününü depolara teslim edip Elektrik Ürün Senedi alanlara faizsiz kredi imkanı tanıdılar. Şimdi bunların hepsini kaldırıyorlar. Elektrik Ürün Senedi karşılığı kullandırdıkları kredileri vermemeye başladılar hem de çiftçiyi ürününü satmaya zorluyorlar. Hani çiftçinin özgürlüğü?” dedi.

    Tırtılın zararı tespit edilerek karşılansın

    Sarıbal, Meclis’teki toplantısında Trakya başta olmak üzere birçok bölgede ayçiçeğine zarar veren tırtıl için Tarım ve Orman Bakanlığının gerekli çalışmayı yaparak, çiftçinin zararlarını karşılaması gerektiğini de söyledi. “Bakanlık zamanında önlem almadığı için bu zarar oluştu” diyen Sarıbal, “Bu çayır tırtılının yarattığı zararın tek sorumlusu Tarım Bakanlığıdır. Sörvey çalışmalarını, fiziki kontrolleri zamanında yapmamıştır. Haziran’ın başında bu çalışmaları yapsaydı bu zarar olmayacaktı” diye konuştu.

    Elektrik kesintileri üretimi vuruyor

    CHP’li Sarıbal, Mecliste yaptığı basın açıklamasında başta Mardin ve Şanlıurfa’da yapılan elektrik kesintilerine de değindi.

    Sarıbal, Enerji Bakanlığının “enerji tasarrufu” yapılması talimatı verdiğini ve bunun üzerine Diyarbakır, Urfa, Mardin, Şırnak, Siirt ve Batman’da elektrik dağıtım işini yapan DEDAŞ firmasının günde 8 saatlik elektrik kesintileri yapmaya başladığını söyledi.

    Şanlıurfa’da 1,5 milyon dönüm, toplamda bölgede 4 milyon dönüm ekili alan olduğunu ve bu alanların ağırlıklı olarak da mısır ve pamuk gibi sulamanın zorunlu ürünler olduğunu kaydeden Sarıbal, şunları söyledi:

    “Bu elektrik kısıtlamaları 4 milyon dönüm ekili alanı etkiliyor. Bu bölgede sıcaklıkların en yüksek olduğu dönem. Bu bölgede pamuk üretiminin %40’dan fazlası gerçekleşmekte. 1.7 milyon dönüm mısır ekim alanı var. Çok ciddi mısır ve pamuk ekimi var. Yapılan elektrik kesintisinin çok ağır bedeli var. Bir ürün kaybı, iki kalite kaybı. Bu ürünlerde dışa bağımlıyız. Eğer elektrik kesintisi uygulanacaksa bu bölgelerde uygulanmasın. Tarımsal üretim yapılan yerlerde hiçbir şekilde elektrik kesintisine gidilmemeli. Hani özelleştirme yapılınca enerji ucuz olacaktı, kesinti olmayacaktı? Bu uygulama derhal son bulmalı.”

  • CHP’li Sarıbal: Ülke yönetilmiyor, savruluyor

    CHP’li Sarıbal: Ülke yönetilmiyor, savruluyor

    Özellikle pandemi döneminde ve sonrasında çıkan ve halen devam eden Rusya-Ukrayna savaşında gıdanın ne kadar önemli olduğu, tarımın bu nedenle ne kadar vazgeçilmez olduğu bir kez daha ortaya çıkardığını ifade ede Sarıbal, şöyle devam etti:

    Paramız var ki ithal ediyoruz vücut buldu

    “Durum bu iken Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcısı Hasan Büyükdede; Endüstri Bölgeleri Yasası’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Yasa Teklifi’nin TBMM Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu’ndaki görüşmelerinde “Bir sanayicinin zulüm mertebesinde neler çektiğini söylememiz lazım. Almanya orman bile olsa, tarım alanı bile olsa sanayiye çeviriyor, hiç gözünün yaşına bakmıyor. ‘Tarım tarım’ diye bağırıyoruz, çağırıyoruz da sonunda bize getirdiği para 50 milyar dolar; sanayinin getirdiği para şu anda 300 milyar dolar” diyerek, tarım arazilerinin sanayiye açılmasının engellenmesinden yakınabiliyor.

    Yukarıda da dediğim gibi aslında yasal koruma altında olduğu halde “kamu yararı” denilerek milyonlarca dönüm tarım arazisi yok edildi. Ama anlaşılan AK Parti’nin bürokratlarına bu kayıp yeterli gelmiyor. Meclisteki komisyonda Tarım ve Orman Bakanlığını “daha fazla tarım arazisinin sanayi yatırımlarına peşkeş çekilmediği” için şikayet ediyor.

    Bu anlayış, bir önceki Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, “paramız var ki ithal ediyoruz” söylemi Bakan Yardımcısı Hasan Büyükdede’de vücut bulmuş halidir. Tarımı küçümseyen bir bakış açısına sahiptir.

    Tarımın değerinin anlaşılması için daha ne olması gerekiyor. Bugün gıda kriziyle yüz yüze kalmış vatandaşların açlıktan ölmesi mi isteniyor?”

    Bakan ile Bakan Yardımcısının bir birinden haberi yok

    Sarıbal, “Bir bakan yardımcısı tarım arazilerinin sanayiye açılmasını isterken, Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişci de ekilmeyen 2,5-3 milyon hektar tarım arazisinin üretime kazandırılmasından bahsediyor” diyerek, ülkenin yönetilmediğini savrulduğunu vurguladı. “Daha dün Tarım ve Orman Bakanı, ülke tarım topraklarının yetersiz olduğu iddiasıyla Venezuela’dan buğday üretimi yapacaklarını söyledi. Bakan daha önce de Afrika’da bakir topraklar olduğunu söylemiş ve orada üretim imkanları arayacaklarını söylemişti” diyen Sarıbal, “Bakan yeni tarım alanlarını üretime kazandıralım, bir yandan da başka ülkelerden tarım alanları kiralayıp üretim yapalım derken, bir bakan yardımcısı ise tarım arazilerini işgal edememekten şikâyet ediyor. Bunların birbirinden haberi yok. “Devlet yönetilmiyor, savruluyor” derken bunu kastediyorduk” diye konuştu.

    Hürriyet mahallesi

    Sarıbal, konuşmasının son bölümünde Bursa Karacabey’de arazilerine el konulan Hürriyet köyü sakinlerinin sorununu dile getirdi.

    1951 yılında Bulgaristan’da artan baskı ve zulümden kaçarak Bursa Karacabey’e gelen 201 hanenin Haydar Ağa Çiftliği’ni satın aldığını, toplam 12 bin dönüm olan bu arazinin 201 hane arasında 28,5’er dönüm olarak aralarında paylaşıldığını, kalan 6000 dönüm civarındaki arazinin de köyün ortak kullanımı için hayvan otlatmak için otlakıye, kavak ekmek için kavaklık, odun kesmek için baltalık olarak ayrıldığını ifade eden Sarıbal, şu bilgileri verdi:

    “Yerleşim yeri 1955 yılında köy olma hakkı kazanınca Bulgaristan’dan kurtuldukları için de Hürriyet adını aldılar. Hürriyet köyü sakinleri yıllarca bu tarlada çalışarak didinerek, satın aldıkları arazilerin parasını verip mutlu bir yaşam sürerken, 1978 yılında kadastro çalışması yapılıyor. Köyün ortak kullanımı için ayrılan kısım hazineninmiş gibi köy tüzel kişiliğine kaydediliyor. Köylüler, devletlerine güvendikleri için itiraz etmiyorlar.

    2014 yılında Bütünşehir Yasası ile köy tüzel kişiliğine kaydedilmiş 652 dönüm arazi Karacabey Belediyesine veriliyor. Tarım Müdürlüğü tarafından “hatalı tescil itirazı” önce kabul ediliyor ancak daha sonra alınan yeni kararla yeniden bu araziler Karacabey Belediyesi’ne veriliyor. Karacabey Belediyesi, üzerine aldığı 652 dönümlük arazinin 150 dönümünü Hürriyet Köyünün yakınında kurulan Bursa Teknoloji Organize Sanayi Bölgesine (TEKNOSAB) hibe ediyor. Şimdi de 150 dönümlük araziyi de uydukent yapılması için Bursa Konut Üretim Yapı Kooperatifleri Birliği (EMİRKOOP) satmaya çalışıyor.

    Karacabey’in AKP’li Belediye Başkanı Ali Özkan, 8 Mayıs 2020 tarihinde Olay Gazetesi Yazarı Ahmet Emin Yılmaz’a “Karacabey bu arazileri satarak 5 yıllık yatırımlarını karşılayacak” demişti.

    Bu araziler Hürriyet köyündeki vatandaşların ataları tarafından bin bir emekle satın alınmış arazilerdir. Köylülerin tapulu arazileri. Şimdi buraları sanayi bölesi ve uydukent yapılmak isteniyor.

    Bu arazilerin satılması, geçimini hayvancılık ve tarımla sağlayan Hürriyet sakinlerinin ekonomisine, yaşamına büyük bir darbe vuracaktır. Bu köydeki tarımı bitirecektir.”

  •  Sarıbal Venezuela’da buğday üretimi tartışmaları değerlendirdi

     Sarıbal Venezuela’da buğday üretimi tartışmaları değerlendirdi

    Sarıbal, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında gündemdeki konuları değerlendirdi.

    Diyarbakır’da gözaltına alınan basın mensuplarının uğradığı baskıyı kınayarak sözlerine başlayan Sarıbal, “Bir ülkede basın özgür değil ise halk da özgür değildir. AK Parti döneminde fikir özgürlüğünün olmadığını biliyoruz. AK Parti dönemi, adeta basına zulüm dönemi oldu. AK Parti basına zulüm uyguladı, uygulamaya devam ediyor. Bunun son örneği Diyarbakır’da yaşandı. Diyarbakır’da gözaltına alınan 22 kişinin 20’si basın mensubu. 8 gündür haklarında doğru dürüst bilgi edinilememekte. Son olay basının üzerindeki baskıyı bize çok net bir şekilde göstermekte” diye konuştu.

    Basın İlan Kurumunun reklam ambargosu uygulayarak muhalif basını cezalandırdığını belirten Sarıbal, “Basın İlan Kurumu, muhalif basın için Basın İnfaz Kurumuna dönüşmüş durumda” dedi.

    “Bu devran dönecek”

    Orhan Sarıbal, basın toplantısında, İstanbul’da düzenlenen eylemde polise yumruk attığı iddia edilen bir milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılması için çağrıda bulunan TBMM Başkanı Mustafa Şentop’a da tepki gösterdi. Polisin haklarının korunmasını her zaman savunduklarını ifade eden Sarıbal, “Polise yapılan her türlü müdahaleye karşıyız. Ama polisin asli görevi Anayasal haklarını kullanan eylemcileri korumaktır” dedi. Milletvekillerinin yasal olarak dokunulmazlığı bulunmasına rağmen bütün toplumsal olaylarda polis şiddetine uğradığını hatırlatan Sarıbal, TBMM Başkanı Mustafa Şentop’un sessiz kalmasını şu sözlerle eleştirdi:

    “TBMM Başkanının görevi öncelikle milletvekillilerinin dokunulmazlık hakkını korumaktır. Bu TBMM Başkanı eğer polise dayak, AK Parti veya MHP’liden geliyorsa beyefendide tık yok. O zaman polis, şiddete, küfre, hakarete maruz kalmamış oluyor. Ama muhalefet partilerin milletvekillerinden biri, herhangi bir demokratik hakkı kullananların yanındaysa boğazı sıkılabilir, polis tarafından tehdit edilebilir, tekmelerle ayakları morarır. Milletvekillerinin sağlık raporu olur. TBMM Başkanı buna da tık demez. TBMM Başkanı milletvekillerinin yasadan kaynaklanan dokunulmazlık haklarını koruyabilmelidir. Elbette bir gün bu devran dönecek. Bu devran böyle gitmez. TBMM Başkanını sağduyuya, göreve, asli sorumluluğuna davet ediyoruz.”

    Veterinerler de sağlık çalışanı

    Sağlık çalışanları hakkındaki düzenlemeler içeren yasa teklifine değinen Sarıbal, veteriner hekimlerin de sağlık çalışanı olduğunu ve yasada onların da haklarının korunması gerektiğini aktardı. “Veterinerlerin talepleri var. Özlük haklarının iyileştirilmesi, sağlıkta şiddet kapsamına alınması. Teklifte kendilerine de yer verilmesini istiyorlar” diyen Sarıbal, veterinerlerin toplum sağlığını koruduklarını, onların da diğer sağlık çalışanları yasal güvenceye alınmalarını talep etti.

    Kör olma da gör beni

    Venezuela’da buğday üretimi ile ilgili tartışmaları değerlendiren Sarıbal, “Yıllardır kıta kıta dolanıp tarım alanını nerede buluruz diye bir hayal içerisindeler. Önce Sudan dediler. Sonra Nijer, Afrika’nın içleri. Son olarak Venezuela’da buğday üreteceklerini söylediler. Tarım ve Orman Bakanı, Venezuela Devlet Başkanı ve Tarım Bakanının ‘gelin ülkemizde buğday üretin. 100 kilonun 70 sizin olsun 30’u bizim olsun’ dedi diyor. Oysa ülkenin kaynakları var. Kendine yetecek miktarda buğday üretecek imkanları var” dedi. Sarıbal, şöyle devam etti:

    “AK Parti iktidara geldiğinde 93 milyon dönüm arazide buğday üretimi yapılıyordu. Bugün 67,5 milyon dönüme düşmüş. AK Parti döneminde 25,5 milyon dönüm buğday ekim alanı üretimden çıkmış. Yerli ve milli diye diye ülkeyi ithalata mahkûm ettiler. Sadece buğdaydan örnek vermek gerekirse AK Parti  döneminde 83 milyon ton buğday ithalatına 22,5 milyar dolar para ödendi.

    Ahmet Arif’in dediği gibi ‘Kör olma da gör beni.’ Ülkenin toprakları yeterli miktarda üretim yapmaya imkân veriyor. Ama önce etrafına bakmayı bilmek lazım.”

    Sel felaketi

    CHP’li Sarıbal, basın toplantısında Ankara’daki sel felaketinde hayatını kaybeden Mamak CHP Gençlik Kolları Başkan Yardımcısı İlkay Yiğit ve diğer vatandaşları da anarak, ailelerine sabır diledi. Yaşananların sorumlusunun yağmur olmadığını vurgulayan Sarıbal, 1980’lerde başlayan ve AK Parti döneminde üst düzeye ulaşan şehirleri, yaşam alanlarını kirletme, betona gömme politikasının yaşananların nedeni olduğunu vurguladı.

  • Milletvekili Esgin’den onkoloji hastanesine ziyaret

    Milletvekili Esgin’den onkoloji hastanesine ziyaret

    Bursa Uludağ Üniversitesi Sabahattin Gazioğlu Çocuk Hematoloji ve Onkoloji Hastanesi, Şehir Hastanesi ile Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ndeki Çocuk Onkolojisi Bölümlerinde gün içinde incelemelerde bulunan TBMM Sağlık Komisyonu Üyesi ve AK Parti Bursa Milletvekili Mustafa Esgin, geçtiğimiz hafta sosyal medya üzerinden gündeme gelen iddiaları yerinde değerlendirdi.

    Hastanelerde Başhekim ve Çocuk Onkoloji hekimleriyle durumu değerlendiren Esgin, hastanede poliklinik ve klinikleri ziyaret ederek hasta ve hasta yakınlarının talep ve beklentilerini dinledi.

    Esgin hastane incelemeleri sonrasında yaptığı açıklamada şunları söyledi:

    Bursa’da sağlık hizmeti kesintisiz sürüyor

    “Türkiye, 20 yıldır başarıyla uyguladığı sağlık alt yapısı ve sistemiyle dünyanın sağlık alanında önde gelen ülkelerinden birisi haline geldi. Bu başarının arkasında Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın güçlü liderliğindeki AK Parti hükümetlerinin yaptığı sağlık yatırımları ile hekim ve sağlık çalışanlarımız vardır. Vatandaşlarımızın sağlıktaki memnuniyeti yüzde 39’lardan yüzde 72’lere çıktı. Bursa’mızda da sağlık hizmetlerimiz eksiksiz ve kesintisiz bir şekilde devam ediyor. Sağlık yatırımlarımıza her yıl bir yenisini ekliyoruz. Halkımızın en etkin ve kaliteli sağlık hizmetini alması noktasında çalışıyoruz. Uludağ Üniversitesi Çocuk Onkoloji Bölümünün kapatılacağı yönündeki iddiaların asılsız olduğunu ifade etmiştik. Bugün de hastanemizi yerinde inceleyerek hekimlerimiz ve hasta yakınlarımız ile görüştük. Bununla beraber Şehir Hastanesi ile Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde de Çocuk Onkoloji Bölümlerimizi yerinde inceledim” dedi.

    Hiç kimse kanser hastaları üzerinden polemik üretmesin

    Esgin sözlerini şöyle tamamladı: “Bundan kimsenin kuşkusu olmasın ki üniversite ve kamu hastanelerimizdeki çocuk onkoloji bölümlerimiz emin ellerde. Hastalarımız ve hasta yakınlarımızın da verilen sağlık hizmetinden en üst seviyede memnun olduğunu görüyorum. Hiç kimse hiçbir şey adına kanser hastası çocuklarımız ve aileleri üzerinden polemik üretmesin. Elbette süreç içerisinde yerinde yenilik ve düzenlemeler yapacağız. Halkımızın sağlık hizmetinden kusursuz şekilde faydalanması noktasında 20 yıldır olduğu gibi bundan sonra da yapılması gereken ne varsa onu da biz yaparız.”

  • “Hayvancılıkta kriz derinleşiyor”

    “Hayvancılıkta kriz derinleşiyor”

    Meclis’te düzenlediği basın toplantısında tarımdaki gündemi değerlendiren Sarıbal, hasat dönemi yaklaşan hububat ve baklagiller alım fiyatının henüz açıklanmadığına hatırlattı.

    Çiftçinin hububat ve baklagillerin alım fiyatının bir an önce açıklanmasını beklediğini ifade eden Sarıbal, çiftçinin maliyetleri artı %50 karını karşılayacak bir fiyat verilmesi gerektiğini söyledi.

    Esnek prim sistemi uygulanmalı

    Sarıbal, ülkenin farklı bölgelerinde sulu ve kuru olmak üzere farklı hububat üretimi yapıldığını, buna bağlı olarak da farklı verim elde edildiğini aktararak, “Mevcut sistemi her yerde aynı alım fiyatı ve prim fiyatı uygulanıyor. Verilen fiyat her yerde aynı olmamalı. Bu şekilde düzenli verim alınarak sürdürülebilir tarım yapılamaz” dedi. Sarıbal, üretimin az olduğu yerlerde çiftçinin desteklenmesi için yeni bir prim sisteminin uygulanması gerektiğini aktardı. Sarıbal, şöyle konuştu:

    “Bölgesel farklılıkları göz önüne alarak bir fiyat belirlemek lazım. Bunu açıklanan taban fiyatla vermek kolay olmayabilir ama bir taban referans fiyatı belirlenir, o fiyatın üzerine prim ile aradaki fark giderilir.

    200 kilo alınan yer ile bin kilo alınan yer arasındaki dengeyi kurabilmek ancak prim ile mümkün olabilir. Ürünün çok alındığı yerde prim miktarı düşük, kuru tarım yapılan ve üretimin az olduğu yerde prim 1 liraya kadar yüksek verilebilir. Şu anda Türkiye’nin her yerinde buğday için 10 kuruş prim uygulanıyor. Türkiye’nin her yerinde 10 prim, aynı taban fiyat uygulaması doğru değildir.

    Bunu buğday ekilen alanlardaki daralmadan anlıyoruz. 2002’de 93 milyon dönüm olan buğday ekim alanları 2021’de 68 milyon dönüme düştü. 25-26 milyon dönüm buğday ekim alanı azaldı.

    Onun için maliyetler bölgeye ve üretim biçimine (sulu-kuru) göre hesaplanmalı. Açıklanacak fiyatlar maliyetler artı %50 kar olarak hesaplanmalı. Çünkü çiftçinin bu yükü taşıyabilecek gücü yok.

    Esnek, bölge farkını gideren, çiftçinin ekmesini sağlayacak bir gelirin ortaya çıkması gerekiyor. Çiftçi zarar etmemeli.

    Çiftçi piyasa koşullarına bırakılmamalı

    Artık serbest piyasa koşullarına göre değil, çiftçinin üretim maliyetleri, üretim koşulları ve yaşam koşullarına göre bir fiyat belirlenmeli. Dünya, Avrupa piyasaları üzerinden değil, borsa, rekabet koşulları üzerinden değil sahici, gerçek, hakiki çiftçinin maliyeti ve yaşam kalitesine, ihtiyaçlarına göre bir fiyat belirlenmeli.”

    Maliyetler 4.5 liranın üzerinde

    Yaptıkları maliyet hesaplarına göre 1 kilo buğday üretim maliyetinin, bölgelere göre, en az 4,5 lira ile 6 lira arasında değiştiğini belirten Sarıbal, hububat ve baklagillerin açıklanacak alım fiyatının bu maliyetler dikkate alarak belirlenmesi gerektiğini söyledi.

    Et ve sütte kriz

    Meclisteki basın toplantısında hayvancılığın yaşadığı sorunlara da değinen Sarıbal, et ve süt üretiminde krizin derinleştiğini söyledi.

    Artan maliyetler nedeniyle sadece son 2 ayda süte 3 defa süte zam yapıldığını hatırlatan Sarıbal, şunları söyledi:

    “Bir tarafta çiftçiyi koruyacaksınız bir tarafta üreticiyi koruyacaksınız. Sadece üreticiyi veya sadece tüketicisi koruduğunuzda o düzen tutmaz, bozulur.

    Mesele hem tüketiciyi hem üreticiyi mutlu edecek, ayakta tutacak tüketicinin gıda hakkını koruyup tüketimini sağlayacak, üreticinin de ürettiğinden zarar etmeyecek bir biçimde bir tarım modelini, kamucu yaklaşımla ortaya koymak lazım. Bunu yapmadığımız takdirde kriz büyür ve derinleşir. Bugün de hayvancılıkta, süt ve et üretiminde kriz derinleşiyor.

    2021’in başında çiğ süt alım fiyatı litre başına 2.8 liraydı. Asgari ücret ise 2 bin 825 liraydı. Asgari ücretli maaşıyla bin 8 litre süt alabiliyordu. Bugün tam bir yıl sonra bir asgari ücretli 4 bin 250 liralık maaşıyla 15 mayısta yürürlüğe girecek olan 7 lira 50 kuruşluk çiğ sütten 566 litre alabiliyor. Asgari ücretli bir yılda 442 litre daha az süt alabilir duruma gelmiş.

    Hükümet süt hayvanlarının kesime gittiğini gördüğü için sürekli süte zam yapıyor. Ancak hala 1 litre süt ile 1,5 kilo yem alabilmesi gereken çiftçi, son zamlara göre 1,3 kilo yem alabiliyor.”

    Zam tüketicinin omzuna yüklendi

    Süt alım fiyatı arttırılırken prim fiyatının 1 liradan 20 kuruşa düşürüldüğünü hatırlatan Sarıbal, yapılan zammın böylece tüketiciye yansıtıldığını söyledi. Sarıbal, primin düşürülmesi ile tüketicinin daha pahalı süt ve süt ürünleri almak zorunda kalacağını söyledi.