Etiket: bursa uludağ üniversitesi

  • Sanayi Doktora Programı’na iş dünyasından büyük destek

    Sanayi Doktora Programı’na iş dünyasından büyük destek

    Bursa Uludağ Üniversitesi’nin (BUÜ) büyük önem verdiği projelerin başında gelen TÜBİTAK 2244 Sanayi Doktora Programı’na iş dünyasından önemli bir destek geldi. 2018 yılında 13, 2019 yılında 19 olan işbirliği protokollerinin sayısı 2020 için 24’e çıktı.

    TÜBİTAK tarafından doktora derecesine sahip daha fazla personelin sanayide istihdam edilmesine yönelik 2018 yılında başlatılan 2244 Sanayi Doktora Programı’na her geçen gün ilgi artıyor. Sanayiciler ve iş dünyası temsilcileri, BUÜ’nün de yürütücüleri arasında yer aldığı programa destek vermeye devam ediyor. BUÜ, uygulamanın ilk başlatıldığı 2018 yılında 13 proje ve 55 bursiyer kontenjanı alırken, 2019 yılında bu rakamı 19 proje ve 78 bursiyere çıkardı. Bursiyer sayısı ile 2019 yılında Türkiye birinciliğini yakalayan Üniversite, 2020 yılı için de en azından aynı seviyelerde yer almayı hedefliyor. Aralık ayı boyunca temaslarını yoğunlaştıran BUÜ yönetimi, 31 Aralık tarihine kadar 24 firma ile protokol imzalamayı başardı.

    Ocak ve Şubat ayında da yeni protokoller için görüşmelere devam edeceklerini söyleyen Rektör Prof. Dr. Ahmet Saim Kılavuz, “2244 Sanayi Doktora Programı, Türkiye’nin gelecek hedefleri açısından son derece hayati bir önem taşıyor. Ülkemizdeki yerlileştirme ve millileştirme hamlelerine en önemli katkılardan birini bu projenin sağlayacağına inanıyoruz. Henüz 2 yıldır uygulanan program sayesinde doktora öğrencilerinin işgücüne katkısı gözle görünür bir oranda arttı. Sanayicilerimizin de bu gelişmeden son derece memnun olduğunu biliyoruz. Bu gelişmeyi, iş dünyasında yürütülen bilimsel proje sayısındaki yükselişten ve Ar-Ge yatırımlarının artmasından da anlayabilmek mümkündür. TÜBİTAK Başkanımız Sayın Prof. Dr. Hasan Mandal’ın hayata geçirdiği bu program sayesinde yıllardır özlemini çektiğimiz Üniversite-Sanayi işbirliğinde yeniden bir canlanmanın olduğunu söyleyebiliriz. Bu program beklenen işbirliğine can katmıştır” diye konuştu.

    TÜBİTAK 2244 Sanayi Doktora Programı’na Bursalı firmaların yanında diğer şehirlerden de desteklerin geldiğini açıklayan Prof. Dr. Ahmet Saim Kılavuz, her geçen yıl yeni firmalar ile protokol imzalamaya başladıklarını aktardı. Önceki yıllara oranla 2020 yılı için farklı sektörde hizmet veren firmaların da bu alanda işbirliği protokolleri imzalamak istediklerini aktaran Kılavuz, “Bir önceki yıl sanayi ağırlıklı Üniversite-Sanayi işbirliği protokollerimizin yanında ilk kez mimari alanda bir protokol imzalamıştık. Bu yıl sağlık, gıda ve yazılım sektörlerini de bu işbirliklerine dâhil ettik. Endüstriyel gelişmelerin yanı sıra tıp alanında da dünyada ses getirecek projelere imza atacağız. Gerekli alt yapılarımızı tamamladık. Türkiye’nin bu alanda en önemli sanayi kuruluşları ile çalışacağız. Bursa’da hizmet veren çok sayıda sanayi kuruluşu ve iş dünyası temsilcilerinden destek alıyoruz. Bu desteğin her geçen yıl daha da artacağına inanıyoruz” dedi.

  • TÜBİTAK 2244 Sanayi Doktora Programına ilaç sektöründen destek

    TÜBİTAK 2244 Sanayi Doktora Programına ilaç sektöründen destek

    Bursa Uludağ Üniversitesi (BUÜ), Nobel İlaç firması ile TÜBİTAK 2244 Sanayi Doktora Programı kapsamında önemli bir protokole imza attı.

    Yöneticiliğini, BUÜ’den Translasyonel Tıp Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Şehime G. Temel ve Nobel İlaç Sanayisi A.Ş.’den Biyoteknoloji Proje ve Yeni Ürün Değerlendirme Direktörü Dr. Hasan Zeytin’in yapacağı projeyle, sağlık sektöründe ilk kez bir ilaç firmasıyla Sanayi Doktora Programı işbirliği kurulmuş oldu.

    BUÜ Rektörü Prof. Dr. Ahmet Saim Kılavuz, ilaç sektöründe Türkiye’nin dünya markalarını ortaya çıkaran, % 100 yerli sermayeli, 50 ülkeye hammadde ve bitmiş ürün ihraç eden, biyoteknolojiyi ve biyoteknolojik ürünlerini stratejik önceliğine koyan Nobel İlaç firmasıyla sağlık alanında yenilikçi tedaviler üzerine TÜBİTAK 2244 Sanayi Doktora protokolü imzaladıklarını açıkladı.

    Türkiye’nin kritik alanlarda ihtiyaç duyduğu nitelikli insan gücü ihtiyacının üniversite-sanayi iş birliği ile sağlanacağını ümit ettiklerini ve gerçekleşmesi için de büyük çaba sarf ettiklerini vurgulayan Prof. Dr. Ahmet Saim Kılavuz, “Şehrimizin otomotiv, tekstil, makine gibi sektörlerinden en güçlü sanayi kuruluşları ile bu program çerçevesinde protokoller imzaladık. Projeleri 50’den fazla bursiyerin katılımıyla başarıyla sürdürmekteyiz. Bu son çağrıda dikkatimizi ve özenimizi farklı sektörlere de çevirdik. Bunun en güzel ve önemli sonuçlarını son dönemde sağlık sektörüne yönelik anlaşmalar ile almaya başladık. Ülkemizin sağlık hizmeti alanındaki hizmet üstünlüğünün sürdürülmesinin önündeki en büyük tehlike sağlık ekipmanları, cihazları ve biyoteknoloji alanlarındaki teknolojilerde dışa bağımlılığımızdır. Pandemi dönemi tüm dünyaya gösterdi ki ülkelerin savunma sanayilerinin güçlü olması kadar sağlık alt yapısı ve teknolojisinin de çok güçlü olması gerekmektedir. Bugün bu protokol sayesinde disiplinler arası bir anabilim dalı olan Translasyonel Tıp Anabilim Dalı içerisinde tıp fakültesi ve mühendislik fakültesinden öğretim üyeleri ile belirlenmiş hedeflere yönelik doktora tezlerinin yürütülmesi sağlanacaktır” diye konuştu.

    Yaklaşık bir yıl önce kurdukları Sağlık-Mühendislik çalışma grubunun yürüttüğü faaliyetlerin ilk somut çıktılarını almış olmaktan memnuniyet duyduklarının altını çizen Kılavuz; “Emeği geçen herkese teşekkürü borç bilirim. Bursa Uludağ Üniversitesi, daha iyisini yapmak için inanmış, bilgili ve deneyimli öğretim üyesi kadrosuna sahiptir. Atılan ilk adımın sanayimiz ve üniversitemiz açısından hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum. Yürüteceğimiz 2224 Sanayi Doktora Programı kapsamındaki projelerde sadece Bursa Uludağ Üniversitesi lisans/lisansüstü mezunu doktora adaylarına değil tüm üniversitelerimizden mezun iyi doktora öğrenci adaylarına ihtiyaç duyduğumuzu da ifade etmek isterim” dedi.

    Tıp Fakültesi sanayici ile iş birliğine odaklandı

    Protokolle ilgili konuşan Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ekrem Kaya, tıp biliminin her türlü mühendislik ve kimya teknolojisini kullandığına işaret etti. Protokol ile Tıp Fakültesinin klinik araştırmalardaki yeni politikası olan ürün geliştirme ve uygulamaya sokma fikirlerini devam ettirme imkânı yakalayacaklarının altını çizen Dekan Prof. Dr. Ekrem Kaya; “Bu anlamda Nobel İlaç firmasına teşekkür ediyoruz. İnşallah bu protokol ile yenilikçi ilaçlar konusunda ses getiren buluşlar ve gelişmeler yaşanacaktır” dedi.

    Nobel İlaç Biyoteknoloji Proje ve Yeni Ürün Değerlendirme Direktörü Dr. Hasan Zeytin ise üniversitelerde yapılan çalışmaların sanayide ürüne dönüşmesinin çok önemli olduğuna işaret etti. Dr. Hasan Zeytin, doktora programlarının bitiminden sonra mezunlara 3 sene istihdam sağlayan proje ile sanayiinin ihtiyaç duyduğu kalifiye eleman ihtiyacının bir nebze de olsa giderilmiş olacağından duydukları memnuniyeti dile getirdi.

    Bursa Uludağ Üniversitesi Teknoloji Transfer Ofisi aracılığıyla sağlık-sanayi kapsamında TÜBİTAK 2244 Sanayi Doktora Programı’nda ortak proje yürütmek üzere üç önemli firma ile protokole imza atıldı. Yeni sürecin sağlık alanında bulunan çok sayıda firma ile devam etmesi bekleniyor. TÜBİTAK 2244 Sanayi Doktora Programı kapsamında 3 doktora öğrencisi burs alarak sanayinin ihtiyaçlarına göre belirlenmiş projelerde doktoralarını tamamlarken, mezuniyet sonrası 3 doktora öğrencisi için de istihdam olanağı ve desteği sunulacak.

  • BUÜ Tıp Fakültesi Tıbbi Genetik Anabilim Dalına kalite onayı

    BUÜ Tıp Fakültesi Tıbbi Genetik Anabilim Dalına kalite onayı

    Bursa Uludağ Üniversitesi (BUÜ) Tıp Fakültesi Tıbbi Genetik Anabilim Dalı, UK NEQAS Konsorsiyumu üyesi olan Gen QA Genomic Quality Assesment Kurulundan Herediter Kanser Paneli ve Kistik Fibroz moleküler testlerinde dış kaliteden geçerek belgelerini almaya hak kazandı.

    Son gelişme hakkında açıklamada bulunan Tıbbî Genetik Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Şebnem Özemri Sağ, moleküler genetik testlerin klinik tanıyı belirlemede çok önemli katkısı bulunduğunun altını çizdi.

    Bu testleri yapan moleküler genetik tanı laboratuvarlarının sayısının her geçen gün arttığını kaydeden Doç. Dr. Şebnem Özemri Sağ, sağlık hizmetlerinde ve bunun önemli bir parçası olan tıbbi laboratuvarlarda uygulanması yaygınlaşan toplam kalite yönetimi ve kalite standartlarının moleküler ve genetik tanı laboratuvarlarında da kullanımının gerekli hale geldiğini belirtti.

    Moleküler testler klinik teşhisin neredeyse vazgeçilmez bir parçası olduğunu vurgulayan Sağ, “Test sonuçlarında hata yapmamak ve güvenilir sonuçlar vermek moleküler genetik teşhis laboratuvarlarının vazgeçilmez politikası olmalıdır. Bu bakış açısı ile çalışan üniversitemiz politikası gereği Anabilim Dalı Genetik Hastalıklar Değerlendirme Merkezi olarak geçerliliği her yerde aynı olan test sonuçları verebilmek amacı ile bir takım kalite standartlarını yerine getirmek adına önemli bir adım attık ve bunun sonuçlarını almaya başladık” dedi.

  • Bursa Uludağ Üniversitesi “Sıfır Atık Belgesi” almaya hak kazandı

    Bursa Uludağ Üniversitesi “Sıfır Atık Belgesi” almaya hak kazandı

    Bursa Uludağ Üniversitesi (BUÜ), Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından başlatılan “Sıfır Atık” projesi kapsamında gerçekleştirdiği çalışmalar sonucunda Sıfır Atık Belgesi ile ödüllendirildi.

    Kazanılan başarıdan dolayı proje yöneticilerini tebrik eden ve sıfır atık projesinin önemine dikkat çeken BUÜ Rektörü Prof. Dr. Ahmet Saim Kılavuz;

    “Atıkların geri dönüşüm yoluyla kazanılması hem ekonomiye hem de çevreye oldukça katkı sağlıyor. Sıfır atık projesi kapsamında üniversitemizdeki atıkların tamamını prosedürlere uygun şekilde bertaraf edebiliyoruz. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan Hanımefendi’nin inisiyatifiyle başlatılan ve devletimizin önemle üzerinde durduğu sıfır atık projesi kapsamında Bakanlığın belirlemiş olduğu kriterleri yerine getirerek Sıfır Atık Belgesi almaya hak kazandık. Bu çalışmalar sonucunda, Sıfır Atık Belgesi, Üniversitemizin daha sonraki atık yönetimi çalışmaları için bir temel oluşturacak ve her yıl daha başarılı örnek bir üniversite olmak için teşvik edici olacaktır” dedi.

    Rektör Prof. Dr. Ahmet Saim Kılavuz, bu süreçte özveri ile çalışan Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Âdem Doğangün, Proje Danışmanı Prof. Dr. Nezih Kamil Salihoğlu Atık Yönetim Merkezi Koordinatörü Serkan Karakaya ve SUAM proje sorumlusu Suna Balcı’ya teşekkür etti.

  • BUÜ Mühendislik Fakültesi Öğretim Üyesi Yıldız TÜBA’ya seçildi

    BUÜ Mühendislik Fakültesi Öğretim Üyesi Yıldız TÜBA’ya seçildi

    Türkiye Bilimler Akademisinin (TÜBA) 57. Genel Kurulu’nda Akademi üyelerinin oylaması sonucu 5 konsey üyesi ve 28 yeni akademi üyesi seçildi.

    Akademinin genel kurul toplantısında 134 akademi üyesinin iştirakiyle gerçekleşen oylama sonucu Bursa Uludağ Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Rıza Yıldız TÜBA Asosiye Üyeliği’ne seçildi.

    2015 yılında TÜBA Gebip ödülünü alan ve 3 yıl TÜBA-GEBİP üyesi olan Prof. Dr. Ali Rıza Yıldız, TÜBA Asosiye üyeliğine seçildi.

    Prof. Dr. Ahmet Saim Kılavuz, ‘’TÜBA Üyeliği’ne seçilen Prof. Dr. Ali Rıza Yıldız’ı tebrik eder, başarılarının devamını dileriz’’ dedi.

  • Bursa’da veganlar için süt ve yoğurt üretildi

    Bursa’da veganlar için süt ve yoğurt üretildi

    Bursa Uludağ Üniversitesi (BUÜ) Bilim, Teknoloji Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde (BİTUAM) ceviz suyundan süt ve yoğurt yapıldı.

    BUÜ’den yapılan açıklamaya göre, Ziraat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. İlhan Turgut ile Bilim, Teknoloji Uygulama ve Araştırma Merkezi (BİTUAM) Müdürü Prof. Dr. Utku Çopur’un ön çalışmalarını yürüttüğü “Vegan Ürün Tesisi” üniversitede kurulacak.

    Tesise ilişkin toplantı, Rektör Prof. Dr. Ahmet Saim Kılavuz, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Adem Doğangün, Turgut ve Çopur’un katılımıyla gerçekleştirildi.

    Kılavuz, toplantıda yaptığı konuşmada, güçlü fakültelere, deneyimli akademisyenlere ve donanımlı laboratuvarlara sahip olduklarına dikkati çekti.

    Üniversitedeki imkanlarla güzel projelere imza atmayı hedeflediklerini belirten Kılavuz, “Vegan Ürün Tesisi’ne ilişkin proje, bizleri memnun edecek bir girişim örneği. Burada önemli olan hukuki alt yapının ve tesis imkanlarının iyi araştırılması ve mevzuata uygun adımlar atılması. Eğer bu projeyi doğru bir şekilde hayata geçirilebilirsek, buradan hem üniversitemiz hem de ülkemiz kazançlı çıkacaktır.” ifadesini kullandı.

    Tesise ilişkin gerçekleştirilen ön çalışmalar hakkında bilgi veren Çopur da “Vegan ürünlere dünya genelinde her geçen gün daha fazla ilgi duyulmaya başlandı. Talep edilen kaliteli vegan ürünlerin üretilmesi konusunda tüm donanımlara sahibiz.” değerlendirmesinde bulundu.

    Daha sonra ceviz suyundan yapılan süt, yoğurt ve diğer ürünler, toplantıya katılanların beğenisine sunuldu.

  • Bursa Uludağ Üniversitesi’nde Geleneksel Türk Sanatları Bölümü açılıyor

    Bursa Uludağ Üniversitesi’nde Geleneksel Türk Sanatları Bölümü açılıyor

    Bursa Uludağ Üniversitesi (BUÜ) tarafından Geleneksel Türk Sanatları Bölümünün kurulması için Yükseköğretim Kuruluna (YÖK) yapılan başvurunun onaylandığı bildirildi.

    Üniversiteden yapılan yazılı açıklamaya göre, BUÜ’nün Güzel Sanatlar Fakültesinde Geleneksel Türk Sanatları Bölümü kurulması talebi YÖK tarafından kabul edildi. Üniversitenin teklifi 9 Aralık tarihli Yükseköğretim Yürütme Kurulu toplantısında ele alınarak uygun görüldü. Buna göre, Güzel Sanatlar Fakültesi bünyesinde Geleneksel Türk Sanatları Bölümü ile tezhip-minyatür ve ebru, taşınabilir kültür varlıklarını koruma ve onarım, hat, çini ve çini onarım ve cilt anabilim dalları açılacak.

    Açıklamada değerlendirmelerine yer verilen BUÜ Rektörü Prof. Dr. Ahmet Saim Kılavuz, Geleneksel Türk Sanatları Bölümünü hayata geçirmekten dolayı büyük bir mutluluk duyacaklarını ifade etti.

    Türklere özgü sanatsal çalışmaların binlerce yıllık mazisi olduğuna işaret eden Kılavuz, şunları kaydetti:

    “Atalarımızdan gelen örf, adet ve kültürel birikim yüzlerce yıldır sanatsal çalışmalara yansıyor. Teknoloji çağıyla birlikte bize özgü çok sayıda sanatsal birikim yok olmaya yüz tuttu. Bu birikimleri ayakta tutmak ve gelecek nesillere aktarmanın en iyi yolu da eğitimden geçiyor. Üniversitemizde bu anlamda yıllardır konuşulan ancak bir türlü hayata geçirilemeyen bir eksiklik olduğunu düşünüyorduk. Üniversite Senatosunda aldığımız karar doğrultusunda YÖK’e Geleneksel Türk Sanatları Bölümü açabilmek için başvuruda bulunduk ve olumlu yanıt aldık. İnşallah bu akademik alanda da üniversitemizin kalitesini ortaya koyacak ve önemli başarılar elde edeceğiz.”

    Güzel Sanatlar Fakültesi bünyesinde açılacak bölümde görev yapacak akademik ve idari personel konusunda gerekli adımların en kısa sürede atılacağını belirten Kılavuz, anabilim dallarının akademik kadrosu süreç içerisinde oluşturuldukça öğrenci alımına da başlanacağını aktardı.

  • Uzmanından koronavirüs mutasyonu açıklaması

    Uzmanından koronavirüs mutasyonu açıklaması

    Bursa Uludağ Üniversitesi (BUÜ) Tıp Fakültesi İmmünoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Türk İmmünoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Barbaros Oral, koronavirüse ilişkin son açıklanan mutasyon ve bundan sonra saptanacak küçük mutasyonların, mevcut aşıların ve antikor temelli tedavilerin etkinliğini olumsuz yönde etkilemesini beklemediklerini ifade etti.

    Önceki hafta İngiltere’den gelen ‘virüs mutasyona uğradı’ haberleriyle birlikte geliştirilen aşının işe yarayıp yaramayacağı tartışma konusu oldu. BUÜ Tıp Fakültesi Dekan Yardımcısı ve İmmünoloji Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Barbaros Oral, “Son açıklanan mutasyon ve bundan sonra saptanacak küçük mutasyonların mevcut aşıların ve antikor-temelli tedavilerin etkinliğini olumsuz yönde etkilemesini beklemiyoruz. Ayrıca koronavirüsler çok hızlı mutasyona uğramadıkları için antijenik sürüklenmeye (yani virüs yapısında köklü bir değişikliğe) sebep olacak mutasyon gelişene kadar birkaç yıl geçeceği ve bu dönemde aşıların etkin olarak kullanılarak salgının kontrol edilebileceğini öngörüyoruz” dedi.

    ÖNGÖRDÜĞÜMÜZ BİR HIZI VAR

    Virüslerin çoğalabilmek için enfekte ettikleri kişilerin hücrelerini kullandıklarını açıklayan Prof. Dr. Barbaros Oral; “Virüsler soylarını idame ettirebilmek ve kendilerine yeni yaşam alanları yaratabilmek için bağışıklık sisteminden kaçmaya veya daha bulaştırıcı özellik kazanmaya yönelik kaçış mekanizmaları geliştirmeye eğilimlidirler. Bu mekanizmalardan biri de genetik kodlarını değiştirmeleri yani kaçış mutasyonlarını oluşturmalarıdır. Bu mutasyonlar sonucu virüsler antikorlar gibi bağışıklık sistemi bileşenleri tarafından tanınmayacak yeni dış proteinleri sergileyebilir ya da hastalık kliniğinin ağırlığını etkileyecek yönde bazı proteinlerini değişikliğe uğratabilir. COVİD-19’dan sorumlu SARS-CoV-2 virüsünün de 2020 yılının Ocak ayından bu yana yaklaşık ayda bir kez mutasyona uğradığı gözlenmektedir. Bu diğer tüm koronavirüslere benzerlik gösteren ve beklenen bir mutasyon hızıdır” diye konuştu.

    AŞININ ETKİSİZ OLMASI İÇİN ÇOK FAZLA SAYIDA MUTASYON OLMASI GEREKLİ

    Aynı zamanda Türk İmmünoloji Derneği Başkanlığı görevini yürüten Prof. Dr. Barbaros Oral; “Gerek enfeksiyonun geçirilmesi gerekse aşılanma sonucu geliştirilen antikorlar ve bağışıklık sistemi hücreleri poliklonal dediğimiz virüsün sadece bir parçasını değil birçok farklı kısımlarını tanıma özelliğine sahip çeşitlilikte üretilir. Yani bir bölgede oluşan mutasyona bağlı değişiklik olsa da diğer kısımlara karşı gelişen bağışıklık yanıtının enstrümanları etkinliklerini sürdürmektedir. Aşıların ve antikor transferi-temelli tedavi (konvelesan plazma tedavisi gibi) yaklaşımlarını tamamen etkisiz hale gelmesi için çok fazla sayıda mutasyonun meydana gelmesi gerekir. Yani büyük bir antijenik sürüklenmenin söz konusu olması gerekir ki, bu durumda artık SARS-CoV-2 değil SARS-CoV-3 salgınından söz etmek gerekir” şeklinde konuştu.

    CİDDİ BİR MUTASYON OLANA KADAR SALGIN KONTROL ALTINA ALINIR

    Virüsün mutasyonlarının izlenmesi, epidemiyolojik ve klinik verilerin bilim insanlarıyla gerçek zamanlı ve doğru olarak paylaşılarak daha sağlıklı değerlendirmelerin yapılmasının etkin önlemler alınması adına kaçınılmaz olduğuna vurgu yapan Oral; “Sonuç olarak, bu son açıklanan mutasyon ve bundan sonra saptanacak küçük mutasyonların mevcut aşıların ve antikor-temelli tedavilerin etkinliğini olumsuz yönde etkilemesini beklemiyoruz. Ayrıca, koronavirüsler çok hızlı mutasyona uğramadıkları için antijenik sürüklenmeye (yani virüs yapısında köklü bir değişikliğe) sebep olacak mutasyon gelişene kadar birkaç yıl geçeceği ve bu dönemde aşıların etkin olarak kullanılarak salgının kontrol edilebileceği öngörülmektedir” dedi.

  • Uludağ Üniversitesi’nde yeni yerli aşı çalışması

    Uludağ Üniversitesi’nde yeni yerli aşı çalışması

    Bursa Uludağ Üniversitesi (BUÜ) Veteriner Fakültesi Viroloji Anabilim Dalı’nda yürütülen aşı geliştirme çalışmalarına yeni bir yerli aşı projesi daha eklendi.

    TÜBİTAK-KAMAG tarafından 1007 programı kapsamında açılan “Stratejik Öneme Sahip Hayvan Aşılarının Geliştirilmesi Ve Yerli İmkanlarla Üretilmesi” konulu çağrıda desteklenmeye hak kazanan “Sığırlar İçin Kombine E.Coli, Rotavirus Ve Coronavirus Aşısı Geliştirilmesi” konulu proje çalışmalarıyla tamamen yurt dışı bağımlılığı olan bir aşının yerlileştirilmesi hedefleniyor.

    Yöneticiliğini Prof. Dr. Kadir Yeşilbağ’ın yaptığı projede, Bursa Uludağ Üniversitesi yönetici kuruluş (PYÖK) olarak yer alıyor.

    Selçuk Üniversitesi ve bir özel sektör kuruluşu da (Vetal Hayvan Sağlığı A.Ş.) proje paydaşları arasında yer alıyor.

    Prof. Dr. Kadir Yeşilbağ, projenin toplam 36 ayda tamamlanması ve geliştirilecek ürünün ruhsatlanıp GMP koşullarında üretilerek yurt içi / yurt dışı pazarlara ulaştırılmasını hedeflediklerini söyledi.

  • Uludağ Üniversitesi’nde cami inşaatı yükseliyor

    Uludağ Üniversitesi’nde cami inşaatı yükseliyor

    Türkiye’nin en kalabalık öğrenci nüfusuna sahip yükseköğretim kurumlarından Bursa Uludağ Üniversitesinin (BUÜ) Görükle Yerleşkesi’nde başlatılan cami ve külliyenin inşası hızla sürüyor.

    Nilüfer ilçesindeki yerleşkede 2,5 kat inşa edilecek Uludağ Üniversitesi Yeni Cami’de aynı anda 15 bin kişi ibadet edebilecek.

    Yapı, ibadet merkezi olmanın yanında sosyal, kültürel ve eğitim amaçlı modern bir külliye hüviyetini taşıyacak.

    Hayırseverlerin yardımlarını ulaştırdığı Üniversite Camii ve Müştemilatını Yaptırma ve Yaşatma Derneğince inşası süren cami ve külliye 41,7 metre kubbe çapı ve 75,8 metre minare yüksekliğiyle Bursa’nın birçok bölgesinden görülebilecek.

    Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Adem Doğangün,  tam kapasiteyle eğitim verilen dönemde yerleşkede Tıp Fakültesi Hastanesi dahil günde 100 bin kişinin bulunduğunu söyledi.

    Cami projesi hakkında bilgi veren Doğangün, şöyle konuştu:

    “Önceden laboratuvar şeklinde yapılmış, sonradan genişletilmiş bir camimiz var ama insanlar dışarıda namazlarını kılmak zorunda kalıyor. Mevcut camimiz 2 bin 300 metrekare civarında, bizim de en az 5 bin öğrencimiz cuma namazını kılmaya geliyor, cami almadığı için de böyle bir ihtiyaç doğdu. Burada kendi inşaatımızı sadece cami olarak nitelendirmek doğru değil, bir külliye niteliğinde, kültür merkezi özelliğine sahip bir yapı olarak söylesek daha iyi olur. Toplam 25 bin metrekare kapalı inşaat alanımız var, bunun 5 bin 500 metrekaresi sadece namaz kılmak için ayrıldı. Onun dışında kalan yaklaşık 20 bin metrekarenin tamamı sosyal ve kültürel etkinlikler için planlandı. Külliyenin ilk iki katı tamamıyla sosyal ve kültürel etkinliklere ayrıldı, 10 bin metrekare taban üzerine oturuyor. Son cemaat yeri diye adlandırdığımız avlunun bulunduğu kısımlar tamamlandı.”

     “Hedefimiz en azından cami kısmını 2023 yılına kadar bitirmek”

    Caminin 4 minareye sahip olacağını belirten Doğangün, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) sürecine rağmen inşaatın hızla sürdüğünü dile getirdi.

    Projenin önemli kısımlarının tamamlandığını bildiren Doğangün, “Cami inşaatında yüzde 50 gibi bir hedefe ulaştığımızı söyleyebiliriz. Cami inşaatı başlayalı 3 yıla yaklaştı. Son bir ayda Bursa Büyükşehir Belediyesinin, Valiliğimizin, Rektörlüğümüzün girişimleri sonucunda, İstanbullu bir iş insanının ve Türkiye Diyanet Vakfının bağışlarıyla hızlı bir faaliyete geçtik.” dedi.

    Prof. Dr. Doğangün, cami ve külliyenin, Selçuklu, Osmanlı ve Türk mimarilerinden parçaları birleştirecek şekilde tasarlandığını aktardı.

    Kubbe ve minarelerin Osmanlı mimarisini, kapılarının Selçuklu dönemini yansıttığını, saçak bölümlerinin de Türk mimarisi olarak adlandırıldığını anlatan Doğangün, “Burası öğrencilerimizin etkinliklerini de yapabilecekleri bir yer olacak. Öğrenci kulüplerinin bir kısmını buraya alma niyetindeyiz. Üniversite hastanemiz bölge hastanesi, böyle olduğu için birçok yerden gelenler var. Yoğun bakımda yakınlarını bekleyenler burada çok fazla oluyor. Onlar için dinlenme alanlarda, duş alabilecekleri, rahat edebilecekleri mekanlar da düşündük. Hasta yakınlarını da burada misafir etmeyi hedefledik.” ifadelerini kullandı.

    Doğangün, üniversitenin çevre yollarına yakın olması ve otopark sorunu bulunmamasından dolayı yapının büyük etkinliklere ev sahipliği yapabileceğini belirtti.

    Külliyede toplantı odaları, kütüphane ve konferans salonunun yanı sıra Türk sanatlarına ilişkin eserlerin yapılabileceği atölyelerin de yer alacağını kaydeden Doğangün, “Hedefimiz en azından cami kısmını 2023 yılına kadar bitirmek. Tamamen yardımlarla yürüyen bir inşaatımız var. Bu cami üniversitenin kendi bütçesiyle yapılan bir cami değil, üniversite bütçesinden bir lira dahi yoktur burada. Tamamen cami derneğimiz bunu organize ediyor.” değerlendirmesinde bulundu.