Etiket: chp

  • “Tabela partisine dönüşmüş durumda”

    “Tabela partisine dönüşmüş durumda”

    Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı ve İstanbul Milletvekili Fatih Erbakan, teşekkür ziyareti programını gerçekleştirmek üzere Konya’ya geldi. Fatih Erbakan, Cuma namazının ardından Konya Sanayi Odası, KTO Karatay Üniversitesi, Muhtarlar Odası’nı ziyaret etti. Şehit Piyade Uzman Çavuş Cem Ahmet Kaya’nın ailesine taziye dileklerini ileten Erbakan, Mevlana Meydanı’nda halkla buluşarak Mevlana Hazretleri Türbesi’ni ziyaret etti. Son olarak teşkilat buluşmasına katılan Erbakan burada basın mensuplarına açıklamalarda bulundu.

    Milletvekili çıkardıkları 3 ilden biri olan Konya teşkilatına teşekkür eden Fatih Erbakan, “Bu seçimin kaybedenlerinden tabii ki bir tanesi Kılıçdaroğlu’dur. Bütün gayretine rağmen bütün hevesine rağmen 40’a yakın 2 meclis grubu çıkaracak kadar milletvekilini bonkörce bol keseden başka partilere bedavadan dağıtmasına rağmen cumhurbaşkanı seçilememiştir. Seçimleri kaybetmiştir. Diğer bir kaybeden HDP’dir. HDP yüzde 11 bandındaki oylarını yüzde 8’e kadar geriletmiştir. Uzun bir aradan sonra, belki 20-25 seneden sonra ilk defa HDP’nin oylarında bu gerileme yaşanmıştır. Dolayısıyla Yeşil Sol Parti olarak seçime giren aslında HDP olarak bildiğimiz parti, zihniyet ciddi bir oy kaybına uğramıştır. Tabii 7’li masa yine bu seçimin kaybedenlerindendir ve 7’li masanın 4 tane küçük partisi, bunlar da bu seçimlerin sonuçlarına göre adeta bir tabela partisine dönüşmüş durumdadır. Çünkü CHP’nin oyları 23 civarından 25’e yükselmişti. CHP kendisi hiç oy artırmamış olsa bile ki bu mümkün değil, 4 tane partinin toplam oyunun 1,5 olduğu gözükmektedir. Yani 4’ünü toplasanız Yeniden Refah Partisi’nin yarısı ancak ediyor.

    Kaldı ki bu kadar da değil, çünkü CHP kendisi de oy artırdı. Genel başkanları Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanı adayı olmuş, bu kadar harcama yapmışlar, bu kadar kampanya yapmışlar, bu kadar çalışmışlar, daha bu 1,5 oy artışının içerisinde CHP’nin payı da var. Yani bu hesapla baktığınızda bu masadaki 2 tane yeni kurulan ve diğer 2 tane küçük parti, bu 4 küçük partinin sıfıra yakın oyları olan tabela partileri haline geldiği bu seçim sonucuyla tescillenmiştir. Tabii CHP’nin sırtından milletvekili kapmaları herhangi bir işe yaramaz. Bu politik kurnazlıklar üzerine inşa edilen binalar çökmeye mahkumdur. CHP’nin sırtından, onun bunun oyuyla, başkalarının seçmeniyle, başkasının gücüyle bu milletvekillerini meclise getirmek bir marifet değildir. Asıl marifet Yeniden Refah Parti’mizin yaptığı gibi kendi amblemiyle, kendi gücüyle, kendi müstakil listesiyle girip alnının teriyle bu milletvekillerini çıkartmaktır. Bunu Yeniden Refah Parti’miz başarmıştır elhamdülillah” dedi.

    “CHP’nin ne yaparsa yapsın yüzde 25’in üzerine çıkamayacağı bir kez daha görülmüş oldu”

    Yeniden Refah Partisi’nin 5 milletvekilinin mecliste milletin derdine derman olmak için, milletin maddi ve manevi sıkıntılarından kurtarılması için canla başla gayret edeceğini ifade eden Erbakan, “İnşallah milletimizin hayrına faydasına çok önemli hizmetleri gerçekleştireceklerdir. Çünkü Milli Görüş tarihi bunun örnekleriyle doludur. Tabii CHP’nin de yine bu seçimde ne yaparsa yapsın yüzde 25’in üzerine çıkamayacağı bir kez daha görülmüş oldu. Tabii bu seçimin sonuçları Milli Görüş’ün yegane temsilcisinin Yeniden Refah Parti’miz olduğunu, halkımızın da benimsediğini ve tasdik ettiğini göstermiştir. Seçimlerden önce söylemlerimizle, siyaset anlayışımızla, açıklamalarımızla, istikametimizle Milli Görüş’ü temsil eden partinin Yeniden Refah Parti’miz olduğunu sık sık ifade etmiştik. Ancak bu gerçek seçmenlerimizin, halkımızın, milletimizin desteği ve tasdikiyle bir kez daha ispat olmuştur, tasdiklenmiştir. İnşallah ikinci 40 yılda, ikinci 50 yılda yeni dönemde Milli Görüş’ü merhum Erbakan Hoca’mızın çizgisini Yeniden Refah Parti’miz temsil edecektir Allah’ın izniyle” diye konuştu.

  • Türkiye Değişim Partisi CHP’ye katıldı

    Türkiye Değişim Partisi CHP’ye katıldı

    Türkiye Değişim Partisi (TDP), Cumhuriyet Halk Partisi’ne (CHP) katıldı.

    Konuyla ilgili bir açıklama yapan TDP Genel Başkanı ve CHP Erzincan Milletvekili Mustafa Sarıgül, “Partimiz olağanüstü Kongresini yapmış CHP ile birleşmesinin yararlı olacağına karar vermiştir.” dedi.

    Sarıgül, “Bugün itibari ile aldığımız kararla TDP, CHP ile bütünleşmiştir.” diye konuştu.

    CHP’de seçim sonrası başlayan değişim tartışmaları sürerken Sarıgül, Kemal Kılıçdaroğlu’na desteğini açıklamıştı. Kılıçdaroğlu’nun yanında olmaya devam edeceklerini söyleyen Sarıgül, “CHP’yi derleyecek, toparlayacak yerel seçime hazırlayacak isim Kemal Kılıçdaroğludur.” ifadelerini kullanmıştı.

    Sarıgül, CHP listesinden girdiği 14 Mayıs’taki seçimlerde Erzincan milletvekili seçilmişti. TDP, 17 Aralık 2020 tarihinde CHP’den ayrılan Mustafa Sarıgül tarafından kurulmuştu.

     

  • “Demokrasiyi içselleştiren bir partiyiz”

    “Demokrasiyi içselleştiren bir partiyiz”

    CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, TELE 1 canlı yayınında gazeteciler Merdan Yanardağ ve Evren Özalkuş, Zeynel Lüle’nin sorularını yanıtladı. Kılıçdaroğlu şunları söyledi:

    “SAHTEKARLIK YAPAN BİR ADAM CUMHURBAŞKANLIĞI KOLTUĞUNDA OTURAMAZ”

    “Bu kadar kirli bir seçim kampanyası bizim Cumhuriyet tarihinde olmamıştır. Yalan üzerine, iftira üzerine sahtekarlık yapılarak bir seçim kazanılmıştır. Sahtekarlık yapan adam Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturamaz. Montaj videolara sığınan bir insan Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturamaz. Ahlakı, erdemi ayaklar altına alıp yalanla seçim kazanan bir insan cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturamaz. Ben bunları söyledim, öncelikle sarayın ahlaki meşruiyetinin tartışılması gerekir dedim. Defalarca söyledim ama kusura bakmayın siz tartışmadınız. Yeteri kadar medya tartışmadı. Ahlaki meşruiyetin tartışılması lazım. Tartışılmıyor, niye tartışılmıyor? Hangi gerekçeyle tartışılmıyor? Montaj videolarla bir insan seçim kazanırsa, ahlaksızlıkla koskoca CHP’nin yani bu devleti kuran bir partiyi yani bu devlette demokrasiyi savunan, insan haklarını savunan, tüyü bitmemiş yetimin hakkını savunan, teröre karşı mücadele etmiş, terörün saldırısına uğramış bir partinin genel başkanını nasıl siz terörle özdeşleştirirsiniz? Bunun ahlaki bir zeminde tartışılması gerekmiyor mu? Yasal olarak kazanmış olabilirler, YSK kararıyla kazanmış olabilirler ama bu kazanmanın arkasında ahlak yoktur, adalet yoktur. Devletin valisini yanına alacaksın, devletin kaymakamını yanına alacaksın bazı jandarma komutanlarını yanına alacaksın, köy köy, jandarma gidip de AKP’nin ya da Erdoğan’ın bildirisini dağıtır mı ya? Devletin jandarması dağıtır mı ya?

    “AHLAKI GÖZ ARDI EDERSENİZ YAPTIĞINIZ TARTIŞMALARIN HİÇBİR ANLAMI YOKTUR”

    Ama biz bunların arkasına sığınmadık ama ahlaki meşruiyetin tartışılması gerekir dedik ve bunu ısrarla dile getirdik. Tartışılmıyor, niçin? Hangi gerekçeyle ahlaki meşruiyet tartışılmıyor? Ahlaki meşruiyet tartışılmazsa, bu ülkenin insanları, aydınları tartışmazsa ahlaksızlığa prim vermiş olurlar ve verilen de odur. CHP’yi tartışmasınlar demiyorum, elbette tartışılacak. CHP’de tartışılacak, ben de tartışılacağım, seçim de tartışılacak ama önce ahlak ahlak… Ahlakı göz ardı ederseniz yaptığınız tartışmaların hiçbir anlamı yoktur.

    “AHLAKİ VE SİYASİ MEŞRUİYETİN TARTIŞILMASI LAZIM”

    Ahlaksızlık yapan bir insan belli bir makama oturuyorsa montaj videolarla ve bunu da kendisi itiraf ediyorsa bunun tartışılması lazım. En azından hiçbir şey yapmasalar, üç tane saygı değer ilahiyatçı çağırılır denir ki, ‘Allah aşkına şu ahlakı bize bir anlatın, ahlaksızlığı da bize bir anlatın’ ahlaksızlık üzerine bir iktidar olur mu diye bize anlatın… Ahlaki ve siyasi meşruiyetin tartışılması lazım. Ahlaksızlık üzerine yapılan bir çalışma ve bu çalışmayı kendi kitlesine duyuran ve o kendi kitlesini ikna eden bir yapı ortaya çıktı. Bu kadar büyük bir rezalet, onun için dedim bizim Cumhuriyet tarihinde böyle bir kampanya hiç görülmedi. Salı günü söyledim, sizler gazetecisiniz. Gazeteciliğin etik kurallarını herhalde benden çok daha iyi bilirsiniz. Gazeteci objektif olmak zorundadır.

    “YENİ ŞAFAK TETİKÇİLİK YAPIYOR”

    Yeni Şafak diye bir gazete, 3 milyon liradan fazla parayı harcadı Erdoğan için… Allah aşkına siz benim için para harcadınız mı? Bakın ahlak denen bir şey var, ahlaksızlığın boyutlarını nerelere ulaştığını anlatmak için ben söylüyorum. Buyurun Yeni Şafak parayı nereden buldu? Yeni Şafak gazetecilik mi yapıyor, Yeni Şafak tetikçilik mi yapıyor? Yeni Şafak tetikçilik yapıyor. Ahlaksızlık yapıyor. Gazetecilik yapmıyorsanız, ahlaksızlık yapıyorsunuz demektir. Sordum, 3 milyon lirayı aşkın parayı Yeni Şafak kimden aldı? Facebook hesabı üzerinden bu kampanyayı yapıyorlar. Yalan kampanyayı yapıyorlar, sahtekarlık yapıyorlar açıkça, keşke mahkemeye verse beni çıkıp da delilleri mahkemeye sunsak da olayın gerçek olduğunu söylesek. Bakın Yeni Şafak bunu yapıyor, tetikçilik yapıyor bunun da tartışılması lazım. Medyanın kendi arasında tartışması lazım. Medyanın demesi lazım ki, ‘medya bu kadar kirli olamaz ya’ bunu hep Faruk Bildirici mi yazacak yani?

    “MEHMET ŞİMŞEK’E ÇAĞRI YAPTIM YENİ ŞAFAK’IN HESAPLARINI İNCELE, 3 MİLYON LİRAYI AŞKIN PARAYI KİMDEN ALDILAR?”

    O kanattan da birilerinin, Erdoğan’a destek veren ahlaklı, erdemli insanlar var. Çıkıp desinler ki, ‘bu kadar da olmaz.’ Mehmet Şimşek’e çağrı yaptım. Yeni Şafak’ın hesaplarını incele, 3 milyon lirayı aşkın parayı nereden, kimden aldılar? Ve bu parayı masraf yazamazlar. Açıktan para alındıysa kimden alındı bu para? Facebook hesaplarına yatırıyorlar. Biz de oradan öğreniyoruz. Çünkü Facebook dediğiniz kurum kimin ne kadar reklam verdiğini ve kaç lira ödediğini internet sitesinden yayınlıyoruz biz de oradan öğreniyoruz. Ahlaksızlığı ahlaklı insanların, erdemli insanların beyanlarından öğreniyoruz.

    “SANIYORLAR Kİ BİZ YERİMİZDE OTURUYORUZ”

    Sözde bize destek verdiğini söyleyen televizyon kanalları da bunları tartışmadılar. Onları da ahlaki açıdan sorgulamamız lazım. Niye bunları gündeme getirmiyorlar? Hangi gerekçeyle tartıştırmıyorlar? Neden bunları yayınlamıyorlar? O söylediğiniz montaj videolarla ilgili dava açtık. Yayın yasağı getirdik, mahkemeden karar aldık. Yani mahkeme kararıyla onların sahte olduğunu da ispatladık. Dava açacağız ve bunu çok geniş bir dava sürecini başlatacağız burada… Sanıyorlar ki biz yerimizde oturuyoruz, hiçbir şeye ses çıkarmıyoruz. Ne yapalım kardeşim? Bizim televizyon kanalımız yok ki şöyle şöyle yaptık diyelim. Ama söylüyoruz, anlatıyoruz. Şurada bir yanlışımız var onu söyleyeyim, iç tartışmaları biraz da bizim kendi içimizde başlatmamızdır. Yanlışımız buradan başlıyor.

    “DEĞİŞİM OLACAK TABİ, NİYE OLMASIN?”

    Değişime en açık olan parti CHP’dir. Şimdi değil. Tarihsel süreci böyledir. Eğer çağı izleyemezse zaten 100 yıl yaşamazdı CHP… Çağın değişimini izlemeyen bir parti 100 yıl yaşayabilir mi? 100’üncü yılımızı kutlayacağız. Demokrasiyi getiren, insan haklarından yana tavır alan, siyasal partiler yanlış kararlarla kapatılan bunun yanlış olduğunu söyleyen CHP’li… Gazetecilerin hapse atılması, tutuklanması, medya özgürlüğü, yargı bağımsızlığını savunan parti CHP… Bütün bu değişimin önünü açan, bırakın onu değişimin bayraktarlığını yapan bir partiye nasıl diyebilirsiniz değişimin önünü açın diye? Değişimin önünü açacağız evet dönüşümün de önünü açacağız. Zaten CHP’nin kuruluş felsefesi budur. Siz çağdaş uygarlığı statik bir çizgi kabul edersiniz o zaman siz değişimin önünü açamazsınız. Çağdaş uygarlık dinamik bir kavramdır. Bilimde, teknolojideki bütün değişimleri izlemek zorundadır CHP ve kendisini yenilemek zorundadır CHP… Biz bunu yapıyoruz, yapmak zorundayız zaten, yapmadığımız takdirde parti parti olmaktan çıkar. Ama değişim nasıl olacak? Değişim kendi kuralları içinde olacak. Bir kişinin iradesiyle değişim olmaz. Değişim topyekûn partinin kendi özgür iradesiyle o değişimi içselleştirmesi ve ileriye taşıması lazım. Değişim olacak tabii, niye olmasın?

    “BEN AYRICA GENEL BAŞKAN OLARAK KİM ELEŞTİRİYORSA ASLA SÖZÜNÜ KESMEM”

     Kurultaylarımız, hukuki zeminde değişimin olması lazım. Hukuki zeminde ne olur? Değişimin kendi içinde kuralları açılır, yerine gelir o kurallar. Kurultayınızı yaparsınız, adaylar çıkar. Ben değişimin önünü kısmen tıkayan geçmişte yapılan tüzük değişikliklerini de hayata geçiren bir kişiyim. İnsanlar daha fazla gelsinler, Genel Başkanlığa aday olsunlar. Bizim dışımızda mahalle kongreleri yapan mı var? Hangi parti yapıyor? Biz bunların hepsini yapıyoruz. Hele hele bizim partililer böyle mahalleden delege seçerken, il, ilçe kongreleri yaparken en ateşli konuşmaları orada yaparlar. Biz her türlü eleştiriye açık olan bir partiyiz. ‘Neden böyle konuştun’ demeyiz. Tam tersine parti disiplini içinde çıkar il başkanı, ilçe başkanı, gençlik kollar, kadın kolları, parti meclisinde, MYK’da, belediye başkanları toplantısında herkes kendi düşüncesini özgürce ifade edebilir. Ben ayrıca Genel Başkan olarak kim eleştiriyorsa asla sözünü kesmem. Bir saat de eleştirse sonuna kadar dinlerim. Niçin? Çünkü eleştirinin bu parti için ne kadar değerli olduğuna inanan birisiyim. Eleştirecek kişiye, ‘sen eleştirme’ dediğiniz andan itibaren olmaz. Ama bunun parti disiplini içinde olması lazım. O zaman herkes düşüncesini gayet rahat bir şekilde ifade eder, ben de onu dinlerim. Her eleştiriden ders çıkarmak parti yöneticilerinin görevidir. Varsa bu eleştiri yanlışsa yine parti yöneticinin görevidir.

    “YANİ BEN İŞÇİNİN HAKKINI SAVUNMADIM MI?”

    Biz sosyal demokrat bir partiyiz. Yani yoksulun, kimsesizlerin, haksızlığa uğrayanların partisiyiz biz. Yani biz ötekileştirilenlerin partisiyiz. İşçinin, çiftçinin, emeklinin, memurun, apartman görevlisinin, taksi şoförünün partisiyiz biz. Halkta hiçbir ayrım yapmadan, bütün sosyal sınıfları kucaklayan bir partiyiz. Gelir dağılımının adaletli olmasını savunan bir partiyiz biz. Bölgesel kalkınmada az gelişmiş bölgelere, kamu yatırımlarının özellikle daha ağırlıklı olarak gitmesini savunan bir partiyiz. Bizim felsefemiz bu. Biz sosyal demokrat bir partiyiz. Vatansever bir partiyiz biz. Parti nereye kaydı? Yani ben işçinin hakkını savunmadım mı? Ben emeklinin hakkını savunmadım mı? Bu ülkede 1 milyonu aşkın taşeron işçileri varken, o işçilerin hakkını savunan partiyiz biz. O işçilere sendikalar sahip çıkmazken o işçilere önce dernek kurduran partiyiz biz.

    “EMİNE ŞENYAŞAR’IN HAKKINI HUKUKUNU SAVUNAN BİR PARTİYİZ”

    O dernekleri bir araya getiren partiyiz biz. Sonra onların hakkını arayan bir partiyiz biz. Çöplerden kağıt toplayanların partiyiz biz. Onların hakkını hukukunu hangi parti savundu Allah aşkına? Biz bir yere kaymadık. Biz herkesin hakkını hukukunu savunan bir partiyiz. Milletvekili Can Atalay’ın hakkını da savunan partiyiz biz. Haksız yere hapislerde yatan avukatların da düşünce suçluların da hakkını hukukunu savunan partiyiz biz. Sadece CHP’lilerin hakkını savunmuyoruz ki, biz Sinan Ateş’in de hakkını savunan, ailesinin de hakkını hukukunu savunan kişiyiz biz. Aynı zamanda eşi, çocukları öldürülen Emine Şenyaşar’ın hakkını hukukunu savunan bir partiyiz. Herkes kendi penceresinden ‘yok sağa kaydı, yok sola kaydı, yok şuraya kaydı, yok şuraya kaydı’ bu günlük kaygılarla ifade edilen bir düşünce olduğuna inanıyorum.

    “LAİKLİK OLMAZSA OLMAZIMIZ”

    Laiklik bırakın Türkiye’nin, bireysel olarak her kişinin yaşamının temel taşıdır. İnanç özgürlüğü, ben çok şunu söylerim, hiç kimsenin inancını, hiç kimsenin kimliğini ve hiç kimsenin yaşam tarzını siyasete malzeme etmeyeceğim diye… Benim kadar bunu kullanan ikinci bir genel başkan yoktur. Neredeyse her grup toplantısında, neredeyse her mitingde bunu söyledim. Eğer inançları siyasete malzeme ederseniz, eğer inanç üzerinden siyaset yaparsanız, önce inanca bir sefer saygınızın olmadığı ortaya çıkar. Kimliği siyaset konusu yaparsanız, kimliğe saygınız olmadığı ortaya çıkar. Dolayısıyla inançlara saygılıyım, eyvallah… Kimliklere saygılıyım, yaşam tarzlarına saygılıyım. Benim için herhangi bir insan, karnı doyuyor mu doymuyor mu, düşüncesini özgürce ifade ediyor mu etmiyor mu, inancını özgürce yerine getiriyor mu getirmiyor mu… Benim için o, inancını özgürce yerine getiremiyorsa onun önderi ben olmak zorundayım. Kimliğinden ötürü ötekileştiriliyorsa, onun kimliğine saygı duyulması gerektiğini önce ben söylemeliyim. Yaşam tarzına müdahale ediliyorsa, onun yaşam tarzına müdahaleyi engelleyecek önce ben olmalıyım. Bizim temel felsefemiz bu… Laiklik olmazsa olmazımız zaten bizim.

    “İNANCI EĞER SİYASETE ALET EDİYORSA, O KİŞİ O İNANCA SAYGI DUYMUYOR DEMEKTİR”

    Milli Eğitim Bakanlığı’nı en çok eleştiren benim. MEB’in kapısına dayanan da benim. 6 yaşındaki kız çocuğunun evlendirilmesine isyan eden, Adalet Bakanlığı’na da yürüyen benim ama eleştirilen de benim. Zaten anlayamadığım nokta bu. Parça parça alınıyor o parçadan yola çıkarak eleştiri yapılıyor. Bir bütüne bakılmıyor, bütüne bakılması lazım. Ben her inanca saygılıyım ama inançların siyasete alet edilmesine karşıyım. Herkesin inancı var, neye inanıyorsa… Ama o inancı kendi siyasi gücü olarak ele alıp Adalet Bakanlığı’nı ele geçirmek istiyorsa ona karşıyım. Asla, inanç ayrı siyaset ayrı… İnancı eğer siyasete alet ediyorsa, o kişi o inanca saygı duymuyor demektir. Çünkü o inancı kendi ikbali için kullanıyor demektir. Biz bunu anlatamıyoruz zaten temel sorunumuz da bu…

    “EN RAHAT SUÇLANACAK PARTİ CHP’DİR”

    (Eğitim sistemi üzerine) Biz elimizden gelen gücümüzün yettiği kadar bu mücadeleyi yaptığımıza inanıyorum. 4+4+4 geçerken, Allah aşkına CHP’nin verdiği mücadeleyi hangi parti verdi? Milli Eğitim Komisyonunda arkadaşların mücadelesi, 36 saat konuşma yapıldı. Meclis Genel Kurulu’nda verdiğimiz mücadele, AYM’ye götürmemiz. Bozulma sürecinin başlangıcıdır bu zaten. Bu mücadeleyi bizim dışımızda hangi parti verdi Allah aşkına? Milli Eğitim Komisyonu’nda arkadaşlarımız darp edildi orada, kavgalar çıktı orada ve biz bu mücadeleyi verdik. Bir sabah gittiğimizde bütün salonu AK Parti Milletvekillerinin doldurduğunu, bizim milletvekillerimize yer kalmadığını gördük biz. Kimden destek aldık biz? Yine suçlanan biz olduk. Çünkü en rahat suçlanacak parti CHP’dir. En rahat… Diğerleri o kadar rahat değil. Biz şunu kabul ediyoruz, demokrasinin de laikliğin de insan haklarının da güvencesi biziz. İmam Hatip Okulları’nda okuyan bütün çocuklarımızın çok iyi eğitim almasını isteriz ama gerçekten de ahlaklı bir eğitim, erdemli bir eğitim, Türkiye gerçeklerini bilen bir eğitim… Hiçbir inanç insan haklarını göz ardı etmez.

    “AK PARTİ’YE OY VEREN AİLELER DAHİ EĞİTİM SİSTEMİNDEN ŞİKAYETÇİLER”

    Biz MEB’in uygulamasını doğru bulmuyoruz. Milli Eğitim Bakanlığı zaten milli olmaktan çıkmış. Hangi milli eğitim? Neresi milli bunun? Biz bunu da söyledik. Bu Bakanlık milli bir Bakanlık değil. Eğitim politikasının başarısı zaten görüyorsunuz üniversiteleri… Üniversiteler üniversite olmaktan çıktı. Buyurun Boğaziçi Üniversitesi’nin başına gelenlere bakalım. Nerede çapsız, niteliksiz bir adam varsa getirip üniversitelerin başına koydular. Bütün bu gerçekleri biz biliyoruz. Bilimden uzaklaşan bir toplumun, büyümeye, teknoloji yaratmaya, teknolojisini geliştirme imkanı yoktur zaten. Türkiye giderek geriye gidiyor. Bizim en değerli bilim insanlarımız Türkiye’den koptu, gidip NASA’ya, gidin MIT’e göreceksiniz. En nitelikli insanlarımız orada… Bugün açık ve net söylüyorum AK Parti’ye oy veren aileler dahi eğitim sisteminden şikayetçiler. Bunu da gidip bütün anketçilere sorun. Hiçbir aile çocuğunun kötü bir eğitim almasını istemez. Her aile çocuğunun iyi bir eğitim almasını ister. Ama eğitim sisteminin çöktüğünü hepimiz görüyoruz. Bunlar üzerinde de durulması lazım.

    “ŞİRKETLER AYRIDIR, PARTİLER AYRIDIR. PARTİYİ ŞİRKET GİBİ DÜŞÜNEMEZSİNİZ”

    (Ekrem İmamoğlu’nun bugünkü açıklamaları üzerine) Bizim partimizde, yani demokrasiyi savunan bir partide doğal olarak herkes koşulları yerine getirdiğinde genel başkanlığa aday olabilir. Ekrem Bey, eğer aday olacaksa, ilk kez aday olacak bir kişi değil. Daha önce de çok sayıda kişi geldi aday oldu. Şirketler ayrıdır, partiler ayrıdır. Partiyi şirket gibi düşünemezsiniz. Erdoğan, Türkiye’yi şirket gibi yönetiyor ya, devlet ayrıdır şirket ayrıdır. Partinin hedefi vardır, kuralları vardır, ilkeleri vardır, genel kurulları vardır, tüzükleri vardır, merkez yönetim kurulu vardır, parti meclisi vardır. Dolayısıyla partiler farklı oluşumlar içinde oluşurlar, farklı hedefleri vardır ve sürekli kendisini yenileyen bir organizma gibidir partiler yaşamak için…

    “BELEDİYEYİ AK PARTİ’YE TESLİM EDEMEM”

    Elbette aday olabilir, niye aday olmasın? Ekrem bey, başarılı bir belediye başkanımızdır. Son seçimlerde biz 20-22 ilçeyi yanlış hatırlamıyorsam, alabilecek potansiyele eriştik. 22 ilçe alınır, büyükşehir belediye meclisi çoğunluğu da alınır, ondan sonra da herhangi bir sorun kalmaz, kişiler gelirler, partiye de üye olabilirler ama ben asla ve asla bu halkın İstanbulluların oyuyla alınmış olan CHP’ye bir anlamda yönetme yetkisi verilmiş bir belediyeyi alıp da AK Parti’ye teslim edemem. (Ekrem İmamoğlu devam mı etmeli sorusu üzerine) Elbette devam edecektir.

    “CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMLERİNE BAKILDIĞI ZAMAN BİZ 22 İLÇEDE BİRİNCİ PARTİYİZ”

    Efendim biz, yerel seçimlerde başarılı olacağız. AK Parti sürekli oy kaybeden bir partidir. Biz bugüne kadar milletvekili çıkaramadığımız pek çok yerden milletvekili çıkardık. Rize, Kars, Diyarbakır bunlardan birisidir. Biz öyle büyük bir başarısızlık, yok öyle bir şey… Tam tersine parti çalıştı seçimlerde belli bir olgunluk içinde belli bir çizgiyi yakaladı. Ayrıca CHP umudu tüketen bir parti de değildir. CHP kapandığı zaman dahi küllerinden yeniden doğan bir partidir. İl başkanı, ilçe başkanı, kadın kolları, gençlik kolları, bizim umutsuzluğa kapılma gibi bir geleneğimiz de yoktur, örfümüz, adedimiz de yoktur. Biz her dönemde küllerinden doğan, demokrasiyi savunan bir partiyiz biz. Öyle, ‘mahvolduk, bittik’ ne demek? İstanbul seçimlerine bakıldığı zaman Cumhurbaşkanlığı seçimlerine bakıldığı zaman biz 22 ilçede birinci partiyiz. Alabiliriz buraları, niye almayalım? Biz sadece buraları değil, başka büyükşehir belediyeleri de alacağız. Bu konuda kimsenin en ufak endişesi olmasın. Ama kimsenin gereksiz, lüzumsuz tartışmalarla partinin enerjisini tüketmesini istemiyorum. Partinin enerjisi vardır, parti diridir. En son il başkanları toplantısında ben bunu gördüm. Dolayısıyla biz kendi enerjimizi kendi iç tartışmalarımızda tüketme lüksüne sahip olan bir parti değiliz. Biz mücadele edeceğiz, genciyle, kadınıyla, erkeğiyle hep beraber mücadele edeceğiz. Bu mücadele bireysel bir mücadele değildir. Bu mücadele bir Türkiye mücadelesidir. Bir aydınlanma mücadelesidir, bir demokrasi mücadelesidir. Yoksa öyle kısır tartışmalar, ‘o onu dedi, bu bunu dedi’ yok öyle bir şey…

    “BİZ DEMOKRASİYİ İÇSELLEŞTİREN BİR PARTİYİZ”

    Tartışma bitmiştir, mesele bitmiştir. Önümüze ve yönümüze bakacağız. O tartışmaları kışkırtanlar var. O tuzağa da kimsenin düşmesini istemem varsa bir şey partinin yetkili organları vardır, burada her şey rahatlıkla konuşulabilir. İl başkanları toplantısında çok rahat bir şekilde konuştuk. İnsanlar düşüncelerini, insanlar eleştirilerini gayet iyi yapıyorlar. Biz çünkü CHP’yiz, sıradan bir parti değiliz. Biz tek adam partisi değiliz. Biz demokrasiyi içselleştiren bir partiyiz. Yoksa biz 100 yıl nasıl yaşayacaktık? Dünyada 100 yıl ayakta kalan parti sayısı on parmağı geçmez.

    “GERİYE DÖNÜP BAKTIĞIMDA, AMERİKA’YA, ALMANYA’YA GİDİŞİM BELKİ İYİ ANLATAMAMIŞ OLABİLİRİZ AMA GİDİŞİM DOĞRUYDU”

    (‘CHP’nin eski Genel Başkanı Hikmet Çetin’in yaptığı eleştiriler ve pişmanlığınız var mı?’ sorusu üzerine) Ortak Mutabakat Metni’nin zaten başında Mustafa Kemal’in imzası var. Kimse görmüyor. Geriye dönüp baktığımda, şöyle ifade edeyim. Benim Amerika’ya, Almanya’ya gidişim belki iyi anlatamamış olabiliriz ama gidişim doğruydu. Çünkü iktidara geldikten sonra bu ülkenin çağdaşlaşma ihtiyacı vardı. Bilgiye ve birikime ihtiyacı vardı. Ben oraya siyasi görüşme yapmak için gitmedim. Ben MIT’e, dünyanın teknoloji üreten bir numaralı üniversitesine gittim ve oradaki insanlara görüştüm. Biz iktidara geldiğimizde Türkiye’ye gelir misiniz? Türkiye’nin teknolojik dönüşüme ihtiyacı var. Türkiye’nin bilgi birikime, yeni teknolojilere imza atma ihtiyacı var dedim. Ben bunun için gittim oraya, bunu söyledim. İngiltere’ye de aynı gerekçeyle gittim. Orada da aynı şeyi söyledim. İngiltere’ye gittiğimde dediler ki, ‘teknolojide Almanya bizden daha iyi’ bunu İngiltere’deki bir üniversitenin rektörü söyledi bana. Gittim bir yapay zeka merkezine gittim. Eğer siz neleri yapacağınızı, hangi hedefleri koyacağınızı kendi insanınıza anlatamadıysanız, kabahat bizdedir. Ama asıl hedef bu ülkeye bilimi ve teknolojiyi getirmekti. Siz uzay teknolojisini eğer bu ülkeye getiremezseniz, siz neyin yarışını yapacaksınız? Üniversitelerdeki bilim üreten insanlar geleceklerini yurt dışında arıyorlarsa, siz hangi başarının altına imza atacaksınız, inşaat yaparak mı? Bizim hedefimizi demek ki iyi anlatamamışız.

    “FARZ EDELİM Kİ BEN O GÜN HAKKARİ’DEYDİM. GELİŞİM YİNE AYNI SAATTE OLACAKTI”

    Yurt dışı seyahat benim istediğim tarih olmuyor. Siz bunu en az 1,5-2 ay önce programlıyorsunuz. 3-6 ay önce programlıyorsunuz. Ona göre zamanlar alınıyor, randevular ona göre yapılıyor. Gidip esnaf ziyaret etmiyorsunuz, ya da hastalandınız doktora gitmiyorsunuz. Dolayısıyla zamanlama bizim tek başımıza bizim irademizde değil, karşı tarafın da iradesinin eşleşmesi gerekiyor. Kaldı ki Almanya dediniz gittim, ne oldu? Akşam geldim. Olayın akşamı ben zaten İstanbul’daydım. Farz edelim ki ben o gün Hakkari’deydim. Gelişim yine aynı saatte olacaktı. Hemen uçağı kiraladık geldim ben.

    Bizim için geçerli olan, Ortak Mutabakat Metnidir. Ortak Mutabakat Metninde ne varsa 6 partinin imza attığımı metindir. Diğeri bizimle Zafer Partisi arasında özel bir protokoldür. Dolayısıyla bütün partileri bağlayan konu Ortak Mutabakat Metnidir. Ayrıca orada yargı kararı olmaksızın bir kişinin görevden alınmaması konusunda da özel bir vurgu vardır. Bunun da gözden ırak tutulmaması lazım. Şimdi yargı kararı olmaksızın siz kişileri görevden alabiliyorsunuz. Zafer Partisi Sayın Genel Başkanı da bunu doğru bulmadı. Yargı kararı lazım, bir kişiyi görevden alıyorsanız. Dolayısıyla orada da biraz çarpıtılarak biraz geniş kitlelere duyuruldu ama oradaki düşüncemiz de yargı kararı olmadan hiç kimse görevden alınamaz, halkın oyuyla gelen bir kişinin de görevden alınmasını doğru bulmadığımı her yerde ortak mutabakat metninde de kamuoyuna da deklare ederek altı lider zaten buna imza attık.

    “BAŞÖRTÜSÜ TÜRKİYE’NİN GÜNDEMİNDE ÇIKARMAMIZ LAZIM”

    Başörtüsü konusuna gelince, başörtüsü Türkiye’nin gündeminde çıkarmamız lazım. Çıkmıştı. Hala, pek çok kişi bizim samimiyetimizi ölçüyordu. Biz bunlara oy verirsek geldiklerinde aynı baskıyı kuracaklar mıydı? Seçim sırasında başı açık AK Partili kadınlar, pazarlara çıkıp baş örtülü kadınlara hakaret ettiler. Bunu bazı kameralar yakaladı. Hazır olan kameralar da yakaladı. ‘Siz bizi mahvediyorsunuz, sizi şöyle yapacağız’ diye hakaret yağdırdılar. Bunu yapan AK Partili kadınlardı, başörtülü kadınlara yapıyorlardı. Başı açık kadınlar CHP’li diye hep algılanıyor, dolayısıyla öyle bir algıyı yaratmak için çalıştılar. Samimi olarak biz artık bu olayın bitmesi gerektiğini düşünüyoruz. İstiyorlarsa buyur gelsinler yasaya imza atalım, bitti bu kadar. Bizim ve İYİ Parti’nin ve diğer partilerin talepleri kabul edilmedi. (İttifak partilerine gereğinden fazla milletvekilliği verdiği eleştirileri üzerine) Olay bir parti olayı olmaktan çıkmış artık. Olay bir Türkiye olayı, demokrasi elden gitmiş, bir tek adam rejimi gelmiş, yargı tamamen bitmiş vaziyette, üniversiteler bitmiş vaziyette, hala olayı bir parti penceresinden düşünmek kadar Türkiye gerçeklerinden kimsenin kopmaya hakkı yoktur. Türkiye farklı bir yerde… Biz 200 Milletvekili çıkarmış olsaydık ne olacaktı? Farz edelim CHP tek başına 200 Milletvekili çıkardı, ne olacaktı? Olay bir Türkiye olayıdır. Olay demokrasiden yana olanların birleşme olayıdır. İnsan haklarından yana olanların birleşme olayıdır. Ben şimdi ittifakı oluşturan partilerin parlamentoda grup kurmalarını istiyorum. Grup kursunlar. Onların da demokrasiden yana sesi çıksın. Çıksınlar, demokrasiyi savunsunlar, insan haklarını savunsunlar. Yani bizim Ortak Mutabakat Metninde yer alan bütün ilkeleri onlar da savunsunlar, beraber savunalım.

    “BİZ BİR ADIM ATARKEN ON ADIM SONRA NE OLACAĞINI DÜŞÜNMEK ZORUNDAYIZ”

    Bizim günlük mü düşündüğümüzü sanıyor herkes? Bir stratejiniz yok mu sizin? Sizin bir hedefiniz yok mu? Biz CHP’yiz. Biz sıradan bir parti değiliz. Biz bir adım atarken on adım sonra ne olacağını düşünmek zorundayız. Stratejiyi böyle kurmazsanız olmaz. Biz hem zaferi hem kazanamama halini düşünmek zorundayız. Ama bunu çıkıp da milletin önüne, ‘bizim stratejimiz budur’ diyemeyiz. Çünkü karşı strateji oluşturacaklar. Neden Erdoğan ilk başta, ‘acaba milletvekili transferi yapar mıyım?’ diye çalışmaya başladı? Neden bunun altyapısını oluşturmaya başladı? Neden keseyi açmaya başladı? Parlamentoda satılık, onurunu, haysiyetini satan milletvekili istemiyorum. Seçilen, halkın oyuna sadık kalan milletvekili istiyorum. Paraya tamah edip giden safını değiştiren milletvekili istemiyorum. Halkın verdiği oya saygı gösteren milletvekili istiyorum. Eğer bir milletvekili safını değiştirip iktidar partisine gidiyorsa ucunda para var demektir. Parayla satılan milletvekili istemiyorum.

    “MUHARREM İNCE ADAY OLDUĞUNDA YETERİ KADAR İMZA TOPLAYAMAMIŞTI, İMZAYI TAMAMLATAN KİŞİ BENİM”

    Önümüzdeki kurultayda aday olup olmayacağına değişimin önünü açmaya ilişkin) Zaten açıyoruz. Biz kimsenin önünü kapatmayız. Böyle bir hakkımız yok zaten. Sen aday olma, senin önünü keseceğim, böyle bir düşüncem asla olamaz. Hiç kimse için böyle bir düşüncem olamaz. Muharrem İnce aday olduğunda yeteri kadar imza toplayamamıştı, imzayı tamamlatan kişi benim. Dolayısıyla, kalk önünü kes, o zaman siz demokrasiye inanmıyorsunuz demektir. Biz diğer partiler gibi değiliz. Herkes gelsin, arzu eden partiye genel başkan da olabilir. MYK üyelerinin parti meclisi olabilir. Benim tek yetkim var, parti meclisinden MYK’ya üyeleri ben seçiyorum tek imzayla… Bu da tüzükle oluyor o tüzüğü yapan da ben değilim. Tüzük böyle bir yetki vermiş o kadar, başka bir şey yok. Parti Meclisi, delegeler seçerler. Mahalleden seçimler olur, gelirler. Hepsinin başımın üstünde yeri vardır. Niye sen genel başkan oldun? Diye eleştiri yapmam. Genel Başkan olduğum tarihten Bugüne kadar, hiçbir zaman bir delegeye telefon açıp, ‘bana oy verin’ dememişimdir, demem de zaten. O zaman siz Genel Başkanlık yapamazsınız. Birisi ‘ben aday olacağım da önümde şu engeller var’ diyorsa, bütün engelleri kaldırmaya hazırım.

    “BEN BUGÜNE KADAR ÇIKIP GENEL BAŞKANLIĞA ADAYIM DEMEDİM”

    Ben aday mıyım? Ben bugüne kadar çıkıp Genel Başkanlığa adayım demedim. Aday gösterilirsek o ayrı bir şey. Ben delegelerin iradesine ipotek koyamam. Bu doğru değil zaten. Böyle bir şey de olmaz. Demokrasiyi her ortamda savundum.

    “DEMOKRASİNİN OLMASINA ÖZEN GÖSTERİRİM”

    Parti içi tartışmalara girmem. Bu bir Genel Başkan’a yakışmaz. Aralarında tartışabilirler ama şunu rahatlıkla ifade edeyim. Eğer kişiler kendi partilerine saygı duyuyorlarsa, bu tür tartışmalardan uzak dururlar. Biz yerel seçimlere odaklanmalıyız. Başarıyı nasıl elde edeceğimize odaklanmalıyız. Nerede eksiğimiz var onları süratle tamamlamalıyız ve biz yerel seçimlerde halkın beklediği hem o güveni sağlamak hem de belediye başkanları sayısını artırmak zorundayız. (Kurultay, ne zaman olacak sorusu üzerine) Parti meclisinin vereceği bir karar. Yani oturulur, konuşulur. Ben önce nabzı tutarım. Parti meclisinin nabzını tutarım. Ben baştan düşüncemi açıklarsam bu PM’yi etkilemek olur. Bütün arkadaşlarım bilirler. Ben düşüncelerimi en son açıklarım, MYK’da da en son açıklarım. Çünkü siz Genel Başkan olarak belli bir düşünceyi söyledikten sonra karşımızdaki arkadaşlarımız, ‘Genel başkan böyle söyledi, şimdi ben Genel Başkan’la ters mi düşeceğim’ der, düşünür. Ondan özenle uzak dururum. İl başkanları toplantısında düşüncelerimi açıklarım, il başkanları açıklar sonra il başkanları düşüncelerini açıkladıktan sonra ben de kendi düşüncelerimi bütün ayrıntılarıyla hem onların sorularını hem onların merak ettikleri, eleştirdikleri konuları dilimin döndüğü kadarıyla anlatırım. Yani gerçek anlamda demokrasinin olmasına özen gösteririm.

    “ŞİMDİ BU BAŞARININ PERÇİNLENMESİ LAZIM ONDAN SONRA GENEL BAŞKAN DA OLABİLİRLER, NE İSTİYORLARSA”

    Şimdi Ekrem Bey aday olmamalı dediğiniz andan itibaren bu farklı yerlere çekilebilir. Herkes aday olabilir. Sen aday olma, ol diye bir şey söylemem. Kendi düşüncemi partinin Genel Başkanı olarak ifade ediyorum. Herkes önce bulunduğu yerde, koltuğunu korumalı genişletmeli, geniş kitleleri kucaklamalı, belediye meclis üye sayısını arttırmalı, belediyeleri kazanmak için çabalamalı… Aynı kararlılıkla çalışmaları gerekiyor. Güzel çalışıyorlar mı? Evet güzel çalışıyorlar. Başarılılar mı? Evet başarılılar. Bu başarılarına yeni başarılar eklemeliler mi? Evet eklemeliler. Çok zor koşullarda görev yaptılar. Bütün engellemelere rağmen başarılı oldular. Şimdi bu başarının perçinlenmesi lazım. Bu başarıyı perçinleyecekler. Ondan sonra Genel Başkan da olabilirler, ne istiyorlarsa… Bu partinin bütün kapıları herkese açıktır.”

     

  • Kılıçdaroğlu’ndan Ekrem İmamoğlu için dikkat çeken sözler

    Kılıçdaroğlu’ndan Ekrem İmamoğlu için dikkat çeken sözler

    “Cumhuriyet tarihinde bu kadar kirli bir seçim kampanyası olmamıştır” 

    “Cumhuriyet tarihinde bu kadar kirli bir seçim kampanyası olmamıştır. Sahtekarlık yapan adan cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturamaz. Yalanla seçim kazanan bir insan cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturamaz. Yeni Şafak gazetecilik yapmıyor, tetikçilik yapıyor.

    Değişimin önünü açacağız

    Değişimin önünü açacağız. Cumhuriyet Halk Partisi kendini yenilemek zorundadır. Biz bunu yapıyoruz, yapmadığımız taktirde parti, parti olmaktan çıkar. Kurultayınızı yaparsınız, adaylar çıkar. Eleştirinin parti disiplini içinde olması lazım. Her eleştiriden ders çıkarmak parti yöneticilerinin görevidir.

    Biz bir yere kaymadık. Can Atalay’ın hakkını savunan partiyiz, haksız yere hapis yatan düşünce suçlarının partisiyiz. Sinan Ateş’in de Emine Şenyaşar’ın da hakkını savunan partiyiz.

    Nerede çapsız bir adam varsa getirip üniversitelerin başın koydular. AK Parti’ye oy veren aileler de eğitim sisteminden şikayetçiler.

    Partiyi şirket gibi düşünemezsiniz

    CHP’de herkes koşulları yerine getirdiğinde aday olabilir. Şirketler farklıdır, şirketler farklıdır. Partiyi şirket gibi düşünemezsiniz. Partinin farklı hedefleri vardır.

    Ekrem Bey başarılı bir belediye başkanımızdır. Ben asla İstanbul halkının oyuyla yönetme yetkisi verilmiş bir belediyeyi alıp da AK Parti’ye teslim edemem. Bunu asla kabul edemem. Elbette Ekrem Bey görevine devam edecektir.

    Büyük bir başarısızlık asla yok. Parti çalıştı, belli bir çizgiyi yakaladı. Başka belediyeleri de kazanacağız. Kimsenin gereksiz tartışmalarla partinin enerjisini tüketmesini istemiyorum.

    AK Partili kadınlar pazarlara çıkıp, başörtülü kadınlara hakaret ettiler. Bunu hazır olan kameralar yakaladı. ‘Siz bizi mahvediyorsunuz’ diye hakaretler yağdırdılar. Bunu yapan AK Partili kadınlardı. Başörtülü kadınlara yaptılar. Başı açık kadınlar CHP’li diye hep algılanıyor, dolayısıyla öyle bir algıyı yaratmak için yaptılar. Bunu tespit ettik.

     

     

  • CHP’de şok ihraç istemiyle disiplin kuruluna sevk edildi

    CHP’de şok ihraç istemiyle disiplin kuruluna sevk edildi

    CHP Merkez Yönetim Kurulu (MYK) kararı ile Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan’ın kesin ihraç talebiyle Yüksek Disiplin Kuruluna sevk edildiği bildirildi.

    CHP Sözcüsü Faik Öztrak, Merkez Yürütme Kurulu Toplantısının ardından açılamalarda bulundu. Öztrak, daha önce CHP’den istifa eden Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan’ın CHP’den kesin ihraç talebiyle disiplin kuruluna sevk edildiğini duyurdu. Öztrak “Tüzüğümüzün ilgili maddeleri gereğince Sayın Özcan’ı kesin ihraç talebiyle disiplin kurulumuza sevk ettik” diye konuştu.

    Tanju Özcan, sosyal medya hesabından disiplin kuruluna sevk edilişine ilişkin, “Başkaldırıyorum” ifadelerini kullandı. Özcan ayrıca, “Beklemediğim bir şey değil. Kılıçdaroğlu, Erdoğan’a diktatör diyor ama kendisi de koltuğu bırakmıyor. Değişim ve adalet için 3 Temmuz’da Bolu Meydanı’ndan Ankara’ya CHP Genel Merkezi’ne yürüyeceğim” dedi.

  • İmamoğlu’ndan CHP’de değişim çağrısı

    İmamoğlu’ndan CHP’de değişim çağrısı

    İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, katıldığı bir programda yaptığı konuşmada, genel seçimlerde alınan başarısız sonuca işaret ederek, halkın beklediği güven ve umut ortamının oluşturulamadığını söyledi. Toplumun, muhalefetin genelinden bir değişim beklediğini ifade eden İmamoğlu, parti içi demokrasinin vazgeçilmez prensipleri olması gerektiğini ve değişime ihtiyaç olduğunu söyledi.

    “Parti içi demokrasi vazgeçilmez prensibimiz olmalı”

    Seçimlerde alınan başarısız sonucu değerlendiren İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, “Muhalefet bileşenleri olarak 21 yıllık iktidarın en zayıf olduğu bir dönemde hem Meclis hem de Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kaybettik. Vatandaşın değişim talebine cevap veremedik. İktidar değiştirecek bir güven ve umut oluşturmadık. Bugün içinde olduğumuz tablo sadece bir seçim yenilgisi tablosu değildir. Çaresizlik ve ümitsizlik Türkiye’yi, giderek muhalefetsiz bir otoriterliğe doğru sürüklüyor. Dünya örneklerinden biliyoruz ki, muhalefetin etkisiz ve zayıf olduğu demokrasiler yaşayamaz. Toplum bizden esaslı bir değişim bekliyor. Bu değişimi gerçekleştiremezsek ne vatandaşların beklentisini karşılayabiliriz ne de bulunduğumuz mevzileri koruyabiliriz. Daha da kötüsü, uzunca bir süre toplumsal muhalefetin değişim arzusunu ve umudunu kolay kolay yeniden harekete geçiremeyiz. Bu tablo devam ederse önümüzdeki yerel seçimlerde de başarılı şansı kalmaz. Türkiye muhalefetini buradan çıkarmak, CHP’nin göstereceği kararlı değişim iradesine bağlıdır. Bir bütün olarak kendimizi, partimizi, muhalefeti yeniden inşa etmemiz en acil ve en hayati ihtiyaçtır. Sadece vitrinimizi ve söylemimizi değiştirmek yetmez. İdeolojik politik hattımızı sosyal demokrasinin evrensel ilkeleriyle, toplumun bugünkü özgürlük, adalet ve eşitlik talepleriyle ve zamanın ihtiyaçlarıyla güncellemeliyiz. CHP’yi topluma açarak örgütümüzü gençleştirmeliyiz. Parti içi demokrasi vazgeçilmez prensibimiz olmalı” dedi.

    “Değişmek zorundayız”

    İmamoğlu konuşmasının devamında, “Değişime direndiğimiz her dakika toplumla aramızdaki mesafe açılıyor. Muhalefette yaşanacak yenilenme yeni bir ittifak mimarisinin kurulmasının da anahtarıdır. Toplum muhalefetin genelinden bir yenilenme ve dönüşüm beklemektedir. Yeni ittifakların toplumda güven tazelemesi ve iktidar umudunu diri ve enerjik tutması bir zarurettir. Değişemeyen ve dönüşemeyen bir muhalefet iktidarı da değiştiremez. Ülkeye demokrasiyi getirebilmek için önce kendimizi değiştirmeliyiz. Tarih geçen yüzyılda CHP’ye Türkiye’nin modern ve güçlü bir devlet olmasına öncülük etme rolü yüklemişti. Zaman şimdi bize toplum eliyle daha güçlü bir demokrasi inşa etme sorumluluğu yüklüyor. Bu görevden kaçamayız, kaçmayacağız” ifadelerini kullandı.

    “Benim sunduğum yöntemin içinde bir adaylık ilanı yok”

    İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu programın ardından basın mensuplarının sorularını yanıtladı. İmamoğlu sürekli gündeme gelen CHP Genel Başkanlığı için aday olup olmayacağı sorusuna, “CHP genel başkanlığına aday olmak gibi kavram asla konuşulmadı, geçmedi. Bu sürece dair yaptığım sohbetlerde kendime bir makam biçmedim. Benim şu an da sunduğum yöntemin içinde bir adaylık ilanı yok. Tatmin olduğum bir zaman dilimi henüz yaşamadım” şeklinde yanıt verdi.

    Basın mensubunun bir sorusunu yanıtsız bıraktı

    Bir basın mensubunun, “Sizden bu genel başkan değişmeli ifadesini duymuyoruz. Değişim talebinize genel başkanlık dahil mi? Siz bir siyasi partinin genel başkanı olsanız kaç genel seçim kaybettiğinizde bırakırsınız?” şeklindeki sorusuna ise İmamoğlu, “Ben değimle ilgili fikrim farklı. Değişimin makul bir biçimde kavgasız, gürültüsüz, sancısız olabileceğine olan bir inancım var. Bu benim aile kültürümden geliyor. Karadenizli ailelerde de değişim biraz sancılıdır. Kolay kolay makam, mevki ya da bir mülk, sahiplik devredilmez ama Allah nasip etti benim babam 21 yaşında işi devretti. Ben sorumluluğu genç yaşta yaşadım gördüm. Konumlanmayı ve konumlandırmayı marifetli bir şekilde başaracak bir kişiliğe sahibim. Bu bağlamda benim hala idealim ve hayalim Sayın Genel Başkanımızın hem partiyle ilgili değişimin, hem kurultaydaki gerekiyorsa makamdaki değişimlerin sancısız bir şekilde yürütülebileceğini ispat etmesidir. Bahsettiğiniz sancılı değişimlerin yerine sancısız değişimler partide muvaffakiyet elde ederse işte o gün itibariyle biz kazanan bir parti kazanan bir muhalefet olma yolunda emin adımlarla ilerleriz. Biraz iğneli bir soru olsa da, kişisel seçimlerim itibariyle kaybetme deneyimim olmadığı için sorunuza cevap veremeyeceğim” cevabını verdi.

    İmamoğlu, “Sizin bu değişim arayışınızda İYİ Parti ve Yeşil Sol Parti ile ilgili neler söyleyebilirsiniz?” sorusuna, “Ben İYİ Parti’yi çok önemsiyorum çünkü 2019 seçimleri Cumhuriyet Halk Partisi, İYİ Parti İttifakıyla İstanbul’da kazanılmıştır. Karşımızda da AK Parti ve MHP ittifakı vardı ama ittifakın inşası tarifimden sadece İYİ Parti değil elbette muhalefetin unsurlarını tarifliyorum. Bu siyasi partiler ya da toplumsal ittifaklar da bu işin içine eklenebilir. Muhalefetin inşasından kastım şu. Eğer bugün ittifakın mevcut unsurları 2019’da ya da 2023 seçimindeki mevcut unsurları ittifaka dair olumsuz tarifler yapıyorlarsa, olumsuz bir takım tanımlamalar yapıyorlarsa işte tam da bu bizim sorumluluğumuz. Çünkü biz ittifakı domine eden ve liderlik eden bir partiyken bugün bu ittifak unsurlarının bu ittifak sürecinden çekilmelerini anlamak, kavramak varsa bir sorun çözmek, süreci bile değişim sürecinin bir parçasıdır. Ben bunu önemsediğim için başından beri bunu dile getiriyorum. Bizim şu anda partimiz olarak ortaya koyduğumuz iki husus var. Bir tanesi MYK değişimi ikincisi de kurultay takvimi. Bu asla benim değişimle ilgili tariflediğim sürecin yüzde 5’i bile değil, 3’ü bile değil. Bu bağlamda şu andaki muhalefet bileşenlerinin her birisinin mevcut durumunu çok üst seviyede önemsiyorum. Bunu İstanbul ve Türkiye odağında takip ediyorum. Şu anda kendi yorumlarını ya da kurultaylarında yapacakları açıklamalara dair yorum yapmam mümkün değil, hadsizlik olur. Sonrasında da hem değişim sürecine dair tutumumla birlikte hem İstanbul hem Türkiye’nin bütün yerel seçim sürecine sunabilecekleri katkılar prensibiyle takip etmeye ve diyalog oluşturulması yönünde de partimi zorlamaya devam edeceğim” yanıtını verdi.

    “Partiyi terk etmek gibi bir durumum söz konusu değil”

    İmamoğlu, “CHP’de bahsettiğiniz değişim yaşanmazsa ne yapacaksınız?” sorusunu, “Partimin bana verdiği görevi yapamamış olsam, başarısız olsam, bir seçimi kaybetmiş olsam bu dediğinizi yaparım. Ben seçim kaybetmedim, partimin bana verdiği görevi kötü yapmadım, hatta genel başkana olan sorumluluklarım konusunda kötü bir görev yapma deneyimi yaşatmadım. Ya da aynı şekilde İBB bünyesinde kamu malına zarar vermedim. Bu kadar büyük bir mekanizmayı yönetirken elbette hatalarımız olabilir ama hiçbir zaman yüz kızartıcı bir sürecin içerisinde olmadım. Bunları yapmayan bir kişi olarak benim partiyi terk etmek gibi bir durumum söz konusu değil, bunu yapanlar varsa onlar düşünsün benim öyle bir derdim yok” şeklinde yanıtladı.

    “Seçim kaybettikten sonra görev bırakılmalı mı?”

    İmamoğlu’nun kendisine yöneltilen, “Bir parti lideri seçimi kaybedince görevi bırakması gerekiyor mu? Şu andaki CHP lideri ile seçimi kazanmak mümkün mü?” sorusuna da, “Seçim kaybettikten sonra görev bırakılmalı mı? Aslında bu da değişim mottosunun içindeki önemli şeylerden biri. Demokratik bir toplum arzunuz var ise, net bir süreç tariflemek zorundayız. Düzenlemeye ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Mülk edinme gibi bir şeye kayıyor. Bu da değişim gerektiren bir husustur. Mesele kişi değil, geleceğe dair tarife muhtacız” diyerek net bir cevap vermekten kaçındığı görüldü.

  • “Gerekirse 16’lı masa kuracağım”

    “Gerekirse 16’lı masa kuracağım”

    Türkiye’nin 6 Şubat’ta büyük bir deprem felaketi yaşadığını, 50 binin üzerinde insanın hayatını kaybettiğini anımsatan Kemal Kılıçdaroğlu, herkesin yüreğinin hala deprem bölgesinde olduğunu söyledi.

    Depremden hemen sonra evi ve iş yeri yıkılan insanların doğalgaz ve elektrik borçlarının silinmesine yönelik Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarıldığını belirten Kılıçaroğlu, yıkılmayan, kısmen oturulabilen evlere doğalgaz ve elektrik faturaları gelmeye başladığını ifade etti.

    Deprem bölgesindeki insanlara elektrik ve doğalgaz faturası gelmesinin doğru olmadığını anlatan Kılıçdaroğlu, yıl sonuna kadar deprem bölgesindeki evlerin elektrik ve doğalgaz faturalarının devlet tarafından karşılanması gerektiğini savundu.

    Depremden sonra başlatılan “Türkiye Tek Yürek” kampanyasına herkesin katkı vermeye çalıştığını dile getiren Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:

    “Taahhüt edilen para 115 milyar 146 milyon lira. ‘Ben de bir aylığımı ödeyeceğim’ dedim ve ertesi hafta aylığımızı yatırdık. Acı olan şu; 115 milyar liranın 74 milyar lirası yatırılıyor, 41 milyar lirası ise hiç yatırılmıyor. Kim bu parayı ödemeyenler? Eğer ben bu taahhüt ettiğim parayı ödemeseydim bütün havuz medyası aylarca yayın yapardı. Acaba bu parayı ödemeyenler beşli çeteler mi, yandaşlar mı? Nerede bu paralar, kim ödemedi bu paraları? Kim takipçisi olacak? Biz olacağız. Bu halkın karşılaştığı her sorunun takipçisi biz olacağız. Bu paralar yıl sonuna kadar deprem bölgesindeki bütün evlerin elektrik ve doğalgaz paralarını karşılar, ayrıca artar. Taahhüt edilen paraların toplanmasını, ödemeyenlerin kamuoyuna açıklanmasını ve gereğinin yapılmasını istiyoruz.”

    Kılıçdaroğlu, İller Bankası’nın belediyelerden yaptığı kesintilerin daha da arttığını öne sürerek, “Vicdanınız kurusun. En azından deprem bölgesindeki belediyelerin paralarını kesmeyin. Bunlar insanlara hizmet ediyorlar, sorunlarını çözmeye çalışıyorlar.” dedi.

    Bitlis’in Tatvan ilçesinde darbedilen gazeteci Sinan Aygül’ü arayarak geçmiş olsun dileğinde bulunduğunu aktaran Kılıçdaroğlu, Aygül’e her zaman ve her ortamda hukuk desteği verebileceklerini anlattığını söyledi.

    Kılıçdaroğlu, Türkiye İşçi Partisinden (TİP) Hatay Milletvekili seçilen Can Atalay’ın halen cezaevinde bulunduğuna işaret ederek, TBMM’deki 600 milletvekilinden biri olan Atalay’ın seçimi kazandığını, mazbatasını da aldığını ancak parlamentoya gelip yemin edemediğini söyledi. Atalay’ın durumunun Anayasa’ya, Meclis İçtüzüğüne, geleneklere ve demokrasiye aykırı olduğunu savunan Kılıçdaroğlu,

    “Meclis Başkanı’na çağrı yaptım; bu Meclisin itibarını, saygınlığını koruyacak olan sizsiniz. Eğer tutuklu bir milletvekili seçildiği halde, yargı kararı olduğu halde, mazbatasını aldığı halde Meclise gelip yemin edemiyorsa asıl sorumlu sensin Sayın Numan Kurtulmuş. Onu oradan çıkaracaksın ve gelecek, yeminini edecek.” ifadelerini kullandı.

    Kemal Kılıçdaroğlu, kendisinin cumhurbaşkanı seçilmemesi için bir gazetenin 3 milyon liraya yakın harcama yaptığını öne sürdü. Gazetelerin objektif olması gerektiğini aktaran Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:

    “Sen gazetesin. Beni övmek zorunda değilsin, lehime yazı da yazmayabilirsin ama objektif olmak zorundasın. Kalemini, iradeni saraya ipotek etmemek zorundasın. Facebook hesaplarından 3 milyon liraya yakın bir para harcıyorlar. Benim seçilmemem için harcıyorlar. 3 milyon liraya yakın parayı nereden buldun sen? Kim verdi o parayı sana? Buradan Hazine ve Maliye Bakanına çağrı yapıyorum; dürüst ve ahlaklı bir insansan o 3 milyon lirayı nereden buldu ve nasıl harcamaları yaptı, inceleyeceksin.”

    Konuyla ilgili elinde bütün verilerin olduğunu, eleştirilerin ötesinde hakarete varan bir sürü laflar olduğunu kaydeden Kılıçdaroğlu, dava açacağını belirtti. Kılıçdaroğlu, “Geçen hafta kalemini satan gazeteciler demiştim, bazı gazeteciler çok sert ifade olduğunu söylemişti. Doğrudur, o ifadeyi kullanmasam da olurdu ama iradesini saraya ipotek eden varsa bunu eleştirmek de benim en doğal hakkım.” dedi.

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “İstanbul’u nasıl alabilirim?” arayışı içinde olduğunu ifade eden Kılıçdaroğlu, “Daha düne kadar ‘İstanbul’a ihanet ettik’ diye kendi itiraf ediyor. İstanbul’a ihanet eden, ihanete doymamış olacak ki ‘ihanete devam etmek istiyorum’ diyor. Aç tavuk kendisini buğday ambarında görürmüş. Hiç kimse merak etmesin.” dedi.

    Kılıçdaroğlu, asgari ücretin net 11 bin 402 TL’ye yükseltildiğini ancak artışın yeterli olmadığını savundu.

    TÜRK-İş’in söz konusu artışı “makul” bulduğunu iddia eden Kılıçdaroğlu, “Oysa aynı TÜRK-İş’in yaptığı bir açıklama var; bekar bir çalışanın yaşama maliyeti 13 bin 439 lira. Asgari ücretli 11 bin 402 lira alacak ama bir kişinin yaşam maliyeti 13 bin 439 lira olacak ve siz buna itiraz etmeyeceksiniz. Bu doğru değil. İşçinin hakkını ve hukukunu korumak her şeyden önce sendikanın görevidir. Eğer sendika iradesini saraya ipotek etmişse sendikacı olmaktan çıkar, onun adı hukukta sarı sendikacılıktır.” değerlendirmesinde bulundu.

    Kılıçdaroğlu, “Biz ‘Öyle olağanüstü bir artış yapmayın tamam ama makulü 15 bin lira civarında bir şey verirsiniz.’ dedik ama bu da kabul görmedi. Bir işçinin, bekar bir çalışanın yaşam maliyetinin en azından bir parça üstünde olsun dedik, bu da kabul görmedi. Dolayısıyla işçinin hakkını ve hukuku savunmak yine bize düştü.” dedi.

    CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, devleti yöneten kişinin mal varlığı dolayısıyla teslim alındığı için kendisine yönelik eleştirilere tek cümle dahi kuramadığını öne sürerek, “O kişi devletin en tepesindeyse Türkiye için bir beka sorunudur. Devleti yöneten kişinin mal varlığı dışarıda. Biz bilmiyoruz ama onlar biliyorlar. Nerelere yatırdıklarını biz bilmiyoruz ama onlar biliyorlar ve tehdit ediyorlar. Tek bir cümle dahi kurulamıyorsa bu ülkede bir beka sorunu artık oluştu demektir.” sözlerini sarf etti.

    Kılıçdaroğlu, Gazi Mustafa Kemal’in siyasi bağımsızlık ve ekonomik bağımsızlık olmak üzere 2 temel ilkesi bulunduğunu söyledi.

    “Vatandaşların sırtından her ay 2 milyar 222 milyon 770 bin 872 dolar, her gün 73 milyon 88 bin 24 dolar, her saat 3 milyon 45 bin 334 dolar faiz ödendiğini” ifade eden Kılıçdaroğlu, “85 milyonu uluslararası tefecilere çalışır hale getirmek, bir borç batağı içine Türkiye’yi sürüklemek ve para bulmak için olmadık taklalar attırmak, gidip birilerine yalvarmak, yakarmak ve Türkiye’nin iradesini satmak beka sorunudur.” diye konuştu.

    Washington Post gazetesinde köşe yazarlığı yapan Suudi Arabistan vatandaşı Cemal Kaşıkçı’nın, 2 Ekim 2018’de gittiği Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu’nda cinayete kurban gittiğini anımsatan Kılıçdaroğlu, dosyanın para için Suudi Arabistan’a devredildiğini öne sürdü. Kılıçdaroğlu, “Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin iradesini satmıştır. Biliyorum, şimdi diyecek ki ‘dava açacağım’. Açmazsanız namertsiniz.” ifadelerini kullandı.

    Kılıçdaroğlu, Türkiye’nin sınırları konusunda da sorun olduğunu ifade etti. Milyonlarca Suriyelinin, Afgan’ın Türkiye’ye girdiğini ve “sınır diye bir şey kalmadığını” savunan Kılıçdaroğlu, “Elin oğlu rahat etsin diye bütün sıkıntı bizim başımıza yıkıldı.” dedi.

    Demografik yapının değişime uğradığını dile getiren Kılıçdaroğlu, “Diyorlar ya ‘Biz milliyetçiyiz’. Bunların milliyetçiliği kağıt üstünde. Hepsi palavra. Bunların milliyetçilikle falan hiçbir ilgisi yok. Zaten söylüyordu Erdoğan, ‘Bütün milliyetçiliği ayaklarımın altına aldım’ diye. Aslında itiraf ediyordu. Şimdi plağı değiştirdi.” diye konuştu.

    Grup başkanvekillerine “Türkiye’nin beka sorunu” başlıklı araştırma önergesi verilmesini isteyen Kılıçdaroğlu, bunların Meclis tutanaklarına girmesi gerektiğini belirterek, “Artık bu ülkenin, ülkeye ihanet edenlerden kurtulması lazım.” dedi.

    CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, uluslararası tefecilerin faiz düşük olduğu için Türkiye’ye para getirmediğini ve faizin yükseltilmesini istediğini ileri sürerek, şöyle devam etti:

    “Erdoğan ‘nas’ demiş. Nasıl yükseltecek? Yani Türkçesi, halkımızın deyimiyle tükürdüğünü nasıl yalayacak? Dediler ki ‘Kolay’. ‘Sen yapma. Sana bir tane Hazine ve Maliye Bakanı bulalım, onu getir. Merkez Bankasına da buluruz. Amerika’da bu işleri yapan var, onu da getiririz. Birisini Merkez Bankası başkanlığına ata, birisini Hazine ve Maliye Bakanı yap, faizleri artırsın biz parayı getirelim. Şimdi yerel seçimlere kadar ufak ufak artırın ondan sonra dolar bazında yüzde 40 olmazsa parayı getirmeyiz’.

    Dünyada hangi devlet dolar bazında yüzde 40 faiz verir? Verecekler, göreceksiniz. İşte bu beka sorunudur. Düşünün, koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde onların önerisi dışında bulamadınız mı bir Hazine ve Maliye Bakanı, koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde bulamadınız mı kardeşim bir Merkez Bankası Başkanı. Onun hakkında da dünya kadar rivayet var. Amerika’da yargılanacak. Bulamadınız mı düzgün bir adam? Üniversiteden hocalar bulamadınız mı? Koskoca Merkez Bankası’ndan bu işleri bilen birisini bulamadınız mı?

    Bulurlar ama uluslararası tefeciler bunu istemiyor. Tefeciler ‘Bizim söylediklerimizi getireceksin, onlar bize güven veriyor, onlar bizim istediklerimizi yapacak, biz dolar bazında yüzde 40 faiz alacağız’. Nas, din, iman, ahlak, erdem dünde kaldı. Hayatımda bu kadar ahlaksız bir siyaset, hayatımda Türkiye’ye ihanet eden böyle bir siyaset hiç görmedim. Bu kadar ahlaksız ve Türkiye’ye ihanet eden böyle bir siyaset görmedim.”

    Türkiye’nin uluslararası sermayenin sömürüsüne açıldığını ileri süren Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle tamamladı:

    “Bunlar vatandaştan oy, dışarıdan talimat alırlar. Vatandaşa her türlü yalanı söylerler. Benimle ilgili de sahte videolar hazırladılar. Allah büyüktür ve çıktılar bunu itiraf ettiler montaj diye. Şimdi ben oy veren vatandaşlarıma seslenmek isterim; ne oldu bu videolar? Sahte video hazırlayana sahtekar denir, öyle değil mi? Sahtekardan da cumhurbaşkanı olmaz. Bu kadar açık. Bütün bu anlattıklarım hangi tabloda olduğumuzu gösteriyor. Nerede olduğumuzu gösteriyor. Ama hiçbirimizin, hiçbir CHP’linin umutsuzluğa kapılma hakkı da yoktur, yetkisi de yoktur. Hiçbirimiz umutsuzluğa kapılmayacağız. En zor koşullarda Türkiye’yi aydınlığa çıkarmak tarihin bize yüklediği bir görevdir. Açık ve net söylüyorum, değil 6’lı masa, Türkiye’nin aydınlığa çıkması için gerekirse 16’lı masa kuracağım. Yeter ki Türkiye’yi aydınlığa çıkaralım. Bu Düyun-u Umumiye kabinesini mutlaka ama mutlaka göndereceğiz. Bunun onuru 25 milyon kişiye ait olacak.”

  • CHP’den asgari ücret teklifi

    CHP’den asgari ücret teklifi

    CHP Sözcüsü Faik Öztrak, Merkez Yönetme Kurulu Toplantısının ardından açıklamalarda bulundu. Asgari ücret konusunda bir çalışma yürüttüklerini ve bu sonuca göre asgari ücretin en az 15 bin TL olması gerektiğini ifade eden Öztrak, yerel seçimler için çalışmalara başlandığını söyledi.

    “15 bin lira olması gerektiğini düşünüyoruz”

    Parti olarak asgari ücret konusunda çalışmalarının sona erdiğini söyleyen Öztrak, “Biz CHP olarak yaptığımız hesaplamalar ve görüşmeler çerçevesinde asgari ücretin en az 15 bin lira olması gerektiğini düşünüyoruz. Ayrıca, bu yüksek enflasyon ortamında, emekçilerimizin gelirlerini korumak için, sendikaların, asgari ücretin her çeyrekte gözden geçirilmesi talebini de destekliyoruz. Bize göre mesele, asgari ücretin ne olduğu değil, neyi satın alabildiğidir. O yüzden de bu hayat pahalılığını bitirecek politikaların, vakit geçirilmeden açıklanıp uygulanmaya başlanması gerekir” diye konuştu.

    “İstediğimiz sonuçları alamadığımız bir genel seçim geçirdik”

    Genel seçimlerde istenilen sonucun alınmadığını söyleyen Öztrak, “İstediğimiz sonuçları alamadığımız bir genel seçim geçirdik. Son seçimde, ülkemizde 25 milyondan fazla insanın oyunu aldık. Ama seçimi kazanamadık. Şimdi, bu yüzde 48 oranındaki millet desteğini korumak, bunun üzerine ezici bir zafer inşa etmek için çok çalışma zamanı. Bu çerçevede, Cumhuriyet Halk Partisi kongreler sürecini başlattık. Partimizin eksiklerini giderme, yenilenme ve değişim sürecini, üyelerimize ve delegelerimize emanet ettik” ifadelerini kullandı.

    “Belediye başkanlarımız işini yapacak”

    Yerel seçimlerin hazırlıklarının başladığını ifade eden Öztrak belediye başkanlarının da işlerinin başında olacağını söyleyerek, “Milletvekillerimiz tatil demeden sahada olacak, örgütümüzle birlikte mahalle mahalle, sokak sokak, ev ev çalışacaktır. Belediye başkanlarımız işini yapacak. Eserleriyle, halk içinde çalışmalarıyla. Yerel yönetim seçimlerine hazırlanacak. Partimiz için en güvenli liman Cumhuriyet Halk Partisi delegelerinin sinesidir. Biz kimsesizlerin kimsesi Cumhuriyetin partisiyiz. Emperyalizme karşı dünyanın gördüğü en şanlı savaşı vermiş, mazlum milletlerin ışığı olmuş bu halkın partisiyiz” dedi.
    Ekrem İmamoğlu’nun değişim konusunda “Gerekiyorsa Genel Başkan da dahil” cümlelerinin sorulması üzerine konuşan Öztrak, “Kongreler süreci hakkında bilgi verdim. Değişimin kapsamına, nasıl olacağına kurultay delegelerimiz karar verecek” ifadelerine yer verdi.

  • Konser iptallerine CHP Bursa’dan tepki

    Konser iptallerine CHP Bursa’dan tepki

    CHP İl Başkanı Turgut Özkan, bu davranışın Bursa halkı ve sanat dünyası için kabul edilemez olduğunu belirterek, “Bir sanatçının siyasi duruşu, fikirleri her şeyden önce gelir. Sanatçı muhalif tavrını kaybettiği anda, toplumun sorunlarını sanatına aktaramaz. Milli irade ve toplumun değerleri dedikleri AKP’ye koşulsuz biat etmeleridir. Şehir 15 dakikalık yağmurda Venedik’e dönerken, asıl yapması gereken işleri gerçekleştirmeyip boyunu aşan kararlar alan Alinur Aktaş’ın hedef şaşırtan bu panik kararına saygı duymuyoruz” dedi.

  • Kılıçdaroğlu, il başkanları ile görüşecek

    Kılıçdaroğlu, il başkanları ile görüşecek

    Kemal Kılıçdaroğlu, CHP il başkanları ile bir araya gelecek. Kılıçdaroğlu başkanlığındaki toplantıda, seçim sonuçları değerlendirilecek.

    Salı günü Meclis Grup Toplantısı’nda konuşan Kılıçdaroğlu, değişimin önünü açacağını söylemişti. İl başkanları toplantısında bu kapsamda başlatılan kurultay sürecinin de ele alınması bekleniyor.