Anayasa Mahkemesi CHP’li eski milletvekili Enis Berberoğlu’nun seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı ile kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar verdi.
Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu, durdurulan MİT tırları görüntülerini Cumhuriyet gazetesine verdiği iddiasıyla yargılandığı davada 5 yıl 10 ay hapis cezası alan Enis Berberoğlu’nun, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı ile kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının oy birliğiyle ihlal edildiğine hükmetti.
Enis Berberoğlu’nun bireysel başvurusunda, “dokunulmazlık hakkını yeniden kazanan bir milletvekili hakkında yargılamaya devam edilmesi ve tutukluluğun sürdürülmesi nedeniyle seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı ile kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, iddia tanığının duruşmada hazır edilmemesi nedeniyle de tanık sorgulama hakkının ihlal edildiği” öne sürülmüştü.
Başvuruyu bugünkü gündem toplantısında ele alan Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu, Berberoğlu’nun, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı ile kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine hükmetti.
Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunun oy birliğiyle aldığı kararın gerekçesi daha sonra yazılacak.
5 YIL 10 AY HAPİS CEZASI ALMIŞTI
Berberoğlu, durdurulan MİT tırları görüntülerini Cumhuriyet gazetesine verdiği iddiasıyla yargılandığı davada, “siyasi ve askeri casusluk maksadıyla devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından gizli kalması gereken bilgilerini açıklamak” suçundan 5 yıl 10 ay hapis cezası aldı.
Yargıtay 16. Ceza Dairesi, 20 Eylül 2018’de Berberoğlu’nun hapis cezasını onadı, milletvekilliği sona erinceye kadar cezasının infazının durdurulmasına ve salıverilmesine karar verdi.
Yargıtay kararı üzerine tahliye edilen Enis Berberoğlu hakkındaki kesinleşmiş ceza, TBMM Genel Kurulu’nda 4 Haziran 2020’de okunmuş ve CHP’li Berberoğlu’nun milletvekilliği düşürülmüştü. Ertesi gün gözaltına alınan Berberoğlu, yeniden tutuklanarak cezaevine gönderilmiş, aynı gün koronavirüs tedbirleri kapsamında izinli olarak cezaevinden çıkarılmıştı.
İzmir’de, merkezi sistemin frekansına girilip bazı camilerden korsan müzik yapıldığı görüntüleri sosyal medya hesabından paylaşan CHP eski İl Başkan Yardımcısı Banu Özdemir, ‘Halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etme’ suçundan hakim karşısına çıktı. Beraatini talep eden Özdemir, “Hakkımda karalama kampanyası başlatıldı ve hedef gösterildim. Bunu kınadığımı da zaten sosyal medyada yaptığım paylaşımda belirtmiştim. Asıl mağdur benim” dedi.
İzmir’de mayıs ayında bazı camilerden yapılan korsan müzik yayınını sosyal medya hesabından paylaşan CHP eski İl Başkan Yardımcısı Banu Özdemir, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’nca başlatılan soruşturma kapsamında gözaltına alınıp, sevk edildiği 3’üncü Sulh Ceza Hakimliği tarafından ‘Halkı alenen kin ve düşmanlığa tahrik etme’ suçundan tutuklandı. Özdemir’in avukatı Süleyman Karadağ’ın tutukluluğa yaptığı itiraz, 4’üncü Sulh Ceza Mahkemesi tarafından ‘adli kontrol tedbirlerinin yeterli olmayacağı’ gerekçesiyle reddedildi.
Özdemir hakkında savcılık tarafından ‘halkı alenen kin ve düşmanlığa tahrik etme’ suçundan hazırlanan iddianame, İzmir 50’nci Asliye Ceza Mahkemesi’nce kabul edildi. Mahkeme, iddianamenin kabul edilmesinin ardından Özdemir’i tahliye etti. Tutuksuz sanık Özdemir, 50’nci Asliye Ceza Mahkemesi’nde hakim karşısına çıktı. Duruşmaya Özdemir’in yanı sıra CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, CHP’li milletvekilleri Özcan Purçu, Atilla Sertel, Murat Bakan ve Kamil Okyay Sındır, CHP İzmir İl Başkanı Deniz Yücel, CHP PM üyesi Devrim Barış Çelik ve eski bakan Yaşar Okuyan, avukatlar ve partililer katıldı. Özdemir, yaşanan süreçte asıl mağdurun kendisi olduğunu savundu.
BERAATİNİ TALEP ETTİ
Duruşmada savunma yapan Özdemir, “Üzerime atılı suçları kabul etmiyorum. 20 Mayıs’ta farklı camilerde müzik yayını yapıldığını basından öğrendim. 2 saat sonra da konuya dikkat çekmek için paylaşımda bulundum. Paylaşımlarım saatleri de bellidir. Ancak gece saatlerinde hakkımda karalama kampanyası başlatıldı ve hedef gösterildim. Bunu kınadığımı da zaten sosyal medyada yaptığım paylaşımda belirtmiştim. Ben gözaltındayken bir gün sonra yine farklı camilerden müzik yayını yapıldığını öğrendim. Bu da duruma dikkat çekme çabamın haklı olduğunu gösteriyor. Asıl mağdur benim. Bayram günü ailemden ayrı bırakıldım. Kişiliğime, onuruma hakaretler edildi, tehdit mesajları aldım. Sağlık sorunları olan annem ölümle burun buruna geldi. Halkı kin ve düşmanlığa sevk edenler, bizi buraya getirenlerdir. Ben hukuksuzluk yaşadım ve beraatimi istiyorum” dedi.
‘KENDİME HAKARET SAYARIM’
Duruşmada söz alan Özdemir’in avukatı Süleyman Karadağ, “Müvekkilin eylemleri, herhangi bir suçun konusunu oluşturmamıştır. Hiçbir yorum yapmadan 2 saat önce basında paylaşılan bu videoları hesabından paylaşması, hangi suçun unsurunu oluşturmaktadır?” diyerek beraat talebinde bulundu.
Hakim, Özdemir’in suçunun sübutu halinde hakkında ‘Dini değerleri alenen aşağılama’ suçundan cezalandırılma olasılığına karşı ek savunma hakkı verilmesine hükmetti. Bunun üzerine ek savunmasını yapan Özdemir, yaptığı paylaşımlarda küçümseme ve alay olmadığını belirterek, “Her yurttaş gibi olgu aktarımı yaptım. Halkın dini değerlerini aşağılamaktan dolayı hakkımda soruşturma açıldı. Ardından da soruşturma maddem değiştirildi. Edindiğim değerler ışığında bu suçlamayı kendime hakaret sayarım. Her canlı için demokrasi mücadelesi veren biri olarak bu suçu kabul etmiyorum ve suç işlediğimi düşünmüyorum” dedi.
HAKİMDEN EMOJİ SORUSU
Hakimin, yapılan paylaşımlardaki ‘nota emojisi’ni sorması üzerine Özdemir, “O emojiyi, paylaşımın sesli olduğunu belirtmek için koydum. Herhangi bir aşağılama yapmak için değil” diye konuştu.
Birden fazla paylaşımın yapılması sorusu üzerine Özdemir, “Facebook’ta bir kerede 4 video paylaşılabiliyor. Ancak Twitter’da tek seferde tek video paylaşılıyor. O sebeple 4 ayrı paylaşımda bulundum” cevabını verdi. Devam eden paylaşımlarında kullandığı ‘şaka bir yana’ sözcük öbeği de sorulan Özdemir, “Bu söz öbeği; şaşırma, hayret etme ve dikkat çekme amacıyla kullanılan bir sesteştir” dedi.
Hakim, ilgili kolluk birimine müzekkere yazılıp iddianamede ek yapılarak sanığın iddianameye konu paylaşımları sonucunda sosyal medyada, basın yayın organlarında ve kamuoyunda, sanığa ve eylemine karşı toplumun kesimleri arasında oluşmuş ve ortaya çıkan bir infial, herhangi bir taşkınlık olup olmadığını, kamu barışını bozan veya bozmaya elverişli herhangi bir somut olgu meydana gelip gelmediğinin araştırılıp mahkemeye sunulmasına hükmederek duruşmayı erteledi.
Eski CHP Milletvekili Muharrem İnce, Eskişehir’i ziyaret ederek esnaf ve vatandaşlarla buluştu.
Sivas’tan başlattığı “Bin Günde Memleket Hareketi” programı kapsamında kente gelen İnce, Porsuk Çayı kenarındaki esnaflarla sohbet etti.
İnce, burada gazetecilere yaptığı açıklamada, “Memleket Hareketi” olarak başladığı yolculuğa Eskişehir’den sonra Karadeniz turu ile devam edeceğini söyledi.
CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun Mustafa Kemal Atatürk ile ilgili açıklamalarını da değerlendiren İnce, şöyle konuştu:
“Benim adım Muharrem İnce. Benden küçük biri bana ‘Muharrem’ diyebilir mi, diyemez. Çünkü babası yaşındayım. Muharrem benim ön adım. Bir soyadım var. Benden bahsederken Muharrem İnce diyebilirsin, Muharrem Amca diyebilirsin, Muharrem Bey diyebilirsin. Mustafa Kemal, ön addır. Atatürk soyadıdır. Kimin haddine Mustafa Kemal demek. Soyadını söylemeye mecbursun. Muharrem İnce’ye bile Muharrem diyemezken, Mustafa Kemal Atatürk’e Mustafa Kemal demek kimin haddine. Bu ülkenin kurucusunun adı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür. Kimse bu lafları etmemelidir, edemez. Ederse, cahillikten öte bir şey olur.”
İnce, daha sonra kendisine ilgi gösteren vatandaşlarla sosyal mesafe kurallarına uyarak fotoğraf çektirdikten sonra, kentin işlek caddelerinde bulunan vatandaş ve esnaflarla bir araya geldi.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Gamze Akkuş İlgezdi, İstanbul’da Valilik tarafından yasaklanan açık alan konser, tiyatro, gösteri, festival ve benzeri etkinliklerin yoğun tepki nedeniyle serbest bırakılmasının yeterli olmadığını belirterek “Sanatçılara pandemi başından itibaren 7 aydır hiçbir destek verilmedi. Yasaklanan tiyatro, opera ve bale yasağı kalktı ama konser yasağı sürüyor.” ifadesini kullandı.
İlgezdi, yazılı açıklamasında, Kültür ve Turizm Bakanlığının pandeminin başından beri sanatçılara “sırt çevirdiğini” öne sürerek, 7 aydır çok zor durumda olan, çalışma şansları ortadan kalkan sanatçıların Valiliğin yasak kararı ile açlığa mahkum edildiğini savundu.
Şimdi sanatçıların bir kısmının işlerini yapabileceğini ama müzisyenlerin yine çalışamayacağını aktaran İlgezdi, açık alandaki konser, tiyatro ve benzeri organizasyonların Sağlık Bakanlığının belirlediği kurallar çerçevesinde mesafeli bir şekilde alınan önlemlerle başladığını hatırlattı. İlgezdi, konserlerin de serbest bırakılması gerektiğini ifade ederek, “Kültür ve Turizm Bakanlığı görevini yapmıyor. Zaten mağdur olan sanatçıları daha da mağdur eden uygulamalar ile ilgili kör, sağır dilsizi oynuyor. Bakanlığın isminden Kültür’ü çıkarın da tam olsun.” değerlendirmesinde bulundu.
“Eldeki kaynakla kültür sanat camiası rahat bir nefes alabilir”
CHP’nin sadece sorunu değil çözümü de ortaya koyduğunu aktaran İlgezdi, şunları kaydetti:
“Sürecin en büyük mağduru sanatçılar ve kültür sanat emekçileri için Bakanlığın bünyesinde bulunan ve 2017 yılı itibarıyla 320 milyon lirayı bulan kopyalama harcında para kullanılsın dedik. Bakanlık hala bu konuda da bir açıklama yapmadı. Yeni kaynağa gerek yok. Eldeki kaynak ile kültür sanat camiası rahat bir nefes alabilir.”
Geçen hafta mekanlarda canlı müzik yayınının 24.00’ten sonra yasaklandığını, bu hafta açık alan etkinliklerine yasak geldiğini belirten İlgezdi, “Yasak kısmen çözüldü ama konser yasağı müzisyenleri etkiledi. Yasaklayanlar çözüm bulmadığı için mağduriyet artarak devam ediyor. Müzisyenler nasıl geçinecek? AVM’leri, kafeleri uzun süre önce açmakta sakınca görmeyenler, Bakanlığın talimatlarına göre açık havada maske-mesafe-hijyen kurallarına uyulan konserleri neden yasaklar?” ifadesini kullandı.
İlgezdi, konser yasağı kararının geri alınmasını talep etti.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’na ‘hayırlı olsun’ ziyareti gerçekleştirdi.
Ziyaret sonrası genel başkanlar kameralar karşısına geçerek açıklamalarda bulundu.
İlk açıklamayı yapan Kılıçdaroğlu, CHP’deki Atatürk polemiği ile ilgili konuşarak “Dün bu konuda basın toplantısı yapan genel başkan yardımcımız gerekli açıklamayı yaptı. Benim merak ettiğim nokta; Türkiye’de milyonlarca insan çöp konteynırlarından geçinirken özellikle belli bir medya grubunun bu konuyu öne çıkarmasını anlamış değilim. Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan herkesin ortak değeridir,” dedi.
Kılıçdaroğlu, ittifak konusunun görüşmede gündeme gelip gelmediğinin sorulması üzerine ise “Bu ziyaret tümüyle bir hayırlı olsun ziyaretiydi, ittifak konusu gündeme gelmedi,” sözleriyle yanıt verdi.
Davutoğlu da ittifak sorusuna benzer bir yanıt vererek “İttifak meselesi bugün gündemimizde hiç olmadı,” dedi.
Kılıçdaroğlu şöyle konuştu:
“Size ve arkadaşlarınıza yürekten teşekkür ediyoruz. Aydınlık bir genel merkeziniz var, hayırlı uğurlu olsun. Siyasette ilk adımları atan, gelenek oluşturmaya çalışan Gelecek Partisi yöneticilerini yürekten kutluyoruz. Türkiye’nin sorunlarını, ekonomiyi, demokrasi hakkında görüş alışverişinde bulunduk. Özellikle demokrasi konusunda karşılıklı görüş alışverişinde bulunmamız ve ortak söylem oluşturmamız çok önemliydi. Biz Türkiye’de herkesin düşüncesini ifade edebileceği bir Türkiye özlemini dile getirdik. Önümüzdeki süreç içerisinde belki önemli sorunlar olduğunda da görüşebileceğimizi ifade ettik.”
DAVUTOĞLU: VERİMLİ BİR GÖRÜŞME OLDU
Ardından konuşan Ahmet Davutoğlu ise konuşmasına Kılıçdaroğlu’na teşekkür ederek başladı.
Davutoğlu, “Bölgemizde büyük değişimlerin yaşandığı bir dönemde hepimizin en çok ihtiyaç duyduğu husus siyasi liderler olarak sık sık bir araya gelmek, görüş alışverişinde bulunmaktır. Ancak maalesef son dönemde öyle bir siyasi atmosfer hakim ki sanki siyasilerin sohbet etmesi, müzakare etmesi bazen de medenice tartışması olağanüstü bir durummuş gibi kutuplaştırıcı bir dil hakim oluyor. Böyle dönemlerde zihinlerdeki dogmatik kalıpları kırmak gerekir. Biz partimizi kurarken de yaptığımız çağrı hepimizin en önemli sorumluluğunun bütün vatandaşlarımızı kucaklayacak bir siyasi iklimin oluşması idi. Sayın genel başkanın ziyareti güzel bir başlangıçtır. Biz kendisiyle başbakanlık dönemim boyunca da medenice siyasi rekabette de bulunduk bazen eleştirilerde bulunduk ama bunları hep siyasi nezaket içinde yapageldik. Bütün siyasi liderlerin ne kadar sık görüşürlerse o kadar mesafe alınacağı kanaatindeyiz. Çok zorlu süreçlerden geçiyoruz. Bizim şimdi yapmamız gereken sık ziyaretlerle demokratik bilince uygun bir şekilde bir siyasi çizgi takip etmektir,” dedi.
Davutoğlu şöyle devam etti:
“Sayın genel başkanla çok verimli bir görüşmemiz oldu. CHP en eski partidir, geleneği oturmuş bir partidir. Biz Gelecek Parti olarak da bütün toplumu kuşatıcı yeni bir siyasi çizgi oluşturmaya çalışıyoruz. Tekrar ziyaretleri dolayısıyla teşekkür ediyorum. Bundan sonra da ülkemizin şartlarının gerektirdiği her anda istişarelere devam etme kararlılığı içerisindeyiz. Bu istişareleri iktidar partileriyle de muhalefet partileri ile de yapmak konusunda açık bir çağrıda bulunduk. Tekrar çok teşekkür ediyorum.”
“İttifak kavramı Türkiye’de cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçildikten sonra girdi. Ve kutuplaştırıcı bir siyasetin aracı olarak da kullanıldı kimi zaman. Cumhur İttifakı oluşurken de başka bir ittifak oluşmayacağı varsayımı üzerine bir siyaset inşa edilmişti. Türk siyaseti kendi doğası içinde kendi çizgisini oluşturur. Genel başkanın dediği gibi hemen bir ittifak çerçevesine oturtma çabasına karşılık hepimizin bu görüşmeleri normalleştirmemiz lazım. Siyasi liderlerin görüşmeleri normal olan şeydir, anormal olan ve ani kararlar beklentisi içinde olunması gereken şeyler değildir. Biz de iade-i ziyarette bulunacağız.”
İSTİKŞAFİ YANITI
Soru-cevap bölümünde AKP Grup Başkanvekili Bülent Turan’ın görüşme için “Yarım kalan istikşafi görüşmeler yeniden başlıyor” sözleri liderlere soruldu.
Kılıçdaroğlu “Bülent Turan’ı muhatap almak istemem. Az önce düşüncelerimizi aktardık,” derken Ahmet Davutoğlu şöyle konuştu:
“Ben de muhatap olarak almam doğru ama eğer burada bu açıklamayı sayın Cumhurbaşkanına danışarak yapmışsa cevap vermek gerekir. Yapmamışsa da sayın Cumhurbaşkanının kendisine sorması gerekir.
Hayatta hiçbir şeyi gizli saklı yapmadım. O gün CHP ile yürüttüğümüz görüşmeler sayın Cumhurbaşkanının beni hükümet kurmasıyla görevlendirmesiyle olmuştur. Ve her aşamasında da cumhurbaşkanının bilgisi dahilindedir. O görüşmelerde AK Parti kanadının heyet başkanlığını sayın Ömer Çelik yapmıştır ve heyet içindeki 5-6 daimi üyenin 4’ü de şu an AK Parti milletvekilidir. Siyasi partiler için vahim tablo, kendi hafızasını kaybetmektir. Devletler hafızalarını kaybettiklerinde devlet olma niteliğini kaybederler. O gün yürütülen görüşmeler Türk siyaseti içinde olması gereken yapılması gereken nezaket içinde yürütülmüştür. Bu açıklamanın sayın Erdoğan’ın talimatıyla yapıldığı varsayımı üzerine ve doğruda sayın Erdoğan’a hitaben söylüyorum: Eğer sizin bilginiz dahilinde yapıldıysa grup başkanvekilinize söyleyin, o görüşmeler sizin verdiğiniz bir görevin yerine getirilmesi için yapıldı. O gün o görüşmeleri yürüten size her adımda bilgi vermesini söylediğim heyet başkanı da sizin sözcünüz. Dolayısıyla bu tür spekülasyonlar üzerinden bir şey mahkum etmeye çalışmak bunlar hafıza kaybı, AK Parti kendi hafızasını kaybetmenin sancılarını yaşıyor şu anda.”
DOĞU AKDENİZ GERİLİMİ
Görüşme sonrası iki genel başkana Doğu Akdeniz’deki gelişmeler ve dış politika konuları da soruldu. Liderlerin yanıtları şöyle:
Kılıçdaroğlu: Dış politikada Türkiye yalnızlaştı. Türkiye bir dönem kendi bölgesinin istikrarını savunan ve bu bölgede istikrarın teme aktörü olarak görülen Türkiye artık böyle görülmüyor. Oruç Reis gemisi neden çekildi? Bakım varmış Bu ülkenin Dışişleri Bakanı 90 gün orada görev yapacak demedi mi? Dedi, Ama geri çekilmedi mi? Çekildi. Kimin emri üzerine çekildi? Bu ülkede kim Dışişleri Bakanı? Dışişleri Bakanlığı’nın Türkiye’nin dış politikasının belirlenmesinde tümüyle devre dışı bırakıldığını bilmiyor muyuz! Herkes konuşuyor tek konuşmayan Dışişleri Bakanlığı. Türkiye en haklı davasında yalnız kaldı.
Yunanistan neden sevinçli, Oruç Reis onların isteği üzerine çekildi de onun için. İlk adımı attınız diyorlar, ondan sonra masaya oturacağız diyorlar. Hangi kahramanlık Allah aşkına? Türkiye kendi çıkarlarını, Kıbrıs’ın çıkarlarını, Doğu Akdeniz’in çıkarlarını savunmak zorundadır.
Davutoğlu: Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki ve Libya’daki politikası doğrudur. Biz Gelecek Partisi olarak destek ilan ettik. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de vazgeçilmez çıkarları vardır. Ama şunu söylemek gerekir, Türkiye’nin politikası ne kadar haklıysa yürütülen diplomasi de o kadar yanlıştır.
İçişleri Bakanlığı tarafından Aydın’ın Didim Belediye Başkanı CHP’li Ahmet Deniz Atabey ile başkan yardımcısı Ö.G., meclis üyeleri A.Ç. ve Ö.Ç.’nin iş talebiyle belediyeye başvuran bir kadına iş vaadiyle cinsel saldırıda bulundukları ve bunu kameraya aldıkları iddiaları üzerine başlatılan soruşturma tamamlandı. Tecavüze uğradığını iddia eden S.T.’nin müfettişlere verdiği ifadede, cinsel saldırının kayda alındığını ve bu görüntüleri oğluna gösterilmekle tehdit edildiğini söylediği öğrenildi.
Sosyal medyada, Didim Belediye Başkanı CHP’li Ahmet Deniz Atabay’a ait olduğu iddia edilen uygunsuz görüntülerin ortaya çıkmasının ardından İçişleri Bakanlığı soruşturma başlattı. İlçeye gönderilen müfettişler görüntüleri incelerken, videodaki S.T. isimli kadın ile de konuşuldu. Soruşturma kapsamında görevlendirilen müfettişlerin raporu tamamladığı ve savcılığa teslim ettiği öğrenildi. S.T.’nin, müfettişlere verdiği ifadede, tehdit ve şantaj yoluyla tecavüze uğradığını söylediği öğrenildi. İş aramak için belediyeye gittikten sonra hayatının değiştiğini söyleyen S.T., “2006-2007 yıllarında İzmir’de eşimden ayrılarak Aydın’a taşındım. Maddi sıkıntı nedeniyle çocuğumun ihtiyaçlarını karşılayamıyordum. Çocuğum bu nedenle babasının yanına gitti. Annemle aynı apartmanda yaşamam sıkıntı olduğu için Kuşadası ve Didim gibi sahil ilçelerinde iş aramaya gittim. Sosyal demokrat düşüncede olduğum için bana uygun düşüncede olan bir belediyede iş aramaya başladım. 2016 yılının kış aylarında Didim Belediyesi’ne geldim. Sekretere iş aradığımı söyledim. Bir süre sonra başkan beni içeriye aldı. Başkanla görüşmemizde temizlik işi yapabileceğimi söyledim. Yoğun olduğu için daha sonra beni arayacağını söyleyerek telefon numaramı istedi. Ben de bir kağıda yazarak bıraktım. Bir süre sonra A.Ç. diye birisi aradı. İş konusunu başkanın yoğun olmasından dolayı mesai saati sonrası görüşebileceğimi söyledi. ‘Kabul ederseniz gelip, sizi alayım’ dedi. A.Ç., 15 dakika sonra verdiğim adrese beni almaya geldi. Ben bir restorana gideceğimi düşünürken, beni çiftliğine götürdü” dedi.
‘GÖRÜNTÜLERİ AİLENE GÖSTERİRİRİZ’
Çiftlikte tecavüze uğradığını iddia eden S.T., “İçeride Deniz Atabay ile birlikte bir bayan ve bir de erkek vardı. Bir anda çiftlikte 2 kadın 3 erkek olduk. Sıkılınca ayrılmak istedim. Ancak orada bulunan Ö.G. adındaki kadın alkol almamı teklif etti. Ben de bir bira içmeyi kabul ettim. Çok içmediğim için bir bira beni etkilemişti. İkinciyi teklif etiler. İkinci birayı içtikten sonra tamamen ağırlaştım. Sonra ceplerinden küçük kutu çıkarmaya başladılar. Kutuda toza benzer bir şey vardı. Çıkardıkları tozu ellerine dökerek burunlarına çektiler. Öznur elindeki tozu bana doğru uzatınca nefes aldığım sırada bir miktar bende çektim. Bir süre sonra acı içinde kendimi yerde buldum. Hava iyice kararmıştı. Arka tarafımda acıyla kendime geldim. Vücudumun her yerinde ısırık ve morluklar vardı. O sırada A.Ç.’nin elinde telefonla bizi görüntülediğini gördüm. Belediye Başkanı ve Ö.Ç., Ö.G. isimli kadınla grup ilişkide bulunuyordu. Bir süre sonra Başkan ve Ö.Ç.’nin, A.Ç. ile birlikte olduğuna şahit oldum. Belediye Başkanı ve Ö.Ç. bana da o sırada tecavüz ettiler. Daha sonra A.Ç. beni arabasına aldı ve Didim’e dönmek için yola çıktık. Dönüşte A.Ç, ‘Görüntülerini aldık. Senin oğlun ve eğitimli bir ailen varmış. Başkan seni beğendi. Çağırdığımızda gelmezsen oğluna bu görüntüleri gösteririz’ dedi’” diye konuştu.
‘SAPIKÇA FANTEZİLER YAPTILAR’
Görüntülerin ailesine izletilmesi korkusuyla ses çıkaramadığını söyleyen S.T., “Bundan sonra yaklaşık iki ay boyunca A.Ç. beni aradı ve aynı çiftlik evine götürdü. Bu kişiler birbirlerine kadın giysileri giydirip, alkol ve kokain alıp, sapıkça fanteziler yapıyorlardı. A.Ç.’nin işi görüntü çekmekti. Bu yüzden ona ‘Kadraj A.’ diyorlardı. İki ay boyunca annemin ve oğlumun duymasından korktuğum için katlandım. Konuşmalarında başka kadınlara da benzer şeyler yaptıklarını söylüyorlardı. Bir süre sonra aramaları seyrekleşti. Ben de bunu fırsat bilip numaramı değiştirdim ardından da İzmir’e arkadaşımın yanına geldim. Vücudumdaki morluklar görünmesin diye hep uzun kollu giysiler giyiyordum” dedi.
CHP, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını dolayısıyla genel merkez personelinin pazartesi gününden itibaren evlerinden çalışmalarının uygun görüldüğünü bildirdi.
CHP’den yapılan açıklamada, son dönemde vakaların katlanarak arttığı belirtilerek şu ifadelere yer verildi:
“Her gün açıklanan tablonun gerçeği yansıtmadığı herkes tarafından bilinmektedir. Sürecin başından beri alınması gereken önlemlerle ilgili kapsamlı öneriler getirmemize ve sürekli uyarılarımıza rağmen iktidarın halk sağlığının korunması için gereken önlemleri almadığı da ortadadır. Artan vakalar ve tedbirsizlik hali göz önüne alınarak CHP Genel Merkezi personelinin 14 Eylül 2020 Pazartesi gününden itibaren evlerinden çalışmaları uygun görülmüştür. Normal çalışma düzenine geçiş tarihi, salgının ülkemizdeki seyrine göre belirlenecektir.”
Yüz yüze eğitim mi yoksa uzaktan eğitim mi uygulanacağı tartışmaları sürerken, CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal, 3 milyon 640 binden fazla öğrencinin internet erişimi olmadığını söyledi. Hazırladığı soru önergesi ile konuyu Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine taşıyan Sarıbal, “Uzaktan eğitim görecek ve evinde televizyon olmayan 912 bin 94 ve internet erişimi olmayan 3 milyon 648 bin 376 öğrencinin eğitimden geri kalmaması için ne gibi tedbirler alınmıştır?” diye sordu.
Covid-19 salgınının ne zamana kadar ve hangi düzeyde süreceğine ilişkin belirsizliğin devam ettiğine dikkati çeken Sarıbal, Milli Eğitim Bakanının 21 Eylül 2020 tarihinde yüz yüze eğitim için okulların açılacağını açıkladığını hatırlattı. Uzaktan eğitim kararı alınması durumunda binlerce öğrencinin eğitim alamayacağını ifade eden Sarıbal, şöyle devam etti:
Devlet Eksikleri Gidermeli
“Sağlık Bakanlığı Yüksek Öğrenim Kurumuna (YÖK) üniversitelerin uzaktan eğitim vermeleri tavsiyesinde bulundu. Ülkemizde ve dünyada çok sayıda üniversite, pandemi sürecinde uzaktan eğitim kararı aldı. Her ne kadar 21 Eylül’de temel eğitim ve orta öğretimde yüz yüze eğitim verileceği söylense de uzaktan eğitim verilme ihtimali de var. Ancak MEB bugüne kadar uzaktan eğitimde başarı sağlayamadı. MEB verilerine göre öğrencilerin %5i TV’ye, %20’si internete erişimde sorun yaşamaktadır. Bir başka ifade ile ülkemizde 900 binden fazla öğrencinin evinde televizyon bile yok. İnternet erişimi olmayanların sayısı ise 3 milyon 648 binin üzerinde. Bu şartlarda uzaktan eğitim kararı alındığında milyonlarca öğrenci eğitim olanağından mahrum edilecek. Bakanlığın imkânı olmayan öğrencilere mutlaka yardım yapması ve televizyon, internet, bilgisayar gibi ekipmanları sağlaması gerekir.”
FATİH Projesi kapsamında alınan bilgisayarların öğrencilere dağıtılması gerektiğini de kaydeden CHP Bursa Milletvekili ve PM Üyesi Orhan Sarıbal’ın, Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un cevaplandırması talebiyle verdiği soru önergesi ise şöyle:
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA
Aşağıdaki sorularımın Milli Eğitim Bakanı Ziya SELÇUK tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını, Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 96. maddeleri gereğince arz ederim. 08.09.2020
Orhan SARIBAL
Bursa Milletvekili
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) 31 Ağustos 2020 tarihinde uzaktan eğitime başladı. 21 Eylül 2020 tarihinde ise yüz yüze eğitim için okulların açılacağı açıklandı.
Covid-19 salgınının ne zamana kadar ve hangi düzeyde süreceğine ilişkin belirsizlik devam etmektedir. Sağlık Bakanlığı Yüksek Öğrenim Kurumuna (YÖK) üniversitelerin uzaktan eğitim vermeleri tavsiyesinde bulundu. Ülkemizde ve dünyada çok sayıda üniversite, pandemi sürecinde uzaktan eğitim kararı aldı.
Dolayısıyla MEB’in ilk, orta ve lise öğrencileri için 21 Eylül 2020 tarihinde aldığı yüz yüze eğitim kararının yürürlüğe girip girmeyeceği netlik kazanmış değil.
MEB 2019-2020 istatistiklerine göre Türkiye’de okul öncesi eğitim, ilköğretim ve ortaöğretim düzeyinde, 9 milyon 435 bini erkek, 8 milyon 806 bin 881’i kız olmak üzere toplam 18 milyon 241 bin 881 öğrenci eğitim alıyor.
Bugüne kadar MEB’in uzaktan eğitim modelinin yetersiz kaldığı görülmektedir. Teknik nedenlerle uzaktan eğitime ulaşamayanların sayısı oldukça fazladır. MEB verilerine göre öğrencilerin %5i TV’ye, %20’si internete erişimde sorun yaşamaktadır.
Bu verilere göre 912 bin 94 öğrencinin evinde televizyon, 3 milyon 648 bin 376 öğrencinin evinde ise internet erişimi yoktur.
2- Uzaktan eğitim görecek ve evinde televizyon olmayan 912 bin 94 ve internet erişimi olmayan 3 milyon 648 bin 376 öğrencinin eğitimden geri kalmaması için ne gibi tedbirler alınmıştır?
3- Televizyonu, interneti ve bilgisayarı olmayan öğrencilere gereken ekipmanın sağlanması için yürütülen bir çalışma var mıdır?
4- Maddi imkânsızlıklardan dolayı televizyon, telefon ve internet erişimi olmayan öğrencilere FATİH projesi kapsamındaki tabletleri ücretsiz dağıtmayı düşünüyor musunuz?
5- Devlet ve özel eğitim kurumlarında çalışan yönetici, öğretmen ve yardımcı personelle ilgili mali ve diğer özlük hakları korunmakta mıdır?
6- Pandemi nedeniyle öğrencilerin internet paketlerinin Milli Eğitim Bakanlığı tarafından karşılanması düşünülmekte midir?
AKP hükümeti iktidardaki 18. yılını tamamlamak üzere. Bu süreçte ülkemiz hukuk, adalet, ekonomi, tarım, eğitim, sosyal devlet alanlarında geriye gitti.
2000’li yılların başında yaşanan krizin ardından iktidara gelen AKP tarıma yönelik özelleştirme saldırısının da ivme kazandığı bir dönemi yaşattı.
AKP’nin uyguladığı vahşi neoliberal program çerçevesinde tarımı destekleyen, girdi ve teknoloji sağlayan kurumlar özelleştirilmiş, tasfiye edilmiş, tarım birlikleri zayıflatılmış, işlevsizleştirilmiş oldu.
Cumhuriyetimizin birikimleri ve kurumları AKP döneminde, özelleştirme adı altında, yağmalanıp talan edildi.
Cumhuriyetin sanayisi, ticareti, ulaşımı, limanları, petrol tesisleri, kentleri, turizmi, tersaneleri ve bankaları yerli ve yabancı sermayeye yok pahasına satışa çıkarılarak peşkeş çekildi. Yetmedi Varlık Fonu icat edildi miktarı saklı milyonlarca lira vatandaşın cebinden Saray’ın saltanatı için aktarıldı.
Kamunun Cumhuriyet tarihi boyunca kurduğu ve biriktirdiği her şeyi haraç mezat satan AKP ve Tek Adam Keyfi Yönetiminin sahipleri, sıkıştıkları her anda CHP’yi eleştiriyorlar. Yarattıkları yıkımın sebebi olarak Mustafa Kemal Atatürk dâhil ülkenin kurucularını ve Kurucu Partisini suçlamayı alışkanlık haline getirmişler. İftiralarla din istismarı yapıyor, toplumun değerleri üzerinden algı yaratıp o değerlere de en büyük ihaneti kendileri yapıyorlar.
Cumhuriyetin kuruluş yılları, Osmanlı’dan kalan enkazın, harabeye dönmüş yoksul bir ülkenin yeniden yapılandırılması dönemidir. Bu dönemde, kısacık bir süre içinde tüm ülke demir yolları ağıyla kuşatılmış, Köy Enstitüleri kurularak, en ücra köyün çocuklarına nitelikli eğitim olanakları sağlanmış, sanat ve bilim insanları yetiştirilmiştir.
Tarım ağırlıklı üretim ile savaş sonrasında bile kendine yeter haldeki ülkeden bugün ithalata bağımlı hale getirildi.
Cumhuriyetin kurulması ile beraber üretimin daha çok insan ve hayvan gücüne dayandığı, kalkınma hamlelerinin arttırıldığı bu dönemde ulusal bankaların sayısı ve payı arttırılmıştır. Bugün ise AKP, uyguladığı siyasi ve ekonomik politikalarla 12 Eylül darbesinin ürünü ve mirasçısı olduğunu ortaya koymuştur.
AKP 12 Eylül’ün Devamıdır
AKP, 12 Eylül’ü doğuran sağ iktidarlar ve 12 Eylül darbe yönetimi gibi IMF, Dünya Bankası patentli emek karşıtı neoliberal politikaların yılmaz savunucusu ve uygulayıcısı olan bir partidir.
AKP dönemindeki özelleştirmelerin 70 milyar dolara yakın bir getirisi olduğunu görüyoruz. Türk Telekom, Telsim, Erdemir, PETKİM, SEKA, TÜPRAŞ, Türk Havayollarının kamu hisselerinin %51’i, 6 şeker fabrikası, 25 bölgenin elektrik dağıtım şirketi, 31 akarsu santrali, Et ve Balık Kurumu, ETİ bakır ve gümüş işletmeleri, Bursagaz, Finansbank, Tekfenbank, Denizbank, Şekerbank, Sümerbank, TEKEL, Sevda Tepesi, İzmir Limanı, Mersin Limanı, Bandırma Limanı, Samsun Limanı, Yarımca Limanı, Kuşadası Limanı ve İskenderun Limanı elden çıkarılmıştır.
AKP Genel Başkanı, sömürü ve rant düzenin tek adamı ne diyor; “Biz siyasette, ekonomide, savunmada, enerjide ve daha bir çok alanda geçmişte yapılan hataların bedelini ödemek zorunda kaldık. Özellikle tek parti CHP’sinin dış politikada bıraktığı kötü mirasın 83 milyon olarak halen çekiyoruz.” Bu sözlerle CHP’yi suçlayan AKP Genel Başkanı, CHP’nin bu ülke için ürettiği tüm ekonomik, politik, toplumsal ve demokratik değerleri AKP iktidarının rant piyasalarına, yandaş sermayedarlara, üretim döngüsü olmayan bir inşaat sektörüne adeta dağıttığını, peşkeş çektiğini görmezden gelmektedir.
Salt rant uğruna kontrolsüzce ve bilimi yok sayan keyfi ihalelerle JES’lere, HES’lere kurban edilen doğanın yarattığı afetlerden bile vatandaşı suçlu çıkaracak kadar pişkindir.
Üretimi bitirmiş, tüketimi ise zengini daha da zengin etmek üzere tasarlamıştır.
AKP’nin tarım politikaları küçük aile işletmelerini değil tarım şirketlerini koruyor.
Günümüzde girdi sağlamadan üretime, işleme ve pazarlamaya kadar tüm süreç çok uluslu şirketler veya onların taşeronları tarafından kontrol edilmektedir.
Yabancı sermayeli şirketler sözleşmeli üretim aracılığıyla tarım ve gıdayı doğrudan denetim altına almışlardır.
AKP döneminde küçük üreticilik yok olurken yerini büyük ölçekli işletmelere ve tarım şirketlerine dayalı bir yapı almıştır.
Tarım gıda sistemi giderek uluslararası sermayenin çıkarları doğrultusunda biçimlendirilmekte, ülkenin gıda egemenliği ulus ötesi şirketlerin güdümüne girmiştir.
AKP iktidarında köylerin tüzel kişilikleri yok edilerek mahalleye dönüştürülmüş, köyler, otlak ve meralar piyasaya açılmıştır.
Ülke Tarımı Yıkıma Uğradı
Tarım toprakları betona teslim edilmiş, yağmalanmıştır.
Çiftçilerin kullandığı gübre, mazot, yem gibi temel girdilerin fiyatlarındaki artışlar, ürün fiyatlarındaki artışların çok üstünde gerçekleşmiştir.
Uygulanan yanlış tarım politikaları nedeniyle tarım giderek, çiftçinin geçimini sağlayacak ekonomik faaliyet olmaktan çıktığı için çiftçi tarımdan kopmuş, köyler, tarlalar, meralar boş bırakılmıştır.
AKP’nin IMF ve Dünya Bankası programları çerçevesinde uyguladığı politikalarla tarımda istihdam azalmış, ekilen, dikilen tarım alanlarında gerileme olmuştur. Tarımda işçileşme, topraksızlaşma, mülksüzleşme süreçleriyle birlikte işletmeler ufalanmış ve belli ellerde yoğunlaştırılmıştır.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun avukatı Celal Çelik’in, “Fetullahçı Terör Örgütü’ne (FETÖ) üye olmamakla birlikte yardım”, “zincirleme şekilde hakaret”, “kamu görevlisine alenen hakaret” ve “silahlı terör örgütü propagandası” suçlarından 11 yıl 5 aydan 40 yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılandığı davanın dosyası yetkisizlikle Ankara’ya gönderildi.
İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesindeki ilk duruşmaya tutuksuz sanık Celal Çelik katılmadı. Çelik’in avukatları Çağlar Çağlayan ve Ertuğrul Aydoğan’ın hazır bulunduğu duruşmada, müşteki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı avukatı Abdulsamet Aydın temsil etti.
Sanık avukatı Çağlayan, müvekkiline bronşit tanısı konulduğunu, hastalığının ayrıca yeni tip koronavirüs (Kovid-19) şüphesi barındırdığını belirtti. Müvekkilinin hem kendi hem de salondakilerin sağlığı için duruşmaya katılamadığını ifade eden Çağlayan, bu duruma ilişkin mahkemeye rapor sundu.
Avukat Aydoğan, müvekkillinin üzerine atılı iddiaların Ankara’da gerçekleştiğini belirterek, “Müvekkil uzun yıllardır Ankara’da yaşamaktadır. Savunmasının talimatla alınmasını istiyoruz. Ayrıca yetkisizlik talebimiz vardır.” dedi.
Müşteki Erdoğan’ın avukatı Aydın ise şikayetlerinin sürdüğünü ifade ederek, davaya katılan sıfatıyla kabul edilmelerini istedi.
Mahkeme heyeti, iddianameye konu sosyal medya paylaşımlarının 2013 ve 2016 arasında yapılması, bu yıllar arasında sanığın Ankara’da ikamet etmesi, kapatılan Yargıçlar ve Savcılar Birliğine (YARSAV) bağışta bulunması ve Dijitürk aboneliğini sonlandırması eylemleri bir bütün olarak değerlendirildiğinde eylem yoğunluğunun Ankara’da gerçekleştiğine karar verdi.
Suçun işlendiği yerin Ankara olmasını gerekçe gösteren ve sanığın savunmasının henüz alınmamış olmasını dikkate eden heyet, dava dosyasının yetkisizlik kararıyla Ankara ağır ceza mahkemesine gönderilmesine hükmetti.
İddianameden
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu tarafından hazırlanan ve FETÖ’nün yapısının anlatıldığı iddianamede, sanık Celal Çelik’in kullandığı tespit edilen “@celalcelik2” adlı Twitter hesabından, 2 ve 16 Mart 2014’te, o dönem Başbakan olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik hakaret içeren, FETÖ üyelerinin kullandığı terimleri kullanarak paylaşımlar yapıldığı belirtiliyor.
Çelik’in Digitürk üyeliğini iptal ettirdiği, 26 Temmuz 2017’de bir televizyon kanalındaki programda yapılan tartışmalar sırasında, 15 Temmuz darbe girişimiyle ilgili “kontrollü darbe” tabirini kullandığı belirtilen iddianamede, “Sanığın haklarında ‘FETÖ/PDY’ye üye olmak’ suçundan soruşturma ve kovuşturma yürütülen kişilerle, olağanın ötesinde yoğun ilgi ve irtibatının bulunduğu anlaşılmıştır.” deniliyor.
İddianamede, Çelik’in, MİT tırları durdurulmadan, 19 Ekim 2013’te Twitter hesabından, FETÖ’nün amacı doğrultusunda ve “MİT’in terör örgütlerine silah gönderdiği” algısını oluşturacak şekilde paylaşımda bulunduğu, bunun FETÖ üyelerinin söylemleriyle ayniyet gösterdiği aktarılıyor.
İddianamede, Celal Çelik’in, “silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüte yardım etme” suçundan 5 yıldan 10 yıla, zincirleme şekilde “hakaret” suçlarından 9 aydan 6 yıla, zincirleme şekilde “kamu görevlisine hakaret” suçundan 1 yıldan 3 yıla, zincirleme şekilde “kamu görevlisine alenen hakaret” suçundan 1 yıl 2 aydan 3 yıl 6 aya ve zincirleme şekilde “terör örgütü propagandası yapmak” suçundan da 3 yıl 6 aydan 17 yıl 6 aya kadar olmak üzere toplam 11 yıl 5 aydan 40 yıla kadar hapis cezasına çarptırılması talep ediliyor.