Etiket: deneme

  • “Kıyafet denerken uyuz bulaşabilir”

    “Kıyafet denerken uyuz bulaşabilir”

    Cildiye Uzmanı Prof. Dr. Zennure Takcı, uyuz vakalarının 30 ile 50 yılda döngüsel bir artış gösterdiğini şu anda toplumun bu artış dönemini yaşadığını söyledi. Uyuz hakkında açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Takcı, “ Uyuz vakaları son yıllarda artmış durumdadır. Uyuz hastalığı 30 ile 50 yılda bir döngüsel bir artış gösteriyor. Şu an bu artış dönemini yaşıyoruz. Büyük insan göç hareketliliğinin olduğu dönemlerde salgın hastalıklarda artış olabiliyor. Ülkemiz coğrafya nedeniyle yoğun göç alan bir ülkedir. Bunun da katkısı var. Son yıllarda uyuz vakaları oldukça artmış durumdadır” açıklamasında bulundu.

    “Hayvanlardan bulaşmaz”

    Uyuzun hayvanlardan bulaştığı düşüncesinin yanlış bir bilgi olduğunun altını çizen Prof. Dr. Zennure Takcı, “Uyuz hastalığına neden olan parazit ‘sarcoptes scabiei’ dediğimiz bir parazit ve konağı insandır. Kümes, ahır hayvanları ya da evde beslediğimiz kedi veya köpeğin uyuzu insanlara bulaşmaz. İnsanda üreyen parazit sadece insandan insana bulaşır. Hayvanların uyuz hastalığı insanlara bulaşmaz” diye konuştu.

    “Kaşıntı hemen başlamıyor”

    Uyuz hastalığı olan kişinin mutlaka aile bireylerinde yakın temasta olduğu kişilerin de tedavi alması gerektiğini işaret eden Prof. Dr. Zennure Takcı, ”Uyuz hastalığı yakın temasla bulaşan bir hastalık ve yakın temas gerçekleştiğinde karşıdaki kişide hemen kaşıntı başlamıyor. Kaşıntıların başlaması 2-3 haftaları bulabiliyor. O yüzden biz uyuz hastalığı teşhisi koyduğumuz kişilerde etraftaki bireylerde kaşıntı olmasa da mutlaka tüm aile bireylerinin tedavi almasını şiddetle tavsiye ediyoruz. Uyuz tedavisi alan kişilerin kıyafetlerinin en az 60 derecede yıkanması gerekiyor. Yıkanamayan kıyafetlerin büyük bir poşet içerisinde toplanarak ağzı kapatılarak bekletildiğinde 1 hafta 10 gün içerisindeki tüm parazitler ölüyor. Uyuz hastalığı ilk bulaştığında hemen kaşıntılar başlamıyor. Kaşıntıların başlaması 3 haftayı bulabiliyor. Bu kaşıntının temel özelliği gece artmasıdır. Bu parazit kişinin gece yatağa girmesiyle birlikte sıcak havada hareketlenmeye başlıyor. Deri üzerinde tüneller kazıyor. Yumurtlayarak ilerliyor. Bir kişide eğer gece artan kaşıntı varsa, çevresinde veya arkadaşlarında bir kaşıntı varsa mutlaka uyuz açısından muayene olması gerekiyor. Uyuz parazitinin sevdiği alanlar var. Özellikle eller, parmak araları, koltuk altı çevresi, göğüs çevresi, göbek kemer hattı ve bilhassa erkeklerde genital bölge ve uyluklara yerleşme eylemindedir. Herkes uyuz olabilir. Korona virüste olduğu gibi nefesle bulaşan bir hastalık değildir. Bit gibi pire gibi zıplayan bir parazit değildir” şeklinde konuştu.

    “Bunlara dikkat”

    Vatandaşların günlük hayatta dikkat etmesi gerekenlere değinen Prof. Dr. Takcı, şunları söyledi: “Vakaların çok arttığı bu salgın döneminde halkımızın şunlara dikkat etmesi çok önemlidir. Kıyafet alırken deneme kabinlerinde sizden önceki kişi eğer uyuz hastası ise parazit yükü fazla ise kıyafetlere bulaşmış olabilir. Bu dönemde kıyafet denerken dikkatli olmanızı tavsiye ederim. Kış mevsimindeyiz. Soğuk havada restoranlara gittiğimizde üstümüze şal alabiliyoruz. O şallar aracılığı ile uyuz hastalığı bulaşabilir. Buna dikkat edelim. Kreşlerde ve okullarda çocuklar birbirleriyle temas ederek oynamaya çok seviyorlar. Kabanları üst üste asılabiliyor. Kabanların yakın durması ya da kıyafetlerin üst üste olması ya da birbirlerinin yeleklerini kazaklarını giymeleri yoluyla da uyuz hastalığı çok hızlı bulaşabiliyor. Burada okul öğretmenlerine de görev düşüyor.”

  • ABD balistik füze denemesi yaptı

    ABD balistik füze denemesi yaptı

    ABD Hava Kuvvetleri Küresel Saldırı Komutanlığı, bugün kıtalararası balistik füze denemesi yapıldığına dair bir açıklama yayımladı. Açıklamada, silahsız Minuteman III kıtalararası balistik füzesinin test amaçlı fırlatıldığı belirtilerek, “Bu fırlatma, ABD’nin nükleer caydırıcılığının emniyetli, güvenilir ve etkili olduğunu göstermek amacıyla yapılan rutin ve periyodik faaliyetlerin bir parçasıdır” ifadeleri kullanıldı.

    Daha önceki dönemlerde 300’den fazla fırlatma denemesinin yapıldığı belirtilen açıklamada bu denemenin dünyanın şuan içinde bulunduğu durumla bir ilgisinin olmadığı kaydedildi.

    ABD Savunma Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada ise, Kaliforniya’daki Vandenberg Uzay Kuvvetleri Üssü’nde yapılan fırlatma denemesinin yıllardır planlandığı ve Rusya hükümetinin planlar hakkında bilgilendirildiği belirtildi.

  • Kuzey Kore’den balistik füze denemesi

    Kuzey Kore’den balistik füze denemesi

    Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) kararları ve uluslararası kamuoyunun tepkilerine rağmen silah programına yeniden hız kazandıran Kuzey Kore’den bölgede gerilimi artıracak bir adım daha geldi. Japonya Savunma Bakanlığı, Kuzey Kore’nin Japon Denizi istikametine doğru yeni bir balistik füze fırlattığını duyurdu. Füzenin 50 kilometre irtifaya ulaştığı ve yaklaşık 800 kilometre yol kat ettiği aktarılan açıklamada, füzenin Japonya’nın münhasır ekonomik bölgesinin dışına düştüğü belirtildi. İlk belirlemelere göre füzenin bölgede seyreden gemiler ve uçaklar üzerinde bir hasara yol açmadığı kaydedildi.

    Güney Kore ordusundan kınama

    Güney Kore ordusu, Kuzey Kore’nin füze denemesini doğrulayarak, kısa menzilli olduğu tespit edilen füzenin ülkenin batı kıyısındaki Tongchang-ri bölgesinden yerel saatle 11.05’te fırlatıldığını duyurdu. Güney Kore Genelkurmay Başkanlığı tarafından yapılan açıklamada, Kuzey Kore’nin füze denemesi “Kore Yarımadası ve uluslararası toplumun barış ve istikrarına zarar veren ve BM Güvenlik Konseyi kararlarını açıkça ihlal eden bir provokasyon” olarak nitelendirilerek kınandı. Açıklamada, yeni füze denemesi ihtimaline karşılık ABD ile yakın işbirliği içinde izleme ve analiz faaliyetlerine devam edildiği kaydedildi.

    Kuzey Kore silah programına hız verdi

    Geçtiğimiz yıl 37 füze denemesi gerçekleştirerek Kore Yarımadası’nda tansiyonu yükselten Kuzey Kore, Güney Kore ve ABD’nin bölgede geçtiğimiz pazartesi başlattığı ortak “Özgürlük Kalkanı” tatbikatına misilleme olarak bir dizi füze denemesi yapmıştı. Kuzey Kore, son olarak Japonya Başbakanı Fumio Kishida ve Güney Kore Devlet Başkanı Yoon Suk Yeol’un Japonya’nın başkenti Tokyo’da gerçekleştirdiği tarihi zirvenin hemen öncesinde elindeki en güçlü balistik füze olan Hwasong-17’nin testini gerçekleştirmişti.

  • Oxford’un geliştirdiği Kovid-19 aşı adayının 3. aşama klinik denemeleri başladı

    Oxford’un geliştirdiği Kovid-19 aşı adayının 3. aşama klinik denemeleri başladı

    İngiltere’de Oxford Üniversitesinin İngiliz-İsveç ilaç şirketi AstraZeneca iş birliğinde geliştirdiği potansiyel yeni tip koronavirüs (Kovid-19) aşısının üçüncü aşama klinik denemelerine ABD’de başlandığı bildirildi.

    “Clinical Trials Arena” internet sitesinde yer alan habere göre, “AZD1222” adlı aşı adayı 18 yaş üstü 30 bin denek üzerinde test edilecek.

    ABD Biyomedikal İleri Geliştirme İdaresi (BARDA) ve Ulusal Alerji ve Bulaşıcı Hastalıklar Enstitüsünün (NIAID) desteğiyle gerçekleştirilen deneme, aşı adayının güvenlik, etkinlik ve bağışıklık etkisini kitlesel ölçekte sınamayı hedefliyor.

    İnsanlarda basit soğuk algınlığına yol açan bir adenovirüsün zayıflatılmış ve kendini çoğaltamayan versiyonunu içeren aşı adayı, Kovid-19’un insan hücrelerine tutunmasını sağlayan çivi proteininin yapay şekilde ifade kazanmasını ve vücudun buna karşı koruyucu antikorlar üreterek gerçek virüse bağışıklık kazanmasını amaçlıyor.

    Aşı adayının birinci ve ikinci aşama klinik denemeleri İngiltere ve Güney Afrika’da yürütülmüş, Brezilya’da 5 bin deneğin katıldığı üçüncü aşama klinik denemelere başlanmıştı.

    Klinik denemeler 3 aşamada yapılıyor

    Bir aşının yaygın olarak kullanılabilmesi için 3 aşamada insanlar üzerinde test edilmesi gerekiyor.

    Klinik denemelerin ilk aşamasında, az sayıdaki gönüllü sağlıklı denek üzerinde aşının güvenli olup olmadığı ve olası yan etkileri araştırılıyor. İkinci aşamada, güvenilirliği doğrulanan aşının etkinliği 100’den fazla denek üzerinde test ediliyor. Üçüncü ve son aşamada ise aynı işlem, binlerce denekle tekrarlanıyor. Tüm bu süreç, aylar ve hatta yıllar alabiliyor.

    33 aşı adayı, klinik deneme aşamasında

    Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre, 28 Ağustos itibarıyla dünya genelinde Kovid-19’a karşı 33 aşı adayı klinik deneme, 143 aşı adayı ise klinik öncesi değerlendirme aşamasında bulunuyor.

    Çin’de ortaya çıkan Kovid-19, 200’den fazla ülke ve bölgeye yayılarak salgına dönüştü. Dünya genelinde vaka sayısı 26 milyona yaklaşırken, 861 binden fazla kişi hayatını kaybetti.

  • İlk koronavirüs aşısı onda denenmişti! Etkilerini paylaştı

    İlk koronavirüs aşısı onda denenmişti! Etkilerini paylaştı

    Koronavirüs aşısının denendiği ilk kişi olan 44 yaşındaki Jennifer Haller aşının etkilerini paylaştı. Koronavirüs aşısının ilk denemesinin 16 Mart’ta yapıldığı ilk insan olan Jennifer Haller, “Kendimi harika hissediyorum, bende yan etki olmadı” dedi.

    ABD’nin Seattle kentinde yaşayan Jennifer Haller, ABD’de aşı enjekte edilen ilk kişi olmuştu. Haller basına yaptığı açıklamada “Şimdi geriye dönüp baktığımda, bunun gerçekten ne kadar önemli olduğunu anlıyorum” dedi.

    TEKRAR GÖNÜLLÜ OLABİLECEĞİNİ SÖYLEDİ

    Jennifer Haller, aşının yapıldığı bölgede hafif omuz ağrısı dışında hiçbir yan etkisi olmadığını söyledi. Haller, “Kendimi harika hissediyorum, bende yan etki olmadı” dedi. Haller tekrar gönüllü olup olmayacaklarını sorulduğunda Haller, “Evet, kesinlikle” dedi.

  • Almanya’nın gönüllü aşı denemeleri İstanbul’da da yapılacak

    Almanya’nın gönüllü aşı denemeleri İstanbul’da da yapılacak

    Dünyanın merakla beklediği ve artık son aşamaya en çok yaklaşan Kovid-19 aşı çalışmalarından biri olan BioNTech ve Pfizer’ın ortak geliştirdiği Kovid-19 aşısının, Faz 3 insan denemelerinin bir ayağı da Türkiye’de, İstanbul Tıp Fakültesi koordinasyonunda yürütülecek. İstanbul Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Tufan Tükek,  yaptığı açıklamada her şey yolunda giderse aşının Kasım ayı gibi piyasada olacağını vurgulayarak, çalışmanın bir paydaşı olarak Türkiye’nin aşıya erişimde bir sıkıntı yaşamayacağını söyledi.

    Koronavirüs salgının başladığı Aralık ayından bu yana başta Çin olmak üzere, Almanya, Amerika, İngiltere ve Rusya hastalığa karşı aşı yarışında en çok gündemde olan ülkeler oldu. Kovid-19 aşısında sona en yakın çalışmalardan biri olarak görülen ve başında Türk bilim insanı Prof. Dr. Uğur Şahin’in bulunduğu Alman firması BioNTech ile Pfizer’ın ortak geliştirdiği “BNT162ö adlı aşı için piyasaya çıkmadan önceki son aşama olan 30 bin kişilik Faz 3 denemelerine Temmuz ayında başlanmıştı. Denemelerin hem ülke, hem küresel bazda çok merkezli yürütüldüğü bu aşamada, çalışmaya dahil edilen ülkelerden biri de Türkiye oldu. İstanbul Tıp Fakültesi koordinasyonunda yürütülecek gönüllü denemeleri için etik kurul onayının çıkmak üzere olduğunu ve Sağlık Bakanlığı’ndan da onayların alınmasından sonra önümüzdeki günlerde gönüllü çağrısına başlanacağı müjdesini veren İstanbul Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Tufan Tükek, dünyada yürütülen aşılardaki son durum hakkında da açıklamalarda bulundu.

    “VAKA SAYILARI O DÖNEM DÜŞÜK OLDUĞU İÇİN ÇALIŞMAYA DAHİL EDİLMEDİK”

    Prof. Dr. Tükek, “Aşı çalışmalarında en önde gibi gözüken ülkelere baktığımız zaman Amerika’da aşı çalışmalarının başladığını duyduk. Daha sonra İngiltere’den Oxford Üniversitesi’nin böyle bir çalışması olduğunu, daha sonra Çin ve Rusya’nın bu işte ilerlediğini gördük. Almanya ve İsviçre de yine böyle bir çalışma içerisine girdiğini duyurdu. Biz, İsviçre, Almanya ve İngiltere’deki çalışmaları çok yakinen takip ediyoruz. İngiltere’nin geliştirmiş olduğu aşı ‘adenovirüs’ dediğimiz, başka virüs üzerinden gerçekleştirilen antijenik yapıya bağlı olarak ortaya çıkan bir aşılama tekniği. Bu teknikte tabii savunma hücreleri olan antikor üretimi bir miktar daha zayıf olmakla birlikte, daha güvenli ve daha hızlı üretim yapılabilen bir teknik. Onların da 30 bin kişilik Faz 3 çalışmasına başladıklarını biliyorum. Bir firma üzerinden bu çalışmayı yürütüyorlar. Biz o dönem Oxford Üniversitesi’ne Türkiye olarak Faz 3 çalışmalarına dahil olmak istediğimizi belirttiğimizde, ülkemizdeki vaka sayıları düşük olduğu için, daha yüksek vakaların görüldüğü ülkelerde başlayacaklarını bildirdiler ve Amerika, Brezilya, İngiltere ve Güney Afrika gibi o dönemde yoğun vaka sayılarının olduğu 4 ülkede başladılar Faz 3 denemelerine. Tahmin ediyorum Eylül-Ekim gibi bu çalışmaların sonuçları alınacak ve güzel sonuçlar çıkarsa ki Faz1 ve Faz 2’deki sonuçları iyiydi, kısa bir süre içerisinde piyasaya sunulacak” dedi.

    “İDEALE EN YAKIN AŞI, HAFIZA HÜCRESİ OLUŞTURAN AŞI OLACAK”

    En ideal aşının aslında bellek hücreleri oluşturabilen aşılar olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Tükek, “Eğer antikor üretmeyi sağlayan bellek (hafıza) hücreleri oluşmuşsa, o antijenik yapı (enfeksiyon nedeni) tekrar vücuda girdiğinde; mesela bu sefer aşı değil de virüs direkt vücuda girdiğinde, bu hafıza hücreleri canlanır ve vücutta inanılmaz düzeyde bir antikor üretimi başlar. Yani aslında bir süre sonra ölçtüğünüzde çok düşük olan (ve hastalıkla savaşmaya yeterli gelmeyecek) antikor düzeyleri, virüs vücuda girdiği andan itibaren birden bire artıyor. İşte bu bellek hücrelerinin devreye girebilmesi için, T lenfosit dediğimiz savaşçı hücrelerle etkileşime geçmesi gerekiyor antijenik yapının yani aşının. Eğer T lenfositleri bir antijenik stümülasyon, yani aşılama sonrası devreye girerse, bellek hücre oluşumu gerçekleşir. Bunun sonucu olarak vücut ikinci kez o antijenle (virüs, bakteri, parazit gibi hastalık oluşturan etkenler) karşılaştığında oluşacak antikor düzeyindeki artış, inanılmaz boyutta oluyor ve insanı gerçekten hastalıktan koruyan antikor düzeyine ulaşılıyor. O yüzden T lenfositleri ile etkileşime geçen aşılar gerçekten çok kıymetli olacak” diye konuştu.

    “ÖNÜMÜZDEKİ GÜNLERDE GÖNÜLLÜ DENEMELERİNE BAŞLIYORUZ”

    Şu ana kadar yürütülen aşı çalışmaları içerisinde Almanya’nın geliştirdiği aşıda bu etkilerin gözlendiğini vurgulayan Prof. Dr. Tükek, sözlerini şöyle sürdürdü: “Almanya’daki bu aşı çalışmalarını yürüten şirketin başında bizim de tanıdığımız, çok kıymetli Uğur (Şahin) hocamız var. Zaten kendisi ile zaman zaman da görüşmelerimiz, bilimsel toplantılarımız oluyor. Şu an etik kuruldan çıkmak üzere, hatta bugünlerde çıkmış da olabilir. Bu aşının Faz 3 gönüllü insan denemelerinin bir ayağını da burada, İstanbul Tıp Fakültesi koordinasyonunda yapacağız. Bu çalışma için tabii yine gönüllüler toplanacak ve gönüllülük esasına göre Türkiye’den zannedersem 100 kişi dahil edilecek. Bu kişilere aşı burada uygulanacak, sonra veriler toplanacak ve nihayetinde tahmin ediyorum Kasım ayı gibi bu verilerden sonuçlar alınacak. Ekim-Kasım gibi nihai üretime geçip geçmeyeceğine karar verecekler. İstanbul Tıp Fakültesi’nde bu aşı çalışmasını yürüten bir grup olacak. Gönüllülere çalışma protokolüne göre aşı yapıldıktan sonra, ki bu protokoller dünyanın her yerinde aynıdır, belli periyotlarla bu kişiler görülecek ve belli zamanlarda kan almak suretiyle antikor düzeylerine bakılacak ve alt çalışmaları yapılacak. Bunlar tabii tek merkezde, muhtemelen Almanya’nın göstermiş olduğu bir laboratuvarda sonuçları değerlendirilerek bize bildirilecek”

    “GÖNÜLLÜLERDE YAŞ VE HASTALIK GİBİ ÇEŞİTLİ SINIFLAMALAR YAPILACAK”

    Gerekli izinlerin alınmasının ardından çeşitli mecralardan gönüllü çağrısına çıkılacağını anlatan ve gönüllülerin yaş grupları, altta yatan risk faktörleri, hastalık durumlarına göre belli kriterler gözetilerek seçileceğini belirten Prof. Dr. Tufan Tükek, şu bilgileri verdi: “65 yaş altı, 65 yaş üstü, 50- 65 arası ve 50 yaş altı gibi birtakım sınıflamalar yapılacak. Komorbiditesi (altta yatan hastalığı) olanlar, olmayanlar şeklinde gruplandırılacak. Bunların hepsi çalışma dizaynında bellidir zaten. Ben bir an önce aşı olayım diyen insanlar zaten ağırlıklı olarak bu çalışmalara başvuruyor. Bu kişiler çalışma boyunca uzmanların gözetiminde olacak. Başka hastalıkları var mı, çalışmaya uygun mu diye başta bir kontrolden tabii ki geçiriyorlar ve çeşitli kan testleri ve diğer testler yapılıyor. Çalışmaya uygun olanlarda aşılamalara başlanacak. Tek doz mu, çift doz mu, bir kısmına tek doz bir kısmına çift doz yapılmak suretiyle antikor düzeyleri ölçülecek. Pik antikor düzeyine kaçıncı günde ulaşılmış, antikor düzeyi ne kadar süre sonra düşmeye başlıyor, birinci ikinci ayda bunlar düşüyor mu, sıfırın altına iniyor mu ya da belli bir seviyede kalıyor mu, onlara bakacağız. Bir de lenfosit alt gruplarında bir etkileşim ortaya çıkartıyor mu, T lenfositleri, B lenfositler üzerine etkileşimleri nasıl, bellek hücre oluşturuyorlar mı şeklinde bilimsel birtakım argümanlar var bu konuda. Aşı hakkında fikir sahibi oluyoruz bu çalışmalar sayesinde. Kime tek doz yapacağız, kime çift doz yapacağız şeklinde gerçekten elimizde bir doküman oluyor bu 30-40-50 bin kişilik Faz 3 denemeleri sonrasında”

    “HEPSİ UZMAN GÖZETİMİNDE OLACAK, RİSK YOK DENECEK KADAR AZ”

    Aşı çalışmalarına katılan gönüllülerde ciddi bir yan etki beklemediklerini de vurgulayan Prof. Dr. Tükek, “Çünkü bunlar dediğim gibi büyük çaplı insan çalışmalarından önce çok sayıda denemelerden geçiyor. Burada verilen zaten basit bir antijenik yapı. Tabii immün sistemi uyardıkları için ateş ortaya çıkabilir, lokal reaksiyonlar meydana gelebilir. Çok çok nadiren de aşırı duyarlılık reaksiyonları ortaya çıkabilir, ancak bu insanlar uzman gözetiminde olacağı için bunun da tedavisi hemen gerçekleştirilebiliyor. Aslında bir yıl izlemek lazım bu kişileri. Bir yıl sonunda ne oluyor, antikor düzeyi iyice düşüyor mu, bir yıl içerisinde kişi tekrar enfekte oluyor mu, hepsini gözleyerek karar vermek lazım. Ama şu anki pandeminin yaratmış olduğu ciddi sorunlar nedeniyle bunlar zamana bırakıldı. Bunlar aşılanma sistemleri sonrasında tekrar değerlendirilecek” dedi.

    “ÇALIŞMANIN PARÇASI OLMAK AŞIYI TÜRKİYE’YE GETİRECEK BİR ÖN KOŞUL ASLINDA”

    “Aşı çalışmalarının bir parçası olmak, sonuçta o aşının Türkiye’ye gelmesi için bir ön koşul sayılabilir” diyen Prof. Dr Tufan Tükek “Dünyadaki aşıların hepsinin aynı anda ya da hepsinin başarılı olacağı gibi bir ön kural yok. Bunlardan bir iki tanesi bile başarıya ulaşsa bizim için iyi sayılabilir. Dünyadaki bu aşılar başarılı olduğunda Türkiye’nin aşıya erişiminde bir sıkıntı olacağı endişesi yersiz. Dediğim gibi zaten bir ya da iki tanesinin partneriyiz. Çalışma grubu içerisinde bulunuyoruz. Ayrıca ülkemizde de aşı çalışmaları sürüyor. Bizim çalışmalar belki biraz daha geç sonuçlanacak ama sonuçta nihayetlenecek” ifadelerini kullandı.

    “AĞIR HASTA ORANINI YÜZDE 3’TEN YÜZDE 1’E BİLE DÜŞÜRSE YETER”

    RNA virüslerinde yüzde yüz başarı elde edilemeyebileceğine de değinen Prof. Dr. Tükek, sözlerini şöyle noktaladı: “Yani aşı, hastalığı tamamen ortadan kaldıramayabilir. Ama zaten bizim için solunum yolu virüslerinde başarı kriteri, ağır hastalarda azalma sağlayıp sağlamadığıdır. Kovid aşıları ağır vakaları yüzde 3’ten yüzde 1’e düşürürse bu aşı başarılı demektir. Bu bile çok sayıda insanın hayatını kurtaracak. Onun dışında zaten üst solunum yolu enfeksiyonu gibi geçirilen diğer hastalıklar sınıfına girecektir. Yani mevsimsel grip gibi hafif atlatılabilecek duruma gelecektir”

  • Türkiye’de ilk kez insan üzerinde aşı denenecek

    Türkiye’de ilk kez insan üzerinde aşı denenecek

    Türkiye’de ilk kez bir Kovid-19 aşı adayı, insanlarda denenmeye başlanacak. 10 yıl önce, başka bir proje için geliştirilen yapay akciğer modeli ile azot tankında dondurularak bekletilen akciğere özel bağışıklık hücrelerinin ‘uyandırılarak’, Kovid aşısı araştırmasında kullanılması, projede hızla yol kat edilmesini sağladı. Böylece, hem ilk sonuçları, hem de etkinliği açısından dünya devlerinin Kovid-19 aşısında elde ettiği başarıya Ankara’da da ulaşıldı. Her şey yolunda giderse yıl sonunda hazır olması hedeflenen yerli Kovid aşısı, burundan uygulanacak ve dünyada ilk kez bir aşının ek içeriğinin belirli bir süreliğine de olsa tedaviyi destekleyici özelliği de olacak.

    Sanayi Bakanlığı’nın, Kovid 19 salgınının Çin’de ortaya çıkmasının ardından Şubat ayı sonlarında Türkiye’de aşı geliştirmek için özel sektör ve üniversitelere çağrı yapması ve Sağlık Bakanlığı’nın da yönlendirmesiyle yerli koronavirüs aşısı geliştirmek üzere bir bilim ordusu kuran Nanografi A.Ş. ve aşı ekibi, 5 aydır büyük bir gizlilik içinde yürüttükleri aşı çalışmalarının detaylarını ilk kez Demirören Haber Ajansı (DHA) ile paylaştı. Kamu ve özel sektör desteği ile üç üniversiteden bilim insanlarının geliştirdiği aşının gönüllü insan denemeleri için gerekli başvuruları da yapıldı. ODTÜ, Ankara Üniversitesi ve Gazi Üniversitesi gibi Türkiye’nin en iyi üniversitelerinden kimya, genetik, biyokimya ve tıp alanlarında her biri önemli çalışmalara imza atmış akademisyenlerden oluşan 40 kişilik ekip, Kovid 19’a çare olacak aşıyı geliştirmek için gece gündüz çalıştı, hayvan ve bağışıklık hücresi deneylerini tamamladı. Çalışma sonuçlarını içeren dosyalar ve detaylı raporlarla etik kurul onayı için başvurusu yapılan aşı çalışmasında, maymun denemeleri ile eş zamanlı olarak insan denemeleri de yürütülecek.

    “10 YILDIR UYUYAN YAPAY AKCİĞER HÜCRELERİNİ UYANDIRDIK”

    Yerli Kovid aşısı ekibinde akciğere özgü insan bağışıklık hücreleri deneylerini yürüten Ankara Üniversitesi Tıp Fakütesi İç Hastalıkları Bölümü Fizyopatoloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Nuray Yazıhan, çalışmanın temellerinin ODTÜ Kimya Bölümü laboratuvarlarında atıldığını anlattı. Yazıhan, “Aşının ilk formülasyonu orada yapıldı ve onların dizaynı seçildi. Bağışıklık sistemi konusunda daha önce de çalışmalarım olduğu için belli malzemeler zaten elimizde vardı. Yaklaşık 10 yıl önce Almanya ile ortak yürüttüğümüz bir projemiz vardı. Bu proje kapsamında akciğer hücrelerinin hipoksik yani oksijensiz kalırsa, enfeksiyon geçirirse ya da astım gibi alerjik reaksiyonlarla karşılaşırsa nasıl tepki vereceğini çözebilmek için yapay bir akciğer modeli çalışmıştık. Alveol dediğimiz akciğerlerin nefes aldığı bölümleri, laboratuvar ortamında yapay olarak geliştirmiştik. Kovid aşısı için yola çıktığımızda, o modeller elimizde hazırdı” diye konuştu.

    Ayrıca akciğere özel makrofaj denilen vücuttaki yabancı maddelerin yok edilmesini sağlayan bağışıklık hücreleriyle de çalıştıktan sonra azot tankında dondurarak sakladıklarını anlatan Prof. Dr. Yazıhan, “Yaklaşık 10 yıldır uyuyan bu hücrelerimizi yeniden uyandırdık ve geliştirdiğimiz aşının akciğerdeki etkilerini hem yapay alveol modelimiz, hem de bu hücreler üzerinden anlamaya çalıştık. Bu da çalışmada çok hızlı yol almamızı sağladı. Hayvan çalışmaları ile beraber hücre çalışmalarını da gerçekleştirmiş olduk” dedi.

    “VİRÜSLE BULAŞTIĞI YERDE SAVAŞMAYA BAŞLAYACAĞIZ”

    Geliştirilen aşının dünyadaki örneklerden farklı olarak enjeksiyonla değil nazal yolla yani burundan verilecek şekilde dizayn edildiğini vurgulayan Prof. Dr. Yazıhan, “Nazal aşılar genellikle çok tercih edilmiyor. Ama bu virüsü düşündüğünüzde, enfeksiyonun ilk bulaşma yolu nazal sistem. Burada da mukoza dediğimiz bir yapı var. Aslında bağışıklığımız için de çok kritik mukoza yapısı. Hem bir bariyer görevi görüyor hem de hastalık için ortam oluşturuyor. Bizim yaptığımız çalışmayı dünyadaki benzerlerinden ayıran ve kritik olan kısmı, aşı formülasyonunu hangi maddeler içinde verdiğimiz ve nasıl uyguladığımızla ilgili. Çünkü aşıda en önemli nokta, doğru ve güçlü bir bağışıklık yanıt oluşturmanız ve aşı uyguladığınız kişiye bir zarar vermemeniz. Tüm bunların ince ayarlarını biz buradaki çalışmamızda yaptık. Akciğere özel makrofaj dediğimiz, insan bağışıklık hücreleriyle de çalıştık. Yani sadece hayvanda tek tip hücre ile değil, hem hayvan çalışmasını hem de insan bağışıklık hücreleri üzerindeki çalışmayı bir arada yürüttük ve bu nedenle de sonuca yaklaşmak açısından oldukça zaman kazandık” şeklinde konuştu.

    “DÜNYADAKİ AŞILARA GÖRE BİZİM AŞIMIZIN POTANSİYELİ DAHA YÜKSEK”

    Bağışıklığı uyaran aşı formülasyonlarının yanına ek maddeler olarak konulan adjuvanların da vücutta aşırı yanıt oluşturmadan bağışıklığı doğru yönlendirebilmesini sağladıklarının altını çizen Prof. Dr. Yazıhan, “Bu açıdan baktığımızda, insan denemelerinde de olumlu sonuçlar alabileceğimizi ve diğer aşılara nazaran bizim aşımızın potansiyelinin daha yüksek olabileceğini düşünüyorum. Sonuçların başarısı açısından şu anda gündemde de olan uluslararası aşı çalışmaları ile aynı noktadayız diyebilirim. Hatta nazal aşı olması itibariyle alternatifimiz yok. Nazal aşı zor bir aşı ama diğer yandan da hem uygulama alanı virüsle mücadele açısından çok uygun, hem de enjeksiyon gibi farklı uygulama yöntemlerine nazaran etkinliği daha yüksek. Deney hayvanlarımızdaki sonuçlarımız böyle. Sıçan çalışmalarını tamamlamış durumdayız. Herhangi bir yan etki de görmedik. Bu, çok önemli. Böyle olduğu için de artık maymun çalışmalarına başlayabiliyoruz. Klinik çalışmalara yani gönüllü insan denemelerine geçebilmemiz için etik kurulu başvurularımızı, dosyalarımızı, raporlarımızı ilgili yetkililere sunduk. Süreç olumlu devam ederse insan çalışmalarına hazırız” ifadelerini kullandı.

    HAYVAN DENEYLERİNDEKİ İLK SONUÇLAR

    Hayvan deneylerinde elde ettikleri sonuçlara göre, geliştirdikleri aşının yaklaşık bir yıl koruma sağladığı yönünde sonuçlar aldıklarını söyleyen Prof. Dr. Yazıhan, “Tabii ki sıçanların yaşam ömrü ile insanların yaşam ömrü çok farklı. Onların haftalık dönemine göre süreyi hesaplıyoruz. Mesela sıçanlarda gebelik süresi 3 hafta, insanda 9 ay. Yani onlarda yapacağınız 3 haftalık bir çalışma aslında bizim 9 ayımıza denk geliyor. Bu hayvanlara iki dozlu aşılama yaptığımızda, yaklaşık 2 ila 4 hafta etkisinin devam ettiğini gördük ki bu da bir yıllık bir süre demek kabaca. Bu da gayet iyi bir sonuç. Ama bu bir öngörü sonuçta. Asıl sonuçları insan çalışmaları yapıldığı zaman göreceğiz” dedi.

    “İLK KEZ BİR AŞININ TEDAVİYİ DESTEKLEYİCİ ÖZELLİĞİ DE OLACAK”

    Koronavirüste bağışıklık sisteminin virüsle savaşırken aşırı çalışması sonucu vücuda da zarar verebildiğine işaret eden Prof. Dr. Yazıhan, “Hücresel düzeyde lenfosit dediğimiz, daha uzun dönem kalıcı bağışıklık sağlayan hücrelerde azalmalar görüyoruz Kovid’de. Bunun önüne geçebilmek için immünmodülasyon denilen (bağışıklık sistemini düzenlemeye yönelik) bir sistemin doğru yönlendirilmesi önemli. Bizim şu an çalıştığımız aşının bu özelliği de olacak. Asıl amaç bağışıklık hücreleri içerisinde yer alan T hücrelerini aşı ile doğru yönlendirebilmek. Aksi taktirde bu T hücreleri, vücuda zarar veren bir sistem halini alabiliyor. Eğer siz bu T hücrelerini doğru yönlendirebilirseniz, hem hastalıkla savaşabiliyorsunuz hem de bu bağışıklık hücrelerinin bu savaşı daha sonra tekrar hatırlamasını sağlıyorsunuz ki aynı etkenle karşılaştığında ne yapacağını bilsin. Bu aşının etkinliğini biz hem doğal katil hücrelerinde, hem T hücrelerinde, hem de makrofajda denedik. Aslında aşılardan tedavi edici bir etki beklemeyiz normal şartlarda. Ama bu yönüyle bizim aşımızın çok uzun süreli olmasa da böyle bir etkisi de söz konusu olacak. O zaman aşının destekleyici içeriğini hastalığın erken dönemlerinde immünoterapi tedavilerine ek olarak kullanma imkanı da doğacak. Dünyadaki çalışmalara baktığımızda, denek hayvanları ve hücre kültürü sonuçlarımızın onlarla yarışabilecek düzeyde olduğunu ve en az onlar kadar etkili bir aşı geliştirdiğimizi görüyoruz” şeklinde konuştu.

    “AŞININ FORMÜLÜ BU LABORATUVARDAN ÇIKTI”

    ODTÜ Kimya Bölümü’nden Doç. Dr. Görkem Günbaş ise aslında başka bir araştırma için aldıkları fonla kurdukları laboratuvarda, Kovid aşısı çalışmalarına katkıda bulunmak için ekibiyle beraber yola çıktıklarını anlatarak “Biz burada daha çok aşının fikir bazında öncül çalışmalarını yaptık. Temel mantığımız, virüsün kendisi olmadan üzerinde olan bir yapıyı, enjeksiyonla değil nazal yolla vererek vücudu Kovid spesifik bir antikor üretmeye ikna edebilir miyiz şeklinde oldu. Bu ana fikirle geliştirdiğimiz ana formülasyonun çıkış noktası bu laboratuvar oldu” dedi.

    “HEM BAĞIŞIKLIĞI ARTIRIYOR HEM DE YAN ETKİSİ YOK”

    Doç. Dr. Günbaş’ın laboratuvarında biyokimya alt grubunun takım lideri olarak çalışan Moleküler Biyoloji Uzmanı Dr. Ahmet Çağlar Özketen ise Dünya Sağlık Örgütü’nün listesinde Kovid aşıları için 4 senaryonun önde olduğunu belirtti ve “Birincisi zayıflatılmış virüs aşıları, ikincisi mRNA bazlı aşılar, üçüncüsü ‘virus like particle’ dediğimiz virüs benzeri parçacıklar içeren aşılar ve dördüncüsü de ‘subunit vaxcine’ dediğimiz virüs elementlerinin yani virüsün belli protein veya DNA ya da RNA parçalarını içeren aşılar. Bizimkisi bu sonuncu gruba giriyor. Subunit aşılar genelde daha az yan etkili olması yönünden tercih ediliyor. Aşı formülümüzde, virüsün insandaki ACE 2 reseptörüne bağlanma bölgesini modifiye ederek çıkardığımız bir protein var. Buradaki ana hikaye, adjuvan formülasyonunuz yani aşıya eklediğiniz katkı maddeleri oluyor. Bir de biz nazal uygulamayı seçtiğimiz için, hem bağışıklığı artırıcı hem de istenmeyen yan etkileri ortadan kaldıran bir formül denedik. Bununla alakalı hayvan deneylerinde olumlu sonuçlar aldık. Herkes belirli ülkelerle anlaşma yapıp onların tesislerini kullanıp büyük dozajlarda ürün üretmeye çalışıyor. DSÖ’nün tahminine göre 2021 ortalarında aşı çıkacak ama belirli bir süre de sırf aşının ülkemize gelmesi için beklemek söz konusu olabilir. O yüzden maliyetli de olsa yerli aşı çalışmalarına geçmek çok önemli” şeklinde bilgi verdi.

    “YIL SONUNA HAZIR ETMEYİ HEDEFLİYORUZ”

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın salgınla mücadelede bilimsel araştırmaların desteklenmesi için özel sektöre de çağrı yapması sonucu harekete geçen Ahlatcı Holding bünyesindeki Nanografi A.Ş.’nin, Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Ahlatcı’nın sınırsız desteği ile bu aşı çalışmasındaki başarıya ulaştığını anlatan şirketin Genel Müdürü Dr. Osman Coşkun, biyoteknoloji grubu ile DNA konusunda yaklaşık 3-4 yıldır başarılı olan bir çalışma yürüttüklerini ve aynı ekiple Kovid 19 aşı geliştirme konusunda neler yapılabileceğini görüştüklerini anlatarak “ODTÜ, Ankara Üniversitesi ve Gazi Üniversitesi’nden bilim insanları ile akademik işbirliği yaptık. İhtiyacımız olan tüm ürünlerin, proteinlerin daha önceden elimizde hazır olması çok büyük avantaj oldu. Kovid aşısı olarak şu anda tüm küresel ilaç firmalarının geldiği noktaya ulaştık diyebiliriz. Bundan sonraki süreçte yapacağımız çalışmalarla inşallah yıl sonu itibariyle bu aşı çalışmasını tamamlamayı hedefliyoruz” dedi.

    PATENTLERLE KORUMA ALTINA ALINDI

    Dünya Sağlık Örgütü ve uluslararası otorite kuruluşların (FDA, EMA vb) tavsiye ettiği protokol ve uygulamalar ışığında gerçekleştirilen AR-GE çalışması sayesinde aşı kliniğe girerse referans kabul edilen protokolleri de sağladığı için üretim safhasından sonra ihracatının da kolayca gerçekleşmesi sağlanacak. Çalışma boyunca kullanılan özgün malzemelerin patent başvuruları ile koruma altına alındığını ve yakında uluslararası bilimsel dergilerde yayınlanmak üzere makalelerin de uzmanlar tarafından hazırlandığı çalışmaya dair bilgiler veren Dr. Coşkun, “Tamamen yerli ve milli olarak yürütülen bu çalışmada üretim aşamasında da hiçbir ithal bağımlılığımız olmayacak. Patentleri ile çalışmada kullanılan malzemeler ve proteinler ile tamamen bize ait olan bir aşı üreteceğiz” dedi.

    SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI İLE SAĞLIK BAKANLIĞI DESTEKLEDİ

    Firma olarak asıl ilgi alanlarının nanoteknoloji ve biyoteknoloji olduğuna dikkat çeken Dr. Coşkun, “Şubat ayında dünyada Kovid pandemi süreci başlayınca bizim bu konuda çalışma yapmamız için Sanayi ve Teknoloji Bakanımızın teşviki ve Sağlık Bakanımızın da desteğiyle girişimlerimize başladık. Bütün süreci, olabildiğince gizlilik içerisinde yürüttük. Bu yaptığımız çalışma, üniversite, özel sektör ve kamu işbirliğinin çok güzel bir örneği oldu. ODTÜ Teknokent’te bizim merkezimiz bulunuyor. ODTÜ akademisyenleri ile çalışma yaptık, genetik konusunda özellikle. Sonra da Ankara Üniversitesi’nden yine kıymetli hocalarımıza çalıştık ve Gazi Üniversitesi bunlar arasında yer aldı. Özel sektör olarak ise Yönetim Kurulu Başkanımız Sayın Ahmet Ahlatcı’nın bize sınırsız desteği oldu. ekibimizin ihtiyacı olan tüm ürünleri, dünyanın neresinde oluşa olsun en hızlı şekilde temin etme imkanı sağladı. Kamu olarak da özellikle TÜSEB (Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı) ve TİTCK (Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu) Başkanlıkları bize çok güzel yol gösterdiler. Kısa zamanda bu noktaya gelmemizde vesile oldular” ifadelerini kullandı.