Etiket: deprem

  • Adana’da 4,5 büyüklüğünde deprem

    Adana’da 4,5 büyüklüğünde deprem

    AFAD’dan son dakika deprem açıklaması geldi. Adana’nın Aladağ ilçesinde 4,5 büyüklüğünde deprem oldu.

  • Depremin yıl dönümünde kentsel dönüşüm çağrısı

    Depremin yıl dönümünde kentsel dönüşüm çağrısı

    Başkan Mustafa Tutuk, hemşehrilerine kentsel dönüşüm konusunda çalışmalara destek olunması çağrısında bulundu. Mermer bloklarda ismi yazılı aile bireylerini göstererek depremde hem ailecek hem de Yalovalılar olarak büyük kayıplar verdiklerini bildirdi.

    Yıllar sonra göreve gelir gelmez kentsel dönüşüm için büyük adım attıklarını söyleyen Başkan Tutuk, hemşehrilerine kentsel dönüşüme destek çağrısında bulunarak, şöyle konuştu:

    “Ailemizi, hemşehrilerimizi kaybettiğimiz depremin acısı hala yüreğimizde. Aynı acıları yaşamamak adına hayata geçirdiğimiz, 5-6 katlı eski binaların yıkılarak yerine yeniden 5-6 katlı sağlam bina yapılabilmesinin önünü açtığımız kentsel dönüşüm kararımıza destek olun. Dönüşümü hep birlikte hayata geçirelim, aynı acıları yaşamayalım. Tarih tekerrür etmesin. Vatandaşlarımız dönüşüm için adım atsınlar. Kendilerine bu konuda her türlü desteği vermeye hazırız. Aynı acıları tekrar yaşamamak için gelin eski binaları dönüştürelim. Depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, ailelerine başsağlığı diliyorum.”


    Tutuk, 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi’nin 24. yıl dönümü nedeniyle yayımladığı mesajında ise, “Göreve geldiğimiz ilk günden itibaren bununla ilgili çalışmalara başlayıp kentsel dönüşümün önemini kıymetli hemşehrilerimizle paylaştık. Tüm adımları attık, atmaya da devam edeceğiz. Böyle acıları tekrar yaşamamak için belediyemiz ve siz değerli vatandaşlarımızla bir bütün halinde depreme hazırlıklı olacağız. Kentsel dönüşümü hızlandırmak için attığımız adımlarla; şehrimizdeki eski ve riskli olan yapıların yıkılarak yeniden dönüşümü için çalışma başlattık. Özellikle çok katlı binalarını kentsel dönüşüme alacak vatandaşlarımız, tekrar yerine aynı kata sahip fakat beklenen depreme daha dayanıklı bina yapabiliyor. Böylece mağduriyetlerin de önüne geçmiş oluyoruz. Bu vesileyle 17 Ağustos depreminde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı ve sabırlar diliyorum. Böylesi bir felaketin ne ülkemizde ne de dünyada bir daha yaşanmamasını temenni ederek, sevgi ve saygılarımı sunuyorum” ifadelerini kullandı.

  • Düzce, Japonya olmaya aday şehirdir

    Düzce, Japonya olmaya aday şehirdir

    Başkan Faruk Özlü, 17 Ağustos Marmara Depremi dolayısıyla bir mesaj yayımladı. Özlü, Türkiye’deki deprem gerçeğinin her zaman hafızalarda olmasının, güvenli ve sağlam yapıların inşa edilmesi adına çok önemli olduğunu vurguladı. Düzce’de kentsel dönüşüm çalışmalarından söz eden Faruk Özlü, “17 Ağustos 1999 tarihi bizler için asrın en büyük felaketlerinden birinin yaşandığı tarihtir. Bu tarih ülkemizde inşaat çalışmalarının, yapı stoklarının durumunun belirli aralıklarla denetlenmesi ve dönüştürülmesi konusunda büyük dersler vermiş bir dönüm noktasıdır.

    Büyük Marmara Depremi ve sonrasında uygulanan politikalar ile ülkemizde yaşam alanlarının belli standartlar çerçevesinde inşa edilmesi konusunda önemli yol kat ettik. Ben yıllarca savunma sanayinde çalıştım, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı yaptım. Benim bakış açıma göre; bu konu ülkemiz için en önemli ve geliştirilmesi gereken konuydu. Ancak yakın zamanda 11 ilimizi etkileyen ve büyük bir yıkıma sebep olan 6 Şubat depremlerini yaşadık. Buradan görüyoruz ki; ülkemizin en önemli gerçeği ve acil korunma yollarını geliştirmemiz gereken konu deprem konusudur” dedi.

    “Düzce ülkemize örnek olmalıdır”

    Başkan Faruk Özlü, Düzce özelinde yapılan konut yenileme ve kentsel dönüşümden örnek vererek süreç içinde riskli alanların yeniden inşa edilmesi gerektiğini işaret ederek “Düzce’miz de alüvyon toprak zemini dolayısıyla sıvılaşmaya meyilli ve deprem hattı üzerinde bulunan bir şehirdir. 1999’dan bu yana alınan tedbirler, sıkı yönetmelikler ve denetim çalışmaları sayesinde şimdi şehrimizde bulunan yapı stokunun yüzde 80’i yenilenmiş durumda. Bu yenilenme süreci halen devam ediyor, edecek. Şehirlerimizi yeniden güvenli bir biçimde inşa ediyoruz, bu çalışmalar belli bir süre gerektiriyor. Özellikle büyük şehirlerimizde aynı Düzce’mizde uyguladığımız gibi yönetmelik, denetim ve doğru yatırım politikaları ile acil eylem planlarımızı uygulama konusunda örnek teşkil edebiliriz.

    Kat sınırlaması ve doğru malzeme kullanımı ile depremde meydana gelmesi muhtemel zararları en aza indirebiliriz. Bu bakımdan Düzce’miz yapılarının sağlamlığı ve yeniliği bakımından ülkemizin Japonya’sı olabilir, örnek teşkil edebilir. Kentsel dönüşüm bizim en önemli önceliğimiz, bunu hayata geçirmeyi sürdüreceğiz. En kısa sürede de ülkemizin riskli bölgelerinde güvenli yaşam alanları inşa edilecektir. Bu vesile ile 24 yıl önce yaşanan afette hayatını kaybeden kardeşlerime Allah’tan rahmet, yakınlarına sabırlar diliyorum. Allah ülkemizi ve milletimizi her türlü afetlerden korusun” ifadelerinde bulundu.

  • 24 yıllık acı: Deprem

    24 yıllık acı: Deprem

    Gölcük’te yaşayan 60 yaşındaki Necati Altıntoprak, 1999 Marmara Depremi’nde hamile eşiyle birlikte 4 katlı binanın altında kaldı. Aradan geçen 24 yıl sonra bile o günleri unutmayan Altıntoprak, kendi imkanlarıyla 3 saat sonra enkaz altında tünel kazarak çıkabildi. Eşini çıkarmak için de arkadaşlarıyla büyük çaba harcayan Altıntoprak, “En kötü an, eşimin sesini duyup da bir şey yapamamaktı” diyor. 13 saatlik çalışmayla tünel kazan Necati Altıntoprak, 3 aylık hamile eşini de 13 saat sonra çıkardı. Her şeyi dün gibi hatırlayan Altıntoprak, 12 Kasım Kaynaşlı’da meydana gelen deprem de kendi acısını unutup, depremzedelere yardıma gitti. 6 Şubatta meydana gelen depremde de evinde duramayan Altıntoprak, Hatay’a giderek dayanışma gösterdi. Enkaz altında kalanlara yardım eden ve 17 gün orada kalan Altıntoprak, “Acıları yarıştırmak çok doğru değil ama Antakya’yı görünce biz 1999’da deprem yaşamamışız” dedi.

    “Tünel kazarak enkazdan çıktım”

    Yaşadığı anları anlatan Necati Altıntoprak, “4 katlı binanın birinci katında kalıyorduk. Bina üstümüze yıkıldı ve binadakilerin hepsi öldü. Binadan sadece biz sağ çıktık. Enkaz altından 3 saat sonra tünel kazarak çıkabildim. 13 saat sonra da arkadaşlarımla birlikte hamile eşimi tünel kazarak çıkarttık. Eşimi okul bahçesine bıraktım ve arama kurtarma çalışmalarına katıldım. Enkaz altında kaldığımda sadece çıkmayı düşünüyordum, başka bir şey düşünürseniz çıkamıyorsunuz. İnsan iradesinin çok güçlü olduğuna inanıyorum. İrade ortaya koyulduğu zaman insanoğlunun yapamayacağı hiçbir şey yok. Şansım, evin yığma tuğla olmasıydı, önümdeki malzemeleri daha kolay itip dışarıya çıkabilmiştim” diye konuştu.

    “17 gün Hatay’da kaldım”

    Deprem olduğunda Hatay’a giden Altıntoprak, “Yardım kelimesini sevmiyorum. Hatay’a dayanışmaya gittim. Yardım kelimesi bana emredici geliyor. Emredici olan hiçbir şeyi doğru bulmuyorum. 12 Kasım Depremi’nde de Kaynaşlı’ya giden ilk kişilerdendim. Damdan düşenin halinden damdan düşen anlar. Biz neyi yaşadıysak, onlar da onu yaşadı. Arkadaşlarım dayanışma göstermeseydi eşimi enkazdan çıkaramazdım. Biz de dayanışma göstereceğiz ki insanları enkazdan çıkartıp ve daha sonraki yaşamını kolaylaştıracak işler yapalım. 17 gün Hatay’da kaldım. 2 gün arama kurtarma çalışmalarında yer aldım” şeklinde konuştu.

    “Antakya’yı görünce ‘Biz 1999’da deprem yaşamamışız’ dedim”

    Gösterdiği dayanışmayı dile getiren Altıntoprak, “Çok fazla enkaz olduğu ve iş makinesi olmadığı için fazla bir şey de yapılamıyordu. Elimizden geleni yaptık sonra insanların yaşamını düzeltmeye, kolaylaştırmaya, morallerini düzeltmeye çalıştık. Hatay’da ilk olarak bir depo alanı oluşturduk. Gelen dayanışmaları insanlara eşit ve adil şekilde dağıttık. Acıları yarıştırmak çok doğru değil ama Antakya’yı görünce ‘Biz 1999’da deprem yaşamamışız’ dedim. Çünkü arka arkaya 2 büyük deprem yaşandı. Bana göre Antakya diye bir kent yok. Kentin sadece yüzde 10’u ayakta, diğeri yok” ifadelerini kullandı.
    Hatay’a gidince kendi acılarını unuttuğunu söyleyen Altıntoprak, “Hatay’a gidince kendimizi düşünemiyorduk. Onların çığlıkları, kaçışları bizi onlara doğru yönlendiriyordu. Biz bu işlerden ders çıkartıp, muhtemel İstanbul depremi hazırlıklarını başlamamız lazım. Sadece ölüm torbası ve tabut hazırlamayalım” dedi.

  • Kocaeli’nin çehresi kentsel dönüşümle değişiyor

    Kocaeli’nin çehresi kentsel dönüşümle değişiyor

    Gölcük’te, 17 Ağustos 1999’da saat 03.02’deki depremde 5 bin 383 kişi yaşamını yitirdi, 5 bin 252 kişi yaralandı. Depremde yaklaşık 12 bin 500 bağımsız mesken ve 3 bin civarında iş yerinin yıkıldığı ilçede, altyapı ve üstyapı ise tamamen tahrip oldu.

    Zaman içinde yapılan yatırımlarla depremin izlerinin silindiği ilçede, kentsel dönüşüm projeleriyle de riskli yapıların modern konutlara dönüşümü sağlanıyor.

    Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi ile Gölcük Belediyesinin ortaklaşa başlattığı “Merkez Kentsel Dönüşüm Projesi” kapsamında yapı stoku açısından riskli alan ilan edilen Merkez Mahallesi’nde 36 dönümlük alanda 321 daire, 248 iş yeri, 69 ofis ve 125 deponun yıkımı tamamlandı.

    Proje kapsamında 10 blokta 360 daire, 407 iş yeri ve 985 araçlık 2 katlı otopark yapılarak yeni iş alanlarının ve kentleşme kültürünün daha da geliştirilmesi hedefleniyor.

    “Vatandaşlarımız da kentsel dönüşüme destek veriyor”

    Gölcük Belediye Başkanı Ali Yıldırım Sezer, AA muhabirine, depremden sonra ilçenin küllerinden doğduğunu ve geleceğe umutla baktığını söyledi.

    Depremde kendisinin de yakınlarını kaybettiği dile getiren Sezer, şöyle devam etti:

    “Hayatını kaybedenler geriye gelmiyor ancak şehir tekrar eski günlerine kavuşabiliyor. Bu süre zarfında Gölcük’te önemli çalışmalar yapıldı. İlçenin farklı mahallelerinde kalıcı konutlar yapıldı. Gölcük’te şu an kentsel dönüşümle ilgili de çalışmalar başladı. 4 yıllık süre içinde Gölcük’te orta hasarlı olup onarım ve güçlendirilmesi yapılamayan ya da metruk haldeki 122 binayı yıktık. Gölcük’te bu süre içinde sanayide kentsel dönüşüm gerçekleştirildi. Şirinköy Mahallesi’ndeki Sivritepe TOKİ Konutları yapıldı ve Denizevler Mahallesi buraya taşındı.”

    Sezer, Merkez Mahallesi’nde yapılan yerinde kentsel dönüşüm projesiyle ilçenin yeni bir görünüme kavuşacağını ifade ederek, 17 Ağustos 1999’dan sonra yıkılan bir şehrin devlet ve milletin el birliğiyle yeniden ayağa kalktığını kaydetti.

    İlçede, deprem sonrası az hasarlı olup güçlendirilen ya da depremi yaşamakla birlikte hasarsız olan binaların olduğunu belirten Sezer, “Şahsi kanaatimiz; bu binalara yönelik de yine kentsel dönüşüm çalışmalarının yapılması yönünde. Hukuki anlamda onarım ve güçlendirilmesi yapılan binaların-aradan geçen 24 yıl var-yeniden meydana gelebilecek depremde ne şekilde reaksiyon göstereceklerini bilemiyoruz. Kentsel dönüşüm alanında yapmış olduğumuz görüşmelerde vatandaşlarımızla yüzde 99 anlaşma sağlanarak çalışmalar tamamlandı. Dolayısıyla vatandaşlarımızın da kentsel dönüşüme destek verdiklerini söyleyebiliriz.” ifadelerini kullandı.

    Sezer, şehir merkezlerinde kentsel dönüşüm yapmanın zorluklarına değinerek, bunlardan birinin de özellikle ticari faaliyetlere devam edilmesi olduğunu anlattı.

    Bu sürecin vatandaşların verdiği destekle yürüdüğüne işaret eden Sezer, “Burada kentsel dönüşüm çalışmalarında yıkım esnasında bazı binaların çok kolay bir şekilde yıkıldığını gördük ki bunlar orta hasarları güçlendirmesi yapılan ya da az hasarlı olan binalardı. Dolayısıyla bu binaların yenilenmesi şehir açısından büyük önem taşıyor.” dedi.

    Sezer, Gölcük’teki insanların büyük çoğunluğunun yeni yapılan binalarda oturduğunu aktararak, özellikle Gölcük merkezde D-130 kara yolunun kenarında eski binaların olduğunu söyledi.

    Bunlarla ilgili çalışma yapılması gerektiğini dile getiren Sezer, “Kentsel dönüşümde olduğu gibi büyük bir alanın ada şeklinde yenilenmesi, aynı zamanda şehrin modern bir görünüme kavuşmasını da sağlıyor. Hem yapı stoku yenilenmiş oluyor hem de bu alanda 1000 araçlık bir otoparkın yapılması, bir yandan da trafik yoğunluğunun azaltılmasına katkı sağlayacak. Kentsel dönüşüm, ticari anlamda da şehrin çekim merkezi olmasına katkı sağlayacaktır.” şeklinde konuştu.

    Sezer, deprem sonrası birçok insanın ilçeyi terk ettiğini ancak yapılan yatırımlarla ilçe nüfusunun 180 binin üzerine çıktığını belirterek, nüfus artışına bağlı ortaya çıkan ihtiyaçların karşılanmasına yönelik yürütülen çalışmalardan bahsetti.

    “Eski yapıların dönüşmesiyle ilçenin cazibesi artacak”

    Marmara Depremi’nin merkez üssü Gölcük’ten sonra en fazla yıkım ve kaybın yaşandığı Derince’de de kentsel dönüşüm çalışmaları devam ediyor.

    Derince’de 17 Ağustos 1999’daki deprem felaketinde 1349 kişi yaşamını yitirirken, yaklaşık 3 bin 800 konut ve 868 iş yeri yıkıldı ya da ağır hasar gördü. Hasar tespiti yapılan 1924 ağır ve orta hasarlı binanın 1812’si yıkılarak veya güçlendirme yapılarak yenilendi.

    Bina yaş ortalaması 30 olan ilçede mevcut konut stokunun yüzde 60’ını 17 Ağustos 1999’dan önce inşa edilen binalar oluşturuyor. İlçede depremden kalma ağır hasarlı 1 bina bulunuyor.

    Derince Belediyesi öncülüğünde Yenikent Mahallesi’ndeki Araptepe mevkisinde 2020’de kentsel dönüşüm projesi başlatıldı. 2022’de tamamlanan proje kapsamında 47 hak sahibine konutları teslim edildi.

    İlçenin en eski ve merkezi yerleşim yeri olan Deniz Mahallesi’nde ise 30 dönümlük alanda kentsel dönüşüm çalışmaları sürüyor.

    Derince Belediye Başkanı Zeki Aygün, 17 Ağustos 1999’daki depremde ilçede yıkılan yaklaşık 750 binada 3 bin 800 konutun yer aldığını belirterek, konut alanlarında 5-6 kat olan imar izninin depremden sonra 3’e düşürüldüğünü kaydetti.

    Aygün, ilçede şu an 17 bin bina bulunduğunu ve bunlardan 10 bininin deprem öncesi inşa edilen binalar olduğu bilgisini vererek, “1999’daki depremden bu yana yaklaşık 6 bin 850 konut yenilendi. Derince’de şu an bina yaş ortalaması 30 olarak görünüyor ancak kentsel yenileme sonrasında bu daha da düşecektir.” diye konuştu.

    Marmara Depremi’ndeki acıların tekrar yaşanmaması için ilçede başlattıkları kentsel dönüşüm çalışmalarının sürdüğünü vurgulayan Aygün, şöyle devam etti:

    “Yenikent Mahallesi’ndeki Araptepe mevkisinde 30 dönümlük alan 2017 yılında riskli alan ilan edildi. 428 dairesi olan bir kentsel dönüşüm projesini başarıyla gerçekleştirdik. 47 hak sahibi bulunan alanda yüzde 100 uzlaşma oranı yakalandı. 2020’de inşaat çalışmaları başlayan alanda, hak sahiplerine 2022 yılında tapuları teslim edildi. Şu anda 47 hak sahibi evlerinde oturuyor.”

    Aygün, şu anda ilçenin en eski ve merkezi bölgesi olan Deniz Mahallesi’nde 30 dönüm alanda 242 daire ve 217 hak sahibi için dönüşüm çalışması yaptıklarını vurgulayarak, “Vatandaşlarımızın yüzde 95’iyle anlaşma sağladık ve kira ödemeleri başladı. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ve TOKİ üzerinden projeler gerçekleştiriyoruz. Yıkılacak 3 bina kaldı. İnşallah 2-3 ay içinde temelleri atmayı planlıyoruz.” ifadelerini kullandı.

    Deniz Mahallesi’nde diğer etap için de fizibilite çalışmasını tamamladıklarını, vatandaşların müracaat etmesi halinde o kısımları da kentsel dönüşüme hazırlayabileceklerini belirten Aygün, vatandaşın onayı olmadan dönüşüm yapmalarının mümkün olmadığını vurguladı.

    Aygün, Derince’nin sahiliyle dağlarıyla köyleriyle güzel bir ilçe olduğunu dile getirerek, eski yapıların da dönüşmesiyle ilçenin cazibesinin daha artacağını ve çekim merkezi haline geleceğini sözlerine ekledi.

  • AFAD Görevlileri deneyimlerini anlattı

    AFAD Görevlileri deneyimlerini anlattı

    Türkiye’yi sarsan ve yaklaşık 24 yıl arayla yaşanan büyük depremlerde, AFAD’ın yanı sıra pek çok kurum ve kuruluştan arama kurtarma ekipleri ile bireysel olarak eğitim görmüş gönüllüler sahada görev aldı.

    Bursa AFAD Arama Kurtarma Birlik Müdürlüğünden arama kurtarma teknisyenleri Mehmet Ersoy (46) ve Sedat Ergani (54), hem Yalova ve Kocaeli’de hem de Kahramanmaraş’ta ekip arkadaşlarıyla çok sayıda kişiyi enkaz altından kurtardı.

    O dönemlerde yaşadıklarını anlatan Ersoy, Marmara Depremi ile Kahramanmaraş depremleri arasında arama kurtarma ekipleri bakımından bilinç farkı olduğunu söyledi.

    Marmara Depremi’nden önemli dersler çıkarıldığını vurgulayan Ersoy, “Özellikle arama kurtarma ekiplerinin sayısının artmış olması ve bununla beraber ekiplerin bünyesinde yer alan gönüllü sayılarının artması, bu insanlarımızın da aynı şekilde depremden ders çıkarıp kendi hazırlıklarını yapmış olmaları gerçekten fark edilen bir şeydi.” dedi.

    Ersoy, o dönem edinilen tecrübeyle iki büyük deprem felaketi arasında ayırt edici farklar olduğunu dile getirdi.

    Bu farklara değinen Ersoy, şöyle devam etti:

    “Arama kurtarma ekiplerinin akredite edilmesi, sahada çalışacak ekipler için AFAD Başkanlığımızın oluşturduğu akreditasyon sistemini devreye almış olması ve öncesindeki hazırlık sürecinde de bu ekiplere, illerimiz bazında arama kurtarma eğitimlerinin verilmiş olması ayırt edici özelliklerdendi. Akreditasyonun geliştirmesiyle beraber ekiplerimiz nasıl çalışacaklarını, nasıl davranacaklarını, sahadaki operasyonların nasıl idare edeceklerini daha iyi biliyorlardı. Kendi kişisel emniyetleri, vatandaşın emniyetleri, binaların desteklenmesi, stabilizasyonu yapılması konularında da ekiplerimiz hakikaten belirli bir olgunluğa, belli bir tecrübeye ulaşmışlardı. İnşallah bu tecrübeleri artarak devam edecektir. Teknolojinin ilerlemesiyle beraber kullanmış olduğumuz arama kurtarma malzemeleri, dinleme cihazları, yine kurumumuz bünyesinde arama köpeklerinin yetiştirilmiş olması, personel sayımızın artmış olması ayırt edici özelliklerdendi.”

    “Yatağın yanına düşenleri ya da burada kendilerini koruyanları sağ kurtardık”

    Sedat Ergani de yaklaşık 24 yıl arayla yıkıcı büyük depreme yakinen tanık olduğunu söyledi.

    Arama kurtarma personeli olarak yaşanan afetlere çok üzüldüğünü kaydeden Ergani, “17 Ağustos ve 6 Şubat depremlerini görmek pek de hoş bir duygu değil. Acı, gözyaşı ve çaresizliği görüyorsunuz. İçinizden hep ağlamak geliyor, haykırmak geliyor. Ömrümüzden ömür götürdü.” ifadesini kullandı.

    Ergani, depremlere karşı bireysel hazırlık yapmanın önemine dikkati çekti.

    Türkiye’de yaşanan bu felaketlerin, doğa afeti olan depremin çok büyük zararlar verdiğini, yıkımlara yol açtığını, bitmediğini ve bitmeyeceğini, birçok kaybın olabileceğini gösterdiğini anlatan Ergani, “Özellikle bireysel olarak afetlere karşı hazırlık yapmamız lazım. Örneğin, deprem öncesi, deprem esnası ve sonrası nasıl hareket etmek gerektiğini bizzat öğrenerek uygulamak gerekiyor. Özellikle yönetim olarak da depremin vermiş olduğu yapısal hasarlara karşı, hasarların önlenmesi için büyük gayret gösterilmeli.” diye konuştu.

    Ergani, enkazlardan insanları sağ kurtarmanın harika bir duygu olduğunu belirtti.

    İnsanların hayatına dokunduklarını dile getiren Ergani, şunları kaydetti:

    “Açıkçası ben bir kurtarma görevlisi olarak canlı kurtardığımda, ilk saatlerde özellikle hemen bulunduğu ortama bakıyorum. Acaba tesadüfi olarak mı sağ kalmış yoksa depremden önceki eğitimleri alarak uygun bir şekilde korunduğu için mi sağ kalmış? Eğer bu son dediğime yönelik bir çalışma yapmışsa bu bilgileri ben eğitimlerime taşıyorum. Afet bölgesine gittiğimde çok duygusallaşıyorum. Hüngür hüngür ağlıyorum çünkü nelerle karşılaşabileceğimizi görüyoruz. Özellikle gece yaşanan depremlerde yatakta yakalananlar, yatakta kalıyorsa yıkıntının altında hayatlarını kaybediyorlar. Tesadüfen ya da bilerek yatağın yanına düşenleri ya da burada kendilerini koruyanları sağ kurtardık. Bu tecrübeleri ben arama kurtarma yaparken elde ettim. Bunların yanında canlı geri dönüşler oluyor bize. Kurtardığımız kişilerin ziyaretleri bizi çok mutlu ediyor, harika duygular olduğunu söyleyebilirim.”

  • İnşaat mühendisleri bir kez daha uyardı

    İnşaat mühendisleri bir kez daha uyardı

    Ülke tarihinin en yıkıcı depremlerinden olan 17 Ağustos Marmara Depremi’nin üzerinden 24 yıl, 6 Şubat Depremlerinin üzerindense 6 ay geçerken 1999 Marmara Depremi’nin 24’üncü yıl dönümünde açıklama yapan İMO Bursa Şube Yönetim Kurulu, 17 Ağustos’tan 6 Şubat’a nelerin değişip değişmediğini değerlendirdi.

    Söz konusu depremlerin, ülke coğrafyasının gördüğü en büyük depremlerden olduğuna hiç kuşku olmadığını açıklayan Şube Yönetim Kurulu şu açıklamayı yaptı:

    “Ortaya çıkan can ve mal kayıplarının nedeni olarak depremlerin büyüklüklerine vurgu yapılması, şimdiye kadar çoktan alınması gereken önlemleri almayan, bilime ve mühendisliğe kulaklarını tıkayan anlayışın sığındığı bahaneden öte bir anlam ifade etmemektedir. Marmara Depremi, ülkemizin depreme bakış açısının değişmesinde bir milat olma özelliği taşımaktadır. Depremlere karşı hazırlığın toplumsal bir farkındalıkla, mevzuattan uygulamaya kadar her kademede yeniden yapılanma ve dönüşüm ile mümkün olabileceği tüm kamuoyunca ortak bir fikre dönüşmüştür. İnşaatlarda kullanılan malzemelerin kalitelerinin artırılmasına yönelik adımlar, yenilenen deprem yönetmelikleri ve haritaları, yeni bir yapı denetim mevzuatının varlığı toplumda 2001 sonrası yapılan yapıların daha güvenli olduğuna dair bir kanaat oluşturmuş olsa da durumun sanıldığı gibi olmadığı, 20 yıllık zaman diliminde hiçbir konuda yeterli hazırlığın yapılmadığı 6 Şubat 2023 Depremleriyle ortaya çıkmıştır. 6 Şubat Kahramanmaraş Depremleri ve 20 Şubat Hatay Depremi’nin yaratmış olduğu yıkım ne yazık ki 17 Ağustos Marmara Depremi’nin birkaç katı büyüklüğündedir. Depremden etkilenen 11 il ve çevresinde, resmi rakamlara göre 50 binin üzerinde yurttaşımız hayatını kaybetti, 36 bin civarında bina depremler esnasında yıkıldı, 311 bin bina ise kullanılamaz hale geldi. Uzmanlar bu depremlerin ekonomik maliyetinin 120-130 milyar dolar civarında olduğunu tahmin etmektedir.”

    6 ŞUBAT DEPREMİ ÜLKE GÜNDEMİNDEN ÇIKTI

    6 Şubat Depremlerinin hemen ardından haftalar boyunca tüm basın-yayın kuruluşlarında yapı üretimi ve denetimindeki sorunlar enine boyuna tartışıldığını ve İMO’nun konuyla ilgili yapılması gerekenleri, yıkımın nedenlerini tüm açıklığıyla ortaya koyduğunu dile getiren açıklamada gelinen süreç şöyle aktarıldı:

    “Ne var ki Depremin üzerinden henüz 6 ay geçmesine rağmen konu kamuoyunun, yetkili kurum ve kuruluşların ve yöneticilerin gündeminden çıkmış, verilen sözler çoktan unutulmuş görünmektedir. Depremin üzerinden 6 ay geçmesine rağmen bölgede yıkımı bekleyen ağır hasarlı yapılar tehlike yaratmaya devam etmekte, kontrolsüz bir şekilde yürütülen enkaz kaldırma işlemleri çevreye ve insan sağlığına zarar vermekte, imar planlarının oluşturulması süreçleri aksamakta, barınma ve su gibi en temel gereksinimler bile karşılanamamaktadır.

    Deprem bölgesinde bazı geçici barınma alanlarının altyapı çalışmalarının tamamlanamadığı ve dolayısıyla pek çok konteynerin depolarda bekletildiği, binlerce yurttaşımızın hala çadırlarda yaşamak zorunda kaldığı, konteyner kentlerde belediye hizmetlerinde ciddi eksikliklerin yaşandığı ve ulaşım sorununun bu kentler için temel bir mesele haline geldiği gözlenmektedir.”

    DEPREMLERDEN KORUNMANIN YOLU RİSKLERİ AZALTMAKTAN GEÇMEKTEDİR

    Var olan yapı stokunun büyük çoğunluğunun, deprem yönetmelikleri dikkate alınarak yapılmadığının vurgulandığı açıklamada çözüm yolları şöyle dile getirildi:

    “Yapılar ya mühendislik hizmeti olmadan üretilmiştir ya da yeterli düzeyde mühendislik hizmeti almamıştır. TBMM’nin İzmir Depremi sonrası kurduğu Araştırma Komisyonun Temmuz 2021 tarihli raporuna göre Türkiye’de 10 milyon civarında olan yapı stokunun 6-7 milyon civarında olan kısmı riskli yapı statüsündedir. Bu risk ortadan kaldırılmadığı veya azaltılmadığı sürece ülkemiz büyük yıkımlarla defalarca yüzleşeceği gibi, depremler sonrası müdahalelerde de yetersiz kalmaya mahkum olacaktır. Bugün riskli yapı miktarımız istatistiksel yöntemlerle tahmin edilmektedir. Oysa, Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planına göre 2017 yılına kadar ülkemizdeki yapı stokunun envanterinin çıkartılıp bunlara müdahale edilmesi gerekmekteydi. Ne yazık ki 2023 Türkiye’sinde yapı envanterin nasıl çıkarılacağının yöntemi bile belirlenmiş durumda değildir. Yine TBMM’nin Kahramanmaraş merkezli Depremlere ilişkin çıkarmış olduğu Mayıs 2023 tarihli raporundan anlaşıldığı üzere son 11 yıl içerisinde ülke genelinde 238 bin civarında riskli yapıya “Kentsel Dönüşüm” adı altında müdahale edilerek yenilenmesi sağlanmıştır. Yani 2012 yılından bu yana riskli olduğu düşünülen yapı miktarının sadece %3-4 civarındaki kısmı yenilenebilmiştir. Deprem risklerinin azaltılması kentsel yoğunluğun azaltılmasıyla doğru orantılıdır. Rant odaklı kentsel dönüşüm projeleri riskleri azaltmadığı gibi artırmaktadır. Kaldı ki gerçekten acil olarak dönüştürülmesi gereken binalar/bölgeler rant getirisi olmadığı takdirde kaderine terkedilmektedir. Rantsal getiriden faydalanmak için son dönemlerde yapılmış ve yapısal risk taşımayan bazı binaların da kentsel dönüşümden faydalanarak yıkılıp yeniden yapıldığı bilinen bir gerçektir.

    Riskler sadece bunlarla sınırlı değildir. Deniz kıyıları, dolgu alanları, dere yatakları ve çevresi ciddi bir riskle karşı karşıyadır. Okullar, hastaneler, itfaiye binaları ve diğer kamu binalarının deprem güvenlikleri belirsizdir. Ulaştırma yapıları, su yapıları, altyapı şebekeleri, su arıtma tesisleri, doğalgaz, enerji ve haberleşme ağları risk altındadır. Tarihi ve kültürel yapılar büyük bir risk altındadır. Kentlerimizdeki benzin istasyonları, yanıcı, zehirleyici ve kirletici maddelerin işlendiği, depolandığı ve dağıtıldığı yerlerde ciddi bir risk vardır. Bu tür aktiviteler çoğu kez iskân alanlarıyla iç içedir.

    YENİ RİSKLİ YAPI OLUŞMAMASI İÇİN YAPI DENETİM SİSTEMİNİN DEĞİŞMESİ GEREKİR

    6 Şubat depremleri açık bir şekilde göstermiştir ki yapı denetim hizmeti en temelde bir kamu görevi olarak ele alınmalı, serbest piyasa koşullarına terk edilmemelidir. Teknik kadrolar nitelikleri ve yapabilirlikleri sorgulanmaksızın yapı denetimi sisteminde görev üstlenebilmektedir. Oysa, denetim hizmetlerini yapanlar, yapılan işin önemi gereği bilgi, deneyim ve uzmanlık sahibi olmak durumundadır. Ancak sistem bu tür elemanların görev yapabilmesine olanak sağlamamaktadır. Bununla birlikte yapı denetim kuruluşlarında çalışan mühendisler bir maliyet kalemi olarak görülmekte, nitelikli işgücünden kaçınılmakta, hatta hizmet almadan teknik elemanların imzalarını kullanma yoluna gidilmektedir.

    Mevcut Yapı Denetim Yasası’nın öngördüğü, ticari yanı ağır basan yapı denetim şirketi modeli yerine; uzmanlık ve etik değerlere sahip yapı denetçilerinin etkinliğine dayalı, meslek odalarının sürece etkin katılımını sağlayacak yeni model hayata geçirilmelidir. Proje denetimi ve yapı denetimi birbirinden ayrılmalı, proje denetimi doğrudan kamu eliyle yapılmalı, Yapı Denetim Kuruluşları doğrudan kamuya karşı sorumlu olmalı ve onun denetiminde çalışmalıdır.

    YAPILARIN İNŞA AŞAMASINDAKİ MÜHENDİSLİK HİZMETLERİ HAYATİ ÖNEMDEDİR

    Deprem ve diğer afetlerin yapılarda yaratmış olduğu hasarların çok büyük bir kısmının imalat kusurlarından kaynaklandığı bilinmesine rağmen inşa sürecinin temel aktörü olan şantiye şefliğine gerekli önem verilmemektedir. Uygulamada şantiye şefliği hizmeti sadece resmi prosedürleri tamamlamak amacıyla kağıt üzerinde kalmaktadır. Dolayısıyla Şantiye Şefliği formalite olmaktan çıkarılmalı, her şantiyede tam zamanlı olmak üzere bilgili ve işin gerektirdiği deneyime sahip mühendisler vasıtasıyla yapılması sağlanmalıdır.

    YETKİN MÜHENDİSLİK ŞARTTIR

    Bugün ne yazık ki, ülkemizde bir işi yapabilme yeterliliğine haiz olmanın ölçütü, diploma sahibi olmaktan geçmektedir. Diploma, mühendis ya da mimarın o konuda eğitim almış kişi olduğunu göstermenin yanı sıra o alandaki işi yetkinlikle yapabilmenin de göstergesi sayılmaktadır. Oysa diplomanın belgelediği eğitim her koşulda çok önemli ve gerekli ise de bir işi gerektiği gibi yapabilmenin ölçütü olarak alınamaz. Bunun, öğretici, geliştirici, olgunlaştırıcı ve nitelikli bir uygulama deneyimi ile tamamlanması, bir başka deyişle, mühendisin düzeyli bir uygulamanın içinde pişmesi gerekmektedir. İnşaat mühendisliği çok geniş bir mühendislik dalı olma niteliğinin yanı sıra uygulaması ile de tecrübenin büyük öneme sahip olduğu bir meslek alanıdır. Dört yıllık bir mühendislik lisans eğitimini tamamlamak, mühendislik yetki ve sorumluluklarını kullanmak için yeterli değildir. Bu sebeple, inşaat mühendisliğinin ilgi alanına giren konularda halkın güvenli yaşam hakkının korunması ve yatırımların ekonomik sınırlar içerisinde kalması amacıyla “Yetkin Mühendislik” sisteminin hayata geçebilmesi için yasal düzenlemelerin yapılması gerekmektedir. Dolayısıyla 1938 yılından bugüne değiştirilmemiş olan 3458 sayılı Mühendislik ve Mimarlık Kanunu değiştirilmeli Meslek Odalarının kendi meslektaşlarını yetkinliklerine göre belgelendirme ve yetkilendirme hakkı getirilmelidir. Çünkü tüm dünyada olduğu gibi meslek içi eğitim, mesleki bilgiyi-deneyimi ölçme ve değerlendirme, mesleki faaliyetlerin ve meslek etiğinin takibi gibi süreçler ancak Meslek Kuruluşları aracılığı ile yapılabilir ve sürekliliği sağlanabilir.

    Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, gerek kamu kurumlarının, gerekse kamusal alanların ihtiyaç duyduğu nitelikli mühendislik hizmetlerini tanımlarken Meslek Odalarının belgelendirme sistemlerini baz almalıdır. İmar Kanunu, Yapı Denetim Kanunu, Afetlerle ilgili Kanunlar, İhale Kanunu gibi yapılaşmayı belirleyen pek çok kanun ve bağlı yönetmelik, şartname ve tebliğlerinde tarif edilmeye çalışılan mühendislik hizmetleri Meslek Odalarının vereceği belgeler ile tanımlanmalıdır.

    ÖNCELİK, SAĞLAM, KARARLI VE İSTİKRARLI BİR SİYASİ İRADE

    İMO Bursa Şube Yönetim Kurulu, çözüm önerilerini ve çıkan sonucu şöyle sıraladı:

    1- Özellikle son 20 yıl içerisinde başta depremler olmak üzere tüm afetlere yönelik politikaların ve atılması gereken adımların tüm boyutlarıyla neler olması gerektiği konularında, başta kamu kurumları ve karar organları olmak üzere hemen her kurum tarafından raporlar, planlar hazırlanmış ve kararlar üretilmiştir. Ancak son depremler sonuçları itibarıyla göstermektedir ki, alınan kararlar ve yapılan çalışmalar büyük oranda palyatif kalmış durumdadır. Dolayısıyla öncelikle sağlam, kararlı ve istikrarlı bir siyasi irade ile kamunun ihtiyaç ve menfaatlarını gözeten, meselelere bütüncül ve bilimsel bakabilen politik bir anlayışa ihtiyaç vardır.

    2- Afetlere hazırlık çalışmaları kaynak ve zaman gerektiren uzun soluklu çalışmalardır. Yani siyasi kadroların ihtiyaç duyduğu ve kendi dönemlerinde yapıp bitirebilecekleri gösterişli yapılar/faaliyetler olma özelliğine sahip değildir. Dolayısıyla gerek merkezi, gerekse yerel yöneticilerin esnetip gevşetemeyeceği yasal düzenlemeler yapılmalı, kaynakların doğru ve yerinde kullanımı için önlemler alınmalı, aksine davranışların hukuki ve cezai yaptırımları olmalıdır.

    3- Rant odaklı imar düzeni ile yapılaşmada kuralsızlığın ve cezasızlığın hakim olması kaçak yapılaşmanın önünü açmakta bunun sonucunda da imar afları zorunlu hale gelmektedir. Unutulmamalıdır ki, yozlaşma kültürü büyükten başlayıp küçüğe doğru yayılmaktadır. Sermaye gruplarının, “güçlü” kesimlerin inşaatlarına göz yumup tam tersine özel düzenlemelerle hukukileştirmeye çalışılmak toplumun geneline emsal teşkil etmektedir. İmarda kural kuraldır. Merkezi ya da yerel siyasi/iktisadi aktörlerin çıkarlarına göre delinmemelidir.

    4- İmar planları doğayı ve toplumsal yaşamı etkileyen, şekillendiren bütüncül planlardır. Afet risk haritaları, mikro bölgeleme çalışmaları, büyüme projeksiyonları, ulaşım ve altyapı planları gibi alt çalışmalar, bilimsel ve teknik içerikli, çok yönlü, çok bileşenli çalışmalardır. Bu kriterlere göre hazırlanmayan veya özel uygulamalarla sürekli delinen/değiştirilen planlar, sağlıklı yapılaşmanın önceli olan sağlıklı kentleşmeyi olumsuz etkilemektedir. İmar planlarının sağlıklı bir şekilde oluşturulması ve sürdürülmesi nitelikli katılımcılıkla mümkündür.

    – İster yeni alanlar üzerinde yapılan çalışmalar, ister mevcut planlar üzerindeki tadilatlar olsun her türlü imar çalışması şeffaf, katılımcı ve tekniğine uygun olmak zorundadır.

    – Tarımsal ve riskli alanların yapılaşmaya açılması sınırlandırılmalı, sorunlu, zayıf zeminlerde yüksek katlı konut ve benzeri yapılar için yapı izni verilmemelidir. İstisnai durumlarda kural ve kriterler titizlikle belirlenmeli ve denetlenmelidir.

    – Özellikle çok katlı konut yapılarında yapısal düzensizlik yaratan uygulamalara son verilmelidir.

    5- Sağlıklı yapılaşma, nitelikli bilimsel/teknik kurallar, nitelikli eğitim, nitelikli mesleki hizmetler, nitelikli müteahhitlik ve nitelikli kamusal denetim ile mümkündür.

  • 7.2 büyüklüğündeki depremi canlandırdılar

    7.2 büyüklüğündeki depremi canlandırdılar

    İnegöl Belediyesi ile İnegöl Doğal Afetler Arama Kurtarma Ekibi (İNDAK), 17 Ağustos depreminin yıl dönümü öncesi deprem gerçeğine dikkat çekmek ve bu konuda bir farkındalık oluşturmak adına gerçeğini aratmayan bir deprem tatbikatı gerçekleştirdi. İNDAK’ın arama kurtarma görevlilerinin afetlere tam manasıyla hazır olması maksadıyla yapılan tatbikat, hazırlanan senaryo üzerinden birebir uygulanarak gerçekleştirildi. Arama kurtarma çalışması ise hafta içi yıkım çalışması başlayan Yazıcılar Sitesi kentsel dönüşüm alanında yapıldı. Burada yıkım öncesi binalara yerleştirilen cansız mankenler ekipler tarafından enkaz altından kurtarıldı.

    Deprem senaryosu

    Hazırlanan senaryoya göre; 12 Ağustos Cumartesi günü sabah 05.35’te merkez üssü Bursa’nın İnegöl ilçesi olan 7.2 büyüklüğünde deprem meydana geldi. Yıkıcı hasarın yaşandığı deprem sonrası AFAD tarafından acil destek istenmesi üzerine, 140 kişilik İNDAK ekibi 06.00’da dernek merkezinde toplanıp müdahale için bölgeye hareket etti. Arama kurtarma çalışması yapılan bölgede İNDAK’ın yanı sıra sağlık ekipleri ile belediye ekipleri ve 11 araç hazır bulundu. Enkaza girerek çalışmaları başlatan ekipler, tatbikat süresince 5 canlı kurtardı. 7 kişinin ise cansız bedeni enkazdan çıkarıldı.
    Enkazdan kurtarma çalışmalarını İnegöl Belediye Başkanı Alper Taban da İNDAK Başkanı Ömer Gürkan ile birlikte alanda takip etti. Bu sırada tatbikata ilişkin açıklama yapan Başkan Alper Taban, “İNDAK ekibimizle birlikte Yazıcılar Sitesinde canlı deprem tatbikatı gerçekleştiriyoruz. Biliyorsunuz yakın tarihlerde yaşadığımız bir Kahramanmaraş depremi var. Burada hayatını kaybeden vatandaşlarımıza bir kez daha Allah’tan rahmet diliyorum” dedi.

    Deprem döneminde daha fazla profesyonele ihtiyaç olduğunun ortaya çıktığını ifade eden Başkan Taban, şöyle devam etti: “Tatbikatı gerçekleştirdiğimiz bu alan geçtiğimiz günlerde kentsel dönüşümle ilgili yıkım çalışmalarının başladığı alan. Biz burada İNDAK ile bir canlı tatbikat gerçekleştirmiş oluyoruz. Yıkım çalışmaları başlamadan önce bina içerisine cansız mankenler, birtakım eşyalar yerleştirildi. Bunların burada profesyonel ekipler tarafından kurtarılmasıyla ilgili çalışmaları bizzat canlı olarak yaşamış ve yaşatmış oluyoruz. Biz deprem döneminde gördük ki daha fazlaca profesyonele ihtiyacımız var. İNDAK’ta şehrimizde gönüllü olarak kurulmuş bir sivil hareket. İnegöl Belediyesi olarak bizler de onlara destek olmaya çalışıyoruz, bu süreç içerisinde ilerlemelerine katkı sunmaya çalışıyoruz. Muhtemel bir depremde profesyonel ekipler eliyle bu müdahaleleri gerek kendi bölgemizde gerekse de başka bölgelerde yaşanacak problemleri inşallah İNDAK ile çözmeye çalışacağız.”

    “Arama kurtarma ekiplerimizde yer alan gönüllü sayımız da her geçen gün artıyor. İNDAK bu manada Kahramanmaraş depreminde bölgede gösterdiği üstün gayret ile devletimiz tarafından da Devlet Üstün Fedakarlık Madalyası ile onure edildi. Orada 12 vatandaşımızı enkaz altından kurtardılar, 100 dolayında da vatandaşımızın cenazelerinin çıkarılmasına katkı sağladılar. Ben kendilerine çok teşekkür ediyorum. Şu anda da burada 140 dolayında gönüllümüz burada. Ekipler bir tatbikattan ziyade deprem olmuş ve enkazda insanlar varmışçasına burada bir müdahale gerçekleştiriyorlar. Ben bu şehrin yöneticisi olarak kendilerine çok teşekkür ediyorum. Tabi hem AFAD hem diğer sivil toplum ve diğer gönüllü oluşumlar tarafından da pek çok çalışmalar yapılıyor.

    Her birine yürekten teşekkür ediyorum. Son olarak şehrimizde yaşadığımız yangında da devletimiz tüm imkanlarıyla buradaydı. İNDAK ekiplerimiz de geldi yangın söndürme çalışmalarına destek verdiler. Diğer sivil toplum kuruluşlarımız da buradaydılar. İNDAK için yeni bir yer çalışmamız da var. Onları Afet Yönetim Merkezine taşıyıp oradan bu süreci takip etmelerini biz istiyoruz. Bu vatandaşlarımızda da bir farkındalık olacaktır.”

  • Ege’de 4,8 büyüklüğünde deprem

    Ege’de 4,8 büyüklüğünde deprem

    Ege Denizi’nde saat 10.49’da merkez üssü Girit Adası açıkları olan 4,8 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi.

    Muğla’nın Bodrum ilçesinin yaklaşık 320 kilometre açıklarında meydana gelen depremin 4,9 kilometre derinlikte olduğu kaydedildi.

  • Malatya’da art arda 3 deprem

    Malatya’da art arda 3 deprem

    Yeşilyurt ilçesinde saat 16.39’da 4.8 büyüklüğünde ve 16.40’ta 4.5 büyüklüğünde peş peşe iki deprem kaydedildi. AFAD, Yeşilyurt’ta saat 18.18’de 4,2 büyüklüğünde bir deprem daha meydana geldiğini duyurdu. Çevre şehirlerden de hissedilen depremler paniğe neden oldu.