Etiket: dijital

  • “Göçmen kaçakçılığı ve düzensiz göç dijitalleşiyor”

    “Göçmen kaçakçılığı ve düzensiz göç dijitalleşiyor”

    Teknolojik gelişmeleri lehine kullanmaya başlayan düzensiz göçmenlerin yer ve zamana bağlı olmadan istedikleri verilere ve diğer düzensiz göçmenlerin deneyimlerine anında ulaştığını belirten İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Özlem Özdemir konuyla ilgili açıklamalarda bulundu.

    İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Özlem Özdemir’in yaptığı açıklamaya göre, göçmen kaçakçılığı ve düzensiz göç, dijitalleşmenin hız kazandığı günümüzde büyük ölçüde teknoloji tabanlı bir yapıya kavuşmuş durumda. Göçmen kaçakçılığı alanında dijital araçların işlevselliği artarken, göçmenlerin de teknolojiden yararlanarak yer ve zamana bağlı olmaksızın bilgiye hızlı ve güvenli bir şekilde ulaşabilmeleri mümkün hale geldi.
    Özellikle sosyal medya ve konum tabanlı uygulamaların, düzensiz göçmenler için önemli bir kaynak olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Özdemir, şunları kaydetti:
    “İnternet ve mobil cihazlar, düzensiz göçmenler ve göçmen kaçakçıları için bir harita gibi işlev görüyor. Artık düzensiz göçmenler, gidecekleri ülkelerle ilgili bilgilere sosyal medya platformları üzerinden erişip, kendi deneyimlerini de sanal ortama taşıyabiliyorlar. Bu durum, dijital platformlar sayesinde göç süreçlerinin sanal bir destek sistemiyle güçlenmesine yol açıyor.”

    Göç ve teknolojinin birleşimi
    Göçmen kaçakçılığı ve düzensiz göçün dijitalleşmesi sürecine değinen Doç. Dr. Özdemir, düzensiz göçmenlerin sosyal medya platformları üzerinden güvenli geçiş yollarına ve rehberlik sağlayan içeriklere kolaylıkla ulaşabildiğine dikkat çekti. Özdemir, özellikle GPS verileri, konum tabanlı rehberlik, anonim ve şifreli mesajlaşma gibi özelliklerin, kaçakçılar ve düzensiz göçmenler arasındaki iletişimi sağladığını belirtti.

    Göçmen kaçakçılığında sosyal medya kullanılıyor
    Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi’nin desteklediği “Sosyal Medyanın Göçmen Kaçakçılığına Etkisi” araştırmasının bulgularına da değinen Doç. Dr. Özdemir, göçmen kaçakçılarının çeşitli sosyal medya platformlarını reklam, rehberlik, bilgi paylaşımı, iletişim, güvenlik ve göçmenlerin güven endişelerini gidermede kullandığını belirtti. Europol’un 2022 yılında yayımladığı rapora göre de dijital platformlar kaçakçılar ve insan tacirleri için reklam, işe alım, rehberlik, koordinasyon ve hatta para transferi gibi birçok amaç için kullanılıyor.

    Dijital göçün geleceği ve önemi
    Göçmen kaçakçılığı ve düzensiz göç süreçlerinin dijitalleşmesiyle birlikte sosyal medya, göçmenler için maliyeti düşük, daha güvenli ve görünürlük sağlayan bir mecra oldu. Bu durumun, geniş bir göçmen kitlesine daha hızlı erişim sağlaması, anonimlik ve güvenlik avantajları sunmasıyla düzensiz göçmenler açısından cazip hale geldiğine dikkat çeken Doç. Dr. Özdemir, bu alanda etik ve yasal düzenlemelere yönelik yeni düzenlemelerin önemine vurgu yaptı.

  • YKS öğrencilerine ‘Dijital Dershane’ desteği

    YKS öğrencilerine ‘Dijital Dershane’ desteği

    Manavgat Belediye Başkanı Dr. Niyazi Nefi Kara’nın öncülüğünde hayata geçirilen, Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS) için hazırlanan öğrencilere yönelik “Dijital Dershane” projesi, Atatürk Kültür Merkezi’nde düzenlenen bir tanıtım toplantısı ile duyuruldu. Tanıtımda, Dijital Dershane’nin sunduğu içerikler ve elde edilmek istenilen hedefler detaylı bir şekilde açıklandı.
    Toplantıda, Manavgat Belediyesi Sosyal Yardım İşleri Müdürlüğü aracılığıyla başvuran ve uygun bulunan öğrencilere eğitim kitleri hediye edildi.

    Manavgat Belediyesi Dijital Dershane, YKS öğrencilerinin sınav sürecinde ihtiyaç duyacağı tüm eğitim materyallerini, internet aracılığıyla ücretsiz olarak sunmayı hedefliyor. Dijital platformda yer alan içerikler arasında; konu anlatımları, soru çözümleri, çıkmış ve çıkabilecek sorular, motivasyon konuşmaları, sınav stratejileri ve daha birçok yardımcı kaynak bulunuyor. Öğrenciler, bu zengin içeriğe diledikleri zaman, bulundukları yerden erişebilecekler. Manavgat Belediyesi’nin bu yeni projesi, ilçede eğitimde fırsat eşitliğini artırarak, gençlerin daha parlak bir geleceğe adım atmalarına yardımcı olmayı amaçlıyor.

    Eğitimde fırsat eşitliği ve güçlü gelecek için
    Manavgat Belediye Başkanı Dr. Niyazi Nefi Kara, toplantıda yaptığı konuşmada, eğitim konusundaki kararlılığını bir kez daha vurguladı. Başkan Kara, “En çok önem verdiğim konu eğitim. Biz buralara kadar geldiysek, bunun en önemli nedeni eğitim. Bizi yetiştiren, bize emek veren herkese teşekkür ediyorum” diyerek eğitimin hayatındaki yerini açıkça ifade etti. Başkan Kara, Peygamber Efendimiz’e gelen ilk ayet olan “ikra” (oku) ayetini hatırlatarak, bilgiye ulaşmanın ve onu kullanmanın gücüne dikkat çekti.

    “Bilgi güçtür. Bizim gücümüz, çalışmak, çalışmak, çalışmak. Ne kadar okursak o kadar bilgili oluruz, ne kadar bilgili olursak da o kadar güçlü oluruz” diyerek, gençlere ve tüm vatandaşlara okumayı önerdi.

    Manavgat Belediyesi’nin eğitim konusundaki kararlı adımlarından birisi de, belediye meclisinde yer alan öğretmen sayısının artırılmasıydı. Başkan Kara, bu adımın bilinçli olarak atıldığını belirterek, “Belki de Manavgat Belediyesi tarihinde en çok öğretmen meclis üyesi barındıran dönemdeyiz. Bu listeyi bilinçli olarak yaptık. Hiçbirisi bana meclis üyeliği için başvurmadı, biz onlara teklif ettik. Çünkü biliyoruz ki onlar Manavgat’ın sevilen öğretmenleri. Gece gündüz çalışan, Manavgat’ın çocuklarının daha çok okuması ve daha iyi yerlere gelmesi için çaba harcayan eğitimcilere ihtiyaç vardı” dedi.

    Başkan Kara, Manavgat Belediyesi olarak eğitime sınırsız destek vereceklerini belirterek, “Çocuklarımızı gördükçe, geleceğe olan umutlarım yeşeriyor. Daha çok çalışmak istiyorum. Bizim işimiz, gençlerin önünü açmak, onlara yol göstermek. Onlar zaten doğru yolu buluyorlar” dedi. Manavgat’taki gençlerin eğitimine olan desteğini her fırsatta dile getiren Kara, çocukların iyi bir eğitim alabilmesi için gerekirse tüm imkanların seferber edileceğini belirtti.

    Toplantıya, Manavgat Belediye Başkanı Dr. Niyazi Nefi Kara, belediye başkan yardımcıları, basın mensupları, öğrenciler ve aileler katıldı.

  • Dijital dünyaya yönelik tehditler

    Dijital dünyaya yönelik tehditler

    Siber Güvenlik Mühendisi ve Bilgi Güvenliği Uzmanı Hanefi Öğütveren, “İnsanlarımızın çoğu aynı şifreyi pek çok web sitesi ve platformunda kullanarak büyük bir risk alıyor” dedi. Düzce Üniversitesi İşletme Fakültesi Yönetim Bilişim Sistemleri Bölümü tarafından ders kapsamında öğrencilere yönelik düzenlenen “Bilgi Güvenliği-Siber Güvenlik” başlıklı seminer düzenlendi.

    Kutadgu Bilig Konferans Salonu’nda düzenlenen öğrencilerin yoğun katılımı ile gerçekleşen etkinliğin moderatörlüğünü Öğretim Görevlisi Dr. Günay Temur gerçekleştirirken; Siber Güvenlik Mühendisi ve Bilgi Güvenliği Uzmanı Hanefi Öğütveren konuşmacı olarak etkinlikte yer aldı.
    Siber Güvenlik kapsamında; zararlı yazılımlar, kimlik hırsızlığı, web atakları ve zero day atakları gibi dijital dünyaya yönelik tehditlerden bahsederek konuşmasına başlayan Siber Güvenlik Mimarı Hanefi Öğütveren, siber dünyada yer alan bazı haberleri de paylaşarak sadece son bir yılda 105 milyon yeni zararlı yazılım örneğinin tespit edildiğini açıkladı.

    Global siber suçlardan kaynaklanan hasarların 2025 yılında 10,5 Trilyon Dolar’a ulaşmasının beklendiğini vurgulayan Öğütveren, “Belki bir saatlik siber saldırı çok uzun bir süre gibi gelmeyebilir ancak bir e-ticaret firması için bu sürenin milyon dolarlık bir ticari kayba yol açabilir” ifadelerini kullandı.

    Hanefi Öğütveren; güvenlik zafiyeti, siber güvenlik operasyonları yönetimi, siber güvenlik olayları tespit ve müdahale süreçleri, zafiyet yönetimi, siber istihbarat gibi kavramları detaylandırdığı konuşmasında, “İnsanlarımızın çoğu aynı şifreyi pek çok web sitesi ve platformunda kullanarak büyük bir risk alıyor. Üye olduğunuz sitelerden herhangi birinin hacklenmesiyle şifreleriniz açığa çıkıyor. Mail, bankacılık ve önemli sistemlerdeki hesaplarınızın şifreleri de yayılarak açık bir tehdit oluşturuyor” şeklinde konuştu.

  • Dijital güvenlikte yeni dönem

    Dijital güvenlikte yeni dönem

    Fazlanet Bilgi Teknolojileri A.Ş. CTO’su Barış Bayram, bireylerin ve kurumların dijital güvenlik önlemlerini artırmaları gerektiğine dikkat çekti.
    Son dönemde yaşanan dijital güvenlik ihlalleri, kullanıcıların hesap güvenliğini sorgulatmaya başladı. Sosyal medyada gündem olan bir dizi siber güvenlik vakasında, özel bir bankanın müşterileri, hesaplarının ele geçirildiğini, izinsiz kredi çekildiğini ve büyük miktarlarda para transferi yapıldığını iddia etti. Bu vakaların giderek artması, bireylerin ve kurumların siber güvenlik konusundaki zafiyetlerine ışık tutuyor.

    “Sosyal mühendislik tehditleri ciddi boyutlara ulaştı”
    Fazlanet Bilgi Teknolojileri A.Ş. CTO’su Barış Bayram, özellikle sosyal mühendislik yöntemleriyle yapılan dolandırıcılıklara dikkat çekti. Bayram, “Dolandırıcılar, kullanıcıları hedef alarak güvenlik açıklarını kolayca suistimal edebiliyorlar. Sahte müşteri hizmetleri ya da resmi gibi görünen sahte siteler, kullanıcıların kişisel verilerini ele geçirmek için kullanılıyor. Bu nedenle, bireylerin dikkatli olmaları ve özellikle bankacılık işlemlerinde çift aşamalı doğrulama gibi güvenlik önlemlerini mutlaka kullanmaları gerekiyor” dedi.

    Bayram, “Sızan bu tür kritik veriler, kimlik avı saldırılarının önünü açabilir. Bu bilgilerle dolandırıcılar daha gerçekçi sosyal mühendislik taktikleri geliştirip kullanıcıları tuzağa çekebilirler” diyerek konuya dikkat çekti. Bayram, bu tür verilerin ele geçirilmesinin, banka dolandırıcılıkları ve sahte kredi başvuruları ya da hesap açma gibi vakalara zemin hazırladığını da ifade etti.

    Kullanıcıların dijital güvenlik için alabileceği önlemler
    Barış Bayram, dijital güvenlikte kullanıcıların kendi önlemlerini almasının da büyük önem taşıdığını belirterek, güvenli bir dijital deneyim için şu adımları önerdi:
    “Çift aşamalı doğrulama; banka gibi platformlarda çift aşamalı doğrulama, hesap güvenliğini önemli ölçüde artırır. Şifre güvenliği; güçlü ve benzersiz şifreler oluşturulmalı, aynı şifre birden fazla platformda kullanılmamalı. Resmi kaynaklardan işlem; e-postalar veya mesajlar yerine doğrudan resmi sitelerden işlem yapılmalı. Sahte çağrılara karşı uyanık olmak; banka veya kamu kurumu gibi davranarak yapılan sahte çağrılara dikkat edilmeli, kişisel bilgi paylaşılmamalı. Kişisel bilgileri korumak; sosyal medya gibi platformlarda fazla kişisel bilgi paylaşmamak, dolandırıcıların işini zorlaştırır.”

  • Anıları unutulmasın diye dijital arşiv oluşturdu

    Anıları unutulmasın diye dijital arşiv oluşturdu

    Mübadillerin anılarının unutulmaması için çalışma başlatan 65 yaşındaki Savaş, Türkiye ile Yunanistan arasında 30 Ocak 1923’te imzalanan mübadele sözleşmesinin ardından 1924’ten 1933’e kadar Girit Adası’ndan Mudanya’ya gemiyle gelenler ve ikinci kuşakta Türkiye’de doğan çocuklarından oluşan 30 kişinin hikayelerini kayda aldı.

    Giritli mübadillerle söyleşi yaparak kamerasıyla binlerce dakikalık video kaydı alan ve ses kayıtlarının dökümlerini çıkaran Savaş, fotoğraflarını çektiği mübadillerin gençlik yıllarını, hüzünlerini, sevinçlerini, şu anda hayatta olmayan bu kişilerin ilginç hikayelerini topladı.

    Savaş, biri ikinci, diğerleri üçüncü kuşak mübadil 12 kişiyle yapacağı söyleşileri de tamamlayarak tüm anıları kitaplaştırmayı hedefliyor.

    Emir Doğan Savaş’ın Lozan Mübadilleri Vakfı Mudanya Temsilciliğinde muhafaza edilen video ve ses kayıtlarının çözümlerinden oluşan arşivi, mübadeleyle ilgili akademik çalışma yapanlarla da paylaşılıyor.

    “Her yaptığım söyleşinin kaydını ailelerine hediye ettim”

    Kendisi de ikinci kuşak mübadil olan Emir Doğan Savaş,  sözlü tarih çalışmasında kaynak kişilerle görüşürken duygusal anlar yaşadıklarını söyledi.

    Savaş, 2-2,5 saatlik söyleşilerde mübadillerin o günleri yeniden yaşadığını dile getirerek, “Şu anda 30 kişiyle çalışmam var ve maalesef hiçbiri hayatta değil. Onlar, çok ilginç hikayelerini, gençlik yıllarını, aşklarını, hüzünlerini bana anlattılar. Tabii bu, beni çok mutlu etti çünkü onları kayıt altına almak, bir tarihçi değilim, ona rağmen böyle bir işi, Mudanya’da yaşayan mübadilleri kayıt altına alma işini gerçekleştirdiğim için çok huzurluyum. Vicdanen de çok rahatım.” diye konuştu.

    O yıllarda birinci kuşak mübadillerin 80’li, 90’lı yaşlarda olduğunu, onları söyleşiye zor ikna ettiğini belirten Savaş, bu kişilerle baba oğul, anne oğul gibi saatlerce sohbet ettiklerini dile getirdi.

    Bazı anıların, kayda alınmaması şartıyla kendisine anlatıldığını aktaran Savaş, şöyle devam etti:

    “Zaman zaman ağlayanlar, hüzünlenenler oldu elbette ama sonuçta onlar da çok mutlu oldular. Böyle bir ömrün kayıt alınması çok önemliydi. Her yaptığım söyleşinin kaydını ailelerine hediye ettim. Çoğu farkında bile değildi ama ölümlerinden sonra aileler için de çok kıymetli bir hediye oldu. Planımda 12 söyleşi daha var. Bu kişilerden biri, ikinci kuşak mübadil. Onun da yaşı 90’ın üzerinde. Çok arzu ediyorum, inşallah imkanım doğar. O insanın da sağlığı yerinde. Onunla bir söyleşi gerçekleştirebilirsem çok mutlu olacağım. Kalanları en kısa zamanda bitirip kayıt altına almak zorundayım çünkü kitabıma bunları da dahil etmek istiyorum.”

    Evlatlık verilen halasından haber alamadılar

    Savaş, yaptığı çalışmalarla bilgi, belge ve veriler elde ederek mübadele bilinci oluşturmayı amaçladığını, Mudanya’da kimliğini yitirmeyen, mutfağından, düşüncesinden hayat biçimine kadar farklı olan ve halen yaşayan mübadele kültürünün farkında olunması gerektiğini vurguladı.

    Anne ve babasının çocuk yaşta Girit’ten Mudanya’ya geldiğini, babasının ölünceye kadar sürekli ağladığını anlatan Savaş, şu bilgileri paylaştı:

    “Babam, babası ve iki ablasıyla gelmiş. Ablalarından Hatice Hanım, yoksulluktan dolayı bir subaya evlatlık veriliyor. Bir daha da babam, ablasına kavuşamıyor. İzini kaybettiler. Yıllarca aradılar, soruşturdular fakat hiçbir şey elde edemediler. Babam, 2003 yılında vefat etti, 83 yaşındaydı. Ölünceye kadar sürekli ablasını ağlayarak yad etmiştir. Halen de halama ulaşamadık. Tabii ki de ölmüştür ama çocukları var mıdır yok mudur, ben de çok aradım fakat bir sonuç elde edemedim. Ne annem ne de babam mübadeleyle ilgili bir şeyler anlattı. Onlar sürekli suskunluğu, bir hafıza kaybı yaşamayı tercih ettiler. Sadece gözyaşlarıyla duygularını ifade ettiler. Bir film izlediğimizde, böyle bir konu olduğunda sürekli ağlarlardı. ‘Anne, babam niye ağlıyor?’ diye sorardım. Annem hiçbir şey söylemezdi.”

    Mübadillerin bir taraflarının hep eksik kaldığını ifade eden Savaş, “Bu insanlar, maalesef doğdukları topraklarda ölemediler. Onlar, her zaman yüreklerinde iki vatan sevdasını taşıyan insanlardı; yeni topraklara ekilen tohumlardı adeta. Çünkü orada bir yaşamdan koparıldılar. Hemen hemen hepsi, geri döneceğine dair umut içinde öldüler. Maalesef kimi anahtarını saksısının içine koydu, kimi komşusuna bıraktı ve buraya geldi. Göç çok zor, ağır bir travmadır.” değerlendirmesinde bulundu.

    Emir Doğan Savaş, Yunanistan’ın birçok bölgesini gezdiğini, rehberlik yaptığını, Girit’e 3 kez gittiğini belirtti.

    Mübadele döneminde Türkiye’den Girit’e giden Rumlarla onların çocuklarıyla konuştuğunu ifade eden Savaş, şunları kaydetti:

    “Onlar da aynı duygu içinde çünkü onlar da kimi Manisa’dan kimi İzmir’den kimi işte Kapadokya’dan gelmiş insanlardı ve hepsinde bir ortak hüzün sezdim. Tanıştıkça ellerimizi nasıl tuttuklarını size anlatamam. Girit’te karşılaştığımız bir kadıncağız, Manisalıymış, ‘Biz Türkiye’den geldik’ deyince bize kapısını açtı. Bize Rumca ‘Nereden geliyorsun?’ deyince, annemler de ‘Türkiye’den’ diye karşılık verince kadın, ağladı. Kendisinin de Manisalı olduğunu söyledi. Bizi içeri aldı, ikramlarda bulundu. Biz de hediyeler verdik ve 1 saate yakın annemle hüngür hüngür ağladılar, anlattılar. Kadın 85 yaşının üzerindeydi. İster Rum ister Türk olsun aynı yoğun duygu içinde. Hiçbir pişmanlık, nefret ve kin olmaksızın içi tamamen insani duygularla birbirleriyle kucaklaştılar, söyleştiler. Biz oradan zor ayrıldık.”

  • Dijital Kurye ile kapıda bankacılık

    Dijital Kurye ile kapıda bankacılık

    Dijital kontrat yönetimi ve kimlik doğrulama hizmetlerini müşterilerinin kapısına getiren Dijital Kurye Platformu, bankacılık ve finans sektörlerinde faaliyet gösteren firmaların ihtiyaç duyduğu hizmetleri sunuyor. Bankalara ve finans kuruluşlarına, mevzuat değişikliklerine anında ve etkin şekilde uyum sağlama imkânı sunan platform, yeni düzenlemelerin getirdiği imzalama ve kimlik doğrulama gerekliliklerini karşılıyor.

    Platformun bugün sanal bankaların ve diğer finans kuruluşlarının sahadaki fiziksel temsilcisi konumuna geldiğini belirten Dijital Kurye CEO’su Oral Başer, bankacılık sektörünün ve bankacılık dışı finansal hizmetlerin ihtiyaçlarını kapsamlı şekilde karşıladıklarını vurguladı. Başer, “Finans sektörünün güvenliğine de önemli katkılarda bulunan Dijital Kurye Platformu, uçtan uca şifreleme ve gelişmiş kimlik doğrulama teknikleriyle müşteri verilerinin korunmasını ve sahtecilik girişimlerinin önlenmesini sağlıyor. Finansal kuruluşlar bu sayede hem yasal yükümlülüklerini hem de müşterilerine karşı sorumluluklarını yerine getirebiliyor” dedi.

    2022’de hizmet vermeye başlayan platform, sözleşme taşımacılığı hizmeti kapsamında imzalatılmak istenen belgelerin, dijital olarak doğrulanan kişilerle kapıda imzalatılmasını, imza süreci tamamlandığında da belgenin hem gönderici hem de imzacı ile paylaşılmasını sağlıyor.

  • Dijital çağın madde bağımlılığı: ‘Nomofobi’

    Dijital çağın madde bağımlılığı: ‘Nomofobi’

    Nomofobinin sosyal medya ve akıllı telefon bağımlılığı olarak adlandırılabileceğini söyleyen Uzman Psikolog Arzu Hamurcu, “Günümüz dünyasında aslında bilgiye ulaşmanın en hızlı yolu gerçekten de teknoloji. Bu teknolojiye bağlı olarak da sosyal medyanın kullanımı çok avantajlı ve faydalı bir yerde duruyor. Özellikle zor zamanlarda, insanların birbirine ulaşması gereken zamanlarda ya da artık dijital çağın getirdiği birçok sektörde biz sosyal medyayı gerek iş olsun, gerek kişisel noktada olsun, gerek pazarlama noktasında olsun birçok alanda kullanıyoruz ve çok da faydasını görüyoruz.

    Fakat artık sosyal medyanın bizim psikoloji alanında gördüğümüz bir nokta var; sosyal medya bağımlılığı. Bundan bahsedecek olursak ‘nomofobi’ diye bir şeyden bahsedebiliriz. Nomofobi dediğimiz şey akıllı cihazdan mahrum kalma korkusu, yani ulaşılabilir olmama, çevrimiçi olmama diyoruz biz buna. Herhangi bir şekilde telefonu kaybetme ya da bir anda şarjın bitmesi mesela. Bu tarz belirtiler aslında bizi nomofobiye götüren bir yerde. O yüzden sık sık telefonla uyuma ya da yatağa telefonla gitme, uyanılan anda telefona bakma, direkt bildirimleri kontrol etme gibi durumlar yaşanıyorsa nomofobiye yavaş yavaş yaklaşılıyor olabilir” dedi.

    “Madde bağımlılığı ile aynı belirtileri gösteriyor”

    Hamurcu, nomofobide de madde bağımlılığında olduğu gibi yoksunluk duygusunun ön planda olduğunu söyleyerek, “Bu neden oluşur diye baktığımızda dijital çağın getirdiği bir gereklilik olarak görüyoruz aslında. Sosyal medyayı şu anda sıfırlasak birçok hayatın durduğu yere gelebiliriz. O yüzden sıfırlamamamız için bunun belli başlı bazı yöntemleri var. Öncelikle bizim yapacağımız ilk şey burada uygulamaların sınırlandırılması gerek. Uygulamayı günde kaç saat ve ne için kullanıyoruz? Bizi hangi alanda ve ne oraya sürüklüyor? Çünkü baktığımızda evet sosyal medya çok faydalı ama günün sonunda bağımlılığa doğru götürüyor. Çünkü aynı madde bağımlılığında olduğu gibi onun olmadığında yoksunluk hissediyorsak bu bir bağımlılık tanımıdır. Yoksunluk ne demek? Bir kriz geçirme anı, ulaşamadığınızda hissettiğiniz o kalp çarpıntısı, çevrimiçi olunmadığında ya da karşı tarafa mesajda verilen tepki, mesaj alamamak gibi birçok nokta artık bizde ne yazık ki madde bağımlılığındaki aynı belirtileri gösteriyor. Bu yüzden biz istiyoruz ki bunun önüne geçebilelim ve bunu en azından mümkün olduğunca kontrol edebilmeye başlayalım” ifadelerini kullandı.

    “Online yerine yüz yüze görüşmeler tercih edilmeli”

    Telefonda ve ya sosyal medyada görüşmek yerine yüz yüze görüşmelerin tercih edilmesi gerektiğini söyleyen Arzu Hamurcu, “Öncelikle sosyal medya için ya da bu noktada kötü hissedilen ilk anda tetikleyen şeyin ne olduğunu bulmak gerekiyor, tıpkı bağımlılıkta çalıştığımız gibi. Çünkü bağımlılık için de şunu çok iyi biliyoruz ki bağımlılık aslında bir bağ kurma problemidir. O yüzden eğer bağ kurmada sıkıntı yaşandığında akıllı telefonları elimize alınıyorsa, bağımlılık yolunda hızla ilerleniyor demektir. Tetikleyen şey bulunduğunda ve orada kişiyi rahatsız eden şeye yöneldiğinde telefonu biraz kenara bırakıp kendine dönebilir. Yine online buluşmalar yerine yüz yüze buluşmalar tercih edilebilir, fiziksel aktiviteler tercih edilebilir. Aynı şehirde olan arkadaşlarla telefonda konuşmak yerine yüz yüze görüşmeler tercih edilebilir. Zamanın yettiği ölçüde oturulup kaliteli muhabbetler edilebilir. Telefonlar bir kenara koyulup sadece sohbet edilebilir. Çünkü artık bunun ne kadar çok azaldığını fark ediyoruz. Bunun da insanların psikolojisi üzerinde çok farklı bir boyuta evrildiğini görüyoruz” dedi.

    “Gerçek benlik yerine ideal benlik tercih ediliyor”

    Hamurcu, sosyal medyada kişilerin gerçek benliğinden uzaklaşarak ideal benlikleri gibi davrandıklarını söyleyerek, sözlerine şu şekilde devam etti:

    “Artık ne yazık ki hiç kimse online muhabbetlerde aldıkları zevki yüz yüze muhabbette alamadıklarını söylüyor. Bunun sebebini çok açık bir şekilde söyleyebiliriz ki sanal gerçeklikte kurdukları ideal benlikten kaynaklanıyor aslında. Yani sanal gerçeklikte ideal bir benlik kuruyoruz. Nasıl olmak istiyorsak, nasıl görünmek istiyorsak, ne istiyorsak gerçek benliğimizden çok uzakta. Sosyal medyanın asıl bağımlılığa yönlendiren noktası da burası. İdeal benliğimizi kendi benliğimiz sanıyoruz ve ideal benlik peşinde koşarken, gerçekten ne hissettiğimizi ve ne istediğimizi unutuyoruz. Gerçekte kimiz ve ne yapıyoruz, ne yapmak istiyoruz? Çünkü sosyal medya uygulamasını kapattığımız anda huzursuz hissediyoruz. Sosyal medyadan çıktığımız ya da oradaki insanları gördüğümüz anda huzursuz hissediyoruz. Çünkü gerçek benlik ve ideal benlik arasındaki fark ne kadar büyürse bizim için patolojiler ortaya o kadar fazla çıkar.

    O yüzden biz bunu genel olarak şöyle toparlayabiliriz; mümkün olduğunca dijital medya çağında olduğumuz için sosyal medya hesaplarını belki silemeyiz ama uygulamaları silebiliriz, bildirimleri kapatabiliriz. Mümkün olduğunca minimum seviyede iletişimi sağlayabiliriz. Günlük kotalar koyabiliriz ki aslında uygulamalar da bunu bize öneriyor. Belli bir kota geldiğinde bildirimle sizin onu kapatmanızı istiyor aslında. Bunun üzerinde ilerleme ve iyileştirmeler yapabiliriz. O kota dolduğunda artık kapatıp gerçekten kendi hayatımıza dönebiliriz. Kendimizin nelerden zevk aldığını ve gerçekten hayallerimizin ne olduğunu sosyal medyadan biraz uzaklaştığımızda bulabiliyoruz. Yoksa sosyal medyanın bize sundukları ile birlikte giderek yoksunluk krizleri çekmeye başlayabiliriz. Çünkü madde bağımlılığında olduğu gibi, ödüle ulaşmak gerçek hayattakinden çok daha kolay. Madde bağımlılığı da böyle başlıyor. Haz, zevk ve ödül duygusu gerçek hayattakinden çok daha hızlı olduğu için sosyal medyada da aslında biz bunun peşinden sürükleniyoruz. O yüzden öncelikle kendimizi durdurup neyin tetiklediğini bulmamız gerekiyor. Ne ihtiyaçla o telefonu elimize alıyoruz ve bu ihtiyacı gerçekten telefonu elimize almadan yapamaz mıyız. Başka yollardan, başka kişilerden, başka paylaşımlardan başkalarına değil de kendimize dönerek yapamaz mıyız?”

  • Dijital takiple kaçak hafriyat dökümüne son

    Dijital takiple kaçak hafriyat dökümüne son

    Bursa’nın daha sağlıklı ve yaşanılabilir bir kent olması için çevre yatırımlarına ağırlık veren Büyükşehir Belediyesi, diğer taraftan doğayı kirletici unsurlara karşı da yoğun bir mücadele veriyor. Kaçak olarak dökülen hafriyatların önüne geçmek için rutin denetimlerini aralıksız sürdüren Büyükşehir Belediyesi, yine UKOME kararıyla daha önce hafriyat taşıyan araçlara uydu araç takip sistemine uyumlu, damper hareketlerine duyarlı GPS cihazı taktırılması zorunluluğu getirmişti. Kaçak dökümlerin önüne geçmek için sürece inşaatı yapacak müteahhitleri, hafriyatı taşıyacak firmaları, ilçe belediyeleri ve hafriyat sahalarının işletmesini yapan Burkent A.Ş.’yi de dahil eden Büyükşehir Belediyesi’nin geliştirdiği ‘Hafriyat Yönetim Bilgi Sistemi’ ile de daha etkili bir mücadele başlatılmış oldu.


    Otokontrol sağlanıyor

    Hafriyatın üretilmesinden sahaya dökülmesine kadar tüm süreçle ilgili otokontrolün de sağlandığı Hafriyat Yönetim Bilgi Sisteminde atık üreticisi konumunda olan müteahhit firmalar kendilerine özel kullanıcı adı ve şifrelerini oluşturarak sisteme kayıt oluyor ve çalışmak istedikleri hafriyat firmasını seçerek atık başvurusu gerçekleştiriyor. Hafriyat firmaları da kendilerine ait sistem üzerinden atıkların taşınması için kullanılacak kamyon plakalarını sisteme girip, onaylıyor. İlçe belediye ekranına düşen başvurular, kontrol edildikten sonra atık miktarını da girerek başvuruyu onaylıyor. Onaylanan başvurular Büyükşehir Belediyesi Gelir Tarifesinde belirtilen bedellere göre sistem tarafından otomatik tahakkuklandırılıyor ve atık bedelinin Depolama Sahası İşletmecisine ödenmesiyle birlikte Atık Taşıma ve Kabul Belgesi aktif hale geliyor. Hafriyat firmaları, sistemlerine giriş yaparak aktif olan Atık Taşıma ve Kabul Belgesine ait QR kod ile atıkları izinli hafriyat depolama alanlarına getirerek dökebiliyor. İlçe belediyeler tarafından girilen hafriyat miktarının, sistemde seçilen sahaya gitmemesi veya eksik gitmesi durumunda söz konusu atıklar kaçak döküm sayılarak, ilgili firmalara yönetmelik gereği idari işlemler uygulanıyor.


    1 yılda 3 milyon metreküp hafriyat

    Süreç tamamen sistem üzerinden yürütüldüğünden tüm paydaşların sisteme kayıt olmaları sağlandı ve hafriyat firmalarına ait araçlara Hafriyat Taşıma İzin Belgesi alması zorunluluğu getirildi. ‘Hafriyat Yönetim Bilgi Sistemi’ ile hangi adreste kaç metreküp atık oluştuğu, oluşan atığın hangi firma ve araçlar tarafından taşındığı ve tamamının sahalara getirilip, getirilmediği sistem üzerinde otomatik olarak görüntülenebiliyor. Böylelikle kaçak hafriyat ve hafriyat kaynaklı kirliliğin de önüne geçilmiş oluyor. Sistem sayesinde 1 yıl içerisinde yaklaşık 3 metreküp hafriyat atığı depolama sahalarında bertaraf edilerek çevre kirliliğinin önüne geçildi. ‘Hafriyat Yönetim Bilgi Sistemi’ne şu ana kadar 716 firma kayıt yaptırdı. Bunun yanında hafriyat taşıyan 2 bine yakın araç da GPS ile anlık takip ediliyor.

    Evlatlarımızın geleceğini düşünelim

    Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş, Çevre Koruma ve Kontrol Daire Başkanlığı bünyesindeki Hafriyat Bilgi Sistemi Yönetim Merkezi’ni ziyaret etti. Sahada devam çalışmaları online takip eden Başkan Aktaş, daha yeşil ve daha yaşanılabilir bir Bursa için canla başla çalışmaya devam ettiklerinin altını çizdi. Bu sisteme paralel olarak hafriyat sahalarında kapasite artışına gittiklerini belirten Başkan Aktaş, “2 milyon 650 bin metreküp olan 3 yeni depolama sahası açtık. Planladığımız 3 adet yeni sahayı daha bu yıl içerisinde devreye alacağız. İzinsiz alanlara dökülen hafriyat atıklarıyla ilgili, idari yaptırım uyguluyoruz. Çevre kanunu çerçevesinde izinsiz döküm yapan şahıslara için 273.267 TL, tüzel kişilere de 1.093.070 TL gibi oldukça yüksek miktarlarda idari yaptırım uygulanıyor. Amacımız daha yaşanabilir bir Bursa için özellikle tarım arazilerine, orman alanlarına ve dere yataklarına yapılan kaçak dökümleri idari yaptırıma konu olmadan önlemek. Geçen yıla göre oluşturulan belge sayısı 2832’den 4023’e çıktı. Bu artış, hafriyat kazı çalışmalarının kontrollü hâle geldiğinin en önemli göstergesi. Bu çerçevede sektör temsilcilerimizden ricamız herhangi bir kazı faaliyeti öncesinde mutlaka bizlerle iletişim kurarak ‘Hafriyat Yönetim Bilgi Sistemine’ kayıt olmaları ve tüm süreçlerini bu sistem üzerinden takip etmeleridir. Lütfen evlatlarımızın geleceğini düşünelim ve çevre konusunda daha hassas olalım” diye konuştu.

  • HAVELSAN Dijital Birlik konsepti

    HAVELSAN Dijital Birlik konsepti

    HAVELSAN Dijital Birlik konseptinin en yeni üyesi olan Kapgan, Uluslararası Savunma Sanayi Fuarı’nda (IDEF 2023) ziyaretçilerle buluşuyor. Kapgan, özellikle zorlu çevre şartlarında yüksek manevra kabiliyetiyle farklı görevlerde birliklere eşlik etmek için tasarlanmış, otonom ağır sınıf İKA yükseltilebilir çevre gözetleme sistemi, yük sepeti gibi farklı fonksiyonlara yönelik faydalı yük seçeneklerinin yanı sıra entegre 2 kilometre menzillli 30 mm’lik top ile sahada kara ve hava hedeflerine karşı zırh delici özelliği ile düşük hacimde yüksek caydırıcılık sağlıyor. Kapgan; taarruz, ekipman taşıma, yaralı intikali, bomba imha, keşif ve gözetleme, savaş hasar keşfi gibi birbirinden farklı görevleri ileri otonom özellikleriyle kolaylıkla yerine getirebiliyor. HAVELSAN Dijital Birlik konseptinin en yeni üyesi olan Kapgan, diğer otonom sistemlerde ortak harekat yapmasına imkan sağlayacak sürü altyapısına sahip.

    Kapgan hakkında bilgi veren Ürün Geliştirme ve Üretim Direktörü Veysel Ataoğlu, “Kapgan bizim orta sınıf ikinci seviye insansız kara aracımız. Özellikle biliyorsunuz HAVELSAN’ın Dijital Birlik konsepti var. Bu Dijital Birlik konseptinin ağır üyesi diyebiliriz. Kapgan yaklaşık 2,5-3 ton ağırlığında faydalı yüküyle birlikte 3 tona kadar çıkabiliyor. Yaklaşık 500 kilometrelik bir menzili var. Bunun 100 kilometresi sessiz motta diyoruz. Ayrıca üzerine farklı tip faydalı yük silahlar entegre edilebiliyor. Şu anda da mevcutta yeni robotik x’in 30 milimlik 30, çarpı 113 metre iki modeli var.

    Bu silahta bildiğiniz üzere yaklaşık 2 kilometreden etkili bir vuruş kabiliyetine sahip 25 milimlik söz edilebiliyor. Tabii bu platformları biz üretmiyoruz. Bunlarla çalışan alt yüklenici firmalarımız var, iş ortaklarımız var. Onlarla birlikte çalışıyoruz. Akıl katıyoruz, bunu bir robot haline getiriyoruz. Kapgan da böyle bir robot ve yakında Kapgan’nın tekerlekli versiyonunun yanında paletli versiyonunu da görebileceksiniz” diye konuştu.
    Kapgan’ın toplumsal olaylarda da kullanılabileceğini belirten Ataoğlu, “Kapgan, özellikle bu bölgede hareket kabiliyeti yüksek, farklı tip görevler için kullanılabilecek tamamen otonom bir aracımız.

    Yani verdiğiniz bir görevi otonom olarak yerine getirebiliyor. Tek bir yer kontrol istasyonundan bir göreve girerek bu görevin icra edilmesini sağlayabiliyorsunuz. Bu esnada tabii Kapgan, diğer insansız kara aracımız Balkan olsun, hava aracımız Baha olsun, deniz aracımız Sida olsun. Bunlarla da haberleşerek birlikte görev yapma konseptini ortaya çıkarmış oluyoruz. Kapgan’ın özellikle toplumsal olaylara da müdahale noktasında farklı tip faydalı yüklerle yararlı olabileceğini düşünüyoruz. Meskun mahalde özellikle bu olayların yaşandığı bölgelerde farklı tip faydalı büyüklerimizle caydırıcılık özelliğini sağlayabileceğiz” dedi.

  • 24 bin vatandaşın parası dijital ortamda yok oldu

    24 bin vatandaşın parası dijital ortamda yok oldu

    Depremin vurduğu Hatay’da yaşayan 35 depremzede başta olmak üzere ülke genelindeki 24 bine yakın vatandaşın parasının dijital ortamda yok olduğu ileri sürüldü. Sadece Hatay’daki 35 depremzedenin söz konu şirkete yatırdığı paranın 10 milyon TL olduğu belirtildi.

    İddialara göre, Türkiye genelinde binlerce üyesi bulunan bir şirket, kâr payı vaadiyle aldığı paradan Mart ayından itibaren üyelerine ödeme yapmamaya başladı. Yaklaşık 10 milyon TL’lik kaybı olan depremzede 35 vatandaşın avukatı Tuğba Çınar, Alanya Cumhuriyet Başsavcılığına başvurarak olayı yargıya taşıdı. İskenderun ilçesinde yaşayan ve ağabeyi ile birlikte yaklaşık 1.5 milyon TL’sini şirkete kaptırdığını iddia eden Adem Samgar, Mart ayından beri parasını geri alamadığını, gelecek iyi haberi umutla beklediğini söyledi.

    “24 bine yakın mağdur”
    Antalya Barosu avukatlarından Tuğba Çınar, deprem bölgesinde yaşayan 35 müvekkilinin Mart ayından itibaren sistem üzerinden ödeme alamadıklarını ifade ederek, “Şu an deprem bölgesinde 35 mağdur var. Tüm Türkiye değerlendirilirse 24 bine yakın mağdur olduğunu biliyoruz. Bana ulaşan birçok müvekkilim deprem mağduru Hatay bölgesinden. Aylık kazanç vaadiyle bir takım şirketlerle sözleşmeler imzalıyorlar.

    Sonrasında bu şirket tamamını dijital ortama aktaran bir şirkete devrediyorlar. Bu süreçte müvekkillerden hiçbir rıza alınmıyor. Bu paralar bu süreçte dijital ortama aktarılıyor ve bunlara panel ismi veriliyor. Ekim ayında şu andaki şirkete devrediliyor, tüm paralar. Sonrasında Ocak ayı gibi şirket yavaş yavaş ödemeleri panellere yansıtmamaya başlıyor. Mart ayında da tamamen paneller kapatılıyor” dedi.

    “Şikayet edene 50 bin dolar ceza”
    Avukat Çınar, şikayet eden vatandaşlara 50 bin dolar cezai şart uygulanarak şikayetlerin önüne geçilmesini istendiğini de savunarak, “Müvekkillerime bir sözleşme dayatıyorlar; diyorlar ki herhangi bir şekilde siz resmi yada gayri resmi bir şekilde bizim şirketimiz adına 1 kuruma başvuru yaparsanız ya da şikayet ederseniz 50 bin dolar ceza ödeyeceksiniz diye.

    Bu sözleşmenin imzalanmaması durumunda da paneliniz kapalı kalıyor ve sisteme erişiminiz ortadan kaldırılıyor. Bu sözleşmeyi çoğu imzalamıyor ama birkaç tane imzalayan müvekkilim var. Bu imzalayan müvekkillere de sözde ihtarname yolluyorlar. 50 bin doların alınacağı, hapis cezasına çevrileceği şeklinde. Korkutmak, caydırmak ve şikayet edilmesin diye bir yaptırıma gitmeye çalışıyorlar.

    Müvekkiller bize ulaştıklarında olayın tamamen dolandırıcılık kastıyla hareket edildiğini görüyoruz. Öncelikle paneller kapatılıyor ardından 50 bin dolar cezai şarta dayanan sözleşme diretiliyor. Deprem mağduru müvekkillerim, paralarını talep ettiklerinde şirket sürekli farklı cevaplar veriyor. Şu anda işlemler tamamen kripto para üzerinden ilerliyor, müvekkillerimin paraları dijital para haline geldi maalesef ve dolar kuru üzerinden devam ediyorlar sisteme” ifadelerini kullandı.

    “Tedbir şerhleri kısa bir sürede işlenmezse şahıslar kaçacak”
    Yasal sürecin başladığını belirten avukat Çınar, “Şu anda şirketle ilgili Alanya Cumhuriyet Başsavcılığına başvuruda bulunduk. 1 aylık süre geçti ama herhangi bir işlem yapılmadı. Böyle olunca şirketin tüm mal varlıklarını kaçırmasından tedirginiz. Olayın diğer dolandırıcılık olaylarına dönmesinden çok korkuyoruz.

    Şuanda da bir hukuki işlem yapılabilmiş değil. Şuan benim 35 müvekkilimin 10 milyona yakın bir zararından bahsediyoruz. Müvekkillerim Ocak ayından beri kendi paralarını bile alamıyorlar. yargı yollarına da başvurduk. Sürecin hızlandırılmasını talep ediyoruz. Tedbir şerhleri kısa bir sürede işlenmezse şahısların yurt dışına kaçacağını ve paraların da hiçbir şekilde alınamayacağını düşünüyoruz” dedi.

    “Ağabeyimle benim sistemde toplam 1.5 milyon TL paramız var”
    Ağabeyi ile birlikte girdikleri sistemde 1.5 milyon TL paraları olduğunu ifade eden depremzede Adem Samgar, “2019 yılında arkadaşım bunlarla çalışmaya başladı. 2 yılını doldurduğunda bana bahsetti. Kafama yatmasa da ufak bir yatırımla başladım. 2022 Ocak’ta başladım, 1 yıl boyunca sistemde bir sıkıntı yoktu.

    Yüzde 5 kar marjıyla işlemlerimiz devam ediyordu. 6 Şubat depreminden önce dolar bazlı yatırıma geçmiştik, anaparamızın değer kaybetmeyeceğini söylemişlerdi. Depremden sonra 1 ay çekim yapabildik, sonra her gün yeni 1 prosedür çıkardılar. Mart ayında yeni sözleşmeyle tüm yatırımlarımıza el koyup, sosyal medyada veya herhangi bir yerde kendileriyle alakalı yorum ve konuşma yaptığımız takdirde bize 50 bin dolar cezai işlem uygulayacaklarını söylediler.

    Mahkemeye verirsek cezai işlem uygulandığı şeklinde arkadaşlarımıza belgeler yolladılar, korkutmak maksatlı ben Alanya’ya gittim, ofislerini ve sistemlerini gördüm. O güne kadar kimseye anlatmamıştım, gidip gördükten sonra çevreme anlatmaya başladım. 7 yıldır bu işlerle uğraşıyorum, bunlar kadar muhatap yoktu en azından ofisleri, yerleri ve çalışanları vardı. Şu an kimseyle iletişim kuramıyoruz. Abimle benim sistemde toplam 1.5 milyon TL paramız var. Kendileri taksitle iade edeceklerini söylüyorlar ama biz buna güvenmiyoruz” diye konuştu.

    “Biz bunlara güvendik, inandık”
    Mart ayından itibaren hiçbir ödeme alamadıklarını ifade eden Samgar, depremin ardından yaşadıkları bu olayın kendilerini derinden sarstığını ifade ederek, “Biz bunlara güvendik inandık ama şu anda ne ana paramızı alabiliyoruz ne de aylık ödeme alabiliyoruz. 6 Şubat depremiyle 1 yıkım yaşadık, mağduruz. Şimdi bir de böyle bir sekte yiyince şu an gerçekten zor durumdayız. Ben böyle bir şeye hiç ihtimal vermiyordum.

    İleriye dönük bunlarla çalışmayı düşünüyordum ama her şey göz boyamayla alakalı. Network ve yüzdeli kazanç işleri benim gözümde bitti, 7 yıldır bu işlerle uğraştım. Kimse bu işlere aldanmasın, en güzel para emek verilip kazanılan paradır. Deprem mağduruyuz arkadaşlarla birlikte paraya en çok ihtiyacımız olduğu dönemdeyiz paramızı iade etmelerini bekliyoruz. Yetkililerden gelecek desteği umutla bekliyoruz” şeklinde konuştu.