Etiket: diyet

  • 14 ayda 57 kilo verdi

    14 ayda 57 kilo verdi

    Adana’da yaşayan 2 çocuk annesi ev hanımı Serpil Ata’nın eşi İsmail, 2016 yılında kalp rahatsızlığı nedeniyle vefat etti. Serpil Ata, eşinin ölümünün ardından depresyona girdi ve dengesiz beslenmeye başladı. Bir anda 60 kilodan 120 kiloya çıkan Ata, günlük rutin işlerini dahi yaparken zorlanmaya başladı ve yaşam kalitesi düştü. Ayrıca Serpil Ata, tansiyon, şeker, guatr başta olmak üzere birçok hastalığa yakalandı.

    Diyetisyene başvurdu, hayatı değişti

    Önce kızlarının daha sonra da çevresinin uyarılarını dikkate alan Serpil Ata, sağlık ocağı doktorunun yönlendirmesiyle Çukurova Sağlıklı Hayat Merkezi’ne başvurdu. Burada diyetisyen Emrah Gülek’in tavsiyeleriyle diyete ve spora başlayan Serpil Ata, 14 ayda 57 kilo verdi ve 63 kiloya düştü. Günde en az 10 bin adım atan ve spor yapan Ata, hem depresyondan çıktı hem de yaşam kalitesini arttırdı hem de hastalıklarından kurtuldu.

    “58 bedenden 36 bedene düştüm”

    Eşinin ölümün ardından depresyona girdiğini anlatan Serpil Ata, yaşadığı zorlukları İhlas Haber Ajansı’na anlattı. Ata, artık kıyafet alırken daha mutlu olduğunu belirterek, “Eşimin ölümünün ardından yememe içmeme hiç dikkat etmedim. 120 kiloya kadar çıktım. Sonra burayı önerdiler ve geldikten sonra günde 10 bin adım atmaya başladım. İlk aylarda 3-5 kilo verdim ve çok azmettim. 57 kilo verdim ve 63’e kiloya düştüm. Ayrıca bu kiloyu koruyorum, geri kilo almıyorum. Yıllarca giyemediğim kıyafetleri şu anda giymeye başladım. Gidip kendime 36 beden kıyafet alabiliyorum. 58 bedenden 36 bedene düştüm ve kızlarımın kıyafetlerini giyebiliyorum” dedi.

    “Azmettikten sonra yapılamayacak hiçbir şey yok”

    Mide küçültme ameliyatı olmayı hiç düşünmediğini söyleyen Ata, “Çevremde ameliyattan sonra vefat eden kişiler olmuştu. Ayrıca ameliyat olup zorluk yaşayan insanlar oldu. O nedenle hiç ameliyatı düşünmedim ve sadece diyet, sporla bu kiloları verdim. Azmettikten sonra yapılamayacak hiçbir şey yok. Yeter ki azim olsun. İnsanlar bana ‘Hasta mısın, kanser misin?’ diye soruyorlar. Hastalığım da kalmadı, ilaç da kullanmıyorum. Herkese kilo vermeyi öneririm, boşuna kilo taşıyoruz” ifadelerini kullandı.

    “Verdiğimiz diyete harfiyen uyuldu”

    Diyetisyen Emrah Gülek ise danışanının çok azimli olduğunu belirterek şunları söyledi:

    “Serpil Hanım gerçekten yüksek bir azme sahip. Verdiğimiz diyetlere harfiyen uydu. Kaçamak mümkün olduğunca yapmadı. Yürüyüşlerini aksatmadı ve her gün 10 bin adım attı. Kendisine bir beslenme, yaşam düzeni oluşturdu. Ayrıca Serpil Hanım verdiği kiloyu korudu. Çünkü bizim için kilo vermekten ziyade kiloyu korumak daha önemli. Böyle örneklerimiz çok. Birçok danışanımız güzel kilolar verdi. Herkesi merkezimize bekliyoruz.”

     

  • Eşi ölünce 120 kiloya çıktı, diyet yapıp 57 kilo verdi

    Eşi ölünce 120 kiloya çıktı, diyet yapıp 57 kilo verdi

    Adana’da eşinin ölümünün ardından depresyona giren ve 120 kiloya çıkan kadın, başvurduğu Çukurova Sağlıklı Hayat Merkezi’nde diyet yaparak 14 ayda 57 kilo vererek adeta bambaşka birisine dönüştü. Serpil Ata, “Depresyona girip dengesiz beslenmeye başlamıştım. Başvurduğum merkez sayesinde yeniden hayata tutundum. Artık günde en az 10 bin adım atıyorum” dedi.

    Adana’da yaşayan 2 çocuk annesi ev hanımı Serpil Ata’nın eşi İsmail, 2016 yılında kalp rahatsızlığı nedeniyle vefat etti. Serpil Ata, eşinin ölümünün ardından depresyona girdi ve dengesiz beslenmeye başladı. Bir anda 60 kilodan 120 kiloya çıkan Ata, günlük rutin işlerini dahi yaparken zorlanmaya başladı ve yaşam kalitesi düştü. Ayrıca Serpil Ata, tansiyon, şeker, guatr başta olmak üzere birçok hastalığa yakalandı.

    Diyetisyene başvurdu, hayatı değişti
    Önce kızlarının daha sonra da çevresinin uyarılarını dikkate alan Serpil Ata, sağlık ocağı doktorunun yönlendirmesiyle Çukurova Sağlıklı Hayat Merkezi’ne başvurdu. Burada diyetisyen Emrah Gülek’in tavsiyeleriyle diyete ve spora başlayan Serpil Ata, 14 ayda 57 kilo verdi ve 63 kiloya düştü. Günde en az 10 bin adım atan ve spor yapan Ata, hem depresyondan çıktı hem de yaşam kalitesini arttırdı hem de hastalıklarından kurtuldu.

    “58 bedenden 36 bedene düştüm”
    Eşinin ölümün ardından depresyona girdiğini anlatan Serpil Ata, yaşadığı zorlukları İhlas Haber Ajansı’na anlattı. Ata, artık kıyafet alırken daha mutlu olduğunu belirterek, “Eşimin ölümünün ardından yememe içmeme hiç dikkat etmedim. 120 kiloya kadar çıktım. Sonra burayı önerdiler ve geldikten sonra günde 10 bin adım atmaya başladım. İlk aylarda 3-5 kilo verdim ve çok azmettim. 57 kilo verdim ve 63’e kiloya düştüm. Ayrıca bu kiloyu koruyorum, geri kilo almıyorum. Yıllarca giyemediğim kıyafetleri şu anda giymeye başladım. Gidip kendime 36 beden kıyafet alabiliyorum. 58 bedenden 36 bedene düştüm ve kızlarımın kıyafetlerini giyebiliyorum” dedi.

    “Azmettikten sonra yapılamayacak hiçbir şey yok”
    Mide küçültme ameliyatı olmayı hiç düşünmediğini söyleyen Ata, “Çevremde ameliyattan sonra vefat eden kişiler olmuştu. Ayrıca ameliyat olup zorluk yaşayan insanlar oldu. O nedenle hiç ameliyatı düşünmedim ve sadece diyet, sporla bu kiloları verdim. Azmettikten sonra yapılamayacak hiçbir şey yok. Yeter ki azim olsun. İnsanlar bana ‘Hasta mısın, kanser misin?’ diye soruyorlar. Hastalığım da kalmadı, ilaç da kullanmıyorum. Herkese kilo vermeyi öneririm, boşuna kilo taşıyoruz” ifadelerini kullandı.

    “Verdiğimiz diyete harfiyen uyuldu”
    Diyetisyen Emrah Gülek ise danışanının çok azimli olduğunu belirterek şunları söyledi:
    “Serpil Hanım gerçekten yüksek bir azme sahip. Verdiğimiz diyetlere harfiyen uydu. Kaçamak mümkün olduğunca yapmadı. Yürüyüşlerini aksatmadı ve her gün 10 bin adım attı. Kendisine bir beslenme, yaşam düzeni oluşturdu. Ayrıca Serpil Hanım verdiği kiloyu korudu. Çünkü bizim için kilo vermekten ziyade kiloyu korumak daha önemli. Böyle örneklerimiz çok. Birçok danışanımız güzel kilolar verdi. Herkesi merkezimize bekliyoruz.”

  • “Diyetler, ani kalp krizine neden olmaz”

    “Diyetler, ani kalp krizine neden olmaz”

    Kardiyoloji Uzmanı Dr. Zeki Doğan, sakıncalı diyetlerin sadece kalbi değil tüm vücudu olumsuz etkilediğini belirtirken, ani kalp krizlerine ise neden olmayacağını söyledi. Dr. Doğan, zayıflama iğnelerinin kalp sağlığı açısından faydalı olduğunu ifade etti.
    Hızlı kilo vermek için uygulanan ketojenik diyet, su diyeti, şok diyeti, aralıklı oruç gibi bazı diyetler, tartışma konusu haline geldi. Uzmanlar bu tür diyetlere karşı uyarılarda bulunurken Atlas Üniversitesi’nden Kardiyoloji Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Zeki Doğan, diyetlerin kalp sağlığı üzerindeki etkisine ilişkin önemli noktalara değindi.

    Tekdüze diyetlerden kaçının

    Tekdüze diyetlerin sadece kalp değil, vücut sağlığı açısından da sakıncalı olduğunu belirten Doğan, şu ifadeleri kullandı:
    “Tekdüze diyet dediğimiz gruba giren aralıklı oruç, ketojenik diyetler, su diyetleri veya şok diyetler, genel anlamda aynı kategoride. Ketojenik diyette protein ağırlıklı beslenen kişilerde bu sefer protein fazlalığı nedeniyle sakıncalar olabilir. Mesela safra kesesinde taş oluşabilir, ürik asit artar, gut olur. Gutun olması zaten kardiyovasküler risk faktörlerinden bir tanesi. Bu durumda kalp krizi riskini de beraberinde getirebilir. Yapılan diyetlerin ılımlı, sporla bütünleştirilerek yapılması lazım. Çok hızlı kilo verip sağlığınızdan olmaktansa yavaş yavaş verip daha sakin, daha kabul edilebilir bir tarzda diyet yapılmasını kardiyolojik açıdan tercih ederiz.”

    “Kalp kasları diyetle zayıflamaz”

    Diyet sonucu kalp kaslarının zayıfladığına dair yaygın bir düşüncenin olduğunu belirten Dr. Öğretim Üyesi Zeki Doğan, “Diyetlerle beraber kalp kasının zayıflaması gibi bir şey olmaz. Diyet, su diyeti ya da şok diyeti gibi diyetlerle yağlar dışında kaslardan da kaybedildiği ve kalp de kastan oluştuğu için o da zayıf düşer gibi bir algı var. Böyle bir şey olmaz. Kalp kası en son etkilenecek organdır. Kalp krizi, yıllar içinde biriken zararların ortaya çıkardığı bir süreçtir. Kalp krizinin öncesi vardır, bir anda olmaz. Kolesterol, sigara, hipertansiyon, diyabet, stres gibi faktörlerin aylar yıllar içerisinde yaptığı birikim sonucunda kalp damarında plak oluşur. Herhangi bir tetikleyici faktörle damardaki darlığın tamamen dolması neticesinde kalp krizi olur. Zaman içerisinde oluşan bir şeyi kısa bir süre içinde aniden olmuş gibi gösterme konforu doğru bir yaklaşım değil” dedi.

    “Yanlış diyet, kalp ritmini bozabilir”

    Diyetlerin fizyolojik olmak zorunda olduğunu hatırlatan Dr. Doğan, “Diyetle birlikte spor mutlaka yapılmalı. Her şeyden yemeliyiz ama az az yemeliyiz. Karbonhidratlardan, şekerden, hamur işlerinden, kızartmalardan uzak kalmak daha doğru olur. Proteini, sebzesi, meyvesi beslenme listesinde olmalı. Bu besinlerin tamamen yok sayıldığı diyet türlerine karşıyız. Sağlık açısından bu tür diyetlerin hiçbir faydası yoktur. Bunların tamamının sağlığa zararlı olduğu çok net. Uzun süre kötü diyetler yaparsanız elektrolit dengesizliği olabilir. Elektrolit dengesizliği kalp ritim bozukluklarının bir tetikleyicisi olabilir” diye konuştu.

    “Zayıflama iğneleri doktor tavsiyesiyle kullanılmalı”

    Zayıflama iğneleri ve ilaçlarla ilgili de önemli bilgiler veren Dr. Doğan, “FDA (Amerika Birleşik Devletleri Gıda ve İlaç Dairesi) ve Sağlık Bakanlığı onaylı zayıflama iğnelerini biz de gereken hastalarımızda kullanıyoruz. Bu ilaçların kalp krizinden ölümü azaltmak, kalp hastalıklarına yakalanma riskini azaltmak gibi olumlu özellikleri var. Bunlarla ilgili bizim bir şüphemiz yok. Bunların kullanımının doktor kontrolü ve tavsiyesinde olması gerekiyor. Kişi bunu bir yerden temin edip aklına gelen bir dozu kendine uygulaması asla kabul edilebilir bir şey değil” dedi.
    En başta kalp sağlığı için obeziteyle savaşmanın önemini vurgulayan Dr. Zeki Doğan, bu durumun istismar alanına çevrilmemesi gerektiğini belirterek sakıncalı diyetlerden uzak durulması konusunda uyarıda bulundu.

  • Yaz aylarında beslenme tüyoları

    Yaz aylarında beslenme tüyoları

    Metabolizma terleme ile vücut ısısını dengede tutulmaya çalışsa da, aşırı sıcaklarda sadece terleyerek vücut ısısı dengede tutulamayacağını ifade eden Diyetisyen Hande Güngör, “Ayrıca şişmanlık, herhangi bir hastalığa bağlı yüksek ateş, aşırı sıvı kaybı (dehidratasyon), kalp hastalığı, ruh ve sinir hastalığı, alkol ve uyuşturucu madde kullanımı ile tedavi hedefli bazı ilaçların (tansiyon düşürücüler, idrar söktürücüler gibi) kullanımı da sıcak havalarda terlemeyi etkileyen diğer faktörlerdendir. Bu gibi durumlarda yükselen vücut ısısı beyin ve diğer hayati organlarda hasara yol açabilir. Sıcak havalarda metabolizmanın uyum becerisini arttırmanın en önemli yollarından biri beslenmedir. Özellikle susuzluk hissi olmasa bile her gün en az 12-14 su bardağı sıvı tüketilmelidir. Kafein, alkol ve fazla miktarda şeker içeren içecekler vücuttan daha fazla sıvı kaybına yol açtığı için tüketilmemelidir. Sıvı alımında su içmek esas olmakla beraber, su dışı sıvı alımında kahve, çay, şekerli ve gazlı içecekler gibi kafein içeren içecekler yerine de süt, meyve suyu, ıhlamur ve kuşburnu gibi bitki çayları, meyve ve sebze suları, sade maden suyu tercih edilmelidir. Eğer doktor tarafından sıvı alımı kısıtlanmış veya idrar söktürücü ilaç kullanılması söz konusu ise ilgili doktora başvurmak gerekir” dedi.

    Beslenmeye dikkat

    Terleme ile artan sıvı ve mineral kaybının önlenmesi için her zamankinden daha fazla miktarlarda sıvı ve mineral alınması gerektiğini belirten Diyetisyen Hande Güngör, “Terlemeyle sodyum, kalsiyum, potasyum ve magnezyum gibi mineraller büyük ölçüde kaybedilir. Mineral kayıplarının önüne geçmek için peynir, zeytin, kuruyemiş gibi sodyum kaynaklarından, yumurta, süt ve süt ürünleri ve koyu yeşil yapraklı sebzeler gibi kalsiyum kaynaklarından, muz, pazı, patates, ve baklagiller gibi potasyum kaynaklarından, tam tahıllar, badem, havuç, hurma, ayçiçeği ve muz gibi potasyum kaynaklarından zengin beslenmek gerekir. Su oranı yüksek, mevsimine uygun sebze ve meyvelerden destek alınmalıdır. Yaz mevsimde öne çıkan su içeriğinden zengin salatalık, marul, kabak, kavun, karpuz, limon, ananas, çilek, üzüm gibi yiyeceklerin çiğ tüketimi sıvı ihtiyacının karşılanmasını destekler. Mide kramplarına sebep olabileceği için çok soğuk ve buzlu içecekler tercih edilmemelidir. Bu gibi besinler tüketilecekse yavaş ve küçük porsiyonda tüketilebilir. Vücut direncini artırmak ve vücudun yeterli miktarda vitamin ve mineral almasını sağlamak için bol miktarda sebze ve meyve tüketilmelidir. Tüm sebze ve meyvelerin iyi yıkanması gıda güvenliği açısından önem taşır. Yağlı besinlerin ve yağda kızartmaların tüketiminden kaçınılmalı, yemeklerde bitkisel sıvı yağlar kullanılmalıdır. Yemekleri pişirirken kızartma ve kavurma yerine haşlama, ızgara, kendi suyunda veya az suda pişirme gibi sağlıklı pişirme yöntemleri uygulanmalıdır. Dışarıda ve açıkta satılan yiyeceklerin, tüketiminden kaçınılmalı, çabuk bozulma riski olan besinler açıkta bekletilmemeli, besinlerin hazırlanması ve pişirilmesi aşamalarında hijyen kurallarına özen gösterilmelidir. Gıda zehirlenmelerinin önüne geçmek için bitkisel bazlı beslenme tercih edilmelidir. Sıcak yaz aylarında bu beslenme önerilerine özen göstererek sağlıklı bir yaz geçirilebilir” diye konuştu.

  • Yatmadan önce yemek yemeyi bırakın

    Yatmadan önce yemek yemeyi bırakın

    Beslenme ve Diyet Uzmanı Çisem Gündüz, kaliteli bir gece uykusunun daha sağlıklı beslenmeyi desteklediğine dikkat çekerek, düzenli ve yeterli uykusu olan kişilerin bağışıklık sistemlerine yatırım yaptığını söyledi.

    Sağlıklı bir metabolizma için günde 6 ila 8 saat uykuya ihtiyaç duyulduğunu, uyku alındığı zaman metabolizmanın düzene girdiğini vurgulayan Diyetisyen Gündüz, “Geceleri düzenli uyuyan bireylerin sağlıklı beslenmeye eğilimleri arttığı gibi gün içerisindeki konsantrasyon problemlerinin azaldığı, zihinsel aktivitelerinin arttığı ve daha dinç oldukları yapılan çalışmalarda görülmüştür” diye konuştu.

    Gündüz, sağlıklı hayat tarzını benimsemek isteyenler için düzenli uykunun temel taşlardan biri olduğunu vurgulayarak bunun için de beslenmedeki temel ilkelerin yeniden düzenlenebileceğini ifade etti.

    “Yatmadan önce melisa ve papatya çayı için”

    Kafeinin vücut için uyarıcı etkiye sahip olduğunu belirten Diyetisyen Gündüz, “Yatmadan 6-8 saat öncesine kadar kafein alımımızı durdurmamız gerekiyor. Çay ve kahve gibi kafein içeriği yüksek içecekler yerine ıhlamur, melisa, papatya gibi bitki çaylarına yönelebiliriz. Ayrıca melisa ve papatya çayının yatıştırıcı etkisi uykuya geçmenize de yardımcı olacaktır. Gece yatmadan 1-2 saat öncesinde 1 fincan melisa veya papatya çayı içebiliriz” dedi.

    Akşam yemeğinde karbonhidrat ve yağ içeriği yüksek besinler tüketildiğinde hazımsızlık ve mide problemleri ile karşı karşıya kalmanın kaçınılmaz olduğuna değinen Gündüz, uyku problemi yaşayanların, akşam yemeklerini daha hafif menüler ile geçirmelerinde fayda olduğunu anlattı.

    Akşam yemeğinden sonra tüketilecek her besinin mide kapasitesini doldurma eğiliminde olduğunu belirterek, “Mide olması gerekenden fazla dolduğunda bu sizin uyku kalitenizi negatif yönde etkileyecektir. Bu besinler yağlı, şekerli, baharatlı, ağır besinler ile cips, baharatlı kuruyemişler ve kafeinden zengin çikolata ise uyku kaliteniz ne yazık ki bozulacaktır. Uyku probleminiz var ise yatmadan 1-2 saat öncesinde hiçbir şey yememeniz, uyku kalitenizi olumlu yönde etkileyecektir” diye konuştu.

    “Örnek akşam yemeği haşlanmış tavuk, salata ve yoğurt”

    Melatoninin uyku düzenini düzenlemeye yardımcı bir hormon olduğuna değinen Diyetisyen Gündüz, kiraz, dut, yaban mersini ve badem melatonin içerdiğini söyledi. Beyinde serotonin üretimine yardımcı bir aminoasit olan triptofanın hindi, tavuk, fındık gibi yağlı tohumlarda bulunduğunu; kasları gevşetip uykuya geçmeyi kolaylaştıran magnezyumun ise fındık, badem, ıspanak, muz ve tam tahıllı ürünlerde bulunduğunu sözlerine ekledi.

    Diyetisyen Gündüz, tüm bu beslenme prensiplerine uygun bir uyku öncesi menü örneği verdi. Buna göre akşam yemeğinde haşlanmış tavuk, hindi, tam tahıllı ekmek, salata ve yoğurt; ara öğün olarak ise 1 küçük muz, 10-12 adet fındık ve badem ile 1 bardak melisa çayının iyi bir uykuyu sağlayacağını ifade etti.

  • Ne yediğiniz değil, ne zaman yediğiniz önemli

    Ne yediğiniz değil, ne zaman yediğiniz önemli

    Sağlıklı yaşam ve bilinçli beslenme söz konusu olduğunda, karşımıza sıklıkla çıkan beslenme düzenlerinden olan sirkadiyen beslenme, diğer beslenme düzenlerinden farklılık göstermektedir. Buradaki en önemli fark; beslenme düzeninde ne yendiğiyle değil, ne zaman ve ne kadar yendiğiyle ilgilenilmesidir. Sirkadiyen; vücudun gün içerisindeki fizyolojik, hormonal ve psikolojik süreçlerinin toplamıdır. Dünyanın kendi ekseni etrafındaki 24 saatlik dönüşünün canlılar üzerinde oluşturduğu ritmin tekrarlamasına ise sirkadiyen ritim denilmektedir.
    Vücudun metabolik sistemini direkt olarak etkilediğinden konunun önemine değinen Medicana Çamlıca Hastanesi’nden Deniz Pirçek, “Sağlıklı bir yaşam, kilo kontrolü için sirkadiyen ritim oldukça değerlidir. Örneğin; uykusuz bir gecenin ardından kendinizi daha yorgun hissetmek, tatlı krizleri yaşamak, uzun uçuşlar ve zaman farkından dolayı oluşan jet-lag, ruh hali, hormonlar, vücut ısısı, kalp atışlarımız sirkadiyen ritmin varlığını göstermektedir. Kısacası sirkadiyen ritim, vücudun biyolojik saatidir diyebiliriz. Sirkadiyen ritim; uyku sorunları, yetersiz beslenme, elektronik dalgalar ve ışık gibi birçok nedenden etkilenmektedir” şeklinde bilgi verdi.

    Sirkadiyen beslenme nedir

    Sirkadiyen beslenme tam anlamıyla vücudun biyolojik saatine uygun beslenmeyi ifade etmektedir. Bu beslenme türünde gıda kısıtlaması değil, zaman ve miktar kısıtlaması baz alınmaktadır diyen Diyetisyen Deniz Pirçek, “Sirkadiyen beslenme biyolojik ritimlere dayanarak, özellikle besin alımının zamanlaması üzerinde odaklanır. Örneğin, günün belirli saatlerinde daha fazla protein veya karbonhidrat almak gibi. Bu yaklaşım, vücudun doğal ritmine uygun olarak beslenmeyi teşvik eder ve metabolizmayı destekler. Sabah saatlerinde beden uyanarak adrenalin ve tiroid hormonları salgıladığından, metabolizmamız oldukça hızlı çalışmaktadır. Bu nedenle tahıllar, kepekli ürünler gibi kaliteli karbonhidrat kaynakları ve zeytin, fındık, badem gibi yağ grubundan zengin besinlerden tercih edeceğimiz bir kahvaltıyla güne başlamak doğru olacaktır. Öğle saatlerinde ise tokluk süresini uzatmak için et, tavuk, balık, bakliyat gibi daha yoğun protein kaynakları tercih edilmelidir. Akşam saatlerinde de vücut kendini dinlenmeye alacağı için sindirimi zor olmayan çorba, salata, sebze, yoğurt gibi hafif besinlerden ilerleme önemlidir. Dinlenme evresinde vücut, uykuyla salgılanan melatonin hormonu sayesinde kendisini yenilemeye odaklayacaktır” bilgilerini paylaştı.

    Açlık ve tokluk hormonlarının ritmi bozulursa, kilo problemleri ortaya çıkar

    Uyku ve sirkadiyen ritim, enerji metabolizmasının temel bileşenleridir. Bu sistemde meydana gelen bir bozulma obezite, diyabet, kanser ve daha birçok sağlık sorununu beraberinde getirebilir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) yetişkin bir insanın günlük ortalama 7-8 saat uyumasını önermektedir. Belirtilen saatlerden daha az veya daha fazla uyumak, ghrelin ve leptin hormanlarının (açlık ve tokluk hormonları) çalışma metabolizmasını bozacağından, uzun vadede kilo problemlerine yol açabilir. Diyetisyen Deniz Pirçek, yetersiz ve kalitesiz uyku sonucunda beslenmede ortaya çıkabilecek sorunları şu şekilde sıraladı:

    Kişinin gün içerisinde enerjisi düşmektedir. Bu enerjiyi sağlamak adına besin tüketiminde artış
    yaşanabilir ve yüksek kalorili tatlı, şeker gibi basit karbonhidratlara eğilim artabilmektedir.

    Düzensiz öğün saatleri ortaya çıkabilmektedir.Gece geç yatıldığı için geç saatlerde açlık hormonu tetiklenip besin alımında artışlar görülebilmektedir.
    Hastalıklara yatkınlık artabilmektedir.

    Metabozlizma hızında yavaşlama görülmektedir.

    Sirkadiyen beslenmede ritmi korumak için öneriler

    Yeterli ve dengeli beslenmek, besin öğesi dağılımını günün uygun olan saatlerine göre ayarlamak sirkadiyen ritim dengesine katkı sağlamaktadır. Gününüzü ve beslenme alışkanlıklarınızı belirli bir plana oturttuğunuz takdirde vücudunuzun doğal akışına uygun beslenme düzenini de oluşturmuş olursunuz diyen Medicana Çamlıca Hastanesi’nden Diyetisyen Deniz Pirçek, 5 adımda sirkadiyen ritim dostu önerileri paylaştı:

    Enerji veren çikolata, tatlı gibi şekerli uyarıcı besinleri akşam yemekten sonra tüketmemeye özen göstermelisiniz.
    Uyku problemi yaşayan bireylerin akşam saatlerinde çay, kahve, yeşilçay gibi kafein içeren içecekleri tüketmemesi uygun olacaktır.
    Günlük içilmesi gereken su miktarını gece yatmadan 2 saat öncesine kadar bitirmeye çalışmak, uykunun bölünmemesi açısından oldukça önemlidir.
    Akşam yemek saatini, gece acıkma ihtimalini daha aza indirmek adına çok erken yapmamak faydalı olacaktır.
    Kaliteli bir uyku adına yatacağınız ortamın ışıksız olmasına dikkat edebilirsiniz.

  • Diyette doğru bilinen yanlışlar

    Diyette doğru bilinen yanlışlar

    Bariatrik Cerrahi Diyetisyeni Cansu Arslan, dengesi iyi bir diyetle fazla yağ dokularını kalıcı olarak vermenin mümkün olduğunu söyleyerek, “Kalıcı kilo vermek, kas kütlemizi korumak için beslenme hatalarından uzak durmamız gerekiyor. Bu hataların başında ekmeği tamamen hayatımızdan çıkarmak geliyor. Diyetler karbonhidrat, yağ ve protein besin ögelerinin her birini dengeli bir şekilde içermelidir. Dengesi iyi bir diyetle fazla yağ dokularını kalıcı olarak vermek mümkün olur. Biz vücudumuzun ilk enerji kaynağı karbonhidratı, ekmeği kestim diyerek diyete başlarsak ilk dönemde hızlı bir kilo farkı görüp motive olsak da sürecin devamında kilo verememe, verilen kiloların hızlı alınması, yeme ataklarının yaşanması gibi olumsuzluklar görüyoruz. Bu nedenle tamamen hayatımızdan çıkarmak yerine şeker eklenmiş paketli ürünleri kesmek, çaya-kahveye şeker atmamak, beyaz unlu ekmek tüketmemek daha doğru kararlar olacaktır. Tam buğday ekmek, makarnalar, siyez bulguru, basmati pirinci gibi karbonhidrat kaynaklarına beslenmemizde yer verilmelidir” dedi.

    “Kişiye özel planlanmamış diyetler uygulamak çözüm değildir”

    “Vücudum çok ödemli, su tutuyorum galiba diyerek günlük su tüketimini azaltmak da diyet hatalarımızdan biri. Vücudumuzda bir ödem olsa da olmasa da yetişkinlerin günlük metabolizma faaliyetlerine devam edebilmesi için en az 8 bardak su tüketmesi gerekiyor. Vücudum su tutuyor diye yanlış bir algıya kapılmanın aksine vücudumuzda ödem seviyesi yüksekken ödem atımını hızlandırmak için daha iyi bir su tüketimi bekliyoruz. Hiçbir bitki çayının bu durumda tek başına yeterli olmadığını da unutmamalıyız. ’10 günde 5 kilogram vermek’ gibi iddialı cümlelerle yola çıkarak günlük beslenme düzenimizden tamamen uzak, sürdürülebilirliği mümkün olmayan, bilimsel yanı olmayan, kişiye özel planlanmamış diyetler uygulamak çözüm değildir. Bu kiloları birden almadığımız gibi birden vermenin de doğru olmadığını kabul etmeliyiz. Yoksa kısa sürede alıp verilen kilolar metabolizma hızımızı daha da düşürerek diyete yanıtımızı azaltıyor. Karaciğer, böbrek yorgunluğuna sebep oluyor. Yeterli ve dengeli beslenerek bir beslenme ve diyet uzmanı eşliğinde diyet sürecini tamamlamamız gerekiyor” diye konuştu.

  • Diyette doğru bilinen yanlışlar

    Diyette doğru bilinen yanlışlar

    Cerrahi Diyetisyeni Cansu Arslan, dengesi iyi bir diyetle fazla yağ dokularını kalıcı olarak vermenin mümkün olduğunu söyleyerek, “Kalıcı kilo vermek, kas kütlemizi korumak için beslenme hatalarından uzak durmamız gerekiyor. Bu hataların başında ekmeği tamamen hayatımızdan çıkarmak geliyor. Diyetler karbonhidrat, yağ ve protein besin ögelerinin her birini dengeli bir şekilde içermelidir. Dengesi iyi bir diyetle fazla yağ dokularını kalıcı olarak vermek mümkün olur. Biz vücudumuzun ilk enerji kaynağı karbonhidratı, ekmeği kestim diyerek diyete başlarsak ilk dönemde hızlı bir kilo farkı görüp motive olsak da sürecin devamında kilo verememe, verilen kiloların hızlı alınması, yeme ataklarının yaşanması gibi olumsuzluklar görüyoruz. Bu nedenle tamamen hayatımızdan çıkarmak yerine şeker eklenmiş paketli ürünleri kesmek, çaya-kahveye şeker atmamak, beyaz unlu ekmek tüketmemek daha doğru kararlar olacaktır. Tam buğday ekmek, makarnalar, siyez bulguru, basmati pirinci gibi karbonhidrat kaynaklarına beslenmemizde yer verilmelidir” dedi.

    “Kişiye özel planlanmamış diyetler uygulamak çözüm değildir”

    Vücudum çok ödemli, su tutuyorum galiba diyerek günlük su tüketimini azaltmak da diyet hatalarımızdan biri. Vücudumuzda bir ödem olsa da olmasa da yetişkinlerin günlük metabolizma faaliyetlerine devam edebilmesi için en az 8 bardak su tüketmesi gerekiyor. Vücudum su tutuyor diye yanlış bir algıya kapılmanın aksine vücudumuzda ödem seviyesi yüksekken ödem atımını hızlandırmak için daha iyi bir su tüketimi bekliyoruz. Hiçbir bitki çayının bu durumda tek başına yeterli olmadığını da unutmamalıyız. ’10 günde 5 kilogram vermek’ gibi iddialı cümlelerle yola çıkarak günlük beslenme düzenimizden tamamen uzak, sürdürülebilirliği mümkün olmayan, bilimsel yanı olmayan, kişiye özel planlanmamış diyetler uygulamak çözüm değildir. Bu kiloları birden almadığımız gibi birden vermenin de doğru olmadığını kabul etmeliyiz. Yoksa kısa sürede alıp verilen kilolar metabolizma hızımızı daha da düşürerek diyete yanıtımızı azaltıyor. Karaciğer, böbrek yorgunluğuna sebep oluyor. Yeterli ve dengeli beslenerek bir beslenme ve diyet uzmanı eşliğinde diyet sürecini tamamlamamız gerekiyor” diye konuştu.

  • Yüksek kalorili besinler çabuk acıktırıyor

    Yüksek kalorili besinler çabuk acıktırıyor

    Beslenme ve Diyet Uzmanı Hande Güngör, yavaş yemek yemenin dengeli leptin salınımını destekleyeceği için iştahı kontrol etmeyi ve daha sağlıklı beslenmeyi sağladığına dikkat çekti.

    Protein içerikli beslenme

    Günlük hayatın hızlı temposunun özellikle büyük şehirlerde birçok insanın öğünlerini atlamasına, düzenli ve sağlıklı beslenememesine yol açtığını belirten Güngör, “Bu sebeple de çabuk ulaşılan, yağlı, yüksek kalorili ve doyurmak bir yana, daha çabuk acıktıran besinler tercih ediliyor. Oysa bazı yiyecekler var ki, yenildikten sonra uzun süre midede tokluk hissi oluşturuyor” açıklamasında bulundu.

    Tokluk için yüksek kalorili besilerin tüketilmesine gerek kalmayacağını belirten Hande Güngör, “Her öğünde protein içeren besinler bulundurulmalı. Proteinler hem leptin duyarlılığını artırırken, sindirim süresi daha uzun sürdüğü için ghrelin seviyelerini düşürmede ve kilo vermede etkilidir. Yağsız et, tavuk, balık, yumurta, süt, yoğurt, ayran ve kuru baklagillere öğünlerde yer verilmeli. Yağlı balıklar, zeytinyağı, avokado, ceviz, badem, fındık, keten tohumu, susam, tahin, chia tohumu gibi sağlıklı yağlar tüketilmeli. Böylece omega 3 – omega 6 sağlıklı yağ asitlerinden faydalanarak, mide boşalımı ve tokluk süresini uzatılmış olur. Su tüketimi, kalorisiz, şeker ilavesiz sıvılar tercih edilmeli” diye konuştu.

    Sürekli atıştırmak yanlış

    Öğün saatlerinin planlanmasının da çok önemli olduğuna değinen Hande Güngör, “Tüm besin öğelerini içeren dengeli ve düzenli bir beslenme planı uygulanmalı. Sık sık atıştırma alışkanlığı ve tıkınırcasına yeme davranışlarından uzak durulmalı. Yemek yeme sürenizi uzatarak, daha yavaş yeme alışkanlığı edinilmeli. Yavaş yemek yemek dengeli leptin salınımını destekleyerek iştahı kontrol etmenizi sağlar. Bunun için yeme sürenizi etkileyen faktörleri fark edip, değiştirmeyi ya da iyileştirmeyi hedefleyin” dedi.

  • Obezite cerrahisi sonrası diyete dikkat

    Obezite cerrahisi sonrası diyete dikkat

    Nur Ateş Şahinkaya yaptığı açıklamada, “Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) obeziteyi sağlığı bozacak şekilde vücutta aşırı yağ birikimi olarak tanımlamaktadır. Dünyayı saran bir salgın olan obezite ile mücadeleye olabildiğince erken başlamanın bu mücadelenin başarısına katkı vereceğini biliyoruz. Obezite ile mücadelede diyet tedavisi, egzersiz tedavisi, yaşam tarzı değişikliği tedavisi, farmakolojik tedavi kullanılsa da son dönemde artan obezite vakalarında obezite cerrahisi veya bariatrik cerrahi olarak da bilinen cerrahi tedavi de oldukça tercih edilir duruma gelmiştir. Sağlık otoritelerinin belirlediği kriterleri sağlayan hastaların ilgili hekim tarafından detaylı değerlendirilmesi ile uygulanan ve obezite ile mücadelede önemli bir yöntem olan obezite cerrahisi sonrasında, diyet yapılması gerekmektedir. Diyet polikliniğine gelen çoğu hasta uygulayacağımız diyet protokolünden bahsedince şaşırmaktadır. Birçok hastamızın beklentisi cerrahi sonrasında iştahlarının olmaması, canlarının tekrar tatlı, hamur işi vb. yiyecekleri istememesi ve diyet yapmadan zayıflayıp istedikleri bedene kavuşmaktır. Ancak obezite cerrahisi sonrasında belli bir disiplin içerisinde uygulanması gereken bir diyet protokolü mevcuttur. Bu diyet protokolünün öncelikli iki hedefi; cerrahi travma sonrası doku iyileşmesi ve yağsız doku (kas) kaybının minimum düzeyde olmasının sağlanması ile yeterli enerji ve besin öğesi gereksinimlerinin karşılanması için besinlerin; erken doygunluk sağlayacak, reflü ve dumping sendromunu minimum düzeyde tutacak, ağırlık kaybı sağlayacak, kaybedilen ağırlığın geri kazanımını engelleyecek özellikte seçilmesidir. Bedenin yağsız dokusu yani kas dokusunun korunması için Amerikan Endokrin Topluluğu, Bariatrik Cerrahi Hastalarında Postoperatif Beslenme ve Endokrin Yönetimi Kılavuzu; postoperatif uzun dönemde yağsız vücut kütlesini koruyabilmek için obezite cerrahisinin hangi yöntemle yapıldığı fark etmeksizin tüm hastaların diyetlerinin günde 60 ila 120 gram protein içermesini önermektedir” ifadelerini kullandı.

    “Obezite cerrahisi sonrası en kolay şey kilo vermektir zor olansa verilmiş olan kiloyu sağlıklı bir şekilde vererek bir ömür boyu koruyabilmektir”

    Uzman Diyetisyen Nur Ateş Şahinkaya, obezite cerrahisi sonrasında diyet yapmanın sağlığı korumakta çok önemli olduğunu söyledi.

    Her hasta için kişisel diyet planlaması yapılması gerektiğini dile getiren Şahinkaya, “Protein gereksinimini tamamlayacak şekilde planlanan hastaya özel diyet, her bir aşaması hastadan hastaya değişiklik gösterecek şekilde 5 basamaktan oluşmaktadır. Bu basamakları 1’inci evre-Açık Sıvı Diyet, 2’nci evre-Tam Sıvı Diyet, 3’üncü Evre-Püre Diyeti, 4’üncü evre-Yumuşak Diyet, 5’inci evre-Devam Programı (Normal Katı Diyet) olarak sınıflamaktayız. Her bir basamağın uygulanma süresi yaklaşık iki hafta olarak düşünülse de hangi hastanın hangi basamakta ne kadar süre kalması gerektiği, bir üst basamağa geçişi veya herhangi bir beklenmedik durumla karşılaşılınca (kusma, ishal, mide bulantısı vs.) gereksiyorsa bir alt basamağa geri dönme aşamaları da obezite cerrahisi sonrası diyet tedavisinin mutlaka diyetisyen tarafından kontrol altında olmasını zorunlu kılar. Obezite cerrahisi sonrası ilk ay, 3’üncü ay, 6’ncı ay ve 1 yıllık süreç oldukça kıymetli bir süreçtir. Özellikle bu süreci bariatrik cerrahi alnında çalışan bir diyetisyen desteğiyle geçirmeniz, cerrahi sonrası gelişebilecek kusma, bulantı, kan şekeri dengesizlikleri, reflü vb. gastrointestinal sistem problemlerinin önlenmesine, kas kütlenizin korunmasına ve saç dökülmesi, tırnakların kırılması gibi vitamin-mineral eksikliklerinin sebep olabileceği diğer komplikasyonların en aza indirilmesine yardımcı olur. Obezite cerrahisi sonrası en kolay şey kilo vermektir, zor olansa verilmiş olan kiloyu sağlıklı bir şekilde vererek bir ömür boyu koruyabilmektir. Tekrar kilo almanın önüne geçmek için de yılda bir diyetisyeninizi ziyaret etmenizi tavsiye edebilirim” dedi.